Daha Sınırı Var mı?
Mehmet Demirkol geçen hafta Fenerbahçe'yi eleştirmişti. Sheriff maçından sonra ise herkes Fenerbahçe'yi eleştirirken o Sınırı Ne? diye sorarak Fenerbahçe'nin temposunu ve oyununu rakibe göre ayarladığını fakat bunun sınırının ne olacağının bilinmediğini söylemişti. İlk test olarak da Gençlerbirliği maçını adres vermişti.
Bence Fenerbahçe bu teste Bursa'da girmiş, hızlı bir forveti olan, driplinglerle orta sahayı hızlı geçip pozisyon bulan Bursaspor'u orta sahada sıkıştırarak uyutmuş, ilk fırsatta golünü atıp dönmüştü. Tabii tek maçla test olmaz, üç dört üst düzey takıma karşı oynayınca o zaman anlaşılacak Fenerbahçe'nin gerçekten oyunu istediği gibi yönlendirip yönlendirmediği. Gençlerbirliği maçı da Demirkol'un söylediği gibi iyi bir test olacaktı. Üstelik Twente, Antalyaspor, Sheriff maçlarından sonra ligdeki iyi gidişe rağmen Fenerbahçe taraftarı bile takımından emin olamadığı için daha da önemli bir test olacaktı.
Bursaspor ligde üçüncü sırada, Fenerbahçe'yi yenseler zaten Galatasaray'la aynı puanda olacaklardı. Ligde en iyi üçüncü averaja sahipler. Bursaspor'un iyi bir takım olduğunu ligdeki yeri ve rakamlar da söylüyor. Buna rağmen Fenerbahçe'nin Bursaspor deplasmanı galibiyeti çok küçümsendi. Şimdi dünkü maçtan sonra 3-0 yüzünden Gençlerbirliği de bu muameleye maruz kalacaktır, kalmasın. Gençlerbirliği de iyi takım. Gençler ve disiplinliler, orta sahada çok iyi mücadele ediyorlar, rakibi yorunca orta sahada müthiş bir pas trafiği başlıyor, o zaman kanatlardan da ortadan da inebilen hızlı oyuncularını kullanmaya başlıyorlar. Böyle bir takımı durdurmanın tek yolu daha fazla koşmak.
Fenerbahçe küstah bir takım değil, hocası ve oyuncular futbolu yeniden keşfetmiş gibi davranmıyorlar. Ustalar ustası Alex topa da rakibine de saygılı, tıpkı takımı gibi karşısında bir rakip olduğunu biliyor, onların güçlü olduğunu biliyor, bunu bilerek mücadele ediyor. Hep bir iki hareketi ile işi bitirdiği düşünülen Fenerbahçe bu maçta tekniğine güvenemeyeceğini, Gençler'in mücadelesine ayak uydurması gerektiğini bilerek çıkmıştı. İlk yarıda tipik çok koşan, ortada bunaltan oyununu oynamaya çalışan Gençlerbirliği, karşısında sanki kendilerinden kalite olarak çok daha zayıf kadrosu olduğu için fiziğiyle mücadele ederek karşı koymaya çalışan bir takım buldu. Gençlerbirliği afalladı. Cristian ve Emre bunaltıcı bir baskı kurdular. Topu kaptıran geri alana kadar peşini bırakmadı. İlk yarıda üç metre top sürebilen kırmızı siyah formalı karşısında en az dört tane sarı lacivert buldu, kafasını kaldırıp pas verecek boş arkadaş bulmaya bile fırsat bulamadı.
