28 Aralık 2008

Yılbaşı Özel Programı:
3 Büyükler


Papazinçayırı gururla sunar!: ElfYourself eCards


Devamı ...

26 Aralık 2008

Sizi Ciddiye Alanda Kabahat



Sayın Demirören, merakla beklenen ve her şeyi ortaya koyacak toplantısında verilmeyen birkaç golün ve gösterilen, gösterilmeyen kartların ligin gidişatını etkilediğini ve Beşiktaş üzerine oyunlar oynandığını iddia etmiş. Çok merak ediyorum o örnek verdiği Fenerbahçe maçları hakkında konuşurken en ufak bir utanma yaşıyor mu. Hemen Beşiktaş maçlarından bir derleme yapalım bakalım.

Senelerdir Japon bayrağı açarak hatırladıkları maçta çakma Ronalda 1 metre ofsayttan gol atıyor, Demirören'in mantığıyla o maç bizim ahengimizi bozuyor ve o sezonu kaybediyoruz.

Samsun maçında hükmen yenildikleri sezon Fenerbahçe ile uzun süre çekişmeye devam ediyorlar, Olimpiyat Stadında Gs ile oynadıkları maçta Ali Aydın tamamen uydurma iki penaltı çalıyor, maçı alıyorlar, hatta o maçtan sonra Ali Aydın hakemliği bırakıyor. Hani bir de 21 yıl önceki maçtan şikeyi gündeme getirmişler. Bu aynı sezonun sonunda Beşiktaş'ın Rize'ye maçı sattığı telefon konuşmalarıyla belgeleniyor, keşke o konuşmaları da barkovizyon gösterine koysalardı.

Türkiye Kupası finalinde Ümit Özat'a ceza alanı önünde fauıl yapılıyor, hakem faulü Beşiktaş'a veriyor, Tümer frikikten golü atıyor. Hakemin katliamı devam ediyor, maçı uzatmada Beşiktaş alıyor. Türkiye kupasını biz alalım ligi Gs alsın temennisi gerçekleşiyor, kupa federasyon başkanının babasına götürülüyor.

Selçuk Dereli Türkiye Kupası yarı finalinde tek kale oynanan Fenerbahçe - Beşiktaş maçını katlediyor, Baki 5 kere atılması gereken maçı tamamlıyor. Uzatmada Nobre atıyor Beşiktaş finale çıkıyor. Finalde yine hakem katliamıyla Erciyes'i yenip yine kupayı alıyor.

Deivid'in attığı bir golden bahsedilmiş, hangi gol o anlamadım. Yalnız lig maçında Beşiktaş'a Deivid'in attığı ve ofsayt nedeniyle iptal edilen net bir golümüz var, onu hatırlayamamış sanırız Demirören.

5 dakikada son 5 seneden 5 tane rezaleti çıkıp yazabiliyoruz. Adamlar 5 gündür hazırlanıyor 10 sene önceki hakem hatalarını da sayarak 5 tane hata bulmuşlar bunu gündeme getirerek Beşiktaş'a hain komplo gösterisi sunuyorlar. Bunları ciddiyer alanda suç...
Devamı ...

Dede?



Terbiyesizliğin bu kadar cesurca standart yapılmasını ve buna hiçbir tepki gelmemesini açıkçası beklemiyordum. Aragones'e Türkiye'ye geldiğinden beri "Dede" şeklinde hitap ediliyor. Koskoca gazetelerin manşetlerinde artık ismi bile yazılmıyor. Bir tanesi İspanya'da lakabının bu olduğunu iddia etmiş ama bunu ne görene ne duyana tanık oldum. Fanatik, fotomaç gibi iş ahlakı olarak şaklabanlığı benimsemiş olanlar bile değil, Türkiye'nin en köklü şu gazetelerinin başlıklarına bir bakalım

Sabah #1
Sabah #2
Sabah #3
Hurriyet #1
Hurriyet #2
Hurriyet #3
Milliyet #1
Milliyet #2

Bunlar hemen karşıma çıkanlar. Daha binlercesi var. TDK'nın internetteki sözlüğüne bakınca "Dede"nin şu anlamları olduğunu görüyoruz
1. Torunu olan erkek, büyük baba, büyük peder.
2. Büyük babadan başlayarak geriye doğru atalardan her biri.
3. Mevlevi tarikatında çile doldurmuş olan dervişlere verilen unvan.
4. ünlem, teklifsiz konuşmada Yaşlı erkeklere söylenen bir seslenme sözü.

Aragones bunların büyük babası ya da atalarından birisi olmadığına göre ve Aragones'in Mevlevi olmadığını bildiğimize göre arkadaşlar 4 numaralı tanıma dayanarak Aragones'e yaşından dolayı Dede diyorlar. İlk geldiğinde gazetelerin birisi İspanya'da Aragones'e Dede dendiğini iddia etmiş. Ben bütün Avrupa Şampiyonası maçlarını yabancı kanallardan izledim, İspanya maçlarında Dede hitabını kullanana denk gelmedim. Almışlar ve teklifsiz konuşmada kullanılan bir ünlemi komik olduğunu düşünerek kullanıyorlar. Yakında gelen yabancı teknik direktörlere "herif", "oğlan", "ihtiyar", gece eğlencesine çıkan futbolculara "keyif pezevengi" lakabını takarlarsa şok olmayın. Terminolojik olarak bunların "Dede"den bir farkı yok.

Zico da Zico'nun gerçek ismi değildi, fakat bütün Dünya'nın kullandığı ve kendisinin de onayladığı lakabı buydu. Röportaj yaparken "Sayın Zico acaba bu maçta neden oyuncu değiştirmediniz?" sorusunu sorarsanız cevap verirdi. Bu "Dede" lakabı normalse "Dede bey, istifa edecek misiniz?" şeklinde sormasını bekliyorum yürekli bir gazetecinin. Madem Aragones ile ilgili yazılarında rahatlıkla kendisinden Dede olarak bahsediyorlar ve bunu normal buluyorlar, o zaman yüzüne karşı da Dede şeklinde hitap etmelerini bekliyorum. Edemezler... Edemezler çünkü normal değil bu durum, dalga geçmek için kullanıyorlar.

Bir insana yaşı ve fiziksel özellikleri nedeniyle isim takmak en fazla ilkokulda çocuklar arasında normal karşılanır. O yaştan sonra bunu normal bulan varsa psikolojik sorunları vardır. Aragones'e yaşı nedeniyle Dede şeklinde hitap etmenin engelli bir insana isim takmaktan hiç farkı yok. Bunu yüz binlerce satan gazetelerde manşet yapmak ve buna bir kişinin bile tepki vermemesi de cesaretin ve yüzsüzlüğün en iğrenç hali.

Devamı ...

25 Aralık 2008

Saçma Sapan Kurallar



Hafta sonu oynanan derbide Delgado'nun gördüğü kart üzerine çok konuşuldu. Kimisi hakemin zaten kart göstermek için fırsat kolladığını ve çok da aşırıya kaçmayan itirazı bahane ettiğini iddia ediyor. Diğer iddia, ki olayı bizzat Delgado da böyle açıklıyor, Delgado'nun dil sorunu nedeniyle derdini anlatamadığını ve kart istemediğini, sadece "fakat ben bir kere yapınca gördüm" demek isterken oyundan atıldığını söylüyor. Bu kart tartışmaları arasında daha önceki haftalarda eliyle kart işareti yapıp kart görmeyen futbolcuların dökümünü tutanlar ortaya çıkıp iddialarını desteklemek için onların ismini sayıyor. Bu tartışmalar alabildiğine abuklaştı çünkü kural neresinden bakarsanız saçma sapan.

Bakalım Oğuz Sarvan nasıl değerlendirmiş konuyu bugün Fanatik'te yayımlanan röportajında

Kart isteyene kart uygulaması UEFA talimatında da var, dvdlerde de. Haksızlığa uğradığını düşünerek anlık bir tepki verebilir. Bu konuda toleranslı olun ama spesifik olarak kart istemek yanlış.

Burada UEFA'da öyle bir kural yok, bir Premier Lig maçı izle, kaç tane böyle kart çıkar diyerek TFF ve kurullarına giydirecek değilim çünkü bu saçmalıkların arkasında FIFA ve UEFA var. Fiziksel efor harcanan, 30 bin kişinin önünde oynanan bir oyunda oyuncuların sakin davranıp her şeye kafa sallamasını onlar da beklemiyor sanırım. Fakat sarı kart istemeye kafayı takmış durumdalar. Yani Oğuz Sarvan'ın sözlerinden ve bu sene daha da sıkı uygulanan kuraldan anladığımız şu; bir oyuncu haksız yere yaptığı harekete faul çaldığını düşünebilir ve "hocam böyle faul mu olur?" diyebilir fakat "hocam böyle kart mı olur?" diyemiyor. Neden diyemiyor, çünkü spesifik olarak kart isteyince hakemin otoritesi sarsılıyor. Hakem sahada kart kararını verecek yagâne kişi ve ona kart göstermesini tavsiye etmek otoritesine zarar veriyor. Bu mantıkla sahada gol kararı, faul kararı, aut kararını veren yagâne kişi hakem olduğu için bu kararlara yapılan itirazlara da en ufak bir tolerans gösterilmemesi gerekiyor. Örneğin Konyasporlu futbolcuların Önder'in attığı golden sonraki tepkileri Delgado'nun tepkisine oranla çok daha şiddetliydi, fakat onlar kart görmedi, çünkü kart istemek golün iptalini istemekten daha büyük bir suç. Burada kurulan mantık zincirinde bir yeri ıskalıyorum sanırım, bu işe bir anlam verebilen varsa bana da anlatsın. Hakeme "sarı kart bu hareket" işareti yapmanın diğer itirazlardan farkı nedir, neden daha şiddetli cezalandırılır, hakeme ve oyuna nasıl bir zarar verir?

Yıllardır uygulanan başka bir saçmalık da forma çıkarana kart gösterme kuralı. Hatta bu olay o kadar abartıldı ki Kezman bir maçta gol atıp formayı kafasına geçirdiği için sarı kart görmüştü. Bunu daha mantıklı nedenlerle açıklıyorlar; t-shirtlerde yazan siyasi ve kışkırtıcı mesajlar veya rakip taraftarlara ve sporculara yapılan provokasyon... Bu daha "mantıklı" açıklama da en fazla üniversitelerdeki alkol yasağını savunmak için kullanılan "içki içince sapıtıyor, yurda girip gürültü yapıyorsunuz" argümanı kadar mantıklı aslında. Çok basit bir çözümü var, altındaki atlete siyasi mesaj veya küfür yazan oyuncuya maç sonrası ceza uygulanır, eğer gidip rakip oyuncu veya taraftarı tahrik edecek bir hareket yapıyorsa da hakem bunu o an değerlendirip kart gösterir. Bir oyuncunun attığı golden sonra kendi taraftarına formasını çıkarıp koşmasının, hatta formayı yere serip üzerinde secde etmesinin ne oyuna, ne hakeme, ne de Brezilya'daki yağmur ormanlarına bir zararı vardır. Bu kural da iş olsun diye çıkarılmış saçma sapan başka bir zırvadır.

Tepedeki fotoğraftaki gibi Galatasaray'a gol atıp tribüne koşar ve taraftarınızla kucaklaşırsanız da sarı kart var. Bunu savunmak için de muhtemelen forma çıkarma ile aynı argümanlar kullanılıyordur. Şimdi fotoğrafa biraz daha bakın ve bu fotoğrafta Aykut Kocaman sarı kartlık bir hareketi mi yoksa yıllarca hatırlanacak efsanevi bir jenerasyonu mu anlatıyor bir düşünün. Futbolcuların sendikalaşması, hakkını araması işte bu yüzden gerekli. Sahada saçma sapan kuralların muhatabı olan insanlar kendileri ama organize olup bu saçmalıklara dur diyecek bir güçleri yok. Dahası futbol dünyasının yönetici kademesinde olmayan ve sesini duyurabilen diğer gücü spor medyası bu saçmalıklara savaş açacağına kendisi en büyük saçmalık olmuş durumda. Bu kadar saçma kurallar olduğu sürece geçen haftaki abuk sabuk tartışmalara daha çok tanık oluruz. Türkçe bilmiyormuş da derdini anlatamamış, konuştuğumuz şeye bakın... Bir el kaldırma işaretine kart gösterilmez, gösterilmemeli. Bu kadar basit, o kadar kurcalamaya da analiz etmeye de ileri, geri sarmaya da gerek yok.
Devamı ...

Ocak Ayında Gelecekle Geçmişin Çarpışması Var


ali koç

Mosturoğlu ile Ali Koç 27 Ekimde meşhur basın toplantılarını yapmadan önce sorun diye sayılabilecek her şey bu takımda vardı. Tribünlerle kavga eden bir başkan, hatalı transferler, teknik direktöre saldıran bir medya, katastrofik bir yenilgi, kötü bir kadro, şevkini kaybetmiş yığınlar ve büyük bir iletişim faciası. 27 Ekim belki her şeyi düzeltmedi, ancak o günden bugüne daha iyiyiz. Yönetim içerisindeyse herkese umut veren biri var. Bir zamanlar “Başkan olma idealim var” diyen biri. Ali Koç.

27 Ekime giden süreç insanın tüylerini ürpertebilir. Zico’nun gidişi bir infialdi, Aurelio’nun gidişi kalp kırıklığı, Kayserispor maçı ise sadece isyan. Hepimizin canını acıtan şey, Türkiye’nin finansal olarak en güçlü takımının, en fazla “profesyonel” kelimesiyle yanyana kullanılan markasının tam göbeğindeki problemi görememesiydi. Tam bir sezon boyunca kanatlar “eksiğiz” diye bağırıyor, Aurelio’nun gidişi önlibero mevkiinde de yeni bir sorun yaratıyordu. Başkan, neredeyse gamsızlıkla, eskisinden de iyiyiz diye bağırdı herkesin suratına, “Yürüye yürüye şampiyon olmalıydık”. Yeni hoca, yeni bir sistem ve yetersiz oyunculardan şampiyonluk değil, galibiyet bile bekleyenlerin sayısı bu kadar azken daha da ileri gittiler, bunlar hiç yokmuş gibi demeç üstüne demeç, açıklama üstüne açıklama yaparken adeta bir hayal dünyası yarattılar. Türkiye’nin en iyi kadrosuydu, Şampiyonlar Ligi’nde geçen sene ulaşılan başarının bile üstüne çıkılacaktı.

