Öteki Tarafı Anlamak



Fenerbahçe'nin maruz kaldığı ithamların ve beklentilerin akıl dışı olması hepimizi öyle veya böyle etkiliyor. Örneğin savunma alınmadan karar verilsin beklentisi dahi nasıl bir absürditeye maruz kaldığımızı göstermesi bakımından anlamlı. Türkiye'de birileri, TFF Yönetim Kuruluna, kanaate göre, savunma dahi almadan bir kulübü küme düşürme yetkisi vermek istiyor. Bunun yaratacağı mahsurlardan da haberdar değiller, düşünün böyle bir yetki bir kere TFF Yönetim Kurulu'na verilirse, TFF Yönetim Kurulu kendi atadığı insanlardan oluşan Etik Kurulu'na önce "şike şüphesi" ile bir kulübü incelenmek üzere gönderebilir, arkasından da oradan gelen raporu gerekçe göstererek savunma almaya gerek bile duymadan küme düşürebilir, bu kararın da bağımsız mahkemelerde temyizi mümkün değildir.

Bu yetki şöyle bir yetki, mesela TFF Yönetim Kurulu Başkanı aralarında ticari ve insani anlaşmazlıklar bulunan bir şahsın Başkanlık yaptığı bir kulübü (mesela atıyorum İlhan Cavcav) şike şüphesi sebebiyle Etik Kuruluna sevk eder, sonra rapor gelince de - raporda ne yazarsa yazsın- "kanaatim geldi" diyerek Gençlerbirliği'ni küme düşürebilir. Bu kadar korkunç bir yetkiyi herhangi bir yönetim kuruluna vermenin elbette rasyonel bir gerekçesi yok.

Zaten bunu talep eden herkes de rasyonel, makul düşünceler içerisinde bu talepte bulunmuyor.

Öteki tarafta, hepimiz biliyoruz, Fenerbahçe'den ölümüne nefret eden insanlar var. Bu insanlar düşmanlık ve nefret hisleriyle dolarak, Fenerbahçe'nin başına kötü bir şey gelmesini talep ediyor, bundan da haz alıyorlar. Bu duygu sadece Galatasaraylılara, Trabzonsporlulara da has değil. Bu duyguya sahip Fenerbahçeliler de var. Onlar da Galatasaray'dan nefret ediyor, başına bir şey gelmesini katiyetle ve arzuyla istiyor. Bu tip fanatiklere anlatılabilecek bir şey yok. Yani temelde nefret hisleriyle hareket eden, bu hislerden beslenen ve taleplerini bu hisse göre şekillendiren insanlarla müzakere edilebilecek veya uzlaşılabilecek bir nokta bulunmuyor. Diyelim, bir Neo Nazi'ye Yahudilerin insan olmakla tüm insan haklarına sahip olduklarını izah etmek veya bir Ku Klux Klan üyesine siyahlarla aynı haklara sahip olduğunu söylemek gibi. Karşı taraf kendi ideolojisini büsbütün yıkmadıkça, herhangi bir tartışma içerisine girmek de verimsiz.

Ancak öteki taraf bu insanlardan ibaret değil. Twitter'ın 140 karakterine sıkışmış düşünce atmosferinde, internet sitelerinde, forumlarda, gazetelerin okuyucu yorumlarında bu neviden yorumları çok görsek de onlar öteki tarafın bütününü temsil de teşkil de etmiyor. Bunun da basit bir sebebi var, nefret, öfke, düşmanlık, aşk gibi güçlü duygular belirli konularda insanları bir davranış göstermeye, söz söylemeye iterler. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı da kapsayan şike soruşturması son derece "ciddi" bir konu, dolayısıyla bu tipte duygulara sahip olanlar bu konuda yer alan herhangi bir gelişmede hızla bir şey söyleyip, konum almak, aldıkları konumu da göstermek istiyorlar. Dolayısıyla da internette gördüğümüz genel manzarayı da bu şekilde aktifleşmiş, militanlaşmış kısıtlı bir grup belirliyor.

Halbuki sessiz kalanlar, takip edenler, çok umursamadan bu işi gözlerinin ucuyla izleyenlerden oluşan çok geniş bir grup var.

Bu grup içerisinde de elbette aklı, mantığı çalışan, doğru düzgün, iyi insanlar var.

O insanları anlamamız, o insanların düşüncelerini, hislerini ve beklentilerini de kaile alarak kavramamız lazım.

