31 Ağustos 2009

Aman Daum


semih gol sevinci

Geçen hafta blog yazarlarından Fatih'le konuşurken bir takım bir tane pas yapmayan adamı kaldırır, o da bizde Lugano demişti. Dün yaşadığımız sıkıntının sebeplerinden birisi, belki temeli bu sorundu. Gökhan olmayınca pas yapamayan oyuncu kontenjanını ikilemek gerekti, Daum Bilica'yı da kenara oturtunca sayı üçe çıktı, Fenerbahçe'nin 4-2-3-1'i çöktü.

Bilica'yı Diyarbakırspor maçında izledik ve yediği çalımlardan biraz endişe duyduk. Fakat dün bir kez daha kanıtlandığı üzere Önder aynı çalımları hatta daha kötülerini yemeye devam ediyor. Eğer seçiminizi Bilica ve Önder arasında yapacaksanız her zaman Bilica'yı seçersiniz. En azından kendine daha güvenen, ilk hamleyi daha doğru yapan, ayağında top olunca sahaya daha hakim ve uygun adamı bulup iyi pas verebilen bir oyuncu. Gökhan oynuyor olsa yabancı sınırı nedeniyle Bilica yerine Önder tercih edilebilir, fakat Bekir varsa bir de yanına Önder'i koymamanız lazım. En azından Bilica ile başlanıp Guiza yedeğe çekilebilirdi. Bilica kim ne derse desin hem defansif olarak, hem hücum başlatan oyuncu olarak her şekilde Önder'e ve Bekir'e tercih edilir.

Daha oyunun 10. dakikasında bu açık hissedilmeye başlandı, maç boyu da devam etti. Cristian'ın ileriye çok destek veremediğini, geride çok çakılı kaldığını herkes söylüyor, Bilica-Lugano ikilisi oynuyorken Cristian'ın bu oyun tarzının işimize yaradığını ve bunu tercih ettiğimi söylemiştim. Fakat Önder-Lugano-Bekir üçlüsünün oynadığı ve hiçbirinin orta sahaya yaklaşamayıp 5 metre dik pas atamadığı takımda Cristian da bunların yanında dördüncü çakılı oyuncu gibi duruyor.

Eğer Daum Guiza'yı da Andre Santos'u da kesmek istemiyorsa Önder Lugano ile başlasın yine fakat Cristian da oynuyorken sağ bekte Bekir'e gerek yok. Orada Mehmet Topuz oynatılabilirdi. Çok ağır kalan ve Önder abisinin veliahtı olduğunu kanıtlayan yanlış hamlelerle hiç ışık vermeyen Bekir'den defansif olarak da ofansif olarak da daha verimli oynardı. Diğer alternatif Andre Santos yerine Özer'in hatta ters ayaklı olsa da Mehmet Topuz'un oynatılması olabilirdi. Özer 18'de bile yoktu. Sion maçı sonrası Daum'un garanticiliği abarttığını ve hatalı kararlar aldığını söylemişti bir arkadaş yorumlarda. Bu maçta da benzer bir sorun vardı. Özer'in ve Mehmet Topuz'un bu takım geçen seneden farklı bir şeyler yapacaksa o takıma girmesi gerektiğini görmeli artık Daum. Bu oyuncular gerekiyorsa değişik mevkilerde denenmeli, gerekiyorsa Andre Santos'u kesmeli.

Dün hem Roberto Carlos hem Andre Santos çok kötü oynadı. Bekir sağ bekte sırıttı. Buna rağmen oyun sıkıştıkça sürekli kanatlardan zorladık. Bunun işlemediği görülünce maç içinde Bekir ve Andre Santos çıkarılıp Bilica ve Mehmet Topuz alınabilirdi. Önder sağ beke çekilir, beklerin özellikle Carlos'un çok çıkmaması söylenir, orta saha Emre-Cristian-Mehmet Topuz olarak üçlenir ve Kazım ileriye çekilir, ilerisi de Guiza-Alex-Kazım olarak üçlenerek 4-3-3'e dönülebilirdi. Bilica'nın da girmesiyle pas trafiği de bir nebze düzelmiş olurdu. Sürekli bu pas isabetinin öneminden bahsediyoruz. Onun önemini anlamak için yediğimiz gole bakmak lazım. Topu Cristian kaptırıyor fakat top kaybının sebebi Lugano'nun düşmana bomba atar gibi pas atması.

Daum başladığı 11'le hata yaptı. Teşhisi erken yapmayıp erken oyuncu değiştirmemesiyle ikinci hatayı yaptı. Semih ve Mehmet Topuz'u 73'e kadar bekleterek de hatasına devam etti. Zico ve Aragones'ten sonra Daum ilaç gibi fakat tanıdığımız inatçılığı iki maçtır kötü oynamamıza sebep veriyor. Umalım ki Özer, Mehmet Topuz gibi alternatifleri olduğunu fark edecek yakında. Ümit Özat'ı bile en verimli biçimde kullanan bir teknik adamın kendini kanıtlamış, özellikli oyuncuları daha etkili kullanmasını bekliyoruz.
Devamı ...

Fenerbahçe 2 - Manisaspor 1
TSL 30/08/2009



PAPAZIN ÇAYIRI - Hiç şüphesiz Manisaspor maçı, Daum’ un ajandasındaki kırmızı kalemle işaretli maçlardan biriydi. Daum izleyenleri hayal kırıklığına uğratan Fc Sion maçı sonrası oyuncularının aklının Manisaspor maçında olduğunu söylerken bir anlamda kendi fikrini de açık etmişti.

Sadece Daum değil, sarı - laciverte gönül verenlerin de merakla beklediği maçlardan biriydi bu maç. Çünkü, hem Daum hem de taraftar son dönemde yaşanılan en büyük travmaya giden yolda kilometre taşlarından birinin Manisaspor karşısındaki 5-3 lük mağlubiyet olduğunu hiç unutmadı.

O günden sonra çok şey değişti. Daum’ un Köln macerası, Manisaspor’un bir yıllık LigA macerasından sonra geri dönüşü...

Yeniden Fenerbahçe’nin başına geçen Daum Denizlispor maçı ile bir anlamda bıraktığı yerden başlamış, takımı o maçta galibiyete uzanmıştı.

Manisaspor karşısında da aynı amaçla maça başladı Fenerbahçe.

8’ de Alex’ in vuruşu ağlarla buluştu ama gol olabilmesi için ikinci bir vuruşa daha ihtiyaç vardı. Lugano’ nun ‘ben’ itirazları hakemin kararını değiştirmeye yetmedi.

13’ te serbest vuruşun kulanılmasına izin vermeyen Ergin Keleş sarı kart gördü.

18’ de Kazım’ ın ortasında sol kanatta topla buluşan Andre Santos’ un orta şut karışımı vuruşunda kaleye paralel giden topa kimse dokunamayınca Fenerbahçe bir golden oldu.

20’ de Kazım’ ı faulle durduran Eren Aydın bu müdahalesi nedeniyle sarı kart gördü.

23’ te Fenerbahçe yapması gerekenlerden birini yaptı. Alex’ in ara pasında Güiza topla buluştu ama yan hakemin kalkan bayrağı var.

27’ de Andre Santos’ un kaptırdığı top sonrasında Mehmet Nas’ ın yaptığı ortaya Simpson kafayı vurdu. Top az farkla auta gitti.

31’ de karşılaşmada Manisaspor adına o ana kadarki en tehlikeli pozisyon oluştu. Ergin cezalanı içinde bomboştu ama Simpson’ un ortasında doğru zamanda doğru yerde olan Önder araya girerek tehlikeyi uzaklaştırdı.

35’ te atağa çıkarken kaptırdığı top sonrasında Ergin’ i tutarak durdurmaya çalışan Bekir sarı kart gördü.

41’ de Simpson Andre Santos’ a yaptığı çok sert faulün ardından sarı kart gördü.

45+1’ de Kazım Tüncay’ ı hatırlatan bir vuruş yaptı. Sol kanattan atağa katılan Kazım sağ ayağıyla sert ve düzgün vurdu. İlker yerinde bir müdahaleyle topu kornere attı.
İlk yarı başladığı gibi sona erdi: 0-0

47’ de Alex’ in nefis pasıyla cezaalanına giren Emre güzel vurdu ama top direğin çok yakınından auta gitti.

56’ da bu defa güzel vurma sırası Simspon’ daydı; sol çaprazdan çok nefis bir vuruş yaptı. Doksan giden topu Volkan son anda parmaklarının ucuyla çeldi.

57’ de Önder’ i arkadan çeken Nizamettin sarı kart gördü.

59’ da Önder’ i geçen Ergin cezalanına girdi. Cezaalanı içinde Bekir’ in müdahalesi ile yerde kalınca haklı olarak penaltı bekledi. Ama haken bu pozisyonda devam kararı verdi.

72’ de Alex yaklaşık 25 metreden sert ve düzgün vurdu. İlker’ in bu topa uzanışı ve kurtarışı da aynı güzellikteydi.

76’ Sarı kart gördükten sonra rakibiyle tartışmayı sürdüren Emre, Tolga Özkalfa tarafından oyundan atıldı.

80’ de bu defa kalkan ofsayt bayrağı yoktu. Alex' in savunmanın arkasına attığı pasta Güiza kaleciyle karşı karşıya kaldı. İspanyol yıldız net bir vuruşla takımını öne geçirdi: 1-0
Pozisyon sonrasında formasını çıkartarak seyircisine koşan Güiza’ nın sevincini fazla bulan hakem sarı kartını gösterdi.

86’ da Cristian’ ın kaptırdığı topta Manisasporlu oyuncular Fenerbahçe defansını dengesiz yakaladı. Yiğit’ in sağ tarftan yaptığı güzel ortaya kale önünde ayak koyan Ergin skora beraberlik getirdi: 1-1

90’ da Alex’ i formasından çekerek durduran Yiğit sarı kart gördü.

Uzatma dakikaları oynanırken hepimizin aklından geçen Fenerbahçe’ nin bu sezonki ilk puan kaybına yakın olduğu, üstelik bunun Manisaspor tarafından hakedildiği şeklinde.

90+4' te belki Fenerbahçe ve Semih’ in Daumla beraber değişen yazgısı: Oyuna sonradan dahil olan Semih altın gollerinden birini daha attı. Orta sahada topu kapan Fenerbahçeli oyuncular topu hızla ileri taşıdılar. Güiza geriden ortaladı ve Alex'in kafa vuruşunda top üst direkten döndü. Dönen topu Semih nihayet filelerle buluşturdu: 2-1

Başta kaleci İlker olmak üzere başarılı bir oyun ortaya koyan Manisaspor defansı bu golden sonra Saraçoğlu’ nun çimenlerine uzanıp kaldılar.

Maçın sonunda çok zorlandığı maçtan üç puanla ayrılan taraf Fenerbahçe oldu: 2-1

FENERBAHÇE: 2 - MANİSASPOR: 1

Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu

Hakemler: Tolga Özkalfa, Ekrem Kan, Arkın Akgöl

Fenerbahçe: Volkan Demirel, Bekir, Önder, Lugano, Roberto Carlos, Kazım (Dk. 72 Semih), Emre, Cristian, Andre Santos (Dk. 73 Mehmet Topuz), Alex, Güiza (DK. 90+6 Bilica)

Manisaspor: İlker, Ferhat, Dixon, Burak, Eren, Nizamettin (Dk. 82 Sezer), Mehmet Nas, Yiğit İncedemir, Simpson (Dk. 77 Yiğit Gökoğlan), Güven (Dk. 69 Kemal), Ergin

Goller: Güiza(80), Semih(90+4) / Ergin(86)

Sarı Kartlar: Bekir, Güiza / Ergin, Eren, Simpson, Nizamettin, Yiğit

Kırmızı Kart: Emre (Fenerbahçe)



Devamı ...

29 Ağustos 2009

Son of the Wind



"He destroyed his enemies as the sun destroys darkness; to his foes he was like thunder to the mountain; hence his praise was sung on earth."

Postun devamında 2009 sezonunda attığı gollerin tamamı var.


Devamı ...

28 Ağustos 2009

Fatih Terim ft: In The Tabele



Bobiler.örg'den Educatedear hazırlamıştı bu videoyu. Daha önce başka sitelerde de gördük (Ben Footballove'da gördüğümü hatırlıyorum) burada yer almasının sebebi ise kolayca erişip ilerleyen günlerde hatırladığımızda rahatça makaramızı geçmek. Hala izlememiş olan varsa o da nasiplensin, Allah yolunu açık etsin.

Devamı ...

İran'da Kadınlar Var



Yukarıdaki İranlı kız fotoğrafını bir kaç yerde orta parmağı gösterirken gördüm. Elbette photoshop, ancak photoshop bu hanımın duruşunu yansıtıyor. Tiananmen Meydanında elinde poşetiyle tankların önünde durmak bir erkeğe düşmüştü, bir başka Totaliter devlete karşı itiraz ise kadınların omuzları üstünde. Otoritenin jeepi, tankı, uçağı, korumaları varsa, insanların omurgaları, zalimin zulmu varsa İran'da kadınlar var.

Devamı ...

