Ötekine Mektup: Hukukun olmadığı davaya operasyon denir
3 Temmuz sürecinin başlamasından beri her şeyi duyduk. Fenerbahçe daha birinci hafta küme düşürülecekti, çok sağlam deliller, sanat eseri bir soruşturma vardı. Federasyon kanaatle 3,5'dan 4 veren hoca gibi kanaatle bir tüzel kişiliğin hayatı hakkındaki en önemli kararı verecek, şaşmaz, sapmaz delillerle başı dönen, dilleri lal olanlar da elbette susup hukukun bu parlak zaferi karşısında zevkten 69 bir yaşama geçecekti.
Deliller öylesine netti ki, Emenike sandalla Türkiye'ye kaçak gelmiş, yaşını büyütmüş, para sayarken de görüntüleri ortaya çıkmıştı. Sezer öztürk bitmiş durumdaydı, İbrahim Akın da itiraf etmişti. İşi bahis çetesine entegre etmek için Fenerbahçe'ye bilyoner'i bile kapattırdılar.
Bütün bunların hepsinin istisnasız yalan çıkması, bilinen ancak çoğu insanın takip etmediği gerçekler. Örneğin İbrahim Akın'ın kendi ifadelerine ilişkin "psikolojik sorunları olduğu, savcılığın kendisini tehdit ettiği ve baskı kurduğu, bu baskı ortamında yalan söylediği"ni ifade etti. Oysa bu açıklamalar bile -niyeyse- medyada yeteri kadar yer almadı.
Ancak İbrahim Akın örneği, operasyon dönemi boyunca süren hukuksuzlukların yalnızca bir tanesi.
3 Temmuz sürecinin başından beri baktığımız zaman sayısız ve emsalsiz hukuksuzlukların olduğunu görüyoruz.
Hukuksuzluk Manzumesi, Paralel İktidarın Siyasi Operasyonu
Mesela,
Delillerin toplanması aşamasında büyük bir hukuksuzluk yaşandığı gözüküyor. Emniyet güçleri 21 Nisan tarihli bir konuşmayı dinlemek için 24 nisan tarihli bir konuşmayı gerekçe gösterdi. Zaman makinesi ile tarihte ileri geri hareket edebilen bir emniyet teşkilatımız olmadığına göre, sırf bu dinleme kaydının bile usulsüz olduğu söylenebilir. Yani delillerin toplanmasında "hukuk" yok.
Nedense emniyet ve savcılık suçun işlendiği son tarih olan Mayıs 2011 tarihinde değil, bu tarihten çok sonra Temmuz tarihinde bu operasyonu gerçekleştirdiler. Son suç işlenip bittikten sonra müdahale edilmemesi ve beklenmesi esasında görevi ihmal sayılabilir. Neden operasyona Temmuz ayında başlandığı da herkesin malumu. Çünkü Haziran 2011 tarihinde yapılan seçimlerin bitmesi, ülkenin böyle bir atmosferde seçime gitmemesi hedeflendi. Yani soruşturma sürecinde de "hukuk" yok, siyasi mülahazalar temel ekseni belirliyor.
Soruşturma başladıktan sonra soruşturmanın gizliliği ilkesi kesintisiz olarak ihlal edildi. Sürekli olarak devlet makamlarınca toplanan veriler medyaya servis edildi. Paralel iktidarın yüzü, gözü olduğunu bildiğimiz bütün medya kanallarından da halka boca edildi. Bu kişilere karşı herhangi bir yaptırım uygulanmadı, gereken araştırmalar yapılmadı.
Masumiyet karinesi ve adil yargılanma ilkesinin sistematik ihlallerinden sonra, ikinci tablo manipülasyon aşamasıydı.
24 Ağustos tarihinde TFF hiçbir hukuki dayanağı olmadan Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkını elinden aldı. Bu karara gerekçe olarak UEFA'nın yazdığı bir mektup gösterildi, tahkim kuruluna göre kararı UEFA almıştı. Ancak ne oldu? UEFA daha sonra böyle bir kararı olmadığını açıkça beyan etti. Kararı TFF'nin aldığını söyledi. Fenerbahçe'nin hakkı hukuken gasp edildi.