Hayır herkes Fenerbahçe'den nefret etmiyor. Bunu kabul etmemiz lazım. Fenerbahçe'den nefret edenler var, onların bu nefretine temel olabilecek bir takım olaylar var, birlikte yaşanan bir mazi var ve bu nefretin "meşrulaşmasını" sağlayan çevre koşulları, her çeşit medya üzerinden kamuoyuna sunulan bir atmosfer bulunuyor. Bunu irdeledik daha da irdeleriz. (bkz: nefret koalisyonun nedenleri, nefret koalisyonunun limanı)

Ancak samimi bir şekilde Fenerbahçe'ye nefret / düşmanlık gibi hisler beslemeden, medyada gördükleri üzerinden, adalet duygusu gereğince, Fenerbahçe'nin ve diğer ilgili takımların küme düşmesini isteyen, aidiyeti sebebiyle kendisine yakın bulduğu grubun fikirlerinden etkilenen insanlara ulaşabilmemiz, ulaşmamız lazım.

Bunun için de önce onların istek ve beklentilerini anlamamız gerekiyor.

Bu da temelde şöyle bir şeye tekabül ediyor, bu insanlar vicdanen Aziz Yıldırım'ın şike yaptığına, teşebbüs ettiğine inanıyorlar. Bu insanların esasında Fenerbahçe ile ilgili bir sorunları / sıkıntıları yok. Sadece fazla kirli buldukları, 10 seneyi aşkın bir süre medyaya yansıyanlar ve kamuoyu iletişim araçlarından elde ettikleri bilgilerle hakkında olumsuz bir kanaate sahip oldukları bir insanın böyle bir şeyi yapmış olabileceğine inanıyorlar. Bu insanlar kulüp başkanlarının Federasyon Başkanlarını arayarak belirli şeyler söylemesini istemiyorlar. Halis bir şekilde, futbolun temiz kalması gerektiğine inanıyorlar. Bu da ciddi, doğru ve temelde haklı bir istek. Dolayısıyla da konu kafalarında şöyle bağlanıyor, "Aziz Yıldırım kirli bir figürdür, mafyatik ilişkileri vardır, bu adam şike yapmış olabilir, Türk futbolunun temiz bir şekilde devam etmesi için de bu olayın üstü kapanmadan gereken cezaların verilmesi lazım."

Bu görüşün, çok sağlam incelemeler ile ortaya konulduğunu filan zannetmeyin. Türkiye'de yaşayan çoğu insanın oturup da iddiaları tek tek inceleyecek, bununla ilgili her görüşten yazıyı okuyacak, TFF Statüsü ve Disiplin Talimatnamesini inceleyecek vakti veya dermanı yok. Günlük yaşam kavgası içerisinde, televizyondan duydukları, gazetelerden okudukları, arkadaşlarıyla yaptıkları sohbetlerden mürekkep bir veri ağı içerisinde, bu verilere yaslanarak hüküm veriyorlar. Hükmün de temelde "doğru" olduğuna inanıyorlar. Bunlar sabit fikirli insanlar değiller, fanatik değiller, Fenerbahçe nefreti ile dolu değiller, sadece çok fazla zamanı olmayan iyiniyetli insanlar.

İşte bu insanların bu hislerini kavramamız ve onlara ulaşmamız lazım.

Onlara şunu anlatmalıyız, Aziz Yıldırım'ın ne kadar kötü bir insan olduğunu düşünürlerse düşünsünler, neticede ortada bir suçlama var. Herkes herkes hakkında kötü bir şeyler düşünebilir, kötü bir intibaya sahip olabilir ancak bizim intibalarımız başkalarının suçlu olduğunu gösterir mi? Öyleyse, herhangi birinin suçlu olduğu iddia ediliyorsa, kimin hangi suçu nasıl işlediği de ortaya çıkmalı, delillenmelidir. Bizimle aynı şirkette çalışan bir arkadaşımızı sevmeyebiliriz ancak biri onun bir katil olduğunu söylüyorsa, kimi katlettiğini, cinayeti nasıl işlediğini, herhangi bir bulgu olup olmadığını da sormak zorundayız.

