Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın Ardından Birkaç Not



Avrupa Basketbol Şampiyonası tarihleriyle planlı ve maksatlı olarak yıllık iznimi çakıştırarak uyku-basketbol-iftar-basketbol-sahur- basketbol-uyku kronolojisinde bir 15 gün geçirdim. Sonucunu bildiğim basketbol maçlarının tekrarlarını hele o maçı kazanmışsak seyretmeye bayılırım. Ntv ve Ntvspor bizim maçların iki kez tekrarını veriyorlardı.Diğer maçlarında en az birini sahur sonrası tekrar yakalayabiliyorduk .

Önce organizasyondan başlayalım sonra parkeye döneriz. Bir kere Polonya’ya bu şampiyonanın verilmesi son derece saçma, basketbol geleneği olmayan, doğru düzgün ligi olmayan, Prokom ‘un üç dört yıldır varlığı sayesinde bir nebze basketboldan haberdar olan bir ülkede Avrupa Şampiyonası yapılmasını doğru bulmuyorum. 2003’de İsveç’te yapıldığını anımsarsak buna da şükür diyebiliriz gerçi. Polonyalı yönetmenler basketboldan bihaber arkadaşlar olduğu için çoğu pozisyonun tekrarını oyun oynanırken vermeyi ve maçları piç etmeyi başardılar. TRT ‘nin 90’ların ortalarına kadar yaptığı gibi yani. O zamanlar hücum süresi 30 saniye olduğu ve takımlar yavaş oynadığı için pek kaçırmıyorduk pozisyonları yine de ama sokak basketbolu tadında oynanan bir Bulgaristan-Polonya maçını tekrarlara boğmak maçın yarısını seyretmemek demek oluyor mesela. FİBA bir ülkeye organizasyon verirken maçların yayın kalitesini de gözetmek zorunda yönetmenlerin yeterlilik belgesinin bile istemesi lazım bence yayıncı kuruluştan umarım ders alırlar.

Sahadaki basketbola gelince artık bir kez daha gördük ki basketbol gittikçe rugby kadar fiziki temasa doğru gidiyor. Sertlik düzeyi müthiş yükseldi. Pota altı sertliği göstermeyen takımların üst düzey takım olmaları imkansız. Sertlik doğrultusunda artan faul sayısı da artık faul atışlarının öneminin bir kat daha arttığını gösteriyor. Bu turnuvada dikkat çekici şeylerden bir tanesi bence yardım savunmasının sorgulanması olmalı. Bazen oyuncular yardıma gitmeyi refleks haline getirip oyuncu gözetmeksizin yardıma gidiyorlar ve bu da gereksiz yere boş adam bırakıp ceza atışı yemeye sebep oluyor. En dramatiğini Spanoulis'in sahte penetrelerinde biz yaptık mesela, Hidayet yardıma gitmese, ki topun olduğu yönden yardıma gelmesi başlı başına ayrıca bir hata, Prentizis’in o üçlüğü olmayacaktı ya da Slovenya 3 sayı öndeyken Sırbistan maçında Jagodnik Pereoviç’i savunmak için yardıma gitmese(2 sayı atması bir anlam ifade etmiyordu) Teodesiç o üçlüğü atamayacak maçı uzatmaya götüremeyecekti. Yardım savunması yüzünden boş atış yememek için bire bir savunmada artık yenilmemeniz lazım.

10 sene önce savunmada dolaşan hücumda çoşan oyunculara tahammül edilebiliyordu ama Harun Erdenay şu an oynasa mesela o olağanüstü hücum potansiyeline rağmen hiçbir üst düzey takımda görev alamazdı. 10 yıl önce iyi savunma yapan oyuncular rol adamlarıydı. Bir anlık ya da bir maçlık birilerini kilitemeleri istenir ve onu yaparlardı. Artık oyunun bu yönünü iyi oynayan oyuncular rol oyuncusu değil ana oyuncular oldular. Sinan’ın ve Ömer Onan’ın ilk beş başlamasını kimse yadırgamıyor ve çoğunluk hatta doğru buluyorsa bu zihniyet değişiminin en açık göstergesi. Bu şampiyonanın ardından bence şunu da gördük pek çok yıldız oyuncunun olmadığı bu turnuvada bile iyi takım seyretmenin de iyi oyuncu seyretmek kadar büyük bir keyif olduğunu bir kez daha idrak ettik.