Hakikat hep buz gibidir. Antep, Hacettepe ve Kayseri kimsede mecal bırakmadı. Porto ve Arsenal maçları ise malumu ilan etti. Soğuk gerçek ortada duruyordu, takım yetersizdi.

Takımın ihtiyacı yeni bir liderlik anlayışıydı. Nobran, ben bilirimci, sorun tespit edemeyen ve dalkavukluk ile yalakalık sınırında gezen alkışlar arasında kaybolan bir “tek adam” diktasının başaramayacağı bir şeydi bu: Hatayı tespit etmek ve sonra çözmek için hareket etmek.

Ali Koç bu durumda doğru zamanda, doğru yerde olan doğru insandan daha fazlasıdır. Ali Koç kendi yönetimi içerisinde kimsenin cesaret gösteremeyeceği bir cesaret göstermiş olmalı, aksi halde medya önüne Aziz Yıldırım’ı da geride bırakıp çıkamazdı. İçeride neler döndüğünü bilmiyoruz ancak 27 Ekim’i gördük. “Gelinen noktada her şey toz pembe” değildi, “futbolcular performanslarını gösteremiyordu” ve “iletişim konusunda hata yapılmıştı”

Dolayısıyla Ali Koç bir kriz zamanında basiretli bir yöneticinin yapması gereken her şeyi yaptı. Özeleştiri sürecini kamuoyuna açtı. Güven tazeledi. Sorunların tespit edildiğini ve fark edildiğini insanlara beyan edip yönetimin kör döğüşe teslim olmadığını gösterdi. Sorunları tespit eden bir yönetim, sorunlarını çözebilecek olan bir yönetimdir. Eğer bir kadro güven tazelemeyi, kamuoyu iletişimini ve problemleri önemsediğini gösteriyorsa elbette kredi kazanacaktır. Bu basit PR taktiği ilk adım olmak için iyi ancak yetersiz olabilirdi şayet Ali Koç takıma da el koymasaydı.

Medyadan öğrendiğimiz kadarıyla futbolcularla birebir görüşmeler, özel toplantılar, yönetim kademesinde yapılan sürekli bilgilenme çalışmaları ile takım içerisinde de eksik olan motivasyon sağlandı. İktidar harekete geçmişti. Yalnızca iktidar alıştığımız gibi değildi, bu sefer yüzü Ali Koç’tu.

Şimdi karşımızda modern bir akılla iletişim ve yöneticilik stratejilerini kullanan, çoklu müdahale yapabilme egzersizine sahip ve kriz yönetiminde kümülatif bir beceriye sahip bir lider adayı varsa ikinci kırılma noktası transfer konusunda olmuştur.

14 Aralıkta Ali Koç Fenerbahçe’nin transfer yapacağını açıkladı. “Yoğun bir transfer dönemi” bizi bekliyordu. Bu daha önce yaptığı konuşmalar ve hareket tarzıyla tutarlıdır. Madem sorunlar var ve tespit ediliyor o halde çözülmesi için de hareket edilecektir. Kadro yetersizliği de herhalde muz ithalatı ile değil ancak transfer ile çözülebilir. Taraftar bu hareketi alkışladı.

18 Aralıkta ise başka bir şey yaşadık. Ali Yıldırım, “En çok bir transfer yaparız” dedi. “Kriz” vardı ve bu “krizden en büyük yarayı klüpler almıştı”

Aynı tarihlerde Aragones de transfer istemediğini söyledi. Ocakta yapılan transferler “ahengi” bozuyordu.

Şimdi yönetim içerisindeki temel taş denilebilecek iki kişi birbirlerinin tam zıddı iki açıklama yapmış, hoca ise bunlardan büsbütün habersizmiş gibi transfer istemediğini söylemiş ise ne düşünmemiz gerekir? Yöneticiler, o anki halet-i ruhiyeleri ile, anlık kararlar vermekte, böyle emosyonel olarak mı davranmaktadır yoksa ortada bir kasıt mı vardır? Daha ciddi olarak Ali Koç bunu söyledikten sonra Ali Yıldırım’ın açıklaması, gelecekte başkan olma şansı olan iki oyuncunun ciddi ve hesaplı bir “iktidar” mücadelesi midir? Ali Yıldırım, Ali Koç’un potansiyel başkanlığının önünü böyle bir hamleyle kesmek mi istiyordu? Ali Koç transfer yapılacak dedikten sonra transfer yapılmadığını düşünün, bu tip bir durum Ali Koç’un camia içerisindeki prestijini elbette etkileyecekti.

Gerçekte ne oldu bilmiyoruz, önümüzde hala uzun bir süre var. Gökhan Emreciksin transferinin bittiği söyleniyor. 5 Ocaktan sonra kapsamlı bir transfer planı olduğu ortalarda dolaşıyor. Zamanın ne göstereceği belli değil.

Ancak toplam şudur, Ali Koç 27 Ekimden itibaren artan bir ivmeyle başkanlık performansına hazırlanmaktadır. O tarihten bugüne politika belirleyici konumuna yükselmiş, yapının temel iletişim ve strateji belirleme insiyatifini eline geçirmiştir. Mevcut hareketleri de böyle bir göreve yalnız layik olduğunu değil, bunun Fenerbahçe için önemli de bir şans olduğunu göstermektedir. Karşımızda modern bir lider var, milyar dolarlık bir şirketi yönetme becerisine sahip, toplam yönetim becerileri modern çağın gereklerine uygun olarak gelişmiş ve strateji koyabilen, büyük bir vizyonu olduğu yansıması yaratan biri. Şarkiyatın tek adam, emir komuta zinciri ötesinde, kitle iletişimi, planlı hareket gibi değerlere sahip bir yönetim aklı.

Önümüzdeki Ocak ayında göreceğimiz yalnız bu sene şampiyon olup olamayacağımız veya kimlerin transfer edilip edilmeyeceği gibi “basit” ve “sıradan” bir sorunun cevabı değildir. Önümüzdeki ocak ayında Fenerbahçe’nin 2010’lu yıllarda nasıl bir yönetim aklına sahip olacağına da göreceğiz. Taraflar modernleşen, kurumsallaşan, çağdaş bir yönetim aklıyla, tek adamcı, usulü şarkiye despotizmidir. Eğer ocak ayında transfer dönemi “yoğun” geçerse, anlaşılacak tek şey vardır, Ali Koç Başkanlığa yürümektedir, yönetim insiyatifini ele geçirmiş ve artık takımı belirleyecek pozisyona ulaşmıştır. Eğer aksi olursa, Fenerbahçe Ali Koç’tan daha fazlasını kaybetmekle karşı karşıyadır, Fenerbahçe günübirlik, konjuktürel ve Turkcell Süper Lig şampiyonluğu ile tatmin olacağı birkaç sene daha yaşamaya kaderlenmiştir.

Ocak ayına işte bu gözle bakın, olan yalnızca transfer değil, olan Başkanlığın geleceğidir.
Devamı ...

24 Aralık 2008

Adabı Olmayanın Azabı Olur


seba demirören

“Maçlara gitmememin bir başka nedeni de o küfürler. Yakıştıramıyorum. Ne Beşiktaş taraftarlarına, ne de diğerlerine. Ağırıma gidiyor. Hele hele İnönü’de küfür olmasını kabul edemiyorum. Futbol çok heyecanlı bir oyun. Zaman zaman tansiyonlar yükseliyor olabilir. Hatta dışarı taşmayan küfürler de kabul edilebilir. Ama şimdiki dönemde çirkinlikler aldı başını gitti... Bunları görüp duydukça geçmişi daha fazla özlüyorum.”
Süleyman Seba
Vatan Gazetesi, Röportaj

"Onun anasını sikerim! Bunları ona ilet. Maç bitmeden kaçıp gidiyor."
Yıldırım Demirören
PFDK Disiplin Kurulu Başkanı Reşat Bostan aracılığıyla Oğuz Sarvan'a

Seba, 16 sene Başkanlık yaptı, 5 şampiyonluk kazandı.
Demirören, 2004 yılından beri başkan, hiç şampiyonluğu yok.

Devamı ...

22 Aralık 2008

Konyaspor 1 - Fenerbahçe 2
TSL 19/12/2008


konyaspor fenerbahçe

NTVSPOR ve Ajanslar
Turkcell Süper Lig'de 16. haftanın açılış maçında Konya Atatürk Stadı'nda Fenerbahçe, Konyaspor'u 2-1 mağlup ederek üst üste 4. galibiyetini aldı.

Turkcell Süper Lig'de 16. hafta maçında Fenerbahçe deplasmanda Konyaspor'u 2-1 mağlup etti.

Fenerbahçe'de, Edu ve Lugano'nun cezası nedeniyle teknik direktör Luis Aragones, savunmada Yasin ve Önder'e şans verdi.

Karşılaşmanın ilk dakikalarında iki takım da önemli fırsatları değerlendiremedi. Maça baskılı başlayan Fenerbahçe, özellikle kanatlardan gerçekleştirdiği organize ataklarla gol bulmaya çalıştı.

Rakibini savunmada karşılayan Konyaspor ise Veysel, Erdal Kılıçarslan ve Caner Altın ile gerçekleştirdiği ani ataklarla gol aradı. Fahri orta sahada oyunu yönlendiren isim oldu.

Fenerbahçe'de ise Güiza'nın ileride yalnız kaldığı görülürken, Deivid ve Alex ile pozisyonlar bulmaya çalıştı.

34. dakikada Alex'in kullandığı serbest vuruşta topa kaleci Oğuzhan yumruk vurdu ve Önder'e çarpan top ağlara gitti ve Fenerbahçe 1-0 öne geçti.

Golün ardından uzun süren tartışmalar yaşandı, Konyasporlu futbolcular ve teknik direktör Giray Bulak pozisyona uzun süre itiraz etti.

İlk pozisyonda golü iptal eden hakem Kuddusi Mütfüoğlu, yan hakemin uyarısı sonucu golü verdi.

Konyaspor beraberlik için ataklar yaparken, Fenerbahçe 42. dakikada Deivid'in attığı golle skoru 2-0'a getirdi ve devre bu skorla sona erdi.

İkinci yarıda ev sahibi Konyaspor farkı indirmek için rakip kalede daha fazla görünürken, aradığı golü 52. dakikada Veysel ile buldu ve fark bire indi: 1-2

Konyaspor teknik direktörü Giray Bulak, beraberlik için çeşitli değişiklikler yapmasına rağmen aradığı golü bulamayınca maç 2-1 Fenerbahçe'nin üstünlüğü ile sona erdi.

Bu sonuçla Fenerbahçe puanını 32'ye çıkartırken, Konyaspor ise 17 puanda kaldı.

KONYASPOR: 1 - FENERBAHÇE: 2

Stat: Atatürk
Hakemler: Kuddusi Müftüoğlu xx, Nihat Mızrak x, Asım Yusuf Öz xx
Konyaspor: Oğuzhan xx, Serhat Akyüz x (Dk. 57 Ömer Gündostu x), Milos Mihajlov xx, İsmail Güldüren x, Celalettin xx, Erdal Kılıçarslan xx (Dk. 73 Erhan Albayrak xx), Zafer Demir xx, Fahri xx, Da Silva Kaue x (Dk. 57 Ferdi Başoda xx), Caner Altın xx, Veysel xx
Fenerbahçe: Volkan Demirel xx, Gökhan Gönül xxx, Önder Turacı xxx, Yasin xx, Roberto Carlos xx, Deivid xxx (Dk. 80 Ali Bilgin x), Josico xx, Emre x (Dk. 57 Deniz Barış xx), Uğur Boral xx (Dk. 57 Vederson xx), Alex xx, Guiza xxx
Goller: Dk. 34 Önder, Dk. 42 Deivid (Fenerbahçe), Dk. 52 Veysel (Konyaspor)
Sarı Kartlar: Dk. 48 Serhat Akyüz, Dk. 90+1 Erhan Albayrak (Konyaspor), Dk. 78 Volkan Demirel, Dk. 79 Josico, Dk. 89 Yasin (Fenerbahçe)
Devamı ...

15 Aralık 2008

Fenerbahçe 2 - Antalyaspor 0
TSL 14/12/2008


fenerbahce antalyaspor

NTVSPOR ve Ajanslar
Hafta içinde Avrupa kupalarına veda eden Fenerbahçe, Turkcell Süper Lig'in 15. haftasında Antalyaspor'u 2-0 yendi. Sarı-lacivertliler, Güiza ve Lugano'nun golleriyle bu sezon ilk kez üst üste 3 maç kazandı.

Turkcell Süper Lig'de 15. haftanın son maçında Fenerbahçe evinde Antalyaspor'u 2-0 mağlup etti. Şampiyonlar ligi'nde son sırada kalarak bu sezonki Avrupa defterini kapayan sarı-lacivertliler, her iki yarıda bulduğu gollerle 3 puan alarak, zirve yarışını sürdürdü.

Sarı-lacivertli ekip seyircisi önünde golü erken buldu. 11. dakikada kullanılan köşe vuruşunda Güiza kafa ile topu ağlara göndererek Fenerbahçe'yi 1-0 öne geçirdi. Golden sonra da Kazım, Güiza ve Alex'le farkı artırma şansları yakalayan ev sahibi ekip, rakibine de 18. dakikada Djiehoua'nın ceza sahası içindeki vuruşu dışında pozisyon vermedi. Antalyaspor'da Volkan Arslan 43. dakikada ikinci sarı kartını görerek takımını 10 kişi bıraktı.

Eksik kalan Antalyaspor ikinci yarının başında maçın en net pozisyonunu yakaladı. 53. dakikada Djiehoua, topu boş kale yerine auta atarak, takımını mutlak bir golden etti. 64. dakikada da Fenerbahçe adına Lugano'nun kafa vuruşu direkten dönerken, Uruguaylı savunma oyuncusu 1 dakika sonra takımını rahatlatan golü atmayı başardı. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca Fenerbahçe 2-0'lık skorla 3 puanı alan taraf oldu.

Mehmet Özdilek yönetiminde 6 maçtır yenilmeyen rakibi karşısında bu sezon sahasındaki 7. galibiyetini elde eden Fenerbahçe, puanını 29'a çıkararak, 4. sıradaki yerini korudu.

