Polis bu bulguları neden topladı?



Şimdi tabi izlediniz, görüntü komik. Belgeler uçuşuyor filan. Yanda Judge Baransu, laptopuyla oynuyor. Egzantrik. Ancak Gökmen Özdenak'ın sorduğu soru da bir cevabı hak ediyor, "10 aydır polis neden çalıştı, hala federasyon zaman çalmaya çalışıyor" Şunu diyor yani, polis bu kadar çalıştı, yüreğini koydu, ancak federasyon delilleri yetersiz buldu karar vermedi. Bu nasıl iş? Anlatalım.

1- Polisin işi bu.

Tabi Gökmen Özdenak polisin hayırhane bu işi yaptığını zannediyor olabilir ama şaşırtıcı gerçek, polisin vazifesi zaten bu. Adli kolluk hizmeti sunmak. Bak ilgili kanunlarda ne diyor:

CUMHURİYET SAVCISININ GÖREV VE YETKİLERİ

Madde 161 - (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki Maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.


Polis vazife ve selahiyetleri kanununda da şu ifade var,

Ek Madde 6 - Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir.


Yani polisin işi bu zaten. Polis başlayan bir soruşturma sırasında, savcının emirleri ve gözetiminde bulguları toplamak ve diğer kanunen verilen görevleri yapmak zorunda. Bu görevini ifa etmiş.

2- Adli makamlar hiçbir durumda polisin tespitleri, bulguları veya düşünceleri ile bağlı değildir

Önce savcı açısından olaya bakalım. Polis zaten savcı emrinde soruşturma safhasında adli kolluk hizmeti sunar. Savcı polis tarafından önüne konulan her bulguyu değerlendirmeyebilir, bazı bulguların veya polis tarafından aktarılan görüşlerin, gerçekle bağdaşmadığını veya iddiaları desteklemediğini düşünebilir. Dolayısıyla iddianamesini hazırlarken polis tarafından önüne konulan her şeyi oraya koymak zorunda değildir.

Soruşturma safhası zaten iddianamenin kabulüne kadar geçen safhadır. Bu safhada, savcı iddianamesini hazırlamak için adli kolluk hizmetiyle birlikte çalışır, leyhe ve aleyhe delilleri toplar, değerlendirir. Bu safha bitip de iddianamesi hazırlandığında da mahkemeye sunar, şayet mahkeme kabul ederse kovuşturma safhası başlar.

Ama savcı illa dava açılmasını talep etmek zorunda da değildir. Bak ne diyor Ceza Muhakemeleri Kanunu

madde 172 - Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.


Gökmen Özdenak'ın kalbi dayanır mı bilmem, savcı kovuşturmaya yer olduğunu düşünse dahi, bu da mahkemeyi bağlamaz. Mahkeme de iddianemeyi iade edebilir. Polis o kadar çalışıyor, savcı iddianame hazırlarken değerlendiriyor, yetmiyor iddianamesini hazırlıyor kovuşturmaya yer olmadığını düşünüyor ama mahkeme iddianameyi iade ediyor! Gördün mü Özdenak? Neler neler oluyor? Niye oluyor bunlar? Çünkü Türkiye bir polis devleti değil. Polis bulguları değerlendirip suça kanaat getirecek makam değil. Onun yeri mahkeme. Savcı da suç olup olmadığına kanaat getirecek makam değil, o ancak bulguları toplar, ciddi bir şüphe vehmediyorsa iddia eder, o iddiasına da savunma cevap verir, yargılama sonunda da mahkeme bir kanaat açıklar.

Ha bu da yetmiyor. İyi mi? Birinci derece mahkemesi diyelim bir karar verdi, bunu da savunma makamı temyiz etme hakkına sahip. Dosya bir de temyiz mahkemesine gidiyor. İlginç tarafı, koca temyiz mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını da bozabiliyor. Hem de öyle bir kere iki kere olmuş istisnai bir olay değil bu, sürekli, her gün olan bir olay.