Mesela Rusya inanılmaz kötü bir kadroyla gelmesine rağmen takım olma nosyonuna sahip olabildiği için çeyrek finale çıkabildi. David Blatt'ın bu takımı çeyrek finale çıkarması 2007'deki şampiyonluğa göre daha büyük bir başarıydı bence. Potansiyeliniz ne kadar sınırlı olursa olsun sert savunma yapabiliyor ve takım olarak ayakta kalabiliyorsanız bir yerlere gelebiliyorsunuz. Potansiyeliniz iyiyse ve sahanın iki yönünde de bir basketbol aklı geliştirebiliyorsanız da üst düzey bir takım oluyorsunuz. Nba ile Avrupa basketbolu arasındaki farkı da savunma dozajının iyice arttığı bu turnuvalarda bir kez daha görüyoruz, Nba de normal sezonda zaten hiç savunma yapılmıyor, play-offlar da biraz sıkıyorlar sadece, Avrupa'daki hazırlık maçları bile sertlik olarak Nba play-off larının önünde. İşin kötü tarafı Nba de savunma yapmamaya alışmış Avrupalı oyuncuların zaman zaman savunma alışkanlıklarını unutması. Basketbol fundemantalini Barcelona'da almış Pau Gasol'ün bizim maçta bir türlü pick and roll savunamamasını unutulmuş bir alışkanlığa bağlayabiliriz ancak.

Gelelim Avrupa basketbolunun zayıf karnına, organizasyonların keyfiliği ve hakem kararları. Hakemler açısından Yunanistan maçına kadar çok sıkıntı yaşamadık biz ama özellikle ilk turdaki Rusya ve Fransa'nın olduğu gruptaki maçların hakemleri berbattı. Basketbol hakemin maça doğrudan etkisinin maksimum olabileceği yegane spor dalı ve bu iş çok çirkinleştiriyor bazen bu sporu. Yine de geçen Avrupa Şampiyonalarına göre ben hakemlerin biraz daha dengeli düdük çaldıklarını düşünüyorum. Bir başka tuhaf konu Fiba'nın Dünya Şampiyonası için 4 tane wild card hakkı olması. 1 değil 2 değil 4 tane wild card. Yani turnuvaya katılacak takımların %25 ini doğrudan FİBA belirliyor. Bu tamamen saçmalık FİBA'nın keyfiliğinin nasıl büyük bir alanı kapladığının göstergesi. Bu saçma duruma istinaden büyük ihtimalle Rusya Litvanya ve İtalya wild card alan üç Avrupalı olacak bir tane de diğer kıtalardan birine verilen kontenjanla 24 takım tamamlanmış olacak ki Afrika'dan bir ülkeye verileceğini düşünüyorum onun da.


2 comments:

  1. PVH dedi ki...

    Turnuvanin takvimi de cok kotuydu. 3 gun icinde tum ceyrek, yari finallerin ve finalin oynanmasi sacmalikti. Tanjevic'in soyledigi gibi takimlarin gercek gucunu ortaya koymasini engelliyor bu sistem. Takim sporlarinda guc, yetenek, ve uyum takimin gucunu belirler, bu sistemde turnuva ilerledikce yetenek ve uyumun onemi kalmiyor, gucu olan cok buyuk bir avantaj yakaliyor. Ayrica ilk gruplardan puan tasinmasi da favoriler Ispanya, Yunanistan, Turkiye ve Fransa'yi ayni torbaya gonderdi, diger taraftaki takimlar icin buyuk sans oldu. Bence ilk gruptan puan tasinmamali, ikinci gruplara herkes esit baslamali ve tabii turnuva daha uzun bir takvime yayilmali.

  2. Allaben Tarzanı dedi ki...

    bir ülkeye fiba nın wildcard verebilmesi için o ülkenin son yapılan kıta şampiyonasında oynamış olması şartı var. polonya ya gelemedi italya. Bu nedenle italya ya wildcard verilemez. italyanlar 2010 da yok...

Yorum Gönder