FENERBAHÇE: 2 - ANTALYASPOR: 0
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Bülent Yıldırım, Adil Sinem, Alpaslan Dedeş
Fenerbahçe: Volkan Demirel xx, Gökhan Gönül xx, Lugano xxx, Edu xx, Roberto Carlos xxx, Kazım xx, Josico xx, Emre xx (Dk. 80 Vederson x), Uğur Boral xxx (Dk. 74 Deniz Barış x), Alex xx (Dk. 61 Deivid xx), Güiza xx
Antalyaspor: Ömer Çatkıç x, Sedat Ağçay xx, Vahap Işık xx, Yalçın xx, Şenol xx, Ali Zitouni xx, Ertuğurul Arslan x (Dk. 30 Volkan Altın x), Volkan Arslan x, Abdullah Çetin xx (Dk. 90 Ngwenya), Straka x, Djiehoua x (Dk. 78 Ahmet Kuru x)
Goller: Dk. 11 Güiza, Dk. 65 Lugano (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 17 Lugano, Dk. 66 Edu (Fenerbahçe), Dk. 19 Volkan Arslan, Dk. 78 Sedat Ağçay (Antalyaspor)
Kırmızı Kart: Dk. 43 Volkan Arslan (Antalyaspor)
Devamı ...

11 Aralık 2008

Dinamo Kiev 1 - Fenerbahçe 0
CL 10/12/2008


dinamo kiev fenerbahçe

NTVSPOR ve Ajanslar
Şampiyonlar Ligi G Grubu'ndaki son maçında Dinamo Kiev'e deplasmanda 1-0 mağlup olan Fenerbahçe, grubunu son sırada tamamlayarak UEFA Kupası'na katılma şansını kaybetti.

Not: Yukarıda bu sıkıcı, bunaltıcı, sartre felsefesi gibi maçın tek akılda kalması gereken karesi var. Cem Yılmaz Kiev'e gitmiş. Sözünü Tutmuş.

Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi G Grubu'ndaki son maçında Ukrayna'nın Dinamo Kiev takımıyla deplasmanda karşılaştı.

Devler Ligi'nde bir üst tura çıkma şansını daha önce kaybeden ve yoluna UEFA Kupası'nda devam edebilmek için sahadan galibiyetle ayrılmak zorunda olan Fenerbahçe, karşılaşmaya istediği başlangıcı yapamadı.

İlk dakikalarda rakip kalede etkili olamayan sarı-lacivertliler, 21. dakikada savunmanın arkasına sarkan Eremenko'nun topu filelerle buluşturmasına engel olamadı ve 1-0 yenik duruma düştü.

Skor avantajının verdiği rahatlıkla daha çok kapanan Dinamo Kiev'in savunmasını aşmakta başarılı olamayan Fenerbahçe, devreyi 1-0 geride tamamladı.

Avrupa macerasına devam edebilmek için maçı kazanmak zorunda olan temsilcimiz, ikinci yarının ilk bölümünde de istediği pozisyonları yaratamadı.

Daha fazla risk alarak ileri çıkan sarı-lacivertlilerin savunmada vediği açıkları değerlendirmek isteyen ev sahibi takım, yakaladığı fırsatları gole çeviremedi.

Son bölümlerde daha etkili olan Fenerbahçe, skoru değiştiremedi ve karşılaşma 1-0 Ukrayna ekibinin üstünlüğüyle sona erdi.

Öte yandan, G Grubu'nda bir üst tura çıkmayı daha önceden garantileyen iki takımın mücadelesinde Porto, sahasında Arsenal'i 2-0 yenerek grup lideri oldu.

DİNAMO KİEV: 1 - FENERBAHÇE: 0
Stat: Valeri Lobanovskiy
Hakemler: Florian Meyer, Carsten Kadach, Christoph Bornhorst (Almanya)
Dinamo Kiev: Bogush xx, Betao xxx, Diakhate xxx, Mikhalik xxx, Nesmachniy xxx, Ghioane xx, Vukojevic xx, Eremenko xx, Cernat xx (Dk. 46 Asatiani x), Milevskiy xxx, Bangoura xx (Dk. 56 Kravets x) (Dk. 90 Zozulya)
Fenerbahçe: Volkan Demirel x, Gökhan xx, Edu xx, Lugano xx, Roberto Carlos xx, Deivid x, Selçuk xx (Dk. 58 Maldonado x), Josico x, Uğur x (Dk. 73 İlhan x), Alex x (Dk. 65 Ali x), Güiza x
Gol: Dk. 21 Eremenko (Dinamo Kiev)
Sarı kartlar: Dk. 52 Asatiani, Dk. 56 Mikhalik, Dk. 79 Kravets (Dinamo Kiev), Dk. 83 İlhan (Fenerbahçe)
Kırmızı kart: Dk. 90 3 Maldonado (Fenerbahçe)
Devamı ...

10 Aralık 2008

History Channel: Original Bush


george w. bush

Unfortunately, we do show repeats.
History Channel

(Ne yazık ki, bazen tekrar gösteriyoruz)

Devamı ...

Transfer For Dummies: Kanoute Kötü, Biglia İyi


kanoute emre

Spor basınını takip etmek asap bozucu. Bu konuda sanırım kimsenin bir şüphesi yok. Tabi bu durumun bir çok sebebi var, bu yazının konusu olan şeyse, bunlardan herhangi biri değil, fotomaçta çıkan bir haberin doğru olabilme ihtimali. Buna göre Galatasaray daha önce Fenerbahçe’nin ilgilendiği Lucas Biglia ile anlaşmış, Kanoute de Fenerbahçe’ye geliyor. Eğer bu gerçekse spor tarihine geçeriz üstümüzde de şu yazar:
Fenerbahçe
Dünyada flaş bir transfer yaparak ligi kaybetmeyi garantileyen tek takım.


Neden?

Takımın taktiği 4 – 4 – 1 – 1

Gökhan – Edu – Lugano – R.Carlos / Vederson
Deivid – Josico / Maldonado – Selçuk / Emre – Uğur
Alex / Semih
Guiza

Taktik bu. Takımın en zayıf halkası görüldüğü gibi orta saha, özellikle de orta sahanın göbeği. Çünkü takım standart kalitesinin altındaki oyuncular burada oynuyorlar, Selçuk, Maldonado, Josico ve iki maçta bir düzelen Emre ile orta saha pozisyon üretemiyor, yaratıcılığı zayıf ve oyunu yayamıyor. Kanatlarda verimli oynayacak futbolcularımız olmaması hem topu kontrol etme, hem oyunu yayma hem de pozisyon bulma şansımızı azaltıyor. Bu sebeple de takım bireysel yetenekler ve anlık kontraataklar dışında gol bulamıyor. Nitekim sezon içerisinde atılan gollerin büyük kısmının duran toplardan ve ara toplardan gelmesi tesadüf değil, somut veri. Somut olguların da en güzel özelliği bunların mucize değil, bir neden – sonuç ilişkisinde cereyan etmesidir. Yanisi, netice basit, kötü ortasahamız var ondan böyle spontan, rastgale, gelişine gelişine goller buluyoruz.

Şimdi karşımızdaki muazzam karışıklıktaki, Tolga Yarman’ın –ki kendisi Einstein’ı çürütmüştür- çözüm bulmakta zorlanacağı,

Dur, bu noktaya biraz ağırlık vermek istiyorum.

2003/2004 yılında ilk öğrencilerini alan Okan Üniversitesi’nde Profesör olan eski CHP Genel Başkan Adayı Tolga Yaman Einstein’ın genel görelilik teorisini çürütmüş. Nitekim Okan Üniversitesi’nin sayfasında olay aynen bu kelimelerle ifade ediliyor: “Türk Bilim Adamı Einstein’ın Teorisini Çürüttü” Gururla şenleniyoruz tabi, sonra son paragrafa geliyoruz, a ne görelim? Meğer eline vermemişiz, bilimsel dilin en nezih ifadesiyle teoriyi dürüp dürüp götüne sokmamışız. Ya ne yapmışız? “Einstein'ın ilk kuramı olan, Özel Görecelik Kuramı ile herhangi bir uyum sorunu olmaksızın, özellikle yerçekimsel ve elektriksel etkileşmeler (ki kainatın temelini teşkil etmekteler), ışık hızından çok daha hızlı, hatta pratikçe sonsuz hızda olarak gerçekleşebiliyor, görünüyor. Bu olgu başlı başına bir çığır açabilecek gibi duruyor. Gerçekte anî denebilecek (bir anda gerçekleşen) etkileşme, tuhaf biçimde, Çağdaş Atom Kuramı'nın işaret edegeldiği bir olgu olmakla beraber, Özel Görecelik Kuramı ile bağdaşmıyor olarak algılanıp, Einstein'dan başlayarak, göz ardı ediliyordu. Başka bir deyimle, Prof. Yarman'la, Prof. Arık ve Prof. Khometskii'nin açtığı yol, bağdaşmıyor gibi duran iki farklı disiplini, sarmaştırmayı başarmış görünüyor.” Sonuç da şu “Kara Delikler yokmuş” Vay anasını. İşte Türkün çürütürken bile sarmaştıran, göte sokarken ortada nalıncı keseri gibi duranın yok olduğunu ispatlayan müthiş aklı.

Her neyse, Tolga Yarman’ın bile çözemeyeceği denklem şu:

Ortasahanın göbeğinde, önlibero mevkiinde kaliteli futbolcu eksikliği ayan beyan, apaçık ortada olan bir takım ara transfer döneminde hangi mevkiye transfer yapar?

Tabi ki forvet.

Bu açıdan bakıldığında Kanoute inanılmaz bir transfer projesi. Buna göre sezon başında 14 milyon $ vererek transfer ettiğin oyuncu kesik yiyecek, böylece 16 maç için 14 milyon $ harcayarak bildiğimiz bütün rasyoları yıkacağız ya da takım 4 4 2 ‘ye dönecek böylece Alex kesik yiyecek. Hiç olmazsa Josico yiyecek. Orta sahada Uğur, Selçuk, Alex, Deivid ile oynayacağız ki, bu zamana kadar pozisyon üretemiyorduk, artık daha randımanlı yenilelim. Aragones çığır da açabilir tabi, eline aldığı Kanoute’yi kullanmak için 4 3 3 oynayabilir, bu halde orta saha Uğur, Alex, Deivid, forvet de Semih, Guiza, Kanoute olur. 6-5, 7-4 gibi maçlar görürüz. Sorun bizim hangi tarafta olduğumuzu kimsenin kestirememesi.

İkinci şık, Lucas Biglia. 22 yaşında. Önlibero. Arjantinli. Geleceğin yıldızı olarak gösteriliyor. 3-4 sezon içerisinde herhangi bir Avrupa Kulübüne yüksek bir transfer bedeli ile satılabilir, tekniği yüksek ve orta sahada Fenerbahçe’nin dertlerine derman olabilecek bir eleman. Habere göre Galatasaray bonservis bedelini 5.5 milyon $’a kadar indirmiş. Fiyatı uygun, kendisi uygun ve ihtiyacımız.

Şimdi burada ironiyi kesiyorum. Eğer Fenerbahçe’nin elinde yalnız bu iki seçenek olsaydı dahi 31 yaşındaki Kanoute Sinan Engin hariç kimsenin seçemeyeceği kadar kötü, anlamsız bir transfer olurdu. Kanoute kötü bir futbolcu olduğu için değil, acil, önemli ve verimli bir transfer olmadığı için.

Fenerbahçe yönetimi, Lucas Biglia, Özer Hurmacı, Gökhan Emreciksin, bunlar iyi transferler,
Kanoute kötü.

Hiçbir rasyonel yönetici iyiye karşı kötüyü seçmez. Rasyonel davranabilir misiniz?
Devamı ...

9 Aralık 2008

Bir Denizlispor Hatırası



Başlık "Bir Denizlispor Hatırası", yazanı da Fenerbahçe taraftarı olunca ilk akla gelenin 2005-2006 futbol sezonu 34. hafta karşılaşması olduğunu biliyorum. Hani şu "normal şartlar altındaki en uzun uzatma rekoru"nu elinde bulunduran, Haluk Ulusoy ve arkadaşlarının Merkez Hakem Komitesi’nden bir görevli yardımıyla sağlıklı(!) bir şekilde bitmesini sağladıkları, konfetilerle süslenen(!) ve başarılı(!) hakemine daha sonra Avrupa seyahatleri kazandıran maç.

Yanıldığınızı söyleyemem ama benim hatıra dediğim biraz farklı…

Çocukluğumun ilk kahramanı Gulliver'di sonra Mike Hammer oldu. Ardından bir daha değişmemek üzere babam. Yaşadığım şehir değişti, hatta ülke. Küçükken pırasa yiyemezdim artık yiyebiliyorum. Aşkı biliyorum sanmıştım ama sonradan öğrendim aşk neymiş. Hep kendimden büyük kadınlara aşık olurdum, bir gün ilk defa kendimden küçük birine aşık oldum; hem de çok fena.

Bu liste uzayıp gider elbet. Ama doğduğum anla birlikte haneme yazılanları saymazsak hayatımda çocukluğumdan bu yana değişmeden kalan tek şey Fenerbahçe.

Bu kadar uzun süre hayatımda yer işgal edişinin sonucu olarak neredeyse her türden duyguya sebep oldu bir biçimde: öfke (AZ Alkmaar UEFA Kupası 3.Tur ikinci maçının uzatma dakikaları, en son oynadığımız Ankaragücü maçı, boş tribünler, özellikle de kombinesi olduğu halde maça gitmeyenler), utanç (Ali Şen’le başlıyor liste... Beline gelen ufacık taştan sonra kendini yerlere atan Otto Bariç ve sahadan çekilmemiz, beşinci yabancıyı sahaya aldığımız Beşiktaş maçı, Barcelona maçında sönen stad ışıkları, belki polisin aynı takımı tutan seyirciler arasına polis kordonu oluşturduğu ilk maç olan AZ Alkmaar birinci maçı), mutluluk (takımın sahaya çıkması, Alex’in tribüne koşması, Fenerbahçeli olmanın bizzat kendisi), gurur (üç sıfırdan dört üç diyalektiğine giriş, altı kasım altı sıfır, Fenerbahçe 88-89, tren istasyonunda bir Alman çocuğun montumun yakasındaki armaya bakarak "Fenerbahçe İstanbul" diye bağırması), özlem (köy ve mahalle takımlarıyla yapılan hazırlık maçlarını dahi izlemek, youtube'da eskileri anmak), haz (gollerin altıncısı, Anelka’nın Inönü'de sağ kanattan akışı), stres(neredeyse her maç sabahı başlayan bazen de günler öncesi başlayan, ancak çubukluyu sahada görmekle sonlanan mide ağrısı), umut (skor ne derse desin "bir gol atsak bu maçı kesin alırız duygusu"), acı (Nick Hornby’den daha doğrusu muhteşem çevirisiyle sanki Fever Pitch’i yeniden kaleme alan Bağış Erten’den çalarak; 'futbol takımları taraftarlarının acı çekmesine sebep olmakta eşi bulunmaz bir yaratıcılığa sahiptir (…) kendinizi en kötüsü için hazırladığınızda, onlar daha kötüsünü başarmanın bir yolunu hep bulurlar' ve neden bilmem bunlar içinde benim favorim 2006-2007 sezonu 9. hafta karşılaşmasında 25.dakikada iki-sıfır öne geçtiğimiz Ankaraspor maçının iki-iki berabere sonuçlanmasıydı).

