Ekip
Bu yazıyı ne zamandır yazacaktım. Yani planlarım arasında normal insanlar gibi bunu günün normal bir saatinde normal bir şekilde ve mümkünse mutlu bir halet-i ruhiye ile yazmak vardı. Gecenin 1.56'sında, boğazım böylesine ağrırken değil. Diğer taraftan bu normali de fetiş haline getirmemek lazım. Yani hayatımın büyük kısmı normal yollara uyarak geçmedi. Esasında bu ekibin ayırıcı özelliği nedir diye sorsanız normal ile aralarına koydukları derin uçurumu işaret ederim.
Bu insanların genel özelliği pek de "normal" olmamaları. Hatta öylesine bir durumdalar ki, normal ile her karşılaşmalarında normalin ya kendisi değişiyor ya da normalin ağzı öyle açık kalıyor ki toparlayasıya çile çekiyoruz. Olgu ve Onur ile mesela bir normali değiştirmek üzere tanıştık, PVH ile dostluk bağlarımız kendisiyle normali tepe taklak edip yeni normali belirlerken güçlendi, Fatih ise öylesine norm dışındaydı ki normalin küçük neferleri onun normlarına uymak için bayağı gayret sarf etmek zorunda kaldılar. Ekibin diğer yarısının da pek "normal" olmadığı bizzatihi buraya katılmış olmak ile ispatlanabiliyorsa, ekipten bahseden bir yazının da normal şartlar altında yazılamayacağını kabul etmek gerek.
Okuduğunuz blog, ben, Olgu, Onur, Fatih ve PVH arasında zaten hali hazırda varolan ama rakı masalarında uçuşan sohbetleri neden yazmayacağımız fikri üstüne kuruldu. Esasında tam da böyle değil. Şayet Olgu ile Onur İzmir'e, Fatih Çanakkale'ye PVH'de Kanada'ya gitmemiş olsaydı yine böyle bir blogu kuramazdık. Geçen sene bir bahar günü bir ihtiyacın tespiti ile blog kurma fikri başladı. Evvela artık birbirimizden fiziken çok uzaktaydık ve muhabbeti devam ettirmek istiyorduk. Belirtmek lazım aramızda konuştuğumuz ilk konu kesinlikle futbol veya Fenerbahçe değildi. Hatta bir araya geldiğimiz zaman paylaştıklarımızın %10'unu bile teşkil etmez. Bir alt kimlik olarak Fenerbahçe orada hep yer almış, bunun üstünden sohbetler yapılmıştır tabi, demek istediğim ilişkimizin belirleyicisi bu değildi. Ancak fark ettik ki bu konu üstünden bir şeyler söylemek, bir düşünceyi paylaşmak ve daha ciddi konulara da taban oluşturmak için elverişli bir konu.
Futbol üstüne yazılan yazılarda hayata dair geniş açılımlı bir şeyler bulmak çok zor. Tanıl Bora ve bir kaç yazarı şimdilik ayrı tutalım, genel merkez günlük polemiklerden, iddalardan ve küfürleşmelerden oluşuyor. Biz bu hikaye üstünden hayata dair de bir şeyler çıkarabileceğimizi düşünüyorduk. Sohbetler Fenerbahçe ile başlasa da onun analojileri üstünden kişisel ve toplumsal hayatımıza dair bir yerlere de varabiliyor veya bunlarla ilgili bir şeyler söyleyebilirdik. Böyle de oldu. Olgu'nun ırkçılık ile ilgili yazısı veya Fatih'in karayolları yazısı hala okuyamadıysanız bunun tipik örnekleridir.
Ama başka bir şey daha oldu. Bu konu tam da beklediğimiz gibi birbirimizle yaptığımız sohbetleri sıklaştırdı, bizim muhabbetlerimize bir vesile, birbirimize anlatacaklarımıza bir ek oldu. Biz esasında buraya yazarken hala daha önce birbirimize bir şeyler anlatmaya çalışıyor, yazmadığımızda muhabbeti dinliyor, konu başlığı attıkça da bir de "şöyle de bir şeyler var" diyoruz. Ben PVH tribün geyiklerini başlattığında hala önce öğrenmek için dinliyor, Fatih amatör kümelerden bahsettiğinde açıkça cahili olduğum bu alanda onun heyecanını paylaşabiliyorum.
