Yönetim Sahaya
Fenerbahçe taraftarı çok değer verdiği 2010/2011 kadrosundan bir tane daha oyuncunun satılmasını kabul etmiyor. Genel hissiyat, taraftarın elinden gelen her türlü desteği vermek için azami gayret gösterdiği, kulübün maddi sıkıntıları varsa bunun da karşılanabileceği ancak oyuncuların takımdan gönderilmesinin doğru bir çözüm yolu olmadığı yönünde. Bu da pek yanlış değil. Gerçekten de taraftar eşi benzeri olmayan bir şekilde kulübüne sahip çıkmakta. Bütün bu krize rağmen, kombineler, fenerium ürünleri, taraftar kartlar leblebi gibi satılıyor. Taraftar sokaklara düşüyor, biber gazı yiyor ancak sesini çıkartmak için her yolu deniyor. Bütün bunlara rağmen oyuncuların gitmesi de insanların moralini bozuyor.
Andre veya Lugano neden gittiler? Bunun tek cevabının para olmadığı malum. Fenerbahçe şu an Şampiyonlar Ligi gelirlerinden mahrum kaldı, TFF'den alacaklarını alıp alamadığı muallak, ligler başlamadığı için tribün ve yayın gelirlerinden muaf. Borsadaki hisseleri değer kaybettikçe, kulüp üzerindeki borç yükünün baskısı da artıyor. Kabul edelim, etmeyelim şu son 50 günde yaşananlar kulüp maliyesi üzerinde çok kritik bir etki yarattılar. Kulübün gelir kaynakları daraldı, özvarlıkları küçüldü, geçmiş dönemden gelen borçların da etkisi büyüdü. Böyle bir durum karşısında bazı oyuncuların elden çıkartılması, bu yolla kaynak sağlanarak kulübün yaşaması için gereken asgari varlığa kavuşulması bir yol olarak gözüküyor.
Ancak bu gidişlerin tek sebebi para değil. Futbolcular da insanlar. Emenike, para sebebiyle gönderilmedi. Böyle bir futbol atmosferinde yaşamını sürdüremeyeceği için gitti. Sandalla Türkiye'ye geldiği iddia edilen, yaşını değiştirdiği ileri sürülen, şike yapmakla itham edilen, gözaltına alınan sonra serbest bırakılan bir futbolcu, futbol oynayacağı ülkeye karşı derin bir sevgi duyamaz. Bu bir futbol atmosferi değil, bu bir çıldırmışlık atmosferi ve burada kalmayı tercih etmemesi de anlaşılabilir bir şey.
Andre ve Lugano'nun da bu olaylardan insan olarak etkilenmeyeceğini düşünmek yanlış olur. Şampiyonlar Ligi'nde oynamayı bekleyen, milli takımlarının önemli oyuncuları birden hayatları boyunca karşılaşmadıkları olaylarla karşılaştılar. Büyük mücadeleler, "kan ve terle" alınmış bir şampiyonluğun nasıl masaya yatırılıp ameliyat edildiğini gördüler. En masum saha içi olayların şikeye veya teşvik primine yorulmasına, yöneticilerin cezaevine götürülmesine, adaleti sağlaması gereken organların medyaya servis yapmasına, kara bir bulut gibi takımın üstüne çöken şayialar dalgasına şahit oldular. Bu bir futbol atmosferi mi? Geçtim futbolu. Bu atmosfer normal, demokratik bir ülkeye benziyor mu?
Yabancı oyunculara olanları anlatmak, onların motivasyonunu sağlamak çok zor. Ne kadar haklı olursak olalım, üstümüzden geçen bu 50 günün tahribatı hiç yokmuş gibi davranamayız. Kulüp, tarihinin en büyük krizini yaşıyor. Bunun da bir takım sonuçları olacak elbette.
Bunlar ne kadar doğru olursa olsun, bütün bunları taraftarımıza izah etmek de kolay değil. Taraftar şu 50 günde çok büyük bir mücadele ve irade ortaya koydu. Kulübü asla yalnız bırakmadı. Bu insanlar holdingleri filan yönetmiyorlar. Öğrenciler, memurlar, işçiler, asgari maaşla geçimini sağlayanlar küçük bütçelerinden ayırarak kulüplerine veriyorlar. Bu insanların da güzel bir havadis duymaya, bir liderlik görmeye ihtiyaçları var. Onlar bu kadar dertlenip üzülürken birilerinin de kendileri gibi dertlendiğini, mücadele ettiğini, savaştığını görmek istiyorlar.