Parantez içlerine yaptığım listeler kesin değildir muhakkak çoğalır. Ama kesin olan "nefret". Fenerbahçeden bir defa nefret ettim.

Öncesini biliyorsunuz; beş gol atıp iki maçta da yendiğimiz, doksan artılarla lige tutunan, Haluk Ulusoy ve yakın arkadaşlarının desteğini hep yanlarında hisseden, MHK korumasında yoluna devam eden, pozisyon itirazlarını dahi yüzlerinde "ama bizim paramız yok ki!" ifadesiyle yapan fakat villalarda oturup, en lüks otomobillere binen futbolcuların sürüklediği,medyanın gösterime sunduğu filmin fakir ama gururlu genci Galatasaray'ın bir puan önünde son haftaya girmiştik.

Borges "İmkansız reddedilmiş mümkündür ve kuzeye gidildikçe imkansızlar çoğalır." diyordu ve biz yeterince kuzeyde değildik.

Bütün bu normallikler olurken, başka bir yerde hayat hükmünü sürüyor Denizlispor'un kümede kalması son maça kalıyordu. (rakiplerinin ve Denizlispor’un son haftalardaki skorları ayrı bir hikaye)

Fenerbahçe ise garip bir şekilde bütün iddaacıların kendisine oynadığı maçta Vestel Manisaspor'a yeniliyordu. Garip diyorum çünkü Vestel Manisaspor'un tuzu kuruydu, kulüp başkanı bizdendi. Zaten para bizde kum gibiydi. Ama yenildik. Bu benim en çok gurur duyduğum yenilgidir. Eğer bu coğrafyada hatır şikesi söz konusu ise bunu en rahat uygulayacağımız maçta yenilmiştik biz. Eminim siz de rastlamışsınızdır, maçtan sonra "Paranız yetmemiştir" diyen yüzsüzler de çıktı (belki beni komplo teorisyeni yapacak ama hiç akla gelmeyecek hesapların yapıldığı bir ülkede yaşadığımızı düşünmedim de değil).

Ve maç günü geldi. İçimde maça dair hiçbir şüphe yoktu. Kazanacaktık ve bitecekti. Sevgilim ve neredeyse bütün bir sezon maçları beraber izlediğimiz arkadaşlarla o güne kadar uğurlu saydığımız Ankara İzmir Caddesindeki Deniz Kıraathanesine gittik. Maç başladı ve bitti. İçimizde ne çok İrlandalı varmış meğer. Maçı Fenerbahçeliden çok sayıda Galatasaray taraftarıyla izlemişiz. Nedense bunu maç sırasında anlayamadık.

Üzülmeme ya da kısa süreli de olsa şok yaşamama fırsat olmadı, çünkü sevgilim bana bir şey söylemeden mekandan fırladı. Normalde de hızlı yürüyen kız sanki bu defa uçuyordu. Üst geçidin üzerinde güçlükle yakalayabildim onu. Kolundan tutup kendime çevirdiğimde bir yandan kolunu kurtarmaya çalışarak öfke ve kırgınlık dolu bir sesle "Bana bundan sonra Fenerbahçeden bahsetme" dedi. Ağlamak üzereydi, kalbi kırılmıştı.

Ve sevgilimi ben de dahil hiçbir şeyin üzmeye hakkı yoktu. İşte o zaman nefret ettim Fenerbahçe'den. Sadece sarıldım ve içimden küfür ettim.

Ama itiraf etmeliyim o nefret kolaylaştırdı, Mayıs'ın kalan günlerine tahammül etmeyi. Hatta bütün bir yaza.

Aradan zaman geçti; şehir değişti, mevsim değişti, takvimler değişti…

Çok şey değişti.

Hala o akşam üzeri üst geçidin üzerinde ne hissettiğini bilmiyorum. Çünkü o an bir daha konuşulmadı.

"O an" sadece nefret bahsinde geçti.

Devamı ...

7 Aralık 2008

Şampiyon Olabiliriz


roberto carlos, deivid de souza

Trabzonspor ve Galatasaray maçlarını henüz oynamadılar. Kazansalar bile çok bir şey değişmeyecek, Fenerbahçe ile Trabzon arasında 5, Galatasaray arasında da 1 puanlık bir fark olacak. Beşiktaş’ın 1 puan üstünde, üçüncü olarak haftayı tamamlayacağız. Ne 5 puan kapatılmaz bir fark, ne de ligin genel durumuna bakarsak şampiyon olmamız mucize. Ancak bakmamız gereken bir yer var, biz bugüne nasıl geldik?

Ligin başlangıcından önce Zico’nun gönderilmesi ve Aurelio’nun gidişi takımı olabilecek en kötü şekilde etkiledi. 2007/08 sezonunun başlangıcında Fenerbahçe, Tuncay, Aurelio, Appiah, Alex ve Deivid’den oluşan bir ortasaha standartından en sonunda Uğur Boral, Selçuk, Maldonado, Alex ve Colin Kazım’lı bir ortasaha standartına düşmüştü. İki orta saha arasındaki kalite farkı, Aragones’in takıma alışma ve takımın da Aragones’e alışma süreci, Emre, Burak Yılmaz ve Josico gibi verimsiz “takviyeler” ve nihayetinde tribünlerde dahi kargaşanın çıkması sezon başındaki sonuçlarla taçlandı. Gaziantep, Hacettepespor ve sonunda katastrofik Kayseri mağlubiyeti tek başına hiçbir şey ifade etmiyordu, ancak bütün bu uygulamaların doğal, makul ve aynı zamanda zorunlu sonucuydu.

Taraftar kitleleri mağlubiyetlerde genel olarak Aragones’i suçlu buldular. Gerçekte ise en son suçlu olacak kişi “kendi dışında gelişen” transferlerle muhatap olan, eline vasat bir kadro verilen ve uyum süreci gibi psikolojik bir baskı altında olan Aragones’di. Bütün bunların müsebbibinin kim olduğu açık bir şekilde bellidir, yönetim.

Geldiğimiz süreçte kanımca en kritik müdahale Ali Koç’un akıllıca bir PR hamlesi ile başlattığı kampanya oldu. Koç, uzun yıllara dayanan yöneticilik tecrübesi sebebiyle kriz yönetiminin ne olduğunu bilen biri. Böyle bir kriz ortamında, medyayı, taraftarı suçlamanın, tribünlerdeki grupları günah keçisi haline getirmenin ve takımın harikulade olduğunu söylemenin süreci yönetmeye yetmeyeceğini kavradığını görüyoruz. Bu tip kriz ortamlarında yapılması gereken sağlıklı bir özeleştiri süreci geçirmek, “eksikliklerin görüldüğünü ve bunların giderileceğini” beyan etmek, sürecin sorumluluğunu üstlenmektir. Koç tam olarak bunları yaptı, önce gittikçe agresifleşen yönetim yerine toplum nezdinde muteber olan kendi itibarını bir tür finans olarak kullandı, daha sonra da aynen bunları açıkça söyledi. Aziz Yıldırım’ın hiçbir zaman yapamayacaği bir kıvraklıkla özeleştiri sürecine adım atıp daha sonra da takıma moral vermeye başladı. Koç’un bu hareketlerinin hem tribün, hem medya hem de takım nezdinde güven telkin etmesi, sağlıklı bir ortamın oluşması yönünde önemli bir adımdı. Daha sonra gelen sportif başarıların bu atmosferden beslendiğini söylemek, temiz bir gerçeği ortaya koymaktır.

Değişimi tetikleyen ikinci kritik etken bizzatihi Deivid oldu. Son derece dokunaklı bir hikaye. Sezon başında ağır bir sakatlık geçirdi, annesini kaybetti, sezona hazırlanamadı, antrenman eksiklikleri vardı ve ilk çıktığı maçta gol attı. Taraftar yalnızca Deivid’i dönüşünü beklemekle ne kadar haklı olduğunu görmüş değildir, görülen şey, bu güzel hikayenin kendine yakışır bir şekilde ilerleyebilmesidir. Deivid orta sahada topu akıllıca kullanan, doğru yerlere giden ve yüksek tekniği ile rakip üzerinde baskı oluşturabilen bir futbolcu olarak takımın sahada topa sahip olma ve pozisyon yakalama şansını arttırdı. Hafızalarda taze olduğu için bütün bunların ispatı Denizli maçının ikinci yarısı olarak gösterilebilir.

Deivid aynı zamanda bir başka şeyi daha ispatladı, kaliteli bir kanadın ve ortasahanın bir takım için ne kadar kritik olduğunu. Günümüzde futbol artık dinamik, güçlü iki yönlü oynayabilen ortasahaların egemenliğinde. Bunu futbolun Blitzkrieg’i[1] olarak anmak mümkündür. Bütün her şey, hız, sürpriz ve tank gibi orta sahaların karşı defansın merkezine yaptığı ani, kalıcı saldırılara dayanmaktadır. Fenerbahçe orta sahası ise modern futbolun yanında 20. Yüzyıl başının klasik piyade ordusunu andırmaktadır. Siper kazılırsa başarılı olabilir, ancak ortada bir siper yoksa ve rakip tanklarıyla geliyorsa dağılmak mukadderattır. (bkz: arsenal maçı)

O halde temel eksiklikler de gözüküyor. Hiç değilse kırkbın kere söylediğimiz gibi, Fenerbahçe’nin iyi bir kanada ve oyunu çift yönlü oynayabilen önliberolara ihtiyacı var. Maldonado’nun hızla gönderilmesi, Josico’nun sözleşmesinin sona erdirilmesi ve bir kanat, bir de önlibero alınması zorunlu. Bu iki takviyeden sonra Roberto Carlos’un takımda oynaması zor gözüküyor, Vederson’un ve bir başka yerli sol bekin daha takıma monte edilmesi ve en az 3 transferin devre arasında yapılması gerekmekte. Josico’nun teknik sebeplerle gönderilmesi zor olacağına göre, alternatif bir plan olarak Özer Hurmacı, Mehmet Topuz ikilisinden biri alınarak takım güçlendirilebilir. (ayrıca bkz: transfer edilebilecek yerli futbolcular) Yapılacak bu hareket şampiyonluğun da garantisi olacaktır, zira esas sorun forvette değildir, forvete top taşıyan, sürekli ve kalıcı bir baskı uygulayabilecek, karşı takımın ataklarını keserek topa sahip olabilecek bir orta sahanın olmamasıdır. Böyle bir orta sahada Semih ve Guiza rotasyonda yeteri kadar gol atacaklardır. Kimsenin kuşkusu olmasın. Eğer La Liga ve Türkiye Süper Lig Gol Kralları yeteri kadar iyi bir forvet hattı değilse, zaten kimse değildir.

Devre arasında akıllı bir yönetime ihtiyacımız var. Takımın ihtiyaçları ve standart altında kalan bölgeler belli. Uğur Boral, Colin Kazım, Selçuk, Maldonado ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar yeterli olmuyor, ne yazık ki bir insanın çok emek sarfetmesi veya maç içerisindeki mücadelesi de ondan bir Messi yaratmıyor. Bu futbolcuların potansiyelleri belli, Fenerbahçe'yi Fenerbahçe yapan şeyse vasat potansiyel değil, yüksek kalite.

Bu değişiklikler yapılırsa Fenerbahçe şampiyon olacak, bu transferler muhteşem ve akıl almaz bir takım kuracaklarından değil (zira en başta bu transferlerin yapılmasının sebebi Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynamak değil, öyle olsaydı başka ve daha uzun bir liste kurmamız gerekirdi, transferlerin amacı bu seneyi şampiyon kapatarak seneye daha sağlıklı bir ortamda Şampiyonlar Ligi’nde yarı final oynamak için bir takım kurmak. Seneye yapılacak takviyeler için şimdiden zemin hazırlamak) şampiyon olmamızın garantisi rakiplerin vasatlığı, kalitesizliği ve hatta ahmaklığa varan körlüğüdür.

Fenerbahçe tarihinin en kötü sezon başlangıcını yaşarken Galatasaray şampiyon olmuş bir kadronun üstüne Meira, Baros ve Kewell transferlerini yaptı. Ellerinde son derece iyi, sağlam ve birbirine alışmış bir kadro vardı. Ancak bugün Galatasaray yönetim kaynaklı bir kriz yaşamaktadır. Geçen sene Feldkamp’ı bir sebeple gönderen, bu sene de gene anlamsız bir şekilde Feldkamp’ı getiren bir yönetim, Skibbe gibi ikinci sınıf bir teknik direktör seçimi, Şampiyon oldukları sene dahi tribünleri dolduramayan bir taraftar kitlesi ve yüksek borç yükü ile Galatasaray patlamaya hazır bir bomba gibi. Kimse Galatasaray bundan sonra, aptalca bir şekilde puan kaybetmeyecek diyemez. Dolayısıyla gelecekte Galatasaray puan kaybetmeye, puan kaybettikçe krize girmeye, krize girdikçe de çözümsüz bir şekilde yeni puanların kaybedileceği atmosfere mahkum olmaya devam edecek. Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki fark, Fenerbahçe yönetiminde hala daha aklı başında insanlar olmasıdır, Adnan Polat, bu dilemmayı kıramadığı sürece de devre arasında akıllı transferler yapan Fenerbahçe avantaj sahibi olacaktır. Fenerbahçe’nin bu tipte bir değişiklik yapabilme şansına karşın Galatasaray’ın değişiklik yapabilme şansı da yok, devre arasında Skibbe ve Feldkamp’ı gönderip iyi bir hoca almadıkları sürece de Fenerbahçe şampiyonluğa daha yakın olacak.

