31 Ekim 2009

Kulübü Galatasaraylı Profesyonellere Emanet Etmek


FB TV

Ercan Saatçi'nin bir videosu dolanıyor ortalıkta, olay yaratması normal çünkü Ercan Saatçi geçenlerde Türkiye Türklerindir gazetesinin spor müdürü olmuştu. Küfür ettiği takımın taraftarı da bu müdürlük üzerine protestolar başlatmıştı. Küfürlü video haklılılarını göstermeleri için iyi bir kanıt. Çok konuşulması beklenen bir gelişme, daha da konuşulur. Ercan Saatçi'nin müdürlüğü beni ilgilendirmiyor, görevinden aldırsınlar, hatta Türkiye Türklerindir gazetesi de kapatılsın.

Beni ilgilendiren bu görüntülerin sızdırıldığı yer. FB TV için çekilen bir programmış bu. FB TV'de ilk vukuat değil bu. Daha önce de Galatasaray'ın Avrupa Kupası maçında attığı golden sonra rejiden sevinçle bağıranları duyduk ve eski maçlar kuşağında Galatasaray maçı gösterildiğini biliyoruz. Sonuncusunu hata diye yedirebiliyorsunuz fakat Galatasaray gol attığında bağırmayı ve Ultraslan'ın protestosuna yardım amaçlı görüntü sızdırmayı ajanlıktan başka bir neden açıklayamıyor. FB TV kurulduğu günden beri bolca Galatasaraylı çalıştırdığını biliyoruz. En tepesindeki adam zaten Galatasaraylı. Hafta içi kulübün otoparkını bir kere gördüm, çalışanların araçlarını park ettiği otopark, ilk gözüme çarpan iki tane GS plakalı araçtı. Ercan Saatçi olayı ne olursa olsun, umrumuzda değil. Diğer taraftan bu adamlar sürekli kulübün içinde, gelen giden dosyalara, fakslara ilk elden ulaşma imkanları var. Türk kulüplerinin birbirlerinin transferlerinde araya girip fiyat yükselttiği bilinen bir gerçek, o yüzden transfer işleri bu kadar gizli yürütülüyor. Bu adamların transfer haberi sızdırmadığına emin miyiz? Daha da ciddisi, bu adamların taktik antremanlarından bilgi sızdırmadığına kim garanti verebilir? Bugün Ultraslan'ın protestosuna kaynak sağlayan adam, gazeteci arkadaşları aracılığıyla antremandan topladığı bilgileri de sızdıramaz mı?

Daha önce binlerce kere itiraz ettik bu kulüpte Galatasaraylıların görevlendirilmesine. Her defasında yönetim düşmanı olmakla suçlandık ve profesyonel insanların hangi takımı tuttuğunun önemi olmadığını dinledik. Remzi Dilliler senelerce kulübün orta yerinde görev yaptı. Şimdi basketbol takımına Doğan Hakyemez getirilecekmiş. Futbolcusundan taraftarına herkesin sevdiği ve büyük saygı duyduğu, sağlam Fenerbahçeli Volkan Ballı hangi sebeple olduğunu bilmesek de aktif görevinden alındı, yerine başka bir "profesyonel" getirildi, bir anlamda masa başına çekildi. Bayan basketbol takımının devriminde kaptan ve abla olan Serap Kaptan emekli oldu ve ortalarda yok, Fenerbahçe altyapısının son 20 yıldaki en başarılı sporcusu İbrahim Kutluay aforoz edildi, fakat Remzi Dilliler, Didem Akınlar senelerce bu kulüpte çalışabildi. Gün gelir birisi başkanla alakalı bilgi sızdırır, o zaman görürüz profesyoneli, iş ahlakını. Siz Galatasaraylıları kulübe doldurmaya devam edin.
Devamı ...

30 Ekim 2009

Bill Maher - Religulous



Friendfeed'de Guru bu belgeselin bir bölümünü postlamış. Tamamına google video sağolsun, burada yer veriyoruz. Futbolla alakalı değil, futbolun da içinde yer aldığı bir sistemle, hayat alanıyla alakalı.

Devamı ...

She is a Thing of Beauty



Hayattan alınan keyif de hayatla birlikte evrilir. Değişim evrelerinin ilki mahalle maçında atılan ilk gol, ikincisi ilk öpücük, üçüncüsü de Efes'in imamın abdest suyu olduğunun anlaşıldığı andır.

Devamı ...

29 Ekim 2009

MHK da Ek Gelir İçin Bahis Sitesi Açsın


maraton

Bir bahis sitesi açılıyor. Sahibi Türk futbolunun yayıncı kuruluşunun tepesindeki adamın oğlu, işleten şirketin adı "maraton elektronik şans oyunları ve yayıncılık". O maraton yayıncı kuruluşun "maraton"u. Görüntülerden cezaların verildiği, hakem atamalarının belirlendiği, suçların tespit edildiği bir hukuk düzenimiz var. Bu görüntülerin sahibi de yayıncı kuruluş. Bazı maçlarda 10 dakikalık çekim yapıp başka maçlarda stat otoparklarını bile çeken adamlar. Bütün görüntüler ellerinde. İstediklerini silip, istediklerini yok edip, istediklerini piyasaya sürme yetkileri var. Federasyona belli standartlar içinde çekilmiş ham görüntüleri değil kendi işledikleri görüntüleri gösterebiliyorlar. Bu adamlar Türkiye'de bahis sitesi açıyor ve bahis oynatabiliyor. Şimdi buradaki yanlışları ben madde madde sayayım mı yoksa yorum yapmaya bile gerek yok mu? Zaten lobilerin, mafyaların etrafını sardığı bir futbolumuz var, bir de başımıza bahis belası çıktı. Futbol gürültülü şekilde aşağı doğru yuvarlanıyor, duyanı yok.

Devamı ...

Fikstür Avantajı - PFDK Dezavantajı


tff

Bu sefer öyle bir ağlandı ki ceza kurulları da gönül almak için bir şeyler yapmalıydı. İkinci yarı Fenerbahçe'nin deplasmanı yok, ilk yarı zorlu maç trafiği başlıyor, farkın açılmasına göz yumulamazdı. Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçının cezasını okuyalım

Diyarbakırspor'a, Fenerbahçe maçında taraftarının neden olduğu saha olayları nedeniyle 1 maç seyircisiz oynama ve 1 maç da saha kapama cezası verdi.

Ne oldu fazladan? Deplasman tribünü kendi oyuncusuna su attı, o da 1 metre önünden geçen su yüzünden sahtekarca yerde yuvarlandı. İşte bu yüzden 2 maç seyircisiz oynama cezası çıktı. Şaşırmıyoruz. Daha geçen hafta yazdık, 2006'da Fenerbahçe, taraftarının Manisa'da olay çıkardığı gerekçesiyle bir maç ceza almıştı, 3 hafta önce Ankaragücü deplasmanında aynı olayları çıkaran taraftarların takımı 15.000 TL aldı. Antalya'da uçan koltukların, yaralanan malzemecinin cezası 15.000 TL idi, Kadıköy'de zam var, 2 maç seyircisiz. İkinci yarı fikstür avantajımız var ama sahamızda en fazla 5 kere oynarız, PFDK avantajı yıllardır olduğu gibi malum camiada. Kayserispor maçında Alex'e kart göstermezseniz de adam değilsiniz.


Devamı ...

Tehlike


FB-BJK
(fotoğraf: www.fenerbahceliyiz.biz)

Gökhan, Cristian, Alex ve Güiza hâlâ kart sınırında. Galatasaray maçını kazasız atlattılar fakat Ankaraspor küme düştüğü için gelecek maçımız Beşiktaş'la. Kayserispor maçında bu dört oyuncudan birisi sarı kart görürse 13. haftadaki Beşiktaş maçında oynayamayacak. Yetmiyormuş gibi bir de Bilica disiplin kuruluna gitti, normalde bir maçtan fazla ceza almaz ama bu kurulların kararlarına da belli olmuyor. Türkiye Kupası maç takvimini bilmiyorum, eğer Beşiktaş maçından önce kupa maçımız varsa Beşiktaş maçında oynar fakat bir maçtan fazla ceza gelirse Beşiktaş maçında o da yok.

Fenerbahçe önce Kayseri deplasmanına gidiyor, sonra evinde Bükreş maçı var, sonraki hafta Ankaraspor'u ağırlayacaktı fakat tatil yapıyor, sonra Beşiktaş deplasmanı var. Eğer bir maç saha kapatma veya seyircisiz oynama cezası alırsa Kasımpaşa maçına denk geliyor, bu durumda Bükreş maçından sonra evimizde oynayacağımız ilk maç 16. hafta Ankaragücü maçı oluyor. Yani Galatasaray'ın kabadayısına sinirlendiği için Fenerbahçeli futbolcuların, hakemlerin, görevlilerin de bulunduğu bir yere doğru para fırlatan bir akılsız yüzünden Fenerbahçe'nin yaklaşık 1 ay kendi taraftarı önüne çıkamama ihtimali var. Bu akılsızı tebrik ediyoruz. Stadın her köşe başına yerleştirilen kameraların da sadece başkanın sevmediği pankartları açanların tespiti için kullanılması tam bir rezalet. Böyle durumlarda kulüplere ceza vermek problemi çözüyor olsa büyük takımlarımız senede 3-4 maçı taraftarsız oynuyor olmazdı. Madde atanların tespit edilip mahkemeye çıkması, adam yaralamaya teşebbüsten yargılanmaları gerekiyor. Evinin balkonundan yolda geçen insanlara taş atandan bir farkı yok bunu yapanların. Onlar neyle suçlanacaksa bu adamlar da aynı şeyle suçlanmalı. Ancak bu şekilde gözleri korkacak ve bu saçmalıklara son verecekler. Bu cezaları verenler artık şunu anlasın, kulübe ceza vererek binlerce masum insanı cezalandırıyorlar. Bu adamların umrunda bile değil kulübe verilen ceza.

Kayserispor maçına gelecek olursak futbolcuları bilmiyorum ama taraftar 24 saat sevinç, 24 saat üzüntü prensibini ihlal etti. Daha 22 hafta var, puan farkı da 20 değil sadece 5. Hâlâ Galatasaray maçıyla uğraşıyor herkes, umarım futbolcular kurtulmuştur o psikolojiden. Daum'un Kazım'ı forvette oynatmaya devam etmesini beklemeyin. Son basın toplantısından sonra kendi ağzından duyduk "Forvetlerim Semih ve Güiza'dır, hazır olmadıklarından Kazım oynadı" dediğini. Muhtemelen Mehmet'i kenara alacak, Kazım'ı sağa çekecek ve Güiza ile başlayacak. Solda da yine Carlos-Vederson oynar. Kazım'ın sağda oynaması yine takım savunmsana büyük zarar verebilir, göreceğiz. Yerçekimini reddetmeyip toplara yerden vursa forvet oynama şansı olurdu ama şu durumda Daum'un düzenini değiştirmeyeceğine neredeyse eminim.

Sadece Kayserispor deplasmanı için değil fakat hava topları meselesine bir çözüm bulmak şart. Hücum yaparken havadan hiç hakimiyetimiz yok zaten, bu sene Lugano'nun golü dışında tehlikeli kornerimiz bile yok. Savunmada da bütün hava toplarına rakip vuruyor, nereyi tuttururlarsa şansımıza. Galatasaray maçında ortada hiçbir şey yokken gol yedik bu yüzden. Hücumdaki etkisizlik bir yere kadar idare edilse de savunmada telafi edilmez sonuçları olabiliyor. Pozisyon almada mı bir hata var, oyuncuların zamanlaması mı sorunlu bilmiyorum, buna çare bulmamız gerek artık.
Devamı ...

1 Kupa 2 Galibiyet


Voleybol Kupa

Önce kupa sahipleri... Bayan voleybol takımımızın potansiyelinden daha önceki yazılarda da bahsettik. Türkiye'de ilk kez verilen Süper Kupa'yı da Eczacıbaşı'nı üstün bir oyunla yenerek aldılar. Bu takımda her istediğiniz var. Dünya voleybolunun yıldızı var, Türk voleybolunun efsanesi var, genç yıldızı var, takım oyuncusu var, maçı bırakmayan mücadelecisi var, yeteneklisi var. Hepsi ayrı bir zarif zaten. Öyle olunca maçın sonucu ne olursa olsun keyif veriyor takım.

İlk iki sette Gamova ve Çiğdem'in dominant oyunu ile setlerde çok rahat 2-0 öne geçtik. 3. sette Eczacıbaşı direnç gösterdi, seti kaybettik. 4. setin 10. sayısına kadar da Eczacıbaşı'nın direnciyle gidildi. Durum 10-8'ken bir savaşçı, bir yürekli oyuncu, Eda çıktı, baş kaldırdı, takımı ayaklandırdı 14-11 öne geçtik ve bir daha sayı farkını kapattırmadan maçı aldık. Takımda arzulanan her özelliğe sahip oyuncu olunca böyle oluyor. Yıldızınız duruyor, savaşçınız ayaklanıyor, savaşçınız yoruluyor, tecrübeliniz vuruyor. Çok keyif veren, mücadele eden, saygı duyulması, desteklenmesi gereken bir takım. Sırf kupa almak için Avrupa'nın en büyük kupasında değil de ikinci, üçüncü kupasında oynasalar 3-4 sene üst üste hazırlık maçı oynar gibi toplarlar kupaları, biz Avrupa fatihiyiz diye gezeriz ortalarda, fakat hedefleri de Avrupa'nın en büyük kupası. İnşallah şans o yolda da yanlarında olur, başarı sadece final-four değil en büyük kupa olur. Nazar değmesin...

Bayan basketbolda da Euroleague başladı. İlk maçımız yılların rakibi Lotos ile, her yıl bir kere Lotos'la oynamazsak rahat edemiyoruz. Son senelerde bir üstünlüğümüz vardı, Lotos'un en iyi oyuncusu da takımında olmayınca rahat maç oldu, oldu fakat ilk 3 periyot. Bu sene WNBA'de en iyi sezon istatistiklerine ulaşan ve kaliteli oyuncu olduğu inkar edilemeyecek Nicole Powell ile derdimiz bir miktar gamsız olmasıydı. Fakat bu maçta çok istekliydi, öyle olunca kalitesi kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten. Birsel de ona eşlik etti, müthiş asistlerle ve zamanlaması kusursuz isabetli şutlarla oynuyordu. Fark maç boyu 20-25 arasında gezerken ve rakip koç bile maçın bittiğini düşünüyorken bir şeyler oldu. 4. çeyrekte ilk 6 dakikada sıfır sayı attık, sonraki 2 dakikada 2 sayı atabildik ve fark 5'e kadar indi. Son iki dakikada atılan sayılarla maçı aldık fakat rahatlıkla 20-25 sayı farkla bitecek maçta biraz gerildik. En temel sebebi de yedeklerimizin maalesef çok zayıf olması. 3-4 yıldır genç, geleceği olan yerli oyuncu hatta tecrübeli yerli oyuncu almıyoruz. Geçen seneki gibi bu seneyi de 7-8 oyuncuya güvenerek geçirmek zorundayız. Şimdilik başka bir sorun da Penny Taylor yeni geldiği için uyum sürecinde olması, onu çok etkili kullanamıyoruz. Birkaç ay sonra uyum sorununu aşınca takımı çok rahatlatır. Penny Taylor'ın ne kadar uyum sağlayıp, ne kadar sorumluluk alacağı ve Nicole Powell'ın bugünkü hırsının sürüp sürmeyeceği bu sene Euroleague'de konumumuzu belirler. Biraz şansla final-four imkansız bir hedef değil ama kadro darlığı nedeniyle biraz zor maalesef. Yine de şansımız da yanımızda olursa neden olmasın?