Gökmen Özdenak bunu ilk kez duyuyorsa muhtemelen ölmüştür. Düşün polis bulguları toplayacak, savcı iddianameyi hazırlayacak, kabul edilecek iddianame, kovuşturma safhası başlayacak, mahkeme koca koca hakimler bir karar verecek sonra Yargıtay kalk sen boz!

Bu genel görüntüden çıkartılacak bazı ilkeler var.

1- Demokratik bir hukuk devleti bazı temel ilkeler üstüne kuruludur.
2- Adil yargılanma ilkesi diye bir şey vardır.
3- Polis karar verici makam değildir, kararı bağımsız mahkemeler verir.
4- Mahkeme kararını kanuna dayanarak verir. Kanunlarımızda masumiyet karinesi, adil yargılanma ilkesi, savunma hakkı gibi bir çok hak kabul edilmiştir.
5- Mahkeme kararları da denetime tabidir.

Niye biliyor musun Gökmen Özdenak? Çünkü emniyet gücü, elinde tuttuğu kamu gücüyle, birine suç isnad edip de o kişinin hayatını karartmasın diye. Kendisine suç isnad edilen insan kendisini açık ve bağımsız bir mahkemede özgürce savunabilsin diye. İftira atanlar, gücü elinde tutanlar, güçsüz gördüklerine karşı herhangi bir suistimal yapmasın diye. Bunlar oluyor çünkü, inanmazsın.

TFF de bir disiplin yargılaması yapıyor. Polisin kanaatlerini onay mercii değil. Sunulan delilleri değerlendirir, içtihatlar ve kanun çerçevesinde karar verir. Bu karar senin -niyeyse- hoşuna gitmemiş olabilir. Sen gerçekten de şike suçu işlendiği kanaatinde olabilirsin ancak bu yargılamayı bağlamaz.

Üstelik, adil yargılanma ilkesinden habersiz, polis ne derse o olsuncu, savcı nedir, mahkeme nedir bilmeyen bir insanın yaptığı yoruma da kimse biat etmek zorunda değil. Kaç yaşında adamsın, besbelli cahil kalmışın, şurada sana temel hayat bilgisi veriyoruz, vermek durumunda kalıyoruz, bunun utancıyla sessizce yaşamak dururken bir de TV programlarına çıkıp belgeler filan savuruyorsun.

Öyle de, çıktığın yere yakışıyorsun be Gökmen Özdenak, Uluerenle Baransu'nun ortası, tam senin yerin.




12 comments:

  1. Önder Ayhan Pektaş dedi ki...

    Eski Ramazan eğlencelerini bizlere hatırlatan "telegol" programına teşekkür etmek lazım. Ailecek beğenerek izliyoruz!

  2. BENCİLEYİN dedi ki...

    ziya şengülün de o programdan ayrılması gerektiğini hatırlatmak gerekir.

  3. deddaq dedi ki...

    malesef bu cahillerden cok var. zaten temel sorun da bu gibi duruyor. bu kadar cahil olmasak kahvehane muhabbeti yapan yuzlerce adam televizyon ekranlarinda barinamazdi. bu garip at gozluklu dunyayi telegolden ibaret sanan guruh da yetismezdi. neyse oldu bi kere. ne halleri varsa gorsunler.

  4. ben buradayim dedi ki...

    Hala her seferinde elindeki kagitlardan bir seyler okurken "Iddianameye göre" demiyor mu...yani ne demek lazim... Digerlerinden biri de cikip "Yahu hangi iddianameden bahsediyorsun Özdenak, daha iddianame middianame falan yok, alooo?" demiyor ya...uff...Ulan sizin yayin ahlakinizi da, arastirmaciliginizi da, gazeteciliginizi de, yorumculugunuzu da...

  5. samael dedi ki...

    Ben Gökmen Özdenak ın bu yazdıklarınızı bildiğini zannetmiyorum. Hatta bazen canlı yayında dahi olduğunun bilmiyor.
    Çevir kazı yanmasın...