Çabuk Bulup Getirin Düşmanımı


pankart

Sivasspor maçı öncesi en ucuz biletin 55 lira olmasına tepki gösteren taraftarlar, bunu dün bir pankartla Şükrü Saracoğlu’na taşıdı. “Neşeli günler” isimli Türk filminde Ziya rolünü oynayan usta sanatçı Şener Şen’in, vapurda jilet sattığı sahneyi bilet fiyatlarına uyarlayan Sarı-Lacivertliler, Türk Telekom Tribünü’ne, “Nadya Komanaci, Taçsız Kral Pele, Fenerbahçeli Cemil’le gittik maça, atma ZİYA biletler 55 lira” yazılı hicivli bir pankart açtı. Taraftarlar tepkilerini bu şekilde ortaya koyarken, pankartı gören Başkan Aziz Yıldırım’ın küplere bindiği belirlendi. Derhal stat görevlilerini çağıran Fenerbahçe Başkanı, bu pankartı kim veya kimler açtıysa bulunup, kendisine getirilmesini istedi. Görevliler seferber olup, pankartı açanları aramaya başladı ancak elleri boş döndü.
Aklıma bir Aziz Nesin öyküsü geldi okuyunca, neyse ki internette daha önce yazmışlar beni büyük bir dertten kurtarmışlar. Beş dakikasını ayırana aşağıda

Dünyanın En Büyük Kralı ve Tahtakurusu

Bir varmış bir yokmuş... Kiminde az olan, kiminde çokmuş. Karnı tok olanın gözü aç, gözü aç olanın karnı tokmuş. Vur vuranın, kır kıranın, Ali kıran baş kesenin çok olduğu bir yerde, insafın hiç olmadığı bir zamanda bir ülke varmış. Bu ülkede yaşayanlar yılın bir günü tartılırlar, kim daha ağır gelirse, o ülkenin kralı olurmuş. O yüzden orada yaşayanlar, kral olabilmek için durmadan dinlenmeden yerler, içerlermiş ki, şişmanlasınlar da tartıda ağır çeksinler.
O ülkede cılız, sıska, kanı iliği kurumuş biri varmış. O da öbürleri gibi, gece gündüz,
- Ah bir kral olsam, ah bir kral olsam... der dururmuş... Böyle dermiş ama, gözünde yaşı var, tasında aşı yokmuş. Ne yesin, ne içsin de şişmanlasın?..
Bir gece, kulübesinde hart hart kaşınmaya başlamış. Hem tatlı tatlı kaşınır, hem de biyandan acı acı düşünürmüş:
- Ah, nasıl bir kral olsam, ah nasıl bir kral olsam... Kemiğine yapışan derisini bişey ısırıp duruyormuş. Adam, elini sırtına atmış, bacaklarının arasına bakmış. bitürlü bu ısıran şeyi bulamamış. Elinden başka bişey gelmeyince de boyuna kaşınır, durmadan da,
- Kral olsam, kral olsam... dermiş. O böyle söylenirken, kulağına vızıltı gibi bir ses gelmiş. Kulak kabartmış. Vızıltı şöyle dermiş:
- Bu adamın da, hiç kanı canı yok... Adam sabaha kadar,
- Ah kral olsam... deyip kaşındıkça, o vızıltı da,
- Bunda ne kan, ne can var... dermiş. Sıska adam,
- Kimdir o?.. diye karanlığa sormuş. Karanlıktan vızıltı,
- Benim!.. Ben, tahtakurusu!.. demiş.
- Neredesin?
- İki kürek kemiğinin ortasında.
- Şöyle gel de seni göreyim...
Tahtakurusu, adamın sırtından dizine gelmiş. Açlıktan zar olmuş bir tahtakurusu, karnında bir sıkımlık kan yok. Adam,
- Ne söylenip duruyorsun?.. demiş. Tahtakurusu da ona,
- Bütün gece vücudunda dolaştım, emecek bir damla kan bulamadım. Ya sen ne söylenip duruyorsun?.. demiş.
Adam, tahtakurusunu iki parmağının arasına almış, tam ezeceği sırada tahtakurusu,
- Beni ezme, ben senin kral olmana yardım ederim... demiş.
- Sen bir tahtakurususun,benim kral olmama nasıl yardım edersin?
- Sen beni besle, ben de seni beslerim. İkimiz de şişmanlarız. Sen şişmanlayınca kral olursun, ben de senin sayende yaşarım.
- Peki ben seni nasıl besleyeyim?
- Senin hiç düşmanın yok mu? Beni düşmanlarının yanına götür, bırak. Ben onların kanını emerim. Öyle emerim ki şaşarsın. Eme eme kanlarını kuruturum. Sen de onların nesi var nesi yoksa hepsine konarsın.
Tahtakurusunun bu sözleri sıskanın aklına yatmış ama, düşünmüş taşınmış, hiçbir düşmanı yok... Tahtakurusuna,
- Benim düşmanım yok ki... demiş. Tahtakurusu da ona,
- Nasıl olur? demiş, yeryüzünde her yaratığın düşmanları vardır. Senin de düşmanın vardır ama, haberin yok. Hele bir düşün bakalım...
Adam düşünmeye başlamış:
- Acaba düşmanım kim? Şu mu, bu mu, o mu, yoksa öbürü mü? Tahtakurusu,
- Bu saydıklarının belki hepsi de senin düşmanlarındandır da sen bilmiyorsun. En korkunç düşman, sana güler yüz gösteren sinsi düşmandır... demiş.
Adam,
- Doğru... demiş, tahtakurusunu alıp, bir komşu evin penceresinden içeri bırakmış... Kendisi de çullarının arasına girip uyumuş.
Ertesi gece yine,
- Ah bir kral olsam, ah bir kral olsam... deyin dururken, o sesi yine duymuş ama, daha kalınlaşmış bir sesmiş.
Bir de bakmış, tahtakurusu. Ama tombul bir tahtakurusu,
- Bak, bir gecede fıstık gibi oldum, beni götür de düşmanının kanını emeyim... demiş.
Adam yine komşusunun evine götürmüş tahtakurusunu.
Daha ertesi akşam, fındık kadar irileşen tahtakurusu yuvarlana yuvarlana gelmiş,
- Bak gördün mü, ne kadar oldum, demiş, bana sen düşmanlarının kanını emdir, daha da büyürüm.
Adam,
- Sen şişmanlıyorsun ama, demiş, bana bişey olduğu yok.
- Acele etme, çok geçmeden sen de o kadar şişmanlayacaksın ki, sonunda seni kral yapmak zorunda kalacaklar.
Adam, her gece tahtakurusunu komşusunun evine bırakır, ertesi gece tahtakurusu döner gelirmiş. Gelirmiş ama, her seferinde biraz daha irileşerek. İrileşe irileşe, ceviz kadar, elma kadar, fare kadar olmuş.
Fare kadar olunca, komşusu artık bu tahtakurusunun yüzünden evinde duramaz olmuş, çoluğunu çocuğunu alıp başka bir yere çıkmış. Sıska da, komşusundan boşalan eve taşınmış. Ağaçlarındaki meyveleri, bahçesindeki sebzeleri yemeye başlamış. Böyle böyle sıskacık adam da toplanmış, az çok kendine gelmiş.
Ama tahtakurusu,
- Benim karnım aç, bana emecek kan bul!.. dermiş. Adam boyuna, "Acaba benim düşmanım kim?" diye düşünürmüş.
- Dün sabah filan kişi hatırımı sormadı, sakın düşmanım olmasın?
- Yoksa benim düşmanım falanca mı? Evet, o olacak. Çünkü hiç bana selam vermiyor!
- Belki de düşmanım işte şudur. Şimdiye kadar hiç bana yardım etti mi?
Tahtakurusunu alır, her gece bir düşmanın evine salıverirmiş.
Tahtakurusu da düşman kanı eme eme, kedi kadar olmuş, derken tavşan kadar olmuş. Bir evden içeri girdi mi, kim varsa gırtlağına yapışır, kanını emer, öldürürmüş. Tahtakurusunun sahibi de, ölen adamın evine, malına konarmış. Konunca da yer içer, şişmanlarmış. Ama tahtakurusu hiç durmaz,
- Bana düşmanını göster, kanını emeceğim. Benim karnım aç!.. dermiş.
Artık tahtakurusu azgın bir buldog köpeğine dönmüş. Kimi görse hırlar, üstüne atılırmış. Sahibine karşı da, sadık bir köpek gibiymiş. Hiç onun sözünden dışarı çıkmazmış. Adam, tahtakurusunu iplerle bağlamış. Tahtakurusu ipleri sökmüş. Zincire bağlamış, zincirleri koparmış. Kan emip, karnı doyduğu zaman yatıp uyuyor, karnı acıkınca bitürlü uslu durmuyor, hep bağırıyormuş:
- Karnım aç, bana düşman bul, kanını emeceğim...
Adam, birisinin kızını ister, kızı vermezlerse onu düşman bilirmiş. Hemen tahtakurusunu üstüne salarmış adamın. Birisi yanlışlıkla ayağına bassa,
- Vay benim düşmanımsın!.. diye onu tahtakurusuna yedirirmiş.
Tahtakurusu boğa kadar olmuş. Adam da şişmiş de şişmiş. Sonunda kral seçimi için, tartılma zamanı gelmiş. Herkes gibi o adam da tartılmış. Adam o kadar ağırmış ki, tartıldığı odun kantarı çekmemiş, kopmuş.
Ahali,
- Şimdiye kadar başımıza hiç bu kadar büyük bir kral gelmedi. Tarihimizin en büyük kralı... Yaşasın Büyük Kral!.. diye alkışlayarak yeni kralı saraya taşımışlar. Azgın tahtakurusu da kralın yanı başında tahtın yanına kurulmuş. Gece otunca tepinmeye, bağırmaya başlamış:
- Karnım aç... Kan isterim, can isterim!.. Kral, Baş Nazırını çağırmış,
- Krallığımızın içinde bana düşman olanlar kimlerse, çabuk bul getir... demiş.
Baş Nazır,
- Aman efendimiz, demiş, ülkenizde hiç kimse size düşman değildir. Siz zorla kral olmadınız ki... Sizi millet tarttı. Herkesten ağır geldiğiniz için kral oldunuz. Sizin düşmanınız yoktur.
Kral,
- Olamaz öyle şey, diye bağırmış, ben bir kral olayım da benim düşmanlarım olmasın... Çabuk, bana düşmanlarımı bulup getirin!
Baş Nazır bu işe şaşmış ama, ne yapsın. Kralın fermanı... Bütün nazırlara, nazırlar da kendilerinden sonra gelenlere emir vermiş.
- Nerede kralımızın düşmanı varsa tutup getirin! Başlamışlar düşman aramaya... Ama düşman yok. Baş Nazır,kendi başından korktuğu için,
- Her kim sağa bakarsa kralımızın düşmanıdır, tutup getirin!.. demiş.
Bu emri duymayıp sağa bakanları kralın düşmanı diye getirmişler. Tahtakurusu, bunları bir solukta yemiş. Yemiş ama doymamış:
- Ben kan isterim, karnım aç!..
Başını duvarlara vurdukça sarayın temelleri sarsılırmış. Baş Nazır,
- Her kim sola bakarsa kralımızın düşmanıdır... demiş.
Hiç kimse sağa sola bakamaz olmuş. Yanlışlıkla bakanları tutup getirmişler. Fil kadar olan tahtakurusu bunların üzerine atılıp kanlarını emmiş, daha da şişmiş.
- Karnım aaaç!.. diye bağırdıkça yer gök sarsılırmış. Tahtakurusuna düşman bulabilmek için, ileri bakan, geri bakan, aşağı bakan, yukarı bakan, hep düşman sayılmış. Artık o ülkedekiler, kralın düşmanı sanılıp da canlarından olmamak için, gözlerini kapamışlar, hiçbir yere bakmamışlar. Ama kral,
- Bana düşman lazım. Çabuk düşman bulun!.. diye kükremiş.
Nasıl kükremesin? Kan eme eme saraya sığmayacak kadar irileşen tahtakurusu, öyle azmış ki, krala bile,
- Ya bana emecek kan bulursun, ya senin kanını emerim!.. demeye başlamış.
Kral, düşman bulamazsa, kendi canından olacak. Kralın düşmanı olmamak için hiç kimse de evinden dışarı çıkmıyormuş. Ne yapsınlar? O ülkede bir "Düşman Arama - Bulma" örgütü kurmuşlar. Tahtakurusuna her gün daha çok düşman gerekli olduğundan, örgüt de gündengüne genişliyor, büyüyormuş. Herkes kendi canını korumak için, birini,
- Bu, kralımızın düşmanıdır!.. diye haber vermeye başlamış.
Ama bitürlü tahtakurusunun karnı doymuyormuş. Nasıl doysun? Kan emdikçe şişiyor, şiştikçe acıkıyormuş.
Evlerinde gizlenen insanları zorla dışarı çıkarırlar,
- Bugün günlerden nedir? diye sorarlarmış. Günlerden çarşambaysa,
- Bugün çarşamba... diyenleri kralın düşmanı diye yakalar, tahtakurusunun önüne atarlarmış.
Artık herkes çarşambaya, perşembe demeye başlamış. Ama bu da yetmemiş. Tahtakurusunun ayaklan yerde, sırtı bulutlarda. O kadar büyümüş. Krala hırlar,
- Bana emecek düşman kanı bul, karnım aç! Yoksa seni yer yutarım!.. dermiş.
Kral, tahtakurusunun korkusundan, çevresindeki herkesi düşman görmeye başlamış. Sarayda kim varsa,
- Siz benim düşmanımsınız!.. diye bağırır, onları tahtakurusunun fırın ağzı kadar geniş, alevli ağzına atarmış.
Bütün nazırları, baş nazırları, en yakınlarını bile tahtakurusuna vermiş. Sonunda "Düşman Arama - Bulma" örgütünü de tahtakurusuna yedirmiş. Tahtakurusu o kadar büyümüş ki, hantal, iri vücudu, bütün ülkenin üstüne çökmüş. Çenesini açıp, boğa yılanı gibi dilini krala uzatıp,
- Karnım aç!.. Bana emecek kan bul!.. demiş. . Kral sağına bakmış, soluna bakmış, arkasına bakmış, önüne bakmış, kendisinden başka kimse yok. Başlamış kaçmaya. Ama nereye kadar kaçacak? Koca kral, tahtakurusunun yanında pire kadar bile kalmıyormuş. Tahtakurusu, parmağının ucundaki ağaç dalı uzunluğundaki bir kılla kralı yakalamış.
- Bana düşmanını göster, onun kanını emeyim. Karnım aç!.. diye alev alev solumuş.
Kral ağlamış, yalvarmış, tahtakurusunun önünde yere kapanmış. Ama hiçbiri para etmemiş.
- Bana düşmanını göster, kanını emeceğim.
- Kralın sağ elinin işaretparmağı kendi göğsüne uzanmış.
Tahtakurusu, hüüp diye, dünyanın en büyük kralını yutuvermiş.

- Aziz Nesin -

Devamı ...

Selçuk, Uğur, Vederson, Önder


Selcuk Sahin

Honved maçından sonra sinirlenmiştim takıma, bolca saydırmıştım, o yazıyı bugün aynen kopyalasam kimse yadırgamaz. Başlıktaki oyuncular Fenerbahçe'nin kanserleri. Bunlara Kazım ve Guiza'yı da eklersek, bu tayfadan 3 tanesinin oynadığı her maçta kafayı yememek imkansız. Kazım ve Guiza'ya sonra değiniriz. Önder Sion'un penaltısından önceki pozisyonda 50 metre koşuda topla giden rakibinden en az 5 metre fark yedi. Vederson Türk vatandaşı olmamış olsa bugün Brezilya 3. liginde arkadaşlarına "Melih Gökçek diye bir adam vardı" diye başlayan Melih Gökçek maceralarını anlatıyor olurdu.

Selçuk'la Uğur için diyecek bir şey yok zaten. Bu ikiliyi sahada görünce Aragones'e kızgınlığım gidiyor, herhâlde 70 senelik hayatının en korkunç kabuslarını bunlar yüzünden görmüştür adam. Transfer sezonunun bitmesine 3 gün var, Uğur, Selçuk ve Ali Bilgin paket olarak sıfır bonservisle bir takıma önerilmeliler. Selçuk adam arkasına saklanarak pas almaktan kaçma uzmanı, Uğur topun üzerinde zıplayıp rakibe kaptırıp yere yatarak adamın gidişini izliyor. PAF takımdaki gençlerin bunları görüp zehirlenme ihtimalleri bile gönderilmeleri için yeter sebep. Kazım iyidir ama mental olarak alması gereken çok yol var demiştik geçen gün. Bu mental gelişimi sağlayacağı konusunda benim hiç ümidim yok. Bu kadar dağınık, takımdan kopuk oynanmaz. Egoist çok oyuncu gördük ama Kazım'da egoizmden başka bir sorun var, maçı kişisel şovu olarak görüyor. Mehmet Topuz ve Özer artık ilk 11'deki yerinin garanti olmadığını hissettirsin Kazım'a. Gerçi o zaman da kendisine dönüp bakmayacağından, televizyon gazete gezip "Kazım mutsuz, gidecekmiş" haberlerine konu olacağından eminim ama belki yanılırız.