Bir sohbet yalnız o sohbette konuşanların değil dinleyenlerin de malı olur. Rakı masasında anlatılan bir hikaye, siz o rakı masasında iseniz konuşmasanız da sizin hikayenizdir. Anlatılanı dinler, bazı yerlerde gülümser, söyleyecek bir şey varsa sıranızı bekler, arada bir kaldırılan kadehler arasında başka konulara geçersiniz. Vefa Zat -gene bir rakı masasında- bütün sorunların rakı masasında çözülmesinden bahseder. Yani işte ne olacak bu memleketin halinden, futbola, hatuna, aşka, güzel bir yazıya onlarca konuya buradan geçilebilir, geçilirken de dinleyenler de bu konuya dahil olurlar. Buradan yaptığımız sohbetin de dinleyicileri var. Dolayısıyla o sohbete katılmış, bir parçası olmuş da oluyorlar. Birleşik Arap Emirliklerinden, Ukrayna'dan ve niyeyse Tayland'dan bizim siteye giren birileri var. Onlar sohbetin yanından geçip gidiyor herhalde ama diğerleri öyle değil. Her gün bu bloga uğrayan, yazıları okuyan ve yorum yapanlar var.
Bunlardan ilki, Medgallis idi. Çok güzel yorumlar yapıyordu. Ona da teklif götürdük. Sohbete dahil oldu. Tozlu Parkeler yan masada konuşurken söyledikleri kulağımıza çarpan biriydi, ona da teklif götürdük, o da bugün sohbetin parçası. Rehavet uzun zamandır bizi dinliyormuş, onun da konuşması vakti gelmişti. Bilenler bilir, Rehavet sözlükte benim en çok sevdiğim yazarlardan biriydi. Hatta rahatlıkla diyebilirim ki Rehavet Bey ve Ailesi ekşi sözlük ekollerinden biridir ve onun ince espri kabiliyetinin ikamesi de pek kolay bulunamaz. Dolayısıyla masaya başka sandalyeler çekildi, masa büyüdü, sohbet devam etti.
Böyle ufak ama çok belirleyici şeylerle kurulan bu "masa" kimi hoşluklar da yarattı. Blog ödüllerinde en fazla oyu alan 5. site olmamızdan daha hoşu Blog Ödülleri Ödül Töreni'nde fasulyedencilerin yaptıkları tezahürattı. Almaty'de Bir Fenerbahçeli -Canarino-nun biz dahi "oy verin" demezken insanları oy vermeye çağırma inceliği güzel bir süpriz oldu. PVH'nin Emre ile ilgili yazdığı yazı emregelmesinciler tarafından sitelerine konulunca gazetelerde bir anda bu yazıyı okuduk. Emre'nin gelişine yapılan muhalefetin sesi ve fikri buradan çıktı. Bir gün televizyonda bizim blogu gördüğümüzde tebessüm ettik.
Ama bunlardan daha değerlisi aramızda yaptığımız sohbetin alanının genişlemesi, fikirlerin başka insanlara intikal etmesi ve onların da katkılarıyla büyümesiydi. Birbirimize anlattıklarımız başkaları tarafından duyulduğunda onların fikirleri ve sesleriyle yeni yazılar ve söylenecek yeni şeylere sahip olduk. Bizden övgüyle bahsedenler ve buraya gelip yergilerini sunanlar nihayetinde kıtalar arasındaki bir sohbetin fiberobtik kabloları ışık hızında aşarken bıraktığı izi de gösteriyor.
Dolayısıyla papazınçayırı ekibi, bir blogun taifesinden çok rakı masasına oturmuş ve derin bir sohbete gömülmüş insanlara benziyor. Anlatacaklarımız, söyleyeceklerimiz, güldüğümüz şeyler arasında ekabir sessizlikler, meze tabaklarına daldırılan çatalların şıngırtısı ve güzel hikayeler var. Şimdi Olgu rica edeyim benim rakıyı tazeleyiversin, bunca laftan sonra boğazım kurudu, bir ara kaldığımız yerden masa hakkında konuşmaya da devam ederiz, bir durak, meselelere geri dönelim.
