Hezimetten Mucizeye 80-79
Bazı maçların tekrarını seyrederken bile kazanacağınıza inanmazsınız ya tam öyle bir maçtı. Bazen oluyor böyle maçlar o ana kadar berbat oynayan hiç bir ışık vermeyen takım bir an gaza gelip tamamen maçı tersine çeviriveriyor. 2001 Avrupa Şampiyona'sındaki çeyrek finalde Hırvatistan'la yaptığımız maç geldi mesela aklıma, 30 dakika rezalet oynayıp son periyota 17 sayıdan maçı çevirmiştik. Üstelik Harun'u bir numara oynatıp İbo'nun kendisinden 15 santim uzun adamı savunmak durumunda kalması gibi abuk bir düzenle yapmıştık bunu.
Maçlara geleneksel olarak kötü başlıyoruz bugün de öyle oldu, ilk periyot Galatasaray top kayıpları yapmasa sayı atamayacak gibi duruyorduk sahada. Jerrels Göksenin'in baskısından çok çabuk etkilendi ve oyundaki etkinliği bir anda sıfırlandı, şutlar yine girmemeye devam etti. Kaya'nın olağanüstü gayreti olmasa daha ilk periyottan Bilbao maçındaki gibi bir farkla yüz yüze gelebilirdik Galatasaray maçlarında 467. kez ikili oyun sonu Schumpert'in köşeden üçlüğüyle dört sayı geride girdik ilk periyot sonuna 17-21.
İkinci periyot forvetlerden ve oyun kuruculardan verim alamamaya devam ettik, hücumda sadece Oğuz üzerinden sayı bulup savunmada da basket faullere izin verince Galatasaray farkı çift hanelere kadar çıkardı. Mola sonrası savunmanın sertleşmesiyle farkı 4 e indirdik ama faul çizgisinden rezil performansımız maçı kafa kafaya getirmemize izin vermedi. Berbat bir yüzdeyle hücum ettiğimiz faul atamadığımız, üçlük yüzdemizin %10 u bulmadığı bir ilk yarıyı sadece 4 sayı geride bitirmek bizim için büyük şanştı 32-36. Eğer ilk yarı Galatasaray o kadar çok top kaybı yapmasa ve bunların sonunda kolay basketler bulmasak hücumda daha dramatik bir durum yaşayabilirdik.
İkinci yarıya Engin'in beş sayısıyla başlayıp öne fırladık, iki takımın da ilk yarı boyunca sokamadığı şutlar girmeye başladı. Engin ve Gist'in üçlüklerine Göksenin ve Lakoviç'le yanıt verdi Galatasaray. Uzunların show uplarında içeride boş kalan adamı iyi bulup farkı çift hanelerde tuttular. İki kere steps olan ama hakemin ağzına düdüğü götürüp elini kaldırmasına rağmen çalamadığı pozisyon sonunda Lakoviç'in üçlüüyle farkı tekrar 9 a çıkardılar. Hakeme tepkiler sahaya fiili müdahaleye dönünce hakem triosu herhangi bir anonsa gerek duymadan direkt soyunma odasına gitti. Tabi bu duyarlılığı geçen sene Abdi İpekçi'de de görmek isterdik kendilerinden ama burda kullanmayı tercih ettiler. Lakoviç'in aradan sonra ritmini kaybetmeden bulduğu üçlük ve Göksenin'in üçlüğüyle Galatasaray 6 sayılık farkla üçüncü periyotu bitirdi. 57-63
Son periyot seyircinin biraz daha maçın içine girmesine rağmen yine girmeyen şutlar ve Galatasaray'ın hücumdaki doğru tercihleriyle fark korundu. Son 5.30 a girerken de galiba 11 sayıyla öne geçtiler. Önce faul çizgisinden bulduğumuz sayılarla fark 6 ya indi. Savunma sertliğimiz taraftarın da desteğiyle maçta hiç olmadığı kadar arttı, Engin'in Tomas'ı bulduğu iki pozisyonda Tomas alıştığımız gibi attı şutları bu sefer ve maçta beraberliği yakaladık. Savunmada Oğuz'un doğru yardımı sonunda hücumda Engin'in bulduğu sayıyla öne geçtik, aynı Engin savunmada kazandığı topu yerdeyken hemen elinden çıkarıp Ömer'i bulunca bir kolay sayı daha bulup büyük bir avantajı ele geçirdik.