Yönetim Kurulu'nun hareket etmesi gerekiyor. Onlar sadece iyi günler için seçilmiş değiller. 5 ana branşta şampiyon olmanın lezzetini yaşarken yönetim kurulu üyeliği keyifli bir meşgale. Ancak böyle bir kriz anında, şu kadar haksızlık varken, kişisel imkan ve güçlerini en azından bu haksızlıkları anlatmak, kamuoyuyla iletişim kurmak, kamu otoriteleri ve medya nezdinde olması gerekenleri anlatmak için kullanmamaları çok büyük bir sorun. Yönetim kurulu kendi malvarlıklarından da kulübe nakit girişinde bulunabilir ve hatta bulunmalıdır. Neticede bahsettiğim Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimidir. Bu krizde hiç payları yokmuş, bu olanlarda hiç sorumlulukları bulunmuyormuş gibi davranamazlar. Bu süreçte yönetiminden mesul oldukları Fenerbahçe zarar gördü, taraftar bedeller ödedi, kendileri de elbette belirli bedelleri ödemeye hazır olmalıdır.
Andre, gitsin gitmesin, çok önemli değil. Taraftar yönetim kurulunun orada olduğunu, mücadele ettiğini, kulübün haklarını korumak için gayret gösterdiğini görmek istiyor. Bunun doğru metodunun internet sitesi üzerinden açıklama yapmak olmadığı herkesin malumu. Fenerbahçe TV gibi bir yayın organı kulübün elinde varken, yönetim kurulunun tamamının oraya çıkıp, "biz buradayız, başka bir oyuncu gitmeyecek, transfer de yapacağız, haklarımızı her merci önünde en üst düzeyde ve tüm gücümüzle koruyacağız" demesini beklemek de herhalde çok büyük bir beklenti değil. Bu süreç yalnız rakamlar veya hukuk argümanları iyi yürütülebilecek bir süreç değil. Psikoloji de önemli. Motivasyon ve azim düşerse, bunun sonuçları diğer alanları da etkileyecek.
Hareket etmemiz lazım. Sürekli bedel ödeyen, sürekli kendinden veren bir kulüp olmak Fenerbahçe'ye yakışmıyor. Daralmak, küçülmek, mücadeleyi bırakmak bu kulübün kültüründe yok. Nasıl futbolculardan 90 dakika sahada ellerinden gelen her şeyi yapmalarını bekliyorsak, bugün de bir saha var ve yönetim kurulundan da terinin son damlasına kadar çalışmasını bekliyoruz. Bunun için seçildiniz, gereğini yapın. Başka bir gerçek yok.
30 Ağustos 2011 09:19
bu saatden sonra bu hiçbirşey eskisi gibi olmayacak. yeni bir yönetimin seçilmesi ise tam kaos olur. yeni yönetimin boynunda Aziz başkanı devirenlerin adamımı yaftası olacak. bu taraftara kimse anlatamaz yeni seçilenlerin aiktidar adamı olmadıklarını. bu yönetim devam etmeli ve çıkıp "paramız yok arkadaşlar, kim var kim yoksa satıcaz, sadece günü idare etmek için değil, tüm borçlarımızı ödeyeceğiz" demeli. bu taraftar razı gencecik çocuklar ile oynamaya, ama şu borçları bitirin, bitirin ki bir daha böyle bir krizde zor durumlara düşmeyelim. elimizi kolumuzu çarklara kaptırıp acı çekmeyelim. varsın 10 yıl 15 yıl şampiyon olmayalım, ama bu takım bizim olsun. yönetimden tek beklentim budur.
30 Ağustos 2011 09:47
Siz sokakta oynayin biz kaldirimlari tribun yapariz slogani varken bize kaldirimda oynayacak futbolcu lazim. 3 temmuzdan beri ilgi ile izledigim bloginuzda neden gurcan bilgic gibi yonetime saldirildini anlamis deilim. Lutfen destek. Hep destek tam destek. Gidenler para kazadirarak gidiyor. Lutfen biraz itidal
30 Ağustos 2011 13:36
aynen dediklerinize katılıyorum. yaprak dökümü devam ediyor. ve yönetim bundan önce yaptığı açıklamada ali koç: malasef bazı futbolcularımızla yollarımızı ayıracağız.. demişti. bu açıklamadan sonra iki futbolcumuz gitti ve dahada gideceği söyleniyor. buna rağmen yönetimden bir kişi çıkıpta bir açıklama yapmıyor.
30 Ağustos 2011 13:57
Fenerbahce ve Turk spor tarihinin en zor gunlerini geciriyoruz. Uzgunuz.. Ofkeliyiz.. Hukuk kisvesi altinda inanilmaz haksizliklarla ve insan zekasinin sinirlarini asan uygulamalarla karsi karsiyayiz.. Boyle durumlarda ofkemizi HIC BIR SART ALTINDA Fenerbahce'ye, yonetime ya da yanlis yolda oldugunu dusundugumuz taraftara yoneltmeden, dik durmak zorundayiz. Psikolojide "projeksiyon" olarak tanimlanan ofkenin baskalarina yonlendirilmesi tuzagina dusmeyelim lutfen. Ofkemizi hak eden, kurum ve kisiler ortada.