Bütün bu olaylar karşısında makul bir insan şu soruları sormak zorundadır
1- Operasyon için neden Temmuz ayı seçildi?
2- Neden operasyondan önce Başbakan'a brifing verildi?
3- Neden operasyonu yapanlar elde ettikleri bilgi ve bulguları medyaya sızdırdı?
4- Neden medyaya yalan olduğu ortaya çıkan bazı haberler servis edildi?
5- Neden diğer operasyonlarda da yer alan ve önayak olan Şamil Tayyar, Mehmet Baransu, Rasim Ozan Kütahyalı gibi isimler bu operasyonunda medyadaki öncü gücü oldu?
6- Neden TFF UEFA'nın mektubunu bir "emir" olarak kabul etti. Neden dönemin TFF başkanına bazı bilgi ve bulgular Lütfi Arıboğan, Helvacı gibi isimler tarafından verilmedi?
7- Hiçbir şeye karşı çıkmayan cemaat bağlantılı bazı AKP'li milletvekilleri ve medya kanalları neden 6222 sayılı yasadaki değişime karşı çıktı?
8- Bu davaya neden ÖYM bakıyor. Örgütlü olarak işlenmesi halinde bile şike ve teşvik suçlarına bakmakla yetkili mahkeme 6222 sayılı kanuna göre asliye ceza mahkemesiyken neden 16. Ağır Ceza bu davayı görüyor?
9- Operasyonun başlangıcından beri hükümete yakın isimler Fenerbahçeli olsun veya olmasın neden korundu?
10- Bütün bu hukuk ihlallerine karşı neden hiçbir hükümet organından tek bir itiraz bile gelmedi?
Şimdi bütün bunları sorunca insanın karşısına bir portre çıkıyor. Fenerbahçe taraftarı bu portreyi görüyor. Diyor ki:
Bu Fenerbahçe'ye karşı yapılmış bir operasyon. Her tarafı haksızlık dolu. Savunma hakkı bile kullanılamadı. İnsanların manevi itibarı linç edildi. Futbolcular, idareciler alenen tehdit edildi. Çarpık çurpuk deliller, montaj görüntüler var. Mahkeme bağımsız değil, TFF baskı altında, medya operasyon aracı.
O zaman da şunu soruyor. Neden? Gerçekten de Türk sporunu temizlemek isteyen hukuki bir dava neden bu kadar hukuksuzluğa, haksızlığa bulaşsın? Neden "sanat eseri gibi bir soruşturma"nın sahipleri birisinden itiraf almak için baskı kursun, neden Tamer Yelkovan'a hakaret etsin, neden 3 Temmuz ile 10 Temmuz arasında sonradan yalan olduğu ortaya çıkan onlarca yanlış bilgiyi aynı operasyon medyası aracılığı ile servis etsin?
Fenerbahçeli bunun arkasında bir niyet görüyor. Bunun arkasında bir sistem var. Bu kendi başına, tesadüfen oluşacak bir takım "küçük çakıl taşları" değil, üstümüze atılan kaya parçaları.
Bütün kaya parçaları da şunu gösteriyor, biz hukuki bir davayla uğraşmıyoruz, biz Fenerbahçe'ye yönelen bir operasyon ile uğraşıyoruz.
Hukuki Zemin, Karşılıksız Sorular
Şimdi davayı tekrar hukuki zemine almamız lazım. Çünkü iddiacı tarafların hukuki zeminde söyledikleri hiçbir şey yok.
1- 6222 sayılı kanuna göre şike ve teşvik suçu, bir müsabaka sonucunu etkilemek için bir menfaat sağlamak karşılığında yapılan anlaşma olarak tanımlanmıştır.
Yani unsurları,
a) iki taraf olacak
b) bu taraflar bir müsabaka sonucunn belirli bir yönde olması için anlaşacaklar
c) ve bu anlaşma karşılığında bir taraf bir menfaat / kazanç elde edecek.
Bu davada bu üç unsuru birlikte gösteren herhangi bir delil var mıdır?
2- UEFA hangi tüzük / kural veya yönetmeliğinin hangi maddesi gereğince Fenerbahçe'ye ceza verecektir? UEFA'nın yerel federasyonunun yetki alanında kalan bir olayı soruşturma hakkı var mıdır?