Guiza bir maçtan sonra eski haline döndü. Korkunç bir bitiricilik. Maçlarda yaptığı olumlu şeyler bile artık görülmüyor, bu kadar düşük yüzdeli bitiricilikle Fenerbahçe'nin forveti olunmaz. Tuncay için ümitliydik ama olmadı, Sercan için ne isteniyorsa verilip alınsın. Guiza'ya ve çok yavaş olan Semih'e güvenip forvet hattını bu ikiliye emenat edersek başımıza iş alırız. Böyle bir maç sezona en iyi başlangıcı yapan oyuncumuz Gökhan'ın da eksiklerini görmek açısından faydalı oldu. Birincisi hava toplarında yaptığı zamanlama hataları, ikincisi özellikle kendi kanadında topla çıkarken kanadında son adam olduğunu bilmesine rağmen kaptırdığı toplar. Penaltı golünü o yüzden yedik zaten. Önder'e, Lugano'ya, Bilica'ya güveniyorsa bu top kayıpları da başımıza iş açar.

Selçuk yerine Abdülkadir, Uğur yerine Özer kadroya girsin artık. Bu iki oyuncudan bir tanesinin bile 11'de olması sistemi çökertir. Ayrıca yaptıkları görevler itibariyle Roberto Carlos, Gökhan Gönül ve Emre'nin kadromuzda maalesef alternatifi yok. Defasın göbeğine de kaliteli bir oyuncu lazım. Bu sezonu "Selçuk ve Uğur"suz alternatiflerle idare edebiliriz fakat devre arası veya sezon sonunda sol bek, sağ bek, orta saha ve bir forvet alternatifi gerekiyor. Selçuk ve Uğur Fenerbahçe'de alternatif bile olamayacaklarını bu maçta kanıtladılar.
Devamı ...

Fenerbahçe 2 – FC Sion 2
EL 27/08/2009



PAPAZIN ÇAYIRI - Fenerbahçe ilk maçta turu garantilemiş olarak çıktığı bir rövanş maçında daha kendisinden güzel oyun bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.

Fenerbahçe’ deki yeni döneminin başlarında ‘önceliğimiz lig’ diyerek bir anlamda Avrupa’ yı ikinci plana atan Daum, sözünün arkasında olduğunu sahaya sürdüğü on bir ve bir türlü gerçekleşmeyen oyuncu ve oyun değişikliği ile ortaya koydu. Ne yazık ki, oyuncular da Daum’ un yanındaydı ve onlardan teknik direktörlerini tekzip eden bir oyun izleyemedi sarı – laciverte gönül verenler.

2’ de Fenerbahçe ‘adeta maça karşılaşmaya golle başlamış gibi’ oldu. FC Sion savunması kontrollü oyun düşüncesini kendi yarı sahalarında gereksiz pas yapmaya dönüştürünce araya giren Andre Santos, karşı karşıya kaldığı kalecinin sağından topu ağlara gönderdi: 1-0

8’ de hepimizde ‘fark’ duygusu yaratan erken golün ve beraberinde getirdiği rahatlığın bedelini ödedik. Konuk ekibin sol taraftan kullandığı serbest vuruşta Vanczak Selçuk’tan daha hızlı ve daha doğru yerdeydi. İyi yükselerek topu filelere gönderdi: 1-1

15’ te Uğur Boral’ a yaptığı kontrolsüz hareket sonrası Mohammed Yusuf sarı kart gördü.

16’ da Alex’ in boşluğunu dolduran Andre Santos sol tarafta topla buluştuktan sonra Semih' i kaçırdı. Sol çaprazdan ceza sahasına giren Semih' in sert vuruşunda kaleci Vanins güçlükle de olsa topu çıkarmasını bildi.

20’ de Uğur Boral ve Vederson’ un soldan taşıdıkları top Andre Santos' la buluştuğunda o da ceza sahasında boşa kaçan Semih' i gördü. Semih çok sert vurdu; ancak top defanstan geriye döndü.

24’ de Fc Sion takımından Vanczak ceza alanına girer girmez sert vurdu. Volkan üzerine gelirken aniden falso alarak yön değiştiren topu müthiş bir refklekle kornere çelince bize düşense kuratarışına ‘harika’ sıfatı eklemek.

27’ de Gökhan atağa çıkarken topu kaptırınca FC Sion en büyük silahları olan hızlı hücumu kullanma şansı buldu. Ceza alanına giren Dabo Volkan tarafından düşürüldü. Penaltı düdüğü çalan hakem hızlıca pozisyonun olduğu yere gelip ‘bariz gol şansı’ olmadığını kendi gözleriyle gördükten sonra Volkan’ a sarı kartını gösterdi. Penaltıyı kullanan Chihab topu filelerle buluşturdu: 1-2

37’ de rakibini karşılamaya çalışan Lugano zamanlama hatası yapınca faul yaptı; sarı kart.

41’ de Semih zekice bir pasla, ceza sahasına sokulan Kazım' ı gördü. Kazım, o noktada Bühler tarafından yere düşürülünce hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösterdi. Bühler de pozisyon gereği sarı kartını gördü.
Kazım ‘penaltıyı ben yaptırdım ben atacağım’ dese de Andre Santos bunun bir defaya mahsus olduğunu ve bu hakkı da Semih’ in Diyarbakırspor maçında kullandığını söyleyerek topun başına geçti. Top ve kaleci ayrı köşelerde:2-2


56’ de Andre Santos bu topraklardaki ilk ‘üçleme’ yapma şansını kaçırdı. Gökhan' ın yerden gönderdiği ortada top savunmadan sekip de yan hakem ofsayt pozisyonundaki Semih için bayrak kaldırmayınca arka dire önünde Andre Santos golle burun buruna geldi. Ancak Santos' un vuruşunda top sağdan dışarı gitti.

65’ te maçın entresan anlarından birine şahit olduk. Ayağında topla Fc Sion yarı sahasına giren Selçuk pas verecek tek bir arkadaşını bulamayınca tıpkı basketboldaki gibi rakibinden faul almaya çalıştı ama bu futboldu.
Gözlerimiz o sırada hücum bölgesinde olması gereken oyuncularımızı aradı ama onlar yoktu.

67’ de Obradovic ve Dabo paslaşarak ceza sahasına karşıdan girmeye çalıştılar. Ancak Lugano son anda araya girerek tehlikenin büyümesini önledi.

72’ de Fc Sion yine tehlikeli geldi.Mpenze sağdan boşa kaçan Marin'e gönderdi. Marin' in etkili ortasında Önder araya girerek topu kornere attı. Kornerden sonuç gelmedi.

77. dakika geç kalınmış değişiklikler zamanıydı. Semih ve Uğur Boral, Emre ve Güiza ile yer değiştirdi. Artık kaptan Emre ve içimizde kırılan bir şeyler daha.

78’ de Güiza topla buluştuktan sonra 25 metre mesafeden çok sert vurdu. Savunmaya da çarpıp yön değiştiren topu kaleci Vanins son anda çıkardı.

81’ de Emre güzel bir pasla Güiza'yı savunmanın arkasında topla buluşturdu. Kaleciyle karşı karşıya kalan Güiza, müsait pozisyonda topu dışarı göndererek geçen yıldan kalma korkularımızla yüzleşmemize neden oldu. Bu defa ileri uçta yaptığı pres ile yorulmuş da değildi.

85’ te orta sahada yapılan paslaşmalarla başlayan akında Wederson sol çizgide topu kontrol ettikten sonra ceza alnına doğru isabetli bir orta yaptı. Güiza yükselip kafa vuruşunu gerçekleştirdi. Ancak top kalecinin parmaklarına da dokunarak üstten dışarı çıktı. Fakat pozisyonu süzemeyen hakemlerin kararı aut oldu.

90’ da geç gelen değişikliklerin finali gerçekleşti. Kazım’ ın yerine Özer oyunda.

Normal sürenin ardından iki dakikalık uzatma da gol getirmeyince maç 2-2 beraberlikle sona erdi.


FENERBAHÇE-SION: 2-2

Hakemler: Bruno Duarte, Jose Trigo, Sergio Serrao

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Önder, Lugano, Vederson, Kazım (90 Özer), Cristian, Selçuk, Uğur (77 Emre), Andre Santos, Semih (77 Güiza)

Fc Sion: Vanins, Yusuf, Nwaneri, Chihab, Alioui, Paito (70 Mpenza), Bühler, Serey, Obradovic, Dabo (73 Mfuti), Vanczak (46 Marin)

Goller: Andre Santos (2, 41 p.) / Vanczak (8), Chihab (30 p.)

Sarı Kartlar: Volkan, Lugano/ Yusuf, Bühler

Devamı ...

27 Ağustos 2009

Son 6 Sezonun Maç Çevirme İstatistikleri



Geçen sene Avrupa Şampiyonası'ndan sonra Türkçe'ye giren comeback kelimesi Fenerbahçeliler için Daum'la özdeş. Şimdiden "geriye düşüp çevirdiğimiz maçları özlemişiz" diyen çok insan var. Öyle olunca Daum, Zico ve Aragones döneminin 1-0 geriye düştüğümüz maçlarının istatistiğini çıkardım, belki bir yol gösterir. İlk kolonda sezonlar var ve ikinci kolon o sezon ilk golü yediğimiz yani 1-0 geriye düştüğümüz maç sayısını gösteriyor. Galibiyet, beraberlik ve mağlubiyet o maçlardan aldığımız neticeyi gösteriyor. En altta teknik adamların toplam performansları var, yani Daum'un 3 sezonunda 33 kez 1-0 geriye düşen takım olmuşuz, bu maçlardan 15'ini kazanmış, 7 tanesini berebare bitirmiş, 11 tanesini kaybetmişiz. 1-0 geriye düştüğümüz maçlardan çıkardığımız ortalama puan 1.58, bu maçların % 45'inden galibiyetle ayrılmışız. Bu istatistiklerde Daum'un haleflerinden bir adım önde olduğu tablodan da çıkarılabilir.

Not: Daha net bir çözünürlük için resmin üzerine tıklayınız.

Devamı ...

26 Ağustos 2009

Sakızsız Hava Sahası


alex ferguson

Sakız zararlıdır. Adam sahada sakız çiğnerken ölüyormuş, haber burada. Kısaca şöyle olmuş; sahada sakız çiğnerken rakiple çarpışmış, sakız boğazına kaçmış ve solunum yolunu tıkamış. Artık nasıl bir sakızsa bu, herhâlde 4 tane sakız birden attı ağzına eleman. Adam ışığı görmüş, "aklım başıma geldi, bundan sonra da sakız çiğnemem" demiş. Işığı gördükten sonra söylemek kolay. Sakızı futbol sahalarından ve toplu taşıma araçlarından kazıyalım, ortalıkta çat çut patlatana pat küt girişelim, Dünya daha yaşanır bir yer olsun. Sir Alex Ferguson sana da iki çift lafım var, koca Sir olmuşsun, bu yaşta böyle sakız çiğneyene Türkçe'de bir deyim vardır bilir misin, o söylenir. Neyse söylemeyeyim şimdi, bak adam sakız yüzünden ölüyormuş, bırak şu mereti futbolcularına da güzel örnek ol. Siz örnek olması gereken insanlarsınız, lüften biraz dikkat, biraz sorumluluk.

Devamı ...

25 Ağustos 2009

Kinsey de Döndü


kinsey

Kulüp bugün Terance Kinsey'le 2+1 yıllık anlaşma sağlandığını duyurdu. Uzun zamandır bekliyorduk bu haberi ama duyunca yine de yerimden zıplamama mani olamadı bu beklenen haber. Kinsey iki yıl önceki şampiyonluğun belki de en önemli oyuncusuydu, Ankara'da gitti denilen 2. Telekom maçını 40 saniyede 5 sayı bir top çalmayla nasıl çevirdiğini hala hatırlıyoruz. Avrupa'ya alışma evresine denk gelmese o sene Final 8 de Montepaschi'ye karşı 2-0 kaybettiğimiz serinin bile kaderi değişebilirdi. Cleveland benchinde havlu sallayarak geçirilen bir senenin ardından ait olduğu yere döndü Kinsey.

Oyun tarzı Euroleague' Nba'den çok daha uygun ve geçen bir yılda bunu kendisi de sanırım görmüştür. Türk vatandaşı olup Milli Takım'da da oynaması gündemde ve büyük ihtimalle de 2010 Dünya Şampiyonasında Milli Takım formasıyla göreceğiz kendisini. Kinsey ve Greer ile birlikte Euroleague'in en iyi kısa rotasyonlarından biri haline geldik. Solomon-Greer,Ömer Onan-Kinsey, Emir- Gricek Serhat ve Maxim'i de ekleyelim gayet iyi bir kısa rotasyonu. Eğer şu kadroya Mirsad'la süreleri paylaşabilecek savunmacı bir dört numara alabilirsek (Zoran Erceg'in ismi epey geçmeye başladı) bu takım Euroleague'de Tanjeviç'e rağmen iş yapar. Yönetim suskun başladığı transfer mevsimine iki iyi isimle ivme kazandırdı bir de iyi bir dört numara alırsa sınıfı iftiharla geçmiş olacaklar. Vidmar Green ve Devin Smith den sonra bu sene yabancılarımızdan çok daha verim alabileceğimiz bir sezon gibi gözüküyor. Kinsey'e hoşgeldin diyelim şampiyon takımın oyuncusu olarak gitmişti bizden, tekrar şampiyon takımın bir parçası olması dilekleriyle...
Devamı ...

Maç Öncesi Milli Marş Ritüeli


milli mars

Türkiye tuhaflıkların zamanla tuhaf olarak algılanmaktan çıkıp normalleştirildiği ve bu tuhaf normaller üzerinden sürekli gerilen bir ülke. İki gündür Diyarbakır'da milli marşın ıslıklanması gündemde, olayı televizyonda görmedim ve duymadım yine de herhangi bir milli marşı ıslıklamanın saygısızlık olduğunu baştan belirtelim. Şimdi bu olayı mesela yurtdışında bir gazetede haber yapsalar adamların aklına gelebilecek ilk soruyu soralım "Aynı ülkenin iki takımı maç yaparken niye milli marş okunur". Bu soruyu sorması muhtemel bir yabancıya ne gibi mantıklı bir cevap verebiliriz acaba. "Futbol yoluyla bizi bölmeye çalışanlara karşı uyarı mı diyeceğiz, maç öncesi 250 gr milliyetçilik performans arttırıyor mu diyeceğiz.

