28 Temmuz 2008

Rafa'dan Sevgilerle


xabi alonso

Liverpool Gareth Barry’nin peşinde. Rafel Benitez geçen sezon Xabi’yi kafasından silince Villa’nın Kaptanının peşine düştü. Villa Barry için 18 milyon £ istiyormuş. Hikayenin güzel tarafı şu, bu parayı karşılamak için Liverpool Xabi’yi satmak istiyor. İşte bu noktada da Don Aragones devreye giriyor. El Universal’e göre Fenerbahçe 23 milyon $’lık bir teklifte bulunmuş. Liverpool taraftar forumları ise çılgına dönmüş vaziyette, bir kısmı hangi çılgın menejerin Xabi’yi satacağını tartışırken, diğer grup 12 milyon €’luk teklifi çok az buluyor, berisi ise Fenerbahçe’ye Gareth Barry’i öneriyor. Bense Xabi gelirse Liverpool kaşkolu alacağım, bu sene çiftçinin kara gün dostu ofis gibiydiler zira yüzümüzü çok güldürdüler.

Devamı ...

24 Temmuz 2008

Agucuk Gugucuk Hanimiş Beşiktaş


cici

Berlin’de yaşayan bir çiftin siyah-beyaz çocukları medyayı deli etti. Şirinlik muskası ve her birimizin birinin siyah diğerinin beyaz olmasına bol vayamınakoyayım ünlemleriyle şaşırdığı veletler gündemimiz oldular. Biri siyah diğeri beyaz. inanamadık. Hem de aynı anneden? Olacak iş mi şimdi bu? Star TV’de Uğur Dündar’ın Allah’ın hikmetleri hakkında yaptığı upuzun ve gerçekten şaşırtıcı derecede can sıkıcı yorumdan sonraysa bu inanamamazlığımızı 100 seneyi devirmiş ve Uğur Dündar’ın yorumlarından bile daha sıkıcı bir başkana sahip olmakla her yerde övünebilecek Beşiktaş Yönetim Kurulu’nun da paylaştığını gördük. Onların da renkleri Siyah ve Beyaz değil miydi? Bu ikizler Siyah ve beyaz olmasın mı? Siyah Beyaz ne güzel kardeş değil mi? O halde neden kartallı martallı bol formalı ve maç hediyeli bir paket hazırlanıp GANALI bir anneye loğusa hediyesi olarak gönderilmesin ki?

Bu muhteşem promosyon fikrinin hangi dahi yöneticinin aklına geldiğini çözmek kolay değil. Beşiktaş’ın bu yönde yaptığı atak o yönetici sayesinde takımın imajını Avrupalı muadillerinin önüne taşıdı. İşte Juventus? Onlar bunu düşünemediler! Hiç de cici değiller. Newcastle United? Soğuk İngilizler! 100 seneyi devirmiş, son derece ciddi, kendinden erkek semtli camia hepimizi aşık edebilecek o müthiş nahiyeyi Avrupalı benzerlerinden hem de ne kadar önce buluverdi. Kimsenin aklına nedense böyle bir hareket gelmediydi. Ganalı anaların sevinç dolu yürrreklerine paketler dolusu forma göndererek en güzel jesti yapılmış olmadı mı yani?

bebe

Beşiktaş’ın şirinleri Civan ve Ceyhan

Ve bu kadar da değil? Beşiktaş Spor Kulübü bu konuda ne kadar tutarlı, emsalsiz derecede medya-yanık olduğunu, haber bültenlerinin “günün cici haberi” klasmanında tekrarlar dolusu yer almak için nasıl bir heves, istek ve arzu içerisinde bulunduğunu bizlere bir kere daha gösterecekti! Amerika’da yaşayan Sevim Doris ve Ray Shun Doris’in ikiz çocuklarına hiçbir ayrımcılık yapmadan, aynı Ganalı Anaya gönderdikleri gibi bir paket göndereceklerdi. İ-NA-NA-MIYORUM! Maskotsa maskot, siyahsa siyah, beyazsa beyaz, ikiz ise ikiz. Ne kadar cici. Burada cicilik komasına girmemizi engelleyen gerçekten hiçbir şey yok. Sezon öncesinde en sevimli, bal yanaklı, tatlışko hareketleri Beşiktaş birbir yaparak her anahaber bültenlerinde “Yüzyılın en şeker takımı” olarak anılmayı gerçekten haketti.

