A'dan Z'ye Dünya Şampiyonası İzlenimleri
Abercrombie : Yeni Zelanda'lı bu arkadaşımız turnuvanın en ilginç isimli kişisiydi herhalde. Yeni Zelanda'lıların Abercrombie yazan formalarını gördüğümde demir çelik şirketinin reklamı zannetmiştim meğer Kirk Penney'nin baş yardımcıymış bu abimiz.
Biletix: Sinan Erdem'deki ilk gün bilet gişelerinde para üstü olarak ne bozuk para ne 5 milyon verebilen ilginç şirket. Avustralyalı amca ve benim 10 TL'lik bozuk paralarımızı kağıt paraya çevirmeyerek nefretimizi kazanan Biletix e bir rakip çıkmasını umalım diğer Dünya Şampiyonasına kadar.
Cipriano: Angola'nın asist yapamamasıyla ünlü bu gariban guardı Kayseri'deki grup maçlarında gözüme çok kötü gelmişti ama ikinci turda karşılarına çıkan ABD karşısında kısaların topa baskısı karşısındaki şaşkınlığıyla sempatik gözüktü bu Afrikalı çelimsiz guard.
Delininkaitis: Geçen senenin felaket Litvanya'sının felaket guardı gitmiş, bu turnuvada diğer Litvanyalı guardlar gibi evrim geçirmiş bir oyuncu çıktı karşımıza. Burada tökezlerler, bunlara gücü yetmez diye turnuvanın başından beri takılmasını beklediğim Litvanya bronz madalyayı aılrken Kalnietis ve Delininkaitis takımlarını beklenenin çok çok ötesine taşıdılar.
Ersan İlyasova: Grup maçlarına müthiş başlayan double double, 6'da 6 üçlük derken MVP olmaya doğru giden terminatör son iki maç düşüşe geçmese belki de Hido'nun yerinde en iyi beşte onu görecektik. İstanbul dönüşü maçlardan döndüğüme kulak misafiri olan orta yaşlı bir amca yanıma gelip "İlyas son iki maç çok kötüydü" diye konuşmaya başladı gecenin 4'ünde vapurda. Kahvedeki amcaların bile kendisinden büyük beklentileri var artık.
Faul olması lazım: Murat Murathanoğlu'nun Yunanistan maçı sloganı,basın tribününden kendisine seslenip fotoğraf çektirme ricamı kırmadı sağolsun ama fotoğraf çektirirken peynir ya da cheese demek yerine "faul olması lazım" demesini istemeliydim.
Granger: Türklere yönelik Twitterlarıyla küçük çaplı bir skandal yaratan arkadaşımıza maçlar sırasında en ufak bir tepki gösterilmemesini sallanmadığına mı versek? Çok da süre almadı kendisi, daha çok İstanbul'un kokusundan ziyade arkadaşlarının benche fırlattığı havlular üzerine ahkam kesebilir Twitterda.
Huertas: ABD'yi yenmeye çok yaklaşmıştı belki o maçı Brezilya kazansa turnuvanın kaderi baştan yazılacaktı. İkili oyunların piri, izlemesi müthiş keyifli bir oyuncu. Arjantin -Brezilya derbisinde Scola'nın 37 sayısına 32 sayıyla yanıt versede Brezilya'yı çeyrek finale taşıyamadı.
Igodoula: Angola maçından önce ısınırken üzerinde forma değil atlet vardı. Bu sayede Feriştah'ın fantezilerini süsleyebilecek "edelelerini" görme imkanını bulduk. Biz göbeğimizi içeri çekerek maç izlerken adamın her yerinden kas fışkırması sinir bozucu.
İhsan Bayülken Resmi turnuva yorumcumuz Sırbistan maçındaki "Kazandık" haykırısı Murat Murathanoğlu'nun Kerem Tunçeri sayıklamalarının gölgesinde kaldı. Bir zarf olarak "fazlasıyla" kelimesini her yüklemin önüne ekleyerek Türk Dil Kurumu en çok zarf kullanan yorumcu ödülünü "fazlasıyla" hak ediyor.
Jungebrand : Her turnuvanın bir hakem kahramanı oluyor. 2006'daki Japanyo'daki 6.cılık maçında Murat Kosova'nın Ermal'in pozisyonunda "Bu faulü nasıl çalmazsın Petr Sudek" nidasını hala arada sırada söylüyorum kendi kendime. Bu turnuvadan sonra da "Murat Murathanoğlu'nun annesine küçük bir çocuğu şikayet eder gibi "Jungebrand, Ersan'la konuşacağına düdüğünü çalsın" haykırışını tekrarlarım bir dört sene de herhalde.
Kryzewski: Şampiyon olan takımın koçunu anmadan geçmeyelim, adam tam bir poker face. Yüzünde ifade sürekli aynıydı turnuva boyunca.
La Monica: Final maçının ilk yarısında kendinde değildi. Kendisini zaten Euroleague'den dolayı sevmem ama bir tane ortadaki düdüğü bize çalmaz mı arkadaş insan? FIBA'nın da her halta bu Arteaga-La Monica ekürüsini atamasından da gına geldi.
