Serseri Diyebileceğimiz Tribün Grupları
Lube Ayar sağ olsun, başlıktaki gibi bir şeyin varlığını da öğrenmiş olduk. Şüphesiz bunca yıllık tribün mesaimiz esnasında, her tribün grubu mensubunun bu âleme cennetten kaza eseri düştüğünü sanmıyorduk. Tribün gruplarının her birine dair, bilhassa belli çerçevede eleştirilebilecek sürüyle şey olduğunu da dost sohbetlerinde konuşuyorduk. Fakat bu kadar haksız bir benzetmeye az rastlamıştık. Yönetim kurulundaki birisinin Paşalı Birol için bile "Taraftar değil mi? Hepsi aynı bok" dediğini duymuştuk. Lâkin ne de olsa onlar yüksek, aristokrat şahsiyetli, yarı tanrı, firavun insanlardı; normal karşılıyorduk. Ama bu konuşma, biraz can sıkıcı oldu.
"Biraz" diyorum çünkü Lube Ayar'ın, sinir harbi eşliğinde yürüyen bir süreçte kendini takdire şayan şekilde öne atması, karşı tarafın bel altı çalışmasının devamlı kendisine yönelmesini sağlıyor. Buna kafa, kalp ve ruh dayandırmak kolay değil. Nitekim aşağıdaki konuşmanın gelişinden de bir kavram karmaşası içine girildiği belli.
"Dün oradaki kitle çok özel bir kitleydi. Yetmiş yaşında kadınlar, ailesiyle gelen çocuklar. Yani, hani tribün jargonuyla böyle "şey" diyemeyeceğimiz "serseri" diyemeyeceğimiz insanlar vardı. Çünkü hiçbir tribün grubu, yani çok spesifik örnekler verebilirim, Fenerbahçe'deki büyük, hakim tribün gruplarının olmadığı, sosyal medyadan örgütlenen, insanların bir araya gelip konuştukları bir mitingdi"
Yine de özellikle 3 Temmuz'dan sonra "kanaat önderi" gözüyle bakılan, fazla medyatik bir insan olarak "kitlelerin sevgisine ve takdirine mazhar olunca, kendisiyle bir düşünmeyenleri ötekileştirme algısı yaratan" böyle söylemlerin yanına bile uğramamak gerekiyor.
Kulüp yönetimleri, gönüllülük esasıyla yapılan işlerde “sicil amirliği” olmadığı gerçeğini çoktan unutmuş durumda. Taraftara ya “holding çalışanı” ya da "tam yağlı süt vermesi muhtemel sağmal inek" gözüyle bakıyorlar. Bu sebepten ötürü, yöneticiler tarafından araya girmesi teşvik edilen devlet aygıtı da tribünleri, kendine ve mevzuata “tam bağlı bürokrat yatağı” olarak görüyor. Bu bakış açısını "taraftar" denen kitlenin başına daha da musallat edecek en kritik şey "hareketin yapı taşı" olarak görülen insanların yukarıdaki algıya destek vermesi ya da söylediklerinin bu şekilde nitelendirilmesi olur.
Fenerbahçe tribünleri, özellikle yenilenen stadyum ve iletişim çağının getirdikleri yüzünden organizasyon sancısı çekerken ve "müşteri - taraftar" ayrımının teorik tartışmaları tüm sertliğiyle devam ederken, oldukça büyük bir kitlenin "Ne söyleyecek acaba?" diye ağzına baktığı Lube Ayar'ın söyledikleri, açık yaraya tuz ve karabiber basmak oldu. Hiç hoş olmadı.
Tribüncüler melek değiller ama şeytan da değiller. 7'den 70'e 70.000 türlü insan var o kitlenin, o grupların içinde... O "Fenerbahçe'deki büyük, hakim tribün gruplarının olmadığı" dünyayı istemiyorum ben. Nice uzun zamandır görmediğim, nice maçtan maça rastladığım, nice artık ailem gibi gördüğüm insanın "sırf tarzları ve fikirleri farklı" diye taban halısı muamelesi görmesi adil değil. Bunu "Lube Ayar yapıyor" diye söylemiyorum, sürecin gittiği nokta bu. Fikir tartışması mı? Sonuna kadar. Ama bu insanlar serseri falan değiller.