Birsel

Dünkü amatör şube maçlarının en can sıkıcısı da galibiyete rağmen erkek basketbol takımının maçıydı. Rakibimiz Asvel ciddi sıkıntılarla boğuşuyor. Zayıf bir kadroları var, çok genç ve tecrübesizler. Bunun üzerine bir de sakatlıklarla uğraşıyorlar. Geçen hafta sadece 52 sayı attılar ve 52 sayının 20'sini atan Borchardt da sakattı. Maça fena başlamadık. Çok iyi savunma yapamasak da Asvel'in zayıf savunmayı cezalandırmaya gücü yetmedi. Hücumdaki kısırlığımız zaten tamamen plansız, programsız hücum yapmaktan. İlk yarı sadece 29 sayı atabildik. Takımda garip şeyler oluyor. Geçen sene Vidmar maça ilk 5 başlar, 5 dakika oynar bir daha maça giremezdi. Bu sene aynısını Giriçek'e yapıyor Tanjeviç. Bunun ne mantığı var bilmiyorum. Neden sadece 8 dakika oynatacaksa maça başlatıp 8 dakika oynatıp bir daha hiç almıyor? 4 numara olmadığı için her hareketli uzunun bize şov yapmasına değinmek artık vakit kaydı. Hayatında 2 kere EL'de forma giymiş Ali Traore 29 sayı, 13 ribadunla oynuyor. İki haftadır EL maçlarında rakipler istedikleri an boyalı alanımıza girip sofrayı kuruyor piknik yapıyorlar. 45 dakikada toplam 15 faul yapmışız çünkü savunmayı sertleştirmek gibi bir derdi yok kimsenin. Ömer Aşık'ın yanından geçen turnike atıyor, kolunu sadece blok yapmak için uzatıyor. Kısalarımız paslara el bile kaldırmıyor, rakibe yapışan, rahatsız eden yok.

Solomon

Maçı uzun süre önde götürüyoruz, fark 13'e çıkıyor fakat rakip hücumda sadece iki oyuncu ile oynayarak farkı kapatıyor hatta öne geçiyor. 4 saniye kala basket atıp uzatmaya götürebiliyoruz maçı. Pota altına indirdiğimiz her top sayı oluyor, Kinsey ve Greer savunmayı delmeye çalıştıklarında zorlandıkları pozisyon pek yok. Buna rağmen biz uzatmalar da dahil, hücumların ilk 10 saniyesinde, 2 pas yapılmadan potaya atıyoruz. Asvel acemi bir takım olmayıp çok bariz hatalar yapmasa maçı çok rahat alabilirdi. Bu kadro ve form durumlarıyla başka bir takım karşısında galibiyete bu kadar yaklaşmaları da zor. Grubun en zayıf takımını son saniyelerde uzatmaya götürdüğümüz maçta rakibin uzatmada yaptığı basit hatalarla yendik. Üzerine söyleyecek bir şey yok. Zaten 4 numara transferi yapmamamız ve Tanjeviç'in oyuncularına muamelesi takımdan soğumak için yeterli. Tanjeviç'in maç içinde yaptığı skandal hatalar, mola alıp maça daha kötü girmemiz, basit hataları yapan oyuncuların ısrarla tutulması insanı iyice canından bezdiriyor. Takımı televizyondan izlemek bile insanı yeteri kadar hayata küstürüyor, salon müdavimlerine sabırlar dileyelim. Euroleague'de deplasmanda alınan galibiyetten sonra bile böyle bir yazı yazabiliyorsak bir şeyler gerçekten yolunda değil...
Devamı ...

28 Ekim 2009

Gel Güzel Kardeşim, Bırak Platini'yi de Gel Biz Baba Gündüz'e Soralım


1934 - Kavgalı maç
("Çelebi bizde böyle olur futbol dediğin" - 1934'teki kavgalı maç sonrası Cemal Nadir'in karikatürü, ilk karenin altında: "Amca Bey: Topa sakın dokunma, Alimallah bacağını kırarım", son karenin altında: "Hakem: Amca Bey, bu nasıl futbol?")

1 Aralık 1963, bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesi Milliyet, rekabet için özel sayfa hazırlamış. Baba Gündüz'e "bize rekabetin anlamını anlat" demişler. Belki Türk futbol tarihinin en eğitimli, en entelektüel, en beyefendi sporcusu olan Gündüz Kılıç da şanına yakışır derecede güzel anlatmış rekabeti.

Fenerbahçe'ye karşı oynadığım ilk maçı hâlâ içim ezilerek hatırlarım... 6-1 yenilerek hezimete uğramıştık o gün... Her gol yiyişimizde bütün bunlar, benim gibi toy bir gencin oynatılmasından oluyor diyecekler diye kahroluyor ve birşeyler yapmak için didinip duruyordum. Fakat altıncı golü yediğimiz zaman artık bende koşacak hal ve şevk kalmadı. Ellerimi belime dayayıp sahanın ortasında kalakaldım... Ama çok geçmeden tok bir ses beni kendime getirdi: "Öyle kazık gibi ne duruyorsun koşsana". Bu kaptanımız Arslan Nihat'ın sesiydi. Kaptana "Bundan sonra koşsam ne olur ki?" gibilerinden bakmış olacağım ki o tekrar gürledi: "Bana bak! Biz tarihimizde Fenerbahçe'yi 7-0 yenmiştik. Bari o rekorumuzu kırdırmayalım." İşte ben o gün Galatasarayla Fenerbahçe arasındaki öyle günlük, bir maçlık geçici rekabetlerden olmadığını anlayıvermiştim. Onlar birbirlerine yenilmemeliydiler. Onlar birbirlerine yenilseler bile tarihlerindeki kadar açık farkla yenilmemeliydiler. Hatta onlar diğer takımları, bilhassa ecnebi takımları bile birbirlerinden daha iyi neticelerle yenmeliydiler... Bu yapıcı, ilerici asil rekabet önünde ilk defa o gün saygı ile eğilmiştim... Ve saygım gün geçtikçe kuvvetlendikçe kuvvetlendi...

Fakat bu koyu, fanatik rekabet çoklarının sandığı gibi kin, düşmanlık, çekememezlik hisleriyle bugüne kadar kirlenmedi çok şükür. Futbolumun ilk günlerinde Fenerbahçe maçları da dahil mühim maçlarımızdan evvel Fenerbahçeli bek Fazıl ağabeyin evinde yattığım çok oldu... O bana nasihatlar verir yiyeceğimle istirahatimle ilgilenir her bakımdan beni maça hazırlardı. Ertesi gün de karşı karşıya oynardık.

Fener stadında oynanacak Fenerbahçe maçlarımızdan evvel Kadıköy'ünde, gidip K. Fikret'i bulurdum. Onunla beraber dolaşır, beraber yemek yer, beraber maça giderdik... Fenerbahçe kaptanı Cihat, gece gündüz yanından ayrılmadığım bir arkadaşımdı... Milli takım seyahatlerinde oda arkadaşımı, sofra arkadaşımı, gezme arkadaşımı çok defa Fenerbahçeli futbolculardan seçerdim...

Asil Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti önünde bir kere daha saygı ile eğilirim.
Baba Gündüz
(Baba Gündüz)

Aynı sayfada Halit Kıvanç'ın da rekabete dair bir yazısı var. Kavgaları anlatıyor ama "bu maç oynanmasın" demeden, kavga da rekabetin bir parçası, istenmeyen bir parçası ama parçası işte, onu bilerek...

Evet "futbol" adlı taçsız kralın hükmettiği her ülkede, bütün maç tahminleri aynı yuvarlak deyimin gerisinde gizlenir "Top yuvarlaktır". Sanki top köşe olsa daha kolay konuşulacakmış gibi... O cilveli meşin parçası da nasıl yuvarlanacağını hiç belli etmez ya. Hele Fenerbahçe - Galatasaray maçlarında...

"Öyle olmasa 1959'da ağlar delen golle kazanan Galatasaray üç gün sonra aynı Fenerbahçe'ye dört golle yenilir miydi?" diyorsunuz galiba. Çok yakın o... Daha eskilerde nice örnekleri görülmüş ama asla tahmine sığmamış iki ezeli rakibin çarpışmaları... Mesela ilk 1935'te, ilk hafta Galatasaray 1-0 kazanmış şampiyonun belli olduğu sanılmış. Ertesi hafta ise uzatmalı maçta evet tam iki saatlik mücadelede golsüz yenişememişler. Bir hafta sonra yeniden karşı karşıya gelmişler ve gene gol çıkmamış. Gene uzatılmış maç sonunda golü atıp maçı ve şampiyonluğu kazanan Fenerbahçe olmuş.

Çok yenmişler birbirlerini... Ama unutulmazlar listesinin başında Galatasaray 7 kişilik takımıyla 7 gol atmış Fenerbahçe'ye. Ezeli rekabetin rekoru bu... Tarihi de 1911'e dayanıyor.

Ve o yıllara dayanan bir gerçek... İleri gelenleri Fenerbahçe ile Galatasaray'ı birleştirmeye teşebbüs etmişler. Adını bile bulmuşlar "Türk Futbol Kulübü". Evet öylesine rekabetin böylesine yakınlaşması da görülmüş. Hatta bir yabancı takımla oynayacağı sırada bir ası sakatlanan Fenerbahçe'ye Galatasaraylılar oyuncu vermeyi teklif etmiş "Türk futbolu yenilmesin" demişler.

Ya 1932 Şubatındaki Fenerbahçe - Galatasaray maçı için iki ezeli rakip de azimle hazırlanırken Galatasaray hazırlık maçını kiminle oynamış dersiniz? Fenerbahçe'nin B takımıyla... Büyük rekabetin büyük dostluk yanını aksettiren bir tablo bu...

Başka tablolar da var. Mesela gece yarısından ertesi günkü Galatasaray Fenerbahçe maçı için stad kapısında sabahlayanlar. Tribünlerde tek ayak üstünde saatlerce bekleşenler. Seyirci hasılat rekorları hep onların maçlarında... 1935'de stada beş bin kişi gelip de 2842 lira hasılat sağlanınca "Rekor" diye ayağa fırlamış bütün spor çevreleri. Gülmeyin, bir başka Fenerbahçe - Galatasaray şampiyonluk maçındaki 896 lira bile o günün idarecilerinin yüzünü güldürmüş.

Hep gülmemişler ama... Somurttukları da olmuş. Hakem Emin Fuad seyirciler fazla bağırıyor diye maçı tam ortasında tatil ediverince halk parasını istemek için gişelere hücum etmiş. O günün hakemini bugünün maçlarında düşünebiliyor musunuz?

Yarım kalan maç dedim de... "Yarım dakikalık" maçı duydunuz mu? 1924'de 2-2 bitmek üzere olan bir maç bir futbolcunun rakibini top sanmasıyla kavgaya dönmüş ve tamamlanamımış. Hakem penaltı verdiği anda saha karışmış. Futbol heyeti (o günün federasyonu) kararıyla eksik kalan yarım dakika dört gün sonra oynanmış. Yedi kişilik takımla çıkan Fenerbahçeliler, kalelerini de boş bırakmışlar. Penaltıyı atan Galatasaray 3-2 galip gelmiş. Ama asıl kavga, iki takımın şanına yakışır çaptaki 23 Şubat 1934 maçına aittir. Boks ve güreşi futbola tercih eden oyuncular öylesine kapışmışlar ki, maçtan sonra Fenerbahçe'den 9, Galatasaray'dan 8 futbolcu ceza almış.

Her maçları sinirli geçmiş iki ezeli rakibin... Fakat ne hikmetse eski günlerde "hakem"den pek şikayet etmezlermiş. Hatta üç hafta üst üste aynı hakem (rahmetli Sazi Tezcan) idaresinde karşılaştıkları bile olmuş. Yenilen "hakem" diye haykırmamış. "Onlar bizden iyi oynadı" diyebilmiş. Mesela 0-0 bitecekken son dakikalarda topu kaptırıp takımını yenilgiye sürükleyen futbolcu (Galatasaray sol beki Mehmet Nazif) maçtan sonra "kalecime pas verecektim" demiş. "Ama yerde gölge gördüm, Zeki'nin gölgesini tanıdım. Gölgesine göre hesap ederken de Zeki topu ağlara vuruverdi."

Yenerler, yenilirler ve sonra hep birbirlerini ararlarmış. Bir bakımda bugün de öyle... Ve galiba büyük şair Abdülhak Hamid'in eşine söylediği meşhur sözü Fenerbahçe Galatasaray'a, Galatasaray da Fenerbahçe'ye her an tekrarlamak zorunda: "Seninle olmuyor ama sensiz de olmuyor"
Cihat Arman ve Gündüz Kılıç
(Türk futbolunun efsaneleri Cihat Arman ve Gündüz Kılıç karşı karşıya, diğer futbolcu da Fenerbahçeli bek Şevket)

Şimdi bırak hakemin kafası kanıyor diye maçı tatil etmemesine laf etmeyi, o hakemi alkışla "yok ben çıkarım, bu rekabet de oynanır" dediği için. Kafasını kanatana lanet et ama rekabetin büyüklüğüne toz kondurmayan hakeme etme, alkışla onu, takdir et.

Bırak şimdi geçen seneki maçın sonunda çıkan kavgayı, geçen gün oynanan maçtan önce çıkan kavgayı örnek gösterip "olmaz olsun böyle rekabet" demeyi. Bir tanesi ömür boyu men olmak üzere tam 17 futbolcunun ceza aldığı maçtan doğan rekabetin kavga yüzünden büyüsünün bozulduğunu söyleme bize. "Futbol oynayın, oynarak kazanın" de futbolcuna, ama kavga gürültüyü bahane edip "böyle rekabet olmaz" deme. Bu rekabet öyle olmuş zaten.