  6. emir.z dedi ki...

    Tarih 4 Mayıs 1980: Yukarıdaki videoda etik bir cezbeye kapılarak a4 kağıtları havalara fırlattığını gördüğümüz spor adamı Gökmen Özdenak, Galatasaray futbol takımının forveti olarak önemli bir Fenerbahçe maçına çıkıyor. Takımı küme düşme tehlikesi içinde. Neticede efendim, iki takımın oyuncuları anlaşıp beraberliğe yatıyorlar.
    Kim söylüyor, güzel güzel anlatıyor bunu? Yine bir mistik cerbeze halinde, yine bir Telegol klasiğinde sayın Gökmen Özdenak.
    Tarih 26 Temmuz 2011. Sayın Özdenak bu kez Bugün gazetesi spor yazarı olarak karşımızda. Günlük yazısında 'erdem' kavramına onulmaz vurgular yaptığını görüyoruz. Fenerbahçe taraftarı ve yönetiminin 'erdem'li davranamadığını söylüyor ve onlara 'erdem' salık veriyor. Kim? 4 Mayıs 1980 tarihinde Galatasaray'ın forveti olan sayın Gökmen Özdenak.
    Eğer yanılmıyorsam Nisan 2010'da yine bir Telegol programında şampiyonluğu ilgilendiren Bursaspor-Galatasaray maçı öncesi şu tespiti yapıyor muharririmiz: "Ben olsam Bursaspor'a gol atmazdım, Galatasaraylılar'ın istediği bu, Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu hazmedemem bir taraftar olsam"
    Ve 14 Ağustos 2011, yukarıdaki videoda izlediğiniz sahneler. Burada isyan eden ve hak-hukuk-hakkaniyet cezbelerine kapılan kim? Televizyon ekranından Galatasaraylı futbolculara açık açık Bursaspor'a gol atmamasını salık veren spor adamı Gökmen Özdenak.
    Evet arkadaşlar... Erdemin kısa tarihi adlı belgeselimizi izlediniz.

    NOT 1: 4 Mayıs 1980 tarihli maçın aktörleri arasındaki bazı isimler: Fatih Terim, Ziya Şengül, Cüneyt Tanman, Eser Özaltındere, Alpaslan Eratlı, Eroğan Arıca, Turgay Şeren, Ziya Şengül vs vs. Şike soruşturması süresince futbol camiasının ağır toplarında vuku bulan derin sessizliği bir de bu açıdan düşünmeli. Üstelik bu sadece küçük bir örnek.

    NOT 2. Konu hakkında detaylı bir inceleme için: http://www.scugnizzi.org/2010/05/gokmen-ozdenak-sikesi-mays-1980.html

  7. Adsız dedi ki...

    kardeşim.. emeğine sağlık.. çok güzel izah etmişsin.. bir polis memuru olarak seni gerçekten gönülden tebrik ediyorum.. alıntı yapabilir miyim yazından? izin var mı?

  8. aethewulf dedi ki...

    tabi buyrun memur bey istediğiniz gibi alıntılayabilirsiniz.

  9. Mattt dedi ki...

    hahaha hahahahaaaa…

    Bunlara Yilan kacmis miirim… kivranin cikartirsiniz belki…

    FENERBAHCEM BENIM
    HAYAT IKSIRIM

  10. atakan dedi ki...

    emeğinize saglık.. şikeyokkapakvar..

  11. Dohavo dedi ki...

    hhahaa haşin erkek Gökmen abi :D

  12. trekking dedi ki...

    aethewulf, yine müthiş bir yazı olmuş. Çok teşekkürler. Ellerine sağlık.

    1400 sene sonra yine cahiliye devrindeyiz arkadaşlar. Gerçekten İnanılmaz bir cahillik ve hadsizlik var piyasada.

    "Cahillerle tartışmaya girmeyin, ben hiç yenemedim".

    Anonim.

Yorum Gönder