Bu sebeple hatırlatmamız lazım, adil yargılanma herkesin muhtaç olduğu bir haktır. Herkes herhangi bir şeyle suçlanabilir. Ancak belirli yöntem ve kurallar olmazsa, kimin gerçekten hangi suçu işlediğini asla öğrenemeyiz. Neticede polis teşkilatı, adalet teşkilatı bu sebeple kuruldu. Şayet polisin herhangi birini suçlaması, o şahsın suçlu olduğu gerçeğine ulaşmamıza yetseydi adliyeye de gerek kalmazdı. Ne yazık ki, polislerimiz, hakimlerimiz, savcılarımız birer melek değiller. Ortak tarihimiz, türlü usulsüzlükler yapıldığını gösteriyor. Bu sebeple katmanlı bir denetim teşkilatı var. İşte biri suç duyurusunda bulunuyor, soruşturma safhası açılıyor, sonra iddianame hazırlanıyor, mahkemeye sunuluyor, mahkeme kabul ederse dava açılıyor, savunma alınıyor yetmiyor mahkeme kararı dahi temyiz edilebiliyor. Bunu da Türkiye'de yaşayan herkes biliyor. 40 milyon dava var. Herkesin adliyede mutlaka bir işi var. Hem pratikte adaletin nasıl işlediğini görüyorlar hem de bir haksızlığa uğradıklarında ne yapmaları gerektiğini öğreniyorlar.

Bence usulde anlaşabiliriz. O da şudur, bırakalım, yargılama normal seyrinde devam etsin. Bundan neden vazgeçelim ki? Aceleye gerek yok. Polisin birini gözaltına almasının, hatta tutuklu yargılanmasının suçlu olduğunu göstermeye yetmediğini biliyoruz. Ama bildiğimiz bir başka şey daha var, şayet bir suç varsa o da ancak bu tipte bir yargılama sonrasında ortaya çıkacak.

Bu toplumun adalete çok ciddi bir güven duymadığını elbette herkes biliyor. Herhalde TFF daha da az güven duyulan bir kurum. Ancak bu böyleyse, bir yargılama bile olmadan verilen cezaya güvenmemiz için ne sebep var ki? Bu ceza birilerinin hoşuna gidebilir, belki intikam hislerini dahi onore edebilir, ancak geniş bir çoğunluğun adalet hissini zedeleyecektir. Öteki tarafın da şunu anlaması lazım, kendileri ne kadar adalete ve TFF'ye güvenmiyorsa, ortalama Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar ve diğer ilgililer de o kadar güvenmiyor. Hepimizin uzlaşabileceği tek nokta, mevcut mevzuatın uygulanması.

İki noktada anlaştık, (1) Aziz Yıldırım kötü biri olabilir ancak onun da bir suç işlediği iddia ediliyorsa bunun ispatlanması lazım, (2) bu ispatın da tek yolu adil yargılama.

Şimdi üçüncü bir nokta daha var, Türkiye'de kimse, medyaya güvenmiyor. Medyanın kasıtlı olarak gerçeği çarpıtarak verdiğinin, medya mensuplarının da ideolojik formasyonları, inançları, bireysel ilişkilerden kaynaklanan husumetleri ile gerçekleri çarpıtabildiğinin örnekleri gırla. Diyelim Tayyip Erdoğan'ın muhtar bile olamayacağı haberinden, Baransu'nun NTV'nin cep telefonu ile helikopter düşürdüğü iddiasına kadar türlü çeşit, yalan, yanlış gerçek diye bu halka sunuldu. Medyanın yalan söylediğini, söyleyebildiğini biliyoruz. Bu soruşturma neden bir istisna olsun ki?

Polisin de kimi zamanlar hata yapabildiğinin farkındayız. Bu da pek istisnai bir durum değil. Hatta mahkemeler bile hata yapabiliyor. Yargıtay'ın her sene kaç dosyada verilen kararı bozduğu belliyken, herhangi bir gruba mutlak bir gözükapalılık içerisinde yaslanmamız doğru olmaz.

O halde şunu söyleyebiliriz, hükümlerimizi medyaya yansıyan, medyanın da nasıl yansıttığı belli olmayan bir takım emniyet kaynaklı iddialara yaslamamız da bize gerçeği sunmayabilir.