Beşiktaş akıl almayacak bir yönetim basiretsizliğinin bütün unsurlarını içeren örnek konu gibi. Sezon başında kendini kapattığını ilan eden sonra sezon açılışında yeniden dönen bir taraftar kitlesi, Paf takımla maça çıkacağını söyleyen sonra as takımla çıkıp yenilgiyi izleyen, bu kulüpten içeri giremez dediği Mustafa Denizli’yi teknik direktör yapan, Ertuğrul Sağlam’ı harcayan, İbrahim Üzülmez ve İbrahim Toraman’ı önce kadro dışı ilan edip sonra “affeden” gerçekten absürd bir atmosfer Beşiktaş’ınki. Bugün taraftar, en nihayetinde “yönetim istifa” diye bağırmasına rağmen maçların kaybedilmesinin temel sebebinin hala daha vasat oyuncular, o oyuncuları transfer eden yönetim ve psikolojik baskı olduğunu değil, “hakem” ve “fenerasyon” olduğuna inanıyor. Fenerbahçe ile karşılaştırırsak, süper lig şampiyonluğu için Fenerbahçe’nin eksikleri belli ve bu eksikler giderilebilir, Beşiktaş’ın ise yapısal bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Yalnız zor değil, eldeki kaynaklara bakıldığında neredeyse imkansız. Bu halde Beşiktaş’ın önümüzdeki maçlarda da krizini devam ettireceğini öngörmek zor değil.

Trabzonspor şu ana kadar en sağlıklı performans gösteren takım. Dezavantajları sezon sonuna doğru oluşacak baskı olacak. Şampiyonluğa yaklaştıkça ve maç sayısı azaldıkça Trabzon taraftarı, yönetimi ve kadrosu büyük bir testle karşı karşıya kalacak: heyecan ve korku. Bu psikolojik atmosfer yönetilemezse, ki Ersun Yanal’ın bu tipte stress yükü yüksek atmosferlerde nasıl kolayca devre dışı kalabildiğini çok iyi biliyoruz, şampiyonluk yine kaybedilecektir. Avantajları Trabzonspor Başkanı’nın şu ana kadar sürdürdüğü makul, sağlıklı, soğukkanlı tutum. Dezavantaj ise bizzatihi Trabzon’un, şehrin kendisi. Öngörüm Trabzon’un bu atmosferi yönetemeyeceği yönünde. Sezon sonuna doğru bir veya iki maçta yaşanılan puan kaybı panik atmosferi yaratacaktır. O krizden çıkmaları zor gözüküyor.

Bu çerçevede bakıldığında, Fenerbahçe yalnız şampiyon olabilir değil, akıllıca bir yönetim sergilenirse de şampiyonluğun en güçlü adayı. Yönetim bir kere daha test edilmektedir, sezon sonunda akıllı, mantıklı ve doğru bir transfer politikası sergilenecek mi yoksa Drogba fantezisi, Rooney hezeyanı sonunda Villareal’in yedek forvetini alıp duracak mıyız? Umudum, bu aklın ortaya konulmasıdır.

Ancak buradan tekrar ediyorum, Fenerbahçe’nin hedefi şampiyonluk olamaz. Yalnız bu değil. Şampiyon olsak dahi bu sene kaybedilmiş bir senedir, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki performansı yalnızca milyonlarca dolara mal olmadı, bir koca seneye de mal oldu. Bu sene başında akıllıca transferler yapılsa ve takım bir kere daha çeyrek final oynamış olsaydı, seneye üstüne yükseleceğimiz zemin de bu olacaktı. Bu zeminin yarattığı prestij, finansal kaynaklar ve moralle Fenerbahçe daha kaliteli futbolcular transfer edebilecek, önce yarı final ve sonra şampiyonluk hedefine bir adım daha yaklaşacak, sürekli gelişim bir gün rüyamıza erişmemizi sağlayacaktı. Bugünün standartlarında ise Fenerbahçe bu hayalden öyle uzaklaşmıştır ki, geçen sene Mart ayında bu hayali “mümkün” gösteren bütün her şey yok olmuştur. Geçen sene kazanılan psikoljik ve finansal bütün her şey kaybedilmiştir. Tekrar başlamamız, sıfırdan hareket etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla yönetim affedilemez bir hata yapmıştır ve hala sorumluluk üstlerindedir, bu sorumluluğu üstlenip hareket etmekse vazife.

Fenerbahçe vazifenizi yerine getirmenizi bekliyor.


[1] Blitzkrieg: İkinci Dünya Savaşı başlarında Nazi Almanyası tarafından uygulanan, konsept olarak hız ve süprize, temel olarak da temelde zırhlı birliklerle, hava unsurlarının uyumlu bir şekilde ortak saldırı yapmasına dayanan askeri savaş taktiği.
http://en.wikipedia.org/wiki/Blitzkrieg
Devamı ...

- Nasıl Kazandınız?
- Bilmiyorum.



Lig Tv muhabiri Beşiktaş-Ankaraspor maçı sonrası "Nasıl kazandınız?" diye soruyor Aykut Kocaman'a. Aykut "Bilmiyorum..." diyor. Daha sonra "Bu saha ve tribün şartları altında bir futbol takımı maçı nasıl kazanır, takımım bu maçı nasıl kazandı... Gerçekten bilmiyorum." diye ekliyor. Bu hafta iki tane böyle maç izledik. Bu şartlar altında kazanması imkansız olan iki takım kazandı. Peki birileri daha ne kadar bu mucizeler sayesinde paçayı kurtaracak?

Aykut Hoca haklı. Beşiktaş'ın gidişi gidiş değil, oynadıkları oyun, sistemleri, kadroları, hocaları falan umrumda değil ama şu yaptıkları "Samsunspor maçı sendromu"nun hortladığını gösteriyor. 3 sene kaybedilen tüm puanları o maça bağlamışlardı ve bütün gidişatın sorumlusu o maç olmuştu. Bugünlerde de oyuncular gidişattan memnun olmasa gerek benzer bir günah keçisi yaratmaya çalışıyor gibiler. Geçen hafta Cisse'nin kartı çok ağırdı cephesi İbrahim Üzülmez'in dirseklerini ve Toraman'ın Carlos'a attığı kırmızı kartlık tekmeyi özet görüntülere bile almamıştı. Öyle olunca büyük resmi kaçırmak normal tabii. Fakat Beşiktaş Ankaraspor maçında öyle bir resim çizdi ki, fark etmemek imkansız

Üzerinde yorum bile yapmak istemediğim şu hareket


Birazdan aynı hızla devam edip rakibin suratına inecek şu yumruk (ki buna faul bile çalınmadı)


Maç sonunda yapılan bu kişisel şov


Bütün bu psikolojik bozukluk belirtilerine göz kapatıp maç boyu Aykut Hoca'ya söven, maçtan sonra bugün yenilmelerinin sebebini Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe maçlarında şike yapmasına bağlayan bir taraftar kitlesi... Bu yapılanları hakeme yıkan, olmayan bir penaltının verilmemesine bağlayanlar bonus olarak geliyor. Sebep bulmak çok da zor olmuyor.

Aykut Hoca "Bu saha ve tribün şartları altında bir futbol takımı maçı nasıl kazanır gerçekten bilmiyorum" derken bunların hepsini toplayıp tek cümleye sığdırmayı başarmış, maçı en güzel şekilde özetlemiş.

Bunların en tepedeki fotoğrafla alakası ne? Yok. Bir tek bağlantılı nokta Aykut Kocaman. Dün bu pozisyon için pek çok kişi "Ben hayatımda böyle rezalet görmedim" demiştir. Ben görmüştüm, hatırlıyorum ve o gün Aykut Kocaman sahneye çıkmış, mucizeyi oyuncuları değil kendisi gerçekleştirmişti.

Tarihini kesin hatırlamıyorum 93-95 seneleri arasında olması gerek. Ankaragücü ile oynuyoruz, bundan da kesin emin değilim ama maç Türkiye Kupası maçıydı çünkü o zamanlar ligi Cine 5 yayınlıyordu ama bu maçı evde sanırım ATV'den izliyorduk. Bir pozisyonda Ankaragücü atağında top direkten döndü, kaleci Engin'di. Maç direkten dönen bir top sonrası nasıl devam ediyorsa aynen öyle devam ederken birden spiker afalladı, hakem gol verdi. Ankaragüçlüler de dahil olmak üzere herkes dondu önce, sonra Ankaragüçlüler sevindi. Hakem topun kalenin içindeki direkten döndüğünü iddia ediyordu ve golü verdi. Skandal bir karardı çünkü Dünya'da ondan ve yan hakeminden başka herkes gol olmadığını gördü. Aykut o gün sahneye çıktı, Fenerbahçe maçı 3-2 kazandı diye hatırlıyorum, üç golü de Aykut atmıştı sanırım, üçünü değilse bile en az ikisini attı. Bu emin olmadığım kısımları hatırlayan bir okuyucu çıkar ve doğrularını söylerse mutlu oluruz.

Böyle pozisyonlarda haklı durumdaki takım doğru dürüst itiraz bile edemiyor. Tıpkı Deivid'in golü gibi. İlk yarı sonunda bir korner-aut kararsızlığı sonrası evlatları öldürülmüş gibi hakeme son sürat koşan Denizlispor futbolcuları bu pozisyon sonrası biraz düşünüp "ne yaptık biz, ne saçma?" demişlerdir diye umut ederken maç sonunda Denizlispor teknik direktörünün hakemden şikayetçi olmasıyla saçmaladığımı anladım.

Hatalı karar var, çok hatalı karar var, bariz hatalı karar var, bu seviye arttıkça şaşırma ve itiraz seviyesi artıyor ama Deivid'in verilmeyen golü bu seviyelerin de üzerindeydi. Bu saçmalığın yarattığı şok etkisi futbolcuları kilitliyor, itiraz bile edemiyorlar. Bahsettiğim Ankaragücü maçında Engin bile pozisyonun en yakın gözlemcisi olmasına rağmen doğru dürüst itiraz edememişti. Birileri "hakemler çok uzaktı nasıl görsünler" diye komik bir bahane bulmuşlar bile. Yukarıda Tello'nun attığı yumrukta hakem pozisyonun bir adım önünde, ama faul bile göstermiyor. Mesafe değil basiretle alakalı bazı şeyler. Guiza'ya çalınan ofsayttan da bahsedelim mi? Etmeyelim.

- Bütün bunlara rağmen nasıl kazandık maçı?
- Bilmiyorum.

- Puan farkı azalıyor, tepeye doğru tırmanıyoruz, şampiyon olur muyuz?
- Bilmiyorum. Yok aslında biliyorum, devre arasında ne yapılacağına bağlı.

Devamı ...

6 Aralık 2008

Denizlispor 0 - Fenerbahçe 1
TSL 05/12/2008



NTVSPOR ve Ajanslar
Turkcell Süper Lig'de 14. haftanın açılış maçında Fenerbahçe, deplasmanda Denizlispor'u 1-0 mağlup ederek maç fazlasıyla ikinci sıraya kadar yükseldi.

Turkcell Süper Lig'de Denizli'de oynanan 13. haftanın açılış maçında Fenerbahçe, Denizlispor'u 1-0 mağlup etti.

Fenerbahçe'de sakatlıkları nedeniyle Uğur Boral ve Semih Şentürk kadroda yer almazken, Aragones bu oyuncuların yerine Josico ve Vederson'a şans verdi.

Denizlispor'da ise Murat Karakoç sakatlığı nedeniyle kadroda yer almadı.

Maçın ilk yarısında her iki takım da çok önemli pozisyon bulamazken, devrenin son dakikasında Denizlispor, Kratochvil'in kafa vuruşundan yararlanamadı ve ilk yarı golsüz sona erdi.

İkinci yarıda her iki takım da değişiklik yapmazken, 58. dakikada Aragones, iki oyuncu değişikliği birden yaparak, Deivid ve Emre Belözoğlu'nu sahaya sürdü.

Emre Belözoğlu, girdikten 2 dakika sonra ceza sahasının dışından sol ayağıyla kaleci Cenk'in üzerinden mükemmel bir aşırtmayla deplasmanda Fenerbahçe'yi 1-0 öne geçirdi.

Golü yedikten sonra ev sahibi Denizlispor, Fenerbahçe kalesinde daha fazla görülmeye başladı.

Özellikle Caner Celep ile pozisyonlar üretmeye çalışan Denizlispor, golcü oyuncusu Roberts'in ve Selahattin'in formsuzlukları nedeniyle bu pozisyonlardan yararlanamadı.

78. dakikada Deivid'in uzaktan mükemmel şutu önce üst direğe, sonra da kale içine girmesine rağmen pozisyona çok uzak olan yan hakem ve orta hakem gol kararı vermedi.

Kalan dakikalarda başka gol olmayınca Fenerbahçe, zor deplasmandan 3 puan alarak çıkışına devam etti.

Bu sonuçla Fenerbahçe, puanını 26'ya çıkartırken, Denizlispor ise 14 puanda kaldı.

DENİZLİSPOR: 0 - FENERBAHÇE: 1
Stat: Denizli Atatürk
Hakemler: Aytekin Durmaz x, Mehmet Şahan Yılmaz x, Erhan Sönmez x
Denizlispor: Cenk xx, Feridun Sungur xx, Kratochvil xx, Fatih Yiğen xx, Çağlar xx, Roberts xx, Süleyman Olgun x (Dk. 63 Emin Aladağ x), Tomas Abraham xx (Dk. 84 İsmail Baydil x), Caner Celep xx, Lietava x (Dk. 69 İzzet x), Selahattin x
Fenerbahçe: Volkan Demirel xxx, Gökhan Gönül xx (Dk. 75 Önder Turacı x), Lugano xxx, Edu xxx, Roberto Carlos xx, Kazım x, Selçuk Şahin xx, Alex xx, Josico x (Dk. 58 Deivid xx), Vederson x (Dk. 587 Emre Belözoğlu xx), Güiza xx
Gol: Dk. 60 Emre Belözoğlu (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 7 Süleyman Olgun (Denizlispor), Dk. 61 Güiza ve Dk. 71 Kazım (Fenerbahçe)


Devamı ...

3 Aralık 2008

The Real Football Factories:
Fenerbahce - Galatasaray



Danny Dyer'ın Bravo TV için yaptığı belgesel NTV'de yayınlandı. Google video sağolsun, biz de bu yolla arşive katıyoruz. Bu arada Medgallis de yazar kadrosuna katıldı, PVH italyanlardan aşk mektupları alıyor, reklamımız belli: gol yollarında etkin, duran toplarda ölümcül, enternasyonel site.
(dip binaneleyh: İtalya'da Fenerbahçe vardı da biz mi yazmadık?)

Devamı ...

İzlemeden Maç Eleştirisi



Bu coğrafyada çıkmış kitap-edebiyat dergilerinin en güzeli en dolusu ‘Matbuat’tı belki de. Matbuat'ta, yazarının müstear bir isimle yazdığını düşündüğüm bir köşe vardı; okumadan kitap eleştirisi.
Şimdi bundan bahsedeceğiz...

