Bu çocuklar Fenerbahçe



Yukarıdaki fotoğrafı Deviantart'ta buldum. Nusaybin'de çekilmiş. Fotoğrafın sahibi şöyle diyor: "charlie dogu gezisinde: nusaybin sokakları ve bir fenercik (zaten fener hep yanlız(yalnız))" Fener hep yalnız mı? Fenerinbahçesi blogunda Bozkurt Yılmaz "köpek yalnızlığı" isimli bir yazı yazmıştı, okursunuz, ama bu duygu, bu "yalnızlık" duygusu haksız, yanlış, nankörce. Yalnız değiliz, değilsiniz.

Nusaybin sokaklarında bir çocuk, ayağı çıplak, üstünde Fenerbahçe forması ile tek başına duruyorsa, hiçbirimiz yalnız değiliz. Çünkü bu fotoğraf kadrajına 25 milyon insan sığmıyor, Çankırılı veya Siirtli çocuklar sığmıyor. Topuk yaylasına giderken Tozlu'nun rastlayıp fotoğraflarını çektiğini, defter yapraklarını pastel boyayla boyayıp Fenerbahçe bayrağı yapan gül yüzlü kız çocukları sığmıyor. O kadraj Sinop'taki Fenerbahçelileri çekmiyor, Silopi'dekileri görmüyor.

Kadraj, ancak bir tanesini alıyor.

Şimdi bir daha bakın, bu çocuk yalnız mı?

O muhtemelen Digitürk'un Lig TV paketine üye değil, ayda kaç kere Fenerbahçe maçı izler? Belki hiç. O çocuk, bir kere görmüş müdür Alex'i, Gökhan Gönül'ü, Selçuk abisini? Yüzyüze, hayal gibi! Ancak işte Nusaybin'in dip sokaklarından birinde dimdik duruyor aslanım, bir kere caddeye çıkmış değil, şampiyonluk kutlamasını belki arkadaşlarıyla yapar, Saraçoğlu'nda maç izlemek hep rüya. Yoğurtçu parkı neresidir, Lefter'in heykeli nerede? Ama işte orada, tam kadrajın ortasında. Objektife dönmüş kıçını, dimdik.


Bu blogda "Biji Birati Biji Fenerbahçe" diye seslenirken, şunu diyorduk, bu ülkenin her şehrinde, her köyünde, kendi kişisel sınıfsal, siyasal hikayelerine rağmen çubuklu formayla mutlu olanlar var. "Böyle karanlık bir dönemde dahi, Şemdinli’de veya Bismil’de Fenerli çocuklar var. Fenerbahçe oralara gittiğinde evlerinden, köylerinden üç otuz paralarıyla kalkıp kalkıp, Diyarbakır’a akıyor, evlerinden hanelerinden ve korkularından çıkan insanlar en sonunda bir şenlik veya büyük bir olayın yaratacağı hislerle biraz mutlu oluyorlar." İşte Nusaybin'in ortasında, sokakta yapayalnız, Türkiye'de milyonlarca.

Yanlış anlıyorlar. Neyle uğraştıklarının farkında değiller. Neye bulaştıklarını henüz bilmiyorlar. Sosyal, siyasal tüm bariyerleri yıkıp geçen bu büyük halk hareketini henüz tanımıyorlar. Onlar zannediyorlar ki, bu insanlar tesadüfen bir arada. Asla değil. Bizim ortak bir mazimiz var. Ortak mutluluklarımız, hayallerimiz, isteklerimiz var. Bu çocuğun gönlünden geçenlerle hiç görmediği Şekip Mosturoğlu'nun kalbinden geçenlerin kesişim kümesini bilmiyorlar, onlar Alex'in golünde bu iki birbirinden büsbütün farklı insanın nasıl havalara zıplayabildiğini görmüyorlar.

İşte sokakta, mahallede, bambaşka inanç sistemlerinden, bambaşka siyasal ve iktisadi akidelere sahip, farklı cemaatlerden, farklı cemiyetlerden, farklı şehirlerden, köylerden, hatta dillerden insanlar, gözlerini Kadıköy'e dikip bakıyorlar, gelecek her gol haberiyle sevinip, kaybedilen her maçta kahroluyorlar.