Fenerbahçe haftalardır dillere pelesenk olan tempolu, süratli, istekli oyununu oynadı ama temposuz maçlarda onlarcasını bulduğu pozisyonları bu yarıda bulamadı. Bunun birinci sebebi Gençlerbirliği'nin normalde orta sahada oynadığı o inatçı, baskılı futbolu ceza sahasının önünde oynamasıydı. Dünkü prese başka bir takım olsa dayanamazdı, ilk yarı en az 5 net pozisyonla geçilirdi. İkinci sebep de baskı yiyen Gençlerbirliği'nin ceza alanı önünde geçilmez kale inşa etmesi ve Fenerbahçe'nin sıkıştığı anlarda yerini yadırgayan Mehmet Topuz ve yorgun Andre Santos nedeniyle kanatlar açılımını yapamamasıydı. İlk kanat açılımında Gökhan geriden geldi "sen buralarda yenisin galiba ver bakalım o topu" diyerek Mehmet'ten aldığı topu adresine gönderdi, adres bu sefer kargoyu reddetmedi, hemen ustanın önüne bıraktı ve usta da tıpkı Bursa'daki gibi sağ ayağıyla topu tutmaya bile çalışmadı, top da gideceği yeri kendisi buldu. Alex futbolu bıraktığında Gençlerbirliği'nin yurt çapında kutlamalar düzenlemesi gerek zaten.
İlk yarı çok koşan Fenerbahçe ikinci yarı bekleneni yaptı ve hızını azalttı. Gençlerbirliği hızlı kanat oyuncularını da alınca testin zor kısmı başladı. Gençlerbirliği daha çok ileri gitmeye başladı fakat bu da baskı anında çok iyi takım savunması yapabilen Fenerbahçe'yi zorlamadı. Bu takım savunmasının en önemli iki ayağı da Bilica ve Cristian. Cristian ilk yarı ön alan baskısında Emre'nin yardımcısı oldu, ikinci yarı savunmacıların önünde kesiciliğe başladı. Her geçen hafta daha iyi oynuyor, artık yeni Aureliomuzu kazandık diyebiliriz sanırım. Bilica ise bu sezonu böyle istikrarlı oynayarak bitirirse efsane savunmacılarımız arasında Uche'nin yanı başına oturur. Lugano gibi ilk hamleli bir oyuncu fakat sahanın her yerinde savunma yapabiliyor, oyun zekası yüksek, ne zaman nerede duracağını çok iyi hesaplıyor. Savunma önde kurulduğunda orta saha kesicisi gibi görev yapıyor, teke tek kalınca yıkılmıyor, adam geçirmiyor. Özellikle oyun zekası ve nerede duracağını bilmesi geniş alanları savunması gerektiğinde müthiş işine yarıyor. Lugano da ona alışmaya başladı, Bilica'nın bu özelliklerini öğrendikçe duracağı yeri daha iyi ayarlamaya, hataları daha iyi kapatmaya başladı.
Fenerbahçe iyi takım savunması sayesinde rakibi ceza alanına sokmadı. Gençlerbirliği de uzaktan şutlar denemeye başladı, iyi de vurdular toplara. Ceza alanına ara pasıyla girdikleri tek pozisyon Burhan'ın soldan girip yaptığı plase. O kaçtıktan hemen sonra da geçen haftalarda yaptığı gibi savunmayı dengesiz yakaladığı bir pozisyonda ikinci golle maçı bitirdi Fenerbahçe. Fenerbahçe'nin dün takıma oranla kötü oynayan iki oyuncusu Andre Santos ile Guiza ve ilk iki goldeki asistlerde onların adı yazıyor. Guiza haftalardır olduğu gibi bu hafta da kötüydü, fakat mücadelesine saygı duyuyorum. Topun peşini bırakmıyor, ısrarla top istiyor; çok basit bir hata yapıyor, toptan kaçmıyor, bir dakika sonra yine topa koşuyor; topu kaptırıp ıslıklanıyor, bırakmıyor rakibini gerekirse 50 metre kovalıyor. Yine de arada dinlendirip Semih'i de kullanmak şart, Semih de hak ediyor 11'i.
Sanırım Demirkol'un bahsettiği testi geçti Fenerbahçe. Gerçi "Sınırı Ne?" sorusunun cevabını önce içerideki Galatasaray, sonra deplasmandaki Beşiktaş maçlarındaki testlerden sonra verebiliriz fakat şu ana kadar 3 puan alınan Bursaspor ve Gençlerbirliği ligin en iyi takımlarından. Yalnız bir sorun var: Fenerbahçe sağlamcı, temposuz, bazen rakibi kontrol etmek için yavaş oynanan bir futbol oynamaya devam edecekse duran toplardan daha fazla gol bulması gerek. Duran toplardan atılan gollere kızıp üzerine yergiler donatanlar bolca olur fakat şu andaki oyun tarzı benimsenirse (ki benimsendi) bazı maçlarda ipten alan duran top golü olur. Bu sezon iki tane duran top golünün ikisinde de Vederson imzası olması da ilginç, belki Alex arada diğer oyunculara da bıraksa iyi olacak.