Murat Kosova - Murat Murathanoğlu: Kosova'yı Türkiye-Fransa maçında bizim bulunduğumuz tribünde gördüm, önce tanıyamadım. Gözlükler gitmiş Behlül sakalıyla her an "Yorgunum dostlarım" deyip şarabından bir fırt çekecekmiş havası veren adamın bizim bildiğimiz Kosova olduğunu farkettim. Hiçbir kanalla anlaşmamış birinci ağızdan da bu bilgiyi edindik. Murat Murathanoğlu zaten basketbolun resmi sesi oldu artık ülkede. Basın tribününe girerken ordaki görevli çocuğun ısrarla akreditasyon kartına bakmak istemesi ve Murat Murathanoğlu'nun peşinden kartında bir ucundan tutarak gitmesi de ilginç bir görüntüydü.
Nachbar: Şampiyona sırasında arkadaşlarını ocakbaşına kebap yemeye götüren, Slovenlerin bu turnuvadaki ruhani lideri. Grup maçları sırasında Slovenya'nın kamp yaptığı otelde t-shirtlerine Nachbar ismini oluşturan 7 Sloven'in otel önündeki görüntüsü de unutulmazdı.
Oscar Schmidt: Brezilyalı yaşayan efsaneyi Sinan Erdem'de Sabonis ve Divacla görmek ve alkışlayabilmek çok büyük ayrıcalıktı finalin devre arasında. Tüm zamanların en büyük skorerlerinden biriydi. Türkiye'de olsa Oscar Schmidt koşmuyor diye de suçlanardı muhtemelen.
Pocius: Bu dokuz parmaklı cengaver Litvanya'nın bronz madalyasındaki en önemli katkı sağlayanlardan biriydi. Gerek şutları gerek fiziksel görünümünden beklenmeyen atletikliğiyle. Çin-Litvanya maçından sonra Arjantin-Brezilya maçını izlemek için tribünde bekleyen sevgilisinin yanına geleceğini tahmin edip doğru yere konuşlanmamın karşılığını kendisiyle fotograf çektirerek görmüş oldum.
Rasiç: İkinci turun en belalı eşleşmesinde son hücumda soğukkanlılığını koruyup şut atmayı seçmeyip Hırvatsitan savunmasının içine penetre eden ve pozisyondan faul çıkarmayı beceren ve faulü de büyük bir soğukkanlılıkla sokup son saniyede Sırbistan'a turu getiren Partizanlı da Dünya Şampiyonası'nın en önemli anlarından birinde baş aktördü.
Se-Se-Semih Erden: NTV nin basketbol literatürümüze kattığı deyiş Sırbistan maçının son saniyesinde taçlandı. "Müthişsin Semih Müthişsin".
Tanjeviç: Türk basketbolunun 6 senedir en çok eleştirilen figürü herhalde en çok ihtiyacı duyduğu morali bu şampiyona sırasında buldu. Üçüncülük maçı sırasında dev ekranda maçı izlerken her görüldüğünde salonda ciddi bir alkış sesi duyuldu. Bugünkü başarının dünki eleştireli geçersizleştirmediğini unutmayarak final maçında İstanbul Tabib Odası'nın yaptırdığı pankartla selamlayalım inatçı koçu. "Ömrüne bereket Tanjeviç".
Uğultu: İnternette salondaki seyircinin çok pasif olduğu yolunda yorumları okuyunca bu maçları başka yerde mi izlediğimizi düşündüm. Yayına giden sesle salondaki gerçek ses arasında dağlar kadar fark vardı. Sırbistan maçının son üç dakikasındaki kadar büyük bir uğultuyu hayatım boyunca duymadım duyacağımı da zannetmiyorum.
Varejao Arjantinli taraftarlarla beraber Brezilya maçını izlerken "niye bizi destekliyorsunuz" sorusuna sahada kendisi gösterilerek verilen çünkü o Brezilya'da oynuyor sözü aslında Varejao'nun nasıl bir figür olduğunu açıklıyor aslında. Hakemle oynama, pislik yapma konusunda Teodesiç ve Navarro'nun önünde kendisine birinciliği veriyoruz yine.
Yeşil: En çok Litvanyalı taraftarlara yakışan renk. Ülkelerinden getirdikleri 11 davulla her maç şov yapan molalarda dev Litvanya bayrağı açıp her basket sonrası 11 davulcunun sopaları birbirine vurduğu bu müthiş taraftar turnuvanın en güzel rengiydi. Litvanyalı seyircileri görünce insanın Litvanya'da yaşayası geliyor.
Zone 1 : Turnuvanın en pahalı biletlerinin satıldığı salona en çok etki edilebilecek yerler. Buralardaki taraftarlar Türkiye maçlarında bile maça bir iki dakika kala yerlerine gelip hakemi ya da rakibi etkileyebilecek en ufak bir tepkide bulunmadan, çoğu zaman otoparktan iki dakika erken çıkmak için galibiyet sevincini de doğru düzgün kutlamadan ilginç bir seyirci profili çizdiler turnuva boyunca.
14 Eylül 2010 01:52
İhsan Bayülken'le ilgili, her konuşmaya "Baktığımız zaman ya da baktığınız zaman" şeklinde başlama ve özne-yüklem uyumsuzluklarıyla dolu cümleler kurma durumunu da eklemek lazım.
Benim özelimde ise Ginobili'nin gelmeyişi çok çok büyük bir yaradır. Kayseri'ye kamp kuracaktım, olmadı.
14 Eylül 2010 14:17
T harfini Teodosic ile Tanjevic paylaşmalıydı. Geri kalanları çok güzel olmuş.