Galatasaray hücumunda Lakoviç'in önce ayağı çizgide mi değil mi tartışılan pozisyonda Ömer'e çarptırdığı topla topu tekrar kazanması ve süre dolarken bulduğu potalı üçlükle maç yine ortaya geldi. Engin'in kaçan turnikesinin ardından son hücumda topu yine sabırla çevirip bomboş şutu bulmasına rağmen Gordon'un kaçırdığı şut maçın sonu oldu. Son pozisyonda Tutku'nun Oğuz'a yaptığı pozisyona hücum faul çalınabilirdi, Spahija'nın şut girmemesine rağmen hiç bir sevinç belirtisi göstermeyip direkt hakemin üzerine yürümesi de enteresan bir durumdu.
Maça dair parentez açmamız gereken bir numaralı isim Engin. 2010 Temmuz'undan 2011 Kasım'ına kadar parkeye 1 yıl 4 ay ayak basmayan bir oyuncu olarak sakatlık sonrası şu performnasında maçın sonucundan daha çok sevindiğimi söyleyeyim. Fenerbahçe'ye gelmeden önce de çok sevdiğim bir oyuncuydu ama sakatlık sonrası artık sağlıklı dönemeyeceği konusunda da endişelerim vardı. Ukiç'in yokluğunda onun boşluğunu belki de ondan daha iyi dolduracak bir potansiyeli var. Engin 16 sayısının yanında maçı kopardığımız bölümde hücumda doğru adamı bulması, savunmada müthiş katkısıyla maçı döndüren adam oldu. Tomas da berbat başladığı bir maçta en kritik iki üçlüğü sokarak momentumu tamamen bize çeviren adamdı. Oğuz ve Gist'in 14 sayı 8 ribaunt ve 14 sayı 9 ribauntluk katkıları da önemliydi. Defolarımıza gelince Galatasaray'ın 20 asistine karşı takım olarak sadece 9 asist yapmışız. Hücumda müthiş bir organizasyon problemimiz var, Jerrels'in topu elinde 15 saniye tutması, pick and roll oynamayı bilmemesi bu organizasyonsuzluğun en önemli nedeni. 20 ye 9 asistlerde kaybedilen üçlük yüzdesinde %43 e %27 geride olduğumuz bir maçı kazanmak basketbol parametreleriyle açıklanacak bir şey değil.
Başta da söylediğim gibi oluyor böyle mucizeler. Top 16 da gruptan şu basketbolla çıkmak için mucizeden daha ötesi lazım. Vidmar'dan katkı almadan Bogdanoviç'i böyle küsüp kenarda tutarak falan bizim gruptan çıkma şansımız yok. Şu an sağlıklı olan bütün oyuncuların oyunu bir kademe yükselmeden Euroleague için ümitli olmak imkansız.
Gelelim maç dışı faktörlere, bu konuda da bir şeyler söylemek lazım.
Bu maç Galatasaray'ın basketbolda hakemler üzerinden yaptığı ne ilk ne son manipülasyon. Şimdi bu maç öncesi "Recep Ankaralı atanır mı bu maça kalkın ey ehl-i vatan" çağrısı yapan Salsabasket'deki arkadaşımız o atanmasın Engin Kennerman atansın, Murat Biricik atansın falan demiş. Kennerman geçen sene bizim Abdi İpekçi'de dayak yiyerek kaybettiğimiz maça atanmış maç öncesi yine bu objektif klik "yok Engin Kennerman Galatasaray'la davalık nasıl atanır" diye ayağa kalkmıştı, Engin Kennerman görevini yapıp maçın içine etmişti sağolsun, yine bu arkadaşımızın önerdiği diğer hakem Murat Biricik de yine kendisi dahil Galatasaraylıların hakemle kaybettik diye ağladığı geçen seneki kadınlar Play off finali son maçının hakemi.
O atansa da bu sefer başlayacaklardı "geçen sene şampiyonluğumuzu çalan hakemi nasıl atarsınız" diye. Bu adamlar utanmadan biz objektifiz ayağına böyle aptalca manipülasyonları yapıyorlar sonra da objektiflik taslıyorlar. Geçen sene kadın basketbolunda Fenerbahçe Galatasaray'dan çok daha fazla faul atıyor diye ortalığı velveleye veren Euroleague'de yabancı hakemlerin yönettiği maçlarda Fenerbahçe 20 sayıyla içerde dışarda yendiğinde ve faul sayısı bu sefer üç katı olduğunda da ses veremeyen adamlar bunlar. Seneye maçlarımızı Oktay Mahmudi yönetsin objektif bir koç diye de bir kampanya başlatabilirler dikkatli olmak lazım. Açıklasın bakalım şu hakemlerin iki tane stepsi görmesine ağzına düdüğü almasına rağmen niye o düdüğü çalamadığını.
