Uğur Meleke ile Hasbihal
Şu süreç içerisinde o kadar absürd şeyleri o kadar kötü cümleler ile duyduk ki, Uğur Meleke'nin "Safiyesiz Faik Şov" yazısı gerek üslup, gerekse içerik bakımından yanlarında Beethoven'ın Moonlight Sonatası gibi kalıyor. Dolayısıyla tek tek inceleme gereği gördük.
Uğur Meleke diyor ki
SORU 1: AÇIKLAMANIN YAPILMA BİÇİMİ DOĞRU MUYDU?
Öncelikle o gün yapılacak toplantıyla ilgili kamuoyunda oluşturulan beklenti, saat beş buçuk sularında yaşanan hayal kırıklığının boyutunu milyonla çarptı. TFF Başkanı prompterdan çok uzun metin okudu, ama aslında pek bir şey söylemedi! Toplantıya rekor sayıda basın mensubu katıldı, ama ortaya çıkan rekor düzeyde hayal kırıklığından başka bir şey değildi. Madem açıklamanın içeriği buydu, neden böyle büyük bir beklenti oluşturuldu? Böyle bir açıklama, pekâlâ yazılı olarak da yapılabilirdi!
TFF Başkanı Aydınlar özetle, nihai kararın iddianamenin oluşturulmasından sonra verileceğini söyledi; ama herkesin aklına ister istemez “Ligler zamanında başlayacak, Süper Kupa finali vaktinde oynanacak” açıklamaları geldi! İddianame oluşturulduktan sonra TFF, “Nihai kararı mahkemenin sonucuna göre vereceğiz” derse artık kimse şaşırır mı? Sanırım şaşırmaz.
Ancak Uğur Meleke atlıyor, bu beklentiyi yaratan TFF değildi ki? 11 Temmuz tarihinde yapılan toplantıda düşürme kararının çıkacağı beklentisi yaratılmış, hatta TFF yetkililerinin UEFA temsilcileri ile görüşmesinde bile -nedense- bu tipte bir beklenti dışa vurulmuştu. Çok kritik bir toplantıyd, UEFA'dan önemli mesaj alınacak ve gereği yapılacaktı. Ne oldu?
TFF sürecin başından beri, bir takım kararlar alacağını duyurdu ancak bu kararların her seferinde küme düşürme olmasını talep eden, bu yönde kamuoyunda beklenti yaratan, haber ve görüşler ile TFF üzerinde bu yönde baskı kuran, daha sonra da beklediği karar çıkmayınca hayal kırıklığına uğrayan "medya" idi. Başkası değil. 3 Temmuz günü GS Üniversitesi'nde öğretim elemanı olan Spor hukukçusu Pınar Memiş mahkeme sürecinin beklenmesi gerektiğini söylüyordu, bakın ne diyor:
“Adli makamların elinde delil toplamak ve araştırmak için her türlü imkan mevcut. Ancak TFF’de bu yok. Bu yüzden masumiyet karinesinden yola çıkarak TFF’nin dava sonuçlanmadan disiplin cezası uygulamaya kalkması yanlış olur. Çünkü dava sonucunda şüpheliler suçsuz çıkarsa telafisi mümkün olmayan mağduriyetler ortaya çıkar. Bu noktada TFF, iddianame hazırlanana kadar karar vermemeli. Zaten soruşturmanın gizliliği olduğu için bu süreçte savcılığın TFF ile bilgi ve belge paylaşımı da söz konusu olamaz. Bu şartlar altında iddianameyi beklemek en doğru karar. İddianame açıklandığında ise TFF, 81. maddesini devreye sokarak ihtiyati tedbir kararı alabilir. Küme düşürülme ya da spordan men edilme gibi disiplin cezalarının verilmesi için de davanın bitmesi beklenmeli.”
Gazete Pınar Memiş'i şöyle tarif ediyor:
6222 sayılı kanuna Türkiye’de en fazla hakim olan kişilerin başında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim elemanı Pınar Memiş geliyor. “Spor faaliyetleriden doğan ceza sorumluluğu” adlı doktora tezini yazan ve 6222 sayılı Sporda Şiddetin Önlenmesi Yasası’nın hazırlanması sırasında alt komisyona rapor sunan Memiş, son yaşanan olayları VATAN’a değerlendirdi.
Ancak manşetlere Pınar Memiş gibi nitelikli hukukçular değil Baransu / ROK / Erman Toroğlu tayfası çıkınca, toplum da doğru bilgilenemediği için bu gerçekler hasır altı edildi, edilebiiyor. Uğur Meleke bu süreçte, bu beklentilerin oluşmasında, algının yaratılmasında medyanın rolünü, etkisini tartışmayı düşünür mü acaba? Belki de sorumluluk TFF'de değil, medyadadır?
SORU 2: TFF’NİN AMACI, “TÜRK FUTBOLUNUN BU KRİZİ EN AZ ZARARLA ATLATMASI” MI OLMALIYDI?
Bence, kamuoyundaki bugünkü güvensizlik ortamının fitili, “Türk futbolu bu krizi en az zararla atlatmalı” safsatasıyla yakılmıştı. Aslında TFF bu davayı, bu cümleyi kurduğu gün kaybetti.
Şu benzetmeyi yapmak zorunda kalıyorum: “Bir aile içinde ensest ilişki yaşandığına dair şüphe var. Ailenin tüm fertleri mahkemeye çıkıyor. Canı yanmış baba, “Önemli olan bu krizi, ailemize en az zararı verecek şekilde atlatmak” diyor!”
TFF’nin şike krizini en az zararla atlatalım düşüncesi, Kulüpler Birliği’nin de toplantı yapıp “birlik beraberlik” mesajı vermesi, biraz bu ailenin haline benziyor! Oysa gün, “Darağacında bile XSpor” , “Darağacında bile Türk futbolu” deme günü değil... Gün, “Darağacında bile adalet” dileme günü...
Eğer, “Büyük takımlar küme düşecek, yayın gelirleri sekteye uğrayacak, Süper Lig kulüpleri ciddi bir ekonomik darbe yiyecek” endişesiyle radikal kararlar almaktan kaçılıyorsa; Türk futboluna iyilik değil, kötülük ediliyor! Bir kulübün havuzdan aldığı pay yüzde 50 azaldığında ekonomisi çökecekse, zaten 2014’te UEFA Finansal Fair-Play kriterleri eksiksiz yürürlüğe girdiğinde o takım bu ligde yarışamayacak demektir. İki sene içinde giderleriyle gelirlerini dengeye getiremeyecek, havuzdan aldığı pay düştüğünde dükkânını döndüremeyecek bir kulübün bugün iflas bayrağını çekmesi, belki de 2014’te çekmesinden daha hayırlı...
