Ruşen Çakır'la Hasbihal


Ruşen Çakır, 1990'lı yılların başından itibaren siyasal islamı ve bunun içerisinde bulunan hareketleri inceleyen, bu konuda da eserleri bulunan önemli bir gazeteci. Yukarıdaki fotoğraf ise, bu yükselişin sonunda otoriter eğilimleri artık damarlarında kan niyetine dolaşmaya başlayan ulu yöneticinin karşısındaki mazlum halimizi gösteriyor. Ruşen Çakır'ın yüzünde iktidarın nobran, kaba saba, ödünsüz ve insanlık dışı dilinin yarattığı sıkıntıyı görebiliyoruz. "Ama efendim o öldü" derken, bir Allah rahmet eylesin bile dedirtememenin, devlet erkinin o soğuk düşmanlaştırmasının da şahidi oluyor.

Bu deneyimin ışığında, Ruşen Çakır'ın Fethullah Gülen grubu ve Fenerbahçe ilişkisi üzerine yazı yazması ayrı bir anlam taşıyor.

Hakkını vermek lazım, 3 Temmuz sürecinin başından beri, medyadaki özgürlükçü grupların hepsi bu soruşturmaya bigane kaldı. Aziz Yıldırım gibi yanyana gelmek istemedikleri, ağız tatlarına uymayan bir kişi ve futbol gibi temelde "ikincil" bir meselede yaşananlara girerek "steril" muhalif ortamlarını bozmak, durup dururken fanatik, holigan kitlelerin saldırısına uğramak istemediler, hatta bu konuya enerji sarfedeceklerse "nasılsa Türkiye'de şike var, şikeci de Fenerbahçe, temiz futbol" üçgeninde / korunaklı pozisyonunda kalmayı tercih ettiler. (Bu konuda yine de şükran duymalıyız. Rıdvan Akar konuya bulaşır bulaşmaz engizisyon mahkemesinden apartma "aklan da gel" sloganını dünyamıza taşıdı. Halbuki Baransu bile o tarihte bunu söylemiyor, en azından "yargı başlayacak, göreceğiz" gibi bir şeyler söylüyordu)

Dosyayı inceleyen herkesin bildiği gibi ortada çok büyük hak ihlalleri var. Dava süresinde yaşananlar, diğer bir çok davaya göre daha fazla kamuoyu gündeminde yer aldı, çok geniş bir kitle, özel yetkili mahkemeler, emniyet ve onların operasyon düzeni hakkında bilgi sahibi oldu. Bugün özel yetkili mahkemelere karşı toplumsal bir muhalefet varsa, hiç değilse Fenerbahçe'nin yaşadıklarının bu duruma önemli bir katkı sunduğunu kabul etmek zorundayız.

Dolayısıyla özgürlükçü bir düşünür güruhu varsa, bugün önlerinden geçip gitmekte olan bir fırsata bakmaktadır. Orantısız polis şiddeti, özel yetkili mahkemeler, delil üreten, montajlayan emniyet ve bütün bunları pompalayan bir medyanın yarattığı hak ihlalleri çizgisinde söylenebilecek onca şey varken, bunca suskunluk ne yazık ki bu insanların çiftestandartçı olduğundan başka bir sonuca bizleri ulaştırmıyor.

Ruşen Çakır bu konuya el atmasıyla çok önemli bir adım atmış durumda. Ancak bu adımı nedense yetersiz - ama belki de umut dolu- bir soruyla sürdürüyor.

"Cemaat’in Fenerbahçe’yi ele geçirmek istediğine inananlar, “dar bir zümre”, yani büyükşehirlerde yaşayan, zaten Gülen cemaatine karşı hasmane duygulara sahip bir avuç “Beyaz Türk” müdür, yoksa, örneğin Anadolu’da yaşayan ve/veya normal şartlarda Gülen cemaatine sempatiyle bakan Fenerbahçeliler arasında da böyle düşünenler var mıdır?"

Bunu bilemiyoruz. Buna ilişkin elimizde bir veri de yok. Ancak bu soru şu şekilde de sorulabilir. "Cemaat'in Ahmet Şık'ın tutuklanmasında payı olduğunu düşünenler "dar bir zümre" mi yoksa Anadolu'da yaşayan, normal şartlar altında cemaate sempatiyle bakanlar arasında da böyle düşünenler var mı?"