Hafta içinde bir arkadaşım cumartesi günü için anne babasıyla beraber şehirler arası bir gezi planından bahsedip ‘Sen de gelir misin?’ diye sorduğunda bir anlık empati neticesi ‘Elbette’ dedim.

Telefonu kapadığımda şaşkındım, çünkü maçın hangi gün olduğunu hesaba katmaksızın ‘olur’ dediğimi fark etmiştim. Futbol ve Fenerbahçe hiçbir vakit hayatımın merkezini işgal etmese de son on yıldır mecburiyetler dışındaki ayarlamalarını maç saatlerini göz önünde tutarak yapan bir bünye için bu yeni bir durumdu. ’Olum!pazaradır maç. Hem başka ne zaman olacak ki?’ kandırmacasını da yemedim elbette.

Bir şeyler oluyordu. Ama ne?..

Sabah erkenden çıkılan yolculuğun ilk durağında alınan ‘isim artı Avrupa’ adlı gazetelere bakmadım bile. Aylardan kasımdı ve ancak Dostoyevski okunarak geçilebilen bu günler tükenişe yüz tutmuştu. Yine de Beşiktaşlı baba spor sayfasını yutarcasına okumaya dalmışken artı Avrupa’lı gazetelerden birinin ön sayfasındaki spora dair manşete gözüm kaydı.

’Büyük başkan’ manşetten ‘yenersek şansımız yüzde 40'a çıkar’ diyordu. Nasıl hesapladığını anlamadım ama onunla bildiğimiz matematiklerin uyuşmadığını daha önceden tecrübe etmiştim. Zico, Aurelio ve E.B(28) konusunda düzenlediği basın toplantısının tesadüfen denk geldiğim bir yerinde elinde kalem bonservis bedeli ödemeden giden oyuncuların zaten kendini ‘amorti’ etmiş olduğunu söylüyordu: ’Mukavelesi bitmiş bir oyuncu gidiyorsa, burada zarar durumu olmaz, ancak oyuncuyu aldığımız değerden daha az bir değere mukavelesi bitmeden satarsam eksi yazabilirsiniz’ diyerek...

Edip Cansever geliyor aklıma ‘bir insan kendini nasıl amorti eder?/iş yeri değil mal değil.’

İnsanlar daha aralık ayı gelmeden Weihnachts havasına girmişler. Bol ışıklı vitrinler, Weihnachts alanları, sıcak şarap, ışıklandırılmış ağaçlar,lunaparklar ve dönmedolaplar...

Şehre ve kanallar vasıtasıyla şehrin içine sokulmuş nehrin sularına kar yağıyordu.

(Mitya üşüyordu, kasımın başlarıydı, sulusepken yağıyor, kar taneleri yere düşer düşmez eriyordu.)

St. Pauli istasyonundan geçtiğimizi fark etmem aklıma FC St.Pauli’ yi getirdi de ‘akşam ki maç ne olur?’ diye sormadım kendime.

(Alyoşa cezaevinin kapısını çaldığında vakit hayli geçti; kasım günleri ne kadarcıktır ki zaten.)

Dönüş yolunda Beşiktaşlı babanın merakını gidermek için telefona sarılan Galatasaraylı oğul bir yerleri aradı. Ben o sırada Karamazov Kardeşler okuyordum. Ama konuşma boyunca okuduğumu sandığım yerleri yeniden okumam gerekti; galiba gollerden birini Guiza atmıştı.

Skorda değişiklik olursa haber vermesini istediği kişi tekrar aramayınca maçın öyle sonuçlandığını anladık. Beşiktaşlı baba Mustafa Denizli’ nin teknik direktörlüğe getirilmesinin yanlışlığından dem vurdu. Bana fikrim sorulunca ‘bu maç Beşiktaş'ın şampiyon olmasının olanak dışı olduğunu gösterdi’ dedim. ’Bu Fenerbahçe'yi yenemeyen bir takım şampiyon olamaz.’

Asıl tuhaf olan gece yarısına doğru eve geldiğimde maçla ilgili bir şey duymak, okumak istemiyor olmaktı.

Ertesi gün öğleye kadar da Selçuk’ un Galatasaraydan sonra Beşiktaşı da boş geçmediğini bilmiyordum. Beşiktaş yöneticileri daha sonra vazgeçecekleri bir karar almamış. Hakem sonuca etki etmemiş ama ikinci sarı karta sebep olan birinci sarı kart var ya, o sarı kart Beşiktaşın fark atmasına engel olmuş... Eminim Mustafa Denizli Lig Tv ekranlarında ahkam kesmenin teknik direktörlükten daha kolay olduğunu da anlamıştır.

Bu satırları yazarken cevaba biraz olsun yaklaştığımı hissediyorum. Bir süredir Fenerbahçe konusunda mutsuzum. (Doğrudur. Dizgi ve düzelti hatası yoktur: mutsuzum)

Her şey bize nisan ayında Avrupa maçı seyrettirmeyi başaran Fenerbahçe'den sonra oldu.

’Tekrar edilemeyen başarılar’ ve ‘tesadüf’ denlemini kurmak için erkendi.

Galatasaraya aptalca yenildik ve bu yetmezmiş gibi bir biçimde Sivasspor'un hakettiğini almasına engel olduk.

Zico mutlaka kalmalı diyenlerden olmasam da veda zamanlarının çirkinliğini büyük olma iddiasındaki hiçbir kulübe yakıştıramam. Fenerbahçe'ye asla... Oysa Zico ile devam edip etmeyeceğimiz ilk devre sonunda belli olmalı, son maçta çiçeklerle uğurlanmalı idi. Son ana kadar ihmal edilmiş bir anlaşma zemini bize hiç ama hiç yakışmamıştı. Bayern Munih yöneticileri sezon bitmeden şampiyonluğunu ilan eden takımlarının hocası Hitzfeld’ le yeni sezonda çalışmayacaklarını çok önceden açıklayıp en son maçta onu çiçeklerle uğurlayabiliryorsa biz de aynısını yapabilmeliydik.

Hemen ardından E.B(28) transferi patladı. Kavganın 'eski Galatasaraylılıktan olduğu düşünülerek halkla ilişkilerde uzman bir edayla olayın bu yanı savunulmaya çalışıldı; profesyonellik, artık böyle olmalı, zaten çocukluktan bu yana Fenerbahçeli.. Yakın bir zamanda aslında annesi ‘Eğer Galatasaray'a gitmezsen hakkımı helal etmem’ dediği için Galatasaray'a gittiğini yoksa Florya'ya adım bile atmayacağını, anne sevgisinin buna neden olduğunu öğreniriz. Elbette babası olamaz. Babasının Fenerbahçeli olduğunu bir süredir biliyoruz. Oysa baştan ayağa yanlış bir transferdi bu. Hem çok para verilmişti hem de Fenerbahçe'nin ihtiyaçlarına cevap verecek süreklilikte ve yetenekte değildi. Hal ve gidiş notu ise ortalamanın çok ama çok altındaydı.

Yine büyük olma iddiasındaki bir takımın bir transfer komitesinin hatta bir transfer politikasının olmadığını görmemiz de aynı günlere rastlar.

Deplasmandaki Partizan maçı ve ligteki Gaziantepspor maçı futbola dair umutlarımızı kırar nitelikteydi. Ama biz hiçbir zaman takımın hep kazanmasını, hatta farklı kazanmasını, hatta bütün golleri röveşata ile atmasını isteyenlerden değildik. Tek isteğimiz iyi futboldu; kısmetse de kazanalım. Aksi takdirde kombinesi olduğu halde maça gitmeyenlerden, son on dakikayı seyretmeden stadı terkedebilenlerden ne farkımız olurdu.

Ama hiç şüphesiz en kötüsü Hacettepespor maçıydı. Kendimi sanata vermeyi ilk defa o zaman düşündüm galiba. Çünkü gerçek manada kötüydük.

Art arda gelen Arsenal, Galatasaray ve Ankaraspor maçları beni yeniden umutlandırsa da Ankaragücü maçında her şey bitti.

Ankaragücü gol atamadığı için bir puanı kurtardığımız o maçtan sonra lige dair bir hevesim kalmadı. Bir hafta sonra Beşiktaş'ı yenmenin bir manası yoktu çünkü. Artık futbol aklım bir maçı başka bir maçla telafi etmeyi anlamıyordu. Üstelik asıl rakibimiz dediklerimizi yenip durmak da yetmiyordu ne şampiyonluğa ne de başka bir şeye.

Artık kararlıydım opera besteleyecektim.

Tam burada adam sırtını seyirciye dönsün ve kızın gözlerine bakarak, bu karanlık gözlerin derinliklerinde parlayan ışığa dair bir şarkı söylesin istiyorum ve bu şarkı ‘Kopkoyu karanlık bir gecede, bu karanlık tarafından yutulmakla tehdit edilen ama direnen, engin denizde ilerlemekte olan küçük bir teknenin ışığını’ anlatsın.

Sözün sonuna yaklaşırken; Beşiktaş'ı yenmiş olmak bir şeyi değiştirmiyor bence.

Belki üst üste beşinci galibiyeti istatistik hanesine kaydetmek.

Bir de Figo ve Barcelona bayrağı vesilesiyle futbol sahalarına taşınan mastercard reklamı.

Bu kadar.

Not gibi: Üstteki fotoğraf mevsimin ilk karı... Berlin Olimpiyat Stadının yanındaki tarihi bilinemez açık yüzme havuzuna kar düşüyor.
Devamı ...

1 Aralık 2008

Orada Bir Teknik Direktör Var mı?


mustafa denizli

Mustafa Denizli başlı başına bir ekol. Kendisinin sistemini Fenerbahçe’yi yönetirken anlamıyordum, hala daha anlayabilmiş değilim, Denizli sistemi diyebileceğimiz tek bir sistem var ve onu da en güzel Denizli’nin kendisi izah ediyor: Ben sistemlere inanmıyorum.

Hoca sistemlere inanmıyor ama oynattığından da kimse bir şey anlamıyor. Dün maça bakarken Beşiktaş’ı kavramaya çalıştım, şaşılacak sonuç, kavranacak hiçbir şey yoktu. Mesala, Fenerbahçe’nin en büyük zaafı gerçekten orta sahası. Bu orta sahanın yaratıcı gücü düşük, doğru düzgün pas yapamıyor ve çok fazla top kaybediyor. Hiçbir baskı yok. Fenerbahçe orta sahasında Deivid ile Alex’in hangi mevkiide oynadığı belli değil, Alex neredeyse önlibero oynayacak bir yerlerde duruyor, Kazım’ın ayağına top değmiyor buna karşın Beşiktaş orta sahasında süratli bir şekilde ileriye çıkabilen oyuncular var. Sonuç? Beşiktaş orta sahası hiç yok. Beşiktaş’ın orta sahadaki direnç gücü Cisse, son derece aptalca bir şekilde, oyundan atıldıktan sonraysa tamamen sahadan silindiler.

Fenerbahçe’nin sol kanadı Fenerbahçe için büyük tehlike, Roberto Carlos geri dönmekte zorlanıyor ve Uğur Boral çok top kaptırıyor, beklenilen Beşiktaş’ın bu kanattan bindirmesi. Hayır, tam tersine Beşiktaş bu kanattan yaptığı bir iki tehlikeli atak haricinde hiç yok. Fenerbahçe’nin sağ kanadında gene Beşiktaş’ın hiçbir varlığı bulunmuyor. E peki orta sahanın ortasında Beşiktaş yok, kanatlarda Beşiktaş yok, nerede bu Beşiktaşlılar? O da belli değil. Forvette Nobre tek başına oynuyor, Beşiktaş defansı 10 kişi kalmadan önce de 3’lü oynuyor ancak oyunun hiçbir alanında varlık gösteremiyor. Üstüne üstlük bir duran toptan gol yiyorlar. Selçuk atıyor.

Mustafa Denizli maçtan önce futbolcularını duran toplar ve araya atılan paslar konusunda uyardığını söyledi. Duran toplara 50 kere çalışmışlar. Yine de duran toptan ve araya atılan pastan gol yediler. Şimdi o zaman sormak lazım, öyle bir takım ki, sahanın hiçbir alanında hiçbir varlık gösteremiyor, Fenerbahçe’nin en zayıf, en güçsüz yerinde orta sahada çoğalması gerekirken orada çoğalmıyor, Fenerbahçe’nin en büyük gol silahı olan duran toplar konusunda hiçbir önlem alamıyor, markaj yok, baskı yok, adam paylaşımı yok, ondan sonra da maçı kaybedince feveran ediyor.

Maçı Fenerbahçe kazandı, çünkü Fenerbahçe maçı kazanmak için en azından bir şey yaptı. Fenerbahçe tek silahı olan duran topları iyi kullandı. Beşiktaş 10 kişi kaldıktan sonra da oyunu soğutabildi. Beşiktaş ne yaptı? Hiç. Fenerbahçe için en büyük tehlikeyi yaratabilecek bir adamı, Holosko’yu kenarda tutup Fenerbahçe’nin maçı kazanması için elinden gelen her şeyi yapmak dışında hiç bir şey yapmadı.

İnsan Denizli'nin takımlarına bakıp aynı soruyu sorabilir: Bir takım görüyorum ama "Orada bir teknik direktör var mı?"
Devamı ...

30 Kasım 2008

Futbol mu Konuşalım?


fenerbahçe beşiktaş

Maçla ilgili yazacak ne var bilmiyorum. Fenerbahçe bu futbolla şampiyon olamaz onu biliyorum, Guiza iyi oyuncu ama kaçırdığı golleri mantığım almıyor onu biliyorum, bir de sahaya çıktığımız kadro çok garipti onu da biliyorum. Mutlaka orta saha oyuncusu almamız gerekiyor. Tek pasla geçilen bir orta sahamız var, dirençlisini çıkarınca bu sefer orta sahadan top çıkaramıyoruz. Şu anda tek orta saha oyuncumuz Selçuk, zaten onun performansının artmasının sebebi de defansif orta saha pozisyonunda tek oynaması. Josico orta sahadan çok yardımcı libero gibi, Maldonado'yu zaten biliyorsunuz. Hep aynı şeyleri söylüyoruz futbol adına, o yüzden futboldan başka şeylerden bahsedelim bari. Zaten Volkan'ın asist yapıp, Selçuk'un bir gol daha atması bize futbol üzerine çok konuşmamak gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, bir üst seviyede Maldonado'nun 3 oyuncuyu geçip kalecinin üstünden topu aşırması var.