3- UEFA hangi tüzük / yönetmelik veya kuralın hangi maddesi gereğince yerel federasyonun ilgi alanında kalan bir olayda Türkiye'ye ceza verecektir? Bunun dayanağı nedir?
4- Bugün UEFA'ya "şike ve teşvik olaylarına karışmadığını" beyan eden ve bu beyan çerçevesinde bir UEFA turnuvasında yer alan iki takım vardır, Beşiktaş ve Trabzonspor. Şayet bu takımların şike veya teşvik olaylarına karıştığı ortaya çıkarak ceza alırsa, UEFA yalan beyan sebebiyle bu kulüplere ceza verebilir mi?
5- TFF Etik Kurulu'nun savunma almadan hazırlamış olduğu ilk raporun herhangi bir bağlayıcılığı var mıdır? Böyle bir raporun hazırlanması hukuken uygun mudur? Henüz soruşturma safhasında, deliller bile netleşmemişken, savcı tarafından seçimlik olarak gönderilen bazı bulgulara bina edilen bir rapor ile hüküm verilebilir mi?
"Şike ve teşvik priminin" varolduğuna inananlar, UEFA'nın Türkiye'ye çok ağır yaptırımlarda bulunacağını, NATO'nun Kadıköy'ü bombalayacağını savunanlar, bu soruların tek birine bile cevap verebiliyor mu?
Fenerbahçeli Hukuk Mücadelesine Devam Etmek Zorundadır
Şunu herkes anlamak zorunda bu dava hukuki değil, bu mahkemelerden de adil bir karar çıkmayacak. Siyasi sisteme entegre olmuş ve onun amaçları doğrultusunda hareket eden bir yargı erkinden adalet beklemek, elma ağacından armut beklemek kadar aptalcadır. İçinde hukukun olmadığı, hukukun öteki aleyhine sürekli çiğnendiği bir davada adalet ancak buna maruz kalan için talep edilir.
Dolayısıyla Galatasaraylılar, Trabzonsporlular, Beşiktaşlılar şu soruyu kendilerine sormalılar, bu dava sonucunda mahkeme suçlu da bulsa suçsuz da bulsa biz buna güvenecek miyiz?
TFF veya Mahkeme Fenerbahçe'yi aklasa buna inanacak mısınız? Fenerbahçe'yi mahkum etse bunun adil karar olduğundan emin misiniz?
Bizzatihi siyasi saiklerle dönen, her türlü pazarlığın bahis konusu edildiği bir süreç sonunda verilecek kararın siyasi değil de hukuki, bir gücün dayatması değil de adil olduğuna inanabilecek misiniz?
Türkiye'nin sorunu, bugün ortadaki hiçbir otoritenin siyasetten bağımsız olarak hukuki bir karar veremeyecek durumda olmasıdır. Adil sürecin hiçbir parçası bugün siyasi iktidardan bağımsız değil. Paralel iktidarın kontrolü altında. Emniyet hem hukuken hem madden bağımsız değil, savcılar değil, hakimler değil, özel yetkili mahkemeler değil, TFF değil, medya değil. Kimse değil. Böyle bir ortamda "hüküm vericinin" adaletine güvenilebilir mi?
Bütün bu yoldan çıkış, herkesin kani olacağı bir ortak çözüm bulmak öncelikle sistemi bu derece bozan ve ele geçiren paralel iktidar yapısıyla mücadele etmek ve hesaplaşmakla mümkün. Siyaset ve onun simbiyotik ortağı elini spor arenasından, yargıdan ve medyadan çekmeden Türkiye temiz bir ülke olmayacak. Çünkü karar vericiler objektif, adil ve demokratik olmayacak.
Sporun ruhunu bozan, bizi birbirimize düşman eden, nefret tohumlarını saçan, resmen ayarlarımızla oynayan bu hegemonik güç, hesaplaşılmadığı sürece nefretimiz ve öfkemiz sadece birbirimize yönelmiş olur. Aziz Yıldırım veya Ünal Aysal nefretimizi hak etmiyor. Yıldırım Demirören veya Sadri Şener öfkemizin merkezinde olamaz. Bu insanlar hegemon güç olarak kurulan bir tahtada varlıklarını devam ettirmeye ve çıkarlarını maksimize etmeye odaklanmış sistem oyuncularıdır. Hepimiz gibi. Onlar da bizim gibi başkası tarafından kurulan ve dikte edilen bir satranç tahtasında oynamaya zorlanıyorlar.