Bakın Savcının son 5 maçın sonucunu bildiğine yönelik medyaya yansıyan iddiayı savcı dahi yalanladı, Emenike ile Sezer'in görüntüleri olduğu iddia ediliyordu, ikisi de serbest bırakıldı, 19 maçta şike ve teşvik primi yapıldığı iddia edildi, bu maçlar arasında Fenerbahçe - Beşiktaş maçı dahi var. Fenerbahçe'nin yaklaşık 16 maçta şike yaptığı iddia ediliyor ama tutuklu futbolcular Korcan, Ümit Karan ve İbrahim Akın. İbrahim Akın güya itiraf etmişti, ifadesini psikolojik baskı altında verdiği de ortaya çıktı. Mesela Fenerbahçe'nin Bucaspor maçında şike yaptığı iddia ediliyor, o maçla ilgili ifadesine başvurulan tek Bucasporlu oyuncu yok, Fenerbahçe'nin Karabük maçında şike yaptığı iddia ediliyor, şikeyi yaptığı söylenen futbolcu serbest, Fenerbahçe'nin Bursaspor maçında teşvik primi grişiminde bulunduğu iddia ediliyor, bir tane Bursasporlu oyuncunun ifadesi alınmadı. Kasımpaşa maçıyla ilgili şüpheli oyuncu dahi yok.

Ortada yanlış bir şey var. Çok fazla şey iddia ediliyor ancak neredeyse hepsi yalan çıkıyor. Bu şüphe duymak için sağlıklı bir zemin değil mi?

O halde en azından ortada yanlış giden bir şeyler olduğunu ifade etmemiz lazım. Süreç doğru işlemiyor, emniyet tarafından medyaya sızdırılan veya medyada yer bulan bir çok iddia sürekli yalan çıkıyor. Bunlar üstüne hüküm kuramayız. Ancak bu iddiaları değerlendirebiliriz. Neticede hepimiz okuyoruz. Değerlendirme ise okuduğunu aynen kabul etmek değildir, biraz da sorgulamak gerekir. Bunu da bir çok haber için yapıyoruz, Kaddafi'nin kendi insanlarını öldürdüğüne yönelik haberler bile çok değişik açılardan ele alınıp sorgulanmıyor mu? Neden bu iddialar bir istisna olsun ki?

Ve dördüncü noktamız da şu olabilir, neden sadece Fenerbahçe merkezli haberler medyaya yansıyor? Çünkü soruşturma Fenerbahçe üstüne. Peki. Ama örneğin Aziz Yıldırım'ın TFF Başkanı ile görüşmesinin bununla ne alakası var? TFF Başkanını arayan ve bir takım duygularını ifade eden tek yönetici Aziz Yıldırım değil. Sadri Şener'in de, Yıldırım Demirören'in de Özgener'i aradığını, belirli taleplerde bulunduğunu biliyoruz. Yani TFF Başkanını aramak, şikayette, hatta belirli taleplerde bulunmak şu veya bu kişiye has bir durum değil, herkes yapıyor. Ancak bu tip uygulamalar belirli bir bağlam ile sunulup, okunduğunda gerçekte suç olmasa da "suçmuş gibi" gözüküyor.

Kitap yazmak suç değildir. Kitabı bir arkadaşına göndermek ve görüşünü istemek de suç değildir. Arkadaşının kitap hakkında yorumlarda bulunması "şurayı şöyle yaz" demesi de suç değildir. Sizin de buna göre kitabı yeniden düzenlemeniz suç olamaz. Değil mi? Ancak temelde suç olmayan bu dört hareket, "Ergenekon sürecinde darbe yapmaya çalıştılar, medya desteği oluşturmak için kitap bastılar" gibi bir üst başlıkla okunup değerlendirildiğinde bir anda "örgütsel bir faaliyete" dönüşebiliyor. Kitap hakkında yorumlarda bulunulması "talimat", o yorumlara uygun olarak kitabı yeniden düzenlemeniz "talimata uygun hareket - hiyerarşik ilişki" olarak akılda kalabiliyor. Gazeteci Ahmet Şık bir anda terörist oluyor.

Halbuki, esasında ispatlanması gereken şey Ergenekon isimli bir örgütün varlığı, bu örgütün hiyerarşik yapısı, tek tek işledikleri suçlar, bu örgütün medya bağlantısı ve örgüt üyeliğini gösteren radikal, ciddi deliller. Normal olayların esasında sıradışı bir eylem olduğunu iddia ediyorsanız sıradışı delillere ihtiyacınız var. Gazete manşeti veya söz oyunları bunun için yeterli değil.