Bu soru bu haliyle sorulduğu zaman, bunun ilk sonucu Ahmet Şık'ın dahi marjinalize olmasıdır. Neden? Çünkü Anadoluda yaşayan insanların cemaat hakkında farklı bir bilgi, sevgi, inanış veya düşünceye sahip olduklarına, onların Ahmet Şık'ı umursamadıklarına yönelik bir "düşünce"miz var. Bu zan, hiçbir veriye dayanmıyor, gerçekte böyle olup olmadığını da bilmiyoruz, ama öyle olduğuna inanmaya devam ediyoruz. Dolayısıyla diyoruz ki çoğunluk öyle düşünmüyor, azınlık böyle düşünüyor, onlar da belirleyici değil, marjinaller.

Ruşen Çakır'ın soruyu neden böyle sorduğunu anlamakta zorlanıyorum. Gerçekler parmak hesabıyla belirlenmiyor. En çok oy alan en çok gerçeğe hakim olmuyor. Metin Lokumcu'nun bir eşkiya olduğunan inanan insan sayısı, polisin orantısız şiddetiyle vefat etmiş bir insan olduğuna inananlardan daha fazla olabilir, ancak gerçek değişmez.

Dolayısıyla kimseye yararı olmayacak, kimsenin de pozitif bir veri ile ispat gücünün olmadığı bir soru yerine, Ruşen Çakır hepimizin önünde duran esas meseleye dair bazı sorular sorabilir. Mesela:

1- 3 Temmuz günü ilk soruşturma başladıktan sonra neden bütün bilgi ve bulgular bir anda belirli medya gruplarına servis edildi?

2- 6 Temmuz günü emniyet birimleri neden 19 maçta şike ve teşvik primi tespit ettik gibi kamuoyunu yönlendirmeye yönelik bir açıklama yaptılar?

3- 3 Temmuz ile 10 Temmuz arasında, henüz iddianame ortaya çıkmadan, kişilerin savunması bile alınmadan "Fenerbahçe kümeye düşürülmelidir" kampanyası neden başlatıldı? Neden TFF'ye baskı uygulandı?

4- 2 Temmuz 2011 günü Başbakan'a savcı ve emniyet mensupları neden brifing verdi? 3 Saat süren brifing de neler anlattılar?

5- Dava neden özel yetkili mahkemede görülüyor? 6222 sk örgütlü olarak şike ve teşvik suçlarının işlenmesi halinde dahi yetkili mahkemenin HSYK tarafından belirlenecek mahkeme olduğunu, HSYK ise ikiden fazla asliye ceza mahkemesi olan yerlerde üçüncü asliye ceza mahkemesinin yetkili olduğunu ilan etmişken, davanın "fiili irtibat var" gibi bir gerekçeyle ÖYM'de tutulması normal mi? Üstelik savcı bile Olgun Peker grubuyla Aziz Yıldırım grubunun birbirinden ayrı olduğunu kabul ediyor.

6- Dava sırasında neden belirli bir gruba mensup gazeteler ve gazetecilere yine emniyet tarafından sürekli bilgi akışı var? Bu şahıslar neden doğrudan davanın savcısı gibi hareket ediyor? 3 Temmuz öncesinde futbol hakkında tek bir yazı yazmamış bazı isimler neden Allah günü spor programına çıkıyor?

7- 6222 sayılı kanunun değişmesine neden cemaat bağlantılı AKP'li milletvekilleri ve cemaat yayın organları bu kadar karşı çıktı? Yasa değişikliğinin Aziz Yıldırım'ı kurtarmak için yapıldığını, bunun Ergenekon'un dışarı çıkışına kadar yolu olduğunu söylemeye varan inanılmaz bir propagandanın sebebi neydi?

8- Özellikle cemaate yakınlığı bilinen Hakan Şükür ve Şamil Tayyar'ın yine cemaate ait televizyon kanallarında Fenerbahçe'yi Ergenekon'a bağlamak için bunca çaba harcamalarının sebebi ne?

9- Neden dava başladıktan aylar sonra bir gizli tanık aniden Savcı Cihan Kansız'ın kapısını çalıp "Aziz Yıldırım'ın esasında ergenekon'un finans ayağı" olduğunu söyledi?

10- Nasıl oluyor da Nedim Şener ile Ahmet Şık'ı gözaltına alınan polislerle Aziz Yıldırım'ı gözaltına alanlar aynı polisler?

11- Nasıl oluyor da iki operasyonu da yönetenler, kurgulayanlar ve 8 ay boyunca takip edenler de İstanbul Emniyeti içerisinde bulunan belli bir grup?

12- Hükümete veya cemaate yakın bir kişinin bile bu işlerin içerisinde olmaması normal mi? Daha açık olarak, örneğin Fenerbahçe Spor Kulübü Mali İşler Müdürü Tamer Yelkovan'ın dosyada bir çok konuşması bulunurken, yönetim kurulunda hükümete yakın olduğu bilinen bazı şahıslar hakkında tek bir kayıt bile olmaması anlaşılabilir mi? 8 ay boyunca Fenerbahçe Başkanı bazı başka yöneticiler ile hiç konuşmamış mı?