Tuz koktugunda futbolcu satisi onemini kaybediyor. Taraftarin Fenerbahce Kulubu ve yonetimi ile boyle bir donemde gosterdigi dayanisma gibi bir dayanismayi bu ulke cok uzun yillardir gormedi. Bunda yonetimin baskani ve tutuklu yoneticilerini satmama cesaretini gostermesinin onemi cok buyuk.. Bu davayi, taraftarin dayanismasi kazanacak..
30 Ağustos 2011 15:07
bu süreçte sonuna kadar tek yumruk olmak gerektiğine inancım sonsuz. ama tek yumruk olurken küçük kağıtlara yönetimin bu etkisiz halini de belki çok ileride bakmak üzere not alıyoruz. bu kaos bittiğinde geriye dönüp yönetimin bu pasifliğini elbette sorgulayacağız.
şaşırıyorum. ağzından tek kelime çıkmayan adamlar bebekleriyle biber gazı yiyen taraftarları da mı görmüyor? çıkın konuşun kardeşim. süreç, konuşanın hata yaptığı değil susanın ezildiği bir süreç halini çoktan aldı! bu kadar acemice ve edilgen temsil edilmeyi ne fenerbahçe ne de taraftar kesinlikle haketmiyor.
sözün tam burasında galatasaray divan kurulu üyesi hayri kozak'ın söylediklerini eklemeden geçemeyeceğim. galatasaray'ın bu süreçte aldığı ikiyüzlü tavırdan sonra hayri kozak'tan bunu duymak oralarda hala aklı selim birilerinin kaldığını göstermesi açısından önemli.
maalesef söylediklerine katılıyorum.
"Fenerbahçe direnmiyor, Ali Koç’tan başka ortada kimse yok, görünmek istemiyorlar. Daha da önemlisi bir iş bilmezlik var: Arkasında çok büyük bir parasal hacim taşıyan koca Fenerbahçe bu şekilde mi kendini korumalıydı? Avrupa şampiyon Kulüpler’de oynayan tüm takımların o dünyayı çok iyi bilen, UEFA’nın bile dizlerini titretecek avukatları vardır. Böyle bir avukat grubu tutamazlar mıydı? Fenerbahçe’nin 2010 geliri 314 milyon lira. Ölüyorsun, gebertmişler seni, Türkiye’den iki, yurtdışından üç avukat tutamadın… Hatta üstüne UEFA başta olmak üzere yurtdışındaki karar mercilerine lobi yapacak başka bir ekip kurmalıydı. Bunun yerine Ali Koç, Samandıra’dan çıkarken ağladı. Halbuki o kadar kolay olurdu ki…
UEFA 1954’te kuruldu. Şikeyi içeren iç hukuk yönetmeliği ise 2007’de yürürlüğe girdi. Bre vicdansızlar, 53 yıl sonra hayata geçirdiğiniz bir yönetmelikle etiğin alikıran başkesenisiniz değil mi… UEFA’nın müfettişi nasıl geldi, elleri cebinde, gözünde gözlük… 1.5 saat kaldı, bir talimat verdi, Fenerbahçe bitti. Ve bunun üstüne Fenerbahçe, ‘sen kimsin’ diyemedi."
30 Ağustos 2011 19:41
Aziz Yıldırım olmadan ayakkabılarının bağını bile bağlayamayacak adamlardan dik durmalarını beklemek saflık olur. Hepsine yazıklar olsun. Başım ağrımasın diye yönetim kurulunu böyle süklüm püklüm adamlarla doldurduğu için Aziz Yıldırım'a da ayrıca yazıklar olsun. Sayelerinde koca kulüp 2 ayda 3-5 çakala mat oldu. Kurtar bizi Acun!
30 Ağustos 2011 21:03
Iktidarin medyadaki sozculerinin artik acik acik dile getirdigi ve M.Ali Aydinlar'in agzindan bile duydugumuz bir gercek var ortada .Bu yonetimi iktidar istemiyor.Yonetim istifa etse idi Fenerbahce sampiyonlar liginede giderdi,sike sorusturmasindanda aklanarak cikardi.Cunku ortada sike diye bir sey yok,Telefon gorusmeleri ile sikeyi kanitlayamazsiniz.Telefon tapelerini mahkeme delil diye kabul etmez.Amac futbolu temizlemek degil,futbolu ele gecirmek.
Iktidara en yakin Nazli Ilicak'in kardesi Omer Cavusoglu TV 8 de acikca dile getirdi.Bu iste basbakanin parmagi var dedi.