Beşiktaş’ın bundan daha ciddi ne işi olabilir? Kötü geçen bir sezon, dağılan bir taraftar grubu, morali bozuk bir takım ve terlik yüzünden ettikleri kavga olmasa takım kaptanı olacak iki futbolcunun içlerinde bulunduğu nitelikli bir futbolcu grubu varken, “Beşiktaş Amatör Şubeleri Kan Ağlıyor” haberleri vaka-ı adiyeden sayılırken bir büyük takımın yönetim kurulu ne yapmalıdır? Tabi ki maskot aramalı, güzel hediye paketleri yapmalı ve Tvlerde “Beşiktaş yönetimini bu şirin jestleri için tebrik ediyoruz” cümleleriyle arzı endam etmelidir. Buna zorunludur. Mahkumdur. Çünkü eğer siyah beyaz var ise, çocuklardan biri siyah yekdiğeri beyaz ise elden hediye paketi hazırlamaktan başka ne gelir ki? Bu şirin cancişlere karşı hangi katı kalpli insan dayanabilir? Ya şu fotoğrafını koyduğumuz güzel kedi? O da mesela Beşiktaş maskotu olamaz mı? Beşiktaş’ın tesislerinde böyle hem siyah hem beyaz hem de hepsini aynı tatlılıktan kırılan bedende birleştiren bir kedi olsa, Beşiktaşlılar birbirlerine “FW: FW: FW: ŞİRİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİN!!!!!!” konulu mailler gönderseler şimdiki halden çok çok çok daha iyi değil mi?

Peki mesela bir de dalmaçyalı alınamaz mı kulübe? Böylece terlik sorunu da bir anda ve hepten halloluverir işte? Mesela terlik istediğinizde çağırırsın adı muhtemelen “Bobby” olacak köpeciği, o sana getiriverir terliği. Ne gam ne kasavet. Hem de SİYAH-BEYAZ bir köpeğin getirdiği terliğin giyilmesine hangi meşum ruhlu kaptanın asabı bozulabilir ki? Kamp dönemlerinde tesisler cıvıl cıvıl olmaz mı? Ganalı analar, tüp bebek ikizler, bicolor kediler, dalmaçyalı köpekler hep beraber interspecies bir ilişkide BEŞİKTAŞLILIK ruhunu en üst seviyede yaşamazlar mı yani? Hem mesela 100 seneyi devirmiş bir camianın asaletinden patlayacağımız başkanı Yıldırım Demiren siyah-beyaz bir atla tesislere arada bir ziyarette bulunsa bu halde doğanın da ruhu şad olmaz mı? Her yer siyah, her yer beyaz, kediler, köpekler, atlar hepsi birarada, Lucescu cenneti.

Beşiktaş Spor Kulübü gerçekten Türkiye’nin en şirin spor kulübü. Sahalarda bu şirinliği çok çeşitli şekillerde devam ettirmelerini neden içten dilemeyelim ki? Futbolcular yavru kedileriyle saha kenarında ısınmalı, şiddet bağlantıları içeren “Kartal” sembolizmi yerini kedili köpekli bir sevgi pıtraklığına everivermelidir işte. Belki böylelikle agresyondan kırılan taraftar güruhu da bir nebze olsun rahatlayacak cici tezahüratları ve baldan sloganları ile hepimizin sempatisine nail olacaktır. Yıldırım Demirören de belki basın açıklamalarını bir penguenle yapar, en azından dinlenebilirliği artar. Tatlı. Şirin. Sempati Dolu. Anahaber bültenlerinin en cici konusu.
Devamı ...

18 Temmuz 2008

MTK'yı Elemek... Paha Biçilemez


taraftar

Bu fiyatlar MTK gibi bir Dünya devi ile oynadığımız için mi böyle yoksa sene boyunca uygulanacak fiyat politikasının ilk denemesi mi bilmiyorum. MTK maçı için açıklanan bilet fiyatlarına göre kale arkası tribünlerde maç izlemek için 66 YTL vermeniz gerekiyor. Temmuz'un sonu, ligler başlamamış, şampiyon olamadığınız için Şampiyonlar Ligi'nde 2 ön eleme turu oynayacaksınız ve bu ilki, oynadığınız takım vasat bir takım ve bu maça biçilen değer 66 YTL. Acaba kombine kartları özendirmek için mi uygulanıyor diye düşünüyoruz ama ısrarla Migros tribününe kombine kart çıkarılmıyor.

Başkan o tribünde rakip taraftarlar da var ve polis bıraktığı boşluk sabit olmuyor, insanları mağdur etmemek için orayı biletli taraftarların gideceği bir tribün olarak düşünüyoruz dedi. Yani kulüp de maça bilet alıp gelen taraftarlar olduğunun farkında ve zaten herkes Türkiye'de bir takımın 55 bin tane kombine satamayacağının farkında. Üstelik kombine fiyatları da sürekli dalgalanıyor ve her sene yıllık enflasyonun yaklaşık iki katı zamlı satılıyor, neye göre belirlendiğini biz de anlamıyoruz. 3 sene önce açık tribün kombinesinin fiyatı tüm maçlar için bilet almaktan daha pahalıya geliyordu. Ortada transfer politikası olmadığı gibi fiyat politikası da yok. Kombine fiyatları belirlenirken tribün gruplarına danışılmıyor çünkü zaten onlar Fenerbahçe'ye zarar veren hainler olarak damgalanmışlar bile. Şu anda başkanımızın tribünle alakalı uğraştığı en önemli konu Maraton E blok'un çevresine sur örmek olduğu için bilet, kombine fiyatları önemsiz bir konu durumunda. E blok'un çevresine sur örülünce tribünler şahlanacak, dertler bitecek, 12 numara tekrar ateşleyici günlerine dönecek, hatta insanlar şevkle 70 YTL verecek uyduruk takımlarla oynanan maçlara. Sadece bir hazırlık maçı olan Shakhtar maçı bilet fiyatının 33 YTL olmasına değinmedim bile, ihtiyaç duymuyorum. Ayıp...
Devamı ...