Ortada böyle "sıradışı" deliller yok. Ahmet Şık için de yok, Aziz Yıldırım için de yok. Normal olayların, polis gözüyle tevilinden ibaret her şey. Döner ile Şöbiyet bunu gösterdiği için kritik örneklerdi.

Sözün özü,

Öteki taraftaki arkadaşlar ile hasbihal etmeye ihtiyacımız var. Kızmadan, yorulmadan, öfkelenmeden, kendimizi kaybetmeden, onlara tek tek sorular sormamız, cevaplar almamız, bildiklerimizi ifade etmemiz lazım. Onların kalplerini ve gönüllerini kazanamazsak, onların da hayatını etkileyebilecek bu dava düşebilir.

Nasıl bir Türkiye'de yaşamak istiyorlar? Mesele budur. Bir gece tek bir suçlamayla tutuklanıp, yargılamaya tabi olmadan, medyaya sunulan bir takım tevil edilmiş bilgilerle, savunmaları dahi alınmadan hayatlarını bağlayacak bir karar alınmasına razılar mı? Başka insanların önyargıları, peşin hükümleri veya sevmemezlik gibi hisleri sebebiyle böyle bir şeye maruz kalabildikleri bir atmosferi istiyorlar mı? Yoksa bir suç işleseler dahi, savunmaları alındıktan sonra, temyiz imkanları bulunarak, ceza çekmeyi daha mı "adil" buluyorlar?

Meseleyi olması gereken bu noktaya getirebilirsek, bu davayı da kazanırız, Türkiye'yi de kazanırız.

Bunu Fenerbahçe yönetimi veya avukatları yapamaz. Bunu, bloglar, medya kuruluşları, gazete yazarları yapamaz. Bunu ancak siz yapabilirsiniz. Madem adalet istiyorsunuz bu görev sizin. Öğrenmek zorundasınız. İlgilenmek zorundasınız. Bilmek zorundasınız. Kendinize hakim olmak zorundasınız. Kızmamak zorundasınız. Arkadaşlarınızla sohbet açıldığında, bıkmadan, yorulmadan, sakin bir şekilde soru sormak, konuyu derinleştirmek, açmak, soru işareti yaratmak zorundasınız. Birer misyoner gibi adalet bayrağını üstünüze giyerek hareket etmek, öfkelendirmemek ama sakinleştirmek, nefret ettirmemek ama sevdirmek zorundasınız. Yüzyüze, elini tutarak, koluna dokunarak konuşmak, kalbinizdekini fas etmek zorundasınız.

"Adalete dair neye ulaşıldıysa, yorulmak bilmeyen insanların, fedakarlıkları, acıları ve meşakkatleri ile ulaşıldı" diyor Martin Luther King. Biraz çalışmamız lazım, sonra daha adil bir Türkiye'de hep birlikte kutlama yaparız.



15 comments:

  1. voltran dedi ki...

    hocam yazı azıcık editing istiyor. hızlı yazma çabası ufak hatalara yol açmış.

  2. Sıradanbirblog dedi ki...

    Bu çok güzel yazı için teşekkürler.

  3. S.O dedi ki...

    Çok güzel yazı olmuş. Ben de, U.Aysal ile hayali bir röportaj yaptıydım. Antilerin Fenerbahçe'ye karşı nefretleri, kendi takımlarına olan sevgilerinden maalesef ki daha yoğun.

    http://pesimist1adaminyazilari.blogspot.com/2011/08/baskanla-roportaj.html?spref=tw

  4. admin dedi ki...

    Budur... Şu süreçte Papazın Çayırı müthiş bir misyon üstlendi kendine. Tarih sizin için özel bir sayfa açacak unutmayın..

    Yalnız blogun tasarımı değişmiş sanırım, yazılar aşırı büyük. Eskisi daha güzeldi. Eskisi dediğim bundan 3-4 gün önceki olanı yani :)

  5. birsela dedi ki...

    Yaziyi okurken aklima Philadelphia'da Denzel Washington'un repligi geldi, ''3 yasindaki bir cocuga anlatiyor gibi anlat'' Yazi oyle akici ve basitlestirilmis ki konuya uzak olanlarin dahi zorlanmadan anlayabilecegi sadelikte. Ben kendi adima size, arkadaslariniza ve tabi ki Papazin Cayiri'na tesekkur etmekten bikmayacagim:) Tesekkurler arkadaslar. Hem ufkumuzu genislettiginiz hem de ''Buradan da bakabiliriz, soyle de bakmak mumkun'' diyen tarziniz icin.