Ruşen bey çok akıllı bir adamdır. Elbette o da bizim gördüğümüzü görüyor, bizim bildiğimizi biliyor, bizim duyduklarımızı duyuyor. Eğer o da bizim gibi hissediyorsa, eğer o da bizim gibi özel yetkili mahkemeler ile emniyette oluşan bir grubun, ellerindeki devlet yetkileriyle bazı suçlar işlediklerini ve belirli medya araçlarının bunun üstünü kapattığını, kamuoyu propaganda aracı olarak çalıştığını biliyorsa, eğer o da kendisine yönelik baskının arkasında paralel iktidar yapısının gittikçe genişleyen alanının olduğunu düşünüyorsa, yukarıdaki sorular onun için zaten yeteri kadar berrak bir gerçeği ortaya koyacaktır.

Susabiliriz ama gerçeği biliyoruz. Nasılsa herkesin konuşacağı zaman da gelecek.


14 comments:

  1. samael dedi ki...

    Güzel yazılara devam aethewulf...

    Ruşen Çakır'ın bu saatten sonra bunları sorgulayacağını zannetmiyorum,zira kendisi düğün - bayram kutlamakla meşgul.

    Temsil ettiği değerler 12 mayısta şampiyon oldu.

  2. Adsız dedi ki...

    sporun dışına çıkıyoruz ama belki de burada üstünde durulması gereken olgu organizasyon yapılarıdır.

    her türlü "örgüt" yapısı kendi dinamikleri içinde değerlendirilmeli. Bu söylediklerim Gülen cemaatinden, Fenerbahçeye ve hatta papazınçayırın içinde geçerli.

    Evet emniyette bir grup var, evet bu grubun medya uzantıları var, bu grubun beslendiği ve bu grubun beslediği savcılar var. Ancak bütün bu ekibin cemaat denilen olguyla ne denli bağı var? Düşüncede bir birliktelik mi, yoksa operasyonel anlamda bir maşadan mı ibaret, yoksa merkezden tamamen kopmuş otonom bir yapılanma mı?

    MİT olayı sırasında yaşananları bir düşünün. Bu süreçte bugün Fenerbahçe aleyhine havlayan medya köpeklerinin Başbakanın bacağını nasıl tırmalayıp, diş geçirmeye çalıştıklarını hatırlayın. Sonrasında bu olayların HİÇ YAŞANMAMIŞ gibi biber gazı bulutu gibi dağılışını..

    Bugün nasıl KCK, Ergenkon, Şike davası özelinde zorlama örgüt bağları kurulmak isteniyorsa aynı şekilde kontra bir grubun da cemaat ile bazı yaşananları zorlama bir kurgu içine soktuğunu düşünüyorum.

    Yorumumun sonunda siyah ya da beyaz demeyeceğim çünkü gerçekten bilmediğimiz bilinmeyen çok şey var. Üstüne basa basa söyleyebilecek kadar emin olduğumu sandığım sadece iki ogu var, 1 - bu ülkede yargı ve emniyet kör, bağımsız, dinsiz, ırksız, cemaatsizdir değildir ne yazık ki. 2 - Bir grubu, bir oluşumu hayali bağlarla suçlayanlara verilecek en kötü yanıt aynı şekilde onları suçlamaktır.