7 Haziran 2009 04:32
Bence blog biraz fazla futbol endeksli. Voleybol ve Basketbol içerikli yorumları arttırmanız durumunda Fenerbahçe blogları arasında çok daha seçkin bir noktaya geleceğinize eminim. Fenerbahçe gibi her sene futboldan sonra ülkenin en önemli takım branşları olan Basketbol ve Voleybol'da hem erkek hem bayanlarda her sene final oynayan, şampiyonluklar yaşayan bir kulübün Internet üzerindeki taraftar forumları ve bloglarında bile bu branşların yeterince yer bulamadığını düşünüyorum. Bırakın yan konu olmayı bu branşların ayrı ayrı siteleri olması gerekirken satır aralarında kaynayıp gidiyorlar. Fenerbahçe TBL final serisinde 2-0 önde ama blogda tek bir yorum bile yok. Tabi bu sadece bu blog için değil diğer tüm Fener blogları için geçerli. Gamova gibi bir dünya starı kulübümüze gelmiş, Naz gibi İtalyanların gıpta ettiği bir yetenek takımımızın formasını giyecek bizse varsa yoksa futboldan bahsediyor, Mehmet Topal gibi beş para etmeyecek adamları konuşuyoruz.
7 Haziran 2009 05:46
selamlar ntldr, gerçekten daha fazla amatöre yer / zaman ayırmak lazım. ancak sen de dikkat etmişsindir ki en azından biz burada bu konudan normalden çok daha fazla bahsediyoruz. mesela, gamova'nın gelişi ve naz transferi ile ilgili voleybolda çağ değişimi yazısını okuyabildin mi? birinci maçtan sonra fatih ve tozlu parkeler iki tane çok güzel yazı yazdılar, Şampiyonluğa Kaç Maç Kaldı? ile Final serisi ilk maçın düşündürdükleri yazıları sanırım seri hakkında iyi yorumlar. yalnız belirtmek lazım basketbol takımı hakkında fatih ve tozlu parkeler çok nitelikli yazılar yazdıkları ve çok bilgili oldukları için biz de onların yazılarını -heyecanla- bekliyoruz.
yanlış anlama yazarken ki hissine katılıyorum, ancak bu noktaların da gözden kaçması doğru olmaz diye belirtmek istedim.
7 Haziran 2009 15:44
Selam, aethewulf. Sen de biliyorsun sözlükte olsun burada olsun yazılarını keyifle takip eden biriyim. Bu bloğun diğer elemanları da öyle. Benim tam olarak demek istediğim hiç yazmıyorsunuzdan öte branşların hak ettiği ölçüde yazmıyorsunuz. Tabi ki burası her şeyden önce dost meclislerindeki muhabbetlerin yazıya dökülmesi gayesiyle yola çıkmış bir blog o yüzden kimseye onu değil bunu yaz diye bir eleştiri yapılmamalı lakin çeşitlilik sadece okuyucular değil sizler için de iyi olur. Şahsen bana futbol takımını yazmaktan da okumaktan da gına gelmiş durumda. Yukarıda da belirttim bu sadece bu bloğun değil diğer tüm Fener bloglarının en büyük eksiği. Blogların ruh hali futboldaki başarılara göre değişiyor. Tamam cidden Futbol şubemiz çok kötü, Aziz Yıldırım migrenimi azdırıyor ama sırf buradaki olumsuzluklardan enseyi karartmamak lazım. Bu kulüb Yıldırım'dan futbol şubesinden ibaret değil diyoruz hep ama hep de lafta bırakıyoruz. Mesela diğer branşların altyapı konusunda geldiği noktadan, yapılan uzun vadeli planlamalardan çoğu fenerlinin haberi bile yok. Voleyboldaki transferlere helal Aziz Yıldırım diyecek kadar kopmuşlar olaydan. Bundan belki 10 sene sonra jetonlar düşecek. Tozluparkeler olmasa zaten okuyacak bir şey bulmak iyice zorlaşacak. Biraz mixbasket var o da fazla güncellemiyor bloğu. Halbuki Fenerbahçe'nin Ülker'le birleşmeden çok daha eskiye dayanan kemik bir basketbol seyirci kitlesi vardı. Şimdi voleybolda da o tarz kemik bir seyirci gözleniyor. Ben maçlara gidemiyorum çok ters bir yerde salon ama tarafsız kişilerden dinlediğim kadarıyla voleyboldaki Fener seyircisinin diğer büyüklere göre daha kalifiye olduğu söyleniyor. Bu güzel bir şey. Mesela antu'da da çok sağlam elemanlar var ama yazdıkları şeyler oradaki koyduklu, soktuklu mesaj kaosunda kaybolup gidiyor. Şu anda lacivertsari.com bu