Nefret Koalisyonu'nun Nedenleri



Şampiyonluk kutlaması yapan Fenerbahçe taraftarının örneğin Bursa'da, Rize'de ve daha bir çok yerde saldırıya uğradığı haberleri geliyor. Bu tabi Türkiye'nin dörtte üçü söyleminden çok uzak bir oranda gerçekleşmiyor, diyelim Fenerbahçe'nin başarısı kimsenin "nötr" kalabildiği bir durum değil, Beşiktaş bu sene kupayı kaldırdığı zaman Türkiye'nin dörtte üçü bir hayal kırıklığı yaşamadı, diyelim bundan bir kaç yıl evvel Galatasaray'ın şampiyonluğu böyle bir nefret dalgasını görmedi.

Fenerbahçe ile ilgili bir durum, Fenerbahçe taraftarı olmayanların da bu durumu bir kimlik haline getirmesi. Diyelim Beşiktaşlılar elbette Beşiktaş'ı sever ve kalanıyla ilgilenmeyen Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar da vardır. "Başarı olacaksa önce benim takımım olacak, başkasının başarısı beni ilgilendirmiyor, hepsi rakibim" türünden bir düşünce görmediğimiz, bilmediğimiz bir düşünce tarzı değil. Ancak bu düşünce baskın renk olma hüviyetini kaybetti. Görüyoruz ki "Beşiktaşlı ve Anti Fenerbahçeli", "Galatasaraylı ve Anti Fenerbahçeli" kimlikleri birlikte varolabiliyor, kimi zaman Fenerbahçe düşmanlığı daha da öne geçebiliyor.

Bu yeni reaksiyoner kimlik bütün reaksiyoner kimlikler gibi pozitif bir şey de söylemiyor, daha çok negatif bir olgunun oluşmasını bekliyor: Fenerbahçe şampiyon olmasın, kazanmasın, yenilsin. Diyelim bir futbolcu rahat rahat Trabzon için oynadık diyebiliyor, ondan kilometrelerce ötede bir takımın yedek kalecisi hem sahaya ayakkabısını fırlatabiliyor, hem arkadaşını şike yapmakla suçluyor hem de "Trabzonum Trabzonluyum" diye gürleyebiliyor rahatlıkla. Aynı durumu şu veya bu şekilde, diyelim Serkan Kırıntılı'nın yapması halinde Türkiye'de bir daha salim kafayla sahaya çıkamayacak olması ancak Bülent'in pek de yara almadan bu süreci atlatması vurgulanabilecek bir durum.

Takımlar Üstü Nefret
Nefret Koalisyonunun ilk özelliği takımlar üstü olması, yani bu halet-i ruhiye bir Galatasaraylıyı da bir Bursasporlu kadar sarabiliyor. Geçen sene Galatasaray'ın son maçı olan Gençlerbirliği maçında aldıkları yenilgiye rağmen taraftarın Fenerbahçe'nin şampiyon olamadığı haberiyle yaşadığı sevinç, en azından benim gözümün önünden gitmiyor. Dolayısıyla görüyoruz ki bu "nefret" öncelikle takımları ve takımlara olan aidiyetleri aşarak başka takımlara mensup olan insanları sarabiliyor, ortak bir şekilde hareket etmelerine sebep olabiliyor.

Komplo Teorileri
Nefret koalisyonunun ikinci özelliği, bütün nefrete dayalı akımlara benzer şekilde, komplo teorilerini olgusal gerçeklerden öncelemesi. Korcan olayında gördüğümüz tipik bir yansımaydı. Topun elinden kaymış olabileceği ihtimalinden daha fazla Korcan'ın şike yapmış olabileceği ihtimali konuşuldu. Bir maçta -haklı da olsa- 3 penaltı verilmesi ortak bir şekilde telin edildi, halbuki 18 maçta 17 galibiyet alan bir takımın gösterdiği üstün performans pek az konuşuldu. Bunun net sebebi, koalisyonun komplo teorilerine duyduğu iştah ve bunlara olan sarsılmaz inancı. Buna göre Fenerbahçe / Aziz Yıldırım yaklaşık 10 sezondur federasyonu, medyayı ve hakemleri yönetiyor. Bu arada adı Galatasaray Başkanlığı için geçen Haluk Ulusoy'dan Özgener federasyonuna kadar herkes de "Aziz Yıldırım'ın" adamı oluyor. Elbette her komplo teorisi gibi bu teori de Aziz Yıldırım'ın nasıl olup da birbirinden farklı insanlar, kişilerce yönetilen Federasyonu böyle parmağında oynatabildiği, bu güce nasıl malik olduğu, hakemleri nasıl baştan çıkarttığı, medyayı - hem de bu komplo teorilerinin haftada en az 5 kere yazıldığı bir medyayı- nasıl olup da yönetebildiği ve buna rağmen 10 sezonda ancak 5 kere şampiyonluk yaşadığı. Dolayısıyla karşımızda duran dilin şöyle grotesk bir iddiası var, Fenerbahçe hem bir yandan Türkiye'yi yönetiyor hem de buna rağmen son maçlarda şampiyonluğu kaçırıyor ve 2-2 esprileriyle "taşşak" malzemesi oluyor. Çözülmesi zor bir bilmece.

"Fenerbahçe Çok Antipatik" Yalanı
Koalisyonun fikri yapısının üçüncü özelliği "Fenerbahçe'nin antipatik bir takım" oluşu. Bu şu demek, Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım ve bazı oyuncular gerçekten de çok antipatikler, bu yüzden insanlar nefret ediyor. Fenerbahçe Cumhuriyeti, Tek Büyük Fenerbahçe gibi sloganlar da bu nefreti besliyor. Peki, bunu böyle kabul edelim, bu nefret koalisyonunun üyeleri Diyarbakır ile yaptığı maçta ırkçı nefreti en açık şekilde ortaya koyan veya bir Beşiktaş maçından önce sokağı savaş alanına çeviren Bursayı, Adnan Polat Galatasarayını, Fenerbahçe tribününe kol hareketi yapan Arda'yı, Fatih Terim ve onun rahle-i tedrisatından geçen Sabri, Bülent, Hasan Şaş gibi futbolcuların sahada koydukları "karakteri", her deplasman takımı için fiziki şiddetin şah damarından yakın olduğu Trabzon cenderesini, Ogün Samast bereleriyle takımını karşılayan taraftarını, Yıldırım Demirören yönetimini, onun kurduğu milli güvenlik dilini, Fenerbahçe düşmanlığı üzerinden sürdürdükleri zihniyeti, kendisini fesh edip geri dönen ve bu arada tribünde bir kaç kişinin öldüğü Çarşı'yı, Beşiktaşlı olunmaz Beşiktaşlı doğulur, Beşiktaşlı olmayan Orospu Çocuğudur tezahüratını ve sayısız başka örneği nasıl sempatik bulabiliyorlar? Yıldırım Demirören veya Adnan Polat'ın Aziz Yıldırım'dan daha sempatik insanlar olmadığı, çok da farklı bir dili konuşmadıkları ortada, Fenerbahçe taraftarının yaptıkları bu kadar göz önüne geliyor ama adam öldürmeden Ogün Samast beresine kadar çok farklı şekillerde ortaya çıkan taraftar silüetleri de "sempatik" olabiliyor. Dolayısıyla bu reaktif hareketin "antipati" söyleminin gerçekçi olduğuna inanmaya imkan yok, en azından tutarlı bir gerçekçilik değil. Bir başka deyişle nefretin sebebi Fenerbahçe'nin antipatik oluşu değil, "antipatik davranış" türünün çok örneği var, ancak nefreti meşru kabul ettirecek yeniden üretecek bahanelerin biri.

Nefret'in Psikolojik Üreticisi: Başarısızlık
Koalisyonun diğer özelliği, nefret yalnız Fenerbahçe'nin başarıları ile perçinlenmiyor, koalisyon üyelerinin birincil takımlarının başarısızlıkları ile de büyüyor. Diyelim Galatasaray lige erken havlu attıkça, Beşiktaş aradığı başarıyı bulamadıkça Fenerbahçe nefreti de bu taraftar gruplarını motive eden ana unsur haline gelerek yükseliyor. Yoksa kupa almış bir takımın en büyük taraftar organizasyonunun bu başarıyı önce Fenerbahçe'ye laf sokarak kutlaması herhalde izahı kolay olan durumlardan değil.

