Kişisel Bir Rıdvan Hikayesi
89-90 sezonu benim için Yesiç Trabzon'da o tekmeyi attığında bitmiş, Fenerbahçe'nin maç sonuçlarından ziyade Rıdvan'ın ameliyatlarını takip etmeye başlamıştım.Her gün gelen Milliyet gazetesinin spor sayfasında kah Rıdvan'a dair bir ameliyat haberi, kah futbol hayatının bittiği söylentisini okur kahrolurdum. 9 yaşındaydım, o zamana kadar Fenerbahçe'nin kaybetmesi ve beden dersinde top oynama hayali kurarken ek matematik dersiyle karşılaşmak dışında bir hüzün tanımım yoktu. Rıdvan'ın sakatlığı bunların yanına eklendi. Bayern Münih'in kulüp doktoru Wohlfart'a bir kez daha muayeneye gittiğini duyup , o tılsımlı ve büyülü ismin bizim kahramanımızı bir an önce 8 numaralı formaya kavuşturacağını hayal ederdim.
Fenerbahçe'ye biraz kendimi fazla kaptırsam da evde artık daha çok hastane, film, doktor, kelimelerini duymaya başlamıştım. Bahsedilen kelimeler ben biraz kulak kabartınca fısıltıya dönüşse de kötü bir şeyler olduğu hissini veriyordu. Ben kendi kendime yeni sezon kadrosunu falan tasarlayıp fiktstürde hangi maça kaç puan yazacağımı düşünürken bir akşam annem, teyzemin İzmir'de hastaneye yatması gerektiğini ve o iyileşene kadar onun yanında kalacağını söyledi. Bütün o duyduğum hastalık, hastane, doktor kelimeleri ete kemiğe büründü ve teyzemle annemi bir akşam İzmir'e uğurladık.
Teyzemin hastaneye yatmasından kısa bir süre sonra lig başladı. Rıdvan'ın sağlık durumunu gazeteden teyzemin sağlık durumunu telefondan takip ediyorduk, Lig bizim için felaketle başladı. Aydın'dan 6 tane yedik radyodan dinlediğim için maçın gollerini Spor Stüdyosu'nda görene kadar sonucun gerçek olduğuna inanmamıştım. Hiddink'li sezon iyi başlamamıştı, Rıdvan'dan ses seda yoktu,teyzem hasta ve annem uzaktaydı. Bir çocuk için berbat bir senaryo durumuyla okula başladım. Teyzemin doktorlarından da Rıdvan'ın doktorlarından da zaman zaman iyi haberler gelse de hala ikisi de uzaklardaydı.
En çok futbol oynarken kaptırıyordum kendimi ,mahallede lakabım Maradona olmasına rağmen 3 Mayıs 1989'dan sonra seslendirmelerini kendimizin yaptığı mahalle maçlarında, sokak arası tek kalelerde ve tenefüslerde kendimi Rıdvan olarak isimlendiriyordum. Doğum günümde alınan sarı lacivert futbol topuyla evin içinde bile Rıdvan'ın sahalara döndüğünde atacağı golü anlatıp bir yandan da canlandırırdım.
Ekim'in ortalarında İzmir'den haber geldi, teyzemin hastaneden çıkacağı ve eve döneceklerini öğrendim, aynı anda Rıdvan'ın oynama ihtimali de kanlı canlı bir gerçeğe dönüşmüştü. Annem İzmir'den dönerken Nazilli'den "Fenerbahçeli Rıdvan'ın Yeri" yazan bir dinlenme tesisine ait sarı lacivert bir örtü gibi bir şey getirmişti, teyzemin ve annemin dönüşünün sevincinin yanında o üzerinde adres ve telefon yazan örtü için sanki Rıdvan'a ait bir şeye sahip olmuşcasına sevinmiştim.