Bu doğru. "En az zararla atlatma" ifadesi büsbütün yanlış. TFF'den beklenen en az zarar filan değil, adaletin tecelli etmesi. Ancak adaletin usulsüz işlemler, kanuna aykırı müdahaleler, medya eliyle karar verici organlar üzerinde kurulan baskılar, yalan haberler, çarpıtma dolu görüşler, ROK, Baransu, Serhat Ulueren katılımlı Telegoller, intikam duygusuyla konuşan Ermanlar, 19 maçta şike tespit ettik gibi açıkça adil yargılanma ilkesine ve anayasal kurallara aykırı Emniyet açıklamaları, dosya bilgilerinin sızdırılması, ifade tutanaklarının ayniyle internete konulması gibi yöntemlerle tecelli etmeyeceğini de hepimiz biliyoruz.
Kanuna, ilgili mevzuatlara, talimatnamelere aykırı yöntemlerle karar verilmesini beklemek, usulsüz yargılama ile usulsüz bir karar verilmesini talep etmek de "adalet" beklentisi olarak adlandırılamıyor.
Uğur Meleke'nin örneğinden devam edeyim, "Aile içerisinde ensest şüphesi olduğu gerekçesiyle kendi oğluna önce dayak atıp sonra da tecavüz eden baba" adaletin simgesi değil. Söylenti üzerine "namusumuz kirlendi" diye "töre böyle emrediyor" gerekçesiyle kızını vuran, vurduran da adil değil katil. Bu halde, medyanın söylentiyi üreten, yayan, babanın aklına girip "kızın yapmış, gerçek bu, gereğini yap" beklentisi de ancak köy yerindeki bir kısım insanların aile üzerinde kurdukları sosyal baskıya benzetilebilir.
Uğur Meleke adalet istiyoruz derken haklı. Hiç itirazım yok. Biz de adalet istiyoruz. Ancak adaletin zan ve söylenti üstüne infaz beklentisi olduğuna yönelik algılayışı da kabul etmiyoruz. TFF ilgili mevzuat ne diyorsa, hangi yetkiyi veriyorsa onu kullanmalıydı ve öyle yapmaya çalışıyor, dolayısıyla itiraz etmenin meşru gerekçeleri de şu şartlar altında Meleke'nin söylediği örnek ve metaforlardan çıkmıyor.
SORU 3: KANAATLE KARAR VERMEK ADALETSİZLİK Mİ DOĞURUR?
Eğer TFF, 15 Ağustos’taki açıklamayı “Türk futbolunun az zarar görmesi” düşüncesiyle değil, “Kanaatle karar vermek adaletsizlik doğurur” zihniyetiyle yaptıysa, bu kez haklı kabul edilebilir mi?
Benim fikrim, cevabın yine “hayır” olduğu yönünde ... Çünkü futbolu yalnızca ceza hukukuna teslim etmek, spor hukukunu fiilen yok saymak anlamına geliyor. Eğer federasyonlar sportif kararları sadece yıllar süren mahkemelerin sonuçlarına göre alsaydı İtalya halen Calciopoli’2006’yı tam olarak çözememiş olacaktı. Ya da Türk futbolu, Ankaraspor/Ankaragücü sorununu halledememiş olacaktı bugün... Oysa spor çok hızlı işliyor; oyun, mahkemelerden çok çok daha hızlı akıyor.
Yaşanmış bir örnek, aslında bizim için yol gösterici olabilir: İtalya Futbol Federasyonu, Calciopoli’yle ilgili ilk kanaatine göre Juventus’u üçüncü lige düşürecekti, ama belge akışı hızlandıkça kararını ikinci lig olarak değiştirdi. İlk planda Milan’dan 15 puan silecekti, ama lig başladıktan sonra cezayı 8 puana düşürdü.
Yani federasyonlar pekâlâ kanaatle karar verebiliyorlar. Hatta gerekirse bu cezaları sezon içinde değiştirip en âdil hale getirebiliyorlar. Çünkü esas maksatları “Bu krizi İtalyan futbolunun en az zararla atlatması” filan değil. Saf ve pürüzsüz “adalet” i sağlamak.
Uğur Meleke'nin adalet beklentisinin ne olduğunu böylelikle daha iyi görmüş oluyoruz. Meleke'ye göre yürüyen bir ceza davasında spor hukukunun hızı, dinamik yapısı gereği, TFF kararını acilen vermeli. Şayet bu karar yanlışsa da zamanla düzeltilmeli. Kanaati varsa cezayı kesmeli.
Peki. Ama burada bir kaç sorun var.
Birincisi Juventus olayı spor mahkemesinde yürüyen bir davaydı ve mahkeme kararı sonucunda kimsenin 12 sene hapis cezasına çarptırılma ihtimali bulunmuyordu.
1- 6222 sayılı kanuna göre mevcut dava HSYK tarafından görevlendirilen bir spor mahkemesinde görülmeli ancak böyle bir görevlendirme yapılmadığı için şu anda bir Ağır Ceza Mahkemesi'nde yürüyor.
2- Konu sadece TFF'yi ilgilendirmiyor çünkü konu bir ceza davası.
3- Her ne kadar TFF'nin disiplin yargılaması ile Ceza Davası birbirine paralel yürüyüp birbirini etkilemeyecek ise de, neticede TFF bu konuda "uzman" ve onun vereceği herhangi bir karar ceza davası açısından da "şike suçu"nun tespiti açısından kritik bir "bilirkişi görüşü" hüviyetine haiz. Yani spor yargılamasında yapılan herhangi bir "yanlış karar" aynı zamanda ceza yargılamasını da etkileme gücüne sahip. Bu halde burada çıkacak yanlış bir karar sebebiyle birilerinin tutukluluk süreleri uzayabilir, hatta birinci derece mahkemesinden mahkumiyet kararı alıp uzun yıllar hapis cezası çekmek zorunda kalabilirler. Böyle bir adalet beklentisi olabilir mi? Yani Fenerbahçe diyelim ki küme düşürülsün ve bunun yanlış olduğu ortaya çıksın, Fenerbahçe tekrar süper lige alınsın bu diyelim ki tazmin edici olsun, bu davada yargılanan insanlar bu sebeple yıllarca hapis cezası alırlarsa bunun tazmini nasıl mümkün olacak?
4- Juventus hakkında verilen karar 2 aylık bir süreci aldı ve spor mahkemesinde verildi. Burada sadece TFF'yi bu işten sorumlu tutmak herhangi bir benzerliğe sahip mi? Neden Uğur Meleke spor mahkemelerinin kurulup kararın burada verilmesini talep etmiyor? Halbuki kanuna göre yapılması gereken bu. Üstelik bu halde tutukluluk kararı biteceği, spor mahkemesi ağır ceza mahkemesine göre konuyu çok daha hızlı ele alacağı için hem şüphelilerin savunma yapma ihtimali var, hem de soruşturmanın gizliliğine yönelik ilkeler çok daha hızlı bir şekilde ortadan kaybolacak, çünkü daha hızlı bir şekilde kovuşturma safhasına geçilecek. Dolayısıyla TFF de şüphelilerin savunmasını alabilme şansına kavuşacak?