  3. FBlackmamba dedi ki...

    Ruşen çakır taraflı bir adamdır yazıyı tamamen Galatasaraylılık kimliği ile yazdığı açıkça belli,sözkonusu futbol olunca nedense insanlar demokrat kimliklerini çıkarıp formalarını giyiyorlar hemen,bu yazının tamamına bakıldığında da ince ince cemaatin Fenerbahçe'yi ele geçirmek vs gibi bir amacının olmadığını bu fikrin Beyaz Türk olan Fenerbahçe taraftarlarının hayal ürünü olduğunu fikrini vermektedir.Yazının en komik tarafı da şu "Cemaat Fenerbahçe'yi neden ele geçirmek istesin?" diye sormuş cemaat bundan ne kazanabilir??Bu argümanlarını desteklemek için de Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın "çocuk saflığındaki" güzel cümlelerinden yararlanmış.O kadar sene gülen cemaati,islam ve siyaset konularında araştırma yapıp gülen cemaatinin acaba neden Fenerbahçe'yi ele geçirmek isteyebileceği hakkında hiçbir mantıklı çıkarım yapamamışsa boşuna emek harcamış o kadar sene hiç kusura bakmasın.Ruşen Beye göre cemaatinin emniyet,yargı,ordu vs kurumlardaki yapılanması da hayal ürünüdür büyük ihtimalle.
    aethewulf yazıda Ruşen Çakır ile ilgili iyi niyetli olarak "Ruşen bey çok akıllı bir adamdır. Elbette o da bizim gördüğümüzü görüyor, bizim bildiğimizi biliyor, bizim duyduklarımızı duyuyor.gerçekleri ortaya koyacaktır." demiş ama ben onun kadar iyi niyetli değilim malesef 15 Mayıs tarihli yazısın olayları anlamaktan ne kadar uzak olduğunu görüyoruz.Özellikle yazısını şu iki tespitin ışığında yapması benim için o yazının tarafsızlığını lekeledi:
    1-) Sadece spor (futbol) sayfaları ve programlarında değil medyanın genelinde bariz bir Fenerbahçe egemenliği söz konusudur;
    2-) Medyadaki Fenerbahçe taraftarlarının ezici bir çoğunluğu, şike olayında hükümet ama daha çok Gülen cemaati bağlantısı olduğuna sahiden inanmaktadır;
    Bunlar yazıdan direk olarak alınmış cümlelerdir.Birincisi önemli değil hep aynı zırva önemli olan 2. madde Fenerbahçe taraftarı bu davada gülen cemaati bağlantısı olduğuna "sahiden" inanıyor.Evet küçümsemeyle karışık bir alay.Yani kendisi zaten inanmıyor ilk yazıda da ikinci yazıda da hep benzer cümleler var yazısının sonun da konuyu sadece tarafsız olarak tartışmak istediğini söylemiş ama kimseyi aptal yerine koymasın.Bu şike davası boyunca önceden fikirlerine çok inandığım ve demokrat kimliğine güvendiğim insanların aslında hiçte öyle olmadığını görüp hayal kırıklığına uğradım bunlardan biri de Hasan Cemal di malesef,listeye
    Ruşen Çakırı da ekliyorum artık.

  4. aandacozkan dedi ki...

    Ruşen Bey akıllı ve çok değerli bir gazeteci tabii ki ama, yazısındaki şu satırlar onun konuya objektif yaklaşamayacağının kanıtı gibi: "Sadece spor (futbol) sayfaları ve programlarında değil medyanın genelinde bariz bir Fenerbahçe egemenliği söz konusudur"

  5. Taci YALÇIN dedi ki...

    Harika açıklamışsın, eline sağlık.

  6. gumgumok dedi ki...

    Sorular tabi ki çok yerinde. Fenerbahçelilerin ısrarla sorduğu; fakat cevabını alamadığı sorular.
    Peki gerçekten tümünün ortak cevabı "Cemaat, Fenerbahçe'yi ele geçirmek istiyor" şeklinde olabilir mi?

    Olabilir. Ama bu sorular bunu kanıtlamıyor. Üstteki yorumcu arkadaşın dediği gibi, cemaat emniyete gerçekten ne kadar hakim, neresinde bulunuyor? Örneğin Hrant'ın katilleriyle fotoğraf çekenleri cemaatle ilişkilendirebilir miyiz? 'Şu aşamada' bu zorlama bir yargı olur.

    Fakat bu soruların bence çok net olarak kanıtladığı bir yargı var ki o da "Bu, Fenerbahçe'ye yönelik, şikeyi cezalandırmayla ilgisi olmayan bir operasyondur" yargısı.

    Çünkü yaşananlar hiçbir şekilde 'soruşturmadaki usul hataları' olarak açıklanamaz. Ki usul hatalarına bile çok önem veren Ruşen Çakır, ergenekoncularla kolkola gibi görünmeyi ya da yaftalanmayı göze alarak, ergenekon davasındaki itibarsızlaştırma, delillere dayanmadan suçlama, uzun tutukluluk, tutuklu haklarını ihlal gibi birçok konuda yazılar yazdı, görüş belirtti. Elbette bir darbe girişim olduğuna, bunu yapabilecek askerlerin olduğuna inanmasına rağmen bunları söyledi.

    Peki ergenekon davasında neden bile bile usul hatalarının ötesinde bazı yanlışlar (itibarsızlaştırma, delil üretme, zorlama yorumlar vs.) yapıldı? Bu çaptaki bir davanın ilerleyebilmesi için toplumun geniş bir kesiminden destek alma zorunluluğundan olabilir mi? Olabilir. Fakat bu gerekçeler, davanın normal bir davanın ötesinde bir operasyon olduğu ve suçluların cezalandırılmasının ötesinde anlamlar taşıdığını göstermez mi? Yoksa sadece basit usul hataları mı gerçekten bunlar? Ruşen Bey'in buna inandığını düşünmüyorum.

