Bizim başkan ve bizim Murat



Bizim başkan acayip. Hani her ailenin bir tane soğuk sudan nem kapan aksi büyüğü vardır; düğünde, nişanda, bilemedin cenazede illâ ki bir kıllık çıkarır etrafındaki herkese zehir eder "okazyon"u (samting layk det), onun kurumsallaşmış versiyonu. "Kurumsallaşmak" yaz 1907'ye gönder, "Geliyor düğün alayı / Eski başkanlar çeksin halayı" melodisi cebine gelsin. Daha ne! Üstüne de bir damacana Fenerbahçe Su içersin, senden kralı olmaz...

Bizim başkan öyle acayip ki, insan kendini Ali Şen'i savunmak zorunda hissediyor bizim başkan yüzünden. Dün akşam Entivi'de sarman yaradılışlı, tekir sıfatlı, sevimli sunucu Mirgün Cabas'ın programına bağlandı bizim başkanın düşmanı eski başkan. Cabas, en cabas haliyle bir an önce mevzuya gelecek ama bizim eski başkan, "Önze ben sana bi soru sorayım Mürgün," deyip, Cabas'a adının ne anlama geldiğini sordu. Bizim başkanla, bizim eski başkan arasındaki temel fark bu herhalde. Bir kere, bizim şimdiki başkan bu programa hayatta bağlanmaz, bağlanırsa da hayatta Mirgün'ün adının anlamını falan sormaz. Bizim başkan Mirgün Cabas'a, Mirgün diye hitap etmekten de imtina eder zaten. İlla ki bir soru soracaksa da, şunu sorabilir mesela: "Rüştü seni de aradı mı Mirgün Bey?"

Bizim başkanı eleştirince hemen karşına dikilirler: Stat yaptı!

Tamam kabul, bizim başkan stat yaptı! Ben nasıl ve neden Fenerbahçeli olduğumu tam olarak hatırlamıyorum. Ama çocukluğumun Fenerbahçe'nin maddî varlığından çok uzaktaki bir İç Ege şehrinde geçtiğini, sarı-lacivert çubuklu formayı giyen 11 futbolcuyu canlı canlı görmek için 20 yaşına gelmem gerektiğini ve buna rağmen Sümüklü Firdevs'in kayınbabasının evinde kiralık otururken, sokaktan görünen birinci kat balkonumuzun duvarlarına herkes görsün diye dönemin gazete ve dergilerinin hediye ettiği posterleri gururla astığımı hatırlıyorum. Sezonun ilk haftasında yanılmıyorsam Rizespor'a şimdiki hocamız Aykut Kocaman'ın sonradan oyuna girdiği bir maçın ikinci yarısında beş attıktan sonra mahallenin tozlu sokaklarında muzaffer bir ordu komutanı gibi volta atarken, üç katlı, bok sarısı boyalı evlerinin önüne oturmuş sevinçten ağlayan Murat'ı görüp yanına gittiğimi, radyodan dinlediğimiz maçtan az önce çıkmışçasına maç yorumu yaptığımızı da iyi hatırlıyorum. Bunları çok iyi Fenerli olduğumu söylemek için de anlatmıyorum, çok iyi Fenerli olsam çubukluyu görmek için 20 yaşıma kadar beklemezdim belki de. Bunları şunun için anlatıyorum:

Bizim başkan stat mı yapmış? Murat'a ne! Murat'ı ilgilendirmiyor ki stat, beni ilgilendirmiyor, o şehrin çöplükten hallice arsalarında Buyday Bazarı'nın arkasındaki Cinibiz Tuhafiye'den alınmış taklit sarı-lacivert formalarıyla cirit atan, mahalle maçlarında en güzel golleri Rıdvan cismine bürünerek atan, en güzel pasları Oğuz zarafetiyle çıkaran, en güzel gol kutlamalarını Schumacher vakurluğuyla icra eden çocukları ilgilendirmiyor ki. Fenerbahçe'yi İstanbul'dan, Kadıköy'den, o çok modern ve muhteşem para kazandıran stattan, o fabrika intizamıyla çalışan Fenerium'dan ibaret mi sanıyorsunuz siz? Şimdi nasıl bilmiyorum ama eskiden öyle değildi. Eskiden benim büyüdüğüm şehirde ve bu memleketin başka şehirlerinde ömürlerinde bir kez bile Kadıköy'ü görmedikleri halde bir ömür boyu Fener sevdasından vazgeçmeyen divâneler vardı. Onları Fener'e meftûn eden takır takır para getiren Fenerium değildi, her sene rekorlar kıran kürek takımı da değildi, Türkiye'nin en güzel stadı da değildi. Onlar Fener'in top oynayışına hastaydı.

Farkında mısınız, Fener top oynamıyor kaç senedir? Ve biz Fener'in istikrarlı biçimde top oynamıyor oluşunu, Fener'in istikrarlı biçimde aynı adam tarafından idare edilişine bağladığımızda; bize gelip stat diyorlar, kurumsallaşma diyorlar, şirketleşme diyorlar, amatör şubeler diyorlar...