Bırak şimdi Dünya'da maçı yayınlayan televizyonu. Zeki Rıza'yı, Lefter'i, Baba Gündüz'ü, Aslan Nihat'ı ecnebi gazetecileri mi yazıyormuş? Yerin dibine girsin televizyon yayını, cehaletine doymasın bu rekabeti bilmeyen futbol taraftarı. Dünya'da çok kişi izlediği için büyük, büyülü değil bu rekabet, 100 senedir bir gün bile eksilmediğinden büyük... Dünya'da 2 ülke yayınlıyor diye aşağılayabiliyorsan bırak bu rekabeti, işin yok senin buralarda, kalk git Boca - River maçında coş, kalp krizleri geçir.

Bırak şimdi büyük takım küçük takımı. Platini halt etmiş. Sen bırak Platini'yi. Gel rekabeti Basri Dirimlili'ye soralım, Fikret Arıcan'a soralım; Metin Oktay'a, Aslan Nihat'a soralım. Ne sen küçüksün ne de rakibin, ne de bu rekabet küçük. Gel rekabeti Baba Gündüz'e soralım. Sil şimdi o yazdığını şununla değiştir

"Onlar birbirlerine yenilmemeliydiler. Onlar birbirlerine yenilseler bile tarihlerindeki kadar açık farkla yenilmemeliydiler... Asil Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti önünde bir kere daha saygı ile eğilirim."

Daum ilk geldiği günden beri galibiyetlere 24 saat sevinç, puan kayıplarına 24 saat üzüntü der, derbilerde 48'e çıkar. 48 saat çoktan doldu. Asil Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti önünde bir kere daha saygı ile eğilip bu derbi mesaisini kendi adıma kapatıyorum. Sürçülisan ettikse affola.

Haber ve fotoğraflar: Milliyet Gazete Arşivi
Devamı ...

27 Ekim 2009

Renk Değiştirmeyen Rakip İstiyoruz


Bukalemun

Bir takım sorular

1. Cristian'in kasten provokasyon yaptığı iddia ediliyor, ortamı gereceklerini biliyorduk diyorlar. Arda takımını da toplayıp Fenerbahçe'nin ısındığı yarı alana girmese, arkasına dönüp birilerine laf yetiştirerek geri viteste koşacağına adam gibi önüne bakarak koşsa Cristian onu kovalayıp itecek miydi?

2. Teknik direktör Frank Rijkaard dahil herkes tahrikten bahsediyor. Gerçi Rijkaard "provoke" dedi, onu tahrik olarak çevirmemek gerek ama "ortamı germek" diyelim. Bu maçta kim, nasıl ortamı gerdi? Keita nasıl gerildi? Carlos'un yaptığı faule kadar bizim görmediğimiz yumruklar mı atıldı Keita'ya, ayağına mı vuruldu? Bele sarılmalı, forma çekmeli faul ilk kez mi yapılıyor, nedir gerici özelliği? Keita maç boyunca sıvadığı için mi o ilk devre yaralanma şovunu yapıp sonra yumruk attı, yoksa sinirlendirildiği için mi? Kim nasıl sinirlendirdi?

3. Hakem bu maçı tatil etmeliydi diyenler Fenerbahçe'nin 90 dakika oynayıp bitirdiği 2006 Denizli maçı ve 2007 Galatasaray maçlarında da tatil etme talep etti mi? Etmediyse bu maçın özelliği nedir?

4. Hükmen galibiyet dışında puan alamayacak kadar çaresiz duruma düşüp hükmen galibiyet istemek en ufak bir yüz kızarmasına ve utanca yol açıyor mu? Açmıyorsa kendi futbolcularınız bile maçın oynanmasını isterken bunu talep edecek kadar çaresizleştiğiniz için yerin dibine geçmiyor musunuz?

5. Hakemden şikayet edenler Kazım'a çalınan uydurma faullerle kesilen ataklar ve Lugano'ya yapılan açık penaltı hakkında ne düşünüyor? İkinci kez derbide kırmızı kartı gösterilmeyen kalecileri hakkında yapacakları yorum var mı?

6. Bilica bile disiplin kuruluna sevk edilmiş ve biz bunu normal karşılıyoruz. Peki kavgayı başlatan Arda, olaya karışan Aydın ve kol hareketi yapan Hakan Balta'nın adının bile geçmemesini "ağlamayan bebeğe emzik vermezler" prensibiyle mi açıklıyorlar? Bu kadar ağlayıp, sızladıkları için gurur mu duyuyorlar?

7. Baros kendi ağzıyla "Emre kasti bir hareket yapmadı, şanssızlıktı" derken, doğrudan veya dolaylı olarak Emre'nin kasten sakatladığını iddia edenlerin yüzü kızarıyor mu?

8. Platini'nin ünlü aforizmasının İngilizce, Latince veya Fransızca kaynağı nedir? İnternette linki varsa yorumlarda gönderebilir misiniz? Dönem ödevi yapıyorum bu ünlü sözü kullandım, kaynak eklemem lazım; fakat hocam sadece İngilizce, Fransızca ve Latince biliyor.
Devamı ...

3. Dünya Savaşı


Lugano

Lugano 10 hafta içinde -sadece 10 hafta, yazıyla on, daha fazla değil- rakip oyunculara iki kere kasten yumruk atmış olsa ne olurdu?

- Devre arası Lazio ile anlaşmış, bundan sonraki maçlarda sakatlık yaşamamak için kendini attırıyor olurdu.

- Çirkef, kasap, katil, vicdansız olurdu.

- Telegol bir A4 kağıdının üzerine "Diego Lugano Futbolcu Lisansı" yazar, sırayla kağıdı parça parça ederler, sonra üzerine işerlerdi.

- Telegol'ün hareketi gelenekselleşir, 25 Ekim futbolcu lisansı yırtma bayramı ilan edilirdi, her sene sokaklara dökülür lisans yırtardık.

- Daha önceki vukuatları da örnek gösterilir ve 18 maç ceza alırdı. İşte bu tür cezalar Türk futbolunu kurtarıyor olurdu.

- Böyle galibiyetin içine tükürürüm, ben futbolcumdan utanıyorumcu Fenerbahçeliler kendilerini muazzam objektif ilan ederdi.

- Türkiye, Arjantin'le askeri yardım anlaşması imzalar, Arjantin'e yerleştirilen füzeler Uruguay'ı bombalamaya başlardı.

- Arjantin de anlaşma boşa gitmesin diye Türkiye'ye yerleştirdiği füzeleri sağa sola atmaya başlar, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ne isabet edecek füze ile 3. Dünya Savaşı başlardı.

- Savaşın bitiminde sonunda gerçekten Dünya Savaşı çıkaran Diego Lugano'yu lanetleme etkinlikleri çerçevesinde bu sefer temsili nüfus kağıdı yırtma etkinlikleri yapılırdı.

- Tarih kitapları üçüncü Dünya Savaşı'ndan bahsederken "Evet, 10 hafta çocuklar, 10 hafta içinde 2 yumruk, Dünya buna sessiz kalamazdı" yazardı.

- Savaşın ardından futbol kaldığı yerden başlar, sevgi ve kardeşlik içinde devam ederdi, kimse kimseye yumruk atmaz, hayat bayram olurdu. heyyoooo
Devamı ...

Let's put a smile on that face!



Cristian'ın üstüne yürürken aklıma geldi, The Dark Knight'tan bir replik:

"Come on, I want you to do it, I want you to do it. Come on, hit me. *Hit me!* "

Lugano, Cristian, sıradaki..

Devamı ...

26 Ekim 2009

Kaçırılmış Eczacı maçı ve Diğer Maçlar


Gamova

Derbi heyecanıyla diğer spor dallarını atladık ama geç de olsa değinelim kısa kısa. Eczacı maçını Cumartesi biliyordum, Fenerbahçe Tv de maç sonu röportajlarını görüp altta da 3-0'lık sonucu görünce geçen yılki bir maçın tekrarını falan verdiler sandım. Sonra anladım ki maç uzak geçmişe değil yakın geçmişe ait bir maçmış üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Eczacı galibiyetine sevineyim mi izleyemedim diye üzüleyim mi karışık duygular içindeydim. Bugün maçın tekrarınını bir bölümünü izleyebildim oyunun her anında çok çok dominant bir takım var, üstelik bu takımın daha yeni yeni birarada oynamaya başladığını da belirtelim, bu sene ligde çok zorlanacağımızı düşünmüyorum, asıl odaklanmamız gereken Şamiyonlar Ligi. Ciddi ciddi Final-Four adayıyız ve bu kızların bize bunu yaşatacaklar umuyorum.

Cuma günü Bayan Basketbol takımımız da ilk maçına çıktı ligde Ankara deplasmanında. Çankaya Üniversitesi karşısında beklenildiği gibi kolay bir galibiyet aldık. Penny Taylor'ın gelir gelmez takıma liderlik etme konusunda temayüz etmesi sevindirici ama bu sene bu takımın eskisi gibi bir dominantlığı olmadığını Mersin maçında gördük. Yerli rotasyonumuz yine fena değil ama yabancıların istikrarı konusunda ciddi şüphelerim var.

Güzel bir Cuman'ın ardında Cumartesi 13'te Erdemir maçında sevimsiz basketbol takımımızın nasıl sapır sapır döküldüğünü gördük. Emir olağanüstü bir son periyod sonu ve uzatma oynamasa tarihinin en iyi kadrolarından birini kurmuş takım yenilecekti Erdemir'e. Takımda kimsenin ne yaptığı belli değil, hiç kimsenin rolü açık değil, sadece Tanjeviç'in rolünü biliyoruz. Kötü adam rolünde kendisi ve müthiş oynuyor bu rolü. Bir parantez de hakemlere. Kinsey'in kenardan oyuna sokacağı topta ısrlarla kendini NBA'de sanıp mola istemesi sonrası o pzosiyonda 5 saniye çalamayan ve sahanın içine girip kendisine itiraz eden Tanjeviç'e teknik faul çalamayan hakem performansının da bu tuhaf galibiyette etken olduğunu da belirtelim. Bu takımı izlemek de hakkında bir şeyler yazmak da içimden gelmiyor. Baketboldan soğuttular sağolsunlar. Bir olumsuz belirteç olarak Solomon'un yüz ifadesini de not düşelim. İçindeki her şeyi dışına yansıtan bir adamın ifadesiz bir hale dönüşmesi takım içinde neler olduğuna dair ilginç bir detay.

Bu tatsız basketbol maçının ardından iki yıldır her karşılaşması heyecan dolu olan Arkas-Fenerbahçe maçına geçtik. Müthiş bir ilk set oynadıktan sonra birdenbire 4. setin ortasına kadar takım durdu. 4. sette tekrar düzelip 2-2 ye getirdik maçı ama 5. sette yine durduk. Maç içindeki iniş çıkışları anlayabilirim ama bizim voleybolcularınki iniş çıkış değil dur-kalk oldu resmen. Tamamen durdular ya da müthiş oynadılar. Coskoviç hücumda çok top öldürdü ama acayip manşet hataları yaptı, diğer iki yabancımız da beklenilen performansı göstermedi, ne Divis'den ne Gardner'den yeterince katkı alabildik. Yine de Arkas'dan 1 puan aldık çok da fazla karamsarlığa gerek yok, bu sene 4-5 takımın eşit güçte olduğunu düşünrsek alınacak her puan çok önemli.
Devamı ...

Fenerbahçe Ligden Çekilmelidir


Kerem G.

Kaynak: TBF Doping Yönergesi (Ek: Cezalar)

MADDE 5. Yasaklanma ve Men Edilme


Belirtilmiş Maddeler (WADA listesindeki “specified substances”) dışında,
alınan örnekte Yasaklı Maddeler ve Metodların Varlığı, Yasaklı Maddeler ve
Metodların Kullanımı/Uygulanması, Örnek vermeyi reddetmek, doping
kontrolüne müdahale etmek ve Yasaklı Maddeler ve Metotları bulundurmak, :

İlk kural ihlali : iki sene müsabakalardan men
İkinci kural ihlali : hayat boyu müsabakalardan men

MADDE 6. Belirtilmiş Maddeler

Yasak listesinde piyasada sık bulunan ilaçların içinde bulundukları için ve
doping amacıyla kullanılmadığı, dolayısıyla doping ihlalinin kasıtsız olarak
gerçekleşebileceği Maddeleri özellikle belirtilebilir. Eğer oyuncu böyle bir
Maddenin kullanım amacının sportif performansını arttırmak olmadığını
kanıtlayabilirse, o zaman ceza aşağıdaki gibi takdir edilir:

İlk ihlal : Bir seneye kadar müsabakalardan men ve 5.000.YTL’den 10.000.-YTL’’ye kadar para cezası.
İkinci ihlal : İki seneye kadar müsabakalardan men ve 10.000.-YTL’den 20.000.-YTL’ye kadar para cezası.
Üçüncü ihlal : Ömür boyu müsabakalardan men ve 20.000. YTL’den 30.000.-YTL’ye kadar para cezası.

Kaynak: Kerem Gönlüm'ün cezası hakkında gerekçeli karar

Elimizdeki Laboratuar ve Sağlık Kurulu tıbbi raporlarında; Sporculara yönelik habersiz olarak yapılan doping kontrolü sırasında, eşanda numune alınan Efes Pilsenli her iki sporcuda da adli olarak yasaklı olan ve yine Doping Mevzuatı’nda da yasaklı maddeler içerisinde belirlenmiş maddeler sınıfında yer alan “cathine” maddesinin belli miktarlarda aynı anda bulunduğu, bu maddenin vücut tarafından üretilen bir madde olmadığı, dışarıdan alındığı kesin olan eksojen bir madde olduğu, ilaç olarak kullanılan bazı maddelerin vücutta metabolizma sırasında cathine oluşumuna yol açmadığı, bu maddenin tedavi amaçlı bir madde-ilaç olmadığı, sporcuların idrarlarında bulunan cathine maddesinin sporcular tarafından tek başına alındığı ve başka bir ilaç kullanımının cathine’nin tespitine yol açmadığı açıkça belirlenmiştir.
Yukarıdaki açıklamada görüldüğü gibi maddenin "tek başına alındığı ve başka bir ilaç kullanımının cathine’nin tespitine yol açmadığı açıkça belirlenmiştir". Yani maddenin kullanım amacının sportif performansını arttırmak olmadığı kanıtlanamamıştır. Bu durumda yukarıdaki dopingle ceza yönergesinin 6. maddesi geçerli olamaz, yani 5. madde geçerlidir. 5. maddenin söylediği net, "İlk kural ihlali: iki sene müsabakalardan men". Kerem Gönlüm neden 1 sene ceza aldı? Ne gibi kanıtlar sundu da 6. madde uygulandı ve 1 yıl ceza verildi?