Nefret Koalisyonunun oluşmasının daha makul izahı aşağıdaki grafiklerde kendini gösteriyor.

İlk grafikte Şampiyonluk için 3, İkincilik için 2, Üçüncülük için 1 puan verildi, dördüncülük ve devamı için ise 0 puan gözüküyor.



Bu grafikte gözükeceği üzere Fenerbahçe son 10 sezonda 4 kere şampiyon, 4 kere de ikinci olmuş. Aynı periodda Galatasaray'ın 3 şampiyonluğu, 1 adet ikinciliği ve 3 adet 3.lüğü bulunmakta. Beşiktaş, 2 kere şampiyon, 1 kere ikinci ve 4 kere üçüncü olmuş, Trabzonspor ise hiç şampiyonluk yaşamamış, 3 kere ikinci bir kere de üçüncü olmuş.

10 Sezonda 7 Kere Şampiyonluk için Dört Büyüklerle Rekabet
Ancak bu grafikten çıkacak olan şey sadece bu değil, gözüküyor ki son 10 sezonda Fenerbahçe şampiyon olmak için 3 kere Galatasaray ile, 1 kere Beşiktaşla, 3 kere de Trabzonspor ile rekabet etmiş. Yani toplam 10 sezonda 7 kere dört büyüklerden bir tanesiyle sert bir mücadele içerisine girmiş. Halbuki örneğin Galasaray şampiyon olmak için yalnız 1 kere Beşiktaşla rekabet etmiş. Trabzonspor son 10 sezondur hiçbir sezonda Galatasaray veya Beşiktaş'la şampiyonluk mücadelesine girmemiş.

Psikolojik bir birikim var. Bu takımlar birbirleriyle son 10 sezondur haşin bir rekabet içerisine girmiyorlar ancak hepsi de Fenerbahçe ile bu rekabeti yaşıyor. Dolayısıyla onlar birbirlerine karşı rekabetin yaratacağı psikolojik / duygusal unsurları hissetmezken, Fenerbahçe'ye karşı üçünü de kapsayan bir birikim oluyor. Bu 10 sene gibi uzun bir dilime yayılınca da doğal olarak Fenerbahçe düşmanlığı diğer takımlar arasındaki rekabetin önüne geçiyor.

Bir başka gösterge de başarı, iki grafik var, birincisi 10 sezona yayılan şekilde şampiyonluk ve ikinciliği gösteriyor.



Görülüyor ki Fenerbahçe 10 sezonda ikincilik ve birincilik arasında giderken, örneğin Galatasaray yaşadığı birinciliklerden sonra üçüncülüğe düşmüş, Beşiktaş iki noktada en tepeye çıkarken kalan sezonların çoğunu üçüncülükle bitirmiş, Trabzonspor ise yaşadığı 3 adet ikincilik dışında potada yer almamış.

Bir diğer grafik ise son 10 sezonda alınan puan.



Bu grafik şu manaya geliyor, her sezon şampiyon olan bir takım 10 sezonda ancak 30 puan toplayabilir. Fenerbahçe 30 üzerinden 20 puan toplamış, Galatasaray 14, Beşiktaş 12 ve Trabzonspor ancak 7 puan alabilmiş. Yani Fenerbahçe son 10 sezonda ortalama her sezon en az iki puan almış, şampiyonluk potasında kalmış, Galatasaray'ın sezon başına ortalaması 1.4, Beşiktaş'ın ki 1.2 ve Trabzonspor'un 0.7

Bunun psikolojik izahatı da şu, Fenerbahçe taraftarı her sezon belli ölçülerde başarı sahibi olmuş, sezon boyu bu dalganın sürdüğünü düşünürsek Fenerbahçe taraftarının mutlu olmak için daha fazla sebebi var, oysa Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor taraftarları son 10 sezonda bir çok başarısızlık yaşamış, beklentiler karşılanamamış, kötü giden bütün sezonların yarattığı psikolojik tahribat / öfke de bulunuyor.

Bu duyguların yöneleceği yer de az üstte izah ettiğim üzere sürekli en tepede rekabet halinde bulunan Fenerbahçe olmuş gibi gözüküyor. Son 10 sezonda Fenerbahçe diğer takımların asli rakibi olurken, diğer takımlar birbirleriyle böyle bir mücadeleyi hem yaşamamış hem de tersine taraftarları birbirlerine yaklaştırabilecek benzer hikayelerden gelmişler.

Dolayısıyla ben Fenerbahçe bu şekilde devam ettiği sürece, Takımın Başına Cem Yılmaz'ı getirsek, "Türkiye'nin en sempatik" adamları olarak kabul edilen Beyaz ile Acun Ilıcalı Yönetim Kurulunda olsa ve her maç sonu beyanatları onlar verse, Tribünleri de İsveç Bikini takımı doldursa bu nefretin kolay kolay azalabileceği zannetmiyorum. Bunun yapısal, temelden kaynaklanan, 10 sezonluk bir birikime dayanan ve başarı geldikçe de sürecek olan güçlü sebepleri var.

Diğer yandan komplo teorileri, antipatik davranışlar gibi gerekçeleri de bu nefretin asli sebebi saymayı doğru bulmuyorum. Komplo teorileri zaten geçersizliğini ispatlarken, antipatik davranışlardan diğer takımların hikayelerinde de mezbul miktarda bulunmakta.


40 comments:

  1. Adsız dedi ki...

    Fenerbahçe'yi sevmem.Gündemde anti Fener olduğu sürece Türk futbolunu takip etmeyeceğim.
    Bir dönem genç nüfus televizyon programlarına yönlendirildi, sonuç kafada bardak kıran Caner ve bir günlük şöhretler oldu.Bitmiş futbolun ancak rezil televizyon programlarındaki gibi rezaletlerle ilgi çekebileceğini biliyorlar, nefreti körüklüyorlar.Bursa'daki Beşiktaş maçı olaylarının açklaması budur.
    Fenerbahçe masum değildir, ancak taş atacak günahsız bulamıyoruz.Söylendiği gibi çamura batmış bir ligdeysek şampiyon olanların veya eşit puan toplayanların haram - helal veya alın akı gibi söylemlerde bulunması abes.
    Bursa şampiyon oldu, bunun bir devrim olması gerekir ama kamuoyunda böyle bir hava yok.Kendileri de dahil olmak üzere herkes neyin ne olduğunun farkında çünkü.
    Ben köklerinden çatırdayan kulübümün yasındayken anti Fener derdinde olanlara diyecek sözüm yok çünkü bu kafada oldukça daha görecekleri çok şey var.Ben istifamı verdim, kalanlara mübarek olsun

  2. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    Bugun AKP'liler, "CHP MHP BDP hepsi birlesti bize karsi" diyorlar, baskin arguman bu. AKP'liler de bu nefreti aciklarlarken "Cunku son 10 yildir iktidardayiz, cunku Turkiye'yi cok ilerlettik, cunku gelmis gecmis en demokrat iktidar biziz" iddiasinda bulunuyorlar. Kismen haklilar, ama bu kismi hakliliklari gozlerini kapatmalarina ve bir "ideallik kompleksi"ne girmelerine yol aciyor.

    Ote yandan, diger partilerin taraftarlari arasinda cidden korlemeye AKP'den nefret edenler var. Cunku sahip olduklari "binary thinking", onlari serrin sadece ve sadece AKP'den geldigine inandiriyor, AKP ne derse tersini demenin daha kolayci olduguna inaniyorlar.

    Tabii halkin ilkokulda "dost-dusman" ekseninde egitilmesinin, komploculugun prim yapmasinin vs. de buyuk etkileri var bu durumun boyle gelismesinde.

    Neticede surekli gelisen bir zitlasma ve kutuplasma ortami oluyor, ve de bu Turkiye siyasetinin belini dogrultamamasina yol aciyor. Bel dogrultulacak gibi olunca ortaya "kaset skandali" gibi igrenc seyler de cikiyor.

    Haa pardon Fenerbahce'den falan bahsedecektik degil mi? Neyse, siz uygun olan isim degistirmeleri yaparsiniz artik.

  3. aethewulf dedi ki...