    Şike davasında yaşanan problemler de basit usul hataları değildir. Üstelik eğer derdiniz şikeyi temizlemek ise, böyle bir davada toplumun büyük bir kesimini 'manipüle' etmenizi gerektirecek durumlar da yoktur. O halde şikeyi cezalandırmanızın ötesinde bir amacınız var demektir.

    Şimdi bu amaca yönelik hareket eden kesim cemaat mi, hükümet mi, dış güçler mi, başka bir grup mu, o mu bu mu; bunu şu anda bilemeyiz. Hatta amacı Fenerbahçe'yi ele geçirmek mi yoksa meclis-yargı-üniversite-emniyet-ordu-medya gibi güçlere ciddi şekilde el atmış kesimin, diğer bir güç olan futbola da el atması mı, Aziz Yıldırım'ın ihaleleri mi bilemeyiz. Ama "cemaatin, spor kulübüyle ne işi olur", "Aziz Yıldırım'dan başka aday çıkmadı" gibi önermelerle ya da bu süreçte yaşananları usul hatasıdır diye geçiştirmekle bunun şikenin ötesinde amacı olan bir operasyon olmadığını Fenerbahçelilere anlatamazsınız.

  7. methaldar dedi ki...

    Medyadaki kastî ve yalan Fenerbahçe düşmanlığını körükleyen haberleri bir bölüm altında toplamak çok iyi olur. Mesela Zaman gazetesi 12 Mayıs'taki olayları çocuk kandıracak komiklikle organize diye nitelemiş, Fenerbahçe taraftarına terörist muamelesi yapmış. Keza geçen hafta savunmalar alınmadan sadece iddialar üstüne oluşturulan bir önceki etik kurulu raporunu gerçekmiş yansıtıp hesap sorarmış gibi yapan Mehmet Baransu bu hafta duygusal Galatasaraylılık yapıyor. Bu tür olaylar sonra unutuluyor. Bu tarz haberleri bir yerde toplayabilirsek hem hafızayı taze tutarız hem 3 Temmuz darbesinin resmini daha net çizebiliriz hem de tepkimizi daha derli toplu gerçekleştirebiliriz.

  8. momos dedi ki...

    2001: fener cinconu yenip şampiyon oldu. hakkıyla.
    2002: gs ekotakımıyla şampiyon oldu. hakkıyla.
    2003: bjk yüzüncü yıl gazıyla şampiyon oldu. hakkıyla.
    2004: fener bjkyi de tsyi de yenip şampiyon oldu. hakkıyla.
    2005: fener gsyi yenip ilan etti şampiyonluğu. hakkıyla ve mağrur bir duruşla.
    2006: fener denizlide konfetilerle durduruldu ve şampiyonluğu kaybetti. rezaletti. rakipler sadece saha içinde değildi.
    2007: fener rakiplerini yenip şampiyon oldu. hakkıyla
    2008: gs feneri yenip şampiyon oldu, hakkıyla.
    2009: bjk rakiplerin güçsüz olmasından faydalanıp şampiyon oldu, hakkıyla.
    2010: bursa rakiplerini yenip, fener harici rakiplerinin de fenerden puan almasıyla şampiyon oldu, destekle ama hakkıyla yine de.
    2011: fb rakibini yenip şampiyon oldu, kesinlikle hakkıyla.
    2012: polis, hükümet, medya elele şikenin hasıyla ligin içine ettiler. bildiğim tek şike bu sene olmuştur ve barizdir. kanıtları görebilenin gözünün önündedir. bu saatten sonra kimse ne temizlikten bahsetsin ne adaletten. dileyen bataklık içindeki ligimizi takip eder dileyen masa tenisini. kendi tercihleri..

  9. Johnny Thunder dedi ki...

    3 Temmuz sürecinin mahkeme ayağı ve medya ayağı esasında bizlerin sezon başından beri sorduğu soruya destek olur nitelikte gelişti bugüne dek. Henüz daha sezon başlamadan kanal kanal dolaşıp şike olduğu yönünde kesin bir şekilde konuşan Mehmet Baransu, Ekrem Açıkel ve Rasim Ozan gibi cemaat baronlarının yanına; kendi destekledikleri takımın şampiyon olmasının ardından Nagehan Alçı, Nazlı Ilıcak ve Engin Ardıç gibi her devrin insanları da katılmış bulundu. Böylece ekip de aşağı yukarı tamamlanmış oldu.

    Şimdi bekara karı boşamak kolay ama; 3 Temmuz'dan bu yana rollerin değiştiğini ve Fenerbahçe'nin durumunda Galatasaray'ın yer aldığını düşünüyorum ve bu meşrepteki insanlarla aynı şeyleri savunma pozisyonuna düşmediğim için şükrediyorum.