Komik olan bir başka nokta da Galatasaray taraftarının maç sonu Oktay Mahmudi'nin nefret konulu açıklamasına hak verip fair play nutukları atmaları. Sanki geçen sene seromonisi yapılmayan maçın taraftarı bunlar değildi. Geçen sene Sinan Erdem'de son saniye basketiyle maç kaybetmemize rağmen sahaya bir şey atılmadığını ama Abdi İpekçi'de şampiyon olduğumuz maçta oyuncuların içeriye kaçmak zorunda kaldığını da Mahmudi'ye hatırlatalım. Geçen yıl maç öncesi centilmenlik çağrısında bulunup maçtan sonra muhteşem atmosferden bahseden de bugün nefret ortamından küfür yemekten bahseden de aynı Oktay Mahmudi. Mahmudi' ye de günaydın demek lazım Türk sporunda nefret ortamının yaratıldığını yeni görüyor demek ki.
Fenerbahçe taraftarı şiddete bulaşmıyor biz daha iyiyiz falan demiyorum, iki sene önce de Efes serisinde bizim seyirci seromoni yaptırmadı. Daha genel düşünelim İsviçre'nin Dünya Kupası'na gitmesine sevinmesine de izin vermedik. Ötekinden nefret edilmesi üzerine bir düzende yaşıyoruz ve 3 Temmuz sonrası artık spor alanında bir normalleşme mümkün değil. İnsanların hayatının bir parçası saydığı bir kimliği 6 ay boyunca linç edip sonra da sağduyu beklemek politik doğrucu bir istek belki ama bir o kadar da absürd.
31 Aralık 2011 02:39
olaylar olaylar olaylar ...
31 Aralık 2011 03:21
Galatasaraylılar kadar ağlak bir güruh ben görmedim arkadaş. Her kaybedilen maç sonrası ya hakem suçlu ya karşı takım taraftarı. İnsan bir silkelnip kendine gelir arkadaş. Eline sağlık kardeşim, yazı harika olmuş. Spahija'nın şu pick-n-roll savunmasına hala çare ürtememesini şaşkınlıkla izliyorum. Son 2 topta Tutku'nun pas açısını kapadılar, sol turnikede topu uzata attı da maç bize döndü. Bu kadar mı zor bunu kotarmak!!!
Neyse heveslenip ağzı sulananlar kursaklarında tükürük birikmesinden az kalsın boğuluyorlardı.Seneyi de bir GS zaferiyle tamamlamak ayrı bir keyif oldu.
31 Aralık 2011 08:24
Oktay mahmudinin yaptığı açıklama ne kadar da saçma. kendi taraftarlarını melek sanarsın ki,konfeti yasak olduğu halde şahsım adına 10 tane konfeti soktuk. dün bir şey yapılmalı ,yapılabilirdi de.
31 Aralık 2011 10:45
Bravo Fatih.
Bundan sonra istedikleri, beğendikleri hakemleri bir torbaya atıp oradan kendileri çekip seçsinler ama yine memnun olmaz bu "mazeretsaray".
31 Aralık 2011 13:21
Sizce salsabasket'te yazılanlar bu kadar önemli mi gercekten? Hakemin etki altında kaldığı net ama o yazar arkadasın konumunu biraz abartmış olmuyor muyuz? Burada asıl gariplik federasyonun ilgili kurulunun ahmakca ataması ve iki haftadır yaşadığımız hakem zulmü degil mi
31 Aralık 2011 13:57
@ne dersem boş
önemli olup olmamasından ziyade objektfim ayağına inceden böyle mesajlar vermesini eleştiriyorum. salsabasket benim önemli bulduğum takip ettiğim bir internet sitesi söz konusu eleştiri blogun diğer yazarlarına teşmil edilemez tabi. bahsettiğim kişi dejavu rumuzlu caglartorun. artık bıktım bu objektif basketbolsever numarası yapmasından