  6. aethewulf dedi ki...

    @birsela, biz sana teşekkür ederiz, çok büyük iltifat, nezaket gösteriyorsun.

    @gokhan font georgia, 14 pt. radikalde de sanırım bu kullanılıyor. daha rahat okunan bir fonta geçmek istedik, geçmiş font lucida sans veya olanlar için lucida grande idi, hali hazırda yorum bölümünde kullandığımız font da bu. gözün alışmadığı için büyük gelmiş olabilir. bu yönde başka istekler de gelirse, değerlendiririz mutlaka, sağol :)

  7. Esat Erman dedi ki...

    Yazının ana fikrine diyeceğim yok.Kendi adıma, yakın arkadaş ve akrabalarımdan başlayarak,konuyu açıkladım ve devam ediyorum.Her Fenerbahçeli de böyle yapmalı.
    Not;İntibağ diye bir sözcük yok.İntiba olacak.
    Kolay gelsin diyorum :)

  8. Unknown dedi ki...

    Hocam soylediklerinin buyuk cogunluguna katilirtim ama surda yaniliyorsun: Oncelikle TFF savunma almak, iddianame ve delillere ulasmak, saniklarla gorusmek hakkina basindan beri sahipti, hem yasal olarak bu hakki vardi (bkz. Spor Hukuku Enstitusu'nun sayfasinda konu ile ilgili basin aciklamasi!) hem de aslinda Aziz Baba'yi ziyaret ettiklerinde, iddianame ve deliller kendilerine sunuldugunda karar vermek icin asgari zemin olusmustu, biliyoruz ki ceza hukuku ile spor hukuku bir ve ayni sey degil...

    Birilerinin bir baskasinin eylemlerinin degeri ve sonuclari hakkinda baglayici karar vermesi niye simdi sorun oluyor? Biz bu lige girdigimizde ya da bu devletle vatandaslik iliskisini kabul ettigimizde bir tur sozlesme yapariz ve birilerinin eylemleri hakkinda karar verme yetkimizi de bir otoriteye (devlet, mahkemeler, TFF) devrederiz. Fenerbahce TFF'nin otoritesini kabul eder TSL'de ya da bir baska TFF organizasyonu ligde yer alinca,e bu otoritenin de temel erkleri kendi uhdesinde tutmasindan dogal ne olabilir?

    Ilhan Cavcav'li ornekse reductio ad absurdum! Hocam sen de ben de biliyoruz ki bu dedigini bu sekilde yapabilecek bir otorite yok, boyle bir yol yok, yasa da ve yonetmelikte boyle bir usul de yok!

    Dogrudur oteki tarafta Fener'den olumune nefret eden insanlar var ama mesela burada Carsi'ya durmadan laf sokan, onlarin “solculuguyla” bikmadan usanmadan alay edenler mesela ne yapiyor dersin? Ya da Galatasaray soz konusu olunca edilen laflarin dili neyin dili? Postlarinizda Galatasaray ve Besiktas yerine Fenerbahce yazin, bakalim o yazdiginiz seyler gozunuze nasil gorunecek mesela? Zaten burada da maalesef “Turk'un necaseti bile mis gibi kokar!” diyen tipik Turk milliyetci tedrisatinin Fenerbahceli versiyonunu goruyoruz... Bire karsi onyedi, biz bize yeteriz'i filan kim cikardi? Aziz Yildirim arogansi diye bisey yok mu? Herkes size gore bizden niye bu kadar nefret ediyor olmali? Herkes niye Turk'un dusmani, niye Turk'un Turk'ten baska dostu yok diye sormak bu aslinda Turk milliyetcisine ama sizler madem ki solcusunuz millyetci Turk'un bu tuhafliginin sizin Fenerbahceliliginizde yeniden dirildigini hic dusunmuyor musunuz? Cuvaldizi biraz da kendimize batirsak?

  9. aethewulf dedi ki...

    @nuri: ben burada yazmaktan yoruldum, bazıları sormaktan yorulmadı.

    TFF STATÜSÜ
    MADDE 58/2 - Disiplin Kurulları, kulüpler ve kişiler tarafından sergilenen tüm disiplin ihlalleri veya sportmenlik dışı davranışları ele alır ve karara bağlar.