    @shelbyl gerçekten de akp nefretinin arkasında 10 senedir hükümet olmaları, siyasetin kutuplaştırıcı dili, diğer tüm partilerin temelde akp ile rekabet etmesi bu rekabetin dilini de özellikle 2004 - 2007 döneminde düşmanlaştırıcı, ötekileştirici hatta aşağılayıcı bir şekilde belirtmeleri, komplo teorilerini ana eksen alan, izolasyonist paranoya senaryolarına har vermelerinin de etkisi var. hatta büyük sebebi bu. AKP'nin bahsettiğin kompleksleri yaşadığı muhakkak ancak herhalde 4. parti olsaydı bu kadar büyük bir nefret de kendisine açılmayacaktı.

    Şurayı da söyleyelim hükümet olan bir parti ile futbol takımı arasında bariz farklar vardır. Bir spor kulübü ile hükümetin uygulamaları bağdaştırılamaz, Fenerbahçe hepimizn hayatını etkileyecek en kötü ne yapabilir, diyelim birilerini mi tutuklar,yargıyı mı bozar, ekonomik durumumuzu mu değiştirir, yaşama biçimimizi mi tehdit eder? Halbuki duyulan nefret çok yoğun, bunda Fenerbahçe'nin suçundan fazla olan şey, bahsettiğim 10 sezonda 7 kere üç büyüklerle rekabet etmiş olması, Türkiye'deki hakim rekabet dilinin de ötekileştirici, aşağılayıcı, komplo teorileriyle beslenen nefret dili olmasıdır.

  4. solo dedi ki...

    Nefret söylemi karşıdakine yapılan bir eleştiriden (ya da her neyse) ziyade kendini savunma mekanizması. Kendi antipatikliği konuşulmasın, ortamdan takdir alsın diye ilk hamleyi kendi yapan ergen piskolojisi. Başkasına ibne diye bağırırken kendi ibneliğinden korkan ibne.

  5. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    Abi spora da siyaset giriyor iste, girmiyor degil.

    Bir adet tamamen notr Besiktasli al. Sirf Topuz olayinin son asamasinda Mehmet Topuz'un "sehrin ileri gelenleri" ile gorusturulmesi, Aziz Yildirim'in kirli baglantilari asikar olan biriyle Kayseri'ye ucmasi, sonraki aciklamalar vs. dusun.

    http://www.taraf.com.tr/haber/derin-futbol.htm

    Tamam iste, Aziz Yildirim nefreti yaratmak icin uygun ortam olustu.

    Fenerbahce son 10 yilda cogunlukla basarili oldu, tamam. Peki basarisizken, bu otekilestirici ve komplo teorici dilden beslenmedi mi? Sivasspor ile Besiktas cekisirken hakim soylemleri de hatirliyoruz.

    Neticede sorun bizim kulturumuzde. Tek yanli izlenimi veren analizden o yuzden imtina etmeliyiz diye dusunuyorum. Yani "rekabet"in ve "takim tutma"nin soz konusu oldugu her ortamda bu "nefret" olusacak, olusuyor da.

  6. aethewulf dedi ki...

    @shelbyl, bunun fatih - terim mehmet ağar'dan daha ağır olduğuna inanmak mümkün mü? veya diyelim ki o nötr beşiktaşlıya çantalarla ankaragücüne giden paraları, o sezon ellerinden alınan şampiyonluğu anlatsak bu durum mehmet topuz transferinden daha ağır bir "nefret" sebebi değil mi? kaldı ki mehmet topuz olayında demirören'in mhplilerle mehmet'i eve kapatması, kayseride yaşananlar, beşiktaş yönetiminin tekmil ettiği "eziklikten" başlayan hakaretler de unutulacak mı?

    burada bile görüyorum ki, bu tip tekil olaylar belirleyici değil muadilleri veya daha kötüleri zaten başka takımlar için de var. beşiktaşlıların trabzonspordan, bursaspordan, galatasaray'dan "nefret" etmek için fenerbahçe'ye karşı duydukları nefretin muadilleri de daha ağırları da bulunmakta, ancak böyle olmuyor. neden? çünkü bu tekil olaylarla meşrulaştırılacak br doğal mücadele / nefret ekseni yok. bu yoğun duyguyu yaşayacak arazilere de giremiyorlar. bunlar işin bahanesi. allah aşkına takımında sabri, hasan şaş, bülent, emre ve sair diye giden, hakeme tokat atan hagi olan bir takımın oyuncuları lugano'yu çirkef bulabiliyor mesela, adamın ayağını kıracak gibi giren giray ile egemen'in yaptıkları veya bir ankaraspor maçında arkadaşının ayaklarının üstüne iki ayağıyla basan beşiktaşlının yaptığı da unutulabiliyor. sahada yumruk atan keita'ya "yumruk atan da yiyen de şereflidir" diyen, arda turan'ın hakaretine alkış tutan adam tuncay'un sus hareketinden veya "cimbomlu olsun" söyleminden dolayı volkandan nefret ediyor.

    bunları geçmek lazım, bunlar bahane değil, bunlar zaten varolan nefretin bir kere daha gösterilmesine neden olan tekil olaylar, nefretin esas sebebi, şu yukarıda bahsettiğim rekabet ortamı ve bu rekabet ortamında ötekinin fenerbahçe, ötekiye uygulanan milli dilin de nefret edebiyatı oluşu.

  7. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    Analojimde de bahsettigim gibi, tekil olaylari "nefret" bahanesi olarak kullanacak adam cok var. Ben onu anlatmaya calistim o olayda.

    Ben bir Besiktas taraftari olarak azinlikta oldugumun farkindayim, fakat ben dogrudan Turkiye'deki futboldan nefret ediyor, ulkemizde futbol mekanizmasinin isleyisini elestiriyorum. Sanirim fikrine-zikrine guvendigim insanlardan da onu bekliyorum.

    Nasil ki "demokrasi" elestirisini yaparken nalina da mihina da vuruyorsak, futbol elestirilerinde de bu "tek yanlilik"tan kurtulmamiz gerektigini dusunuyorum, benim derdim o.

    Yoksa dedigim gibi, yazdiklarin yanlis degil. Ama yazdiklarindan "iste bu yuzden nefret ediyorlar" mesaji cikmasina katilmiyorum, eksik bir tespit oldugunu dusunuyorum.

  8. Gokhan dedi ki...

    Bence kafadan puan vermek yerine alınan kupalara bakalım sonuçta tek basarı şampiyon olmak.son 10 senede fb 4 kupa (4lig) gs 4 kupa (3lig 1turkiyekupasi) bjk 6 kupa (2lig 4tk) ts 3 kupa ( 3tk) kazandı yani fenerlilerin öyle anlattığı gibi fark yok ...

  9. PVH dedi ki...

    Hahaha Turkiye Kupasiyla ligi esit saymak.

  10. nadas dedi ki...

    sıklıkla unutulan bir durum da nefreti rasyonelleştirmeye ve nedenler bulmaya çalışmak, durumun nefret olduğu gerçeğini değiştirmiyor. nefret içerdiği bütün tehlikeyle, saldırganlıkla büyüyor. geride insanı bu ülkeden yaşadığına soğutan manzaralar kalıyor.
    şampiyonluk maçını beşiktaş'ta seyrettim. ana caddeden geçerken içinde çocukların olduğu korna çalma gafletini gösteren bir aracın taşlandığını gördüm.
    böyle olacaksa, zaten bu oyunun bir anlamı yok.
    nefreti meşrulaştırmaya çalışan herkesin, içine bir akıl koymama çalışan herkesin yeniden ve yeniden düşünmeleri gerekiyor.

    vapurla on dak mesafede iki yaka, neredeyse benzer sınıfsal ve siyasi kimliklere sahip iki semti sadece takım tercihleri üzerinden düşmanlığa sahne olabiliyorsa zaten akıl namına konuşulacak bir şey kaldığını da düşünmüyorum

  11. PVH dedi ki...

    Son 5 senede 2 kez Kral Kupasini kazanan Sevilla, 3 kez sampiyon olan Barcelona kadar basarilidir asuhaushuas.