Ha, illa ki "Yok, yok! içlerinde şeytan var" diyorsanız ki evet diyorsunuz, o zaman genelleme yapmadan "pat" diye kimler olduklarını söyleyebilmelisiniz. Tabii o zaman da soracaklardır insana; O kişileri kim adam sırasına soktu? Mail listelerinin TSYD'de yapılan toplantılarına gelip "Onları bitireceğim" diyen kulüp başkanları neden yıllarca beslemeye devam ettiler? Sonra neden küstüler? Sonra "İti ite kırdıracağım" deyip, insanlıktan nasibini almamış bir şekilde neden onların üzerine onlar gibi birilerini saldılar? Sonra neden yine mütareke yaptılar? Neden? Neden? Neden?
Üç sene önce Kazakistan'da iştigal ederken yazmıştım aşağıdaki yazıyı. Bugün şike soruşturması olmasa tribünde kopmaya devam edecek fırtınanın yoğun yaşandığı günlerdi. Aynı sebepler, aynı sonuçlar, aynı keşkeler hâlâ havada uçuyor.
Fenerbahçe tribünü budandı. Yönetimler, devlet, yeni çağ, yeni alışkanlıklar, bunların hepsi yüzünden "O zamanlar Tanrı bile Fenerbahçeliydi" denen kutlu günler geride kaldı. Kendi yetişebildiğimiz eski günleri birbirimize anlatıp uzaklara dalıyoruz. Büyüklerimizden daha eski günleri dinleyip başımızı öne eğiyoruz. Biz, bizlikten çıktık beyler, hanımlar. Bu 3 Temmuz sonrası lanet sürecin belki tek iyi yanı bizi biz olmaya yaklaştırması olmuştu. Artık yapmayın. İnsanları ötekileştirmeyin.
Tecrit çözüm değildir. O stada gelen insanlara hastalık taşıyorlarmış gibi davranamazsınız. Hele sizin istediğiniz gibi davranmıyorlar diye türlü müeyyideler uygulamaya hiç hakkınız yok. Bir takım tasarruflar mutlaka vücut bulur ama bunlar tek taraflı olursa iste böyle sıkıntı doğar.
Kendisine yaşam alanı yaratıp‚ pankartını açmak isteyenlere çıkarılan zorluklar kadar‚ oyuncusuna küfür edenlere yapılan bir tecziyeye rastladınız mı hiç?
İki ihbar mektubu yüzünden E Blok´a gidiliyor da neden oyuncuların küfürlere isyan ettigi Maraton Alt´a gidilmiyor? İlaç için oradakilere‚ başkalarına davranıldığı gibi davranılsa bir şeyler düzelmez mi? En azından süreç başlamaz mı?
Sorun ne biliyor musunuz? Hayatin her anında‚ her yerinde öncelikler var. İşte o önceliklerden biri de sayın Aziz Yıldırım´ın karşısındaydı. Bir yol ayrımı vardı. Bir taraf seçilecekti.
Birincisi, kişilerin / kurulların emir komuta zincirine bağlı olmayan; sadece belirli ahlâki kurallar ve tüm yasal düzenlemelerin kısıtlamalarıyla kendisini bağlayan‚ bunun dışında ise tribünün gerektirdiğini düşündüğü her türlü organizasyonu kimseden (kişiler ve kurullar da dahil) icazet ve/veya yardım almadan yapmak isteyenler olacaktı. Bunlar yasama alanlarında, ceza getirecek haller dışında, tam bağımsızlık istiyorlardı. Otokontrol mekanizmasi kendileriydi. Gerekirse cezayi da kendileri öderlerdi.
İkincisi, gözünü resmi tebliğlerden baska hiçbir şeye çevirmeyen‚ bundan başka her şeye sorgulamadan tepki koyan (dolayısıyla nispeten emir komuta zincirine bağlı)‚ grup olarak hareket etmeyi tercih etmeyen‚ sadece "resmi kaynakların beslediği" kendi kuralları ve çekindiği yasal düzenlemelerle kendisini bağlayan‚ bunun dışında tribünün bütünlüğü ve asgari müşterekleriyle ilgilenmeyen bir profildi.