Transfer Politikası ve Kanatlar


etoo

Fenerbahçe’nin geçen sezondan beri yaşadığı büyük bir sıkıntı var, kanatlar. Onlar oyunun oynandığı alanı açıyorlar ve böylece rakip takımın merkez bölge üzerinde yoğunlaşarak kapalı bir blok oluşturmasını engelliyorlar, takım merkez bölgeden kısa paslarla atak organizasyonu yapamadığı zaman sahanın iki yanından merkeze top getirebiliyorlar veya karşı takımın merkezinin dengesi bozulduğunda içeri doğru mesafe kat edip pozisyon üretebiliyorlar. Bu yüzden bir futbol takımı için kanatlar yalnızca sağ ve solda duran bir iki adam değil, onlar eksilttikleri adamlar ve taşıdıkları toplarla takımın “vurucu gücü”

Bu vurucu güç tanımlamasını beğendim. Böylece medyamızın favori tanımlamalarından birini kullanmış olmaktan başka, durumun önemini de anlaşılabilir kıldığımı sanıyorum. Hiçbir futbol fundamentali olmayan Tuncay ve protez sol bacaklı Ümit Özat’tan mürekkep bir sol kanatla bile Fenerbahçe’nin neler yapabildiğini bilenler mevcut kanatsızlığın Şampiyonlar Ligi seviyesinde nasıl bir vehamet yarattığını da gözlemlemişlerdir. Bunu bir çok kelime ile ifade edebiliriz, benim favorimse hiçbir düzgün orta görülmeden bitirilen maçların favori repliği : “Aç olm şunu! Hadi! Senin ben amına koyayım, şerefsizin evladı, oro…”

Bunu görmek, bu durumu tespit etmek çok büyük bir iş değil. O halde rasyonel bir yönetimden beklenen bu ihtiyacı görerek gereken transferi yapmasıdır. Zira bir transfer politikası en basit seviyede bize şunu dikte eder, takımın averajı altında kalan bölgeleri bu averaja ulaştıracak bireyler ile tamamla. Bu basit, fazlasıyla yalın, hiç öyle deha filan olmaya gereken bırakmayan bir politika tarzıdır. Her sene hedefler belirlenir, bu hedeflere ulaşmaya uygun nitelikte ve takım bünyesinde bulunan futbolcular işaretlenir, kalanlar arasında bulunan ve averajın altında olanların yerine yeniler alınır.

Fenerbahçe bu sene iki mevkide averajın altında futbolcularla oynadı. Birincisi forvet. Guiza’yı aldık. La Liga gol kralı. Dolayısıyla başarılı bir transfer. Kanatlar? Oraya tam olarak kimseyi almadık. Guiza, Semih, Burak Yılmaz, Deivid ile tek bir kişinin görev alacağı mevkide toplam 5 alternatif yaratmayı başarıp üstüne de Eto’o transferini konuşuyorsak, hatta bizim kendi kendimize konuşmamız gerekirken Eto'o bunu değerlendireceğini söylüyorsa, Fenerbahçe’nin transfer politikasını da bir kez daha masaya yatırmak, kanepede oturtmak gerekir.

Umut verici gelişme Aragones. Bir rivayete göre, zira Türk spor basınının yazdıkları eğer “efsane” olarak nitelendirilemiyorsa en fazla rivayet olarak nitelendirilebilir, Don Aragones kanatlara ve Aurelio gittikten sonra önlibero mevkiine oyuncu istemiş. Hatta bu konularda isimler de konuşuluyor, Senna ve Riera. Bu oyuncular maliyetlerinin yanında oyun tarzları ve kaliteleri ile mevkinin özelliklerine uyuyorlar. Ancak kaynağın Fotomaç olması ümit kırıcı, Shevchenko transferinin gerçekleşmemesi hala içimizde yara.

30 Temmuz tarihine az kaldı. Sanıyorum bu 15 gün bize büyük süprizler yapacak, ya Fenerbahçe’nin akil bir transfer politikası olduğunu görerek şaşıracağız ya da hiçbir politikamızın olmadığı gerçeğiyle ağzımız açık kalacak. Evrenin Türkiye tarafında her şey böyle “ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun ya bir dakika bile çıkmazsın akıldan.”
Devamı ...