  12. Jes Hogh dedi ki...

    @PVH çok sesli güldüm :)

  13. Adsız dedi ki...

    FB suçlu günahkar o yüzden sevilmiyor .Suçu günahı da ; tesisler yapmak gelirini yükseltmek herdalda şampiyon olmak rakiplerini ezeli puan cetvelinde geçmek rakiplerini oynanan maçlarda geçmek şampiyonluklarda geçmek daha çok ürün satmak izlenebilir bir tv yaratmak daha büyük yıldızlar getirmek daha iyi eğlenmek daha çok bahsedilmek daha popüler olmak v.s. diğerleri normal hiçbir şartta FB yi yenemez . o yüzden şartları amormale çevirmek dışında yapabilecek birşeyleri yok. onlarda 2006 yılında beri bunu yapıyorlar . 2006 da yaşanan rezalet i hala bu ülke sporu idrak edebiliyorsa zaten çok fazla konuşmaya gerek yok . Denizli başkanı çantada paraların nereye gittiğini hala açıklamadı . ama o dönem fed. başkanının macaristan a gönderdiği çanta ortaya çıktı . durumumuz şu FB 10 yıldır sportif bir soykırım a kurban edilmeye çalışılmasına rağmen ayakta duruyor . ama bu amormel ortamı yaratanlar yaptıklarının yanlarına kaldıklarını analadıkları için birde üstüne tüm kirliliklerini FB nin üzerine atıyorlar .haklılar .çünkü denizli başkanı hala çantanın kime gittiğini açıklamadı . çanta kime gitti ? güme gitti :-)

  14. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    @aethewulf

    Bizim diyalogumuzdan sonraki yorumlara bakarsan, senin yazinin acabilecegi yolu neden elestirdigimi de takdir edersin sanirim.

    Neticede diyecegim budur.

  15. PVH dedi ki...

    Ne varmis yorumlarda?

    Yine bildik objektif yaklasiyorum, ornek taraftarim kustahligiyla yol yordam ogretmeyin artik insanlara. Sahte ve komik duruyor uzerinizde.

  16. Adsız dedi ki...

    Abi zaten ben bu Beşiktaşlı arkadaşların yazdıklarını anlamıyorum. Çok filozofça ve ağdalı kelimelerle konuşuyorlar. Yemin ediyorum üstüme kasvet çöküyor.Yazı şahane bu arada. Ne nefretmiş anasını satayım yahu.

  17. Adsız dedi ki...

    Her şeyden öte mesela Fenerbahçeli futbolcular şampiyon oldukları için prim alacaklar,lüks otomobillerine binip lüks evlerine gidecekler.Belki de yeni sezona kadar 5 yıldızlı tatilde olacaklar.Peki bu kavgacılara ne oluyor ?Kavga,gürültü,bıçaklar,yaralanmalar,ölümler,küfürler..Ne kazanıyorlar ? Hiçbir şey ...
    Zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor...Sen paranı ver bilet al;paranı ver forma al;zart al zurt al;sonra kavga et dayak ye;küfür ye...
    Başka takımın forması üzerinde diye birileri saldırsın ya da sen saldır...
    Boş işler bunlar sadece izle ve zevk al...Sonuçta parayı onlar kazanıyor...

  18. juvenal dedi ki...

    çok güzel bir yazı. olayı çok net açıklamışsın ama hala gelip burada laf atan hazımsızlar var.

  19. Kalten dedi ki...

    Yukaridaki AKP ornegine tamamen katiliyorum. Basarinin payi vardir tabii, ama tek sebebi kesinlikle degil. Yukaridaki grafigi 1-2-3’e 3-2-1 puan vermek yerine Avrupa-Turkiye Kupasi seklinde olustursaniz bambaska bir goruntu elde ederdiniz ornegin. Ya da Avrupa puanlarini kattiktan sonra son 10 yil demek yerine 11 yil derseniz isin icine UEFA kupasi girer. Son 10 yil yerine 5 derseniz, bambaska olur, ust uste sampiyon olma sayisi derseniz de oyle. Yani Fenerbahce ikinci ligde olsaydi tabii ki kimse kendisinden nefret etmeyecekti, ama “en buyuk biziz o yuzden nefret edin bizden” demek bu nefreti %100 aciklamiyor.

    Yillardir Fenerbahce’yle ayni ligde oynamamis Karsiyaka taraftarindan tut, icinden cikardigi en yuksek profilli adamin Fenerli oldugu Rize’ye kadar herkesin asiri derecede tepkili olmasinin tek sebebi bu degil. Galatasaray 4 sene ust uste sampiyon olurken bu derece bir tepki olmadi, 90’larin basindaki Besiktas’a karsi da bir “kutsal ittifak” olmadi. Ters ornek icin ulke disina cikip, kendi liglerinde buyuk addedilen kulupler uzerinden gidersek Inter, B. Munih, Chelsea ve R. Madrid dortlusunden hic biri 2011’de sampiyon olamadi, ama hala ulkelerinde acik ara en nefret edilen kulup olma ozelliklerini surduruyorlar. Inter ve R. Madrid uzun sure sampiyon olamadiklari zaman bile (sike skandali oncesi Inter’le su anki Real Madrid) birinciligi kimseye birakmadilar. Cok basarili olmalarina ragmen sempati toplayanlara ornek olaraksa Liverpool, Barcelona ve Milan gosterilebilir mesela. Ustelik Barcelona su anda dunyanin en zengin 2-3 kulubunden biridir ornegin, ama hic bir yerde bu finansal gucleri vurgulanmaz, 70'li yillardaki magduriyetlerinden dem vurulur.

    Yani tartisma sadece “cunku en zengin biziz”, “cunku en iyisi biziz”in icinden cikamazsa “biz bize yeteriz” tisortunun icinden de cikamaz. Ki, bu yaklasim da normal hayatta karsilassaniz medeni bulup belki de seveceginiz insanlari klavye basinda militana ceviren, basli basina bir nefret sebebi zaten.

    Bundan Fenerbahceli hic kimsenin sikayeti yoksa o zaman tartismaya da gerek yok tabii.

  20. jbck dedi ki...

    İkiyüzlü olmasınlar.

    Volkan'a, Korcan'a hayatı dar edip, Can Arat'ı görmezden gelmesinler.

    Rıza Hoca'ya yapılanı her defasında yüzümüze vurup, iki sene önce İnönü'de Aykut Kocaman'a ettikleri küfürleri unutmasınlar.

    Egemen'i, Giray'ı, Tayfun Cora'yı görsünler Lugano'yu gördükleri kadar.

    Sempatik başkan Sadri'yi, Şenol Güneş'i, Hasan Yener'i, Kemalettin Göktaş'ı görsünler.

    Taurasi'ye gösterdikleri ilgiyi Kerem'e göstersinler.

    Şeref Yalçın'ı, Ergin Ataman'ı görsünler.

    Efes'e elendikten sonra, finalde tribünden Fenerbahçe'ye küfür eden taraftarlarını görsünler.

    Rüştü olayını her daim taze tutup, kendi voleybolcularına iki defa saldıran taraftarlarını unutturmasınlar.

    Her hafta ekrandan kinini kusan Erman'ı, Hıncal'ı, ortalığı bulandıran Ahmet'i, Serhat'ı görsünler.

    Barış Kuyucu'yu görsünler.

    Karşı yakaya geçtiği anda birden temizlenen Kazım'ı, "Mert" Nobre'yi görsünler.

    Fenerbahçe takımına, sporcusuna, taraftarına yapılan her türlü hakaretin, saldırının meşrulaştırılması artık benim midemi bulandırıyor.

  21. jbck dedi ki...

    Bir de Emenike'yi gördükleri kadar, Erman Kılıç'ı görsünler.

  22. nadas dedi ki...

    zencilerden, kürtlerden, beşiktaşlılardan, trabzonlulardan nefret etmek ne kadar anlamlıysa, ne kadar rasyonelse fenerbahçelilerden nefret etmek o kadar anlamlı.

    yüzlerce niteliksel farkı olan, tek ortak noktaları fenerbahçeli olmak olan milyonluk bir kitleden nefret etmek için dayanaklar ve gerekçeler bulmaya çalışmanın bir tür ırkçı düşünme tarzı olduğunu söylemek için kılı kırk yarmaya gerek yok.

  23. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    @PVH

    "Yine bildik objektif yaklasiyorum, ornek taraftarim kustahligiyla yol yordam ogretmeyin artik insanlara. Sahte ve komik duruyor uzerinizde."