Teyzemin dönüşüyle beraber evden çok teyzemde kalmaya başladık, çünkü eve dönüşü iyileştiği anlamına gelmiyordu, ağrıları artmış ve tek başına çocuğunu kucağına alacak bile takati kalmamıştı. Ligde berbat gitsek de o hafta İzmir'de oynayacağımız Karşıyaka maçında Rıdvan'ın hiç değilse 20-25 dakika oynama ihtimali olduğu hafta boyunca en çok konuşulan şeydi. Cumartesi İzmir'de sahaya çıkacak 18 kişilik kadroya Rıdvan'ın alındığını öğrenen binlerce kişi büyük bir heyecanla Şeytan'ın dönüşünü bekliyordu.
Bir yandan Rıdvan döneceği için seviniyor, bir yandan da alakasız yerlerde annemin, ablamların sessizce ağladığını görüp teyzemin durumunun gün geçtikçe kötüleştiğini anlıyordum. Artık yatmadan önce ilk olarak teyzemin iyileşmesi için dua ediyordum ama araya Rıdvan'ın iyileşmesini de yine de sıkıştırıyordum.
20 Ekim Cumartesi günü yan odadaki derin ve kasvetli sessizlikten kaçıp diğer küçük odaya gittim. Radyoyu açtım, Karşıyaka maçı başladı, takım sezona berbat başlamasına rağmen İzmir'in ve Ege havarisinin kadrolu radyo spikeri Murat Ünlü tribünde 50.000 kişinin olduğunu söyledi Maç oynanırken tribündeki "Rıdvan" tezahüratlarını radyodan bile duymak mümkündü. İlk yarıyı 3-1 önde bitirdik, ikinci yarı dakikalar geçiyor ve ben radyo başında, binlerce kişi stadda hafta içi bize vaadedilen son 20-25 dakika için Rıdvan'ı bekliyorduk. Maç 3-2 ye gelmişti bu arada, radyoda bir uğultu koptu herhalde gol attık diye düşünürken Murat Ünlü Rıdvan'ın ısınmaya başladığını söyledi, ve bir kaç dakika sonra Şeytan saha kenarına geldi. Ondan sonra herşey bir film senaryosu gibi oldu, Murat Ünlü Rıdvan oyuna girdikten 5-10 saniye sonra onun adını söyledi, adını söylemesine gerek olmadan radyodan gelen gümbürtüden topun onun ayağına geldiğini anlamıştım. Spiker Rıdvan'ın adını söylemeye devam etti, "Rıdvan, Rıdvan sıyrıldı ve gol" e dönüştü cümle bir an hayalle gerçek arasında gidip geldiğimi acaba bunun çocuk beynim tarafından yapılmış bir kurgu mu yoksa gerçek mi olduğunu düşündüm. Gerçekti. Rıdvan topla buluştuğu ilk pozisyonda gol atmıştı.
Yesiç'in tekmesinden 11 ay sonra topa ilk temasının sonunda golü bulmuştu. Ben bile onun golle dönmesini hayal ederken biraz gerçekci olsun diye bu kadarını hayal etmemiştim. Maçın başında başkaları tarafından atılan golleri sakin karşılasam da yan odada yatan teyzemi unutup deli gibi sevinmiştim. Odaya gidip "Rıdvan gol attııı" diye bağırdım, herkes birazcık gülümsedi sadece o kadar. Radyonun başına döndüm, skor 5-2 sonra 6-2 oldu. 6. golü de Rıdvan attı, Aylardır Rıdvan dönsün diye dua edip dönüş maçında onun gol atmasını hayal eden bir çocuk olarak bu mucizede benimde payım olduğunu düşündüm.
O gece bu mucizenin mutluluğuyla eve dönmek için arabada beklerken teyzemde kalmayıp bizimle eve gelen annemin arabada başlayan hıçkırıklarıyla her şey bir anda alt üst oldu Annem teyzemin bir hafta on günlük bir ömrü kaldığını, teyzemin eşinden o gün öğrenmiş ve bize de o gün söylemişti. Bir hafta sonra Rıdvan'ın ilk kez 11 çıktığı Bursa maçının olduğu 28 Ekim günü teyzemi kanserden kaybettik. 24 yaşındaydı. Hayatın en acı tarafının Fenerbahçe yenilgileri olmadığını 9 yaşında anladım, ilk kez bir Fenerbahçe maçının soncunu merak etmedim o gün. Yine de bir hafta önce bir anlık da olsa mucizelere inanmamı sağladığı için Rıdvan'a hala minnettarım.