1990'ların başlarına kadar maçlardan önce milli marş söylemek kimsenin aklına gelmemişti, o zaman sadece TRT'nin açılış ve kapanışında Anıtkabir'deki asker görüntüleri eşliğinde milli marşla yayın açılır milli marşla kapanırdı. Güneydoğu'da çatışmaların artması ve durumun milli güvenlik devletinden milli güvenlik toplumuna doğru evrilmesiyle bir anda her yerde zuhur eden milliyetçi eylem ve söylemler stadları keşfettiler ve o gün bugün maçlardan önce milli marş okuma ritüeli sürüp gidiyor. Önceleri taraftarın bir grubunun başlatıp Maraton tribün ikinci mısradayken kapalının son dizeyi söylemesi gibi absürd bir durum ortaya çıktığı için Federasyon sahalara ses sistemi koyup hoparlörden milli marş okuma yoluna gidilmesini kararlaştırdı. Böylece kervan yolda düzülür tarzı bir yaklaşımla gayrirresmi "stadlarda milli marş söylenmesine dair yönetmelik" oluşturuldu.

90'ların ortalarında benim yaşadığım ilçenin amatör ligde oynayan takımının maçında hem ilk yarının başında hem ikinci yarının başında milli marş okunmuş bir kısım bıyık altından bu duruma gülse bile yüksek sesle bunun anlamsız olduğunu kimse söyleyememişti. Yaklaşık on sene sonra Bursa'da bir öğrenci evini temsilen oturduğumuz sitenin yönetim kurulu toplantısının saygı duruşu ve milli marşla açılmasına da kimse nereden çıktı bu diye tepki vermeyince bozguncu öğrenci olup evsahibinin hasmane duygular beslememesi için biz de tepkisizliğe uyduk, ve ondan 10 sene sonra daha iki gün önce yaşamış olduğum yerin Ramazan etkinlikleri başlarken saygı duruşu ve istiklal marşıyla karşılaşınca acaba dedim 10 sene sonra sinemalarda seans başlarında, mesai başlamadan önce nikah öncesi falan da bu ritüeller tekrarlanacak mı? 2 tane çocuğun bayrak yakmasına Genelkurmay bildirisiyle "sözde vatandaş" diyerek cevap verilen bir ülkede ne zaman tuhaflıklar normalleşmeyecek merak ediyorum.

Benim bildiğim kadarıyla maçlardan önce ulusal marşların okunduğu bir ülke bizim dışımızda yok. Abd'de 11 Eylül sonrası başlayan spor müsabakaları öncesi ulusal marş okuma furyası olsa bile orda okunan marşı daha çok o bölgenin adı geçen bir sanatçısının performansı olarak değerlendiriyorlar. Yani bizim spikerlerin gaz verdiği gibi hep bir ağızdan çoşkuyla okunan bir marş yok ortada. Ha bu örnek de bize yeter diyenler varsa Bush döneminde ortaya çıkan bu gelişmenin ABD halkının etrafının düşmanlarla çevrili olduğu inancının yerleştirilmesi konusundaki simgelerden biri olduğunu kolayca görebiliriz zaten. Biz niye ilgili ilgisiz her yerde milli marş okuyoruz, okulda, askerde, kutlamada, site yönetim kurulu toplantısında, maçta, kime neyi göstermeye çalışıyoruz acaba. İsviçre maçından önce Alpay'ın milli marş söylerken ki halini hatırlayın, birazdan bir futbol müsabakasına çıkacak bir insandan çok az sonra cephede son nefesini vermeye giden bir adam halet-i ruhiyeti içerisindeydi. Tamam futbol asla sadece futbol değil, ama futbol hayatın tamamı da değil, milliyetçiliğin ete kemiğe büründüğü bir yer de değil. Milli marşa saygısızlığı kınayalım eyvallah ama bu milli marş fetişizmini olur olmaz her yerde bir milliyetçi dalga yaratmayı, bu garabeti eleştireni hainleştirmeyi bırakalım artık.
Devamı ...

Üçte Üç



14 sene aranın ardından bir Pazartesi maçı oynadık sanırım . 94-95 sezonunun 21. haftasında sis nedeniyle bir gün ertelenip Pazar oynanması gerekirken Pazartesi oynanan Kocaelispor maçından sonra. O maçı 3-2 kaybetmiştik. Hafıza kirliliği yapıp o gün aynı saatte Galatasaray'ın Ali Sami Yen'de şampiyonluğu kaybettiren üç seri yenilginin ilkini Antalyaspor'dan 3-0'la aldığını belirtelim.

Maça rezalet başladık Diyarbakır'ın beklenmedik agresif ve sert başlangıcı bizim oyuncuları biraz şaşırttı ve sinirlendirdi, Lugano -Bilica ikilisi son derece kötü başlayınca saçma sapan bir golle mağlup duruma düştük. Golde Bilica'dan ya da Volkan'dan ziyade topa gitmek yerine arkasındaki adamı box-out etmeye çalışan Lugano'nun ciddi hatasının olduğunu düşünüyorum. Diyarbakır'ın istekli futbolu golle de birleşince bir 5-6 dakika daha etkili oldular o arada Gökhan'ın çıkardığı top olmasa bugün başka şeyler konuşuyor olabilirdik herhalde. Takım beraberlik golünden sonra uyandı, 25 saniyede rakip değmeden 12 pasta atılan ve herkesin tek pas oynadığı müthiş bir goldü, bu sene attığımız gollerin pek çoğu hakikaten jeneriklik umalım böyle devam etsin.

İkinci yarı Diyarbakır ilk yarı biraz hovardaca harcadığı kondüsyonu yüzünden tamamen kontrolden çıktı, rakibe pozisyon vermeden ayağa iyi oynayıp sakin kalarak golleri bulup 3 te 3'ü bulduk. Diyarbakırlı taraftarların ve oyuncuların Fenerbahçe'ye ne garezi var anlamış değilim oyuncuların maçın başındaki sertliklerinin tribünlere sirayet ettiğini düşünüyorum. Oyundan çok taraftarın oyuna fiili müdahalesiyle meşguldü herkes ikinci yarı. Bu arada hakeme değinmeden olmaz, rezalet bir hakemdi kart standartı, faul standardı ve oyuncularla diyalogu sıfırdı kendisinin, Diyarbakır'ın ofsayt kaldırılan atağını saçma bir bayrakla kesen yardımcı da maça ciddi bir şekilde etki etti.

Geçen sene de çok tartışılmıştı oyuncuların elleriyle kart istemesinin sarı kart olmasının anlamsızlığı burda şöyle bir eşitsizlik var bir oyuncu hakemin yanına gidip sarı kart isteğini sözlü olarak beyan ettiğinde bu oyuncu kart görmüyor, ama kart işareti yaparak aynı isteği belirttiğinde görüyor. Portekizce'den başka dil bilmeyen bir adam hakeme sözlü olarak kart isteğinde bulunamayacağına göre mecburen o işaretle isteyecek kartı. Ya kartı her şekilde isteyen oyuncuya kart gösterilsin ya da kimseye gösterilmesin. Üniversiteye aynı düşüncede olan erkeklerin yaptırıma uğramadan alınıp aynı görüşteki kızın başörtülü olduğu için alınmaması gibi bir adaletsizlik var bu durumda anoloji kurarsak.

Lugano- Bilica ikilisi ciddi şekilde düşündürüyor beni bu maç ikisinin performansı da son derece kötüydü. Sevindirici olan takımın darbe yemesine ve sinierlenmesine rağmen sakin kalkıp ayağa kalkabilmesi. İlk yarı dökülen Kazım'ın ikinci yarı müthiş oynaması, sinirli başlayan Emre'nin kontrolünü tekrar sağlaması hep olumlu taraflar. Guiza cephesinde değişen bir şey yok hala galiba.Bu sene de çok ah vah ettirecek kendisi artık belli oldu. Çubuklu formanın en çok yakıştığı iki isime selam ederek bitirelim Gökhan ve Semih.Bu adamlar sahadaysa Fenerbahçe kaptanlığını başka birinin yapmasını anlayamıyorum. İyi başladık iyi gidiyoruz eğer bu hafta futbolda Tuncay basketbolda Kinsey geri dönerse son 10 yılın en umutlu sezonunu yaşayacağım kendi adıma.
Devamı ...

Dişime Dua Edin Siz


gokhan emre carlos

Kızgınlığı dindirmenin en güzel yolunu bugün tecrübe ederek öğrendim; dişçiden randevu almak. 2 saat sonra dişçi randevunuz varsa ve kanal tedavisine giderken kendinizi kurbanlık koyun gibi hissediyorsanız içinizdeki korku kızgınlığa köşe bırakmıyor. Sanırım bu yüzden Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçı dişçi randevumla aynı güne denk geldiği için şanslıyım çünkü maç sırasında ve maçtan sonra içim öfke dolu olurdu ve hatta hiç beklemez bunları yazıya dökerdim, buram buram öfke kokan bir yazı okuyor olurdunuz şu anda.

1. Bir takım olaylar
Dün yaşananların mantık evreninde yeri nedir, nerededir? Bu kadar büyük olayları en son Sami Yen'deki maçta yaşamıştık, diğer olaylara hiç benzemiyordu. Maçın başından son düdüğe kadar domates, çakmak, şişe ve taş yemeyi hak edecek ne yapmıştı Fenerbahçe? Diyarbakırspor taraftarının Özer'le alıp veremediği neydi de bacağına taş atıyordu? Bu kadar seneler tribünde bulundum, deplasmanlara gittim, bu olayların benzerini, bu kadar şiddetlisini sadece Trabzon'da gördüm? Peki Diyarbakır'da neydi amaç? "Oysa bu oyuna/bu hayata şiddet eşlik ettikçe işler sarpa sarıyordu." yazmış Bağış Erten dün. Gerçekten bu saldırının sebebi hayata isyan mıydı? Eğer öyleyse bunu planlayanlar kenarda ısınan 23 yaşında bir çocuğa attıkları taşla kendilerine yapılan haksızlıkları mı haykırmış oluyordu? 15 yaşında tutuklanıp yıllarca mahkumiyet yaşayan çocukların, 20'li yaşlarda gözaltında kaybolan gençlerin isyanını 23 yaşında oraya işini yapmaya giden gencin bacağına atılan yumruk kadar taş mı duyuracaktı? Tam da eleştirilen, isyan edilen, kavga edilen şey değil mi o 23 yaşında her şeyden alakasız gence hiçbir suçu olmadığı halde saldırmak? O zaman bu öfke mi sizi haklı kılacak?

Tribünün içinden gelen kimsenin "bizi kovaladılar, bizi dövdüler, burası hayvanat bahçesi" diyerek bir yerden şikayet ettiğini duymadım. Trabzon'a, Mecidiyeköy'e, İnönü'ye gidilirken herkes hazırlıklıdır muhtemel saldırılara. Nedeni mantıksız da olsa bellidir çünkü, bekleniyordur o saldırılar. Fakat Diyarbakırspor taraftarının Fenerbahçe ile alıp veremediği nedir? 2005'teki çoluk çocuk dinlemeden Fenerbahçe taraftarına yapılan vahşi saldırı, şimdi Fenerbahçe futbol takımının stattan 3 saat çıkamadığı, 90 dakika sahada takıma olan saldırı. Bu neden yapılıyor? Bununla ilgili mantıklı açıklama yapmaya çalışan bir kişinin yazısını gördüm sadece, onda da 2002 yılında Fenerbahçe-Diyarbakırspor maçındaki olayların fitili ateşlediği söyleniyordu. O maçta tribündeydim ve deplasman tribüne en yakın yerdeydim, olan biteni ayrıntısıyla anlatayım. Ligin son maçı ve Fenerbahçe ligi 2. bitirmeyi garantilemişti, öğlen maçıydı, bir gerilim veya heyecan yoktu, maça gidenler Kenneth Andersson'a güle güle demeye ve o yıl Fenerbahçe'nin en çok gol atan oyuncusu olan ve sözleşmesi biten Serhat'ı ikna etmeye yönelik tezahurat yapmak için gitmişti. Maç başlamadan Diyarbakırspor taraftarı tribünlerini doldurmaya başladı, fakat maçın başlamasına kısa bir süre kala Galatasaray bayrakları ve formalarıyla giren birkaç kişi bunları Fenerbahçe taraftarına sallamaya başladı. Bunun üzerine küfürleşme başladı, bu tahrikler biraz daha uzayınca gerginlik bütün stada yayıldı, neticesinde Diyarbakırspor'a her gittiği yerde yapılan çirkin tezahurat başladı. Polis Diyarbakırspor tribünlerine müdahale etti, Galatasaray bayrakları kaldırıldı, maç sırasında bir olay yaşanmadı. Yarım saat bile sürmeyen, her maç öncesi olma ihtimali olan sıradan bir olay yani. Böyle bir olayın büyük bir öfke biriktirmesine ve onlarca sene bitmeyecek bir kine dönüşmesine imkan yok. Özellikle dün olan şeyler 3-4 senede bir oluyor ve böyle basit bir olayın onu patlatması mümkün değil. Peki neden bunu yapıyor Diyarbakırlılar? Siyasi bir amaç varsa neden sadece Fenerbahçe? Galatasaray'ın devletin siyasi rejimine isyan bayrağı açmış, davalarını savunan bir kulüp olduğunu sanacak kadar büyük bir ahmak popülasyonu mu var? Aynı olaylar Galatasaray geldiğinde neden çıkmıyor eğer tamamen siyasi nedenleri varsa? Olayları aslında Diyarbakır'da yaşayan Galatasaraylılar çıkarıyorsa gerçekten bu kadar büyük olayları organize edecek boş beleş adam var mı Dünya'da? Bu yapılanları gerçekten hiçbir teori açıklayamıyor bana.

Yukarıda Bağış Erten'in "bu hayata şiddet eşlik ettikçe işler sarpa sarıyordu" cümlesini alıntılamıştık ya, şimdi diğer tarafa uyarlayalım. Bu olaylardan etnik milliyetçi/ırkçı çıkarımlar yapıp cümlelerini "Taksim'de sallayacaksın iki tanesini" ile bitirenlerin bu hayatı sarpa saranlardan ne farkı var? Bir tarafta uğradığı haksızlığı amaçsız şiddetle haykırıp sesi daha da boğulan insanlar diğer tarafta amaçsız şiddete tepki göstermek için uygulanan şiddeti daha da yoğunlaştırmak gerektiğini düşünenler. Özer'in bacağına taş atan adamın kafasına 16 tonluk ACME ironi demiri düşmeliyse dünkü maçtan "bu şehre atom bombası atılmalı" sonucu çıkaranın kafasına da aynısından düşmeli, ironi denizlerinde boğulmalılar. Anlam veremiyorum ben bu yapılanlara. Trabzon'da bizzat maruz kaldığımdan bir farkını da göremiyorum, bu iki şehri orta noktada buluşturan şeyin de Fenerbahçe nefreti olduğunu düşünüyorum. Bu anlamsız Fenerbahçe nefretini de Aziz Yıldırım'a, Fenerbahçe'nin antipatik olmasına ve Fenerbahçe yönetiminin futbolu getirdiği noktalara bağlayanlar var, onların kafasına ACME demiri düşmesin, meteor düşsün, başka gezegenden gelen yaratıklarla yer değiştirsinler, yaşamasınlar bu dünyada.