    Su yaklasimimla celisen, bu tarzimla egreti duran, tutarsizlik gosterdigim bir tane yazimi bul; bir daha agzimi acarsam...

    Beni tanimadiginiza eminim. Hakkimda bu kadar kesin kanaate varmanizin sebebi "taraftar" olmamsa, ya da Besiktasli olmamsa mesela, zaten yukarida yazdiklarimi da dogrulamis oluyorsunuz.

    Sanki sirf "objektif" durmak icin boyle yazi kasiyorum gibi imalar hic hos degil. aethewulf bilir yazdiklarimi, ona sorun.

    Neyse, dedigim gibi, bir adet yazi. Bulun bu "sahte"ligimi gosteren, sonra onun uzerinden konusalim.

    Yoksa sizi ebediyete dek ayiplayacagim.

  24. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    Ayrica Kalten'in yazdiklarina katilmakla beraber, farkli bir spor dali ve ulkeden de ornek vermek isterim:

    Michael Jordan ve Chicago Bulls. Insanlar nefret etmediler, her zaman saygi duyuldu.

    Kobe Bryant. Gencliginde ve yasliliginda esit sayida basari sahibiydi. Lakin gencliginde insanlar ondan nefret ederken, gercekten olgunlastigini belli edince nefret duygulari azaldi.

    San Antonio Spurs. 2000'li yillarin en basarili takimi idi. Kimse de nefret etmedi.

    Gelelim bugune: LeBron James ve Miami Heat. 1/4 > 3/4'ten beter bir durum var. Kimse sevmiyor Miami'yi., Miamililerden ve reyting pesindeki medyadan baska.

    Cok basarili olduklari icin mi? Hayir, zira daha basarilari yok. Ama bir "The Decision" programi, LeBron'in Cleveland'i yuzustu birakmasi, bir "7 sampiyonluk ust uste alacagiz" diye sov yapmalari batti insanlara. Ayrica taraftarlari, takim kotu giderken ilgi gostermezken, bu sene birden stadi doldurmaya basladilar. Bu sadakatsizlik ve basari odaklilik da insanlarin tepkisini cekti. (Mesela Oklahoma City taraftarlari, takim 32 macta 3 galibiyet aldiginda bile stadi dolduruyordu, hep bu ornek verilir)

    Ozetle: Nefret sadece basaridan kaynaklanmaz, basarinin nasil lanse edildigine de baglidir.

  25. aethewulf dedi ki...

    @shelbyl: bu hazır argümanlara karşı sükut edebilirdim, şayet "fenerbahçenin başarısını çekemiyorlar" demiş olsaydım. ne yazık ki, ben böyle bir şey demedim, böyle bir şeyi o kadar uzun uzun demedim ki, yukarıda koca bir yazı yazdım, yaklaşık üç kere bunu demediğim -ancak başka bir şeyi dediğim- cevaplar verdim, yine de şu hazırcı "ne yani chicago bulls'da başarılıydı neden ondan kimse nefret etmedi" argümanından kurtulamadım.

    şimdi iki açıdan tekrar deneyeceğim

    1- fenerbahçe başarılı olduğu için nefret ediliyor demek yanlış.
    2- fenerbahçe nefretinin temelinde son 10 sezonda 7 kere dört büyüklerden biriyle şampiyonluk için rekabet etmesi önemli bir alan. aynı dönemde beşiktaş ile galatasaray yalnızca 1 kere rekabet etmişler, trabzon ile bu takımlar hiç rekabet etmemiş.
    3- 34 hafta süren, gerilimin son maçlara doğru tırmandığı bir lig atmosferinde rekabet etmek, karşılıklı menfi duyguları besleyen önemli bir etken. hatta sadece rekabet değil yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak da nefreti besleyebiliyor, örneğin, dünyanın en temiz, başarılarını kimseye bulaşmadan yaşayan, müthiş takımı beşiktaş dahi bursaspor'un nefretine böyle bir atmosferde mashar olabiliyor. bu nefret de bir kaç sezon sürebiliyor. o başarısızlık ile beşiktaş özdeşleştiği için bugün bursa savaş alanına dönebiliyor.
    4- bunun da sebebi türkiye'deki hakm rekabet dilinin karşıdakini ötekileştirici, onu aşağılayıcı, tahkir edici bir dil olması.

    dolayısıyla ben ne diyorum? fenerbahçe başarılıdır ondan çekemiyorlar ile şu yukarıdaki yapı / argüman aynı manaya mı geliyor? insaf çizgisinde durmamız gerekmez mi?

    bir başka husus, l.a lakers başarılı olduğu zaman boston şehrinin havaya uçmadığını, chicago'nun ligi domine ettiği dönemde de rakiplern aşk öpücükleri atmadığını biliyoruz.

    ancak NBA ile Türkiye Süper Lig'i arasında tabi önemli farklar var, NBA taraftarı, kulüplerin durumu, basketbol ile futbolun bambaşka branşlar oluşu önemli farklılıklar.

    Barcelona tarihinin en güzel dönemlerinden birini yaşıyor, Madrid alkış mı tutuyor sanıyorsunuz? Boca ile River rekabetinde hiç nefret yok mu? Rangers'ın ligi domine ettiği dönemde Celtic seyircisi bu şanlı başarıları büyük bir mutluluk ile izleyip devam mı ediyordu, Liverpool taraftarı Manchester United'ı alkışlarla mı karşılıyor? Çok farklı ülkelerde, o ülkelerin kendi kültürel durumlarına, seyirci profillerine, olayları yansıtan medyaya rağmen şiddet olaylarına ve diğer kötü şeylere rastlayabiliyoruz. Daha az, daha çok ama öyle.

  26. PVH dedi ki...

    shelbyl, senin yazdiklarindan sonra yapilan sey komik bir argumanla dalga gecilmesi olmus. Bunun uzerine "bak aethewulf seninle tartismamizdan sonraki yorumlar bile ornek, anlayana!!!!" diyorsun. Sonra da gelmis "kustah tavrimi goster bakalim" diyorsun. Ogreten adam moduna girmek icin daha ne yapilmasi gerekiyormus anlamadim.

  27. aethewulf dedi ki...

    (2) Halbuki Türkiye'de bir kere olay ve olguları Türk medyası Türkiyedeki ortalama insana yansıtıyor, onların bir kısmı da duyduğu bu dil / algı ile hareket ediyor. Chicago Bulls seyircisinin "Chicagolu olunmaz, Chicagolu doğulur, Chicagolu olmayan orospu çocuğudur" diye bir tezahüratı hangı sebeplerle yoksa, Hıncal Uluç tipi adamların komplo teorileri de Chicago için yok, dolayısıyla Boston seyircisi 10 sezon boyunca Chicago Bulls tarafından federasyonun satın alındığını duymuyorum, Boston'un başkanı Yıldırım Demirören değil, hakemlerin kendi takımı üstünde oyunlar oynadığını rahatlıkla söylemiyor, Chicago'yu bunun asli sebebi olarak da göstermiyor. Bu arada L.A Lakers başkanı 20.45 de şampiyonuz diyerek kolunu kaldırmıyor, Chicago taraftarlarını dövmekle övünen taraftar kitleleri bulunmuyor vs.

    Umarım örneğin ne kadar absürd olduğunu, ne kadar yere basmadığını anlatabilmişimdir? Yani Fenerbahçe Bostonla, Lakersla rekabet ediyordu da Miami gibi mi davrandı? Bu vasatın içerisinde bu vasatın elemanlarından biri gibi davranıyordu, her kulüpte bulunan "antipatik davranışlardan" payına düşen kadar vardı. Fark ne? Fark başarı mı? Hayır, fark bu atmosferde öteki olarak çok uzun bir süredir kalmış olması. yukarıda izah ettim. Ona da anlamlı bir cevap / eleştiri gelmiyor. Hala Miami örneğinde dolanmamız, "kendi kendinizi sorgulayın", "özeleştiri" yapın diyarı da bu sebeple pek üretici olmuyor.

  28. PVH dedi ki...

    Kuzey Amerikada'ki taraftarlik ve takimlari sevmek/sevmemek/nefret duymak uzerine yazilacak her kelime, yapilacak her karsilastirma da anlamsiz bu arada. Benzerligiyle de zitligiyla da muthis alakasiz bir dunya.