Bu ceza büyük bir skandaldır. Federasyon kendi yönergesini ihlal etmiştir, açık ve net usülsüzlük yapılmaktadır. Bu ceza düzeltilmez ve iki yıla çıkarılmazsa Fenerbahçe bu şartlarda oynanacak ligden çekilmelidir.
Devamı ...

Platini Adam Olsun A....... S........



Bu lafı da Arda'dan öğrendim. Aşırı milliyetçi biri olarak yabancıların üstüne koşup "Adam ol A.... S...." demek süper bir şey olmalı. Ufak bir sorun, yabancılar bunu anlamıyor. "Look Uefa be clever" gibi bir yöntem daha çok işe yarayarabilir, insanlar en azından kelimeleri anlarlar.. Bu arada aşırı milliyetçilerin böyle bir uyarı görevleri var herhalde. Ne olmamız ve ne olmamamız gerektiğini bu arkadaşlar bizlere bildiriyorlar. Üstümüze koşarak, çeşit çeşit el kol hareketi ve mimikleriyle bizim nerede durmamız gerektiğini tebliğ ediyorlar. İşaret parmağı hep havada. Misal Aşırı milliyetçi Yasin Hayal'in Orhan Pamuk'a akıllı olması telkininde de bu işaret parmağı kritik bir görev üstlenmişti. Cümlenin başlamasıyla senkronize havaya kalkıp bitişiyle senkronize aşağı inmişti.

Fenerbahçeli bir futbolcunun üstüne annesiyle beraber olma isteğini en açık şekilde söylemek suretiyle koşan bir Metin Oktay var bugün Galatasaray'da. Ondan biraz örnek almamız gerektiğini düşünüyorum. Bu kahraman çocukcağız, üstüne bindirilmiş yüklerle bir kaç milyon dolarlık mücadelesinde kim bilir hangi psikolojide. Üstelik aşırı milliyetçi. Milli takımın Türk biri tarafından yönetilmesini isteyecek kadar milliyetçi. Tabi insan böyle olunca sahada racon kesebiliyor, sahada racon kesince de herkesin hoşuna gidiyor. Gerçi bunları meslek haline getirmiş bir Sabri vardı ama Galatasaray taraftarı bile onun yeteneksizliğini göz ardı edip kendisini bir efsaneye çevirmeye gayret edemedi. Sabri'den ciddi ciddi dünyanın en iyi sağ beki diye bahsedebilecek Galatasaraylılar dahi bunu yapmıyorsa Sabri'nin futbol yaşantısı bittikten sonra hatırlanmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Konuya dönüyorum. Platini adam olsun. A..... S.... Ne laf etmiş lan. Bütün Galatasaraylılar evlerini filan bu lafla süsleyecekler, pankart açacaklar yakında. Mecidiyeköyde gezerken simitçilerin tabelalarında filan bu lafı görmekten korkar oldum. Dediği de şu, Büyük takımlar kazandıkları kupalarla, küçük takımlar yendikleri büyük takımlarla övünürler. Bu hesaba göre Galatasaray Kadıköyde Fenerbahçe'yi yense hiç konuşmayacaklar. Sus pus oturacaklar. Maçın başlamasından önce Mecidiyeköyde toplanan, turlara çıkan, her tarafı dolduran o Galatasaraylılar da herhalde yoklar. Bu kadar önemsemedikleri, alalade olduğunu düşündükleri bir maç için bu kadar zahmete neden giriyorlarsa?

Yukarıda Allah var bir Galatasaraylı çıkıp "Abi valla hayatta lafını etmezdim, Kasımpaşa'yı yendiğimizde ne kadarsa o kadar" dese ona da inanabilirim gerçi. 10 senedir kazanamadıkları için nasıl reaksiyon verdiklerini unuttum. Belki kalp krizi filan da geçirebilirler, hepsi inanamadıklarından evde de kalabilirler. Yani yenseler bile "Yenilmişizdir lan biz" diyebilecek bir hale geldiklerinden lafını etmeyebilirler. Öyle bir travmatik haller, saykotik kafalardalar.

Böyle diyorum da bunlar geçen bizi bir yendilerdi, nasıl seviniyorlar, bu bloglar mloglar nasıl yazılarla doldu taştı. Sonra biz bunlara gene bir koyduk hop gene Platini: "Büyük takımlar ellerindeki tartılarla, küçük takımlar kapakladıkları bakkallarla övünür" A.... S.... Platini. Derbi diye bir şey yok çünkü dünyada. Celtic - Rangers maçında Celtic geçirince, sevinmiyorlar, Madrid Barcelona maçında Barcelona'lılar Real'i kapaklarında tura çıkmıyorlar. Yalanın hası. Bunlarla da Galatasaraylılar kendilerini avutuyorlar anasını satayım, neye üstlerine alınıyorlarsa. Platini Barcelona'yı yendikten sonra 1000 sene konuşan Galatasaraylılara diyor onu, bize filan değil. Karşıdakinin kendisinden büyük ve kendisinin küçük olduğunu kabul edip somut bir olayda üste çıkınca can siparane zıplayan adamın kapağı o laf. Roberto Carlos'a yumruk atan Keita'yı azizleştirmek gibi, viyana kapılarına dayanmıştık olm diyen aşırı milliyetçi kardeşlerimiz gibi.

Hakkaten ha. Aşırı milliyetçi diyince aklıma geldi, Arda bu durumlara ne diyor acaba? Adam ol adam diye üste koşa koşa, parmaklar, haller. Yerli Messi.
Devamı ...

Keita Süper - Lugano Kötü veya Travma




Bu yaptığımız insafsızlık. 10 sene boyunca o kadar çok yendik ki, memlekette Kadıköy'de bir gün galip gelebileceklerine inanan tek Galatasaraylı henüz bir kaç aydır Galatasaray'da: Frank Rijkaard. İnsanlar isyan ediyorlar, haklılar, derbi ruhu tek bir adamın üstüne yıkılır mı? Maçtan sonra Sabri, altyapı günlerini yad ediyor, ilk 11'de Kadıköyde galibiyet gören tek futbolcu Servet o da Fenerbahçe forması giydiği dönem bu bahta erişti. Dolayısıyla ne oluyor? Galatasaraylılar deliriyor. Gerçekten deliriyor. Sözlükte, internet haber yorumlarında ve bloglarda yazılanları okudum. Korkunç bir psikoloji. İsyanla, kabul edememezlik, saldırganlıkla biçarelik arasında bir üçüncü dünya silüeti. Mesela Keita'yı yumruk atması sebebiyle neredeyse aziz ilan edecekler.

[NOT: Keita'nın yumruk attıktan sonra gösterilen kırmızı karta karşı çıkması da bir karakter ele veriyor elbette. Yumruk attıktan sonra gösterilen kırmızı kart karşı bu şovu yapan adam 2 metre yanına düşen sudan elbette sakatlanacaktır.]

Roberto Carlos sarılmış, güreşmiş, Keita'da yumruğu basmış. Ne zafer. "Öyle tahrik edersen olacağı bu" cümleleri, esasında Fenerbahçe'ye karşı fiziksel şiddetle dahi olsa bir güç gösterebilmekten yaşadıkları derin hazzı ortaya koyuyorlar. En sonunda vurdular. Bir Fenerbahçeli yıkıldı. İçlerindeki hınç, ezilmişlik, öfke ve baskı en sonunda patladı ve bir iz bıraktı. Allahım Keita'yı öve öve bitirilemiyor, sanırsın bir futbolcu değil, yeşil sahalarda Aslan Yürekli Richard'a karşı savaşan bir Müslüman, Fransa'da Nazilere karşı direnişi başlatan bir komünist, İnönü meydan muharebesinin mağrur albayı!

Geçen sene Nisan ayında Ali Sami Yen stadında bugün Kadıköyde olan her şey oldu. O zaman Lugano Emre Aşık'ın tahriği sebebiyle boğazına yapıştığında Galatasaraylılar kendisini bir lanet figürüne çevirmişlerdi. Psikopattı. Dengesiz, çirkef, aşağılık biriydi. Sabri'nin bütün bir maç boyu yaptıklarının, her pozisyonda hakemin üstüne yürümesinin, Emre'ye saldırışının filan bahse değer bir tarafı yoktu. Taraftarın tuttuğu lazeri bu blogda eleştirdiğimizde biri çıkıp "onlar da lazer değil canas esasında değil mi" diyerek bize güya laf sokuyordu. Fenerbahçeliler lazer tuttuğunda bu elbette kabul edilemez bir barbarlık oldu. Tabi bu kadar değil. Bu kadar değil. Geçen maç tercümanımızın kafası sahaya atılan maddeler sebebiyle yarılıyordu, kimse bahse değer görmedi. Sahaya tribünden yapılan müdahaleler elbette hoş karşılandı. Onlar "Galatasaraylıydı" Dolayısıyla denklem de şöyle kurulmalıydı, Keita yumruk atarsa aziz, lugano boğaz sıkarsa psikopat, Galatasaraylılar lazer tutarsa "nolcak" Fenerliler tutarsa "çirkeflik", sahaya Galatasaraylılar su atarsa "hahaha ne yaratıcı" Fenerliler atarsa "olacak şey değil", Tercümanın kafası yarılırsa bahse değmez ama, amasını zaten herkes biliyor.

Kanat Atkaya güzel adam. Maçla ilgili yazısında tek bir soru sormuş, "Sence Galatasaray top oynuyor mu?" İşte bu sorunun cevabı da Galatasaraylıları çıldırtıyor. Kadıköyün çimleri üstünde "uzay futbolundan" geriye Apollo enkazı kaldı. Sahanın tek bir noktasında bile hakimiyet kuramadılar, çok övündükleri orta saha Fransa'nın maginot hattı gibiydi, daha ilk taarruz da yok oldu. Kalecileri topa düzgün vuramıyor, defans oyuncularının dizleri titriyor, büyük yıldızları ise topla ne yapacaklarını bilmiyordu. Bu beceriksizlik, bu yapamamazlık durumları onların da psikolojilerini esir aldı. Öğrenilmiş çaresizlik. Yapamamaktan kaynaklanan kızgınlık, asabiyet. Bunların hepsinin çıkacağı yer bellidir, somut olarak üstünlük kuramayan taraf agresiflik ile, fiziki şiddet ile karşıdaki üstünde tahakküm kurmaya çalışır. Düşmanıyla mücadele edemeyenin tepkisi, önce düşmanından korkmaktır. Korkmak ise şiddete dönüşür, korktuğunu yok etmek ister. İnsani. Fazlasıyla insani... Ve Galatasaray'ın uzay takımı işte böyle kapana kıstırılmış küçük bir kedi gibi saldırmaya başladı, çaresiz, biçare ve kaçabileceği hiç bir yer yokken Keita sinirleri patlayan bir takımın işaret fişeği oldu. Roberto Carlos'a yaptığı saldırı ve ahlaksızlık biçareliğin somut ve hep hatırlanacak örneğidir.

Galatasaraylılar kabul etmek istemeyecekler. Hakem filan gargara. Bütün gün anlatsınlar hakemi, maçı izleyen herkes nasıl ezildiklerini gördü. Skordan daha vahim bir şeydir bu, yüzyılın takımı zannettiklerinin, hem de ezeli rakibine karşı, bir masa tenisi kadar bile direnç gösteremediğini izlediler. Stoperleri stoper değil, bekleri bek, kaleciye kaleci demek için bin şahit lazım, bu adamlardan kurulu bir takımı yüzyılın takımı ilan eden için gördüğü manzara nasıl bir kalp kırıklığıdır Allah bilir.

Yaptığımız insafsızlık. Bir insanın hayalleri bu kadar sert bir şekilde yıkılmaz, bir insanın umutlarıyla bu kadar oynanmaz, bir insanın çifte standartlı gerçeklik algısı bu kadar bariz gözüne sokulmaz. Sahada yumruk atan bir futbolcuyu öve öve gökyüzüne çıkartacak kadar kimse ezilmemeli.

İnsaf Fenerbahçe! Yarın bir gün şurada burada yüzyüze olacağız, ben travmatik suratlar görmekten üzülüyorum artık.
Devamı ...

Freud Uyuma Cimbombom'a Sahip Çık



Galatasaraylı oyuncuların Fenerbahçe maçları öncesindeki psikolojisini anlamak için psikoloji doktorası falan yapmak gerek herhalde. Öğrenilmiş çaresizlik de açıklamıyor şu olup bitenleri,10 senedir maçın başından itibaren hakeme itiraz, bir şekilde saçma sapan bir kırmızı kart, acemice vuruşlar, ve ilk yarım saat muhakkak yenen bir gol. 10 senedir değişmiyor tüm bunlar oyunucular değişiyor yönetimler değişiyor ama ruh hali aynı. 10 senedir gerginlikten sürekli mağlup çıkan bir takımın kaptanı daha maçın başlamasına 50 dakika kala bir gerginliğin alevleyicisi oluyorsa bu takıma bir hafta ne anlatılmış çok merak ediyorum.

Teknik taktiği falan bir yana bırakırsak tribünden oluşturulan inanılmaz ambiyansa Fenerbahçeli oyuncuların inanılmaz bir tempo ve istekle maça başlaması da eklenince Galatasaraylı oyuncular sadece ne zaman gol yiyeceklerini düşünüyorlardı büyük ihtimalle. Geleceğim diyen gol geldikten sonra Fenerbahçe tamamen kontrolü alarak kafasına göre oynadı. Takımın gösterdiği taktiksel olgunluk takım dayanışması harikaydı ama Galatasaraylı oyuncuların panik hallerini hakikaten anlamıyorum. En güçlü virüslere karşı bile vücut bir bağışıklık gösterebiliyorken, yıllardır aynı atmosfere her türlü psikolojik desteği alarak bile bir türlü yanıt verememek nasıl bir şeydir yahu.

Bizim camia şu Galatasaray maçlarında yarattığı sinerjiyi sadece bir sezona yaysa Avrupa Şampiyonu bile olabilir ,Konsantre olmakla kararlı olmak bizde karıştırılıyor, konsantrasyon maç almaya yetmez daha birinci dakikadan bir kararlılık da koymak gerekir. Fenerbahçeli oyuncuların vücut dillerinden , topa nasıl gittiklerinden bile belliydi kararlı oldukları, Fenerbahçe'nin 8 km den fazla koşan 5 oyuncu varken Galatasaray'ın 8 km ye ulaşan hiç bir oyuncusu yok maçta. Kararlılık çabayla birleşince de hiç kimsenin olağanüstü oynamadığı ama olağanüstü bir takım performansı çıkıyor ortaya.