Fener top oynamıyor arkadaşlar, Fenerium isterse yılda 500 milyon dolar ciro yapsın. Fenerium'un cirosu, Fenerbahçe sezonun ilk maçında Rizespor'a beş çektiği için kapının önüne oturup ağlayan Murat'ı ilgilendirmiyor. Fenerbahçe stadının localarının kapının önünde oturup ağlayan Murat'a bir faydası yok. Murat şimdi nerededir, ne yapıyordur bilemesem de; o stadın kale arkasında oturduğu koltuğa ödediği 66 TL'nin Mayorka'daki evinde keyif çatan Christoph Daum'un cüzdanına girdiğini bile bile o Beşiktaş maçına gitmezdi herhalde. Gitse bile Niang'ın golünden sonra ağlamazdı.

Fenerbahçe futbol takımı kötü yönetiliyor arkadaşlar ve Murat'ın oğlu o bok rengi boyalı, üç katlı evin önünde oturuyorsa hâlâ, onu atletizm şubesinin üstün başarılarıyla ya da Fenerium'un cirosuyla falan kandıramazsınız. Murat takımın neden top oynamadığını, takımın neden bu halde olduğunu, neden şampiyon olamadığını sorar. Cevap niyetine Rüştü'nün sağa sola telefon ettiğini söylerseniz de Fenerli olmaz, olacaksa da tam sizin istediğiniz gibi bir Fenerli olur. Fenerbahçe'yi yönetenlerin hiçbir suçu olmadığına, etrafımızın düşmanlarla çevrili olduğuna, sürekli bize engel olunduğuna, medyanın, federasyonun, diğer takımların, hatta bizzat eski başkanlarımızın bile bize düşman olduğuna inanır. Ama buna inanan bir Murat, kapının önünde oturup ağlamaz...


Diyeceksiniz ki şimdi, biz Aziz Yıldırım ne yapsa beğenmeyeceğiz... Böylesine kurumsallaşmış bir kulübe laf ederek büyük günah işliyoruz. 15 yıldır yapılanları görmezden geliyoruz. Vefasızlık ediyoruz, kadirbilmezlik ediyoruz.

Hepsi doğru! Doğru da, 100. yıl marşının FB TV'de dönen klibinden Tuncay'ı çıkarmışlardı hatırlıyor musunuz? Bak o benim içimde kalmış işte...


6 comments:

  1. Unknown dedi ki...

    Fenerbahçe'nin yüzüncü yılının üstünden 3 sene geçmişken ve kulübün bir de asıl marşı varken stadda niye hala Kıraç çalınıyor, ben de ona gıcığım mesela? Ve tüm bu yukarıda yazdıklarına ben de gıcık olduğum için "basit bir dj seçimi" olması olası bu hareketi bile "ulan 3-5 cd daha satar mıyız diye düşünüyo olabilirler mi?" diye karşılayabiliyorum. paranoyak olman takip edilmediğin anlamına gelmez.

  2. Sosyal_FB dedi ki...

    Kulüpte padişah var. Vüzera var. Kazasker var. Nişancı var. Defterdar var. Yeniçeriler var. Bostancıbaşı var. Sadece isimleri değişik.

    Bu işin sonu "Yaptırdığın tesisler..." tezahüratına doğru gidiyor

  3. Adsız dedi ki...

    aziz yıldırım hepimizi inim inim inletiyor fb taraftarı kan ağlıyor , son 5 yılda 6 tane final kaybettik ,yine gol değil ,bu da mı gol değil sadri alışık derlemesi geliyor aklıma ,ne hale geldik elalem 60 bin kişilik stadı kılını kıpırdatmadan yapıyor , batıklar guti q7 alıyor ,hamsiler kupa alıyor ,bize su YOOOK ! ne hale geldik ya her gece ağlıyorum aziz y. gitse belki herşey düzelmeyecek ama genede gitsin bu adamı görmek istemiyorum artık psikolojimi bozdu , aziz i görünce yine kaybediyoruz diyorum ...

  4. mori kante dedi ki...

    çok alakasız olacak ama artık maçlarda orjinal fenerbahçe marşını çalsalar, şu kıraçın marşı baydı. telefonum çalarken kalpleri fetheden renkleri duyunca hala tüylerim diken diken oluyo

  5. fenerlihüseyin dedi ki...

    Yazı muhteşem ... Anadoludan bir Fenerbahçeli olarak daha iyi anlatılamazdı Fenerbahçe taraftarının tutkusu ve Aziz Yıldırım'ın o tutkuyu paraya tahvil edeyim derken kantarın topuzunu kaçırışı...
    Ama Aziz Yıldırım'ı sevmemek başka bir şey Ali Şen'in her netameli dönemde ortaya çıkıp kriz hasadı peşine düşmesi başka şey .
    Ali bey değil mi Fenerbahçe başkanına yalancı diyen , yolda görsem tanımam , selam vermem diyen ?
    Ali Şen kim ?
    Oğulcuğuna en büyük ve özel oyuncağını almaya çalışan bir lobi / kamuoyu uzmanı ...

  6. Sekhranikos dedi ki...

    Nefis olmuş rehavet. Yazının anafikrinden koptum olayların geçtiği yerlerde kayboldum. Eline sağlık..

Yorum Gönder