  29. The Secret dedi ki...

    yorumlar bayağı bi sapmış siyaset girmiş kupa vs girmiş falan filan... Ama arkadaşlar(koyu fenerbahçeliyim bu arada) Tamam fenere düşman herkes ama bunu yaratan ali şen değil midir? Tamam hepsi bize karşı tutum almışlardır ama ortada bir gerçek bu. Peki bizim oyuncular neden halen üstüne gidip daha da alevlendiriyorlar bu durumu? SAhaya inen cimbomlu olsun ne demekti allah aşkına volkan. Yada O tshirt neyin nesiydi Aziz başkan diye sormuyormu kimse! Eğri oturup doğru konuşalım. Evet bir cephe var fenere karşı ama fenerde bunu körüklüyor. Ali Şen başlatmıştır bu düşmanlığı. tek sebepte bu değildir. Gs'nin 2000 lerdeki başarıları daha sonra çok başarısız olup sağa sola saldırmaları, fenerbahçenin avrupa başarısı olmaması(ceyrek final zamanında böyle şeyler çok azdı)
    Yapılması gereken yine bize düşüyor. Fenerbahçe bir avrupa başarısı ile bu kavgayı sonlandırır. en azından üzerine düşeni yapmış olur. Yönetim bu sene öok başarılıydı ta ki son tshirt olayına kadar...

  30. semioticus (shelbyl) dedi ki...

    @PVH

    Benim aethewulf'la baska platformlardan olan muhabbetime istinaden yazdiklarimi "kustahlik" olarak algilamanizdan oturu, sizinle iletisim kanallarimizin oldukca tikali oldugunu dusunuyorum.

    @aethewulf

    Abi ben de Miami = Fenerbahce demedim farkindaysan. Dedigim su: "Nefret"e rastlanmayan taraftarlik kulturunde dahi "nefret" ogesi yeserebilir, yesertilebilir. Ve hatta buna, henuz basarili olmayan bir takimin bir oyuncusu bile yol acabilir.

    Ben Fenerbahce de, Galatasaray da basarili olsun istemem. Zira Besiktaslilik kimligim sekillenirken, bu takimlar "rakip" olarak konuslandirildi onume. Bu konuda zaten hemfikiriz. Ortak elestirimiz de bu hatta.

    Fakat bu "basarili olmasini istememe" halinin "nefret"e donusmesi ayri bir hikaye. O noktada ayrisiyoruz.

    Bu yazdiklarin uzerine yazini tekrar okudum ben mi bir yeri kaciriyorum diye. Yazida "basarili olmayi istememe" hali ile "nefret" arasindaki ayrim net ortaya konmuyor, basari nefretin ureteci olarak gosteriliyor. Benim algiladigim bu.

    Ben Fenerbahce butun Umit Milli oyunculari toplarken kil olmustum. Ali Sen abidik gubidik aciklamalar yaparken, Aziz Yildirim -ki siz de surekli elestirdiginizi soyluyorsunuz- konusurken de kil olmustum. Ama bunlar illa ki "nefret" yaratmamisti tek basina. Fakat zamanla duygular Aziz Yildirim'a, ve hatta onun sahsindan kopup da Fenerbahce'ye yansiyabiliyor. Yani "Aziz Yildirim yonetiyor ama 2-2 mi esprisi yapiliyor" demissin ya, bu bir celiski degil. Cunku artik Aziz Yildirim bir mitolojik kahraman derecesinde kotu adam, cunku cok fazla vukuati oldu. (Demiroren'in de ayni derecede vukuati olsa da kendisi bir loser profili cizdiginden, o imaj gitmedikce "kotu adam" olamayacaktir)

    Neyse, ozetle su: Fenerbahce, Besiktas, Galatasaray ve hatta digerleri. Hepsi ayni yolun yolcusu konumdalar. Turkiye Ligi'nin ortaminda, bir takimdan nefret edilmek durumunda idi, ama o Galatasaray ve Fenerbahce esit sayida sampiyonluk paylasirken bile Fenerbahce idi (Cunku Galatasaray'in baskani Ozhan Canaydin'di, efendi adamdi vs.) Iste burasinin tahlili onemli.

    AKP analojime geri doneyim: Evet, bugun Fenerbahce'den nefret ediliyor. Ama ne yazik ki, Fenerbahce taraftari ve oyuncusu ve baskani vs. de bu nefret psikolojisine katkida bulunuyor. (Twitter'da algisi kapali AKP sempatizanlari ile girisilen diyaloglari dusun abi)

    Illa ki ozelestiri yapmaya gerek yok. Ama "nefret" ureteclerinin sirf dis faktorlere ilistirilmesine elestirim benim.

  31. laktat dedi ki...

    şu tişört meselesine ercan güven'de değinmişti. öncelikle bu tişört yazılmamalıydı diyenler gibi hissetmediğimi söyleyeyim. ancak yazılmalı mıydı, yazılmamalı mıydı diye üstüne konuşulması gerektiğini düşünüyorum. başka yazılarınız altında olan önceki yorumlarımda da vurgu yaptığım gibi, yönetimin taraftarın hissettiği "her şeyi" deklare etmek ve dışa vurmak gibi bir zorunluluğu var mıdır tartışmamız lazım. benim bunu dile getirirkenki iyi niyetimin kırıntısının birçok rakipte olmadığını da çok iyi biliyorum.
    son yıllarda fenerbahçe aleyhine öyle akla hayale sığmaz dedikodu ve yıpratma kampanyaları düzenlendi ki, ben taraftar olarak aman aman mutlu olmamama rağmen tişörtten rahatsız da olmadım! ancak dediğim gibi yine de konuşmamız lazım. yönetimin rakiplerle tatlı tatlı dalga geçerken daha kapsayıcı sloganlar belirlemesi gerekir mi, gerekmez mi? bu yaşadıklarımıza rağmen bunun için ayrıca özen gösterilmeli mi?

    yazıyı yukarıdaki cümlelerimle sonlandıracaktım ama bu nefret söylemi ve kara propagandanın çirkinlik seviyesini düşününce içimdeki kızgınlık depreşti. sezon boyunca ne çok ahlaksızca yapılan suçlamalar duyup beş para etmez adamların pis düşüncelerine maruz kaldık! şampiyon olmayı en çok da bunun için istedim. aykut kocaman için, bu terbiyesizlere karşı hala beyefendi kalan biri için, sonraki yıllardaki devamlılık adına kulübe giren maddi getiri için, en son ve belki ilk kez, sivas maçı sonunda, "kalbim yoruldu" dediğini öğrendiğim aziz yıldırım için istedim. onun için sevindim.

    çok yaşa fenerbahçe, çok yaşa!

  32. Burçe dedi ki...

    TK da eklensin denmiş ya, görüyorum ve artırıyorum: bence voleybol ve basketbol da dikkate alınsın. spor kulübü olaraktan değerlendirelim, kimisinin esamesi okunmasın.

    öptüm, kib, bye.

  33. MustafaS dedi ki...

    Ali Şen'i sevmem. "Fenerbahçe nefreti" diye bahsettiğimiz şeyin oluşmasında etkisi muhakkak olmuştur. Ama ben bu nefreti daha basit bir şeye bağlıyorum : Ekonomik güç!

    İstediği futbolcuyu gerekirse çok para verip alabilen, "bu adam gelmez taraftarı kandırmayın" denen yıldızları Türkiye'ye getiren, stadını kendi başına Avrupa standartlarına getiren, taraftarı lisanslı ürün kullanıp kulübe ciddi maddi destek sağlayan, maç başına taraftar sayısı rakiplerinden fazla olan başka kulüp var mı?

    Bizim elbette hatalarımız, yanlışlarımız var ama olayın özü şu (bence) : Bu ülkede zenginsen sevilmezsin. Çünkü bize öyle öğretilmiştir : O para, o güç hep haram yoldan kazanılmıştır. Bak şimdi sempatik başkanın lafı geldi aklıma :) Onuda hayırla! analım bu vesileyle :)

  34. Kalten dedi ki...

    @TheSecret +1

    Fenerbahçe'de Ali Şen ve Aziz Yıldırım, Galatasaray'da da Adnan Polat ve Ergun Gürsoy bu antipatiyi her zaman körükledi.