10 Temmuz 2008

Don Aragones


don aragones

8 Temmuz’da Alex’i fırçaladı, 9’unda Carlos’u. Roberto durumu idrak ettiğinden olacak hemen pikesini yaptı: “Luis Aragones oyuncular için bir rüyadır”. Aurelio gitmek istediğinde “Bırakın gitsin” diyerek resti çekti, yönetime 5 kişilik bir transfer listesi uzattı. Ortasahaya takviye istedi, yetmedi dün de kaleye oyuncu alın dedi. Bu gidişle maçlardan sonra Aziz Yıldırım’ın soyunma odasına girip girmediği tartışması da nihayet bulacak, Don Aragones başkanın da katına çıkıp gereken fırçayı basacak. Zira tatlı aile filmlerindeki sevimli dedelerinden değil bu, Corleone’lerden mübarek.

Bu iddia birkaç saatlik bir araştırmada kendini daha da iyi gösteriyor. Atletico Madrid’i yönetirken yaptırdığı çalışmada takımları çekmiş futbolcuların yanında koşuyor, hafif savsaklayan herkese fırçayı basıyor. Futbolcuların ısınma hareketlerinin tamamını yaparak yönetiyor. İspanyol spiker Aragones eğildiğinde kahkahayı basıyor ama futbolcuların surat ifadesinde tebessüm dahi yok, Ahmet Necdet Sezer ciddiyetiyle görev başındalar. (bkz: http://www.dalealplay.com/informaciondecontenido.php?con=86609 )

İkinci görüntü ise aşağıda, Türkiye’de akıllı bir futbol yorumcusu varsa Aragones’e bulaşmaz. Gerçi ben İspanyolca bilmediğim için tartışmada neler denildiğini anlamadım, ses tonundan, yüz ifadelerinden ve mimiklerden çıkardığım ise Aragones kalayı basıyor, Alfonso’yu yerin dibine sokup çıkartıyor.



Yaşının huysuzluğu mu, senelerin birikimi mi, doğal tabiatı mı bilemem, futbolcuların bu sene çok çalışmak zorunda olduğu belli. Maçlardan önce de The Godfather Theme çalar artık iyice havaya gireriz.
Devamı ...

9 Temmuz 2008

Aethewulf ve Kanatlar


hooters

aethewulf'un bir anda kanat sevdasına düşmesi ve "X ve kanatlar" yazı serisine başlaması amiyane tabirle beni de kıllandırdı. Sonra bu işten kim nemalanır diye düşündüm ve cevabı buldum. Türkiye'de seksi iç çamaşırı olarak piyasaya giremeyen kanat sektörünün ve yurtdışında pek yaygın olduğu bilinen 'hot wings'leri ile meşhur hooters sektörünün reklamını yapmak istiyor. Dış mihrakların bir maşası olarak Türk gencinin beynini bu yolla yıkamaya başlamış bile. Yakında yayımlayacağı "Acı sos ve kanatlar" başlıklı yazıda da acı soslu kanat öyle kuru kuru gitmez, şöyle taş gibi birisinin servis etmesi lazım diyerek direkt propogandaya da başlayacaktır.

Tutup Guiza transferini de oyun sistemi, taktik, kanatlar diye analiz etmeye çalışmasının ne gibi bir sebebi olabilir? İşin içine kanatları sokmak isteyince sokarsınız ama işte böyle eğreti durur, basındaki nadide kalemlerimize bakın hiç olaya böyle yaklaşan var mı? Olsa olsa maşanın birisi yazardı bunları zaten. Zaten Guiza transferi sadece bir oyuncu transferi olarak düşünülmemeli. Bu transfer Türk kıraathane kültürüne büyük katkıda bulunacaktır. Bir kere sadece Guiza diye anılmayacak artık. Adını her ağzınıza almadan önce 25 milyon dolarlık adam demezseniz Türkiye spor yazarları birliği tarafından 1301 no'lu yasaya muhalefetten şikayet edileceksiniz. Ayrıca bu 25 milyon Sudan'daki pirinç fiyatlarına endeksli olduğu için ve pirinç taneleriyle ödendiği için sene sonuna doğru artışa geçecek. Sezon sonunda "40 milyonluk transfer Guiza ne verdi bütün sezon" olacak bütün şen şakrak sohbetlerin başlangıç cümlesi. Eğer gol sayısı 15'ten az olursa bu rakamı 50-60 milyon civarına çekebilirsiniz. Rakı masasında ise dalgalı kur geçerli, içmeye başlamadan 30 milyon, ilk dubleden sonra 40 milyon, üçüncüden sonra 50-250 milyon arası dalgalanan kur geçerli olacak. Fakat her koşulda, fiyat ne olursa olsun bir fiyat telaffuz etmek gerekiyor. Bugün bir Middlesbrough nasıl ki Tuncaylı Middlesbrough ise Guiza da artık 25-50 milyon dolarlık Guiza'dır.