Fenerbahçeli bugün bu satranç tahtasına itiraz ediyor. İtirazın temeli budur. Fenerbahçe isyanının motivasyonu Aziz Yıldırım sevgisi, forma aşkı, kulübe verilen değer olabilir, ancak bu motivasyon unsurları birer nedendir, birer sonuçt değil. Fenerbahçeli bu süreçte, bu unsurların kolaylaştırıcı etkisiyle, zulmü daha derinden hissetti, haksız sistemi daha net gördü, mazlumlarla daha kolay empati kurabildi ve bu adaletsizliğin karşısında isyan etti. Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yok. Bir başkasına otobüste yer verilmezse bunu umursamayabiliriz ancak ayakta kalan annemiz olunca aklımıza bir ahlak kaidesi gelir ve bunu talep ederiz. Bu deneyim ahlak sahibi insanlar için daha sonra genele yayılacak bir tutumun başlangıcı da olabilir.
Bu yüzden Fenerbahçe'nin isyanı kıymetlidir, değerlidir. Bu isyanın, bu adalet ve hak çağrısının kendisi bizzatihi bir nimettir.
Temiz futbol istemek güzel. Ancak temiz bir ülke yoksa temiz futbol da olmayacak. Totaliter devletlerdeki gibi dinamoların sahayı doldurduğu, hükümetin her kulübü kontrol ettiği, her yönetimi belirlediği, saha içindeki sonuca kadar her alanda "iktidarın menfaatlerinin" hakim esas olduğu bir düzende temiz hiçbir şey kalmaz.
Bugün hepimiz, demokratik, adil bir hukuk devleti talebinde birleşmek zorundayız. Bağımsız ve tarafsız mahkemeler, çalışanlarının sendikalı olduğu, bağımsızlığa ve bazı sosyal güvencelere sahip bir medya, hükümetin karışmadığı, kendi kendini kontrol edebilen bir sivil toplum, bağımsız sendikalar olmadıkça böyle gerizekalı gibi birbirimize düşman olur, formalarımızla ayrılır, stadlarda kardeşlerimizin ölümünü izler, bir gün birimiz diğer gün diğerimiz sokağa çıkar ve sistemi değiştirme gücü olmayanlara kustuğumuz nefretle hayatımızı geçiririz.
Bu isyana katılın arkadaşlar. Bu isyanın karşısında durmayın, yanında durun. Bu isyanı boğmaya değil, güçlendirmeye çalışın. Bu isyanı hafifsemeyin, küçümsemeyin, daha tutarlı, hayatın geneline şamil olacak şekilde genişletmek için ne yapılabilir ona bakın. Fenerbahçeliyi kendinize düşman görmeyin, nefretinize gem vurun, dostluğumuz hepimize özgürlük kazandıracak.
Bugün hayatımıza, hepimizin hayatına sahip çıkmak için bir şans var. Kolayca anlayabildiğimiz, basitçe idrak edebildiğimiz, aynı şeyleri kendi takımımız yaşasa sorusuyla empati kurabileceğimiz, 10 ay sonunda ortaya çıkan kabak gibi gerçeklerle belli olan bir vaka önümüzde duruyor. Birlikte direnirsek, temizleniriz. Birbirimizi yersek de bu cehennemde yaşamaya devam ederiz.
2 Mayıs 2012 17:25
Açık bir şekilde siyasi olduğu görülen bu davanın herkesi memnun etmesi gerekmiyor. Türkiye'de adil kararı doğru bulmayacak milyonlarca insan var. Herkes sonucun Fenerbahçe aleyhine olmasını bekliyor ve adil yargılanma sonucunda adil olarak suçsuz addedilirse bile, iliklerine kadar kuşandıkları saçma delil kılıçlarıyla hala laf edecekler. Onun bunun lafıyla harekete geçen insanlar, onun bunun lafıyla yine provoke edecek. İnsanlarda terazi şaibeli, şikeli, tartma yetilerini kaybetmişler.