5- Juventus hakkında verilen karar da iyi bir örnek değil. Nitekim konuyla ilgili spor hukukçuları bu karardan bahisle, kararın çok hızlı verildiği, deliller tam olarak somutlaşmadan bir karar verildiği için daha sonra bu kararın defalarca düzeltildiği, dolayısıyla bir haksızlığın ortaya çıktığını beyan ediliyor. Üstelik CAS'ın Porto kararında tam olarak şöyle bir ifade var,
To summarize therefore, and taking into consideration that the present decision is adopted (i) on the basis of the facts and documents existing on the day of the hearing and (ii) the submissions by the parties, the two decisions by the judicial organs of the PFF – whether considered alone or in the overall context – do not convince the Panel with the requisite certainty that the Second Respondent (or its Chairman) was involved in the illicit activity mentioned in Art. 1.04 of the UCL-Regulations. The appeal and the Appellants’ requests must therefore be dismissed. In view of the outcome of the proceedings there is also no need to rule on the unspecific (and therefore inadmissible) request by the Second Respondent, “to grant FC Porto any other relief it deems appropriate”.
Olayımızda Porto'nun iki maçla ilgili hakemleri "ayarladığı" PFF tarafından tespit ediliyor, dahası bu sebeple "ceza" veriliyor. Bunlar da itiraf, ikili görüşmeler, çeşitli tespitler gibi "ciddi" sayılabilecek delillere sahip. CAS bu delilleri yine de "yeterli" bulmuyor. Halbuki şu an Uğur Meleke "adalet" adına "kanaat" ile karar verilmesini talep ediyor, bu "kanaat"in sebebi medyada yansıyan genel veriler ve medyanın konuyu ele alış sebebi. Ancak ortada 6222 sayılı kanun anlamında herhangi bir maçın sonucunu etkilemek için verilmiş bir teklif, bu teklifin kabulü ile oluşan "anlaşma" somut bir şekilde yok. Dahası şahıslar arasında bu anlaşmayı somut bir şekilde gösterecek finansal transfer de yok. Bütünüyle teknik takip dökümanlarının belirli bölümlerinin yine emniyet güçlerince yorumlanmasından ibaret.
Şimdi Uğur Meleke'ye soruyorum, ortada bir ceza davası varken ve bu kararın "uzman görüşü" sıfatıyla yargılamayı da etkileyeceği belliyken, hiçbir fiziki takibin olmadığı, somut tespitin bulunmadığı, UEFA ve CAS'ın somut belirlilik ilkesini bütünüyle dışlayarak, teknik takip dökümanlarının tevilinden ibaret görüşlerle, disiplin talimatının 72. maddesinde belirtilen "savunma almadan ceza verilemez" ilkesi hilafına, TFF Statüsü'ndeki disiplin ihlallerinin PFDK tarafından görüleceğine yönelik hükümlere aykırı bir şekilde karar verilmesi nasıl "Adalet" oluyor?
Örnekleyeyim. Ben bu yazı ile Uğur Meleke'nin 6222 sayılı kanunda belirtilen "şiddete neden olabilecek bir açıklama" yaptığını iddia etsem, bundan şüphe duymak makul mü? Makul. Bu sebeple peşinen kanunda belirtilen cezayı çekmeyi kabul edecek mi? Nasılsa düzeltilir gibi bir anlayış kendisinin adalet duygusuna uyuyor mu?
Demek ki neymiş,
1- Kanaatle karar verilemezmiş.
2- TFF YK zaten karar vermeye yetkili değilmiş.
3- Karar verecek organ zaten PFDK imiş.
4- Karar verilirken "kanaatten" kasıt etik kurulu raporunun bağlayıcılığı yönünden kanaatmiş, karar vericiler etik kurulu raporunu noter gibi onaylayacak merci değildir manasında ifade edlen bir kanaat sözünden "şüphe varsa ceza verin" gibi bir anlam çıkarmak zaten adalet kelimesiyle bağdaşmayacakmış,
5- Uluslararası uygulama böyle bir suçlamaya ceza verilmesi için somut bulgu bekliyormuş.
O halde kanaatle karar verilmesi adalete uygun değildir. Nokta.
SORU 4: TFF’NİN ELİNDE KANAAT OLUŞTURMAYA YETER DÜZEYDE BELGE VAR MIYDI?
Bu noktada akla gelen kritik soru sanırım şu: İtalya Federasyonu’nun elinde Moggi’nin hakem atamalarına direkt tesir ettiğine dair konuşma kayıtları vardı ve ivedilikle karar verebildiler. Peki TFF’nin elinde kanaat sahibi olabilecek düzeyde belge var mıydı?
Bu sorunun cevabını tabii ki sadece kozmik odaya girebilenler, bir de her nasılsa o odadan bilgi sızdırabilen(!) bazı meslektaşlarımız biliyorlar! Ama şu iki sorunun yanıtını tüm TFF Yönetim Kurulu üyeleri biliyor olmalılar:
a) Eğer TFF’nin elinde karar için kanaat oluşturabilecek düzeyde belge yoktu ise, neden üçü futbolcu, ikisi antrenör (yani beşi doğrudan sahanın içinde olan) toplam 17 kişi PFDK’ya tedbirsiz değil, TEDBİRLİ OLARAK sevk edildiler? Bu tedbirli sevk kararı, “Elimizde yeterli delil yok” açıklamasıyla çelişmiyor mu?
b) Bir TFF yöneticisinin, “Beşiktaş’ı da kurtardık sayemde. Teşekkür etmeleri lazım. Değil mi? Başka kimsede yok ki bu kadar şey... Sonuç...” cümleleri de bir kanaat itirafı sayılmaz mı?
“Sonuç” sözcüğünün (açıklama sahibinin iddia ettiği gibi) yabancı oyuncu yerine kullanılmış olduğunu algılayamamış olmam, benim zekâ geriliğimle mi ilgili acaba?
Tedbir, Disiplin talimatında bulunan bir hüküm. Kuvvetli şüphe bulunması halinde uygulanabiliyor. TFF'nin bu yetkisini kullanması da herhalde absürd değil. Birileri tutuklu, bir takım iddialar var dolayısıyla tedbir kararı veriyorlar.
Burada Meleke'nin karıştırdığı nokta şu, Meleke ciddi şüpheyi karar vermek için yeterli sayıyor o zaman da tedbir kararı anlamsız oluyor. Zira kuvvetli şüphede, her ne olursa olsun, ceza verilecekse tedbir vermenin anlamı ne? Halbuki mevzuat kuvvetli şüpheyi ceza vermek için yeterli bulmuyor, somut bilgi ve belgelere dayanan, savunma sürecinden geçtikten sonra PFDK tarafından yapılan bir değerlendirme ile ortaya çıkan objektif gerçek gerekiyor. Ancak bu zaman alıcı bir süreç, dolayısıyla mevzuata "kuvvetli şüphe bulunan haller" için de tedbir hükümleri konulmuş. Bu farkı anlayamazsanız elbette tedbir kararı verilmesi "absürd" olur, ancak o zaman sorgulamanız gereken neden "tedbir" kararı verildiği değil sizin neden kuvvetli şüpheyi karar vermek için yeterli saydığınızdır. Bunun da cevabı, konuya hakim olmamanız olabilir.