Ayrıca 3-4 maç gol atamazsa biliyorsunuz Guiza gibi 300 tane futbolcu vardır ikinci ligde, verilen paraya yazıktır. Hem o kadar paranın İspanya'ya akıtılması milli ekonomiye zarar. Zaten Fenerbahçe UEFA gibi, sponsoru Adidas gibi yabancı kaynaklardan beş kuruş para kazanmadığı için bütün parasını Türk ekonomisi içinde kullanmalıdır, diğer türlüsü hainlik, değer bilmezliktir. O yüzden mesela Kayserispor Mehmet Topuz ya da Gökhan Ünal için pazarlığı 8-10 milyon Euro'dan açarsa yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı diyerekten bu paralar çatır çatır verilmelidir. Bu sistemi devam ettirmek için de yabancı sınırı 2'ye indirilmeli, ondan sonra İspanya ligi gol kralı için harcanan 15 milyon euro'ya sinirlenip "Lan o paraya 300 tane yetenekli genç gelirdi Arjantin'den ve Honduras'tan" tespiti yapılmalı. Bu 300 tane yetenekli genç alınmalı ve yabancı sınırı 2 olduğu için kendi aralarında 15'erli gruplara ayrılıp 20 takım kurulmalı ve 20 takımlı Dereağzı tesisleri 1. ligi tesis edilmeli. Böylece haftada 2 maç yapan bu gençlerden her sene 2 tanesi seçilip takıma kazandırılmalı, kalan bütün para Türk takımlarına akıtılmalıdır.

Ayrıca biliyorsunuz Guiza İspanya'nın Zafer Biryol'udur. Benzer şekilde Van Nistelrooy İspanya'nın Fatih Tekke'si, Eto'o İspanya'nın Okan Yılmaz'ı, Makaay İspanya'nın Gökhan Ünal'ı, Raul İspanya'nın Arif Erdem'i, aethewulf İspanya'nın Tuncay Özkan'ıdır. İkili eşlemelerle karşılaştırma yapılarak futbolcu kalitesini anlayabiliriz, çok kolay bu. "Guiza İspanya'nın Zafer Biryol'udur" cümlesi o yüzden mükemmel bir analiz fırsatı sunuyor bizlere. Mesela lig sıralamasına bakınca görürsünüz ki Barcelona da İspanya'nın Beşiktaş'ıdır. Umarız Şampiyonlar Ligi'nden elenirler ve Beşiktaş'la eşleşirler, UEFA'da denk güçlerin mücadelesini izleriz.

Bir de aslında fikir olan ama aslında ben söylediğim için bence kesin doğru olan teorimi ekleyeyim. Aragones ve Guiza transferleri ve Zico'nun gönderilmesi, ardından Aurelio'nun maliyeti nedeniyle gitmesine göz yumulması Aziz Yıldırım'ın Brezilya ekolünden sıkıldığının ve belki de Arsenal-Fransa veya Liverpool-İspanya tarzında bir Fenerbahçe-İspanya ekolü yaratmak istediğinin göstergesi. Alex'in sözleşmesi sona erince ona da güle güle diyeceğiz. Roberto Carlos'a da güle güle deriz demek isterdim ama aethewulf Roberto Carlos konusunda çok hassas. Reha Muhtar milli meselelere ne kadar hassassa aethewulf da Carlos konusunda öyle, laf ettirmiyor, edeni dövüyor, o yüzden o kalabilir. Şu anda Aragones konusunda görüş bildiremiyorum çünkü son yazımda kendisinden bahsederken yazıda hiç 'Dede' kelimesini kullanmadığım için 1301 no'lu Türk basın emekçileri kanununa muhalefetten yargılanıyorum. Mahkeme aşamasında olduğu için dava hakkında konuşmam yasak, fakat siz siz olun benzer bir hata yapmayın. Aragones'ten bahsederken mutlaka kendisini Dede olarak anın ve ardından 3 saniyelik içten bir gülüşün ardından sözlerinize devam edin.
Devamı ...

Guiza ve Kanatlar


guiza

28 yaşında, 1.82 boyunda. La Liga’da hiç penaltı kullanmadan gol kralı oldu. Gol sonrasında “Kiko”sal bir sevinç gösterisi yapıyor, çocukken idolüymüş. Normalde kirli sakallı ama Euro2008’de damatlık haliyle de gördük. Ernst Happel’de Rusya’ya çakarken bonservis bedeline birkaç milyon euro daha ekledi. Arsenal istedi, Arsene Wenger bu tipte futbolcuyu kaçırmaz, çok da yakınlaştılar ama belli ki torun dedenin lafından çıkmıyor. Şimdi bu sıkıcı bilgileri hepimiz bir kez daha tekrarladıysak biraz başka şeylere bakalım.

