Freud Uyuma Cimbombom'a Sahip Çık



Galatasaraylı oyuncuların Fenerbahçe maçları öncesindeki psikolojisini anlamak için psikoloji doktorası falan yapmak gerek herhalde. Öğrenilmiş çaresizlik de açıklamıyor şu olup bitenleri,10 senedir maçın başından itibaren hakeme itiraz, bir şekilde saçma sapan bir kırmızı kart, acemice vuruşlar, ve ilk yarım saat muhakkak yenen bir gol. 10 senedir değişmiyor tüm bunlar oyunucular değişiyor yönetimler değişiyor ama ruh hali aynı. 10 senedir gerginlikten sürekli mağlup çıkan bir takımın kaptanı daha maçın başlamasına 50 dakika kala bir gerginliğin alevleyicisi oluyorsa bu takıma bir hafta ne anlatılmış çok merak ediyorum.

Teknik taktiği falan bir yana bırakırsak tribünden oluşturulan inanılmaz ambiyansa Fenerbahçeli oyuncuların inanılmaz bir tempo ve istekle maça başlaması da eklenince Galatasaraylı oyuncular sadece ne zaman gol yiyeceklerini düşünüyorlardı büyük ihtimalle. Geleceğim diyen gol geldikten sonra Fenerbahçe tamamen kontrolü alarak kafasına göre oynadı. Takımın gösterdiği taktiksel olgunluk takım dayanışması harikaydı ama Galatasaraylı oyuncuların panik hallerini hakikaten anlamıyorum. En güçlü virüslere karşı bile vücut bir bağışıklık gösterebiliyorken, yıllardır aynı atmosfere her türlü psikolojik desteği alarak bile bir türlü yanıt verememek nasıl bir şeydir yahu.

Bizim camia şu Galatasaray maçlarında yarattığı sinerjiyi sadece bir sezona yaysa Avrupa Şampiyonu bile olabilir ,Konsantre olmakla kararlı olmak bizde karıştırılıyor, konsantrasyon maç almaya yetmez daha birinci dakikadan bir kararlılık da koymak gerekir. Fenerbahçeli oyuncuların vücut dillerinden , topa nasıl gittiklerinden bile belliydi kararlı oldukları, Fenerbahçe'nin 8 km den fazla koşan 5 oyuncu varken Galatasaray'ın 8 km ye ulaşan hiç bir oyuncusu yok maçta. Kararlılık çabayla birleşince de hiç kimsenin olağanüstü oynamadığı ama olağanüstü bir takım performansı çıkıyor ortaya.

Christian ve Emre inanılmaz bir ritim yakaladılar. Ayhan ve Mustafa Sarp'tan ziyade daha tehlikeli olabilecek sol ve sağ kanada yardım etmeleri ve o bölgeleri tamamen etkisizleştirmedeki rollleri takdire şayandı.

Kazım inanılmaz güçlü bir adam tek forvet oynayacak fiziği var ama oyun aklı ve vuruş yetisi maalesef çok aşağılarda. Üç tane uç oyuncu olabilecek oyuncunun üç özelliğini alsak müthiş bir forvet ediyor aslında. Kazım'ın pres gücünü, Guiza'nın araya koşularını ve Semih'in son vuruş ve oyun zekası kabiliyetini birleştirsek müthiş bir forvet ediyor, ama Kazım'ın akıl almaz vuruş beceriksizliğine rağmen maçın adamı olduğunu düşünüyorum yine de. Servet ve Gökhan gibi "sözde güçlü stoper"leri nefesiyle bile yere yıkan bir adam olduğunu gösterdi. Atılan uzun topların neredeyse hepsini aldı kafaya çıkıp göğsüyle top kontrol edebilecek kadar tuhaf bir top kontrol yeteneği vardı, sağa sola deplase oldu, ilk golde payı büyüktü.

Hakemin iyi bir maç yönetmediğini düşünüyorum. Penaltı bence penaltı o pozisyonda penaltı çalmayacak hakem olabileceğini zannetmiyorum, ilk goldeki ofsayt da kaldırılabilir ama çok da ince bir pozisyon. Maçtan önce hakemin kafasını yaran maddeyi atan adama soralım. Dün hakem maça çıkmasaydı ve maç tatil edilseydi ne hissedecektin acaba. Böyle aptalca hareketlerden ne zaman kurtulacağız. Seviyordum öldürdüm gibi üçüncü sayfa haberlerinin stadtaki yansıması bu adamlar. İç saha atmosferini bu kadar iyi yaratabilen takımın kendi stadını kapattırması nasıl açıklanabilir anlamak mümkün değil. Sahaya su şisesi atmadan da hakemin kafasını yarmadan da Galatasaraylı oyuncuların psikolojisini bozabiliyoruz zaten ne gerek var kendi psikolojimizi de bozmaya be kardeşim.

Psikoloji bilimi bir çığır açıp bir formül bulamazsa Galatasaray'ı yenmeye devam edeceğiz,"Freud uyuma Cimbombom'a sahip çık" diyelim.

Nice 10 yıllara.


2 comments:

  1. june.one dedi ki...

    kadıköy'deki maçlar galatasaraylı kibirine verilen bir cevaptır.Tarihsel bir misyondur.

  2. o diil de dedi ki...

    Blogunuzda bu maçla ilgili her yazıyı okudum. Elinize dilinize sağlık, herşeyi çok net ve çok güzel bir şekilde dile getirmişsiniz.

    june.one'ın dediğine de aynen katılıyorum. 34 maçlık sezonda 2 maç hariç hiç bir maçı gs ile eşit şartlarda oynamıyoruz. Diğer takımların (bjk ve ts dahil) bize ve onlara karşı farklı motive olmaları, hakem kararlarının büyük farkı belki sezon sonunda onları güldürüyor. Sadece onlarla oynadığımız maçlarda gerçeğe yakın bir rekabet yaşanıyor. Allah'ın sopası yok derler ya işte, Kadıköy'de bu hep gerçek oluyor.

    Bu arada 3-1 iyi oldu yeni bir skor eklendi seriye. Seneye 3-0 4-2 5-0 gibi bi sonuç olur inşallah:)

Yorum Gönder