Yüzde 1 İhtimal Daha Var O da Düşmek mi Dersin?



Çıkar koalisyonlarının hüküm sürdüğü 90’lı yıllarda herhangi bir ekonomik karar alma durumunda IMF kozu devreye sokulur ve “bu kararı almazsak var ya çok kötü şeyler olacak” diye bir hava yaratılıp karar alınırdı. Ülke olarak IMF'yi bir uluslararası kuruluş olarak değil Erol Taş olarak gördüğümüz için korkar, bu karar alınmazsa bu adamlar bizim burnumuzdan getirir diye düşünür ve türlü yük getiren kararları sineye çekerdik.

Avrupa Birliği süreci başladıktan sonra karar alma sürecinde dış destek bu sefer Avrupa Birliği oldu. Ne zaman yasa değişikliği gündeme gelse Avrupa Birliği bunun çıkmasını istiyor dendi mi sular seller durur ve o yönde müthiş bir kamuoyu oluşturulurdu.

Şimdilerde IMF’yi pek sallayan kalmadı, Hamdolsun Ekonomiden Sorumlu Bakanımız zamanında randevu alamadığımız, bir not daha verirseniz teşekkür alacağım öğretmenim ayaklarına yattığımız Fitch’le bile “Fitch Fitch'liğini yaptı” şeklinde enseye tokat samimiyetine geldi. Avrupa Birliği de artık kimseyi heyecanlandırmıyor, fasıl açılmış fasıl kapanmış kimsenin taktığı yok.

Bugünlerde şike soruşturması sonrası en büyük dışsal korku otoritesi UEFA oldu. Türk basını “hadi biz neysa ama UEFA çok kötü yapar” moduna girdi daha ilk günden. Uefa, Avrupa Kupaları’na katılacak takımların kupalara devamında bir sakınca görmemesine rağmen Türk basını “böyle diyorlar ama aslında pek öyle değil bakmayın siz” havasına soktu kamuoyunu. Hurufiler gibi UEFA açıklamalarından tuhaf tuhaf anlamlar çıkardılar, UEFA masumiyet karinesini vurgularken bizim basın nerden çıktığı belli olmayan “%1 şüphe varsa düşürün diyor” geyiklerine başvurdu.

UEFA’nın futbola dışarıdan müdahalelere, ırkçılığa karşı falan “sıfır tolerans” göstereceği, bu konunun faillerinin suç sabit olduğunda şiddetle cezalandırılması gerektiğini defaeten açıkladığını biliyoruz.

Bochum soruşturması sonrası UEFA Genel Sekreteri Infantino şöyle demiş mesela:

We will continue our battle against any form of corruption in European football with a mission of zero tolerance.

"UEFA will be demanding the harshest of sanctions before the competent courts for any individuals, clubs or officials who are implicated in this malpractice, be it under state or sports jurisdiction."
Bu sıfır tolerans lafı İsviçre’deki merkezden İstanbul’a gelirken nasıl “%1 bile şüphe varsa”ya dönüşüyor anlamış değilim. Yukarıdaki açıklamada da görüldüğü gibi UEFA işin sorumlularının en ağır cezayla cezalandırılmasını istiyor ancak bunun “ehil yargı organlarının yargılaması sonrası” olmasını da özellikle belirtiyor.

Bir de şu UEFA'ya "otoriteler otoritesi", "adaletin en büyük gözeticisisiymiş gibi" bakan adamlara şunu sormak gerekmez mi? Her türlü kararında ulusal federasyonların siyasi erkten bağımsız hareket etmesini şart koşan, bu yüzden Bosna, Gürcistan gibi gariban ülkelere yaptırım uygulayabilen UEFA son iki federasyon seçiminde bizzat hükümetten icazet alarak seçilen Federasyon Başkanları’nın meşruiyetini niye sorgulamıyor, Federasyon seçimlerinde Başbakan’ın iki dudağının arasından çıkan adayın itibar gördüğü diğer kimsenin aday olmaya cesaret edemediği bir süreci niye önemsemiyor bu adalet sağlayıcı “ceza verirse acayip verir valla” olan UEFA?

Bir soru da Türkiye’nin imajından başka bir halt düşünmüyormuş havalarındaki objektif medyaya: Türk basını federasyon seçimleri sırasındaki siyasi müdahaleyi alenen gördüğü, bu işin futbolun özerkliğine halel getirdiğini bal gibi bildiği halde “yetiş ya UEFA” demekten imtina edip bu konuyla ilgili bir tane bile yazı yazmamışken şike soruşturması sırasında neden UEFA açıklamalarını manipüle edebilecek kadar şirazeden çıkmış hale gelip "(yüzde) bir ihtimal daha var o da düşmek mi dersin"i toplu olarak terennüm ediyorsunuz acaba?


5 comments:

  1. Murat dedi ki...

    Sözlükten:

    'şeklinde görüş belirttiği ifade edildi' masa başı kalıbı kullanılarak uydurulmuş yalan haber. ifade eden kim, haberin yazarı kim belli değil.
    bu yalan, aklı başında olanlar tarafından da sorgulanmadan doğru kabul ediliyor.

    uefa'nın, bu yalan haberi yazanlar hakkında, 'şerefsiz, soysuz, meslek etiğinden uzak, para için kendini satan, beş para etmez adamlar olduğu şeklinde görüş belirttiği ifade edildi.

    aynı konuda birleşmiş milletler yetkililerinin de, bu haberi yazanlar için allah belalarını versin şeklinde görüş belirttiği ifade edildi

    konu hakkında avrupa birliği yetkililerinin de, yalan haber yazanlar için 'ben böyle orospu çocuğu görmedim' şeklinde görüş belirttiği ifade edildi.

  2. Ertürk VAROL dedi ki...

    Türk basının sadece "basım" işinde başarılı, ne bastığını önemsemeksizin hergün düzenli olarak olarak birşeyler basmak ile yükümlü... Başarılı karakterler...

  3. MustafaS dedi ki...

    Bu yalanla ilgili yazı yazdığınız için öncelikle Teşekkürler. Keşke imkanımız olsa da hangi zat-ı muhterem tarafından söylendiğini/yazıldığını bulabilsek.

    Fenerbahçeyi küme düşürmek için kanal kanal gezen "ezeli dost, ebedi rakip" takımı tutan kişileri görünce herhalde bu yalanı ortaya atan kişinin hukuk/yönetmelik/UEFA konusunda bilgisi olan birisi çıkması halinde bile şaşırmayız.

    20 gündür bir çok programı izledim, rakip takımları tutan bir çok spor adamını dinledim. Hepsi "Fenerbahçe'nin küme düşmesi" üzerine yorum yaptı, ceza kesti. Bir Allah'ın kulu da "Ya Fenerbahçe aklanırsa bu kadar iftiranın hesabı nasıl sorulacak. Bu kadar yalan haber yazanlar hangi yüzle sokağa çıkacak" demedi! İşte o zaman hak/adalet/eyyam kavramları kafamda daha bir anlam kazandı.

  4. hakan dedi ki...

    Eline sağlık üstad.

  5. tess dedi ki...

    sayın mustafaS,ulusal kanaldaki yorumcular (merdan yanardağ,metin kurt ve selahattin önkibar) bu operasyonla ilgili müthiş saptamalar yapıyorlar,blogtaki yazı ve eleştirilerle neredeyse bire bir örtüşüyor.Bu ulusal medye denilen kapıkulu zevzeklerini dinlemektense ulusal kanalı izlemenizi öneririm,saygılarımla

Yorum Gönder