    3 Temmuz akşamı yaratılmış o dezenformasyon neticesinde benim de kafamda şüpheler ve soru işaretleri mevcuttu. Ama süreç ilerleyip, saflar belli olmaya başladıkça takımıma ve başkanıma güvenmek ile en doğru kararı almış olduğumu gördüm. Nitekim Ekrem Açıkel gibi şahısların - ki kendisi şu an Kanal D'de muhabirlik yapmaktadır - şike davası tartışılırken AKP iktidarında görülen telefon dinlemelerinin aslında 12 Eylül'e kıyasla ne kadar demokratik uygulamalar olduğunu söylediğini de duyduk biz. Keza, çok şükür, söyledikleri onca yalana rağmen belki bu sefer tutar umudu ile Mehmet Baransu ve Talip Doğan Karlıbel gibi insanların da ağzına bakmadık.

    Gelinen süreçte belirlenen saflar budur işte. Kendinize bu saydığım isimlerle, sırf bir şampiyonluk veya Fenerbahçe düşmanlığı uğruna, yanyana bulunmayı yedirebiliyorsanız; helal olsun derim.

  10. misunderstood dedi ki...

    bu bloğa yazan taıdığım kişiler de var ve düzgün "adam gibi adam" lar olduğunu da biliyorum. şike vs. ile gelecek hiç bir başarıyı kabullenmeyeceklerini de çok iyi biliyorum. Benim etrafımdaki fenerli dostlarım aziz yıldırım'ın suçlu olduğunu biliyorlar, ancak bu konuda çok konuşmuyorlar, zira bu işi tek yapan yıldırım değil. ama ben bu işin tamamen bir oyun olduğunu, yıldırım'ın tamamen günahsız olduğunu düşünen fenerlilere şunu çok fazla sormak istiyorum. sahaya yansımasını boşverelim (bence fener geçen yılı bileğinin hakkıyla kazandı bu arada oyun olarak) , telefon dinlemelerini de birincil delil olarak kabul edilemeyeceğini ve Yıldırım'ın beraat ettiğini varsayalım. Hadi üzerine üstlük Uefa da hiç bir ceza vermemiş olsun. O telefon konuşmalarındaki "tarlalar", "inşaat işçileri" vs. ler, yapılan konuşmalardaki içerik ve üslup ve bunları okuduktan sonra hala Aziz Yıldırım'ın kulüp başkanı olarak kalması size dokunmayacak mı? sadece bunu merak ediyorum. Aziz Yıldırım'ın uğradığı usulsüzlükleri ve adaletsizlikleri eleştirmek kenarda dursun (bence de tutukluluk halinin kalkması gerekiyordu, üretilen asılsız haberler, basına sızdırılan fotoğrafler hepsi şerefsizliktir bence) ama futbolun içinde olması size dokunmayacak mı? gerçekten o tarlaların gerçek tarla olduğuna ya da uğur olduğuna inandırabildiniz mi kendinizi? Adnan Polat'ın denizli'ye teşvik verdiği ispatlansa hemen o kupayı alıp fenere vermeliler diyebilecek bir Galatasaraylıyım. Ancak o konu ispatlanamasa dahi Adnan Polat'ın sadece o diyalog ile yaratılan şüphe yüzünden bile camianın yakınından geçmesini bile istemem. ben futbolu seviyorum, fener başarısız olup 2. lige düşse çok sevinir zil takıp oynarım, ancak böyle masa başı kararıyla ligden düşmesine sevinmek aptallıktır. Fenerbahçeli oyuncuların ve teknik direktör Aykut'un alınteri çalınmıştır, hakettikleri şampiyonluğun üzerine şaibe düşmüştür ama bunun sorumlusu cemaat midir? iktidar mı yoksa aziz yıldırım mıdır düşünmek gerek. Ben 4 temmuz günü gerçekten üzülmüştüm aykut ve alex gibi adamların emekleri için ve bu olay ne taraftarı ne oyuncuyu ilgilendirir yapanların suçudur demiştim. Ama fenerbahçelilerin büyük çoğunluğu birlik olmak kavramını türk milliyetçiliği gibi yaşadı. Herkes düşman, herkes bize karşı, herkes bizi bitirmek istiyor, bunların hepsi düzmece, en büyük biziz bu yüzden üzerimize oyunlar oynanıyor. Sanırım buradaki sinirleri gerecek şeyler yazdım, ama sadece düşüncelerim bunlar. Özellikle takımın bu yıl ortaya koyduğu azim ve inanmışlık, aykut'un dik duruşu, kazanılan kupa, diğer branşlar vs. en büyük rakibimiz olsa da fener bu ortamda olmayı, bunları yaşamayı haketmedi. ama bunun sorumlusunu doğru analiz etmesi gerekiyor çubuklunun asıl sahiplerinin..