SORU 5: AVRUPA KUPALARINA GİDİŞ , KULÜPLERİN İNİSİYATİFİNE BIRAKILABİLİR Mİ?
TFF’nin kanaatle karar veremeyip, bazı kulüplerin sezon içinde UEFA tarafından Avrupa kupalarından ihraç ihtimalinin önünü açması da, Türk futboluna küçük çaplı bir ihanet...
Çünkü bir (ya da birkaç) takımımızın Avrupa kupalarından ihracı sadece itibar açısından değil, sportif ve ekonomik açıdan da bedel ödememize neden olacak. Üstat Cemal Ersen 26 Temmuz’da Milliyet’te bu detaya değinmişti: Sportif olarak (şu anda 10’uncu olduğumuz) kıta sıralamasında ilk 12’nin dışında kalmak demek, 2013-14’te Şampiyonlar Ligi’ne direkt takım gönderememek demek. Devler Ligi’ne takım sokamamak demek, asgari 25 milyon euroluk gelirden de mahrum kalmak demek.
Ayrıca TFF’nin kamuoyunda oluşturduğu “Avrupa kupalarına göndereceğimiz takımları değiştirme vakti zaten geçti” imajı da doğru değil... İtalya, 6 Temmuz 2006’da UEFA’ya verdiği takım listesini 26 Temmuz’da pekâlâ değiştirmiş; iki yeni kulübünü Avrupa’ya gönderebilmişti.
Ben bunu anlamıyorum? Hani Türk Futbolu en az zararla bu süreci atlatsıncılık kötüydü? E buradaki argüman da bu? Türk futbolu bundan zarar görür? Size ne? Şike yapan ve şike yaptığı tespit edilen kulüpler bırakın daha büyük bedeller ödesinler? "Şeriatın kestiği parmak" demiyor muydunuz? Kendine güvenmeyen, suçsuz olduğuna inanmayan kulüpler başlarına gelecek bu cezaları bırakın göze alamasınlar ve kendileri katılmayarak "itiraf" etsinler süreç hızlasın? Daha iyi bir metod değil mi? Yani 5-6 soru evvel "Türk futbolu zarar görmesin"cilik "kötü" bir görüş olarak ele alınırken şimdi "Türk futbolu zarar görürcülük" tutarlı oluyor mu?
TFF açıkça diyor ki, kardeşim UEFA'ya şike ve benzeri olaylarla hiçbir ilişkiniz bulunmadığına dair bildirim verdiniz. Dediniz ki "ben masumum." Peki. Ama yalan beyanda bulunursanız bunun bedelini ödersiniz, siz bilirsiniz? E buyrun gayet net, ciddi bir tutum.
Ancak sanıyorum Meleke'nin zaten kafasındaki şablon şu, Fenerbahçe küme düşürülmeliydi, küme düşürülmedi, bari UEFA CL'ye gönderilmesin, bu sebeple bize göz kırpılsın biz bunları küme düşüreceğiz mesajı verilsin.
Ama bunun hukuki dayanağı ne? Disiplin talimatı 72. maddesi savunma alınmadan ceza verilemeyeceğini söylüyor, zaten disiplin cezaları vermekle yükümlü olan kurul PFDK, ortada suçla ilgili iddialar var ama kurulu hüküm yok dolayısıyla kulüpler hali hazırda masumlar, sadece "şüpheliler" bu halde onların haklarını ellerinden almaya kimin hakkı var? Yani adalet beklentisine bak, kuralsız işler yapalım, şüphe üzerine hüküm bina edelim, bunu yapamıyorsak da haklarını ellerinden alalım. Yok ya? Meleke örneğinden devamla, kızının gayri ahlaki bir ilişki içerisinde olduğu yönünde söylentiler var diye kayıtlı bulunduğu üniversiteye gitmesini engelleyen baba "adil" mi oluyor "zalim" mi oluyor, bir vicdanını kontrol edip çıkarsın.
SORU 6: PEKİ, TEK SUÇLU TFF Mİ?
Tabii ki bütün bu kaos ortamının faturasını TFF’ye çıkarmak da çok büyük haksızlık olur. Çünkü sokaktaki adama “gizlilik prensibi” filan dediğinizde artık gülüyor; Hürriyet’te, Habertürk’te, Takvim’de, Bugün’de ve başka birçok gazetede; bir Vatan yazarının ya da bir Taraf yazarının köşesinde okuduklarının gizli olmamasına anlam veremiyor.
Artık kamuoyu, spor ailesinde (biz dahil) hemen hiç kimsenin temiz olduğuna inanmıyor; “Suçluların dünyasında tek gerçek günah yakalanmakmış” diyor içinden... Şike soruşturması kapsamında yayına başlayan “Ne olur bana yardım edin Memedalibey Şov” la “Safiyesiz Faik Şov” u birer reality-şov hissiyatıyla gülerek ve eğlenerek takip ediyor halk...
SORU 7: ŞİMDİ NE OLACAK?
Kamuoyundaki güven erozyonu bu denli derin olunca, tamirinin uzun yıllar alacağını tahmin etmek de zor olmuyor.
Artık önümüzdeki yıl futbolcular sahaya avukatlarıyla mı çıkacak, boş kaleye golü atamayan oyuncunun maç sonu açıklamasını hukuk müşaviri mi yapacak, doğrusu bilemiyoruz!
Ama şunu biliyoruz: Eğer bir önceki meclis, Şiddet Yasası’nı yenilerken spor mahkemelerinin kuruluşunun yolunu da açabilseydi; bugünkü krizi daha hızlı çözebilecektik. Belki o zaman TFF, bu kritik kararı kanaatle verme yükü altına girmek zorunda kalmayacak, iş mahkemede halledilecekti.
Olmadı. Bundan sonra da ne olsa, kekremsi bir tat kalacak damağımızda... 9 Eylül’den sonra ne karar alınırsa alınsın tatsız yıllar bekliyor bizi... Çünkü “geç kalmış adalet”, gerçek adalet olmuyor.
aynen katılıyorum.
18 Ağustos 2011 14:22
Gerçekten bir çok şeyi insanların gözüne sokabiliyorsun. Hani bu yazıları yazanlar, kendi küçük dünyalarında kurdukları o muhteşem cümlelerle reddi namümkün senaryolar yazdıklarını düşünüyorlar ya, herkesi de aynı sanıyorlar.. İşte sen, kafamdaki bu toplum bilincini yerle bir ediyorsun. Gerçekten şu gazetelerde bi halta yaramaz tonlarca boş kelimeyi sarfeden yazarlar yerine bi tane senden olsa da daha çok kişiye ulaşabilse şu aklımızdan geçenler, ruhumuzda hissettiklerimiz..