Christian ve Emre inanılmaz bir ritim yakaladılar. Ayhan ve Mustafa Sarp'tan ziyade daha tehlikeli olabilecek sol ve sağ kanada yardım etmeleri ve o bölgeleri tamamen etkisizleştirmedeki rollleri takdire şayandı.

Kazım inanılmaz güçlü bir adam tek forvet oynayacak fiziği var ama oyun aklı ve vuruş yetisi maalesef çok aşağılarda. Üç tane uç oyuncu olabilecek oyuncunun üç özelliğini alsak müthiş bir forvet ediyor aslında. Kazım'ın pres gücünü, Guiza'nın araya koşularını ve Semih'in son vuruş ve oyun zekası kabiliyetini birleştirsek müthiş bir forvet ediyor, ama Kazım'ın akıl almaz vuruş beceriksizliğine rağmen maçın adamı olduğunu düşünüyorum yine de. Servet ve Gökhan gibi "sözde güçlü stoper"leri nefesiyle bile yere yıkan bir adam olduğunu gösterdi. Atılan uzun topların neredeyse hepsini aldı kafaya çıkıp göğsüyle top kontrol edebilecek kadar tuhaf bir top kontrol yeteneği vardı, sağa sola deplase oldu, ilk golde payı büyüktü.

Hakemin iyi bir maç yönetmediğini düşünüyorum. Penaltı bence penaltı o pozisyonda penaltı çalmayacak hakem olabileceğini zannetmiyorum, ilk goldeki ofsayt da kaldırılabilir ama çok da ince bir pozisyon. Maçtan önce hakemin kafasını yaran maddeyi atan adama soralım. Dün hakem maça çıkmasaydı ve maç tatil edilseydi ne hissedecektin acaba. Böyle aptalca hareketlerden ne zaman kurtulacağız. Seviyordum öldürdüm gibi üçüncü sayfa haberlerinin stadtaki yansıması bu adamlar. İç saha atmosferini bu kadar iyi yaratabilen takımın kendi stadını kapattırması nasıl açıklanabilir anlamak mümkün değil. Sahaya su şisesi atmadan da hakemin kafasını yarmadan da Galatasaraylı oyuncuların psikolojisini bozabiliyoruz zaten ne gerek var kendi psikolojimizi de bozmaya be kardeşim.

Psikoloji bilimi bir çığır açıp bir formül bulamazsa Galatasaray'ı yenmeye devam edeceğiz,"Freud uyuma Cimbombom'a sahip çık" diyelim.

Nice 10 yıllara.
Devamı ...

Total Şov, Kusursuz Eğlence


Kavga
Arda'nın -50'inci dakika şovundan bir kare, genç yetenek Aydın kadrajda

Fenerbahçe futbolu çok ciddiye alıyor, futbol oynuyorlar, çok sıkıcılar, hiç eğlence yok. Oysa tarihin en iyi hücum hattı öyle mi? Futbolun eğlence olduğunun farkındalar, taraftarı eğlendirmek, coşturmak, kahkahadan koltuktan düşürmek ilk vazifeleri. Futbol oyunu çok ciddiye alınmaması gereken, şova aracılık etmesi gereken bir oyun, amaç değil. Yer yer sirke bile çevirmek lazım ortamı.

Örneğin Arda. Müthiş bir şov. Geçen sene Fenerbahçe tribünlerine uzak köşeden bile hareket çekerek ortamı şenlendiren Arda kardeşimiz bu sene tarihin en iyi hücum hattı da gelince profesyonel eğlendiricilik işine giriş yaptı. Maç öncesi yaşanan hafif itişmeyi kullanarak şova başladı. Muhtemelen daha "merhaba"yı bile öğrenmeyen Cristian'a "adam ol" diyerek mahallesinin en dibinden bucağından getirdiği delikanlı argosuyla adeta göz doldurdu. Genç kardeşimiz Aydın da bu yolda önemli aşama kaydetmiş. Arda taraftara görsel bir ziyafet sunarken ortama sekerek geldi. Futbolseverler bu yeni tekniği çılgınca alkışlıyordu, tribünde birbirlerine "çok genç ama doğaçlama yapıyor, gelecek var" diyen beyefendiler bu ikilinin şovuyla adeta mest oldu. Aydın, Kazım'ın darbesiyle uçarken Amerikan güreşi tekniğini kullanıyor, sanki ayağındaki yayla yerinden 3 metre geriye fırlıyordu. Bu kadar erken, bu kadar kusursuz eğlence kendi kendine ortaya çıkmış olabilir mi?

Kavga
Müthiş yaratıcılık, sınırsız eğlence

Örneğin Keita. Doğuştan gelen bir yeteneği var, tekniği Allah vergisi. Peki böyle kusursuz bir teknik tesadüfen ortaya çıkmış olabilir mi? Daha önce sahada yere yığılan ve içimizi yakan futbolcuların hareketini çok iyi kapmış, hep bizi üzmesin ben sizi eğlendireyim diyor. Kafasına gelen bir madde yüzünden gözünü tutuyor, sonra can veriyormuş gibi ellerini yana bırakıyor. Oscarlık bir performans, harika bir oyunculuk tekniği ile birleşince futbol sadece futbol olmuyor, taraftarı eğlendirme görevini yerine getiriyor. Daha önce sahaya atılan maddeleri alıp hakeme götüren, hatta bu yüzden sarı kart gören (örnek: Guiza) oyuncu gördük. Tabii ki üst düzey bir oyuncunun bu kadar klişe bir hareket yapması beklenemez. Maddeleri alıyor ve aman Allah! Topu da kapıp kenara koşuyor. Doğaçlama yeteneği ve futbol zekası bu kadar üst düzey başka oyuncu gelmemiştir bu ülkeye. Tarihin hücum gücü en yüksek oyuncusu olmalı! Tam taraftarların ağzından "çok yetenekli, çok eğlendik, eğlenmekten geberdik" cümleleri dökülürken şov bitmedi diyor. Daha önce salladığı fakat Sancak'a denk getiremediği yumruğu Carlos'a vuruyor. Vuruş tekniği açısından kusursuz, futbol futbol olalı böyle oyun görmemiştir, adeta görsel bir şölen.

Kavga
İki tam burgudan sonra başarılı bir dalış yapan Servet'in puanları 10-10-9-7-10

Bitmedi, sadece hücum mu? Kazım, ilk yarının ortasında bir pozisyondan sonra Servet'e dönüp "you are big guy" diyor eliyle de boyunu gösteriyordu. Kendisi Türkçe'ye hakim değil fakat biz çevirelim "kız gibi oynama" diyor. Dağ gibi Servet ve ekürisi Gökhan Zan, Kazım yanlarına 2 metre yaklaşınca 3 burgu ardından 2 salto, saltonun ardından 45 derece eğimli durup burguyla bitirmek gibi zorluk derecesi üst düzey hareketlerle futbol şov yaptılar. Özellikle Gökhan'ın ilk yarının son dakikasında kendi ceza sahasına balıklama atlaması gelecek nesillere anlatılacak güzellikte bir şovdu. Forvet oyuncularının rakip ceza sahasına balıklama dalmasını çok gördük (klasik bir hareket olsa da mahrum bırakmadığın için teşekkürler Nonda), fakat 3 kişinin arasındaki tek oyuncudan korkup kendi ceza sahasına dalanı ilk kez görüyoruz. Böyle yaratıcı, böyle teknik bir hareketi ancak "görsel şov" futbolu bizlere sunardı.

Diğer tarafta ne var? Kuru kuru futbol. Sahada top oynamaya çalışan adamlar, pas falan yapıyorlar, topu çevir babam çevir, ne bu? Bu Fenerbahçe adamı kanser eder. Futbol dediğin taraftarı eğlendirmeli, Daum, aklını başına devşir, biz de total eğlence isteriz, paramızla rezil ettin bizi.
Devamı ...

Fenerbahçe 3 - Galatasaray 1
tsl2009-2010



Fenerbahçe her sezon olduğu gibi 2009- 2010 sezonunda da kendisine ait olan o ‘üç puan’ ı almak için sahaya çıktığı maçta, ezeli rakibini baştan sona üstün götürdüğü bir oyunla 3-1 mağlup etti.

PAPAZIN ÇAYIRI – ‘Altı kasım - altı sıfır’ ı gölgede bırakan ‘dört sıfırlık’ maçı dahi unutturabilecek maçta oluşu değil ama kendisi mucize olan bir gol Fenerbahçeyi senelerce konuşulacak bir galibiyetten etti. Fenerbahçe’ nin baştan sona üstün oynadığı maçta Galatasaray adına tek olumlu şey uğurlu saydıkları mor forma yerine en az çubuklu kadar ‘şık’ olan parçalı formayla sahada olmalarıydı.

1’ de Emre'nin müdahalesi ile Baros yerde kalınca hakem faule hükmetti. Baros bu pozisyonda yerden kalkamayınca sağlık görevlileri sahaya girdi. Adeta maç başlar başlamaz durdu...

3’ de serbest vuruş ancak kullanılabildi. Top Volkanda kaldı.

4’ de Baros'un oyuna devam edemeyeceği anlaşıldı. Bir futbolcunun sağlığını hiçbir gole, üç değil on puana da değişmeyecek olan bizler Baros’ un sakatlığının önemli olmamasını diliyoruz.

6’ da Nonda, Baros' un yerine oyuna girdi.
Aynı dakika içinde Alex' in sağ taraftan kullandığı serbest vuruşta arka direk dibinden çıkmakta olan topu gerilerden koşu yapan Vederson geriye çevirdi. Lugano’ nun dokunduğu top ağlara gitti ama yan hakem topun daha önce çizgiyi geçtiğni söylüyor. Biz onun yalancısıyız.

7’ de Kazım ceza sahasında topla buluştu ve vurdu ama top yandan auta çıktı. Bu auta giden vuruşlarının ilki ve bu vuruşlar yüzünden maç sonunda babasından azar işitecek bilesiniz.

8’ de Fenerbahçeli oyuncular serbest vuruşu hızlı kullandı. Sol kanattan yapılan ortada Kazım kaleci ile başbaşa kaldı ama hakem Bünyamin Gezer, "Servet’ i ittin" dedi.

12’ de topla oynayan oyuncular farklı olsa da Steaua Bükreş maçına hatırlatır bir an yaşadık. Emre yerine Kazım’ la başladı atak: Vederson soldan iyi ortaladı, Roberto Carlos topun üzerinden atladı, Alex kaleye yuvarladı: 1-0
Görünen o ki golü atan Alex değilse de, aktif alanın içinde olan Roberto Carlos ofsayt pozisyonundaydı.

20’ de Galatasaray sağdan geldi. Sabri çok güzel ortaladı ama o noktada Nonda da Ayhan da dokunamadı.
Bu atak Fenerbahçe kalesindeki şu ana kadar ki en tehlikeli ataktı ve biraz da ofsayt kokan bu pozisyonun ilk yarıdaki tek Galatasaray atağı olacağını henüz bilmiyorduk.

26’ da Keita köşe vuruşunu kullandıktan sonra yerde kaldı. Sahaya su dolu pet bardak atan şahsı yakalayıp dövmek isterken, sırtı kendisine dönük Keita’ yı gözünden vurabildiği için tebrik etmek geçiyor içimizden. Sen de yalanmışsın Keita...

Ve elbette seçkin bir takımın seçkin bir oyuncusu olarak adaleti sağlamak ve her şeye uzak şu coğrafyaya futbol dersi vermek misyonunu da saha komiserinin yanına giderek yaptı. Giderken ellerinde top ve kendisine atılan pet bardak vardı.

Sonrasında Keita oyun sahasını izinsiz terkettiği için sarı kart gördü. Oysa ben sezonun en kral transferi saydığım bu adama çoktan kırmızı kartımı göstermiştim.

29’ da Gökhan Gönül’ ün ortasında top Gökhan Zan’ ın müdahalesiyle kornere çıktı. Alex’ in kullandığı köşe vuruşunda topu ön direkte Nonda karşıladı. Ardından gelişen Fenerbahçe atağında Vederson arka direkte sert vurdu, Servet' ten seken top bir defa daha kornere çıktı.

34’ te Kazım ile Servet' in mücadelesinde Servet yerde kalınca yan hakem faul dedi. Bu pozisyonda Kazım, hakeme itiraz etti. Haklıydı...

36’ da Gökhan Gönül ile Elano arasında yaşanan gerginliği hakem Bünyamin Gezer saha dışındaki mesleğini hatırlatır tarzda çözüverdi.

39’ da Volkan’ ın biraz ilerde olduğunu düşünen Ayhan ceza sahası dışından şansını denedi, Volkan ise bunu foto muhabirlerine poz verme fırsatı olarak kullandı.

41’ de Kazım için bir kez daha ikili mücadelede faul düdüğü çaldı. Hakem yanlışında inat ediyor.

43’ te Kazım’ ın baskısı sonucu Leo Franco' nun kısa düşen topunu Alex aldı ve düzelttikten sonra şutunu attı ama eminiz topa vururken başka şeyler hayal etmişti. Kötü yeren giden topu Leo Franco çeldi ve hatasını telafi etti.

44’ de kazanılan köşe atışını Fenerbahçeli oyuncular önceden çalıştıkları şekilde kullandılar. Alex’ in pasında topu alan Vederson topu arka direğe ortaladı. Lugano doğru yerdeydi; kafa vuruşunda yerden seken top üst direğe çarpıp auta çıktı.

45+2’ de en az 5 dakika uzaması gereken ilk yarıyı Bünyamin Gezer köşe vuruşunu kullandırtmadan bitirdi.
Fenerbahçe: 1 – Galatasaray: 0

48’ de Roberto Carlos’ un kullandığı serbest vuruşta Gökhan Zan’ ın karşıladığı top Kazım’ın önüne düştü ama vuruşu üstten auta gitti.

49. dakika Mehmet Topuz, geriden gelen pasa hareketlendi. Servet' in kontrolüne alarak auta çıkarmak istediği topu Mehmet Topuz Servet' ten hızlı davranarak kaptı. Topla ceza sahasına girdi ve topu geriden gelen Kazım' ın önüne bıraktı Kazım' ın vuruşu bir defa daha üstten auta gitti. Oysa golde Roberto Carlos’ un yaptığını yapabilir, topun üzerinden atlayabilirdi. Hemen arkasında Alex vardı çünkü.