İlk etik raporunu her fırsatta dillendirerek "ts suçsuz, etik raporunda var" diyen sadri şener, söz konusu rapor Fenerbahçe lehinde bir karar verdiğinde "nasıl inanalım, neyle ölçmüşler" gibi bir yaklaşım sergiliyor. Fenerbahçeli bunun karşısında olmalı. Yazılan her yazıda sabrımızı zorlayan medya bunun karşısında olmalı. Ama bugün Ali Koç'un da açıkça belirttiği gibi, medyamız fos. Alakasız örnekler vererek, araştırmayarak, iftira atarak Fenerbahçe'nin üzerine geliyorlar. İsyan eden kimse yok, bu hukuksuzluk nedir diye. Emenike'nin sakatlığı nedeniyle oynamadığı Fenerbahçe maçını manşetlere atabilen zihniyet, sakat olmayan burakın neden gs maçında oynamadığına değinmiyor bile. Gazetecilik okuyan bir arkadaşımın yaşadığı ve direkt birinci ağızdan dinlediğim bir olayı anlatayım. Staj yaptığı fotospor gazetesindeki editörlerden biri şakayla karışık "Fenerbahçe'ye kimi istersin?" diye soruyor. O zaman revaçta olan Ibiseviç diyor arkadaşım. Ertesi günün manşeti; Ibiseviç Fener'de. Yani Emenike ve Ibiseviç örneklerinden medyanın asılsız habere meyilli olduğu anlaşılırken neden bir Allah'ın kulu gs için aynı asılsızlıkları yapmıyor ya da yapamıyor?
Savcı zaten 5 maçın sonucunu biliyorduk diyerek zamanda ileri gidebildiğini göstermişti bizlere. Mayıs'ta biten soruşturma neden Temmuz'da başlatıldı ise kritik soru. 12 Haziran'dan sonra yapılması plandığı açık ve RTE'nin haberi olması siyasi boyutu ispatlar nitelikte.
Ne hastalıklı zihniyetleriniz varmış be, lanet olsun.
2 Mayıs 2012 17:42
Fenerbahçe yönetiminden resmi olarak şike itirafının geldiği gün bugün. Eline yüzüne bulaştırmak bu olsa gerek. Bu adamlar derhal yönetimden uzaklaşmalı gerçek Fenerbahçeli ve spordan anlayan ahlaklı kişiler yönetime geçmeli, bunlar gerçek Fenerbahçeli olamaz.
2 Mayıs 2012 23:31
cok buyuk hata yaptilar, ilk gunden beri sinir hastasi olmustum ve yapilacak aciklama ile sasirmayi umuyordum. CAS'i cekmenin bedeli cok agir olacak gibi gozukuyor...
3 Mayıs 2012 04:23
Müthiş bir yazı, tebrikler. Maalesef ülkemizde bu tür soğukkanlı, aklı selim yazılar yerine televizyonda cacık yapanların, yalan üstüne yalan haber yayanların sözleri daha çok dikkate alınıyor. Yine de "beni anlamadın ya, ona yanıyorum" demeden, yorulup sıkılmadan anlatmaya devam etmek gerekli diye düşünüyorum.
Türkiye'de amaç hiçbir zaman üzüm yemek olmadı, herkes kendi çıkarları doğrultusunda bağcıyı dövmeye niyetlendi. Konu bir de futbol, yani en aklı başında insanların bile konuşurken ağzında salyalarını tutamadığı bir husus olduğunda ise olayların bu noktaya gelip varacağını önceden kestirmek için müneccim olmaya gerek yoktu.
Yine de komik olan bir nokta var. Bu olay süresince neredeyse bütün takımların yöneticilerinin, teknik direktörlerinin, futbolcularının ve taraftarlarının ortada buluştuğu tek nokta adalet istemeleri. Ayrıldıkları nokta ise "kendileri için" adalet istemeleri.