konularda ciddi iyi işler yapan bir site. Blogların şu açıdan önemi var bence. Fenerbahçe daha uzun yıllar amatörlerdeki atılımını sürdürecek çünkü altyapılar fabrika gibi çalışmaya başladılar, üretilen mamüllerin de ana pazara girmesi yakındır. Bu branşlarla ilgili yorum, yazı, video gibi materyaller arttıkça biz de daha bu branşlara ağırlıklı, kalifiye seyirciler görme şansına erişeceğiz. O zaman zaten niye bu konularla ilgili içerik az sorunu da kendiliğinden kalkacak. Bir de her şeyden önce bu branşlarla ilgili yazmak bence boynumuzun borcu. Mehmet Topal'ı sorsan herkesin söylecek bir şeyi var ama kaç fenerli Eda Erdem'in bu kulübe nasıl transfer olduğunu, Seda Tokatlıoğlu'nun ne yollardan geçtiğini ve hala daha bir yandan sırtında büyük bir sorumluluk taşırken bir yandan bu forma için ter döktüğünü biliyor? Bu insanlar kazandıklarında 15 gün ekstra tatil yapacağız, şu kadar prim alacağız diye değil sanki tribündeki taraftar gibi sevinip, kaybettiklerinde de tribündeki taraftar gibi ağlıyorlar. Bu takımlardaki sporcularımızın kazanmak için gösterdiği azmi, yüreği, hırsı futbolda en son ne zaman gördük? Basketboldaki en zayıf halkamız Green kadar bile işini ciddiye alıp yapan kaç futbolcumuz var? Yani olay sadece çay sigara eşliğinde yazıp/okuyup ego tatmini yapalım, mutlu olalım değil. Bu sporcular şampiyon olmasalar, kupalar almasalar da bu mücadeleyle kendilerinden bahsedilmeyi hak ediyorlar.
8 Haziran 2009 10:36
Baskanim o kadar girtlak patlattik papaziz cayiriz falan diye, ama banka hesabimizdaki nakit miktarinda hala bir degisiklik olmamis. Bir ay oldu, hatirlatalim da sonra "aa unuttuk", "aa biz parayi gonderdik de mali polis hesap hareketlerimizi dondurmus", "bizim hesap ergenekon'un kasasi cikmis, biz de kullanamiyoruz zaten", "internetim kesik duzelsin hemen eft'yi geciyorum" falan gibi bahanelerle birbirimizi kirmayalim. Emege saygi, emegimizin karsiligini isteriz. Oyle her gun bloge birbirinden leziz yazilar koyarak gecistiremezsiniz mevzuyu, ucreti duygularimiza tercuman olan yazilar olarak degil nakit olarak almak istiyoruz.
Fasulyeden merkez, kafasina gore herkes...
8 Haziran 2009 14:53
@ntldr, kesinlikle mutabıkız. zaten önce de söylemiştim. daha çok okumak isteyen varsa eminim daha çok yazmak isteyen de var, fatih ile tozlu parkeler'e sanıyorum bu sözlerin çok mutlu edici gelmiştir.
@tosun: PVH hesaba paranızı kanada doları olarak geçecek. bundan sonra her ödül töreninde beraberiz, bir papaz ve fasulyeden için omuz omuza yapacak, pınarbaşı çekeceğiz.
9 Haziran 2009 02:04
aethewulf herkes bana billy diye mesaj atiyor dedi. burada sirin bir bicimde resmedilen billy hayatimda gordugum en serrrrrefsiz kedi. zaten sevimli degil, yanina yaklastirmiyor (kendisi isterse yaklasiyor ama), elinizi ciziyor ve burada telaffuz etmek istemedigim baska seyler yapiyor. ona gore dikkatli olun, dunyada milyonlarca sevimli kedi varken billy delisini simartmayin.
8 Ekim 2009 00:43
İyi ki varsınız lan! Bu aralar bunu 323432432 kez söylüyorum belki ama söylemek gerekiyor. Karşı tarafın bazı kazmaları dellendiriyor. Bu yakadaki cengaverleri görünce, moralim yerine geliyor.
8 Ekim 2009 00:48
Sagolasin Ortega, daha once de soyledik ama yineleyelim, senden ovgu almak daha bir sevindiriyor bizi.
9 Nisan 2010 16:22
tam anlamiyla müptelasıyım bu blog'un...
5 Temmuz 2011 17:23
500 kere dedik: gerekirse kapansın kulüp, sarı-lacivert giymek yasak değil ya? armayı öpmek suç değil ya? biz galibiyette sevmedik bu takımı mağlubiyette sevdiğimiz kadar...
14 Aralık 2011 00:13
Bu blog için emeği geçen arkadaşları kutluyorum.
Ve reklamdan alıntı yapmak istiyorum:
"Yapana da yiyene de helal olsun." :))