Artık 20 li yaşları bitirdim teyzemin öldüğü yaştan da Rıdvan'ın tekrar sahalara döndüğü yaştan da daha yaşlıyım. Geçenlerde memlekete gittiğimde uzak akrabalardan biri "sen küçükken Rıdvan hastasıydın hala sever misin" dediğinde kendi kendime dedim ki "İnsan kendisine mucize yarattığını hissettiren birini nasıl sevmez ki" ?
17 Aralık 2011 21:41
şu kadarını diyeyim renktaş 80 doğumluyum 15 yaşıma kadar rıdvanı fenerden daha çok severdim. o bizim jenerasyonumuzun efsanesiydi. evet aykut rapaiç luciano pierre alexide çok sevdim ama hiçbir futbolcuyu onun kadar sevemedim
17 Aralık 2011 22:54
bugün bu adam için 8 in büyük bir önemi.varsa bunun sebebidir. o adam...
18 Aralık 2011 01:35
Anlattığınız dönemde ben 19 yaşlarındaydım..Aynı hisleri bende yaşamıştım..Ve sadece ben yaşadım sanıyordum..
Çok güzel anlatmışsınız yaşadıklarınızı..O dönemde F.Bahçeliliği yaşadıktan sonra ve bugünlerdeki ortamı görünce o günlere dönmek istedim..
18 Aralık 2011 10:59
Bizi eskilere götürdün, güzel yazı, eline sağlık.
18 Aralık 2011 17:25
Emeğine sağlık kardeşim. Ben de Rıdvan'ı ayrı severim.Tercüman olmuşsun heğimize.
18 Aralık 2011 22:41
Lig şu hale geldiye kime sövsem bilemiyorum. kyifler izlenen maçlar, gerçek hüzünler -samsunun trafik kazası- en ağır hakaretin nasıl yendik olm olduğu günlerden tv lerde ebelerin cinsel organlarına kaymalara kadar gelindi. neredeyse 3 yıl oluyor futboldan soğuyalı.
18 Aralık 2011 23:36
@matt
yorumlarını bu yazıyla alakası olmadığı ve ayrıca bizi de kendini de zor durumda bırakacak ifadeler kullandığın için yayınlamıyoruz. lütfen hakaret içermeyecek şekilde ifade et birisine ya da birşeylere yönelik eleştirilerini
saygılar
18 Aralık 2011 23:40
@fatih
mesajini yeni gordum, eger sizleri zor durunmda biraktiysam ozurdilerim.
19 Aralık 2011 01:33
ben de 18 yaşındaydım. 100 gollü efsane şampiyonluktan sonraki sezondaki sakatlığın ardından rıdvan'ı beklemek, hiç gelmeyecek bir sevgiliyi beklemek gibiydi. arada gelişleri olduysa da hep tekrar gitti, tam olarak hiç gelmedi.. gs'ye 5 attığımız o haftaiçi maçı (hayrettin'in rıdvan'ı bitirecektim dediği maç) son buluşmalarımızdan biriydi herhalde..
19 Aralık 2011 09:48
35 yaşındayım ağlamamk için kendimi zor tuttum. İş yerinde olmasam salacağım kendimi o kadar diyeyim. Seninle aynı yaşlardayız herhalde, bende çok ama çok severdim Rıdvan'ı. Zaten kim sevmezdi değilmi? 1-2 sene kadar önce kendisiyle tanışma şansım oldu, eskilere dair duygularımı kendisine söyledim. Ne kadar mütavazi olduğunuda öğrenmiş oldum böylece. Yaşayan bir efsaneye sahip olduğumuz için çok şanslıyız, başkada diyecek bir şey yok sanırım.