2. Hakem?
Fenerbahçe ilk yarının ilk yarım saati biraz şaşkın oynadı. Yalnız hiç kimse takımı suçlamasın. Andre Santos, Cristian, geçen sene böyle bir deplasman görmemiş Guiza muhtemelen olanlardan afalladı. Son zamanlarda gördüğüm en kötü, kalitesiz, yeteneksiz, beceriksiz hakem de Fenerbahçe'yi sahaya atılan domateslerle birlikte durdurdu. 4 sarı kart görmüşüz, Guiza, Andre Santos ve Emre'nin kartları % 100 haksız, elle tutulur yanı yok. Kazım'a gösterdiği karta bakınca Ayman ve Erdal'ın bırakın maçı ilk yarıyı bile bitirmesi mucize. İlk yarı boyunca Emre'ye topsuz alanda bile tekme, yumruk atıldı. Hakem hepsine izin verdi. Fenerbahçe'yi müthiş frenledi. Zaten Diyarbakırspor'un Fenerbahçe'yi durdurma planında ileride presten önce hakemin attıkları tekmelere izin vermesi var gibiydi. Fenerbahçe taraftarı ve yönetimi olayları falan bırakıp bu hakemin üzerine gitmeli, bundan cesaret alacak gelecek hafta hakemlerinin Fenerbahçe'yi durdurma şemasını güzelce çizdi arkadaş. Öfkelenseydim en çok bu adam yüzünden olurdu, dişime dua etsin.

3. Spiker

Dişime dua etmesi gereken başka bir arkadaş. Dakika 75, adam takımın birisini tasvir ediyor "alan daraltan, her yerde koşan, seri paslarla çıkan" diye futbolda ne kadar Ömer Üründül terimi varsa sıralıyor, tam da "evet lan ikinci yarı aynen böyle oynuyoruz" diyorum ve adamın Diyarbakırspor'un oyununu tarif ettiğini anlıyorum. Böyle oynayan Diyarbakırspor oyundan düşmeye başlamış söylediğine göre. Arkadaş tamam taraflısınız, hatta tarafınızı saklamayı da beceremiyorsunuz ama kör müsünüz? İlk yarı orta sahada boşluk bulunca topu yavaş Fenerbahçe defansının arkasına şişirmekten başka bir planı olmayan takımı Barcelona gibi anlatabiliyorsunuz böyle fütursuzca, cesurca, yüzsüzce. Uçan taşlardan birisi kafanıza mı geldi anlamadım ki.

4. Kazım
Her maç daha iyi oynuyor sanki. Bir acayip oğlan bu Kazım. Kafasının dağınık olduğu her halinden belli. Hâlâ oynadığı şeyi takım oyunu olarak değil kendi şovu olarak görüyor, ama Daum bunu görmüş, üzerinde çalışıyor, belli bu. 2-0 önde olduğumuz amatör takım seviyesinde bir takımla oynadığımız maçta bir taç için yan hakemi dövecek gibi üzerine koşması, çaktırmadan rakiplerin bileğine sallaması bu yüzden. Fakat yetenekli olduğu belli. Dün attığı golde yaptığı vuruş çok düzgün, 2 sene boyunca ceza alanı çevresinde aldığı her topa abandı neredeyse, oyuna mental bakışıyla ilgili o da. Fenerbahçe'nin attığı ilk golü izlesin, bu takımın hücum hattı nasıl oynamalı ona baksın. Alex'le tek pas çalışsın antrenmanda. Ayağında topu tutup sürüklemek yerine oyun alanına hakim olup en boş arkadaşına topu hemen aktarırsa daha fazla gol pozisyonuna gireceğini öğrensin. O zaman sağ kanadın as oyuncusu olup hepimizi şaşırtır, ama hâlâ mental olarak çok yol alması lazım.

5. Lugano-Bilica-Cristian
İlk kez birlikte oynadılar, kademe, defans zor işler diyelim ve dünkü kötü performanslarını affedelim. Yalnız böyle olmaz diye de ekleyelim. Bilica çok fena çalımlar yedi. O yediği çalımlar yüzünden yenilen golde de suçlanıyor fakat Volkan ve Lugano dururken ona sıra gelmiyor o golde. Özellikle Volkan'ın ne yapmaya çalıştığını en fazla Diyarbakırspor taraftarının neden bu kadar saldırganlaştığını anladığım kadar anladım. Daha önce Cristian'ın defansın yavaşlığı nedeniyle defansif görevinin eksik kademelere girmek olacağını defalarca yazmıştık. Dün sanırım Daum'un da isteğiyle biraz ileride başladı Cristian, prese katılıp hücumlara destek verecekti. Yalnız Diyarbakırspor defansın arkasına atılan toplarda geniş alan bulup sıkıntı yaşatmaya başlayınca orta saha çizgisini geçmeyen, defans önünde sigortalık yapan mevkisine geri döndü, öyle olunca Emre de biraz daha ileri çıkabildi ve Fenerbahçe oyuna hakim oldu. Sanırım Cristian'ın görevi bu defansla ancak bu olur bu sene, bence fena da olmaz.

6. Semih ve Özer
Kazım'dan bahsederken tek ve hızlı paslı, dikine ilerleyen hücum setlerinin öneminden bahsettik. Özer'le Semih bu sistem için bulunmaz nimet olabilirler. Semih zaten dün ilk goldeki paslaşmanın kahramanlarından, özellikle Alex varken verkaçları kusursuz yapıyor. Ayrıca ileride az adam varken topu tutup arkadaşlarının gelmesini sağlayabilecek yeteneği de var. Uzun süre sakattı fakat yavaş yavaş ısınıyor, katkısı daha fazla olacak. Özer de böyle bir oyun için bire bir. 5 dakika olsa da lig maçında oyuna girmesi herkesi sevindirdi. En azından Daum'un bu adamın ve yeteneklerinin farkında olduğunu biliyoruz. Biraz maç temposu kazanıp daha uzun süre bulursa kendisine uygun olan Fenerbahçe hücum setinin yıldızlarından olacak.

7. Andre Santos
Performansını değerlendirmeyeceğim. Bu adam futbolu seviyor, keyif alarak oynuyor, öyle olunca sahada onu görmek bile keyifli. Normalde dünkü maçta penaltıcımız Andre Santos'muş fakat Semih muhtemelen uzun süredir gol atamadığı için ben atabilir miyim demiş, kabul etmiş. Buna rağmen Semih golü yapınca ona ilk koşan Andre Santos. Sion maçında Guiza Andre bomboşken ona vermeyip vurdu, dönüp bakmadı bile Guiza'ya, elini bile kaldırmadı. Durdu geri koşmaya başladı. Futbolu güzel yapan böyle adamlar.

Sahada rakip futbolcuların kasti sertliklerine, rezalet hakeme, daha rezalet tribünlere rağmen dimdik duran ve sadece futboluna bakan, maçtan kopmayan, mücadele eden, sonra da bu kadar olumsuzluğun arasında şiir gibi goller atan Fenerbahçe'yle de gurur duyuyorum. Fenerbahçe Daum ve Aykut olsun, oluyor...
Devamı ...

Basketbol Hücumuyla Gol


gokhan gonul

Mükemmel gol... Bilica'dan Carlos'a giderek başlıyor top. Carlos orta çizginin hemen önünde alıyor ve Semih'le paslaşarak koridoru açmaya başlıyor. Orta alandan başlıyor, 12 saniyede 8 pas, 50 metre alan geçiliyor ve Diyarbakırspor defansı kündeye getiriliyor. Golde kimin ne yaptığını tam anlamak için ağır çekimde 10 kere izledim, basketbol hücum seti gibi oyuncuların pozisyonu. Aşağıda anlatmaya çalışalım

Carlos topu aldıktan sonra oyuncuların konumu ve koşularıyla, topun seyrini şöyle gösterelim

gokhan gonul gol

Sarı - Roberto Carlos
Açık Mavi - Andre Santos
Kırmızı - Semih
Beyaz - Guiza
Koyu Yeşil- Emre
Siyah - Kazım
Koyu Mavi - Gökhan
Turuncu -Top

Fotoğraf bize çok şey anlatıyor. Birincisi Fenerbahçe'nin hücum tarzının nasıl olduğunu. Tek ve hızlı paslarla topa basmaya çalışan rakibi ters yatırıp boş alan yaratmak. İkincisi beklerin oyuna katkısının derslik örneği Gökhan tarafından veriliyor. Daha top orta saha dairesi önünde Emre tarafından alındığında koşusuna başlıyor. Üçüncüsü isabetli pasın Fenerbahçe için önemi. Guiza, Semih, Carlos, Emre hiç düşünmeden boştaki oyuncuya tek pasları tıkır tıkır veriyorlar. Top 12 saniyede orta sahadan rakip altı pasın önünde, 2 tanesi bek olmak üzere 6 tane Fenerbahçeli de ceza alanında.

Bu hızla paslaşınca adam alan ve sürekli topa bakarak başı dönen Diyarbakırspor defansının hali de aşağıdaki gibi oluyor.

gokhan gonul gol defans

4 oyuncu kafalarını toptan bile kaldıramamış bir yerde paketlenmişler, ceza alanında 4 Fenerbahçeli oyuncunun önü boş, diğer ikisi arka direğe koşuyor. Muazzam gol, şahane gol. Bu kadar bahsettik, bari golü izleyip bitirelim



* Görüntülerin Kaynağı http://ilkman.blogspot.com/
Devamı ...

Diyarbakırspor 1 – Fenerbahçe 3
TSL 24/08/2009



PAPAZINÇAYIRI - Bu maç, günler geçip dillere persenk oldukça içi boşalan ve anlam kaybına uğrayan ‘açılım’a Papazınçayırı olarak arzuladığımız katkıyı sağlamış görünmese de, Fenerbahçe Diyarbakırspor deplasmanında geriye düştüğü maçı kazanarak sezonun üçüncü haftasında üçüncü üç puanını üç golle aldı.

Maça beklenenin aksine hızlı başlayan taraf Diyabakırspor oldu. Rakibinin yol yorgunluğu ve hafta içindeki Avrupa macerasını hesaba katarak Diyarbakırspor’ un kontrollü oynayıp puan ya da puanları son dakikalardaki hamleler ile almayı hesap ettiğini düşünenler ise daha maçın ilk on dakikasında yanıldıklarını anlayıverdiler.

2’ de hızlı gelişen Diyarbakırspor atağında Erdal’ ın ortasını Tazemeta’ dan önce Bilica uzaklaştırdı.

5’ te Diallo serbest vuruş kullandı ama Mendoza ofsayt.

7’ de ısrarla kendisine faul yapıldığını iddia eden Emre, hakem kendisiyle aynı fikirde olmayınca sarı kart gördü.

10’ da hakem bu defa Tazemeta ile aynı fikirde değil. O da sarı kart görüyor.
Kelimenin tam anlamıyla kartlar havada uçuşuyor. Belli ki hakem kontrolü elinde tutmanın en etkili yolunun bu olduğuna inanıyor.

11’ de sarı kart sırası Kazımda. Bu defa fikir ayrılığı söz konusu değil.

18’ de Andre Santos şık çalımlarının ardından Semih’ le yaptığı duvar pası sonucunda kendini ceza alanında buldu ama top daha hızlıydı. Kaleci Espindza zamanında çıktı ve yatarak topu kontrol etti.

20’de Diyarbakırspor atağında ceza alanına giren Mendoza'nın vuruşunda defanstan seken topu iyi takip eden Tazemeta topu filelere gönderdi: 1-0 Bu aynı zamanda Fenerbahçenin bu sezon yediği ilk gol.

29’ da belki de maçın en heyecan verici anı yaşandı: Mendoza'nın vuruşunda top direkten döndü. Dönen topu takip eden Tazemeta'nın vuruşunda Gökhan topu kale çizgisi üzerinden çıkardı. Geri dönen topa Barış sert vurdu, kaleci Volkan topu kornere çeldi.

36’ da Fenerbahçe maç başından bu yana en organize atakla Diyarbakırspor kalesine yüklendi. Ceza sahasına sağdan giren Gökhan, kaleyi terk eden kalecinin üzerinden gönderdiği top uzak direğe çarparak ağlarla buluştu: 1-1

39’ da kart görme sırası yoğun itirazları sonrasında Diyarbakırsporlu Tolga’ daydı.
Karşılaşmanın ilk yarısi 1-1 berabere sona erdi.

47’ de Ayman tarafından arkadan çekilen Andre Santos haklı olarak sarı kart istedi ve aldı. Fenerbahçe gollerde değilse bile sarı kartlarda önde. Yine de soralım kurallara göre Andre Santos sarı kartı görürken aslında sarı kartı haketmiş olan Ayman’ ın göreceği kart ne oluyor?

53’ te sahaya atılan yabancı maddeler yüzünden maç durmuş durumda. Bu tür duraklamalar yoksa Fenerbahçe’ nin deplasman maçları için geleneksel hale mi dönüşüyor?

55’ te Fenerbahçe öne geçti. Emrenin güzel pasında cezaalanı içinde sağ çaprazda topla buluşan Kazım topa çok sert ve düzgün vurdu: 1-2

56’ da Hakem Güiza’ nın sevincinde gol sevincinden daha fazlasını görmüş olmalı ki bir sarı kartta ona gösterdi.

61’ de Kazım aut çizgisine kadar indikten sonra içeriye sert ve düzgün kesti. Semih’ in pozisyon alışı çok güzeldi ama vuruşu direkten geriye geldi.

64’ te ceza alanı ön çizgisine kadar topu getiren Tazemeta' nın vuruşunda meşin yuvarlak yandan auta çıktı.

69’ Güiza’ nın arapasıyla cezalanına giren Semih kaleci Espinoza' nın müdahalesi ile yerde kaldı: Penaltı... Penaltıyı kullanan Semih, topu kalecinin sağından filelere gönderdi: 1-3

75’ te oyuna bir dakika önce dahil olan Vederson’ un ortasına Semih’ in vurduğu kafa az farkla dışarı gitti.

Rakibinizin Fenerbahçe olmasının dayanılmaz cazibesi; oyun yine durdu. Sahaya giren bir taraftar koşarak kendisini Fenerbahçe kalesinin içine attı. Güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alınan taraftar dışarı çıkarıldı.

84’ te paslaşılarak kullanılan serbest vuruş sonrasında topla en son oynayan Kazım’ ın sert vuruşunda top direkten döndü.