Guiza'nın Akıbeti

Büyük yıldız olarak alınan iki eski forvetimiz Kezman ve Anelka. İkisi de az gol atıp, hayal kırıklığı yarattılar. İlginç nokta ikisinin de hatrımızda kalan gollerini Beşiktaş'a atmaları. Kezman'ın İnönü'deki aşırtması ve Anelka'nın İnönü'de sağdan kaptırıp tavana asması... Kezman'ın golü şampiyonluğu getirmişti, belki Guiza'nın golü de böyle anılacak. Bu noktada benzerlik tartışılan Guiza'nın da attığı az sayıda golden birini Beşiktaş'a, hem de müthiş bir vuruşla atması. Guiza bu sezon patlamayı yapamasa bile sanırım sezon sonu gönderilmez, seneye de şans bulur. Umalım diğer iki ünlü golcümüzle benzer olmasın kaderi, onca kaçırdığı gole rağmen bundan sonra tek tük gol atmadığı maç olsun.

Lig TV

Olayı pek bilmiyordum ama ulusal basında da yer bulunca öğrendim ki antu'da Lig TV iptal kampanyası başlatılmış. Önce ne gereksiz işlerle uğraşıyorlar diye düşündüm. Bugün maçı izlerken Lig Tv abonesi olsam maçtan hemen sonra arayıp iptal ettirirdim. Bilmiyorum bu kampanyanın etkisiyle mi ama maçı sunan spiker hap alıp çıkmış gibiydi. Bu kadar fütursuzca ve cesurca amigoluk yapması bir meydan okuma mıydı yoksa her zaman böyleler ve benim ilk kez mi dikkatimi çekiyor bilmiyorum. Önce kırmızı kartın ardından "hakem konuşulmasın istedik ama işte" diye cümleye başlayıp kart konusunda kendi fikrini beyan etti. Daha sonra topun orta sahada hakeme çarpıp Fenerbahçeli futbolcularda kaldığı pozisyon atak olunca delirdi. "Adeta hakemin başlattığı atak"la başlayan cümleleri kurarken mizahtan çok kinaye vardı ses tonunda. Maç bitiminde milli maç sunarken yapmacıklığın zirvesine ulaşıp hakeme, rakibe, sahaya, çime, uçan kuşa laf sokan spikerlerden farksızdı. Rüştü hakeme gidip bir şeyler anlatırken "Rüştü gibi efendiliğiyle bilinen bir oyuncu bile" derken tamamen kontrolünü yitirdi ve içinden geldiği gibi konuşuyordu sanırım.

Fener Maçı Algoritması

Bundan yazı bile yazardım ama Beşiktaş işte, uğraşamam. Adamların Fenerbahçe maçları için geliştirdiği algoritma var, Fenerbahçe maçından bir hafta önce devreye giriyor.

Maç Öncesi Modu:
1: Geliyoruz ulan, bekleyin ulan gibi ulanlı mesajlar yaz, pankartlar hazırla.
2: Beşiktaş Feneri hep yener tespiti yap, başka bir ulanlı mesaj ver.
3: İzin verilmese bile deniz yolu ile gelip yakıp yıkacağını, alayına gideceğini beyan et.

Maç Modu:
4: Her fırsatta üçlü çek.
5: Oyuncular faul, ofsayt, korner veya başka bir düdükte durmasın devam etsin, gidip gol atsın.
6: Defanslar topa bakmasın bile, sadece ayağa vursun, İbrahim Üzülmez seri dirsek atsın.
7: Kırmızı kart gören olmazsa bir oyuncu üst üste 3 kere arkadan tekme atsın, kırmızı kart maç sonrası için şart.
8: Arada bir üçlüye devam et, en az 50 tane üçlü seti yap.

Maç Sonrası Modu:
9: Kırmızı kartı ve maç durduktan sonra atılıp verilmeyen golleri hatırlat, hakem yaktı bizi de.
10: Beşiktaşım süper mücadele etti, helal olsun şiirleri yaz.
11: Biz seni sevinmek için sevmedik ulan manileri yaz.
12: 2500 kişi süperdik, hep bizim sesizim çıktı, Kadıköy tırt, en büyük Çarşı, holey holey yaşasın Çarşı çok seviyorum hey heyyo
13: Bir dahaki Fenerbahçe maçında goto 1


Devamı ...

29 Kasım 2008

Fenerbahçe 2 - Beşiktaş 1
TSL 29/11/2008


fenerbahçe beşiktaş

NTVSPOR ve Ajanslar
Turkcell Süper Lig'de oynanan derbi maçta Fenerbahçe, sahasında ağırladığı Beşiktaş'ı 2-1'le geçti. Sarı-lacivertli takım bu sonuçla puanını 23'e yükselterek liderle arasındaki farkı 5'e indirirken, Beşiktaş 25 puanda kaldı.

Fenerbahçe, Turkcell Süper Lig'in 13. haftasında Beşiktaş'ı 2-1 mağlup etti. Ev sahibi ekibin gollerini 11. dakikada Selçuk ve 27. dakikada Güiza atarken, Beşiktaş'ın golü 21. dakikada Nobre'den geldi.

Karşılaşmaya iyi takım da tempolu başlarken, ev sahibi Fenerbahçe 11. dakikada köşe atışından gelen topta Selçuk'un kafa golüyle 1-0 öne geçti.

Özellikle sol tarafta Ekrem ile etkili ataklar geliştiren Beşiktaş, 21. dakikada golü buldu. Rüştü'nün uzun topunda sol tarafta topla buluşan Ekrem, yerden bir pasla Nobre'yi gördü. Nobre'nin vuruşunda top ağlara gitti ve skor 1-1'e geldi.

Orta alan mücadele şeklinde giden karşılaşmada bu kez Fenerbahçe, uzun bir topla 2-1 öne geçti. 27. dakikada Kaleci Volkan'ın uzun vuruşunda top Beşiktaş savunmasının arkasına sarkarken, Güiza aşırtma bir vuruşla Rüştü'yü mağlup etti ve Fenerbahçe 2-1'lik üstünlüğü yakaladı.

Bu arada Beşiktaş'ta Cisse 41. dakikada ikinci sarı karttan kırmızı kart görerek oyun dışında kaldı.

Karşılaşmanın ikinci yarısında oyunda tempo düşerken, Fenerbahçe zaman zaman kanatlardan etkili ataklar geliştirdi ancak farkı artıramadı.

Son bölümlerde rakip kaleye daha sık giden Beşiktaş'ın çabaları da sonucu değiştirmeyince ev sahibi Fenerbahçe sahadan 2-1 galip ayrılarak ligin 13. haftasını 3 puanla kapattı.

FENERBAHÇE: 2 - BEŞİKTAŞ: 1
Stat: FB Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Bünyamin Gezer xx, Serkan Ok xxx, Cem Satman xx
Fenerbahçe: Volkan Demirel xx, Gökhan xxx, Lugano xxx, Edu xx, Roberto Carlos xxx, Kazım xx, Selçuk xxx, Alex xx (Dk. 60 Josico xx), Uğur xx (Dk. 69 Vederson xx), Deivid xx (Dk. 83 Ali x), Güiza xx
Beşiktaş: Rüştü xx, İbrahim Toraman xx, Gökhan Zan xx, Zapotocny xx (Dk. 71 Holosko xx), İbrahim Üzülmez xx, Serdar Özkan xx, Sivok xxx, Cisse x, Ekrem xxx (Dk. 84 Uğur x), Delgado x, Nobre xx (Dk. 75 Bobo x)
Goller: Dk. 11 Selçuk, Dk. 27 Güiza (Fenerbahçe), Dk. 21 Nobre (Beşiktaş)
Sarı Kart: Dk. 87 İbrahim Toraman (Beşiktaş)
Kırmızı Kart: Dk. 41 Cisse (Beşiktaş)


Devamı ...

26 Kasım 2008

İzlemedim Maçı


cl logo

Aslında izleyecektim, hazırlık bile yaptım. Hatta evde izlemek istedim, o yüzden gece 10:00'a kadar çalışmak zorunda kaldım. İyi başladık, sonra golü yedik, fakat ben yine umutluydum, bu maçı çeviririz diyordum, iyi başlamıştık. 25. dakikaya kadar. 25. dakikada bıraktım maçı, giydim montumu çıktım. Maç bittikten sonra öğrendim maç sonucunu. 25. dakikada maçtan atılmak için hakeme göstere göstere Portolu oyuncuya kasti tekme atan adamı izlemek istemedim, acıdım takımıma, yüreğim yandı Fenerbahçe formasını böyle bir adamın üzerinde görünce. Okuyorum, herkes hakeme kızıyor, ben de o dakikada çok kızdım, atmadı... Atsa günah keçisi olacaktı, zaten kısa sürecek Fenerbahçe hayatı daha da kısalacaktı, ama çömez hakem atmadı. Ben attım ama. O geldi Fenerbahçemden soğudum diyenleri anlamıyordum, bir saniyede anladım, öngörmüşler. Rakibine saygın, sevgin yok onu biliyoruz da, takım arkadaşlarının emeğine saygın olsun bari... Kendini zorla attırmaya çalışma bari... Bir kırmızı kartın cezası 100 bin dolar, 3.5 milyon euromun yanında ne ki diye sahaya çıkma bari... Arkanı, seni bu takıma getirenlerle birlikte göreceğiz, uzak değil o günler...

Devamı ...

Fenerbahçe 1 - Porto 2
CL 26/11/2008


fenerbahçe porto

NTVSPOR ve Ajanslar
Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi G Grubu'nda Porto'ya İstanbul'da 2-1 yenildi. 2 puanda kalan Sarı-lacivertliler Şampiyonlar Ligi'ne veda ederken, Arsenal'in Dinamo Kiev'i mağlup etmesiyle UEFA Kupası şansını sürdürdü.

Şampiyonlar Ligi G Grubu'nda mücadele eden Fenerbahçe, deplasmanda 3-1 yenildiği Porto'ya Kadıköy'de de 2-1 mağlup olmaktan kurtulamadı.

Fenerbahçe bu mağlubiyetle Şampiyonlar Ligi'nde ikinci tura çıkma şansını kaybederken, Arsenal'in Dinamo Kiev'i yenmesilye birlikte UEFA Kupası'na katılma şansını sürdürdü.

Şampiyonlar Ligi'ndeki iddiasını sürdürebilmek için sahadan galibiyetle ayrılmak zorunda olan Fenerbahçe, maça hızlı başladı.

Kaptan Alex ile karşılaşmanın hemen başında gole çok yakşalan sarı-lacivertliler, bu fırsatı kullanamadı.

Rakip kaleye etkili gelen Fenerbahçe, kontrataklarla sonuca gitmeye çalışan Porto'nun 19. dakikada Lisandro'nun attığı gole engel olamadı ve seyircisi önünde 1-0 yenik duruma düştü.

Bu golün ardından daha çok risk alarak ileri çıkmaya başlayan sarı-lacivertliler, savunmada açıklar vermeye başladı. Bu açıkları iyi değerlendiren Porto, 28. dakikada Lisandro'nun golüyle farkı 2'ye çıkarttı.

Kalan sürede başka gol olmadı ve karşılaşmanın ilk yarısı 2-0 Porto'nun üstünlüğüyle sona erdi.

İkinci yarıya da hızlı başlayan Fenerbahçe, İspanyol yıldız Güiza ile farkı 1'e indirmeye çok yaklaştı, ancak tecrübeli golcü topu filelere gönderemedi.

Colin Kazım'ın oyuna girmesiyle rakip kalede daha etkili olmaya başlayan sarı-lacivertliler, aradığı golü 63. dakikada Colin Kazım ile buldu.

Farkın yeniden 1'e inmesiyle birlikte yeniden umutlanan Fenerbahçe, kalan bölümde başka gol bulamadı ve Porto sahadan 2-1 galip ayrılarak Portekiz'e 3 puanla döndü.

FENERBAHÇE: 1 - PORTO: 2
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Alberto Undiano Mallenco, Fermin Martinez Ibanez, Roberto Alonso Fernandez (İspanya)
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan, Yasin, Edu, Roberto Carlos, Deivid, Josico, Emre, Uğur, Alex, Güiza
Porto: Helton, Fucile, Rolando, Bruno Alves, Pedro Emanuel, Tomas Costa, Fernando, Raul Meireles, Lisandro, Hulk, Rodriguez
Goller: Dk. 19 ve 28 Lisandro (Porto), Dk. 63 Colin Kazım (Fenerbahçe)
Sarı kartlar: Dk. 26 Emre, Dk. 28 Yasin (Fenerbahçe), Dk. 32 Fernando (Porto)
Devamı ...

24 Kasım 2008

Ankaragücü 0 - Fenerbahçe 0
TSL 22/11/2008


fenerbahçe ankaragucu

Turkcell Süper Lig'in 12. haftasında Fenerbahçe, başkent deplasmanında Ankaragücü ile golsüz berabere kaldı. Şampiyonluk yarışında bir yara daha alan Fenerbahçe, puanını 20'ye çıkarttı.

NTVSPOR ve Ajanslar

Fenerbahçe Turkcell Süper Lig'in 12. haftasında son sıralardan kurtulma mücadelesi veren Ankaragücü ile başkentte karşılaştı.

Karşılaşmaya konuk takım Fenerbahçe, hücumda etkisiz başladı. Güiza'ya atılan uzun toplarla etkili olmaya çalışan sarı-lacivertliler, bu futbolcunun ileri uçta yalnız kalması nedeniyle aradığı pozisyonları üretemedi.

Ev sahibi Ankaragücü ise ön alanda yaptığı baskıyla rakibinin oyununu bozmaya çalıştı. Orta sahayı kalabalık tutan başkent ekibi, rakibinin etkili oyuncularını iyi savunarak tehlikeli olmalarını engelledi.

Karşılaşmanın ikinci yarısında da Ankaragücü savunmasını aşmakta başarılı olamayan Fenerbahçe, başkent ekibinin kontrataklarla pozisyon bulmasına engel olamadı, ama iki takım da skoru değiştirecek golü bulamadı ve maç 0-0 sona erdi.