Geçen sezon tam 34 maç televizyonlardan evimize her spektrumda aynı ses iletildi, Fenerbahçe’nin forveti yok. Ligin en fazla gol atan ve gol kralını çıkartan takımına normal şartlar altında bunun denilmesi insanın akıl sağlığından şüpheye düşülmesine neden olur. Konu Türkiye olduğundaysa Edirne’den içeriye sızamayan “normal şartlar” nedeniyle bu söze haklılık vermemek elde değil. Gerçekten Fenerbahçe geçen sezon forvet sahibi olduğu için ligin en çok gol atan takımı olmadı, forveti olmamasına rağmen bunu başardı. Veya şöyle de söylenebilir, Fenerbahçe gol kralına maç başına toplamda 30 dakikadan az süre verdiği için yaşadığı forvet sıkıntısına rağmen ligin en çok gol atan takımıydı. (72 gol)

La Liga ise coğrafi olarak Edirne dışında kaldığından “normal şartlar”a sahip bir coğrafyada cereyan ediyor. Guiza akıl ve mantığın egemen olduğu koşullar coğrafyasında hiç penaltı atmadan gol kralı olduysa bunun altının kuvvetlice çizilmesi gerekir. Ancak bu çizgiyle beraber şu soru da sorulmalıdır: “Guiza bu golleri tek başına mı atmış” (Brecht'in ruhu şad olsun, generaller savaşı tek başlarına mı kazanmış?)

Elbet birileri pas vermiş, kontraatak futbolu oynayan Mallorca’da birileri kendisine orta açmış, koşu yoluna Ömer Üründül'ün sempatisini kazanmış bir top bırakmıştır. (bkz: rijkaard’ın şaşışehla olduğu gol) Bırakmış olmalıdır. Halbuki mevcut Fenerbahçe kadrosu içerisinde bırakalım orta açmayı neredeyse yıllardır Fenerbahçe’nin zirveye oynamasına sebebiyet veren defansif ortasaha oyuncuları (önlibero) yok. Geçen sezon kendini sakatlayan Deniz, yarım sezon içerisinde muhteşem yan pas yapabildiğinden başka bir şeyini göremediğimiz Maldonado, taraftarın sevgilisi Selçuk ve nihayetinde sakatlanıp sakatlanmayacağı bilinmeyen, bilinemeyen, bakla falları, medyum ücretleri ile kestirilmeye çalışılan Emrebiades. Aurelio’nun gidişi yalnızca bir futbolcu gidişi değildir, artık kanatlardan başka bir problemi daha var takımın –bizzat ortasaha-

Ve esas ölümcül problem. Fenerbahçe’nin kanatları yok! Geçen gün antu’ye bakıyorum bir zihniyet Roberto Carlos, Vederson, Uğur solda; Deivid, Gökhan Gönül, Colin Kazım ve Önder sağda gayet “yeterlidir” buyurmuş. Neden de şu: Türkiye ligi için daha fazlasına ne hacet? Bu zihniyetin antu.com delikanlı forum temsilcileri işte böyle sorunu çözüveriyorlar. Türkiye için gayyyyet yeterli! Nihayeten de kafi? Fazlası israf. Büyüyünce Yılmaz Özdil makalesi yazasıcaların kendi nihai standartları Türk Standartları Enstitüsü ile paralel, ahşap kaportalı Anadol’a gerçekten araba diyebilecek genişlikte bir mideye tekabül ediyor. Oysa böyle bir lafın elinden tutup sokakta dolaştırmak gerekir, çocuk dünya görsün. Ancak, neredeyse “yürüye yürüye şampiyon olmamız gerekirdi”, emekleye emekleye ikincilik, komodinde pinekleyerek kupa galipliği ile özdeşleştirilebilecek bu düşünce Fenerbahçe’nin hedeflerini Turkcell Super Lig başarılarına mahdum ve mahkum bıraktığı oranda yanlış. Biz Türkiye Ligi yeterliliklerini karşılamak ve yalnızca bunla yetinmek zorunda mıyız? Üstelik bizzatihi biz bunu istemiyoruz? Enternasyonel, uluslar arası, memleketleriçre ve Genelkurmay’ın kızmayacağı başka herhangi bir deyişle evrensel bir başarı istiyor, bekliyor, arzuluyoruz. Hedefimiz komodin pineklemesi ile olunacak bir şampiyonluğun veremeyeceği, vermeye de muktedir olmadığı “şan, şöhret, onur ve kıvancı”, “nasıl koyduk ama ibne cimboma” pansumanıyla kazanmak değil, bildiğin dörtdörtlük, her başı mahmur, normal şartlar altında olmayan coğrafyalarda da normal şartlar altındaki coğrafyalardaki kadar anlaşılabilen ve kabul edilen bir başarı. Böyle bir hedef varken dünyada hiçbir aklı başında insan Chelsea orta sahasına karşı bu ortasahanın iş yapabileceğine, yapabilmeye muktedir olduğuna inanmaz. Değil takım yürüse, koşsa da pentatlon yapsa da inanmaz. O halde yeterli olmayan bu kanatlara transfer lazım, 27 milyon € verilip Eto’o alınacağına Guiza, Kezman, Semih, Burak Yılmaz’dan mürekkep Deivid, Colin Kazım jokerli forvet hattı artık rahat bırakılsın bir tane-cik- kanat alınsın. Sol kanada. Bir de defansif orta saha, madem Aurelio gitti.