18 Ağustos 2011 16:01
çok net ve temiz bir kontra yazı olmuş. uğur meleke'nin gocunmadan hatalarını görebilecek kalibrede biri olduğunu düşünerek rotasını "yaratılmış çarpık algı"dan “doğruya” yönlendirebileceğini umuyorum.
uğur meleke gerçekten sevdiğim biridir. ancak bugünkü yazısını okuduğumda medyanın meleke'yi bile bir hamster çarkı'nın içine aldığını görmek üzdü beni. bu yazı, yaratılan bu kamuoyunun, çarpık algının boyutlarını görmek adına ileride bakmak üzere kenara not edilmeli. meleke'nin bile "kanaat üzerine karar verelim yanlışsa düzelte düzelte gideriz" diyebilmesi gözümü cidden korkuttu.
dün ismini bilmediğim bir gazeteci trt spor'da beşiktaşlıların sanki kendileri olayların içinde değilmiş gibi algı yaratmalarını takdirle karışık şaşırdığını söylemişti.
gerçekten de varsa yoksa herkes fenerbahçe'nin ceza alıp almayacağına odaklanmış durumda. hatta facebook'ta arkadaş listemdeki beşiktaşlılar mehmet ali aydınlar'ın, "işte fenerbahçe’nin neden küme düşmeyeceğinin ispatı" başlıkları altında fenerbahçe acıbadem'in şampiyonlar ligi finaline kaldığı anın fotoğraflarını koyuyorlardı. bu, insanlar üstündeki algının boyutlarını anlamak için çok çarpıcı geliyor bana. ardına ben, "sizin asbaşkanınız ve teknik direktörünüz de tutuklu farkında mısınız?" diye sorduğumda bunu ilk kez duymuş gibi tepki veriyor insanlar! bunun gerçekten ileride araştırılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. çok farklı yönleriyle araştırılmalı bu yaşadıklarımız. keza fethullah gülen'in sağ kolu hüseyin gülerce bile yazılarıyla tff'ye hemen karar almadığı için kızıyorsa ortada dönenleri anlamamız için ileride doktora tezleri hazırlanmalı.
en son, trt spor'daki gazeteci de beşiktaş kulübü ve basınının bu işi çok iyi becerdiğini söyleyip onları tekrar tebrik ediyordu.
yani? yani bu işin, başından beri savunduğumuz bir halkla ilişkiler operasyonu olduğu gerçeğinin damgasıdır tüm bu gördüklerimiz. maalesef bugün bize düşen, aklı başında bildiğimiz gazetecilerin bile mantık hataları ve eksik bilgiyle dolu yazdıklarını oturup düzeltmektir. gün sabırla yanlışları anlatma günüdür. teşekkürler aethewulf.
18 Ağustos 2011 16:04
şike konusunda en akli konuşanlar ya da konuştuğunu sananlar için temelde ciddi bir sıkıntı var var. bir nevi paradoks bu, hem olayın relatifliğinden ve subjektiflliğinden , mevzuatının olmamasından, her konunun münferit olarak kendi içinde farklı değerlendirilebileceğinden bahsediliyor hem de bir yandan bu şekilde tanımladıkları süreçle ilgili TFFnin nihai karar almamasını eleştiriyorlar.
Alınacak olumlu ya da olumsuz bir nihai kararın Türk futboluna vereceği zarar ya da yarar da aslına bakarsanız hep muallak şekilde anlatılıyor zira kendileri de sonuçtan emin değiller. Mesela bir Juventus örneğidir gidiyor, ancak orada olanların bile henüz bir sonuca varmadığı, itiraz ve yargı süreçlerinin hala devam ettiği, operasyondan sonra kurulan "yeni" futbol düzeninin hem topladığı seyirci hem de italyan futbolunun genel kalitesi anlamında hala tartışıldığı, yapılanların benzer olayların bir daha tekrarlanmayacağı anlamına gelmediği vb. bir çok unsur da konuşulmuyor! TFF ne yapsaydı "pek süper harika" olacaktı bilen yok aslına bakarsanız... Elbette mantık ve ilme rağmen, insanlığa rağmen sırf eleştirmek için yanıp tutuşan, kendi senaryolarını yazan, "keyfi tadı kaçan" çok, ama o şuursuzlarla Uğur Meleke'yi aynı kefede değerlendirmiyorum.
Ne kalıyor geriye? Sorgu süresince sık kullanılan "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" gibi "en kötü karar kararsızlıktan iyidir" şeklinde orta düzey zekalara itafen bir pelesenk var. Modern toplumlarda karar verme mercinde ki profesyoneller kararsızlıktan iyidir mantığıyla hareket edemezler, bu meseleler sıradan vatandaş Serhat'ın Sanem'in Gökmen'in tavuk mu et mi karar vermedim ama işte yedik birşeyler, aç kalacak halimiz yok ya yahu mantığından farklıdır!
Kısacası bu paradoksu yaşayan yazar ve düşünürlerimize toplu tavsiyem içinde bulundukları, haklı olarak bulundukları, kararsızlık ve kaosu sırf yazıyı bir yere bağlamak adına TFFye eleştiriye dönüştürmesinler, zira o zaman "darağacında adalet" değil "darağacında benim istediğim adalet" üstüne konuşur hale geliyorlar. Gerçek adalet için buna uygun kanun, karar mercii ve adaletin tecelli edeceği sosyal düzen, basın ahlakı, politize olmamış bağımsız yargı vs vs gerek, yani anlayacağınız "adalet"se beklenen bu adalet hep geç ve hep yarım gelecek bu ülkeye! Bari bırakın da usule göre gelsin, sizlerin keyfine göre değil. TFF'ye usulen eleştirinizi yapın ama kendinizin bile adını koyamadığı bir adaleti onlardan beklemeyi bırakın.
18 Ağustos 2011 16:34
150 kelime ile Türkçe konuşan medya çakallarını biliyoruz ama böylelerinide göz ardı etmemek lazım.Hukuka aykırıda olsa Fenerbahçe küme düşürülsünde ne olursa olsun. Kannat kelimesini arkadaşlar kahve muhabbetindeki 'kesin yapmışlardır oğlum ' zannediyorlar. Gerçek şuki TFF korkudan bir şey yok diyemedi , topu taca attı. Cemaatci bir tanıdığım savcı oğluyla beraber maçı seyrederken oğlu heyecanlandıkça savcı bey kıs kıs gülüyormuş dedi. Bu söylentileri savcı duymadımı , 45 gün sonra konuşuyor.
Fenerbahçe suşsuzdur kararı çıkana kadar mücadeleye devam , yoksa bizi neyin beklediği Hüseyin Gülercenin dünkü yazısından belli
18 Ağustos 2011 17:06
Yazının bütünü çok güzel ve yerinde açıklamalarla dolu. Derdimizi sağda solda fenerbahçe nefretiyle dolup taşan beyinlere anlatmaya çalışacağımıza; medyadaki 3-5 tane cevap vermeye değer kişiye anlatsak daha iyi.