Maçın devre arasında Ersun Yanal yine müthiş kötü bir yorum yaptı. Bugüne kadar Süper Lig takımlarını hatta Milli Takımı idare etmesi mucizeymiş, daha şimdi anladım. İlk yarıdaki fizik mücadelelerin çarpışmasını sezememiş; Gençlerbirliği çok mahkum oynuyor, rakibe çok rahat oynama fırsatı veriyor diyerek 5. sınıf yorumcu yorumu yaptı. Daha önce söyledik ama tekrarlayalım: İlk yarıda Gençlerbirliği karşı koymasa ve gerçekten rahat oynatsa Fenerbahçe en az 5 net pozisyon bulurdu, ezbere yorum yapmayın Allah aşkına.
5 Ekim 2009 08:19
Keske yazmadan once gazetelere baksaydim bir, Bagis Erten guzelce yazmis cogunu, ona referansla baslardik daha guzel olurdu.
Yalniz bir hata yapmis, "Lugano’ya korner asisti yaptıran Alex artık abartıyordu sadece". Ben de ozeti izleyene kadar korneri Alex kullandi saniyordum, ozeti izleyince fark ettim Vederson'u.
Bir de soyle demis "Son söz de Gençler için. Maç öncesi “Fenerbahçe, belki sezon sonuna kadar yenilmeyecek ama onlara yenilebileceklerini hissettirmek istiyoruz” demişti Thomas Doll. Belki bunu başaramadılar, ama dişlerinin ne kadar keskin olduğunu herkese gösterdiler"
Yazida da bahsettigim gibi, Fenerbahce daha gecen haftadan bunun farkindaymis zaten, hep Anadolu takimlari icin kullanilan "haddini bilerek oynadi"yi dun Fenerbahce oynadi. Bagis Bey Genclerin Almanina selam gondermis biz de Fenerbahce'nin Almanina gonderelim.
5 Ekim 2009 09:56
ufak bir kac ekleme yapmak isterim. Birincisi Guiza ile ilgili. "kaleye yuzu donuk oynamak" tabiri vardir ya, guiza o iste. Topu ayagina beklemek yerine dikey kosuda ,kosu yoluna bekliyor. Buda zaten geriden cikmaya calisan takimi ileri ,en uca tasirken hata yapilmasina yol aciyor, cunku guiza yalniz kaliyor top istediginde.Buda fenerbahcenin orta saha-forvet hatlari arasinda mesafe olarakda, pas trafigi olarakda gereginden fazla kopukluk olmasina yol aciyor. Bu yuzden, kaleye sirti donuk oynama isini cok iyi kiviran ve aralarinda nasil bir bag olustuysa artik alex le daha yakin oynamayi basarabilen semih ilk tercih olmali gibi geliyor bana, tabi formda bir semih. Birde bu guiza-orta saha kopuklugunda, dos santos un ozellikle dun geceki muthis formsuzluguda etkiliydi, butun gece kafasi kopuk tavuk gibi dolandi sahada, caballiyor ama cok top kaybediyor, buda orta saha-forvet arasindaki baglantiyi zedeliyor.
Bir diger konu, oynadigi pozisyon itibari ile guiza-topuz. Yerini yadirgamaktan cok takima alisamamis olma problemi var gibi sanki topuz un,agirligini tum maca yayamiyor, ama mucadelesi gercekten cok iyi. Burda Daum dan bir delilik bekliyorum acikcasi ileriki haftalarda, zamaninda anelka ya yaptigi gibi guiza yida sag tarafa cekebilirki, ben mucadele gucuyle guiza nin o kanatta iyi is yapacagina inaniyorum, ozellikle hizli oyunca bitirici paslar konusunda.