89’ da Barış'ın uzaktan vuruşunda top az farkla üstten auta çıktı.

90+4’ te Erhan’ ın pasında Adnan topun gelişine sert vurdu ama top Volkanda kaldı.

Kalan dakilarda başka gol olmayınca maç Fenerbahçe’ nin 3-1 üstünlüğü ile sona erdi.

DİYARBAKIRSPOR-FENERBAHÇE: 1-3

Hakemler: Suat Arslanboğa, İsmail Şencan, Mehmet Şahan Yılmaz

Diyarbakırspor: Espinoza, Şener, Diallo, Abbas, Adnan, Tolga, Ayman (76 Azmy), Mendoza (88 Mustafa), Barış, Tazemeta, Erdal (63 Erhan)

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Bilica, Lugano, Roberto Carlos (85 Özer), Kazım, Emre (75 Vederson), Cristian, Andre Santos, Semih (83 Selçuk), Güiza

Goller: Tazemeta (20)/ Gökhan (36), Kazım (55), Semih (69 p.)

Sarı Kartlar: Tazemeta, Tolga / Emre, Kazım, Andre Santos, Güiza
Devamı ...

Diyarbakır'da Yaşanan İstanbul'da Var



Yukarıdaki fotoğraf Diyarbakır'da değil, İstanbul'un göbeğinde çekildi. İnönü Stadına girmek isteyen Fenerbahçe taraftarı polis refakati altındaydı, Polis gelmeden önce ise çıkan olaylarda bir kaç kişi yaralandı. Ancak kimilerine göre bu fotoğraf, "bir zihniyeti" göstermez, konu buralara geldi mi etnik körlük içerisinde duruma bakılması normaldir. Çağ dışı şiddet gösterileri ve olayları -ister Fenerbahçe stadında olsun ister başka stadllarda- ancak tek bir yerde,Diyarbakır da o da kokuşmuş bir bilmişlikle etnisite sosuna banılır. Manşet açılım, sahaya atılanlar "bir zihniyeti" gösteriyor. Biraz googleladım.



"Diyarbakır Ali Sami Yen stadında oynanan maçta sahaya litrelerce pet su şişesi, cep telefonu, çakmak, sidikli pet şişe ve en sonunda da stadın koltukları atıldı." diye dalga geçsem yeridir. Bu olay da İstanbul'un göbeğinde Mecidiyeköy'de oldu. Bu durum elbette demokratikleşmeye bağlanamazdı, herkes biliyordu ki bunun temeli gittikçe şövenistleşen ve lümpenleşen bir spor atmosferinde ortaya çıkan gerginlikti. Bu şiddetin varolmasının sebebi Galatasaray taraftarının manyak veya ucube olması filan da değil, bizzatihi şiddeti bu raddeye getirecek unsurların varlığı. 7/24 medyanın haber yapmak için bulduğu skandallar, şok suçlamalardan mürekkep bir bilgi akışı, sorumsuz yöneticilerin gerginlik politikaları, adaletsiz bir federasyonun taraftarı çılgına çeviren uygulamaları, polis gücünün yetersizliği, düzensizlik, genel kültür filan. Üstelik burası 15 sene kesintisiz OHAL uygulanan bir şehir de değil, İstanbul. Kafaya koltuk yağarken "zihniyet" basit yazılarda gözlenemiyor tabi.



Burası da Diyarbakır Avusturya Kampı değil. Fenerbahçe'nin Avusturya kampında dahi otobüsü taşlandı, Trabzon, Denizli filan gibi deplasmanları veya en son Antep maçından önce çıkan olayları geçtim, takımın kamp yaptığı yerde bile böyle bir manzara ile karşılaşabiliyor. Ve kardeşim kimse de konuyu Fenerbahçe'nin Atatürk'ün takımı olmasına bağlamıyor.

Sayısız örnek sunabiliriz, sonuç değişmez. Diyarbakır deplasmanında olan başka stadlarda hiç görülmedik ve hiç olmamış, tamamen etnik sebeplerle olan veya o bölge insanının hususiyetinden kaynaklanan bir durum filan değildi. Bu olay stadlarımızın doğal ve bir o kadar yanlış, o kadar kabul edilemez görünümü. Diyarbakır değil Kayseri'de, Kayseri'de değil Trabzon'da Denizli'de Manisa'da farklı şeyler mi yaşıyoruz? Ankaragücü deplasmanında stad çıkışında "Psikopat Başkent" sloganları ve satırlarıyla bizleri karşılayanlar Lice'den mi ithal edildi?

Saldırıları yekten kınamak haklıdır, bu saldırıların mümkün olmayacağı bir atmosfer üzerinde kafa patlatmak gerçekçidir ama bu saldırıları etnisiteye veya vatan millet düşmanlığına bağlamak işte o ahmaklıktır.

Ahmaklığa karşı diri durmayı tavsiye ederim, tek fotoğrafla çürütülecek kadar basit laf edenlere itibar edecek kadar uzun yaşamıyoruz.

Devamı ...

23 Ağustos 2009

Anket: Tuncay Gelsin mi, Issız Acun Kalsın mı?



Tuncay hakkındaki posttan sonra bir çok görüş geldi, anket yapalım, papazincayiri severlere soralım dedik. Buyrun anket.



Devamı ...

Hızlı ve Öfkeli


tuncay şanlı

Gol yollarında etkin. Basan koşan gurbetçi golcüden bile daha çok basan, hızlı ve öfkeli. Sahaya çıktığında rakip tedirgin, hakem tedirgin, yedek kulübesindekiler bile tedirgin. Sami Yen'de sus işareti yaptığında stadın çevresindeki kedilerin dahi susmasını özledik. Gel de stadda "Şanlı" diye bağırana "Tuncay" diyelim, bir tebessüm edelim.

Devamı ...

21 Ağustos 2009

Biji Bıratî, Biji Fenerbahçe


biji biji bijiturkler

Bu ülkenin tüm şehirlerinde, tüm mahallelerinde ve her sokağında sarı lacivert çubuklu formalara aşık çocuklar var. Bu çocukların adları Kürşat da olsa Devrim de, Bilal de olsa Ali de topun başına geçtiğinde hepsi Alex oluyor, hepsi kalede Volkan, hepsi topa Roberto Carlos gibi vuruyor. İlk formalarını saklıyorlar, ilk gittikleri maçın biletleri kutsal bir ikona gibi koruyorlar ve Fenerbahçe’yi tribüne çağırırken nasıl heyecanlandıklarını ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Onların babaları; anneleri bambaşka yerlerden, bambaşka hikayelerden gelmiş, sokakta, caddede, işte veya Meclis’te birbirine karşı büyük mücadeleler vermiş ama işte stadın koltukları üstünde santrayla beraber omuz omuza yapıyorlar. Fenerbahçe üstünden normallerimizi aşıyor, isimlerimize, dinlerimize, ikametgahlarımıza ve ceplerimize bakmaksızın hikayesinde birleşiyoruz. Diyarbakır’ın Cendere sokağında bir evde Fenerbahçe’yi heyecanla takip eden ile İzmir Alsancak’ta takip edenin yüreği Guiza’nın kaçırdığı her golde aynı türden bir öfkeyle patlayıp, meali yekten küfrü sallıyor.

Biz resmi devlet dairesi değiliz, gerçeği özgürce söyleyebiliriz. İnsanların Fenerbahçe’yi kendi dillerinde sevme hakkı vardır. İnsanın kendi dilinde sevgisi de öfkesi de içinden gelir. Çeviri olmaz, zorlama olmaz, baskı veya istibdat olmaz, insanın kafasının arkasında bir düşünce kalmaz. Çeyrek yüzyıl boyunca “Kürt” kelimesi üstünden birbiriyle kavga eden bir toplumda, Kürtlerin sarı lacivert melodileri ve heyecanları analarından öğrendikleri gibi meşketmeleri artık kabul etmemiz gereken bir haktır.

Fenerbahçe, kürtçe konuşanların da sevgilisidir. Çeyrek yüzyıldır yaşananlar bu gerçeği dahi görmemizi engelleyecek kadar bizleri körleştirdi. Büyük acılar var, büyük kayıplar, hayal dahi edilemeyecek ıstıraplar. Bu ülkenin üstünde kaybettiklerimizin ve birbirimize çektirdiklerimizin sıkıntısı birikti, hepimiz yaşadıklarımızın korkunçluğu karşısında büyük bir bıkkınlık yaşıyoruz. Üstelik idraklerimiz de sustu, kör bir düşmanlığı, manasız ve anlamsız bir baskı dilini devam ettirmek vicdanımızın da sessiz kalmasına sebep oluyor. Evet hiçbir şey tek taraflı değil ve evet büyük haksızlıklar yapıldı. Kürt yoktur denildi, Kürtlerin Kürtçe konuşma hakkı ellerinden alındı, çocuklarına koyacakları isim bile milli güvenlik sorunu haline geldi. Ben Fenerbahçeliyim diyeni zorla, cebirle, kudretle Galatasaraylı yapmayı bile kabul edilemez bir zulüm olarak görürken, insanlardan doğduğu gün anasından babasından aldığı kültürü ve kimliği reddetmesi istendi. Bulgaristan’da Naim Süleymanov’un yaşadıklarını yaşlı gözlerle izlerken, Baranların yaşadıkları karşısında Hayri Kozakçıoğlu kaldık. Hatalar yaptık.

Evet bu ülkede terör yüzünden canını, sevdiğini veya varlığını kaybedenler var. Ama zaten budur terörü kötü yapan şey. Böyle kötü bir şeyin karşısına da devlet hangi amaçla olursa olsun benzeri bir kötülükle çıkamaz. Teröristin karşısında devlet terör uygulayamaz. Bunun bir mantığı yok. Çok basit; terör, temel hak ve hürriyetleri koruyan kamu düzenine yönelir. Amacı bu düzenin varlığını yok etmek, her fiili ise son kertede bir temel hak ve hürriyeti ortadan kaldırmaktır. Yani terör, sanat gibi kendinden menkul sebeplerle yapılmaz. Terör bir eylemdir, bir fiildir, arkasından bir siyasi düşünce vardır. O siyasi hayale ulaşmak için belirlenen gayri meşru yöntemler bütünüdür. Bombalama, saldırı, adam kaçırma veya insan öldürme, nihayetinde birilerinin yaşama hakkı gibi temel hak ve hürriyetlerine yönelir. O halde devlet terörle mücadele eder, çünkü devlet her insanın temel hak ve hürriyetlerini korumakla mükelleftir. Biz de ne oldu? Devlet radikalleşti, koruması gereken insan haklarını ayaklar altına aldı, üstünde zıpladı. Hoyrattan da öte zalim davrandı. Yakılan köyler, bok yedirilen köylüler AİHM kararlarına dahi girmiş sıradan örnekler. Bunlar güvenlik örneği filan değildir, bunlar başka ve masum insanların haklarını yok eden devlet fiilleridir. Bu öyle kısa bir dönem veya münferit birkaç olayla olmuş bitmiş de değil. Şemdinli ve Mutkili Ali “Tanırım iyi çocuktur” sloganıyla hala hatıralarımızda.

Böyle karanlık bir dönemde dahi, Şemdinli’de veya Bismil’de Fenerli çocuklar var. Fenerbahçe oralara gittiğinde evlerinden, köylerinden üç otuz paralarıyla kalkıp kalkıp, Diyarbakır’a akıyor, evlerinden hanelerinden ve korkularından çıkan insanlar en sonunda bir şenlik veya büyük bir olayın yaratacağı hislerle biraz mutlu oluyorlar.

Biliyoruz, oraya başka illerden giden Fenerbahçeli taraftarlar bu zamana kadar pek de güzel karşılanmadılar. Kafalarına taşlar, koltuklar atıldı, küfürler yediler, yaralandılar, saldırıya uğradılar. Korkunç dönemlerin yarattığı iklimde bu tip meyvalar doğal. Bu insanların hiç biri, ne taş atanlar ne de saldırıya maruz kalanlar, kendilerinin sebebi olmadığı ancak maruz kaldıkları bir atmosferde yaşayıp, o delirium içerisinde davranmaktan başka bir günaha sahip değiller. Hepsi bu sistemin doğal sonuçları. Hepimiz akıl dışı, mantık dışı ve insanlık dışı bir savaş atmosferinin, diğerini dizleri üstünde çöktürüp yok etmedikçe tatmin olmayacak bir garezin ve her şeyin mübah olduğu bir “resmi ideoloji”nin pompalarından akan sularla akıl sağlığımızı kaybettik. Dünyada Anadoludan Görünüm gibi bir programın devlet kanalında yayınlandığı tek ülke Türkiye. Görmediğimiz, bilmediğimiz, hiç tanımadığımız insanlara karşı içimizde nefret duyguları yeşerten, insanı insanı düşman eden, sırf “Kürdüm” demeyi bile vatana hıyanetten katli vacip çizgisine getiren bir siyasi faunada kimse sağ salim hareketler yapamazdı. Artık, hazır da bu fauna çatlarken, insan gibi davranabiliriz.

Dedim, bizler devlet dairesi değiliz, Papazınçayırı da devlet kurumu filan değil. İstediğimiz dilde yazma, istediğimiz dilde konuşma ve kardeşimize sarılma hakkına sahibiz. Diyarbakırlı Fenerliler ile Büyükadalı Fenerbahçeliler, Fenerbahçe sevgisinde ortaktır ve ister Rumca, ister Türkçe, ister Kürtçe takımlarını sevsinler ruhlarından geçen birbirine değer.

Fatih’in yazısı Fenerbahçe’ye bir öneride bulunuyordu. O zihin açıcı yazı, bizim de bir şey yapabileceğimizi hatırlattı. Küçük bir şey ama insanların birbirine el uzatmasına sebep olacak bir şey. Bizlerin Fenerbahçe’den daha büyük ortaklıklarımız var, bu coğrafyadan daha büyük ortaklıklarımız, bu tarihten daha büyük geçmişimiz var. Şurada ister etnik sebeple, ister siyasi düşünceyle, ister dini hasletlerle hepimiz bir cendereden geçtik. Yakılan alevisi de var, asılan sağcısı da var, öldürülen binlerce solcu da var. İşte zorla askere alıp Cudi’ye gönderdiğimiz çocukların başı örtülü ablalarını okullara da almıyor bu devlet. Hepimiz tedrisatından geçtik ve hiç birimiz hasarsız değiliz. Nihayetinde, hepimiz insani gelişmişlik sıralamasında 76. Sırada olan bir ülkenin, verimsiz ve varımsız düzeninde türlü çeşit vasatlığın korkunçluğu altında yaşıyor, ölmenin de yaşamanın da bedava olduğu bir sistemin bir insana verebileceği bütün zararları çekiyoruz. Bizler, çektiğimiz çilelerde ve onların çözümlerinde ortağız, kardeşiz.