Seneye takımı, takım gibi görelim. Benim 34 maç boyunca "Fenerbahçe’nin kanadı yok" loopunu duymaya tahammülüm yok.
Devamı ...

7 Temmuz 2008

Hayrına sponsorluk verilir!


bayan voleybol takimi

Bilindiği gibi Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı’nın bir isim sponsoru var. Geçen sene takım Fenerbahçe Acıbadem ismiyle mücadele etti. Ülkenin en önemli sağlık gruplarından bir tanesinin bayan voleyboluna destek vermesi ilk bakışta gayet olumlu bir gelişme. Ancak bu sponsorluk biraz farklı. Normalde amatör branşlarda varlığını takısız devam ettiren spor kulüpleri neden sponsor alarak 100 yıllık isimlerinin sonuna bir isim eklerler? Cevabı açık; kendi bütçeleriyle ulaşamayacağı büyük hedeflere bu sponsorluklar sayesinde ulaşmak.

Peki Fenerbahçe bayan basketbol takımı sponsorsuz, takısız Avrupa’nın bir numaralı kupasında üç senedir çatır çatır mücadele ederken, dünyanın en iyi oyuncularını alabilirken, bayan basketbolundan daha popüler olan bayan voleybolu üstelik de sponsor desteğiyle neden Avrupa’nın bir numaralı kupasından çekilir ve daha zayıf takımların katıldığı CEV Cup‘a katılır? Sponsor yatırımı azaltmak için mi var? Fenerbahçe bayan voleybolunda hedef küçültecekse Acıbadem ismine ne gerek var? Fenerbahçe ismi de yeterli hedef küçültme için. İki senedir Eczacıbaşı’na ufak farklarla kaybedilen şampiyonluktan sonra erkek voleybol takımı müthiş bir yıl geçirip çifte kupayla sezonu kapatırken ve voleybolda momentum yakalamışken nedir bu seneki iddiasız hedef ve kadro. Takıma alınan Türk oyuncuların 35’e merdiven dayamış isimler olması, yabancı transferde rakiplerin bir bir yıldızları topladığı bir ligde yabancıların belli olmaması(bir Sırp smaçör aldık hakkını yemeyelim Acıbadem’in) sponsorun yetersizliğinin göstergesi. Fenerbahçe isminin sonuna bir marka almayı kabul ediyorsa bu marka kulübe ekonomik değer katmalı, Fenerbahçe, Acıbadem sağlık grubunun hayrına reklamını yapma gibi bir anlaşmaya imza atmamışsa, bayan voleyboldaki sponsor ya değiştirilmeli ya da hiç sponsor alınmamalı. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi’nde oynama hakkından hedef küçülterek feragat etmesi ve üstelik sözde sponsor desteği olduğu bir dönemde bunu yapmasını içime sindiremiyorum. Devamı ...

6 Temmuz 2008

Sezon Açılışı



Eskiden sezon açılışları olurdu. Takım toplanmadan önce statta Seda Sayan, Alişan konserlerinin ardından oyuncular tek tek sahaya çıkar isimleri anons edilirdi. Sezonun başlamasına yakın bir hazırlık maçı öncesi kadronun, yeni transferlerin falan tanıtılmasını anlayabiliyorum ama Seda Sayan konseri falan ne alaka onu eskiden de anlamazdım.Yetkililer de "ne alaka lan bu?" demiş olacaklar, artık böyle açılışlar yapılmıyor. Yukarıda üzerine tıklayınca orijinal boyutunda göreceğiniz fotoğraf ise 88-89 sezon açılışından. O sezonun sonunu biliyorsunuz zaten.

Bu arada fotoğraf http://www.turkfutbolu.net/ sitesinden. Bu site Türkiye'de futbol blogları türemeden çok önce düzenli olarak güncellenen, istatistikleri TFF'den bile daha sağlıklı tutan ve futbol konuşurken sürekli referans verdiğimiz bir siteydi. Sayın Alper Duruk nedense geçen Ağustos'tan beri siteyi güncellemiyor. Çok önemli bir kaynaktan mahrum bıraktı bizi, umarız ciddi bir sorunla boğuştuğu için değil de vakit bulamadığı için devam etmiyordur güncellemeye. Sitenin Fenerbahçe arşivi hem haberleri, hem belgeleri hem de fotoğrafları ile hâlâ internetteki en iyi Fenerbahçe arşivi. Bir gün sitenin isim hakkının süresinin dolmasından ve her şeyin uçup gitmesinden korkuyorum. Sayın Alper Duruk da belki bu yazıyı görür, okur umuduyla kendisine sitesine gerçekten ihtiyacımız olduğunu iletelim. Umarız bir gün tekrar döner.
Devamı ...