    Beşiktaş'ta da Yıldırım Demirören o "üçüncü sayfadan birinci sayfaya geçme" sürecinde körüklemeye çalıştı, ama nefret ettirmekten çok kendisini karikatür durumuna düşürdüğü için karşı tarafta uyandırdığı duygu nefretten çok dalga geçme isteği oldu. Nefret edilecek kadar "tehlikeli" görülmedi çoğunlukla.

  35. gumgumok dedi ki...

    (1)
    'TheScreet'e Ali Şen konusunda katılıyorum. Bir kulüp başkanı fanatik bir taraftar gibi davranmamalıdır. Davrandığında 'reaksiyoner' bir karşı davranışla karşılaşması kaçınılmaz olur. Fenerbahçe antipatisinin ilk kaynağı bence de Ali Şen dönemidir. Aykut ve Oğuz gibi değerleri takımdan uzaklaştıran ve söylemleriyle karşıtlığı derinleştiren bir başkandan söz ediyoruz. Bu olguyu kabul etmemiz lazım.

    Fakat diğer takım taraftarlarının kabul etmesi gereken bir başka olgu var ki antipatinin/karşıtlığın bu sezonda görüldüğü gibi bu kadar derinleşmesinin sebebi Aziz Yıldırım, Bilica, Lugano, Emre, 'biz bize yeteriz', 'tek büyük biziz' söylemleri veya fener lehine hakem hataları vb. olamaz. Hangi gerekçe bir taraftara, en büyük 3 rakibinden biriyle oynayacağı maç öncesinde 'ne olur bizi yenin' dedirtebilir? Hangi gerekçe rakip taraftarlık psikolojisi dahilinde dalga geçilmesi gayet doğan olan bir yanlış anons sevincinin muhabbetinin suyunu çıkartıp aylarca sürdürmeye temel olabilir? Hangi gerekçe 36 puan, 24 puan geride kalan takımın taraftarının kendi takımının durumuna kahrolmak yerine, fenerbahçe'nin başarısını gölgeleme çabasıyla her türlü çirkefliği yapan ama nüktedanlığıyla/filozofluğuyla bunları bir şekilde bir kesime 'yediren' bir başkanın/td'nin kulübünün arkasında kenetlenmesine yol açabilir?.

    Şimdi bakalım bu çirkefliklerin ne olduğuna. Bir oyuncunun yaptığı hataya bakarak kazandığı ekmeğe haram damgası vuracak şekilde maçı 'açık açık' sattığını söylemek. Hakemin ve Aziz Yıldırım'ın Diyarbakırlılığından dem vurup bir insanın hemşeriliğini, onurunun önünde tuttuğunu söyleyebilmek. 'Paraya karşı emeğin mücadelesi' diyerek rakibindeki futbolcuların alın terini değersizleştirmeye çabalamak. Maçı izlemediğini söylemesine rağmen penaltıları duyup 'Aykut'un yüzü kızarmıştır' diyerek açık açık arkasındaki topluluğun kabul edebileceğine inandığı bir popülizm yapmak. Kendilerine verilen haksız penaltıyı ise 'çıkarın penaltıyı 2-0 olur' diyecek kadar pişkinlik yapmak ve daha bir çok şey.

    Şimdi yukarıdaki gibi son 10 seneki başarıları değil de fenerbahçe kulübünün bu seneki 'antipatik davranış ve söylemleri' üzerinde değerlendirme yapsak diyorum. Penaltı noktasını eşelemek ya da 'Trabzon'un 3 penaltısını irdelemek mi' çirkefliktir; yoksa insanların kökenini, doğduğu şehri irdelemek mi? Emre'nin saha içindeki faulleri, görmediği kartları, yaptığı antipatik itirazları mı çirkefliktir; yoksa saha dışında devre arasında kendilerine karşı iyi oynayan rakip futbolculara 'satılmış köpekler, kaç para aldınız?' diyen futbolcunun yaptığı mı? 'Biz bize yeteriz, çünkü Fenerbahçeliyiz' t-shirt'leri mi çirkefliktir, yoksa 'günahların takımı fenerbahçe' pankartı mı?

  36. gumgumok dedi ki...

    Devam-(2)
    Şimdi ben koyu bir fenerli olarak çok basit bir şekilde ve bütün samimiyetimle şunu biliyorum. Ben, açık açık insanların onurlarına, kökenlerine, emeklerine laf eden bir kulübü asla ve hiçbir şekilde şampiyonluğu için desteklemem. Birgün bunu Fenerbahçeli yöneticiler, birimler yaparsa, bunu yapanlar gidene kadar taraftarlığımı dondururum. Diğer takım taraftarları elbette bu sene Fenerbahçe'yi desteklemeyecekti. Ama Trabzonspor'u destekleyenlerin kendilerine bir sormaları lazım: 'Fenerbahçe'yi desteklemedik tabi ki; ama Trabzonspor'u neden destekledik?'.

    Fenerbahçeyi desteklememe sebebini ister yukarıdaki istatistiklerde arayın, isterseniz kendi belleklerinizdeki Fenerbahçe tablosuna. Bu ayrı bir konu. Ama aynı sebep bence "Trabzonspor'u neden destekledik?" sorusuna cevap olamaz. Bence sorunun 2 cevabı olabilir. "Trabzonspor'un bu sene yaptıkları benim ahlak ve taraftarlık anlayışıma o kadar ters değil" ya da "Bir yerde Fenerbahçe varsa, gerisine bakmadan rakibini desteklerim". Eğer verilecek cevap 2.siyse, bu cevabın temelinde yukarıdaki yazıda bahsedilen istatistikler (diğer branşları da dahil ederek) yoksa, ne vardır? Eğer verilecek cevap 1.siyse, ona zaten söyleyecek sözüm yoktur.

  37. momos dedi ki...

    Nefretten bahsedilecekse sadece nefret edilen veya eden bakış açısından değil nefretin bulunduğu ortam ve koşullarının da irdelenmesi gerektiği kanısındayım. üyesi olduğumuz topluluğun yarattığı kümülatif nefretin kökenleri hem çevremizden isteyerek istemeyerek üzerimize çektiğimiz negatif yüklü elektronlar, hem de yine bilinçaltımıza işlenmiş değiştirilmesi zor kodlamalar. 80 sonrası ülkede her şey faklılaşırken futbol ortamı da bundan nasibini aldı ve gazozuna oynanan, rakip oyuncuya saygının had safhada olduğu maçlardan taraf olanların ve sülalelerinin ömürleri boyunca değil kazanmak, bir arada bile görmesi imkânsız paraların döndüğü, güçlülerin kontrolündeki adaletle paylaştırıldığı bir üst lig ve rol oyuncularından ibaret bir endüstriye dönüştürüldü güzelim oyun. Biz bu oyunu takip edenler, bloglarda naçizane fikirlerimizi beyan edenlerin daha adil veya daha güzel futbol ümitleri taraf kazandıkça güçlenebilir ancak. Bunun yolu da kendi içimize yerleştirilmiş nefret duygusunu yok edip, spor müsabakalarına kazanmak veya kaybetmenin ötesinde bir yarışma olarak bakabilmek. Yarışanlardan birine sempati duymak veya onun bir yakınımız olması, hatta en çok da kendimiz olması bile, belki de bizim durumumuzda bunu en iyi yarışanlar yapabiliyor, karşı tarafa saygımızı, takdirimizi engellememeli.

    sadece sporda değil diğer bir çok alanda da ülkemizde bir görüşü, bir tarzı, bir ekolü, bir akımı, nihayetinde bir takımı desteklemek, onun taraftarlarıyla beraber yürümek, gerekirse bu sevgiyi/sempatiyi/yakınlığı yaymaya çalışmak; ötekinden nefret etmek, yok saymak, küçümsemek, suçlamak vb gibi negatif öğelerle devam ettirilmekte. Sanki bu negatif öğeler haklılığımızı kanıtlıyormuş gibi. Oysa karşı görüşün veya takımın durumu kendi görüşün veya takımına sadece farklı bir gözle bakmanı sağlamalı, başarıdan bahsediliyorsa onun için bir ölçüt olmamalı.

    futbola gelirsek, bu işin başı kim diye geriye gitmek istediğimizde ali şen'i de başkalarını da bulabiliriz, ancak tekil şahıslara sorumluluğu yıkmak olur bu sadece. diyelim ki o zamana dek var olmayan veya daha cılız var olan nefret, ötekileştirme ali şen ile başladı, peki onu başa getiren onca insan kimdi? oğuz-aykut haksızlığına rağmen onu indiremeyenler kimdi? aygünün kafası yarılmadan(bu bir ali şen oyunu olsa bile) önce deplasmanlarda otobüsler taşlanmıyor muydu? canaydın veya sebayı ali şen'in anti-tezi olarak alırsak onların dönemimde taraftarlar pek mi usluydu? başkanlar sadece var olan kulüp kimliklerinin bir sonucudur. o zamanın havasından faydalanan fırsatçılardır.

    bugünü tartışmamız gerekirse ortada uluslararası arenada inişli çıkışlı bir türk futbolu performansı, haddinden değerli ancak ülke dışında pek izlenmeyen bir üst lig, başarısızlıkla harcanan kulüp bütçeleri ve nihayet bir aziz yıldırım gerçeği vardır.