İşte, Atina'da Fenerbahçeliler var, Suriye'de, Libya'da, Bosna'nın tam ortasında ve Makedonya'da. Nusaybin'de ve Edirne'de, Şam'da ve Selanik'te milyonlarca, milyonlarca.

Sanıyorlar ki yenebilirler, bin iftira, onbin tutuklama kararı, otuz bin Metris ile geçerler üstümüzden. Zaman bu zaman diyorlar, "Fenerbahçe tökezledi", yıllarca biriktirdikleri nefreti abide yapıp kusuyorlar köşelerine.

Ama bir dakka! İşte o çocuk orada. Onun kalbini kırarsanız başınıza bir kıyamet sararsınız. O çocuklar gözlerini açmış kocaman kocaman bakıyorlar size. Formaları tertemiz, anneleri yıkamış, mis kokuyor. Hepsinin üstünde kendi terleri var. Tek bir leke düşerse, o lekeyi süren yanar cehennem ateşinde.

Milyonlarca. Milyonlarca. Türkiye'nin her yerinde. Her kasabasında, her köyünde. Sokak sokak. Gökhan Gönül hepsini görmez, Selçuk hepsini bilmez ama hisseder desteklerini. Aykut Hoca, her maçtan önce dua eder, yalnız değil, milyonlarca dudak eşlik eder.

Yalnız değilsiniz. Çoksunuz. Çok büyüksünüz. Çünkü bu çocukların duaları var arkanızda, bu çocukların analarının babalarının rızaları, kendi küçücük maaşlarından artırarak aldıkları formalar var üstlerinde, bütün bunlardan dercettikleri mutluluklar.

Edebiyat değil, gerçek, bu çocuklar Fenerbahçe. Bu aileler, bu insanlar. Onların hikayeleri Fenerbahçe, onların umutları, duaları, istekleri, yakarışları.

Asla yalnız hissetmeyin kendinizi, asla bir başınıza, çaresiz, bir çocuk çırılçıplak ayaklarıyla sokağa çıkabiliyorsa, sizler kendini yenilmez sananları da alt edebilirsiniz.

Bir çocuk bugün Fenerbahçe formasını giyip dolaşabiliyorsa, sizler de o formanın layik olduğu adaleti herkesden talep edebilirsiniz.

"Fenerle kimse başa çıkamaz"

Siz hala nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğunuzun farkında değilsiniz.



10 comments:

  1. The Lone Rider dedi ki...

    FENER en tepede yalnızdır doğru ama FENERLİ yalnız değildir. Biz bize yeteriz!

  2. Kıvanç Altıntaş dedi ki...

    çok güzel,gurur duyuyorum fenerbahçem ve asil taraftarımla

  3. M.O.C dedi ki...

    The Lone Rider güzel söylemiş ve bence siz resmi çeken şahsın demek istediğini biraz yanlış anlamış ama neticesinde güzel bir yazı yazmışsınız.

  4. FBlackmamba dedi ki...

    Çok güzel yazı teşekkürler ;)

  5. samael dedi ki...

    Fenerbahçelilik bir kimlikse şayet, bizi kimliğimizden vuruyorlar, gururumuzla oynuyorlar.

    Güzel yazı olmuş aethewulf.

  6. birsela dedi ki...

    Inancim odur ki, futbolumuzda sistemler degisecek, otekiler berikiler borctu harcti derken sarsilacak, kan kaybedecek, dagilacak belki de yikilacak ama bu igrenc yalanin-dolanin-adaletsizligin sonunda Fenerbahcem bu ufaklik gibi dimdik ayakta kalacak.

    Yegenim var su an 12 yasinda ismi Gonul. Kucagimizda cok ''Nobre Nobre'' yapmisligi vardir daha minicikken. Hatta siyahi insanlara yaklasabilmesi ''Bak bu Johnson amcan'' demekle mumkun olmustur.
    2006'da o Denizli macinin kotu sonucunu benim donan ifademden, cikilacak turun iptalinden anlamisti muhtemelen. Ertesi gun israrla formasini giydiginde onca uzuntume bir serinlik getirmisti.
    Oyle bir sey Fenerbahcelilik. Yigenime de Fenerbahceme de inancim artmistir o gun. Cocuklarda sahip oldugumuz hassasiyetlerin istemdisi, hesapsizca yansidigi tavirlar gormek bambaska bir guzellik.