5 Temmuz 2008

Aragones, Alex ve Kanatlar


final01

Zico'nun gidişinden sonra Alex ile yeni teknik direktör arasında bir problem olabileceği spekülasyonları ortalığa yayılmıştı. Alex hiç de beklenen gibi davranmadı. Önce Aragones'in yaşıyla ilgili spekülasyonlara "akıl yaşta değil baştadır" kıvamında bir cevap verip topu Luis'nin önüne kesti, daha sonra da, Galatasaray yönetiminin anlayamayacağı şaşırtıcı bir hareket yaparak, bir brezilyalı olmasına rağmen, kampa zamanında geldi. Şimdi de yukarıdaki fotoğraf, muhabbetleri bozulmasın.

Görünürde Fenerbahçe Burak Yılmaz, Emre ve Aragones transferlerini yaptı. Herhalde Guiza da gelecek. Böylece Kezman, Semih, Deivid, Kazım dan oluşan forvet hattına iki takviye daha yapılmış oldu. Kazım kanada çekilse dahi hala daha bir kanat oyuncumuz yok. Sol kanada birini almayı düşünüyorlar mı? Ondan da haber yok. Bir ara Aragones'in orta sahaya takviye istediği söylenmişti, yönetim de bu sebeple Mehmet Topuz transferi için girişimlerde bulunmuş. Medya bunu basitçe "Fenerbahçe Topuz için Düğmeye Bastı" diyerek açıkladı, biz de sevinme düğmemize bastık, öyle böyle değil Nielsen'den beri ilk kez takıma kanat alınıyor. Bir haber çıkmadı.

Aurelio Betis ile anlaşmış. Senna ise Fenerbahçe'ye gelmiyor. Orta saha böylece daha da güçsüzleşti. Sahaya yürüyerek şampiyon olmak için full forvet çıkılmayacaksa, herhalde birileri alınacaktır, umuyoruz, MTK maçına kaç gün kaldı ki?
Devamı ...

4 Temmuz 2008

Aragones'lendik


final01

Aragones İstanbul havalimanına inmiş, yanında Mahmut Uslu. Bu Uslu'nun uluslararası düzeydeki ilk başarısı oldu diyebiliriz, bu fotoğraf karesi içerisinde durması bundan bir kaç sene önce hayal dahi edilemezdi. Herhalde bundan sonra kimse takımın başında futboldan anlamayan bir teknik direktör olduğunu iddia etmez. Ahmet Çakar ve Gürcan Bilgiç'i ise bundan ayrı tutuyorum, Shaq'ın basketbol bilmediği iddiasının dillendirilebildiği bir ekip fantastik varlığı ile galaksinin bu tarafında değişik bir atmosfer sağlıyor. Fenerbahçe'nin bir teknik direktörü var artık, hala kanat yok, forvette sıkıntı sürüyor, bakalım kutumuzda daha ne süprizler var.
Devamı ...

2 Temmuz 2008

Birisi Bana Bunun Mantığını Anlatsın
Arkadaş!


aurelio

Aurelio gidiyormuş. Menajeri Betis'le anlaştıklarını açıklamış. Şimdi Fenerbahçe bonservis isteyecek, Aurelio bonservisim elimde diyecek, olay UEFA'ya götürülecek, yepyeni bir Türkiye dosyası daha olacak ellerinde. Sonunda Fenerbahçe bonservisi tahsil etse de etmese de Aurelio'nun gitmek istediği belli.

Aurelio'nun gittiği takım Real Betis. Son üç sezonda neler yapmışlar bir bakalım. 2005-2006 sezonunu 14. sırada bitirmişler, küme düşen takımlardan 3 puan fazlaları var lig sonunda. 2006 yazında Joaquín gitmiş, iyice sıradanlaşmışlar, 2006-2007 sezonunu 16. sırada bitirmişler, bu sefer küme düşen takımlardan 1 puan fazla almışlar, daha heyecanlı bir lig yaşatmışlar taraftarlarına. Geçtiğimiz sezon büyük bir gelişim gösterip lig düşme potasından 5 puan ile ayrılmışlar ve ligi 13. bitirmişler.

Şampiyonlar Ligi'nde geçen sene çeyrek final oynamış, bu sezon yine büyük ihtimalle Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak bir takımdan böyle bir takıma... Sezona küme düşmemek için başlayan takımlarda oynamayı özlemek dışında ne mantığı olabilir? Birisi bana bunun mantığını anlatsın arkadaş.
Devamı ...