52’ de Fenerbahçeli oyuncular Galatasaray yarı sahasında baskı uygularken Leo Franco' nun pası yine kısa düştü. Topu alan Alex bir yandan Mustafa Sarp’ ı da sürükleyerek ceza alanına girdi. Cezaalanına girerken yalnızdı; çünkü penaltı olmasından korkan Mustafa Sarp Alex’ i bırakmıştı. Ama korktuğu başına geldi Leo Franco Alex’ i düşürünce ve Bünyamin Gezer yer yüzündeki her hakemin yapacağı gibi penaltı dedi.
Ama her insan gibi Bünyamin Gezer de biricikti. Ve diğer meslektaşları gibi olmadığını Leo Franco’ yu sarı kartla cezalandırarak(!) gösterdi.

53’ de Alex kendisine yapılanı affetmedi: 2-0

55’ te bir mucize gerçekleşti. Evet, mucize çünkü bu gol gelmeseydi Galatasaray’ ı neyin beklediğini maçı seyreden herkes biliyor...

Arda’ nın kullandığı köşe vuruşunda Servet’ in kale önüne indirdiği topa Volkan’ ın müdahalesi yeterli olmayınca topu önünde bulan Hakan Balta topu ağlara yolladı. Mucizevi gol sonrasında ne yapacağını bilemediği için eline koluna sahip olamadı haliyle. O’ na İslam Çupi’ nin söylediklerini hatırlatmak isteriz: ‘ o eli Fenerbahçe lavobona sokar sonra..’

56’ da Arda’ nın yerine Kewell oyunda.

59’ da Fenerbahçe tehlikeli geldi. Vederson' un sert şutunda Leo Franco son anda çeldi.
61’ de Lugano’ nun kötü ününden faydalanmak isteyen Nonda bu oyuncuyla girdiği ikili mücadelede kendini yere bıraktı. Hakemi aldatmaya yönelik bu hareketin sonucu sarı kart.

Galatasary bu dakikalarda Fenerbahçe yarı alanına daha kolay giriyor. Ama ataklar henüz tehlike yaratmış değil.

64’ te Fenerbahçe yine soldan geldi. Vederson ve Kazım paslaşmasının ardından top Roberto Carlos'a ardından yine Vederson' a geldi. Vederson ortaladı, Alex de Kazım' a indirdi. Kazım' ın vuruşu yine üstten auta gitti.

65’ de Keita sağdan içeri girerken çok kötü bir pas verince Fenerbahçe defansı topu uzaklaştırdı.

Bu dakikalarda Galatasaraylı oyuncular ikinci gol için bastırıyorlar ama henüz pozisyon oluşmuş değil.

72’ de yorulan Kazım oyundan çıktı, yerine Guiza girdi. Kenara alınan Kazım yedek kulübesinin arkasındaki tribünden maçı takip eden babasından azar işitmekle meşgul.

74’ te Keita sezon başından bu yana sandığımız adam olmadığını bu maçta ikinci defa gösterdi bize. Roberto Carlos’ a attığı yumruk sokak kavgalarında bile atılmayacak kadar öfke doluydu. Bünyamin Gezer bu defa kartın rengini doğru seçti. Aynı pozisyonda Roberto Carlos ise saru kart gördü.

76’ da Alex oyundan çıktı, yerine Andre Santos girdi.

78’ de Galatasaray, ceza sahasının yaklaşık 10 metre dışından kaleyi tam karşıdan gören bir noktadan serbest vuruş kazandı. Galatasaray' da serbest vuruşu Elano kullandı, Volkan çok rahat bir şekilde aldı.

79’ da Gökhan Gönül sağdan harika ortaladı, Guiza kaleye çok yakın mesafede ve bomboş pozisyonda zoru başardı: aut.

82’ de Elano oyundan çıktı, yerine Aydın girdi..

86’ da Bünyamin Gezer' i alkışlayarak protesto eden Ayhan sarı kart gördü. Oysa kendisine yapılan faulün ardından top Galatasaraylı oyuncularda kaldığı için hakem pozisyonu avantaja bırakmıştı.

87’ de futbolun adaleti ‘ o kadar da değil’ dedi. Mustafa Sarp aldığı topu Nonda' ya verdi. Nonda da yeniden Mustafa Sarp' ı görmek isterken kötü bir pas verdi ama o noktada Roberto Carlos' un ayağı kayınca top Aydın' ın önünde kaldı. Aydın’ ın müsait pozisyonda vuruşu çok kötüydü: aut.

90+1’ de Fenerbahçe hızlı atağa kalktı. Andre Santos geriden aldığı topla ilerledi, kaleye kadar sokuldu ama vuruşunu Leo Franco kornere çeldi.

90+2’ de Vederson oyundan çıktı, yerine Selçuk girdi.

Aynı dakika içinde Fenerbahçe ceza sahasının 7-8 metre kadar dışından serbest vuruş kazandı. Paslaşarak kullanılan serbest vuruşta Andre Santos ortaladı, Guiza’ yı aşan topu dışarı çıkmadan yakalayan Mehmet Topuz yerden ortaladı Guiza topukla dokunarak topu ağlara yolladı. Bu ‘Madjer golü’ ile şimdi skor:
Fenerbahçe:3 - Galatasaray:1
Tıpkı maç sonunda skor tabelasının yazdığı gibi..

FENERBAHÇE-GALATASARAY: 3-1

Hakemler: Bünyamin Gezer, Serkan Gencerler, Tarık Ongun

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Bilica, Lugano, Roberto Carlos, Mehmet, Emre, Cristian, Vederson (90+2 Selçuk), Alex (86 Andre Santos), Kazım (72 Güiza)

Galatasaray: Leo Franco, Sabri, Servet, Gökhan, Hakan, Mustafa, Ayhan, Arda (57 Kewell), Elano (82 Aydın), Baros (5 Nonda), Keita

Goller: Alex (12, 53 pen), Güiza (90+3) / Hakan (55)

Sarı Kartlar: Roberto Carlos / Keita, Leo Franco, Nonda, Ayhan

Kırmızı Kart: Keita
Devamı ...

Morartmak Demişken


Geliyoruz

Sonra...

M. Oktay Yazi

"... o kadar laubali, bir büyüklük havası içinde" demiş ya başka bir şey demeye gerek yok. Ruhu şad olsun, yazıları kendisine benzetilenlere okutulsun.


Devamı ...

25 Ekim 2009

Bekliyoruz



"Tarihin içinden geçtik, kuşakları aştık, çocuklarımızın dedeler olduğunu ve torunlarını sevdiğini gördük.

Tribünler değişti. Sokaklar, caddeler ve şehirler..

Papazın Çayırı'ndaydık, Mithatpaşa'da ve Şükrü Saraçoğlu'nda.

Pankartlarımız ve yağan yağmur değişti.

Soluduğumuz hava ve tezahürat.



İsimlerimiz değişti. Cemil'dik, Alpaslan, Ziya, Selim ve Lefter. Cihat'tık, Didi, Basri, Şeref ve Zeki Rıza.

Can olduk ve Rıdvan.

Zamanın içinden geçtik.

Çubukluyu giydik.

Bekliyoruz."



Devamı ...

Derbi Günü ve Sükûnet


Fenerbahce-Galatasaray(1977)

Yine yeniden herkesin konuştuğu büyük gün... Stereotypeball blogu derbi için "derby weekend" temalı yazılar, anılar yayımlıyor bu hafta sonu. Buradan takip edebilirsiniz. Bizden de Galatasaray maçlarına dair hissiyatımızı anlatacağımız bir yazı yazmamızı rica ettiler, bu güzel temanın Fenerbahçe kanadına bizim de katkımız olsun istedik ve yazımız İsyan başlığıyla derbi hafta sonunun bir parçası oldu.

Fenerbahce-Galatasaray(1980)

Derbinin ve rekabetin anlamını, galibiyetin önemini tekrar tekrar yazmaya gerek yok. Bu maçtan çok yüksek beklentiler olması da normal. Yalnız Fenerbahçe camiası belki yüksek yüzdeyle başlanan ligin getirdiği baskıyla, belki basının başarıya rağmen bitmek bilmeyen eleştirileri sebebiyle maçı ölüm kalım maçı gibi görmeye başladı. Ligin bu iki takım arasında geçiyor olması da bir etken tabii fakat daha ligin 10. haftası. Kendi sahamızda kaybedilen her maç tabii ki bir şeylerin yanlış gittiğine işarettir fakat bu maçı kaybetsek de sadece bir puan geriye düşüyoruz. Üstüne Galatasaray deplasmanında da kaybetsek de sadece 4 puan fark olur, geriye 21 maç ve 63 puan kalıyor. İki takım için de son haftaya kadar hiçbir şey bitecek, yıkılacak, mahvolacak değil. Geçen hafta alınan mağlubiyetin ardından bu maçta da puan kaybı olursa camia sallanacak gibi bir hava var. Hiç gerek yok. Puan da kaybetsek, net farkla da kazansak puan farkı ya 1 ya 5 olacak, ligin bitmesine daha 22 hafta kalacak, üstelik Galatasaray'la bir lig maçımız daha olacak. İnsanların sakin olması, olacaklara dengeli tepki vermesi gerek. Galatasaray galibiyetleri elbette ayrı bir keyiflidir fakat kimsenin bu keyiften yoksun kaldığı için 9 haftada 8 galibiyet almış takımı ve hocayı asıp kesmeye hakkı yok. Biz yine o keyiften yoksun kalmayalım, şampiyonluk kremasız olmasın.

Fenerbahce-Galatasaray(1990)


Fotoğraflar: Milliyet Gazete Arşivi
Devamı ...

24 Ekim 2009

Rekabetin 100. Yılı



Malum, ezeli rekabetin 100. yılı bu yıl. Bırakın sadece spor tarihini, ülkenin sosyal tarihi içinde bile son derece önemli bir yer tutuyor Fener-Galatasaray rekabeti. İki takım taraftarları arasında ne sınıfsal ne gelir düzeyi ne siyasi ne dinsel bir farklılık olmasına rağmen bu kadar keskin bir rekabetin bir yüzyılı devirmesi gerçekten ilginç. Ülke tarihinde birbiriyle 100 yıldır rekabet eden ne siyasi parti ne şirket ne gazete olduğunu düşünürsek rekabetin nev-i şahsına münhasırlığını anlayabiliriz. Bence bu iki kulüp arasındaki rekabeti bu kadar keskinleştiren, güzelleştiren şey sadece futbolla sınırlı kalmaması.

İki kulüp arasında çim hokeyinden küreğe, atletizmden, bayan voleybola her müsabaka geçmiş. Dünyada bu kadar farklı spor dalında karşılaşmış başka iki takım yok herhalde. Sadece futbola odaklanmadan bu rekabete diğer dünya derbilerinden farklı kılan çok boyutluluğun azalmaması için iki kulübünde futbol dışı branşlarda da çok ciddi brekabeti şart. Bu ülkede bugün yapılan pek çok sporun gelişmesini, bir nebze de olsa sadece belli zamanlarda da olsa gündemde yer almasını sağlayan şey bu iki kulübün rekabeti. Bugün eminim su topunda Fenerbahçe takım kursa futbol dışı her şeye gözlerini kapamış spor medyası bile Fenerbahçe-Galatasaray su topu maçlarını haber yapmaya başlayacak. Keşke endüstriyel futbol laflarını falan bırakıp eskiden olduğu gibi Fenerbahçe-Galatasaray haftası gibi bir etkinlik yapılabilise. İki takımın da tüm sporcularının katıldığı bir törenle bütün branşlarda karşılıklı maçların yapıldığı bir hafta olsa. Ama artık imkansız gibi geliyor kulağa.

Gelelim rekabetin amiral gemisi futbola. Galatasaray'ı yenmek bir Fenerbahçeli için bayramdır, aynısının Galatasaraylılar için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Yok bizim asıl amacımız zaten Türk olmayan takımları yenmek falan gibi atıfları zerre kadar samimi bulmuyorum. Hayal meyal hatırladığım ilk Fenerbahçe -Galatasaray maçı 86-87 sezonunda 1-0 kazandığımız maçtı. Pesiç'in kornerinde Kayhan'ın (kendisini rahmetle analım) kafasıyla 1-0 kazandığımız maç futbola dair hatırladığım ilk maç. Henüz 5 yaşında ezeli rekabetten,Galatasaray maçlarının öneminden falan bihaber olmama rağmen o yıla dair hatırladığım ilk ve tek maçın Galatasaray maçı olması tesadüf değil herhalde. Hiç futbol konuşulmayan bir evde bile 5 yaşındaki bir çocuğun hafızasına girebilmiş bir rekabetin büyüklüğünü o zaman farkında olmadan hissetmişim. Çok sevindiğim Galatasaray maçları da, sonunda bunalıma girdiğim Galatasaray maçları da oldu ama yaklaşık 23 senedir her Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesindeki o tekinsiz huzursuzluğu, kalp atışlarının maç saatine yaklaşınca nasıl arttığını, acabaları, keşkeleri, eski maçları bininci kez yeniden izlemeyi hiç sektirmeden hissetmek tuhaf bir duygu. İnsan istikrarlı olarak bir duyguyu aynı yoğunlukta kaç kez yaşayabilir ki? Fenerbahçe-Galatasaray maçları sadece bunu hissettirebildiği için bile vazgeçilemez bir şey, Sarı lacivert çubuklu formayla sarı kırmızı parçalı formayı Papazın Çayırında'da Ali Sami Yen'de de Gurbet Kupası'nda da Donanma Kupası'nda da yan yana sahaya çıkarken görmek bir Fenerli için de bir Galatasaraylı için de büyüleyici bir an ve bir kez daha o çıkış tüneline tanıklık etmek paha biçilemez.
Devamı ...

23 Ekim 2009

Oyuncuların Durumu ve Muhtemel Kadro


Sevinc

Biraz geç oldu fakat ancak vakit buladildim. Gaziantep maçında bazı futbolcuların neler yaptığına tek tek bakmak gerek. Eksik kadronun da etkisiyle özellikle ikinci yarıda çok dağınık oynadık. Bu dağınık oyuna rağmen kazanabilirdik fakat Daum geçen hafta sonu gerçekten çok formsuzdu. Yaptığı ve yapmadığı oyuncu değişiklikleri başımızı yaktı. Bunlar üzerinden bu hafta derbiye nasıl bir kadroyla çıkarız ona da bakalım.

Kazım

Kazım, takımda driplingle ilerleyebilen az sayıda oyuncudan olduğu için Daum tarafından as olarak düşünülmesini garipsemiyorum, fakat geçen hafta en geç 45. dakikada değişmeliydi, takımın açık ara en kötü oyuncusuydu çünkü. Sadece aldığı bütün topları ezip hücumun ritmini bozmakla kalmadı, takım savunmasına da çok büyük zarar verdi. Aşağıdaki 20 saniyelik video Olcan'ın direkten dönen topu. Pozisyonun biraz daha gerisi görüntülerde yok, fakat 3-4 saniye daha geri gidersek sağ kanatta Kazım'ın topu kaptırdığını görecektiniz.