Taraftar yonetime destek oldukca,iktidar elindeki butun imkanlari (polis,savci,medya,federasyon)kullanarak sureci bu noktaya getirdi. Turkiye'deki iktidar butun kurumlari itibarsizlastirirak,ele gecirmeye devam ediyor.En son ornek,TSK.
Ben bir Fenerbahce'li olarak bu yapilanlari olene kadar unutmam.Her gun Allah'a yalvariyorum bir kriz,bir olaganustu bir gelisme olsada, secim olsa diye.Sende unutma FENER'li !
Siyaset yapmayi sevmeyen, AKP'yede ilk baslarda sempati duyan biri olarak,(eger yazimi yayinlarsaniz)icimdekileri dokmek istedim.
31 Ağustos 2011 03:04
Arkadaslar. Bu surec bitsin yOnetimi elestirin. Ama lutfen bugun ermanin mehmetin rasim diline bizi dusurmeyin. Onlarin soylemlerini bizim aramizda konusmamiz bizim sonumuz olabilir. Elestiri sirasi ona gelecek ama simdi savas zamani
31 Ağustos 2011 07:34
Arkadaslar, "professional courtesy" diye bir concept vardir ingilizce de.
FB kulubu Copa Ameirca yi kazanmis Uruguay kaptani ni veya Brezilaya takiminin sol beki ini niye tutsun, onlarin kariyelerini oldursun. Daha sonra nasil dunya capinda oyuncu getirecekler FB ye bunu bir dusunun.
31 Ağustos 2011 08:33
yönetimi eleştirmeyin diye bir şey yok. seçilmiş yöneticiler, seçildikleri kurumların haklarını en üst düzeyde korumakla yükümlüdürler. bu görevi hatırlatmak, yönetim kurulu içerisinde yer alanların da gereğini yapmasını beklemek herkesin hakkıdır. tekrar söylüyorum önemli olan fenerbahçe'dir. ona da gereken önem gösterilmelidir.
31 Ağustos 2011 14:55
Ben elestirmeyin demiyorum. Hedef sapmasin diyorum
31 Ağustos 2011 23:08
maalesef bu tespitleriniz cok hakli ve bunda yine maalesef Aziz Yildirim'in da payi var. Aziz Yildirim herseye, en ince detaya hakim olmak isteyen bir liderlik vasfina sahip. bu da dogal olarak ekibindeki diger yoneticilerin daha pasif kalmasina, veya o nitelikteki kisilerden olusmasina yol aciyor. halbuki otorite paylasilmis olsaydi, Aziz Yildirim'in yanisira diger yoneticiler de karar verici konumda olduklarini kamuoyuna yansitsalardi simdi bu kaosu yasamiyor olacaktik.
Jim Collins'in "Good to great" isimli bir kitabi var ve bu kitapta iyi bir sirketken, dunyanin sayili dev sirketlerine donusmus organizasyonlar ve neden bunlari basardiklari inceleniyor.
Bu nedenler arasinda bu dev isimlere donusen sirketlerin tepe yoneticileri de inceleniyor. Bu inceleme sonucunda yonetici profillerini 1-5 arasi siraliyor. Donusumu gerceklestiremeyen sirketlerin yoneticiler 4 seviyesinde kaliyor, yani "egosu yuksek, karizmatik, star" yoneticiler. Bunun icin de o yoneticilerin taninmisligindan, basinda haklarinda cikan yazilardan, roportajlarindan felan rakamsal ornekler veriliyor. Kitapta bu yoneticilerden sonra basa gelenlerin silik, karar alma yetisinden uzak ve sirketi ilerletemeyip duraklatan isimler oldugu tespit ediliyor ve bunun nedenini de seviye 4 yoneticilere bagliyor.
Seviye 5 ise tam tersine, cok yuksek egosu olmayan, tam tersine mutevazi ve kendisi ile dahi dalga gecebilen, ama buna ragmen cok disiplinli, profesyonel anlamda cok sert ve sorumlulugu ve basariyi paylastirmayi seven, basarisizligi kendi uzerine alan ve cok radikal kararlar verebilen liderlerden olusuyor. Yine ayni sekilde bu liderlerin kamuoyu tarafindan daha az tanindigindan, haklarinda cok fazla basinda haber olmadigindan ornekler veriliyor. Bu liderlerden sonra ise genellikle yine guclu ozellikleri olan liderler geldigini ortaya cikariyor ve bu sekilde sirketin surekli yukselen bir grafikte olmasindan bahsediliyor.
Bu durumda Aziz Yildirim da bence seviye 4 bir yonetici. Yani gayet basarili ve caliskan ama ayni zamanda da egosu yuksek bir profil. Bu yuzden de ekibindekiler daima golgede kalip, boylesi zamanlarda ortaya cikabilecek bir karakter gosteremiyorlar.