Bir örnek: Fenerbahçe taraftarı yıllardır Lig Tv ve Digitürk'e karşı çıkmıştır - ki meşhur kablo kesme olayı bunun en somutlaşmış halidir. 3 Temmuz'dan sonra sorumlulardan biri haklı olarak Digitürk ilan edildi ve Fenerbahçe taraftarı yine abonelikleri iptal ettirmek için bir sürü kampanya yaptılar. Peki bu esnada diğerleri neredeydiler? Pazartesi gününden sonra bir sürü Galatasaraylı kendi aboneliklerini iptal ettirmeye başlamış. Zararın neresinden dönülse kar elbette ama bunu neden eş zamanlı olarak yapamadınız? Veya, aynı şekilde, geçen sene Arda Turan hakkında yaptıkları taraflı habercilik yüzünden lanet okuduğunuz Telegol bugün neden ağzına baktığınız program oldu? Loran ile Serdar Cebe; ya da Emre-Zokora ve Emre Toraman-Appiah arasında olan biten benzerliklere ve verdiğiniz farklı tepkilere hiç değinmeyeceğim.
Türk milleti olarak her şeyi kendimize yontmakta ustayız. İlkokulda "hoca 1 vermiş, ben 5 aldım" ile başlayıp "hakkımızla kazandık, siz şike yaptınız"a kadar evrilmiş bu durum. E iyi ama ateş bu şekilde mi üflenerek sönecek?
Fenerbahçe taraftarı, çarpıtmaların aksine, bu süreçte suç işleyenin yanında hiçbir zaman olmadı. Bizim 3 Temmuz günü de söylediğimiz gibi, tek derdimiz adaletli bir biçimde yargılanmaktı. Ama biz, bize karşı girişilen hukuksuz saldırılara polis şiddeti altında direnirken, siz bilgisayar başında kaç kişi olduğumuzu saymakla meşguldünüz. Kendi kapınızın önünü süpürmeden bütün kiri bize yığmaya kalktınız ve şimdi futbolun adaleti diye ağlıyorsunuz.
Bugün Galatasaray Trabzonspor ile kendi evinde berabere kalıyor; ikisi de maçtan sonra Fenerbahçe'ye saldırıyor. Hiç mi aklınıza gelmiyor "biz de bir yerlerde yanlış yapmış olabiliriz" diye düşünmek?
Üfleyin biraz daha. Serinliyoruz.
3 Mayıs 2012 10:37
Tüm Türkiye şikenin nasıl yapıldığını ts-gs maçı ile çıplaklığıyla gördü öyle parayla filan olmuyor bu işler maalesef bir takım kendi rıza va mantığıyla fb ye yaramasında düşüncesiyle normal oyununu sergilemiyor.Son senelerde yaşanan hep bu diğer takım yönetimleride kendi eksikliklerini taraftarlarına FB ve Aziz Yıldırım düşmanlığı olarak yansıtıyor ve sıyırıyorlar.Ama yine gördükleri üzere bu bir operasyon ve sadece FB yi hedef alıyor,soru sormuyorlardı artık bir acaba diyorlar,araştırmıyorlardı şimdi Hürriyet gibi bir gazetede bile yazarlar spor programlarına isyan eden yazılar yayınlıyor,hepsi bir sakin olalım seviyesine geldi.Operasyonu yapanlar bile nasıl çıkacaz işin içinden diye kıvranıyor belki dahada saldırgan olacaklar belki onlarda sıyrılmaya çalışacaklar;neden?çünkü direniyoruz,soruyoruz,araştırıyoruz ve açıklıyoruz absürdlükleri ama dediğim gibi kenetlenmişiz direniyoruz.Onlar da farkedecek belki de ettiler bu yüzden öfkeleri ama henüz doğru adrese yöneltemiyorlar bunun örneği OF lu bir arkadaşım maçtan sonra kulübüne,hocasına,futbolcusuna saydırıyordu böyle şey olurmu diyordu milat ts-gs maçı bence,şimdi beraberlikten sonrada Aykut hocaya saldırıyorlar yine hezeyan yine yanlış adres takke düştü kel göründü birde oturup düşünebilseler.
3 Mayıs 2012 17:15
Yazılarını takip ediyor ve görüşlerine değer veriyorum. Cas davasından feragat edilmesine çok içerledim ve yapılan açıklamadan tatmin olmadım. Bu konudaki görüşlerini merak ediyorum. Ayrıca bloga yazan değerli yorumcuların da konu hakkında fikir beyan etmesinin okurlar için faydalı olacağı kanaatindeyim.