Fenerbahçe Halkındır, Müşterinin Malı Değil



Türkiye bir muamma değil, ne olduğunu biliyoruz. Bu ülke insani gelişmişlik sıralaması bakımından 179 ülke arasında 76. ülkenin %18,6 ‘sı yoksulluk sınırı altında yaşıyor, işsizlik oranı ise %13,6. Şayet bu rakama güvenebilirseniz. Çünkü bu istatistikler umutsuzluk, yılgınlık gibi sebeplerle iş aramayanları, uzun süredir işsiz kaldığı için artık başvuruda bulunmayanları, mevsimlik işçileri ve diğer buna benzer kalemleri barındırmıyor. Şayet bunları da eklerseniz harika bir veri var elimizde, çalışabilir nüfusun beşte biri işsiz. 15 yaş üstündeki 51 milyon insandan ancak 25 milyonu işgücüne dahil sayıldığına göre Türkiye bir işsizler, fakirler, yoksullar ve fukaralar ülkesi demek.

Fenerbahçe’nin bilet fiyat politikası üzerinde çok konuşuldu ve bu konu hakkında söylenebilecek her şey söylendi. Evet bu fiyat politikası orta gelir grubuna dahil olanların bile ayda 2 kere maça gitmesine müsaade etmemektedir. Çocuğuyla maça giden bir babanın ayda 220 TL maça gitmek için ayırması aile bütçesi açısından çok önemli bir kalemdir. Türk-İş İstatistiklerine göre 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 2396 Lira olduğu düşünülürse, bir memur ailesinin, bir işçi ailesinin çocuklarını Fenerbahçe maçına götürmesi mümkün değildir. Aynı ailenin kombine almak için bir çırpıda birkaç bin lirayı ayıramayacağı da kolayca kabul edilebilecekse, bu tipte bir fiyat politikasının belirlenmesi bu sınıflara mensup insanların Fenerbahçe ile bütünleşmesini engeller. Duygusal argümanlar da var, Fenerbahçe halkın takımıdır, yeni neslin çocuklarıyla Fenerbahçe’nin buluşması engellenmemelidir, Fenerbahçe değerleri zedelenmemelidir, Fenerbahçe mensubu bulunduğu ve içinden çıktığı kitleyle bağlantı kurmalıdır.

Bütün bunlar çok uzun süredir yazıldı çizildi, konu bütün yönleriyle ele alındı. Şayet yönetim dikkatsizlik, ihmal, bilgisizlik gibi bir sebeple bilet fiyatlarını böyle belirlemiş veya açıkça bir hata yaptığını düşünmüş olsaydı her halde bu argümanlar çoktan kabul edilirdi. Oysa görüyoruz ki Fenerbahçe aynı uygulamaya devam ediyor. Demek ki yönetim burada bir hata yapmış değildir, yönetim bilinçli olarak ve bu hareketin sonuçlarını öngörerek hareket ediyor. Daha önemlisi yönetim o sonucun gerçekleşmesini de istiyor.

İşçisiz, öğrencisiz, memursuz tribünler, birer steril yaşam projeleri, Ağaoğlu My World projeksiyonları var kafalarda. Yemeklerini yiyen zengin ve yüksek maaşlı çalışanlar, hanımlarıyla bir tür Tiyatro’ya veya Verdi’nin operasına gider gibi maçlara gidecekler, güzel Audi’lerinden BMW’lerinden inip süslü süslü içeri girecekler, müteahhitlerin özene bezene yarattıkları alttan ısıtmalı koltuklara küçücük kıçlarını koyup, Fenerbahçe’yi ahlarla vahlarla izleyecekler. Erkekler, maçın heyecanı ile yorgun bir günün stressini atarken, kadınlar da oyuncuların adonis kaslarını görmek veya six packlerini avuçlamak hayalleriyle biraz şehvetlenip kendilerini oyalayabilirler.