Katılmadığım bir yer var ki o da "aynen katılıyorum" denilen yer.
Öncelikle, artık herkesin bu olayları 'gülerek ve eğlenerek' izlediği kısmı. Ben ve tanıdığım birçok fenerbahçeli için durum böyle değil. Yazarın farketmediği bir şey var ki, fenerbahçeliler büyük bir kin ve nefretle dolmaya başladı ve bu duygularla takip ediyorlar olayları. Takip etmekle kalmıyor; takipçisi oluyor, sokağa çıkıyor, gaz yiyor, istiklal'de yürüyüş yapıyor, metris'e, düzce'ye gidiyor ve hergün ağız dolusu küfürler ediyor. Ama nedense kimse, bunlar neden böyle diye sormadan işi şike savunuculuğuna bağlıyor. Keşke gülerek izleseydik, ama öyle değil!
İkincisi "geç kalmış adalet, adalet değildir" kısmı. Elbette bu söze sonuna kadar katılırım. Ama sayın Meleke bu sözü; "bu radikal kararları seneye alırsanız, iş işten geçmiş olabilir" mantığıyla yazıyor. Aslında sayın Meleke aynı cümleyi, fenerbahçenin haklılığının ileride ispat edilme olasılığını düşünerek de söyleyebilmeliydi.
18 Ağustos 2011 17:45
Bu vatandaşlar adalet ve kamu vicdanını birbirine karıştırmış olsa gerek. Üstüne basa basa kamu vicdanını rahatlatma yönünde bir kararın beklentisi içinde, o minvalde görüş belirtiyorlar. Bu da maskelerini düşürmeye yetiyor.
Çünkü kamu vicdanı rölatiftir, şekillendirilebilir. Usta ellerde kamu vicdanı bir çobanın koyunları güttüğü gibi güdülebilir. Oysa adalet eğilip bükülemez, yalnızca ve yalnızca gerçeğe ulaşmanın kaygısıdır.
Bir başka takıldığım şey de şu "kanaat" meselesi. Bir mahkemede kanaati muteber olduğuna şüphe olmayan somut ve objektif kanıtlar oluşturur. Oysa şu ana kadar oluşan tek kanaat Rasim Ozanların, Baransuların, Ermanların önderliğinde medya tarafından empoze edilen "Vallahi de billahi de tallahi de şike var" şeklindeki iddiaları. Kanıt elde etmek ve bunları muhafaza etmek hukuken muteber bir kanaat oluşturmanın olmazsa olmazıdır. Şu durumda örneğin bana Aziz Yıldırım x bir kişiyle maçtan sonra hakemin rezalet yönetiminden dolayı federasyon başkanına gıyabında ana avrat dümdüz gitmesini şike ve teşvikin delili olarak sunan birisine ben ana avrat dümdüz giderim. Buradan ulaşacağım tek kanaat bunu şike delili diye sunanların çarpık bir ilişki sonucu doğduğudur.
18 Ağustos 2011 18:44
Şunu sormak istiyorum: Kanaatle şike vardır kararı verip kulüpleri düşürme yoluna gidilse bile, yine de savunma alınmak zorunda mı? Yani TFF savunma almadan yalnızca kanaatle küme düşürebilir mi?
Yanılmıyorsam bundan yıllar önce Altınordu 9-0 biten bir maç yüzünden küme düşürüldü o maçtaki rakibiyle birlikte. Fakat araştırdığım kadarıyla küme düşürürken hangi yollardan geçildiğinden bahsedilmiyor medyada. İtiraf olmuş mu, suçüstü yapılmış mı, bilmiyoruz. Savunmaları alınmış mı veya? Eğer bu olayın detaylarını bilsek emsal karar diyeceğiz ama bilemiyoruz.
EVet, soruyu tekrarlayayım: TFF savunma almadan yalnızca kanaatle küme düşürebilir mi? Ve mümkünse TFF'nin talimatnamelerinden maddeler de verebilirsin.
Yazı için teşekkürler bu arada.
18 Ağustos 2011 18:48
daha önceki bir yazıda bu sorunun cevabını vermiştim. (bkz. http://papazincayiri.blogspot.com/2011/08/tff-kararnn-sifreleri.html )
"Savunma alınmadan da hüküm verilmesi uygun değildir.
Nitekim Disiplin Talimatı'nın 72. maddesi şu hükmü barındırıyor.
MADDE 72 – SAVUNMA
(1) Savunma alınmadan ceza verilmez."
bence gayet net. pek tartışmaya açık olmayan bir madde.
19 Ağustos 2011 05:14
Yazın için bir forumda şu yorumu gördüm:
-------alıntı--------
1- Kanaatle karar verilemezmiş.
2- TFF YK zaten karar vermeye yetkili değilmiş.
3- Karar verecek organ zaten PFDK imiş.
4- Karar verilirken "kanaatten" kasıt etik kurulu raporunun bağlayıcılığı yönünden kanaatmiş, karar vericiler etik kurulu raporunu noter gibi onaylayacak merci değildir manasında ifade edlen bir kanaat sözünden "şüphe varsa ceza verin" gibi bir anlam çıkarmak zaten adalet kelimesiyle bağdaşmayacakmış,
5- Uluslararası uygulama böyle bir suçlamaya ceza verilmesi için somut bulgu bekliyormuş.
O halde kanaatle karar verilmesi adalete uygun değildir. Nokta.
-------alıntı--------
Maddelerin 3'ü zaten hepten yanlış da, şimdi uzun uzadıya anlatmayacağım, daha önce burada tek tek maddeler halinde çok yazdım. İsteyen dönüp baksın.
Ancak bu arkadaş bu çıkarımları yapabildiğine göre 26 klasörde gerçekten somut hiç bi halt olmadığını görmüş ve biliyor olmalı.
Tamam öyle diyelim, o 26 klasörde kanaat oluşturacak hiç bir somut bulgu yok ki(bu arkadaş gibi düşünen fenerliler hâlâ spor hukuku denen olguyu alıgılayamamakta ısrar ediyorlar) adı geçenleri PDFK'ya tedbirli olarak niye sevkediyorsun ???
Taraftar yazılarını buraya taşıdığınız arkadaş ne hikmetse bu kısmı sadece geçiştirmiş ve kendi ile çelişmiş. Sen değilmisin somut kanıt isteyen, somut bulgu bekleyen. O yoksa, ceza da yok zaten. Ama birden kuvvetli şüphe demeye başlamış. Komiksiniz yahu :lol:
Lamı cimi yok, federasyonun yaptığı E Y Y A M D I R. Somut belge yoksa klüp ve insanları aklama yönünde karar verirsin bu olayı kapatırsın. NOKTA.