ANKARAGÜCÜ: 0 - FENERBAHÇE: 0
Stat: 19 Mayıs
Hakemler: Fırat Aydınus, Serkan Gencerler, Muhittin Gürses
Ankaragücü: Serkan xx, Elyasa xxx, Tolga Doğantez xx, De Souza xx, İlkem xx, İbrahim Ege xx, Cem Can xx, Gökhan Emreciksin xx (Dk. 90 Murat Duruer), Murat Erdoğan xx, Mehmet Yılmaz x (Dk. 63 Barbaros x), Jaba x (Dk. 90+3 Iglesias)
Fenerbahçe: Volkan xx, Gökhan Gönül xx, Lugano xx, Edu xx, Vederson xx, Deivid x (Dk. 65 Maldonado x), Selçuk Şahin x (Dk. 57 Kazım xx), Josico x, Emre x (Dk. 80 Gürhan x), Alex x, Güiza x
Sarı kartlar: Dk. 38 Selçuk Şahin (Fenerbahçe), Dk. 79 Elyasa (Ankaragücü)

MAÇTAN DAKİKALAR
24. dakikada İbrahim Ege'nin sağ taraftan yaptığı ortada arka direkte topla buluşan De Souza'nın kafa vuruşunda, meşin yuvarlak auta gitti.

29. dakikada Deivid'in pasıyla ceza yayı üzerinde topla buluşan Güiza, zayıf bir vuruş yapınca, meşin yuvarlak kaleci Serkan'da kaldı.

31. dakikada Murat Erdoğan'ın sol taraftan ortasında, kaleci Volkan uzanarak Mehmet Yılmaz'dan önce topa sahip oldu.

39. dakikada Murat Erdoğan'ın sağ taraftan yaptığı ortada, kalabalık savunma arasında iyi yükselen Jaba'nın kafa vuruşunda, kaleci Volkan meşin yuvarlağa sahip oldu.

44. dakikada kazanılan serbest vuruşu kullanan Alex'in vuruşunda, kaleci Serkan meşin yuvarlağı son anda kornere tokatladı.

Karşılaşmanın ilk yarısı, golsüz eşitlikle tamamlandı.


İKİNCİ YARI
46. dakikada Jaba, ceza alanı içinde uygun durumda bulunan Gökhan Emreciksin'ea pasını çıkardı. Bu futbolcunun çaprazdan yaptığı sert vuruşta, meşin yuvarlak az farkla auta gitti.

55. dakikada Vederson'un ceza alanı dışından yaptığı vuruşta, top auta çıktı.

57. dakikada kazanılan serbest vuruşu kullanan Ankaragücülü Gökhan Emreciksin'in vuruşunda, top direğin dibinden auta gitti.

73. dakikada Fenerbahçe savunmasından topu kapan İbrahim Ege'nin ceza alanı dışından vuruşunda, meşin yuvarlak az farkla auta çıktı.

Karşılaşma, golsüz eşitlikle tamamlandı.
Devamı ...

20 Kasım 2008

Ne Yapıyorsunuz?


tsl

Galatasaray maçından sonra bir şeyler olacağı belliydi. O mağlubiyeti bile gidip hakeme bağlayanlar oldu. Daha sonra Melih Gökçek'in Nazlı Yâri İnce İnce Doğradılar albümü piyasaya sürüldü. Üstelik müthiş güvenilir ve tarafsız gazete Vatan da aynı istihbaratı almış. Son olarak maça 2 gün kala açıklanan hakemin değiştirilmesi skandalı yaşandı. Bu adamlardan şikayetçi olunca suçlu biz oluyoruz, gelin de keyif alın şimdi. Şu aşağıdaki açıklama Dünya'da üç basamaklı IQ'ların yönettiği bir ülkede olsa içinde hiç mahkeme kelimesi geçmediği için açıklamayı yapanlar mahkemeye giderdi.

Son haftalarda gündeme gelen hakem-kulüp ilişkilerinde yaşanan ilginç gelişmelere bir yenisi daha eklendi. TFF Ankaragücü-Fenerbahçe maçını yönetecek olan Halis Özkahya´nın Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın tarafından arandığını tespit etti. Bu telefon konuşmasının ardından Halis Özkahya´nın yerine Fırat Aydınus maça atandı.

TFF bu olayı şöyle duyurdu: Ankaragücü´nün Fenerbahçe ile oynayacağı Turkcell Süper Lig 12. hafta mücadelesi için atanan Halis Özkahya´nın‚ MHK´nın haftanın hakemlerini basın bülteni ile duyurmasından sonra Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın tarafından telefonla arandığı tespit edilmiştir.

Haftanın hakemlerinin açıklandığı basın bülteninin yayınlanmasından daha önce Başkan Cemal Aydın´ın‚ ´söz konusu maçın hakeminin Halis Özkahya ya da adını vermediği başka bir hakem olacağı´ iddiası üzerine‚ Türkiye Futbol Federasyonu derhal harekete geçmiş ve bilgisine başvurmak için Başkan Aydın ile görüş alışverişinde bulunmuştur. Bu görüşmede Aydın´dan‚ iddialarının kaynağını Türkiye Futbol Federasyonu ile paylaşması talep edilmiş ve bir bilgi paylaşımı olmaması halinde tüm hakem camiasının töhmet altında kalacağı vurgulanmıştır.

Ancak bu görüşmeye rağmen Sayın Cemal Aydın´ın‚ haftanın hakemlerinin açıklandığı basın bülteninin yayınlanmasından sonra‚ başkanlığını yaptığı kulübün maçını yönetecek hakemi telefonla araması‚ konuşmanın içeriği ne olursa olsun bir yönetici duyarlılığı ve sorumluluğuna yakışmamaktadır.

Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın‚ bu girişimi nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu tarafından tedbirli olarak Disiplin Kurulu´na sevk edilmiştir.

Tüm bu gelişmeler üzerine herhangi bir spekülasyona yol açmamak adına‚ 22 Kasım Cumartesi günü oynanacak Ankaragücü-Fenerbahçe maçının hakemi MHK tarafından Fırat Aydınus olarak değiştirilmiştir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Türkiye Futbol Federasyonu

Devamı ...

18 Kasım 2008

Melih Gökçek'e Bir İş de Sen Bul!


melih gökçek

Melih Gökçek’ten büyük nefret etmemek gerçekten çok zor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği günden itibaren bir otel ve birkaç büyük alışveriş merkezinin ortağı olan, oğlunun İncek’te aldığı arsalar dilden dile konuşulan, fantastik peluş hayvanat bahçesi, devir daimli yeniçeri anıtı, oynarbaşlıklı Mevlana heykeli gibi projeler çıkartan bu şahıs, nasıl oluyorsa kazandığı paralarla Ankaraspor diye bir şey çıkarttı, yetmedi onun da “Onursal” başkanı oldu. Tabi bunun için ondan daha uygun kimseyi bulamazlardı. Şimdi bütün siyasi hayatına şaibe düşse hafif kalacağı bu şahıs, Fenerbahçe’nin galibiyetine şaibe karıştırmak istiyor: Hakem Ankaraspor’u “ince ince doğramış”.

İnce ince doğramak ne demek, soğan mı doğruyorsun? Geçtim onu yahu Melih bey belgesi var mı doğramanın? Ben olsam korkardım “belgesiz” konuşmaktan. Bir insan bütün siyasi hayatını “belgesi var mı” sorusu üstüne kurduysa korkmalıdır da.

Her neyse, hazır devri Gökçek bitiyor, papazın çayırı ekibi olarak yeni bir kampanya başlatıyoruz.
“Melih Gökçek’e bir iş de sen bul!”

Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan sonra işsiz kalacak olan İnşaatçı, sanatçı, filozof, sporcu, yönetici, emlakçı Melih Gökçek’e uygun meslek önerinizi ve varsa bunla ilgili ilustrasyonunuzu papazincayiri07 [at] gmail.com adresine gönderin veya yorum ile belirtin yayınlayalım. Kimse işsiz kalmasın.

(not: başlangıcı albüm kapağı ile ben yaptım, ilustrasyonlarda kullanılabilecek malzeme ise http://www.ankara.bel.tr/AbbSayfalari/Baskan/Baskanin_Albumu.aspx adresinde bulunuyor)

Devamı ...

16 Kasım 2008

Ön Direk


ankaraspor carlos gol

Aykut Hoca maçtan sonra "duran topların sorun olacağını biliyorduk, fakat biz havadan gelecek toplar bekliyorken bu sefer yerden toplarla organize oldular" diyordu. Geçen hafta Erman hocanın 1. ligde oynayan bir kaleciyi nasıl ağına düşürdüğünü yazmıştık. Sanırım bu sefer de Rıdvan yaptı aynı şeyi. Geçen hafta Fenerbahçe'nin attığı ilk golü gösterip bir dakika içinde iki kez ön direğe koşu yapıp topa vuran Selçuk'a dikkat çeken Rıdvan, bu sene Sivas'a atılan golün de benzer olduğunu ve rakibin buna önlem almamasının mazereti olamayacağını söylüyordu. Aslında sezon başından itibaren Fenerbahçe'nin yaptığı duran top organizasyonlarına bakınca Aykut'un ve Ankaraspor'un düştüğü yanılgının sebebi sadece Rıdvan'ı izlemiş olmaları diyemeyiz çünkü Fenerbahçe gerçekten korner ve serbest vuruşlarla ön direğe koşan oyuncularını hedefleyen toplar atıyordu. Bu hafta atılan golü inceleyince Aragones'in ön direk koşularına önlem alan rakiplere karşı B planı olduğu görüldü.

Carlos pozisyonla en alakasız oyuncu konumunu almış bekliyor.


Lugano ve Selçuk ön direğe koşuya başlıyor. Bir haftadır bu ön direk koşularına çalışan Ankaraspor bu iki oyuncuya konsantre olmuş durumda, 4 tane oyuncu onları takip ediyor.


Bu sırada arkada ceza alanına yakın bir köşede bekleyen Carlos penaltı noktasına doğru hareketleniyor. Edu arka direğe doğru hareketlenmiş böylece önündeki oyuncunun Carlos'u takip etmesini engelliyor. Lugano ve Selçuk koşularına devam ediyor, defans hâlâ onları takipte.


Deivid vuruşu yaptığında tüm savunma iki oyuncuya gitmiş, orta bomboş.


Topa vurulduktan sonra geriye koşuya başlıyor tüm savunma.


Ceza alanının ortası o kadar boş ki, 6 oyuncu birden tüm hızıyla aynı topa hareketlenmiş.


Ankarasporlu oyuncular topa daha yakın gibi görünse de ters yöne koşup durmak zorunda kalmışlar ve geri koşmaya başlamışlar. Bu sırada Carlos hızını çoktan almış, ayrıca sahanın muhtemelen en hızlı oyuncusu. Topa önce o yetişecek.


...ve vuruşu yaptıktan sonra savunmanın yapacağı bir şey yok.


Golü defalarca izledim, keyif veren bir gol. Fotoğraflarla değil videosunu izleyince ne kadar iyi kurgulandığını ve o sırada ceza alanında bulunan her oyuncunun görevini çok iyi yaptığını net biçimde görebiliyorsunuz. Lugano, Selçuk ve Edu tam zamanında koşularına başlamış, Carlos ok gibi fırlamış, saniyenin onda biriyle yapılan bir hata bile planı çökertebilirmiş ama her şey yerli yerinde. Bu planı görüp buna da önlem alacak rakiplere karşı muhtemelen başka sürprizlerimiz de olacak. Alex'in olmadığı iki haftada duran toplardan 4 gol attık, tesadüf değil.

Devamı ...

Fenerbahçe 2 - Ankaraspor 0
TSL 15/11/2008


fenerbahçe ankaraspor

NTVSPOR ve Ajanslar
Fenerbahçe, Turkcell Süper Lig'de 11. hafta mücadelesinde sezonun flaş ekiplerinden Ankaraspor'u konuk etti. Başkent temsilcisi karşısında ilk yarıyı 32. dakikada Roberto Carlos'un attığı golle 1-0 önde kapatan sarı-lacivertli takım, 54. dakikada Lugano bir gol daha bularak sahadan 2-0 galip ayrıldı. Fenerbahçe bu galibiyetle puanını 19'a yükseltirken, 8 maçtır yenilgi yüzü görmeyen Ankaraspor 22 puanda kaldı.

Orta alan mücadelesi şeklinde başlayan maçta konuk Ankaraspor ilk dakikalarda daha etkili göründü. Fenerbahçe'de 15. dakikada Semih sakatlanarak yerini Emre'ye bırakırken, ev sahibi ekip ilerleyen dakikalarda oyuna ağırlığını koymaya başladı.

Uğur Boral ve Gökhan Gönül ile kanatlardan etkili olan Fenerbahçe, 32. dakikada bir duran top organizasyonunda golü buldu. Sol taraftan kazanılan serbest vuruşta Deivid topu penaltı noktasına koşu yapan Roberto Carlos'a çıkardı, Brezilyalı futbolcu da yerden sert bir vuruşla topu filelere gönderdi ve Fenerbahçe'yi 1-0 öne geçirdi.

Karşılaşmanın ikinci yarısına iyi başlayan Fenerbahçe, orta alanda rakibine üstünlük sağladı. Uğur Boral ve Güiza ile rakip ceza sahasında etkili olan ancak sonuca gidemeyen sarı-lacivertli takım, 54. dakikada yine bir duran toptan golü buldu. Kaleyi karşıdan gören bir pozisyonda Roberto Carlos yaklaşık 30 metreden çok sert bir vuruş yaptı. Önce sol sonra sağ direğe çarpan topa Lugano dokundu ve Fenerbahçe bu golle 2-0'lık üstünlüğü yakaladı.

Kalan bölümlerde Ankaraspor topla daha çok oynasa da pozisyon üretemezken, mücadele ev sahibi Fenerbahçe'nin 2-0'lık galibiyetiyle sonuçlandı.

FENERBAHÇE: 2 - ANKARASPOR: 0
Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Yunus Yıldırım xx, Özgür Çetiner xx, Hakan Yemişken xxx
Fenerbahçe: Volkan Demirel xx, Gökhan xxx, Lugano xxx, Edu xxx, Roberto Carlos xxx, Deivid xx (Dk. 71 Ali x), Selçuk xxx, Josico xx, Uğur xxx (Dk. 79 Vederson x), Semih x (Dk. 15 Emre xx), Guiza x
Ankaraspor: Senecky xx, Erhan x, Muhammet Hanifi x, Batak x, Uğur x, Hürriyet x (Dk. 64 Anıl x), Mehmet Çakır xx, Theo xx (Dk. 80 De Nigris x), Adem x, Özer xx (Dk. 46 Konate x), Murat Tosun xx
Goller: Dk. 32 Roberto Carlos, Dk. 54 Lugano (Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 36 Özer (Ankaraspor), Dk. 69 Lugano, Dk. 76 Ali, Dk. 80 Josico (Fenerbahçe)
Devamı ...