Bu Fenerbahçe değil. Bu mamül. Soralım, Fenerbahçe, statlarda sosisli sandvic yenilen, herkesin oturarak maçı izlediği ve hiçbir heyecanın, hiçbir gerçek ateşin, ihtirasın ve arzunun bulunmadığı bir beş yıldızlı stadyumda gerçekleşen “enteresan” bir olay haline mi dönüştürülmek isteniyor? Ürün güzelliğiyle, prestijiyle, statüsüyle satılacak bir mamül olarak bu ülkenin beyaz Türklerinin ıslak hayallerine servis ediliyor gibi, halkın olmadığı bir stat, ittihat ve terakki vatandaşlarının gezip gördüğü bir tür soyşıl enterteynment projesi.

Fenerbahçe bu değildir. Fenerbahçe var olmayan bir aristokrasinin veya Türkiye’de kimsenin sevmediği bir bürokratik oligarşi sınıfının baş tacı ettiği kulüp değildir. Sosyal zemini devlet dairelerine veya hülyalarla yarattığı asalete inanan frankofonlara değil, halka, çalışanlara, memurlara, bu ülkenin öğrencilerine, ayrımcılığa uğrayanlarına yani çevreye dayanır.

İttihat ve Terakki ne yaparsa yapsın, bu devletin asık suratlı bürokratik oligarşisi ne kadar çabalarsa çabalasın Fenerbahçe son kertede bu halkın geniş hareket zemininin çıktılarından biridir, ismini alışı, kalplere kazınışı şu veya bu devlet organının temsilcilerinin kendisini tutmasına değil, sıradan insanların hayallerine, sevgilerine, özlemlerine ve arzularına vesile olmasına dayanır. Bu halk yaratmıştır Fenerbahçe’yi ve tam da bu sebeple, bu halkla bağlantı kurmak isteyen omzu kalabalıklar, politikacılar, bürokratlar, gelecekte bir şey olacağım heveslisi dört yıldızlılar Fenerbahçe’ye yanaşmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü içerisinde bu adamlar bulunmuş veya hizmet etmiş ise bunun sebebi de Fenerbahçe’nin bir Franko rejimi takımı olmasında değil, bu insanların bu vasıtayla temas etmek istediği çevrenin temsilcisi olmasında aranmalıdır.

Fenerbahçe bu ülkenin çirkinlerini, esmer suratlılarını, öğrencileriyle, üniversitelileriyle buluşturur. Yamalı ceketlere ve pantolonlara sahip olanları İspanyol paça pantolarla maça giden yeni nesille kaynaştırır. Bütün bir 70ler boyunca bu halkın her sınıfından insan Fenerbahçe potasında bir araya gelmiş, küfürler etmiş, mutlu olmuş, ağlamış, çılgınlar gibi bağırarak ve hayvanlar gibi tezahürat ederek birbirleriyle kaynaşmıştır. Şu ülkenin sokaklarında bir dolaşın, stat önü köftecilerinden en güzel muhitlerdeki lokantalara kadar her yerde Fenerbahçe’nin izlerini görürsünüz. Ankara’nın en saygın işletmelerinden birinin sahibi diyordu “Fenerbahçe maçında masalar boş olur” çünkü bu ülkenin hali vakti yerindeleri de aynı varoşlardaki çocukları gibi Fenerbahçe sahaya çıktı mı onu izleyecekleri yerlere koşuşur.