Futbolu dünyada FIFA, Avrupa'da UEFA ve Türkiye'de Türkiye Futbol Federasyonu yönetir. Hepsi özerk kurumdur ve spor hukukunu temel alan kendi yönetmelikleriyle yönetilir. Öyle ceza davasına da sevk olunmuş konu diye spor hukukunu işletmekle yükümlü olan kurum topu taca atamaz. Şu şu... kulübü/kişiyi suçlu buldum diyeceksin cezasını vereceksin, şu kulübü bi günahı yok deiyeceksin hakkını teslim edeceksin. Bu da arkadaşın dediği gibi ikinci NOKTA
19 Ağustos 2011 14:09
tabi bu arkadaş her kimse tff statüsünden, futbol disiplin talimatından haberi yok. bahsettiğim ilk 4 maddenin 3'ü statüden, 1 tanesi de etik kurulu talimatnamesinden çıkıyor. adı geçenleri pfdk'ya tedbirli olarak niye sevkediyorsunu da anlattım, zaten etik kurulu raporu çıktıktan sonra adı geçen herkesi pfdk'ya sevketmek zorundaydılar, kendilerini savunabilmeleri ve dosyanın neticeye varması açısından, tedbir kararı da 81. madde gereği verildi, normal.
ama tabi bu arkadaşların yekünü böyle talimat malimat okumak yerine erman toroğlu okuduğu için EYYAM filan yazıyorlar, kalanına da akılları ermiyor, yavaş yavaş eğiteceğiz hepsini umutluyum.
19 Ağustos 2011 20:34
ekşisozluk'te konuyu bağlamından koparıp sözüm ona bir eleştiri yazısı yazmışlar yanıl bora ve uğur meleke konusunda. papazın çayırı başlığında duruyor. orada da durum anlatılırsa, bence iyi olur.
20 Ağustos 2011 02:24
Bu seferki cevabı da şu:
Talimatlardan haberim olmaması imkansız bu foruma o talimatları ve yönetmelikleri önceki sayfalarda ben taşıdım. Gerekirse daha ayrıntılı yine taşırım ve hangi maddede ne yazıyor açık açık yazarız ama şu cümlede bile hala çelişiyor; etik kurulu raporu kanaat getirmeden ya da şöyle diyeyim federasyona yönetim kuruluna şu şu kişi ve kulüp hakkında şüphelerimiz var ve bize göre şike yapılmıştır ya da şike yapıldığına dair kanaat oluşmuştur demeden PDFK'ya kimseyi sevkedemez. Hele ki tedbirli olarak. Kendisinin dediği gibi bir zorunluluk yok. Demekki birşeylere kanaat getirmişler. Ama federasyon başkanı kanaat oluşmamıştır diyor. Şimdi bu ne perhiz ne lahana turşusu derse birileri de kaçış yolu yukarıda ve yine önceki mesajlarımızda bizim tarafımızdan alıntılanmış şu paragrafı önümüze koyacaklar;
-------alıntı--------
"Kurulumuz, dosya içeriği ile sınırlı olarak yaptığı inceleme ve değerlendirmeler sonunda kanaat oluşturmaya yeterli düzeyde kanıt bulunan bazı müsabakalardaki eylemlerin ilgili kişiler ve kişilerin eylem ve davranışlarının kulüplere izafesi mümkün olan durumlarda spor kulüpleri bakımından şike, şike teşebbüsü, teşvik primi veya teşvik primine teşebbüs oluşturduğu kanaatine ulaşmıştır"
-------alıntı--------
Şimdi görüldüğü gibi tamamıyla ikili oynayan bir federasyon var. Yani A dersen B'yi, B dersen A'yı öne sürecek. Başından beri itirazımız işte bu eyyama, başka birşye değil.
20 Ağustos 2011 18:53
@torpedo: çok basit, kendisi talimat taşımaktan iyisini yapsın, talimatları da okusun. müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik bir suçun oluştuğunu öğrendiği tarihte tff yk konuyu etik kurulu'na iletmek zorundadır. etik kurulu raporunu hazırlar, tff yk'ya sunar, bundan sonra statü gereği konu pfdk'ya doğrudan intikal eder ve pfdk şayet ceza verme gereği görürse ceza verir, görmezse de beraat ettirir.
somut olayda, tff bu aşamaların hepsini yapmış.
anlamadığı da şu
TFF Yönetim Kurulu ceza vermeye yetkili değildir. disiplin ihlallerinden doğan her türlü olguya ceza verme hakkı TFF Statüsü gereği disiplin kurulundadır.
Dolayısıyla TFF YK ceza veremez, ancak sevk eder. Bu sevki de disiplin talimatının 81. maddesi gereği tedbirli veya tedbirsiz olarak verebilir.
Ben arkadaşın tabiriyle durum böyle olsa da "saçmalamış", "salak salak konuşmuş" filan demeyeceğim, gitsin okusun öğrensin. bir de "şöyle yapamaz, böyle yapamaz" tabanlı cümleler kurmak yerine "şu maddenin şu hükmü gereği şöyle yapamaz" derse kaynağın neresi olduğu da belli olur, şu haliyle kaynak olarak talimatnameyi ve statüyü kullanmadığı belli, her nereyi kaynak olarak kullanıyorsa da oraya fazla güvenmesin hepimiz o kaynaktan istifade edemediğimiz için geçerli değil.
20 Ağustos 2011 20:29
Bilgi için teşekkürler.
20 Ağustos 2011 21:59
savunma alınmasına gerek olmayan durumlar var. geçmişte de altınordu, kasımpaşa, iskenderunspor gibi takımlar sadece skorun anormalliğinden dolayı tarafların savunması alınmaksızın küme düşürülmüştü. üstte bir arkadaş sormuş diye söylemek istedim. federasyon pekala kanaatini kullanabilirdi.
21 Ağustos 2011 00:28
bilinçli olarak mı çarpıtıyorsunuz? hakemin savunma almadan kırmızı kart verdiği de olmuştur. bakın erzurumspor neden küme düşürülmüş
"Erzurumspor, Kahramanmaraş maçının ardından Salı günü de kendi evinde İskenderunspor maçına da çıkmayınca kurallar gereği bir alt kümeye düştü"
konu disiplin talimatında değil, futbol müsabaka talimatında geçiyor. ne diyor orada?
"Bir lig devresinde ikinci defa müsabakaya gelmeyen, müsabaka sahasına gelmekle beraber müsabakaya çıkmayan veya müsabakayı terk eden takım hakkında hükmen mağlubiyet kararı verilmekle beraber, bu takım ligden çıkarılarak bir alt lige düşürülür "
yani bu bir disiplin ihlali değil, bu müsabaka talimatnamesine aykırı ve zaten bu durum tespit ettiği anda ayrıca bir işleme gerek kalmaksızın kulüp küme düşmüş oluyor.
altınordu neden küme düşmüş?