19 Aralık 2011 13:23
http://www.youtube.com/watch?v=gIjax78yb2s
Bahsettiğin golün linki yukarıda üstad. 10 yaşındaydım bu yıllarda burnumun direğini sızlattın ellerine sağlık güzel yazı.
19 Aralık 2011 13:24
http://www.youtube.com/watch?v=gIjax78yb2s
Bahsettiğin golün linkini buldum üstad yukarıda. O yıllarda 10 yaşındaydım bende nasıl hasretle beklediğimi iyi hatırlarım. Burnumun direğini sızlattın yazınla ellerine sağlık.
19 Aralık 2011 13:24
O 50,000 kisiden biriydim...
19 Aralık 2011 14:30
@haluk çalış
bu gol o gol değil haluk bey videodaki altay'a attığı gol ve 88-89 sezonuna ait, benim bahsetiğim 90-91 sezonuna ait karşıyaka maçı.
19 Aralık 2011 14:55
O golü kendi kendine canlandırırken seni izlemek vardı. Sanırım koltuk minderiyle..
Yine de #fatihcandır:)
Rıdvansa hem candır, hem kardeştir, hem evlattır.
19 Aralık 2011 19:23
Eskiye dair hatırladığım en net maç, Trabzon'u dışarıda yenip şampiyon olduğumuz o malüm maç. 96'da, ben henüz 10 yaşındaydım. Maçı radyodan dinliyordum. İlk golü yediğimizde üzülmüştüm epeyce. Moralim de bozulmuştu. Sonra Oğuz geldi, Aykut geldi. Şampiyonluk geldi... Ne mutluluktu be!
Rıdvan'ı kanlı canlı izlemek nasip olmadı bana. Yaşım tutmadı. Ama yıllar sonra, ilk kez bir Fenerbahçe forması istediğimde annemden, 8 numaralı formayı özellikle sipariş etmemin ayrı bir anlamı vardı. Kutsal bir formaydı. Şimdi çift sayılardan nefret etmeme rağmen, 8 her zaman için kutsaldı bizler adına.
Ama üstadın da yazdığı gibi, "Hayatın en acı tarafının Fenerbahçe yenilgileri olmadığını" anlıyoruz biz de bir vesile ile. Rahmetli babamdan miras kalan Fenerbahçe aşkı, içimde hiç dinmese de hayatta daha önemli şeylerin olduğunu anlamam da uzun sürmedi.
Yazıyı okurken çok duygulandım. Teşekkür mü edeyim, ne diyeyim bilemiyorum. O yüzden bir şey demeyeceğim. Ne mutlu bize ki bu büyük takımın taraftarıyız... Acılarımız da bir, sevinçlerimiz de. Bunu unutmayalım e mi renkdaşlar...
19 Aralık 2011 23:20
"Fenerbahçeli Rıdvan'ın Yeri"... aynısı bende de var. Benim için de kutsaldır. Çok güzel bir yazı.
21 Aralık 2011 10:27
Sorun değil Fatih üstad giren çıkan cincona diyelim ve Rıdvan'ın attığı her golde sevinen çocukluğumuzla bir kez daha sevelim bu armayı. En azından güzel bir golünü izletmiş olayım size.Saygılar.
22 Aralık 2011 17:21
aradan çok zaman geçti, hafızam beni yanıltıyor olabilir belki ama rıdvan'ın geri dönüşü öylesine hasretle beklenmişti ki karşıyakalı oyuncular bile rıdvan gole giderken ilişmemişlerdi ona
26 Aralık 2011 16:14
Bu güzel çalışma için teşekkürler.
Beni de alıp götürdü geçmişe...Dün Rıdvan'ı dinledim mitingde.O mahcup, utangaç ve duygu dolu konuşması gözlerimi yaşarttı.O bizim sembollerimizden biri ve öyle kalacak.
Selamlar ve sevgiler