  11. methaldar dedi ki...

    @misunderstood
    "fenerli dostlarım aziz yıldırım'ın suçlu olduğunu biliyorlar" demişsin. Eğer ellerinde bizim bildiklerimiz dışında bir bilgi yoksa, doğrusu suçlu olduğuna inanıyorlar olacak. Şahsen, ben inanmıyorum. Sebebi de gayet açık, bir insanı 8 ay boyunca dinleyip aleyhinde sağlam tek bir delil bulamıyorsan, delil dediklerinin hepsi tevil ve yakıştırma ise şüphelinin suçlu olduğuna beni ikna etme hakkını kaybetmişsin demektir.

    Aziz Yıldırım'ın "tarla", "inşaat işçileri" ifadelerinin neden illa ki "şike" anlamına gelmesi gerektiğini anlamış değilim. Takdir edelim ki, gerçek anlamını Aziz Yıldırım ve konuştuğu kişiler biliyorlar. Ancak tabii ki bu durum herhangi gizli bir iş çevirdikleri anlamına gelmez. Bu durumda sadece belli kişiler arasında oturmuş bir jargondan söz edilir. Cümlelere bakarsak şike dışında da bir sürü anlama gelebilirler. Nitekim Aziz Yıldırım da bu ifadelerin bildiğimiz tarla anlamında kullanılmadığını ve ne anlama geldiklerini açıkladı. Yani şike yorumlaması bu yorumlamalardan yalnızca biri ve savcı iddiasına uysun diye o şekilde yorumladığı için gündeme de öyle gelerek bazı kişilerde "şikeden başka anlama gelemez" önyargısı oluşturan ifadeler.

    Bir diğer husus da Aziz Yıldırım'ın telefon görüşmelerindeki üslubu. Ancak bu üslup eleştirilirken hatırda tutulması gereken bir şey var: bu üslup tanıdıkları arasındaki konuşmalarda kullanılan üslup. Yani bir nevi adamın mahremiyetine ait ses kayıtları. Bu nedenle özel hayata ait bu konuşmaların medyaya servis edilmesine şiddetler itiraz ettiğim gibi bu kayıtlar üstünden karakter eleştirilerine de olumlu bakmıyorum; insanların toplum içinde konuşma normlarıyla özel hayatlarındaki konuşma normlarının aynı seviyede olması gerekmiyor. Nitekim, tarihte özel hayatlarında benzer üsluba sahip olup şu anda pek mümtaz addettiğimiz şahsiyetler de mevcuttur.

  12. Adsız dedi ki...

    @misunderstood...
    yapmaya çalıştığın şey yada vermek istediğin mesaj çamur at izi kalsın diyenlerin mantığı ile aynı şeydir... sen galatasaray kulübünün savunma dahi alınmadan karar verilmesi talebini düşün istersen... zaten sizin gibi şikeye, bir sürü anlama gelebilecek telefon görüşmelerine bakarak ikna olanlara anlatacak başka birşey yokturrr...

    Hani diyorsun yaaaa... nasıl içinize sinecek diye... bende sorayım bakalım, o konuşmaların düşündüğünüz gibi olduğunu gösteren hiçbir somut maddi delil yokken, bir insanın günahını almak, peşin hükümle karar vermek sizin içinize sinecek mi ??? bu şekilde ortak bir noktada buluşamayızzzz... niyet okumayla, şüpheyle verilen her hüküm sakattır, yanlıştırrr... bundan sonrası için söylenecek her sözzz boşşturrr... artık bu işleri bir bırakın... bir insanın suçu varsa, delilini koyarsın ortaya... yoksa susarsınnnn... gerisi lafıgüzaftırrr...

  13. Adsız dedi ki...

    @misunderstood

    tersten düşünmek lazım.

    böyle rezilce, vahşice bir propagandaya girişeceğiz diyenler, zamanla iddiaları delik deşik edilse dahi hep "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" refleksine oynamayacaklar mı?...keza o refleks zaten yapılmak istenen ta kendisi değil mi zaten!? itibarsızlaştırma denen hadise de tam anlamıyla bu değil mi?

    dolayısıyla hayır arkadaşım, birşeyler dönmüştür, suç olabilir, duman çıkmıştır'a yokum!