    şunu kabul etmeliyiz ki aziz yıldırım başta belirttiğim başkanlığa dair önermeyi çürüterek kendisini başa getiren ucu ucuna çoğunluğu değiştirmesini bilmiştir. nereden bakarsak bakalım fb taraftar profili son on yılda başkalaşmıştır. trajik olan aziz yıldırımın kendisi fitilini ateşlediği evrime karşılık değişime ayak uyduramamış ve seviye atlattığı kulübünün kurumsallığının gerisinde kalmıştır. benim görüşüm kendisi de bunun farkında biri olarak ayrılmak istemekte ancak meşhur güvensizliği sebebiyle her seferinde bu kararından vazgeçmektedir.

  38. momos dedi ki...

    peki bunun fb'ye duyulan nefret ile ne ilgisi var? şöyle bir örnek vereyim, sınıfınızda önlüğü lekesiz, çantası yepyeni bir arkadaşınız var, hem derslerinde başarılı, hem kızlarla arası çok iyi, hem de çok ahlaklı, sınıfın çoğunlukla sevdiği bir kişilik. ve hz. sınıfından son sınıfa dek bu böyle. bu çocuğun her yaptığı kendisini sevmeyen grup tarafından kötüye yorumlanmaz mı, hele bu gruptan birileri de rekabetin içindeyse arada bir ikinci, üçüncü hatta birinci olabiliyorlarsa ancak onun kadar imkanları yoksa.. temel psikoloji bu. tabi futbol kültürümüzün başarılıyı alkışlayamaması da başka bir etken.

    örnekler; gs 2006da şampiyon olduğunda emeğin karşılığını ödeyemeyen yönetimi eleştirmekten çok, yoksulluğa rağmen şampiyon olabilen futbolcuları göklere çıkardılar, ötekini iğnelediler. sonuç saatini pek seven zat 5yıl sonra neredeyse kulüpten kovalandı. yine gs 2008de şamp. olduğunda feldkampa yapılan haksızlık unutuldu, sezgine övgüler düzüldü, fb.ye yine taşlar. 2009da bjk çift kupa aldığında veya 2010da bursa şampiyon olduğunda başarının öneminden, güzelliğinden çok fb.nin başarısızlığı daha çok konuşuldu, geçmişe bakıldığında halen geçen seneki acı sonunun eğlencesi yapılıyor veya bjknin son yıllardaki tr kupası başarısından çok fb.nin 30 senelik hasreti konuşuluyor falan. Ben kimseden bjk.nin kupada başarılı olmasının sebeplerine dair bir analiz okumadım ama her kupa finalinde fb nin hasreti sürekli gündemde. Yazık ki yarın fb kupayı aldığında ertesi sene gs,bjk veya başka bir kulüp kupayı aldığı zaman taraftarlar o kadar sevinmeyecekler. Çünkü başarılı olmanın tadını ertesi gün ötekini kızdırdıklarında tadıyorlar.

    Başka bir örnek fb bu sene şampiyon olduğun evde tek başımaydım ve biliyordum ki kalabalıklarda veya Trabzonlu arkadaşlarımla olsam daha coşkuyla kutlayacaktım şamp. Hatta maç bittikten sonra hemen nete girip ts li arkadaşlarımı taciz etmeyi bile düşündüm mesajlarla. Ancak bunun saçmalığını erken fark ettim de eyleme dönüştürmeden vazgeçtim düşüncemden. Ben takımımı başkalarını kızdırmak veya onlarla eğlenmek için tutmuyordum ki. Onların tacizleri kendilerini ilgilendirirdi bana bir cevap hakkı doğurmuyor. Böyle düşünürsek sanırım nefretin sebeplerini de kavrama ve yok etme yolunda önemli bir adım atacağız sanırım.

    Sonuç olarak, genelde taraflar arasındaki nefret, özelde ise fb ye karşı olan, önyargılarımız, öğretilmiş tepkilerimiz, içinde bulunduğumuz baskıcı dünyadan besleniyor. Eğer bu nefretten şikayet ediyorsak ve yok olmasını diliyorsak önce kendi içimizdekinden başlamalıyız. Temiz, akıllı, ahlaklı ve başarılı zengin çocuğunu sevmek, onun bizden üstün olduğunu düşünerek değil, bizim ondan faklı olduğumuzu kabul ederek ve özsaygımızdan vazgeçmeyerek ona saygı duymak, başarılarında takdirlerimizi sunmak çok zor olmasa gerek. Zaten dünyaya da başarılı olmak için değil hiçbir şey için geliyoruz.

  39. Bolat dedi ki...

    Not: asagidaki yorumu dün daha sadece bir yorum yapilmisken yazmistim ama bir türlü postlayamadim bir teknik sorun oldu cözemedim. bugün yeniden yolluyorum ama mevcut 30 küsur yorumu da okumadim henüz eger bundan evvel benzeri seyleri söyleyen yorumlar olmus ve benim yorumum kendini tekrar eden egreti bir konuma oturmussa simdiden afola...

    ....


    eline saglik hocam güzel bir yazi olmus yine. özellikle yazinin son kismindaki analiz ve bu analizin sayisal verilerle desteklenmesi cok carpici.

    bu varilan sonucu az cok tahmin edebiliyor, "fenerbahce etrafini kusatan bu nefret halesinin temelinde, her ne kadar cok tartisilsa da, en azindan karsi taraflarin gözünde Fenerbahce'nin basarili bir sekilde yönetilmesi ve bunun sonucunda da diger rakiplerine kiyasla belirli bir basari istikrarini- ama her zeminde- yakalayabilmesi ciddi manada bir hazimsizlik ve nefret duygusu tetiklemise benziyor" diye düsünüyordum kendi kendime. Bu sayisal verilerde benzeri bir motivasyonu ortaya cikartiyor.

    elbette burda irdelenmesi gereken bir de, fenerbahce'nin cekistigi bu "büyük" rakiplerinin yaninda diger kulüpler tarafindan da neden sevilmedigi veya nefret edildigi... öyle ya, Fenerbahce'ye karsi dise dis; kora kor oynayan Karabük, Antep, Bursaspor ve benzerleri helva gibi idiler Trabzonspor karsisinda... (yanlis anlasilmak istemem, burda Trabzonspor'a 'yattilar' demek istemiyorum- belki öyledir de bilmiyorum; esas vurgulamak istedigim bu maclarda ekstradan motivasyonla ve Fenerbahce'yi üzmeyi daha cok arzulayarak maca cikiyor olmalari).

    burdan da hareketle yukardaki analize ek olarak saniyorum sunu söylebiliriz: takimin öyle ya da böyle belli bir istikrarla gelisiyor, gücleniyor en azindan sarsilip krize girmiyor olusu; sadece cekistigi büyüklerde degil, her kesimde belli bir hazimsizligi ve nefreti tetikliyor.

    cünkü siz büyüdükce, siz basarili oldukca; kendisi büyüyemeyen, basarisiz olan, krizlerde icinde bogusan taraflarca "kibirli" olmakla itfah edilecek, size öylesiniz veya degilsinizdir, bir "burnu havadalik" atfedilecektir. Bu da size karsi bir nefret yaratacaktir. Saniyorum Fenerbahce'nin yasadiklarindan birisi de budur.

  40. Adsız dedi ki...
    Bu yorum yazar tarafından silindi.

Yorum Gönder