  7. fishersad dedi ki...

    benim kızım "baba ne zaman bana forma alacaksın" diye soruyor. çubuklu istiyor. daha 6'sına yeni girdi. diğer takımların renkeleri var mı diyor. sarı, kırmızı, siyah, beyaz, yeşil, MOR, EFLATUN, KAVUNİÇİ vs. diyince "benimki sarı mavi olsun" diyor ve ekliyor "bundan da olsun mutlaka". bundan da olsun mutlaka dediği şey ARMA!. ötekilerin armalarını gösterdim geçen, dudak büktü. bi kediliyi sevdi ama o da yok hükmünde. neyse forma almadım, alamadım, elim gitmiyor... ŞU İŞ Bİ OLUMLU SONUÇLANSIN.... bu arada bu herifi gs yönetimi davet etti! hergün yüzlerce faks binlerce mail yağmuruna tuttular "şike örtbas ediliyor" diye. bekliyorum sabırla!

  8. Taner Sertkol dedi ki...

    Bu blogta yazan arkadaşların, şike davasındaki saçmalıklara karşı gösterdikleri çabayı ve emeği bir Fenerbahçe taraftarı olarak unutmayacağım. Fenerbahçeli bloggerların tamamını severim, ama buradaki arkadaşlar benim için takımın bir parçası artık. Biz ve pek çok okur/blogger, sadece taraftarız. Siz ise verdiğiniz mücadeleyle takımdansınız benim için. Elinize sağlık

  9. birsela dedi ki...

    @fishersad Benim bir yigenim var o da 4 yasinda erkek (Ahmet). Sampiyon oldugumuzun ertesi gunu Feneriumâ ablasi ve bir de kuzenimizin kiziyla forma almaya goturduk.
    Ahmet 'mavi' hastasi. Herseyi mavidir. bardagi, pijamasi, corabi. Secim ona birakilinca maviyi alir. Ben formada da maviyi alacagini dusunmustum, gitti ''cubuklu'' yu aldi. Saskinligimi anlatamam. Cocuklar bambaska:) Insallah kiziniz tez zamanda formasina biz de camia olarak huzura kavusuruz.

  10. yunus bilge dedi ki...

    cemil turan, mayıs 2009 tarihli fenerbahçe gazetesi'ndeki yazısına şu başlığı koymuştu: "türkiye ligi'nin yalnız takımı". aragones döneminin sonu, futbolla alakasız adamların dedelere geldiniz geyikleri, 'aslında iyi top oynuyoruz ama her maç ayrı bir şanssızlık oluyor' diye düşünüp kimseye düşüncemizi anlatamadığımız kahırlı zamanların yazısıydı. hakkaten de medyada, anti-fenerlilerin gözünde yalnız idik, bizi bizden başka anlayan, anlamaya yanaşan kimse yoktu; çoğu kez olduğu gibi. şimdi kat be kat fazlasıyla olduğu gibi.
    tabi bu söylediklerime rağmen aethewulf'un söylemine katılmamak içten değil. hayatta korku ve ümit'i bir arada hissetmek gibi bir hal, yalnızlık ve birlikteliği bir arada hissetmek. sözgelimi bir iftar çadırında ezanı beklerken birlik duygusunu kanına işlemiş gibi hissedersin ama yurtdışında bir gavur memleketinde oruçluyken sokakta yalnız ve mahzun. mabedde hep bir ağızdan sarı lacivert şampiyon fener diye defalarca bağırırken top atsalar yıkılmazsın o birlik halinde ama televizyonda, gastelerde fener düşmanlarının haklı, fenerlilerin çirkef yansıtıldığını gördüğünde yalnız. 'gözlerim nemli değil gözlerim namlu' demiş ismet özel.

Yorum Gönder