    TFF DİSİPLİN TALİMATI
    IV. DİSİPLİN YARGILAMASI ve USUL HÜKÜMLERİ
    A. TEMEL İLKELER
    MADDE 72 – SAVUNMA
    (1) Savunma alınmadan ceza verilmez.

    Bahsettiğin "hak" da TCK 285 karşısında geçersiz. TCK, kanun. TFF'nin talimatları kanuna aykırı ise kanun uygulanır. Soruşturma safhasının gizliliği vardır, bu gizliliği ihlal eden de hapis cezası ile karşılaşır. Yani TFF şu anda savunma alamaz, çünkü eline savcılık tarafından verilmiş bilgi ve belgeleri paylaşamaz, bunlar hakkında savunmaya soru soramaz.

    Bunu artık kaç kere yazdığımı hatırlamıyorum. Sadece kafanızdakileri değil, bir de burada yazanları okursanız çuvaldızı hep bize batırmaya çalışmak yerine batırabileceğiniz başka uygun mevkiler de bulabilirsiniz.

    Dolayısıyla söylediğin bağlantılı her şey, tümüyle geçersiz.

    İlhan Cavcav örneği de son derece geçerli ve bir abartı değil, sen bir insana savunma dahi almadan kanaat üzerine ceza verme hakkını verirsen bunu herkese karşı kullanabilir. Bu kadar basit. Savunma almadan, kanaat üzerine hüküm kurulur -şu şu şu şahıslar ve durumlar hariç esasında bir tek Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe için- demek de adil, haklı, insaflı bir yorum olmuyor.

    Papaz hakkında olan siz de fenerbahçe milliyetçisisiniz ithamı da haksız, benim açımdan gerçek dışı. Ama tartışmaya gerek görmüyorum, madem böyle bir önyargın var, o önyargınla yaşa.

  10. emir.z dedi ki...

    Yeni tasarımınıza hayırlı olsuna geldim.
    Elim boş gelmedim. --´--@ Bu çiçek size.. Mavri mira'nın ya da kitabül çayır'ın üstünde bir vazoda iyi durabilir:)

    1-Yazı karakterinin değişmesi iyi olmuş. Önceki karakterin gotik bir sivriliği vardı, Yenisinin hatları daha bir yuvarlak ve anaç.
    2-Yazı fontu biraz büyük geldi bana da. Monitörden taşıp okuyucunun üzerine atlıyor harfler. Omuzlarda kollarda dolaşıyorlar. Şu anda kulağıma kaçan bir 'r' harfini çıkarmakla meşgulüm.
    3-Ayrıca metin fontu büyürken yandaki bilgi kutucukları tam tersine küçüldü. Bu da huzursuzluk verici bir kontrast yaratmış gibi.
    4-Yine de sayfanın sağındaki font küçülmeleri esasında güzel olmuş, oraya bir ferahlık vermiş. Sanıyorum metinlerde kullanılan fontu bir tık geriye alabilseniz altın oran yakalanabilir.
    Platon da hepimizden razı olur.
    5-Ama neticede çince karakter de koysanız sayfaya, size sevgimiz baki. Tabi o zaman yazıları anlayamayız, o başka.
    Selamlar

  11. eeerccc dedi ki...

    Bakın şimdi hocam, bunca münakaşayı, tartışmaları vs. hepsini bir kenara bırakın. Gönül verdiğiniz takım tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. Fenerbahçe şike yapmış olabilir, yapmamış da olabilir. Yapmamış olması ihtimaline binayen siz de hâla kulübünüzü savunuyorsunuz, yapmış olsa bile birkaç yöneticinin yaptığı bir yanlıştan bütün bir camia mesul tutulamaz, yine de savunursunuz, pek tabii olması gereken de budur. Ben bir Galatasaray'lı olarak kendimi yerinize koyduğumda aynısını yapardım, net. Lâkin şu soruşturma başlayalı iki aya yakın oldu, şimdiye kadar hiç bir Fenerbahçe taraftarından "tamam ben takımımı her şartta savunuyorum ama, eğer şike yapmışsak ve bu delillerle ispat edildiyse gereken ceza neyse çekelim" diye bir söz duymadım. Bu soruşturmanın içine belli bir noktada Galatasaray da girdi, ben açık açık söyledim varsa bir suçumuz, cezası neyse çekelim. Şimdi yasa geriye dönük işlemez zırvalarından ötürü bu pek samimi bir söz gibi gözükmeyebilir, ancak çok açık ve net söylüyorum, görüşüm bu. Biraz daha önceye gidersek basketbolda yaşadığımız "Cemal Nalga" vakası patlak verdiğinde ve bizler olayın aslını astarını araştırıp tam olarak anladığımız vakit tek söylediğimiz şey "bizi küme düşürün" oldu. Şimdi demek istediğim Fenerbahçe bu soruşturmadan alnı ak, yüzü pak hiç bir suçu bulunmadan çıkabilir, bu bir ihtimaldir. Yanı sıra şike yapmış da olabilir, bu da bir ihtimaldir. Ancak anlamadığım nokta "yaptıysak, cezası ne ise çekelim" demek bu kadar zor mu?