Fenerbahçe’nin futbolcuları ve bütün büyük efsaneleri en nihayetinde birer “çevre” hikayesi sunarlar bize. Bu ülkenin az gelişmiş yerlerinden ve fakir mahallerinden yetenekleriyle çıkıp yine bu ülkenin altın armadasının formasını taşımıştır. Rıdvan Dilmen, Cemil Turan, Ziya Şengül sayısız örnek var, hepsi efsaneler arasına girebilecek bu insanlar Kadıköy Semtinde kraliyet ilan etmişler, bu ülkenin çocuklarına “başarabileceklerini” ispatlamışlardır. Neden anılır Alpaslan Eratlı, Zeki Rıza niçin asla unutulmayacak? Basit gerçek, çünkü bu isimler bugün daha akıllara geldiğinde bizlere neler yapabileceğimizi ve rüyalarımızı hatırlatır. Bunlar en aşağıdan en tepeye çıkanların herkese kıvanç veren şerefleri hikayeleridir artık.

Fenerbahçe’yi bunlardan alırsanız geriye bir şey kalmaz. Reisler kalır, iphone kalır, bigmac kadar gerçek maçlar, saniyesinde tüketilen nescafeler, hiçbir zaman bir espressonun zerafetini ve derinliğini bize hissettiremeyecek olan başı bozuk mamüller kalır. Bu takımı taraftarından, bu halkı formasından ayırırsanız elinizde sadece sarı ve lacivert parlak kumaştan gömlekler, trikolar, hiçbir zaman giyene onur vermeyecek olan bir takım markalar ve beratlar bulursunuz. Sokaklardan bu takımı alırsanız, cansız ve heyecansız kitleler, durgunlaşmış yüzler ve kendi diktatöryanızı rahatlıkla kutlayağınız saçma sapan bir hikaye olursunuz.

Yönetim Fenerbahçe’yi büyütmek için vardır, yok etmek için değil. Geliştirmek için vardır, özünden koparmak için değil. Bu taraftar her gün aldığı formalarla, kravatlarla, biletlerle ve dualarla bu takıma bu kadar destek verirken, insanları Fenerbahçe’den kopartırsanız fakir, nemrut ve aksi suratlı bir ihtiyar bırakırsınız geriye, başka bir şey değil.

Zira başlık içeriğiyle müsemma, Fenerbahçe halkındır, müşterinin malı değil.




3 comments:

  1. Sekhranikos dedi ki...

    Nefis olmuş aethewulf. Şu kadar eleştiri üzerine yönetim deseya yanlış yaptık taraftarımız haklıdır diye. insanların gözünde daha kıymetlenirler sanki.

  2. Unknown dedi ki...

    "Fenerbahçe halktır"a çok katılamasam da, memlekette Fenerbahçe'ye gelene kadar, ufacık tefecik şehirlerin alçakgönüllü tribünlerini bile 40-50 lira yapan nice kulüp varken Fenerbahçe'nin bilet fiyatları görece daha meşru gelse de bana, çok güzel bir yazı olmuş ve genel olarak futbol tribünlerinin "elitler" nezdinde nasıl tahayyül edildiğine ve bu tahayyülün elimizden neleri alığ götürdüğüne ilişkin tekrar düşünme vesilesi olmuş. Elinize sağlık

  3. Adsız dedi ki...

    Mükemmel ...

    Halkın sevgisi sebebiyle Fenerbahçe'nin sahip olduğu gücü, onu sevdiğinden halktan koparmak için kullanmaktır bu gün yapılan .
    Her şeyde ilk olmakla övünen bu klüp tribünlerinde endüstriyel futbol karşısında şansı olmayan, uzaktan sevmek yada uzaklaşmak ihtimallerinden başka yapacak bir şeyi olmayan parası az fakat sevdası bol ve gerçek olanlara tribünlerinde yer ayırmalıdır .
    Bilet fiyatlarını açıklarken Fenerium alt .... , Fenerium üst .... , T.Telekom .... diye sıralarken bir satır da sevdalılara açmalıdır.
    Sevdalılar tribünü .... demelidir .
    Yoksa önümüzdeki yıllarda kendi kökünden koparılmış bir devin bugün övündüğünüz / övündüğümüz Fenerium cirolarının kombine adetlerinin nereye kaybolduğunu sorgulamkla geçer günlerimiz ...

Yorum Gönder