    Özel konuşmaları benim önüme getirmeyin diyorum ve konuyu orada kapatıyorum, tarlasına, bağına bahçesine bakmıyorum. Yakalayacaksaydınız yakalasaydınız, suç üstü yapsaydınız diyorum ve ötesine bakmıyorum çünkü ancak bu oyunu böyle bozarım! Bu kahpeliği ancak böyle hayatının bir parçası haline getirmeyebilirsin! Düşünen, değerlendiren biriysen ancak böyle ayrılırsın sürüden.

    Umuyorum burada sadece Fenerbahçeden bahsetmediğimi anlıyorsundur.

    Lumpen Türk milliyetçiliğine benzettiğin herkes düşman bana saptamana katılıyorum. Haklısın, biz de, Türkiye'de her "ötekileştirilen"de de bu savunma mekanizması var, ancak unutmayalım ki her savunma mekanizması da bir saldırma sonucu ortaya çıkar. Mevcudiyetinizi tehdit eden unsurlara karşı siz de artık kapıyı güleryüzle değil, korkuyla, hiddetle, açarsınız, hatta hiç açmazsınız. Bu kısır dögünün çıkışı yok gibi henüz, umarım bir gün olur.

    Ama "duman çıkmaz"cılara karşı şahsım adına direnmeye devam edeceğimi dünya alem bilsin isterim. Bu ülkede bükülmeden, dik yaşamak isteyenlere de şiddetle öneririm!

    "When injustice becomes LAW, resistance becomes a DUTY!"

  14. misunderstood dedi ki...

    her ne kadar tahrik etmememek için dikkatli yazmaya itina etsem de, "çamur atı izi kalsın" ile aynı mantıkta bulmuşsunuz yazdıklarımı. Şike ya da teşvik ya da her ne hal ise yapmayan takım olduğuna inanmıyorum, iddianamedeki tüm telefon görüşmelerini de sıkılmadan okudum, (savcının yorumu olan kısımları görmezden gelerek çünkü o kısım kurgu ve varsayımlar içeriyor) sadece telefon görüşmelerinden bana kalan burada olayın temiz olmadığıydı.

    Dediğiniz gibi bu bir tespit değil, kişisel düşünce sadece. Ben fenerbahçe'nin ceza almasını dileyenler ya da Fenerbahçe ile rakip oldukları için şike konusundan gündem yaratanlardan ayrılıyorum.

    Benim kendi adıma bu sürece dair tek dileğim o konuşmaları yapan kişilerin futbolun içinde kalmaması. maalesef taraftarlar kendi takımlarının şüpheli oldukları durumlarda işinin ehli bir avukat gibi davranıp açıkları kollayarak ve usülsüzlükler üzerinden savunma yaparken, rakip takım olunca daha çabuk suçlu ilan edebiliyorlar şüphelileri. İkincisi ne kadar yanlışsa, ilki de o kadar yanlış.

    Ben sadece bir soru sordum ve gördüm ki en azından buraya yazanları bu süreçte ortaya çıkan hiç bir şey en ufak şekilde rahatsız etmemiş. aslında işin özü ve merak ettiğim de buydu zaten. Umarım bu süreç çabuk sonlanır, umarım aziz yıldırım ilk duruşmada tutuksuz yargılanmaya başlar.

    Bu arada "yakaladıysanız suç üstü yapsaydınız, özel konuşmalara hiç bakmıyorum" eleştirisinin hiç bir değeri yok, çünkü savcı, taraftarları ikna etmek için örgüt operasyonunu yarıda kesmez sanırım. O mahkemede suçüstü yapılmadığı için savcının iddiaları düşerse o zaman yargıdan anlayan kişiler, "yanlış yaptı suçüstü yapmalıydı" diyebilirler. Taraftarlar arasındaki tartışmalarda daha net konuşulsun diye suçüstü yapılmaz zira.. Ayrıca "özel konuşmalara bakmam demek te tam bir avukat tavrı, siz avukat halleri takınım medyada savcı görevi üstlenenleri eleştiriyorsunuz ki bu da bana ilginç geliyor. Siz (Biz) taraftarsınız, kulübü, formayı, armayı önemsemeli ve onun gözünden bakmalısınız. Telefon dinlemesi sayılır mı sayılmaz mı, delil mi değil mi bu mu yani? bununla o konuşmaları yok sayacak, ya da kendinizi, ilgili maçtan hemen önceye denk gelen "tarlaları sürdünüz mü" sözünü bir totem vs. olduğuna inandıracak kadar güçlü olan duygu nedir, savunma hissi mi, armaya leke geleceği endişesi mi, sadece para babalarının kendi keyiflerine ve ünlenmek için sürdürdükleri mafyatik başkanlıkları ne için bu kadar savunur hale gelebiliyoruz.

Yorum Gönder