  12. aethewulf dedi ki...

    @eeeeerc: bu yazı 3 temmuz'da, yine yorum yaptığın bu blogda yayınlandı.

    http://papazincayiri.blogspot.com/2011/07/kara-3-temmuz.html

    yazı şöyle başlıyor:

    "Hiç lafı eğip bükmeden, dolandırmadan önce gerçeği söylemek lazım:

    Şayet Fenerbahçe şike yaptıysa küme düşürülsün."

    şike yaptıysa küme düşürülsün ibaresi bulunan herhalde bir 10 yazı filan var.

    sevgiler,

  13. fatih dedi ki...

    @eeerc
    http://papazincayiri.blogspot.com/2011/07/kara-3-temmuz.html
    bu 3 temmuzdan sonraki ilk yazı ilk paragrafına bak bakalım ne demişiz. 3-5 temmuz arası bütün yazılara bakarsan başka türlü anlaşılmamak için herkes iddia ispat edilirse küme düşmemiz gerektiğini söylemiş zaten fenerbahçe adil bir yargılamayla şike yaptığı ortaya çıkarsa tabii ki düşürülsün bu blogdaki hiç kimse aksi bir şeyi söylemiyor. itirazımızın neye olduğunu hala 50 gündür anlamıyor musunuz arkadaş. l

  14. burakcelik dedi ki...

    Bu "o kadar yazıyorsunuz ama bir kere şike yaptıysak düşelim demediniz" işi iyicene "iki saattir konuşuyoruz bir kere atatürk demedik" muhabbetine döndü yahu... Hayır aksini söyleyen bir tanecik Fenerbahçeliye rastlasam hak vereceğim bu laflara ama o da yok.

    Çözemedim bu fenomeni, Fox Mulder ve Dana Scully ikilisine mi araştırtsak ne yapsak? Tam X-files'lık olay yahu...

  15. Unknown dedi ki...

    Boyle komik ve aslinda bos laflar vardir ya da ne diyelim yanlisi olmayan dogrular! Ornekle gidelim: Eger atsizcilar.com'da yazan biri ya da hard-core fasist bir manyak degilsen "yasasin savas, kahrolsun baris!" demezsin, herkes gibi "yasasin dunya barisi, yaw baris olsun, savas olmasin!" dersin. Eger kafayi peynir ekmekle yememis kara cahilin teki degilsen "cevrenin cani cehenneme, kirletelim gitsin!" demez "cevreyi kirletmeyelim, koruyalim!" dersin. Bu laflar tabii nasil olacak o dunya barisi, nasil korunacak cevre reyiz sorularina dogru durust bir yanit verilebiliyosa daha anlamli ama temenni olarak zaten bu soylenmek zorunda, o bakimdan yanlisi olmayan dogrular...

    Fenerbahceliler'e de "yahu sucumuz varsa cezamizi cekelim deyin be bi kere de!" demek boyle bisey iste. Sucumuz varsa, yasa var zaten cezamizi cekeriz, bizim dememiz ya da demememizin bir anlami var mi? Yani hangi Fenerbahceli'nin sucumuz varsa da cezamizi cekmeyelim, ne yapmis olursak olalim ceza almayalim diyecegini saniyor bazi arkadaslar? Bizim milli geyigimiz vardir ya "egitim sart, liselerden felsefe ve mantik derslerinin kaldirilmasi cok kotu oldu azizim!" diye... bazen o kadar da bos bi laf degil diyorum :) Sucluysak cezamizi cekelim :) Oldu mu?

Yorum Gönder