Şu çubuklu formalar altında, tribünlerde ve hep dillerde, Fenerbahçe marşlarında, yeşil sahaya gözümüz kilitli, bu korkunç normalliğin dışına çıkıyor, birbirimize sarılıyor, öpüşüyor, mutlulukla gülümsüyoruz. Demek ki birbirimizi öldürmeden, birbirimizi yargılamadan ve birbirimizin nasıl yaşayacağını belirlemeden de birlikte yaşayabiliyoruz. Maça gelin kardeşim, Batman’dan gelin, Bitlis’ten gelin, Tunceli’den Siirt’ten, Edirne’den gelin. Diyarbakır’da, İstanbul’da, her çeşit deplasmanda kucaklaşalım, şarkı söyleyelim. İster Biji Fenerbahçe diye bağırın ister Yaşa Fenerbahçe diye, Can’lar ve Lefter’leri beraber analım, arada iki güzel kelimeyi de birbirimize öğretelim.

Biji Bıratî, kardeşlik bizi büyütür, yaşanan adaletsizliklere karşı beraber karşı çıkmak bizi geliştirir, zenginleştirir, mutlu eder. Daha az kavga, daha çok huzur yaşarız. Daha az öfkemiz daha çok saadetimiz olur.

Yapabileceğimizin en azı bu, şuraya şu Kürtçe başlığı koyuyoruz, yarın Lazca da, Çerkezce de, Boşnakça veya Ermenice de başlık atabiliriz. Birileri mezalime maruz kaldıysa, mazlumun yanında olmak lazım, çünkü insan olmanın üçüncü köprüsü vicdan mahallesinden geçiyor.
Devamı ...

FC Sion 0 – Fenerbahçe 2
EL 20/08/2009


NTVSPOR – Mert Aydın
İSTANBUL- Sarı-lacivertliler UEFA Avrupa Ligi play-off ilk maçında Sion' u deplasmanda Andre Santos ve Kazım' ın golleriyle yenerek büyük avantaj yakaladı.
11 Eylül 2001 olaylarından sonra ABD, Afganistan' ı bombalamaya başlamıştı. Başkan Bush, Hollywood' un seçkin yapımcılarından bir ricada bulundu. Die Hard, Terminator gibi aksiyon filmlerinin devamlarının çekilmesini istedi. Bu filmlerin baş aktörleri artık yaşlanmıştı ama maksat halkın milliyetçi duygularını kaşımaktı.

Fenerbahçe' de başkan Aziz Yıldırım' ın 3 şampiyonluk sözünün ardından önce Daum geldi. Sonrasında ise, "Bana ne ben gideceğim" diyen Lugano geri döndü. Belki takımla çalışma konusunda eksiği vardı Uruguaylı futbolcunun ama Bilica' nın cezalı oluşu onu da İsviçre' de sahaya sürmüştü.

Oyunun ilk anlarından itibaren Fenerbahçe kontrolü elinde tuttu. Yavaş yavaş top daha fazla Sion'un yarı sahasında gezinmeye başladı.

24' te Roberto Carlos'un uzaktan şutunda kaleci Vanins başarılıydı.

28' de Güiza önde pres yaparak topu kaptı. Sağdan ceza alanına girmeden aşırtma denedi. Ama yükseklere gitti top.

36' da savunmanın arkasında topu Güiza kontrol etti. Üzerine gelen kalecinin üzerinden gönderdi. Savunma son anda kornere çeldi.

44' te Kazım sağdan ortaladı. Güiza geçen sezondan öyle aç kalmış ki her hareketi müthiş. Bu kez de ortaya öyle bir göğüs darbesi vurdu ki, hem de bilerek ve isteyerek, top Andre Santos' un dokunuşuyla ağlarla buluştu: 0-1.

57' de Emre' nin ara pasında Güiza kaleyi karşısında gördü. Ama plasesi kaleciyi tehdit etmedi.

64' te Fenerbahçe savunması uyudu. Araya giren Mpenza' nın plasesi direkten geri geldi.

70' te Güiza tarihi bir gol kaçırdı. İspanyol kaleciyle karşı karşıya kaldı. Aşırtması savunmaya çarptı. Okçu boş kaleye dokundu. Top gitti direkten döndü.

Sion savunmasının arkasında rahatça gezinen Fenerbahçeliler 74' te Emre ile gole yaklaştı. Emre' nin soldan şutu auta çıktı.

85' te Semih soldan ceza alanına girdi. Kaleciyi görünce hemen uzak direkteki Kazım' ın ayağına bıraktı. O da gol yapmakta gecikmedi: 0-2.

Fenerbahçe artık Avrupa Ligi gruplarında diyebiliriz. Top yuvarlaktır ama o kadar da değil. Sion karşısında Kadıköy' de rahat bir maç bekliyor Fenerbahçe' yi.

FC SION-FENERBAHÇE: 0-2

Hakemler: Daniel Stalhammer, Magnus Sjöblom, Joakim Flink (İsveç)

Fc Sion: Vanins, Vanczak, Chihab, Alioui, Fermino, Paito, Marin (78 M'Futi), Dominguez (78 Afonso), Serey Die, Obradovic (60 Yoda), Mpenza

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Lugano, Deniz (28 Önder), Roberto Carlos, Kazım, Emre (76 Emre), Cristian, Andre Santos, Deivid (63 Semih), Güiza

Goller: Andre Santos (44), Kazım (85)

Sarı Kartlar: Paito; Cristian, Güiza, Gökhan Gönül
Devamı ...

20 Ağustos 2009

Kadın Erkek Karışık 1. Futbol Ligi


semenya

Bu cinsiyet meselesi hep kafama takılıyor. Yakın geçmişte adını unuttuğum bir İtalyan takımı başkanı da takıma bayan oyuncu alacaklarını söylemişti, sonra sanırım olmadı o iş, olsa her yerde görürdük. Futbolun kural kitabında mesela Süper Lig için "sadece erkek futbolcular takımlarda oynayabilir" diye bir kural mı var? Böyle bir kural varsa sezon öncesi yeni gelen futbolculara cinsiyet testi mi yapılıyor? Eğer yoksa ve örneğin Türkiye Ligi'nde bir takım bayan oyuncuyla oynuyorsa Şampiyonlar Ligi'nde de kadroya alabiliyor mu? NTV Spor'da Dünya Atletizm Şampiyonası ile ilgili şu haber var

Bayanlar 800 metre finali öncesinde yaşananlar en az yarış kadar önemliydi. Güney Afrikalı 18 yaşındaki Caster Semenya'dan Uluslararası Atletizm Federasyonlar Birliği (IAAF) cinsiyet testi istemiş ve bu test yapılmıştı.

IAAF sözcüsü Nick Davies, "Bu çok karışık ve zor bir test. Sonucu almamız uzun sürecek" şeklinde konuşuyordu. İşte bu tartışmalı atlet favori gösterildiği 800 metrede altın madalyanın sahibi oldu. Hem de 1:55.45'lik yılın en iyi derecesiyle.

"Cinsiyet testi zor" açıklaması ilk başta bakınca komik, şunu donu bir indirir misiniz diyip bakınca anlarsın işte denebilir. Yalnız mesela cinsiyet değiştiren bir atlet veya futbolcu hangi kategoride yer alıyor. Örneğin erkekken kadın (erkekken kadın olmak da muğlak bir kavram ama şimdilik böyle diyip geçelim) olan bir sporcunun hormonlarına bakarak test yapılıyorsa ve sonuç erkek olarak gösteriyorsa bayan olarak yarışmasına izin verilmiyor mu, bu durumda erkek yarışlarına katılabiliyor mu? Tabii hormonlara bakarak test yapmak da öyle basit bir iş değildir, herkesin hormonları farklı derecelerde çıkıyordur. Sayıları çok az olsa da iki cinsel organla doğanlar var mesela, onların yarışmasına veya futbolcu olmasına izin verilmiyor mu? Cinsiyeti ayırt etmek veya insanları cinsiyete göre kategorilere koymak istisnalar sayısı çok az olduğundan ve bu kategorileri yapmak için ortaya çıkan farklar çocukluğumuzdan beri bilincimize yerleştiği için çok basitmiş gibi görünüyor. Yalnız işin ayrıntılarını düşününce garip teknik formaliteler aklınıza geliyor. Acaba spor için içselleştirdiğimiz ve doğru bulduğumuz ayrımcılık o kadar da doğru değil mi? Erkek ve bayan liglerinden sonra cinsiyet ayrımcılığı bu noktada artık olmasın diyenler de erkek-kadın karışık futbol ligini kursun. Rooney, C. Ronaldo direkt gidip o lige yazılır zaten.
Devamı ...

19 Ağustos 2009

Ariadne Artiles


Ariadne Artiles

Iker Casillas'ın yeni sevgilisi bu hanımefendi. Hakkında wikipedia'da hiç bir veri olmadığı için görünenler dışında da bir şey söyleyemiyorum. Evlenmiş boşanmış, bu mutsuz evliliğinin gölgesini üstünden atarak bir başka mutsuz Iker'in kollarına koşmuş. Iker tabi janti çocuk, bebelikten Real Madrid kalesinde olmanın verdiği bir kalenderlik var, geçen senenin o Barcelona buhranı dolu günlerini Artilles saadeti ile atlatmış. Bu arada Iker abi hanımı ben olsam C. Ronaldo ile de tanıştırmam. Tatsız laf eder, ne diyeceğini bilmez elin narsist bücürü boşa huzursuzluk, haybeye kavga çıkar. Gelir de "Abi hanımla birlikte mutlaka bize bekliyorum, harika şeyler hazırladım sizin için" derse "Ben kurufasulye pilav severim Cris, akşamları huzurlu oturmak isterim. Kusrumuza bakma" diyip geç git. Bir de hazır bu yazıyı okurken "Gracias" filan dersen çok sevinirim, Casillas bizim blogdan çıkmıyor diye mutlu olurum. Onu da söylemek isterim.

Ariadne Artiles

"Evimin kadını olmak istiyorum"

Ariadne Artiles

"Benim için önemli olan Iker'in mutluluğudur"

Ariadne Artiles

"Ikerim yerlere atladıkça, üstünü paraladıkça ben de harab oluyorum"

Devamı ...

George Best Superstar


george best

"Ona bir tek maçın sonunda el sıkışırken yaklaşabildim."
Roy Fairfax,
1970 yılında Northampton ile Manchester United arasında oynanan FA Kupası maçında, George Best'i marke etmekle görevlendirilmişti. Maç 8 - 2 bitti, George Best 6 gol atmıştı.

[Not: Yukarıda George Best'i ilahi bir figür olarak göğe yükselirken gösteren resim (The Transfiguration of George Best) Michael Browne tarafından Rafael'in Transfiguration resminden esinlenerek yapıldı ve Salford Sanat Galerisi'nde sergilendi. Ressam, Best'i Tanrı veya İsa olarak gösterdiğini kabul etmiyordu, "yaptığı yalnızca Best'in kendi şekliyle gökyüzüne yükseldiğini göstermek"ten ibaretti.]

Devamı ...

Direkt Sahanın İçinden Taktiksel Değerlendirme


cuneyt cakir

Milliyet'te bugün çıkan bir habere göre Cüneyt Çakır, bir önceki turda maçını yönettiği takım hakkında taktiksel değerlendirme yapmış. Tamamen uydurma bir haber gibi görünüyor, yok eğer ciddiyse diyecek bir şey yok. Adam kariyerini falan umursamamış demek, yakında bir hafta önce yönettiği maçlar hakkında iddaa eklerinde yazmaya da başlar; "CSKA defansı son zamanlarda iyi ama geçen hafta oynadıkları maçta 3 oyuncuyu attım {dış ses: bu konuda uzmandır}, yedek defansları da sakat, ayrıca forvetleri de çok ofsayta düşüyor, akşam eve gittim kolum uyuşmuştu, maç boyu inmedi mübarek. Bence banko Belçika ekibine oynayın". Haberi buraya da kopyalayalım

Levadia Tallinn’in, Şampiyonlar Ligi 2. eleme turunda Wisla Krakow’u yendiği maçı yöneten Cüneyt Çakır, Estonya temsilcisinin röntgenini çekti, Galatasaray’ın, Ali Sami Yen’de iyi bir skor alması gerektiğini söyledi

FIFA kokartlı hakemimiz Cüneyt Çakır, Galatasaray’ın, Avrupa Ligi play-off turundaki rakibi Levadia Tallinn’i, Milliyet için mercek altına yatırdı.
Türkiye’de kimsenin yakından tanımadığı Estonya ekibinin, Şampiyonlar Ligi 2. turu rövanşında Polonya şampiyonu Wisla Krakow’u 1-0 mağlup ederek elediği maçı yöneten Çakır, Levadia’nın özellikle defansif anlamda iyi bir takım olduğunu vurguladı.
Estonya şampiyonu Levadia’nın son yıllarda Avrupa kupalarında tecrübe kazandığına dikkat çeken Cüneyt Çakır, “UEFA’nın verdiği görevle, Levadia Tallinn takımının, Wisla Krakow ile oynadığı Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turu rövanş maçını yönettim. Levadia, Tallinn şehrinde oynanan bu maçı 90. dakikada frikikten attığı tek golle kazanarak ilk maçtaki 1-1’lik skorun avantajıyla tur atladı. Levadia son senelerde iyi bir çıkış yakalayan ve yavaş yavaş Avrupa’da da tecrübe edinmeye başlayan bir takım. Kaybedip elendiği maçlarda neredeyse hiç 2 farklı mağlup olmamışlar. Geçtiğimiz yıllarda ön eleme maçlarında Newcastle, Shakhtar, Braga ve Twente gibi gibi güçlü ekiplerle karşılaşmışlar ancak hiçbir zaman kolay teslim olmamışlar” diye konuştu.

‘Seyirci baskısı olmayacak’
Cüneyt Çakır, Galatasaray’ın yarın akşam Ali Sami Yen Stadı’nda konuk edeceği Levadia Tallinn’in uyguladığı sistem ve önemli oyuncularını da değerlendirdi.
Başarılı hakem, “Levadia defansif anlayışla oynuyor. Dikkat edilmesi gereken oyuncuları forvetteki Ivanov ve Andreev. Galatasaray deplasmanda seyirci baskısıyla karşılaşmayacaktır. Bana göre Türk seyircilerin sesi orada daha fazla çıkacaktır. İlk maçta alınacak iyi bir sonuçla Galatasaray’ın turu geçeceğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Devamı ...

17 Ağustos 2009

Andre Santos Flip Flap



91'de bütün yarı sahayı geçip mükemmel bir gol atan Andre Santos'un maçta yaptığı başka bir şov. Spiker ne olup bittiğinin farkında değil ama tribünden yükselen sesten de anlayacağımız gibi tribün gayet farkında. Bu arada görüntüyü şu blogdan buldum, maç özetleri ve goller var, çok başarılı.

Devamı ...