Cristian ve bilica var birde. Ilk izledigim macta cristian in gercekten cok iyi bir topcu oldugunu farketmistim, ama oyun icinde kendini gostermeye basladiginda avrupai bir adam oluyor Sahada. Herseyiyle iyi bu adam, ozellikle ters kanada atttigi uzun toplar varki arada, hucumda takim icin onemli bir opsiyon,bunu daha fazla yapabilirse fenerbahceyi ileri tasimak konusunda daha onemli bir adam haline gelebilir. Savunma tarafindada ilerde cok daha onemli islerini goruruz umarim. Bilica da ilk gelldiginde neden alindigini anlamamistim, simdi anliyorum dogrusu. Bencede tarihe adini yazdirabilir.
Emre var birde, gun gectikce daha arzulu oynuyor,mucadele konusunda bence takimdaki 1 numarali adam.
Son olarakda, sadece 10 dakika izledim ama, ozer i cok begendim, topsuz oyunda oldukca iyi, hani 10 dakikalik performans bunu soylemeye yetermi ama, bu adam kesinlikle ilk 11 oyuncusu , hatta sag tarafi herkesden iyi kullanacak gibi, bana kalirsa gokhan a hucuma cikislarinda gerekli alani ve paslari verebilecek bir oyun karakteri var,umarim yanilmam.
5 Ekim 2009 10:24
Ellerine sağlık...
Lugano'nun attığı golde korneri atmaya gitmek istemedi Alex, Vederson'dan atmasını istedi, yorulduğundan olduğunu sanmıyorum bu sezon diğer oyunculara da serbest vuruş kullandırtmak istiyor.
Twente maçında Mehmet'e kullandırtmıştı. Bu maçta kaleye yakın 2 vuruşta önce Santos'u çağırdı 2. sinde Mehmet'i.
Yıllardır takımın bu kadar tempolu ve bu kadar istekli oynadığı bir maçı görmedim. Hemde Gençlerbirliği gibi rakibe boş alan pek vermeyen ve dolayısıyla geniş alnada koşup tempo yapmanıza olanak sağlamayan bir takım karşısında.Ön alanda da basmıyorlar müthiş bir disiplinle tüm takım topun arkasına geçip kendi yarı alanlarında boş alan bırakmadan rakibi karşılıyorlar. Her zamanki gibi topu hiç şişirmeden ve çok pas yapıp top ayağında olan oyuncuya yardma giderek o kilit açıldı.
Takımın en çok eleştirilen oyuncularından Bilica'nın bu takımın oyun karakterinin oluşmasında ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu göremeyen kaldı mı bilmiyorum. Kalecisinin bile pas organizasyonlarında yeri olan bir takımda topu bu kadar soğukkanlı ve bilinçle kullanan bir stoper elzem oluyor.
Bir de Cristian'a yeni Maldonado diyenlerin onu dikkatlice izlemesi lazım. Hücumda yardımlaşmayı bilen bir oyuncu olması onu takımın temel taşlarından birisi haline getiriyor. Baskıyı yiyip topu kullanmakta zorluk çeken oyuncuya mutlaka yaklaşıp topu ondan alıyor. Bu sayede hem daha az top kaybı yapıyoruz hem de takım zorda kalıp hücum disiplininden kopmuyor, anlamsız şişirme toplara girmiyor.
5 Ekim 2009 16:25
Ellerinize sağlık harika bir yazı TV ve gazetelerde Futbol ile alakası olmayan insanların yerine sizin gibi futbol blogu yazarlarını çıkartsalar o programlar izlenesi hal alır sizlerin o programlarını fazlası ile hak ettiğini düşünüyorum bence bu yazı bir takımg ereksiz yorumcu ve programdaki insanlara ders olmalı.
Şu ana kadar Türkiyede Skytürk Total Futbol ve TRT Stadyum harici adam gibi bir program göremedim.
5 Ekim 2009 23:44
Chelsea-Liverpool benzetmesini bir ben bir de Bağış Erten yapmış zaten. Hakikaten öyleydi ama...
Onların maçı 80 dakika tempoluydu, bizimkisi 60 dakika.
Gerçekten öyleydi.
Mesela Sivas maçı da böyle geçti.
Sivas sezonun en iyi topunu oynamıştı.