Pozisyon bu. Kazım sağ kanatta topu kaptırıyor, o kaptırılan top bizden dönen topla başlatılan bir kontra olduğu için oyuncularımız hâlâ arkada. Topu kaptırması normal, muhtemelen kalabalık savunma arasında yardım alamadı ve kaptırdı denilir. Fakat pozisyonun devamında gördüğünüz gibi topu kapan adamın önünde 40 metre boşluk var, orayı geçiyor, Gökhan tarafından karşılanıyor. Sağda bir oyuncu daha bomboş. Top 60 metre yol alıyor fakat Kazım kadraja giremiyor. Videonun sonunda en son top giden oyuncu Kazım, yerine bakıyoruz, top gitmiş, kendi kanadından ortalanmış, direkten dönmüş ve Kazım 5 metre geri yürüyerek izlemiş. Topu kaptırabilirsiniz fakat bu kadar gamsız olmak yıkım getirir, getirdi.

Andre Santos


Burada da ilk gol öncesi Andre Santos var. Kendini taca atma hareketinin anlamı nedir? Neden yaptı bunu? Pozisyonun devamında gol oluyor. Pas yapıldıktan sonra taca atlamayıp hemen dönse ve devam etse gol pasını rahatlıkla engelleyecek. Golde Önder'in durduğu yer de facia fakat o kademe hatası der anlarız. Andre Santos ne yapmaya çalışmış onu anlamıyoruz.

Selçuk

Sene başından beri oynadığımız bütün rakiplerin bize havadan üstünlüğü var. Gaziantep maçında da bu değişmedi. O yüzden kimsenin sevmediği bir oyuncu olsa da Selçuk'un bütün maçlarda son 15-20 dakika oynaması gerek, özellikle de son bölümüne önde girilen maçlarda. Selçuk'un bir tane üstün özelliğini söyle deseler "hava hakimiyeti" olur. Takımda Lugano ile birlikte hava hakimiyeti olan bir iki oyuncudan, böyle maçlarda kesinlikle kullanmak gerek. Pas zaafiyeti yüzünden ana iskeletin bir parçası oup 90 dakika oynayamaz fakat havadan tehlike başladığında iyi bir savunma alternatifi olur, hem orta sahada hem ceza alanı içinde.

Guiza ve Kadro

Sene başından beri düzenli olarak güncellediğimiz bir istatik sayfamız var. Oyuncuların ne kadar süre alıp ne kadar skor katkısı verdiklerini görmek açısından faydalı. Aynı zamanda blog yazarları olarak maç sonları kendi aramızda oyuncuları oyluyoruz ve her hafta o puanları da güncelliyoruz. Tabii objektif bir ölçü değil fakat az çok fikir vermesi açısından faydalı oluyor.

Oradaki tabloya bakınca ilk dikkat çeken şey sene başından beri büyük tepki alan hatta benim bir ara "tek zayıf halka" ilan ettiğim Guiza. 8 maça 11'de başlamış, tek maçta yok. 11'de başladığı 8 maçta 8 galibiyet, oynamadığı tek maçta tek mağlubiyet. Futbol tanrıları belli ki çok seviyor bu adamı. Galatasaray maçına yetşisse iyi olacak.

O tabloya bakarak mevkilerinde en fazla süre alan oyuncularla muhtemel Galatasaray maçı 11'i yaptım. Oyuncuların yanlarında da bizim 10 üzerinden verdiğimiz puanlarla 9 haftada aldıkları ortalama puan var. Takımın en iyi 5 oyuncusu Alex, Emre, Bilica, Gökhan, Volkan. Herhalde 100 Fenerbahçeliye bunu sorsak doksanından aynı cevabı alırız, o yüzden puanlar tutarlı gibi görünüyor, içimiz rahat diyelim; kadroyu ve oyuncuların durumunu yorumlamayı size bırakalım.

formasyon

Devamı ...

22 Ekim 2009

Steaua Bükreş 0 - Fenerbahçe 1
EL 22/10/2009



Fenerbahçe en iyimser çubuklu sevdalılarının bile beraberlik beklediği maçta ilk altmış dakikayı ev sahibi tadında oynayarak, Güiza ve Semih’ in yokluğunda santrafor oynayan Kazım’ ın ayağından kazandığı golle Steaua Bükreş’ i deplasmanda 1-0 yenip İstanbul’ a grup lideri olarak döndü.

PAPAZIN ÇAYIRI – Bir yanda Daum’ un aylar önce ifşa ettiği gönlünde yatan aslanın lig olduğuna dair beyanat, bir yanda geçtiğimiz hafta sonu alınan mağlubiyeti rekor stresi kadar Steaua Bükreş maçını yok sayıp önümüzdeki hafta sonu oynanacak Galatasaray maçına bağlayanlar...
Üstelik Alex ve Güiza’ nın yokluğunda Semih de yok. Ama ‘Biz Fenerbahçeyiz’ diyen Gökhan Gönül var. Hastası olduğumuz Özer Hurmacı var.


Maça iyi başlayan taraf Fenerbahçe. Fenerbahçeli oyuncular iyi top yaparak oyuna hükmediyor. Fenerbahçe pozisyon bulmakta zorlansa da S. Bükreş sahasından çıkmakta zorlanıyor.Yine de ilk tehlikeyi yaratan Steaualılar.

9’ da Bilica topla gereksiz yere oynayınca Szekely topu kaptı. Aynı oyunucunun ara pasında topla buluşan Kapatenos sağdan ceza sahasına girip yerden sert vurdu, top yan ağlarda kaldı.

11’ de Fenerbahçe bir kontra atakla daha karşılaştı: Emre’ nin kullandığı serbest vuruşta ceza sahasına gelen topu S. Bükreş defansı çıkardı. Ardından Szekely defansın arkasına koşu yaptı ama Volkan zamanında çıkarak topu kontrol etti.

18’ de Özer , ceza sahasına yaklaştı, yerden sert vurdu, top direğin dibinden dışarı çıktı. Bu poziyon öncesinde Emre’ ye faul yapan Bicfavli auta giden topun ardından sarı kartını gördü.

25’ te Kazım'ın pasında Mehmet Topuz uzak mesafeden sert vurdu, top üstten auta gitti.

26’ da Kazım orta alanda aldığı topla ceza sahasına kadar çalımlarla ilerledi ve yerden sert vurdu, kaleci çıkardı. Ardından Mehmet Topuz vurdu kaleci bir kez daha çıkardı. Sonra top bomboş pozisyonda Andre Santos' un önünde kaldı. Ama mahir sol ayak yerine sağ ayağına geldi top: gol yerine aut.

28’ de Lugano, ceza yayı üzerinde Kapatenos' u düşürünce S. Bükreş serbest vuruş kazandı. Ve Lugano sarı kart gördü. Aklımızda Gaziantepspor maçının son dakikası ama top barajdan döndü.

30’ da Mehmet Topuz ceza sahası üstünde topu çekti ve yerden çok güzel vurdu ama kaleci aynı güzellikte kurtardı.

33’ te Kazım ara pasına iyi hareketlenip güzel vurdu, kaleci son anda çeldi. Ardından top Andre Santos' un önünde kaldı. Top bu defa sol ayaktaydı ama sonuç aynı: aut.

36’ da S. Bükreş' te Golanski Özer'e yaptığı sert müdahalede sonrasında sarı kart gördü.

Kırklı dakikaların başı... Üst üste korner kullanıyoruz. Ama sonuç yok.

43’ te S. Bükreş' te Onicas oyuna girdi, Bicffvli oyundan çıktı.

45+1’ de Bilica topu uzaklaştırmak yerine saklamayı tercih edince topu kaptırdı.Ceza alanına gelen topa Szekely vuramayınca defansımız uzaklaştırdı..

45+2’ de Kazım' a topsuz alanda yaptığı hareket nedeniyle sarı kart çıktı.

48’ de Kazım' ın pasında sağdan Mehmet Topuz hareketlendi, ceza alanına girerken vuruşunu yaptı ama kaleci Zapata rahat bir şekilde hakim oldu.

50’ de karşılaşmada o ana kadar ki gole en yakın pozisyonuna şahit olduk. S. Bükreş' in hızlı atağında Kapatenos' tan önce Gökhan dokundu, top az farkla kornere çıktı. Korner atışından gelen topta ceza sahasında bir karambol yaşandı, Emre son anda uzaklaştırdı.

53’ te Kazım kimsenin beklemediği bir anda sert bir şut attı, kaleci Zapata son anda kornere çeldi. Korneri Özer ile kullandık, kaleci boşa çıktı ama kimse dokunamadı. Ardından açılan topu Carlos aldı, vuruşu üstten auta çıktı.

56’ da S. Bükreş yine kontra atakla geldi. Kapatenos ceza sahası içerisinde çok sert vurdu, Volkan mükemmel çıkardı.

59’ da Fenerbahçe hakettiği golü sonunda Kazım ile buldu. Emre' nin pasında Özer bekletmeden Carlos' u, O da kale önünde bomboş pozisyondaki Kazım' ı gördü. Kazım topu ağlara bıraktı: 0-1

60’ da kaleciyle bir anda karşı karşıya kalan Szekely'nin vuruşunda Volkan mükemmel bir refleksle topu kornere çeldi.

61’ de Kazım' ın pasında topla buluşup ceza sahasına giren Özer' in vuruşunda top yandan dışarı çıktı.

Steaua Bükreş bu dakikalarda baskısını artırdı...

66’ da S. Bükreş atağında içeri gelen topa Kapatenos kafa ile vurdu, top direkte patladı. Ardından yükseklik kazanan topa Volkan hakim oldu.

67’ de S. Bükreş' te Szekely oyundan çıktı, yerine Moreno girdi. Ve maç boyu sessizliğini koruyan Rehavet ilk yorumunu yaptı: ‘Ulan şitea ne takımmışsın öyle. Altmış dakika top oynamadın. On dakikada anamızı siktin.'

71’ de Daum rakip taraftarı ya da oyuncuları şaşırtmış olabilir ama bizi değil: Özer Hurmacı oyundan çıktı, yerine Vederson girdi.

76’ da Moreno ceza sahası yayının hemen üzerinde yerde kalınca hakem serbest vuruşa hükmetti. Yine Gaziantepspor maçının son dakikası. Moreno serbest vuruşu Ronaldinho stili kullandı, zıplayan barajdaki oyuncuların altından yolladığı top hem yavaş hem de isabetsizdi.

78’ de Mehmet ve Gökhan' ın paslaşmasının ardından Mehmet yeniden topu aldı ve cezasahasına girmeden önce vurdu, kaleci son anda kornere çeldi

82’ de rakibini sert bir faülle durduran Emre sarı kart gördü.

85’ te Kazım oyundan çıktı, yerine Selçuk girdi.

88’ de S. Bükreş' te Toja sarı kart gördü.

89’ da Fenerbahçe’de hücuma dönük son oyuncu olan Andre Santos oyundan çıktı, yerine Ali Bilgin girdi.

90’ da Gökhan Gönül şık hareketlerle ceza alanına girdi, şutunda defansa çarpan top kornere gitti.

90+2’ de Gökhan Gönül her yerde... Biraz önce rakip ceza alanı içinde gol arayan oyuncu şimdi de orta yuvarlak içinde rakibine akıllı bir faül yapıyor: sarı kart gördü.

Karşılaşmayı 1-0 kazanan Fenerbahçe Twente’ nin Sheriff’ e yenilmesiyle liderliğe yükseldi.

STEAUA BÜKREŞ-FENERBAHÇE: 0-1

Hakemler: Douglas McDonald, William Conquer, Graham Chambers (İskoçya)

Steaua Bükreş: Zapata, Golanski, Baciu, Ghionea, Rada, Szekely (67 Moreno), Bicfalvi (43 Onicas), Toja, Nicolita, Kapetanos, Surdu

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Bilica, Lugano, Roberto Carlos, Emre, Cristian, Mehmet, Özer (71 Vederson), Andre Santos (90 Ali), Kazım (86 Selçuk)

Gol: Kazım (59)

Sarı Kartlar: Bicfalvi, Golanski, Toja/ Lugano, Kazım, Emre, Gökhan

Devamı ...

Kibir



Şu yukarıdaki fotoğrafı koymuşlar, altında yorumlar:

"Derbinin bileti...
Sadece Fenerbahçe logosu var üzerinde...
"Sendeki de ne kompleksmiş be hacı...
"

Devam ediyor:

1- kompleks bile değil, bu bambaşka bir şey. adını koyamıyorum. neyse senelerdir söylerim, bizim rakibimiz değiller

2- E yuh artık,ben böyle kompleks görmedim yahu..

3- Fenerbahçe'yi Kadıköy'de neden yenemediğimizin özetidir şu fotoğraf. Sadece Fenerbahçe logosu var biletin üstünde gördüğünüz gibi. Bu nefret sayesinde bu rekabette her zaman öndeler. Tersini iddia eden?




Hayatlarında maça gitmemişler. Öylesine cahiller. Ellerindeki bileti, biletlerin nasıl hazırlandığını, standart uygulamaları bile bilmiyorlar. Bilmemeleri sorun değil, bu memleketin temel hastalığı, insanlar bilmedikleri konuları da bildiklerini sanıyorlar. Herkes biolog hayatını evrim teorisine vermiş, hepimiz jeofizikçiyiz, deprem mütehassısıyız, herkes iktisattan anlar, sokakta yürüyün herkes avukat, hukukçu, anayasa profesörü. 4 kişilik Aile başına 2 teknik direktör, bir iktisatçı, üç tarihçi, 2 biolog düşüyor. En nihayetinde "Cahilin cesareti" diye bir deyim, "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" diye bir yerginin varolduğu tek coğrafyadayız.

Ama bu ne kibir kardeşim? Madem hiç maça gitmemişin, gitmişsen de bir kere bile bilete bakmamışın, google diye bir şey var, az ara diğer maçlarda nasıl oluyor ona bir bak. O da yok. O kadar eminler ki, o kadar kendilerine itimadları var ki, dünyanın kurguladıkları gibi olmasına öyle biat etmişler ki, rahat rahat şu bileti "nefret"e, "kompleks"e bağlayabiliyorlar. Sanki Fenerbahçe basıyor bileti, kendi matbaasına gönderiyor, tasarım yaptırıyor. Onu bile düşünemeyecek kadar "inanmışlar", "cesurlar"

Bunun adı kibir. Öylesine kibirliler ki, dünyanın kendi düşündükleri gibi olmayabileceğine ihtimal bile vermiyorlar. O dünya da şu: "Fenerbahçe'nin Galatasaray kompleksi vardır, durup durup laf sokmaya çalışır, gene "ezikliklerini" göstermişler." Bundan mürekkep. Halbuki bu kibir onları teslim almış, Fenerbahçe kompleksinden gözleri dönmüş. Bir yorumcuya sırf Fenerbahçe'li diye demediklerini bırakmazlar, hakaret ederler, geri vites yaparlar, metrobüsle geliyoruz diye pankart açarlar, sosisli diye afişler yetmez. Bilmedikleri konularda böyle rahat atıp tutarlar, sonra Fenerbahçe her zamanki tarifeyi uygulayınca hepsi sahada Sabri olur, ağlak yazılar, veryansınlar. Buralarda kocaman kocaman laflarla güya "objektif" analizler, "tespitler", hakaretten mürekkep bir dilin "fikir" olduğunu zannedecek kadar şaşışehla düşünceler.