Daum Gerçekten Dönmüş


rambo okan - emre

Sivasspor maçının kasetini saklayıp "Kapanan Anadolu takımı nedir dedeciğim" diyen torunlarıma "anlatmak çok zor evladım, gelin size izleteyim" demeyi planlıyorum. Fikstür sağolsun bu sene Trabzonspor'u takip ettiğimiz için rakiplerin maçlarını bir hafta önce 90 dakika izleme şansımız oluyor. Geçen hafta da Sivas'ı izledik ve o maça dayanarak "fark atarız" dedim. Şimdi fark attık işte diyecek değilim çünkü maç hiç benim öngördüğüm gibi geçmedi. Hatta hücumda tahmin ettiğimden daha da zorlandık.

Maçın kırılma anı Rambo Okan'ın sahaya girmesi oldu. Geçen sezonun tümünde 1 asist 1 golle oynayan Emre, Rambo Okan'ın sihirli dokunuşundan sonra tek maçta bu istatistiği yakaladı. Rambo keşke maçın başında girip Alex'in ayaklarına sarılsaydı... Geçen hafta Sivasspor Trabzon karşısında orta sahayı hiç zorlamıyor, kendi ceza sahasının 5 metre önünde bir çizgi oluşturup rakibin gelmesini bekliyordu. Fenerbahçe'nin hücumcularının geçen hafta yaptıklarını izleyince bu defans çizgisinin ilk yarım saatte delineceğini düşünüyordum, sonra zaten arkası gelirdi. Fakat Alex'in daha oyunun başında sakatlanması planları bozdu. Geçen hafta Guiza, Alex, Andre Santos'un topu ayakta tutmadan tek ve hızlı paslarla geliştirdiği atakların merkezinde Alex vardı. Bugün de aynı şeyleri bu kadar gömülmüş ve rakibi kalesine 25 metre sokulana kadar rahatsız etmeyen bir takıma karşı rahatlıkla yapardık ama bu hücum planının merkezindeki adam sakatlanınca işler değişti. Deivid tekniği yüksek olsa da topla çok oynayan ve Alex kadar hızlı düşünemeyen bir oyuncu. Bu kadar kalabalık bir defans oyununa karşı ufak bir boşluğun, araya sızan takım arkadaşının, en ufak bir aksamanın süratle değerlendirilmesi gerekiyor. Deivid gibi ayağınızda topu tutmaya başlarsanız defans yapan 8 oyuncudan birisi mutlaka verilen bir açığı kapatıyor. Bu yüzden Fenerbahçe hücumda zorlandı.

Zorlandı kelimesi çok iyi tarif edemiyor aslında durumu. 10'u isabetli 23 şut, 10'u isabetli 37 orta, 10 korner, % 90 isabetli pas yüzdesi. Son istatistik normal, çünkü rakip 8-9 kişi sizi bekliyor ve istediğiniz gibi topla oynayabiliyorsunuz. Uzaktan çekilen bolca şut da olması gereken, böyle bir oyun anlayışına karşı yapacağınız şey boşluk bulunca şut çekmek ve oyun ortada kilitleniyorsa kanatları çalıştırmak. Şut imkanı bulup bunları kullandık, çok etkili olmadı bu ama özellikle ilk yarıda kanatları etkili kullanamadık. Bu sorun geçen senelerde yaşadığımız en büyük sorunlardandı, Alex yokken veya markajda kaybolduğunda sol ve sağ açığınız da ortaya çekiyorsa rakip kalabalıklaşarak oyununuzu kilitliyor. O zaman bekleriniz ve kanatlarınızla kilidi açmanız gerekiyor. Kazım ve Andre Santos'un yapamadığı şey kanatlarda yakaladıkları boşlukları değerlendirememek oldu. İkinci yarı Carlos ve Gökhan biraz daha hücuma girince bu sorun nispeten çözüldü. Bu noktada da biraz şanssızlık biraz beceriksizlik sonucu istediğimizi yapamadık. Örneğin ikinci yarıda Carlos'un soldan ceza alanına girdiği bir pozisyonda ceza alanında tam 7 tane Fenerbahçeli oyuncu vardı. Bu anlarda çoğalamamak veya uygun pozisyon bulamamaktan çok son hareketi yapamamaktan sıkıntı yaşadık.

Diğer yandan beklerin oyuna katkısı müthişti. Daum geldiğinden beri bek fetişi olan bir hoca. İlk sezonunda sol bekte 3-4 oyuncu deneyip sonra Ümit'i sol bek yapması ondan. Daum'un sisteminde beklerin rolü, özellikle hücum güçleri çok önemli. Sağ bekte vasat bile olmayan Serkan'a senelerce sabreden Daum'un elinde şimdi tam Daumluk bir oyuncu var; Gökhan Gönül. Fiziksel ve teknik özellikleri nedeniyle Daum'un tam istediği adam, Daum'a al sana robot, istediğin özellikleri yükleyip sağ bek yap deseler Gökhan'ı yapar. Gökhan da Daum geldiğinden beri kendine geldi, bu maçta da sahanın en iyilerindendi, belki en iyisiydi. Defans yaparken kademede, sağdan atak yaparken topla koşuda ya da kanat boşluğunda, ters kanatten ataktayken ceza alanında. 90 dakika boyunca inanılmaz çabaladı. Maçın adamıdır, değilse Emre yüzündendir. Guiza için söylenen "bu senenin en iyi transferi" klişesi Emre için de geçerli. Önde baskıyı çok etkili yapıyor, özellikle böyle rakiplere karşı hücumcuların işini kolaylaştıracak plan ileride rakip orta sahaya basmak olur, Emre de bunu şu güne kadar en etkili şekilde yapıyor. Bugün Sivasspor çok gömülünce nasıl orta sahada liderliği alıp ileride hücum başlatan adam olma vazifesi yapacağını da gösterdi. Rambo Okan'ın sihiriyle topu iki direğe çarptırıp çıkartan şanssızlığı da yendi, hatta biraz abarttı kornerden direkt gol bile attı. Cristian hakkında "umarım bana kabuslar gördürmez" yazmıştım. Bu maçta gördük ki pek öyle kabus gördürecek bir adam değil, abartmış olmayalım ama bugün sahada ileriye hızlı oynayan Aurelio var gibiydi. Bu oyunu Milan deplasmanında ya da bir derbide oynasa 10 üzerinden 10 puan veririm, fakat böyle bir rakibe karşı çok geride kalıp hücuma direkt katkısı olmadığı için puanı 8'e düşürürüm. Bu durumdan şikayet ediyormuşum gibi algılanmasın, daha önce yazdım, şu kadro yapısıyla hücuma direkt katkı veren değil defansın kademe zaaflarını kapatıp rakibin orta sahadaki hamlelerini erken sezerek top çalacak bir orta saha adamı tercihimdir diye. Tam olarak Cristian'ın bugünkü oyununu tarif ediyordum. Orta sahadaki Emre-Cristian ikilisinden ziyadesiyle memnunum şu ana kadar.

Gelelim takımın zayıflıklarına. 1 numara Deivid. Keşke yerine Semih girseydi ve 4-4-2 oynasaydık. Alex'in görevini aldı ve yavaşlığı sebebiyle yukarıda anlattığım hücum planlarının çoğu onun ayağında eridi. Çok fazla top kaybetti. Belki Kazım yerine Semih girse ve Deivid sağa alınsa daha etkili olurdu, fakat orta sahadaki o kritik bölge hiç Deividlik bir bölge değil. Hücumdaki verimsizliğini geçtim ama basit top kayıpları daha derli toplu takımlara karşı başımıza bela olabilir. Önder - Bilica ikilisi de kötüydü. Bilica Ersen'e bütün hava sahasını bırakmadı ama yaptığı bir iki akıl almaz hata var. Sivas'ın forvetleri çok kötü olduğu için sıkıntı yaşamadık. Buna rağmen Önder madem sıkıntı yaşamıyoruz ben zorla yaşattırırım dedi. Sivas birisi ilk yarıda, diğeri ikinci yarıda iki kez geldi. Birincisinde Kamanan topu alırken nedense Önder aynı manyetik kutba girmişler gibi ondan uzaklaştı. İkincisi Volkan'ın çıkardığı en tehlikeli pozisyon... Onda da topu felaket biçimde ıskaladı. Allahtan Lugano tribünde oturuyordu da arada kamera ona dönüp "bu akşam rahat uyuyun, kabusa gerek yok" mesajı veriyordu. Guiza vasattı fakat Sivas'ın oyun anlayışına bakınca kötüydü yazmaya elim varmıyor. Belki Semih alınsa o da daha ortalarda görünürdü bu maçta.

Sonuçta bu haftayı da lider kapattık. Andre Santos baktı 3 dakika var, maç 2-0 biterse başka takımın adı yazılacak puan tablosunun tepesine, gönlü el vermedi "beyler atın abinizin ayağına, bari yine lider bitirelim" dedi, dediğini de yaptı. Kadıköy'de ne zamandır böyle bir gol izlememiştik. Bu hafta izlediğimiz Diyarbakırspor çok organize olabilen, orta sahayı domine edecek bir takım değil. Sivasspor gibi 9 kişiyle ceza alanında beklemeyecek olmaları bizim için avantaj, sürekli defansın arkasına uzun top atmaya çalışmaları ve forvetlerinin Sivasspor forvetleri kadar felaket olmaması da dezavantaj. Bilica ve Önder bu hafta yaptıkları bariz hataları haftaya da yaparlarsa ağır sonuçları olabilir. Alex'in olmaması sorun fakat Deivid'e onun görevinin verilmesi daha büyük sorun. Mehmet Topuz veya Semih'ten birisi hazır olursa umarım onlarla başlanır maça. Cristian'ın defans arkasına atılan toplarda ne kadar atik olup nasıl kademeye girdiğini de göreceğimiz bir maç olur sanırım, onu da yaparsa gelecek haftadan itibaren Cristian tam isabet olmuştur deriz, yani şimdiden demeye başladık da vurgu yaparak söyleriz.

Not: O kadar yazıp tribüne hiç değinmemişiz. Ayıp... Tv başında bile müthiş keyif aldım tribünü dinlemekten, maçın durumunu, skoru falan dinlemeden mükemmel desteklediler, üstelik fahiş fiyatlara rağmen doluydu da. Takım tribünü, tribün takımı pozitif yönde etkiler bu sene.
Devamı ...

Fenerbahçe 3 – Sivasspor 0
TSL 16/08/2009


NTVSPOR – Mert Aydın
Fenerbahçe, Şükrü Saraçoğlu Stadı’ nda ikinci yarıda attığı gollerle Sivasspor’ u 3-0 mağlup ederek ligdeki ikinci maçından da galip ayrılmış oldu.
İSTANBUL – Ev sahibi Fenerbahçe' de sakatlığı geçen Roberto Carlos ilk onbirde sahaya çıkarken, Vederson tekrar kulübeye döndü. Sarı-lacivertli ekipte takım kaptanı Alex de 8. dakikada sakatlanarak yerini Deivid' e bıraktı.
Sivasspor'da ise teknik direktör Bülent Uygun, geçtiğimiz haftadan çok farklı bir takımla sahaya çıktı. Uğur Kavuk, Erman Kılıç ve Musa Aydın' ı yedek soyunduran Uygun, bu oyuncuların yerine sağ bekte Murat Sözgelmez, orta sahada da yeni transfer Kadir Bekmezci ve Cihan Yılmaz' a şans tanıdı.

Sarı-lacivertli ekipte geçtiğimiz hafta iki gol atan golcü futbolcu Güiza ilk yarıda beklenen pozisyonları bulmakta zorlanırken, Sivasspor ise Kamanan ve Ersen Martin ile kontraataklarla gol aradı.
2. dakikada sol çaprazdan Alex 'in kullandığı serbest vuruşta, ön direkte Kazım' ın kafayla vurduğu meşin yuvarlağa son anda ayak koyan Hayrettin, topu kornere gönderdi.
22. dakikada çalımlarla ceza sahasına giren Dos Santos' un ayağından defansın müdahalesiyle açılan topu önünde bulan Kazım' ın müsait durumdaki vuruşunda, meşin yuvarlak yandan auta çıktı.
26. dakikada Emre ile yaptığı duvar pası sonrası Deivid' in ceza sahası dışından yaptığı sert vuruşta, top kaleci Petkoviç' de kaldı.
32. dakikada Ersen Martin' in kafa pasıyla Fenerbahçe defansının arkasına sarkan Kamanan' ın sol çaprazdan vuruşunda, top yandan auta gitti ve Sivasspor önemli bir fırsatı değerlendiremedi.
40. dakikada Emre' nin ceza sahasında yaptığı vuruşta, kaleci Petkoviç yatarak meşin yuvarlağın sahibi oldu.
42. dakikada ceza sahası içinde sol çaprazda Dos Santos' un yaptığı sert vuruşta, kale önünde ayak koyarak topu kornere gönderen Yasin Çakmak, kalesinde önemli bir tehlikeyi önledi.
44. dakikada sağdan Cihan Yılmaz' ın kullandığı kornerde, ceza sahası içinde iyi yükselen Ersen Martin' in kafa vuruşu sonrası top yandan auta gitti.
Karşılaşmanın ilk yarısı 0-0 beraberlikle tamamlandı.
İkinci yarıda Fenerbahçe' de özellikle Gökhan Gönül sağ kanattan zaman zaman etkili çıkışlar yaparken, Sivasspor da özellikle 53 ve 54. dakikalarda Kamanan ve Ersen Martin' in vuruşlarını Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel çok iyi bir refleksle çıkarmayı başardı.
70. dakikada Fenerbahçe' de Emre' nin ceza sahası içine çıkardığı topla buluşan Kazım, topun gelişine vurdu ve sarı-lacivertli ekibin golünü attı: 1-0
Golü yedikten sonra konuk ekip Sivasspor, Fenerbahçe kalesine gitmekte zorlanırken sarı-lacivertli ekip 81. dakikada Emre Belözoğlu ile durumu 2-0 yaptı.
Maçın uzatma anlarında gelen Dos Santos'un golü skoru ilan etti:3-0
Ligde ikide iki yapan Fenerbahçe bu sonuçla ikinci haftayı da lider kapadı.
FENERBAHÇE: 3 - SİVASSPOR: 0
Stat: FB Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Mustafa Kamil Abitoğlu, Mustafa Emre Eyisoy, Adil Sinem
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Bilica, Önder, Roberto Carlos, Kazım, Emre, Cristian, Dos Santos, Alex (Dk. 8 Deivid), Güiza
Sivasspor: Petkoviç, Murat Sözgelmez, Yasin Çakmak, Sedat Bayrak, Hayrettin, İbrahim Dağaşan, Onur Tuncer, Cihan Yılmaz, Kadir Bekmezci, Kamanan, Ersen Martin
Sarı Kartlar: Dk. 45+2 Petkoviç (Sivasspor), Dk. 70 Kazım (Fenerbahçe)
Goller: Dk. 70 Kazım, Dk. 81 Emre ve Dk. (90+1) Dos Santos (Fenerbahçe)
Devamı ...