"1977-78 sezonunda Türkiye 2. Futbol Ligi'nde mücadele eden İzmir'in köklü kulüplerinden Altınordu ile İskenderunspor, 28 Mayıs 1978'de İzmir Alsancak Stadı'nda karşı karşıya geldi. Herhangi birinin kazanması halinde diğerinin küme düşeceği ligte iki ekip, müsabakayı 2- 2 beraberlikle sonuçlandırarak kümede kaldı. Ancak maçla ilgili olarak yapılan ihbarlar üzerine olağanüstü toplanan Türkiye Futbol Federasyonu tarihe geçen bir karara imza attı. Dönemin Federasyon Başkanı Hasan Polat tarafından aynı yıl 27 Haziran'da açıklanan karara göre iki takım, yönetim kurulunun kanaatine dayalı olarak 2. Lig'ten bir alt lig olan 3. Lig'e düşürüldü. "
sene? 1977-1978 sezonu. OHA! El insaf. kararın üstünden iki darbe, 4 cumhurbaşkanı, sayısız seçim geçmiş, 2006 yılındaki futbol disiplin talimatı ile 2011 yılındaki futbol disiplin talimatı bile birbirinden farklı ve adam bunu örnek gösteriyor. o zamanki futbol disiplin talimatını bul bir karşılaştıralım acaba dilinin türkçe olması dışında kaç benzerlik var.
üçüncü örnek, kasımpaşa.
onu da yanlış biliyor, kasımpaşa değil karşıyaka.
bak alıntılayayım:
"1963-64 yıllarında 1. Futbol Ligi'nde 4-0 Karşıyaka'nın galibiyetiyle sonuçlanan Karşıya- Kasımpaşa maçında da şike nedeniyle karar çıkmıştı. Karşılaşmanın anlaşmalı olduğuna kanaat getiren dönemin Futbol Federasyonu, Kasımpaşa'nın mağlubiyetini onarken, karşılaşmayı kazanan Karşıyaka'yı ise 3-0 hükmen yenik ilan etti. Bu hükmen mağlubiyetin etkisiyle sezon sonunda gerekli puana ulaşamayan Karşıyaka 2. Lig'e düştü."
1963-1964 sezonu. aynı günümüz! aynı kurallar geçerli!
sevsinler sizin bilginizi.
21 Ağustos 2011 00:45
Şu fenerbahçe düşmanarına hergün bir kapak giydiriliyor fakat her seferinde yenisi isteniyor, bıkmadılar usanmadılar.
21 Ağustos 2011 00:45
:) ben erzurumspor örneği vermedim, nerden çıkardın anlamadım.
altınordu ve iskenderun'un düşürülmelerine sebep olan maç 2-2'lik maç değil, 8-1'lik altınordu'nun galip geldiği maçtır. bu maçın ardından itiraf, suçüstü ya da nitelikli bir delil olmaksızın, federasyon yönetimi "tamamen" kanaatle karar verip her iki takımı da düşürmüştür ve bu süreçte herhangi bir tarafın savunmasının alındığına dair bir bilgi yoktur.
diyorsun ki savunma hükmü henüz yeni, mevzubahis sezonlarda savunma alınmadan sadece kanaatle düşürme olayı olabilir. var mı bir kanıtın?
21 Ağustos 2011 00:59
evet altınordu - iskenderunspor maçı da 1977 - 1978 sezonunda oynanmış.
o tarihten sonra, türkiye'de 82 anayasası kabul edildi, anayasanın dahi neredeyse tamamı değiştirildi.
1977 - 1978 tarihli futbol disiplin talimatının bugün bir emsal olması, mümkün değil.
zaten hali hazırdaki futbol disiplin talimatının 72. maddesi de açık "savunma almadan ceza verilemez"dahası cezayı kimin vereceği de TFF Statüsüne göre açık, disiplin ihlallerine disiplin kurulları ceza verir, zaten nasıl ceza verileceği de açık, bir aykırılık şüphesi doğduğunda TFF konuyu etik kuruluna iletir, etik kurulu raporunu hazırlar, sunar, sunulan rapor pfdk'ya iletilir (Statü gereği) pfdk da kararı verir.
vallahi ben ayar vermekten yoruldum, kimisi de teflon yüzeyli oluyor daha da daha da diye tekrar tekrar geliyor. corleone güzel soyad ama fredo'da o aileden, ne yaparsın?
21 Ağustos 2011 01:28
@carleone Federasyonun Fenerbahçe hakkında kanaatle küme düşürme cezası vermesi için verdigin orneklerdeki gibi skora dayalı hangi macı olduğunu söylersen sanırım sorunun çözülecek, yani tartismanın tarafı olan senin için de hızlı bir sekilde çözümlenecek(Ankaragücü macı demeden önce macı tekrar izle) Başka sorum yok hakim bey.
21 Ağustos 2011 01:50
aethewulf ben üslubumu bozmadan, adam gibi tartışma yapmak istiyorum. ama sen bakıyorum da ayar vermekten falan bahsediyorsun?
iyi güzel ayar ver de, savunmayla ilgili verdiğin hüküm disiplin talimatnamesinin 72. değil 61. hükmü bu arada...
phoenixx, ben skorlardan ya da şikenin olduğu maçlardan bahsetmiyorum. söylemek istediğim şey bu değil. demek istiyorum ki, geçmişte tff yönetim kurulu (o zaman pfdk değil yk veriyormuş demekki kararları) itiraf, suçüstü, somut delil olmaksızın ve tarafların savunmalarını almaksızın, tamamen kanaatle altınordu ve iskenderun'u küme düşürdü.
21 Ağustos 2011 02:48
"IV. DİSİPLİN YARGILAMASI ve USUL HÜKÜMLERİ
A. TEMEL İLKELER
MADDE 72 – SAVUNMA
(1) Savunma alınmadan ceza verilmez."
http://www.tff.org/Resources/TFF/Documents/TFF/TAL%C4%B0MATLAR-EN-SON/Futbol-Disiplin-Talimati.pdf
baştan başlayalım, kanaat ile hüküm verilebileceğine yönelik verdiğin örnekler 1977-78 sezonu ile 1963-64 sezonundan.
mevcut disiplin talimatını bilmiyorsun, geçerli hükümleri kaile almıyorsun ve diyorsun ki tff statüsüne, disiplin talimatına aykırı olarak bundan 33 sene önce verilmiş bir karara göre savunma almadan hüküm verilsin,
sonra da ayar aldığına üzülüyorsun, üzülme, sen duvara balıklama atlarsan duvarın elinde değil canın acır. akıllı ol atlama. bir yerin acımasın.
21 Ağustos 2011 13:12
İHBAR! tarih: 6 kasım, yer: kadıköy, fenerbahçe-galatsaray maçı, Aziz Yıldırım 6-0 skora iddia oynamış, 100.000 USD yatırmış 20.000.000 USD almış! Skor için galatsaraylı 6 topçuyla anlaşmış. (keşke 11'ini de satınalsaydı)