Bu kibri aşmanın yolu yok. Lafla sözle olacak şey değil. Ondan işte yukarıdaki fotoğrafı koyuyoruz, onların anladıkları lisanla düşünceye davet bildirimi:

Galatasaray'ın BJK kompleksi var, nefret ediyor, yakında 8taş diye de yazarlar bilete. He mi?

Devamı ...

Tanjeviç'le 2010 Hedefi


Tanjevic

Bir takım insanlar görüyorum, yalan söylemeyi ve gerçekleri çarpıtmayı alışkanlık haline getirdikleri için utanmadan kulaklarıyla duyduklarını bile inkar edebiliyorlar. Örneğin "Fenerbahçe erkek basketbol takımının bu seneki hedefi Euroleague'de final-four olarak belirlendi" diyenlere hiçbir zaman böyle bir hedef gösterilmediğini, böyle söyleyerek yönetime ve sayın Tanjeviç'e haksız yüklenildiğini söylüyorlar. Tıpkı savunmaya çalıştıkları insanlar gibiler. Şükürler olsun ki gazetelere, arşivlere ulaşmak şu devirde çok kolay. Buyurun

İmza töreninde konuşan Uslu, 2 yıl sonra 12 bin kişilik spor salonlarının olacağını belirterek, “Bu seyirci potansiyelimiz ve genç oyuncularımızla özellikle kendini kanıtlamış Tanjeviç ile beraber, Avrupa'da 3 yıl sonra final oynayacağız” dedi.
Fenerbahçe Ülker'in genç ve yetenekli oyunculara sahip olduğunu ifade eden Tanjeviç, “Bu kulüp şu anda belki de Avrupa'da da en genç ve yetenekli sporcuları bünyesinde barındıran bir kulüp. Takımın her sene biraz daha üst dereceye çıkacağına inanıyorum. Değişik bir bakışla da Avrupa'nın en güçlü takımına sahip olacağımızı söyleyebilirim. Takımdaki oyuncuların büyük bir bölümü genç. Önümüzdeki 2-3 yıl içinde oldukça önemli sorumluluklar alacaklardır” diye konuştu.
Kaynak: Hürriyet

Bu yukarıdaki Aydın Örs'ün kapı dışarı edilmesinin ardından Tanjeviç ile yapılan imza törenindendi, o yüzden ayrı bir yer ayırdım, yoksa aşağıda yapılmışı var, hatırlatmış olalım sadece

Bir 2010 Masalı

Unutmayın, bu sene hedef final four(hatta final).
Devamı ...

21 Ekim 2009

14/06/1959 - Fenerbahçe Şampiyon



Namık Sevik
15/06/1959 - Milliyet

Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur diye bir söz vardır. Çok zaman bu atasözü hak kazanır. Peşin hüküm verenler “E, biz size demedik mi? Bunun sonunu kestirmek güç değil” derlerdi. Çarşambaya bakanlar Pazarın da böyle geçeceğini tahmin etmişler, “Kan gövdeyi götürecek bu maç Mithatpaşa’da bitmez, karakolda biter” demişlerdi.

Ne oldu? 90 dakikalık zaman içinde… Kasti bir tek tekme atıldı mı? Futbolcular ideal bir hakem olarak gözüken Liverani arkasını döndüğü zaman birbirlerine sataştılar mı? Tekme atılar mı? Tekmeyi sataşmayı bırakın koca oyun boyunca kaç tane favl yapıldı?

Olanlar, söylenenlerin ve tahmin edilenlerin yanında yüzde on garsoniyeden ileri gitmezdi. Bir final maçında iki tarafın birbirini incitmeden oyun oynaması, rekabetin tahrik edici unsurlarından kendisini kurtarması, munis ve neticeye rıza gösterir şekilde hareket etmesi için söylenecek söz hüsnüniyetten başka bir şey olamazdı.

Çarşamba günkü maçta bunu ihlal edenler dün bunun mesuliyetini ve ezeli dostluğun zedelenmesini önliyebilecek şekilde hareket etmesini de bildiler. Ya taraftar? Bir iki gönül kırıcı bağırma hariç, sevdikleri renkleri teşet etmekten ileri gitmediler.

Büyük Maça Doğru
Bu çok büyük maçtı. İki taraf da finale ellerinden geldiği kadar ciddi bir şekilde hazırlanmıştı. Biliyorlardı ki 165. Randevu çetin geçmeye namzetti. Galatasaray avantajlı olmasına rağmen bir beraberlik veya 1-0’lık galibiyet gibi.. Yine de neticeden korkuyor, “ezeli rakibimiz bize kupayı kolay kolay teslim etmez” diyordu. Fenerbahçe ise favori olmanın azabını Çarşamba günü ölesiye çekmişti. İliklerine kadar bütün futbolcular tiril tiril titriyorlardı. Kuvvet ölçülerine dayanalar kolektif oyunda sarı – lacivertli takımı üstün görenler, evdeki pazarlığın çarşıya uymadığını 1-0’lık netice ile anlayıvermişlerdi. Bu alarm çanı futbolcular için, idareciler için, antrenör ve umumi kaptan için uyartıcı bir mahiyet taşımış, finale bu hız ve hırsla hazırlanmışlardı. Takdir edilen taraf iki kulübün futbolcularının da yukarıda işaret ettiğimiz gibi hüsnüniyetle hareket etmiş olmalarıydı.

Fenerbahçe Sahaya Çıkıyor
Fenerbahçe 165. Randevuya erken geldi. Naci sahaya bir ok süratiyle fırladı, onu diğer arkadaşları takip ettiler. Demek uğura inançları fazlaydı, yine deniz tarafındaki kaleyi işgal ettiler. Yine takım kaptanı Naci kale önünde alışılan hareketleri yaptı. Geçen hafta tribünleri boynu bükük terk eden taraftarlar bu anda sahayı inletiyorlardı. Bu gerçekten takımları için bir moral enjeksiyonu idi.

Sonra Galatasaray sahaya çıktı. Kaptan Turgay yoktu. Onu da taraftarları delice alkışladılar. Tribünlerde maçın başlama saatinden çok evvel başlayan gövde gösterisi son haddini bulmuştu.

Şimdi İtalyan hakem Liverani de sahadaydı. Bütün gözler ona dönmüştü. Fizikman yapılı, gösterişli ve itimad eden bir insan bu Liverani…

Para atıldı, Fenerbahçe Gazhane, Galatasaray deniz tarafına.

Dakika 1: Seracettin durup dururken Mete’ye dokunuyor. Liverani polisiye bir hakem. Derhal vaka mahaline yetişiyor ve ihtarı patlatıyor.

Dk. 4: Fenerbahçe hücumda. Lefter saha doğru kayıyor, Dursun geçen maçtan alışkanlık olacak sert girişlerinden birini yapıyor. Fakat hakem amansız “Ya futbol oynayın yahut da sahadan çıkın” der gibi bir hali var.

Dk. 8: Fenerbahçe arzulu ve kısmen de oyuna hakim. Lefter sağa doğru deplase oluyor, attığı sert şut falsolu. Yüksel fırlıyor, kaleye dalıyor. Fakat toptan evvel. Bunu kolayca kesiyor Galatasaray…

Ve aradanbir dakika geçiyor eski günlerinde bir Lefter görüyoruz. Sağdan iniyor, avt çizgisine doğru kayıyor ve uzun bir orta. Santrfor Yüksel kaleci Yükselle birlikte havada. Şarj yapıyor, top adaşının elinden sekiyor, gelen topa bir kafa konduruyor. Kaleci Yüksel ikinci bir atakla mani olmak istediği topu ellerinden kaçırıyor. Top filelerle kucaklaşıyor. Kucaklaşan yalnız top değil, bütün Fenerbahçeli futbolcular. Bu gol Fenerbahçe ile Galatasarayı milli lig finalinde tekrar müsavi duruma getiriyor.

Dk. 16: Galatasaray toparlanır gibi, oyuna hemen hemen hakim olmuş gibi. Taktik icabı Fenerbahçe ezeli rakibinin hücumlarını ancak ceza sahasında karşılıyor. Rakiplerine adeta bir ölü saha açıyorlar. Bu bir taktik cabı. Kontraataklarla neticeye gitmek için tutulan bir yol.

Dk. 24: Osman kesici olarak muvaffak. Bu dakikaya kadar yaptığı bütün ataklarda Metin’i tesirsiz hale getiriyor.

Dk. 25: Kurt futbolcu Lefter sahnede. Sola kayıyor, 25 metreden bomba gibi bir şut. Yüksel atlıyor, ama top üst direğin hizasından dışarı çıkıyor.

Dk. 29: Suat’ın bir kafa şutu Özcan’ın ellerinde.

Dk. 32: Can solaçığa kaçarak ileri bir pas atıyor. Şeref dalıyor. Fakat Yüksel ondan evvel fırlayarak topu kapıyor.

Dk. 34: Lefterin üst üste attığı üç korner. İkisini Yüksel kornere çıkarıyor, diğeri avt.

DK. 35: Sakat olmasına rağmen iyi çalışan Niyazi yerini Mikro Mustafa’ya bırakıyor. Bu arada Mete hafif bir sakatlık geçiriyor.

Dk. 40: Yükselin gol olabilecek bir şutunu kaleci Yüksel kornere atıyor.

Dk. 41: Galatasaray’da da tadilat var. Dursun çıkıyor, Cengiz soliçe, Ahmet sağ hafa, İsmail sol beke, Nuri de sol hafa geçiyorlar. Tadilatın takımın gidişatı üzerinde rolü olmuyor.

Dk. 44: Sağaçığa hızla kaçan Şerefi Ergun yere yıkıyor. Frikik. Leffter 20 metre mesafeden kaleye çapraz vaziyette çok sert bir orta yapıyor. Bu orta değil adeta şut. Kale önüne gelmiş bulunan Nael’nin İsmail ve Ergun’un arasından sıyrılışı bir an meselesi. Top da zatan bu zaman içerisinde filelere takılıyor. 2-0

İlk devre bu netice ile bitiyor. Taraftarlar memnun stadda arefe heyecanı var. İkinci devrede ekserisi bayramı kutlayacaklarından emin.

Fenerbahçe Yine Hakim
Sarı Laciverli takım sahaya yine hızla çıkıyor. Kazanmak azmi içerisinde oldukları her hallerinden belli oluyor. Mustafa sağaçıkta Galatasaray için tehlikeli olmaya başlıyor. Bu hal 15. Dakikaya kadar devam ediyor. Fakat netice için kafi değil.

Dk. 62: Avni favlle durduruyor. Avantaj var. Fakat hakem bunu tanımıyor ve frikik veriyor. Metin frikik atıcısı, geriliyor, bomba gibi bir şut ama top baraja takılıp kalıyor.

Dk. 70: Ergun, Yükseli yine durduramıyor. Bu acar futbolcu esasen Galatasaray müdafaası için başlı başına bir tehlike. Bir favl daha. Bunu Lefter plaseliyor. İsmail kafa ile çeviriyor. Kale önünde mantark gibi bitiveren Mikro Mustafanın adeta fotoğrafçılara “Beyler bu golü çeker misiniz?” dercesine attığı bir kafa şutu ters köşeden Galatasaray filelerinde. Galibiyeti perçinleyen bu golü taraftarlar çılgınca alkışlıyorlar. Mikro yine sahanın kahramanı oluveriyor. Ama bu golü bir dördüncü gol takip edecek ki… Şeref belki de hayatının en güzel gollerinden birini kaydedecek.

Pozisyon şöyle: Dk. 72: Şeref Naci’nin uzattığı ileri pası kovalıyor. Ergun ve Saim’in arasından bir ok süratiyle fırlıyor. Topa hakim. Ceza sahası üzerinde kurşun gibi bir şut. Ve top bir fişek gibi süratiyle kaleye giriyor. Şerefin Metine nazire yapmak istediği muhakkak.

Bundan sonraki dakikalar için kayda değer bir hadise olmadı diyeceğiz. Olanlar Fenerbahçe’nin 4-0’n verdiği rahatlıkla işi fanteziye döküşüdür.

Bekler, haflar, kaleci Özcan da dahil birbirlerine ikramkar paslar veriyorlar. Rakip üzerine gelmeden kimse topu ayağından çıkarmıyor. 90. Dakikayı bu hareketlerle dolduruyor Fenerbahçe. Liverani’nin düdüğü bu tarihi maçın bittiğini ilan ediyor. Şimdi Mithatpaşa stadını Fenerbahçe Çok Yaşa sesleri çınlatıyor. Final maçı bitmiş. Fenerbahçe ezerli rakibini 15 senedir elde edemediği bir netice ile mağlup etmiş ve ilk Türkiye Milli Liginin şampiyonu olmuştur. Bu şampiyonluk onlara Avrupa Şampiyon Kulüpler Turnuvasına iştirak hakkını kazandırıyor.

Evet, Sarı – Laciverli takım şimdi sahada kaptan Naci ve antrenör Molnar omuzlarda şeref turu yapıyor. Tezahürat son haddine varmış. Taraftarlar memnun, yırtılan ağlar unutulmuş bile. Mithatpaşayı terk ediyorlar. Ekserisinin söylediği söz şu: “Sonda biraz heyecan çektik, ama bir hikaye ki, iyi bitti…”

Seyirci: 26553 kişi
Hasılat: 355.866 Lira
Hakemler: Liverani (İtalyan) (****), Orhan Gönül (***), Bedri Çakır (***)

Fenerbahçe: Özcan (***) – Seracettin (**), Basri (**) – Naci (**), Osman (**), Avni (***) – Lefter (***), Şeref (***), Yüksel (****), Can (**), Niyazi (**), [Mustafa (***)]

Galatasaray: Yüksel (*) – Saim (**), İsmail (**) – Dursun (*) [Ahmet (**)] Ergun (*), Ahmet (**), [Nuri (*)] – İsfendiyar (**), Suat (*), Metin (*), Nuri (*), [Cengiz (*)], Mete (**)
Devamı ...