İkisinin de kontrol edilemediği anlar olacaktı şüphesiz ama tartıya konduğu zaman; müşteri gibi davranarak‚ hakkı zannettiği şeyi yani galibiyeti görmediğinde "ara sıra" alabildiğine çirkinleşecek olan ikinci profil‚ her zaman için birincisinden daha evlaydı sayın Aziz Yıldırım´ın gozunde.
Çünkü "müşteri zihniyeti"‚ detaylı propaganda ve yönlendirme ile kanalize edilebilirdi.
Kendisine "tribüncü" diyen insanlar ise bir anda‚ Fenerbahçe´nin aleyhine çalıştığına "kendi kendilerine" inandıkları bir insan / bir kurum hakkında pankart açabilirlerdi‚ açmışlardı. İcra makamının kararına aykırı da olsa‚ "Değer" dedikleri‚ tribün ve kulüp teamüllerine dair‚ çekinmeden fikir belirtebilirlerdi‚ belirtmişlerdi. İcazet istemezlerdi‚ göbekten bağlı olmadıkları için kontrol edilemezlerdi. Düsturları "Azdan az, çoktan çok gider"di. Ya bağımsızdılar, ya bağımsız olmak istiyorlardı.
Fenerbahce taraftarı‚ kulübü yönetmek falan istemedi. Bu insanların arasında biraz vakit geçirseniz yönetime müdahil olma fikrinin yanından bile geçmediklerini görürdünüz.
Peki ne istedi bu insanlar? Hayatlarını adadıkları‚ candan sevdikleri kulüplerinin tribününde bir yaşam alanı istediler. Duyar gibi oluyorum "Hepsi mi bu kadar pırıl pırıl bu insanların?" diyenler olacaktır. Hadi sizin dediginiz olsun da hepsi olmasın. Bu dediğim gibi olanlara da yer açılmıyor ki. Aksine tecritler‚ zahmetler...
Düşünüyorum da bu insanlara çıkartılan zorlukların 10´da 1´i diğer profile çıkartılsa‚ sayın Aziz Yıldırım´ın "Evladır" dediği bu insanlar‚ neler yapardı?
28 Aralık 2011 00:33
Yazdıklarınıza katılıyorum, bu süreç kurtuluş savaşı gibi oldu, yekvücut olduk, ama Lube Ayar'ın da bundan rahatsız olduğunu sanmıyorum. Henüz bir gün önce hem iftira hem hakaretler yağmış üstüne. Canlı yayına çıkıyor cevap hakkı için, dakka bir, o görüntüleri (ki önceki gün izleyememiş) izletiyorlar, sinir stres gırla, canlı yayındasın, belli ki az da bir süre verilmiş, sunucu sürekli "o konuya girmeyelim, bu konuya girmeyelim" deyip duruyor. Üstüne bir de ROK bağlanacak yayına, gevrek gevrek konuşacak. Böyle gerginlik içinde o söz sarf edilmişse, bir şey yok bunda; ki serseriyi daha ziyade "başıboş", her an her yere gelebilecek insanlar için kullandı sanki Lube Ayar. Evde çocuk beklemiyorsa, bekarsan, hasta anan baban yolunu gözlemiyorsa, genç ve avare yıllarındaysan, tek tabancaysan her yere önce sen gidersin. Zor olan Lube Ayar'ın dediği gibi 70 yaşındaki teyzenin, çocuğu elinde annenin oraya gelmesi. Bunun gerçekleşmesi için ağır bir haksızlık, o haksızlığa isyan gerekiyor. Lube Ayar da o asap bozukluğu içersinde dili döndüğünce bunu anlatmaya çalıştı bence.
28 Aralık 2011 01:36
Ben de Lube Ayar'in bir cok elestiriyi haketmeyecek kadar yurekli davrandigini dusunenlerdenim. Maruz kaldigi saldirilar uzucu ve sinir bozucu. Onun yerinde olmak gercekten zor.
Hassasiyetlerimizi yanlis insanlara yoneltiyoruz. Serseri tanimlamasinin basinda 'tribun jargonu' oldugunu da belirtmisken bu kadar rahatsiz olmayi anlamiyorum. O sinir bozucu ortamda @omer sisman bey'in de belirttigi gibi genc-yasli-kadin-cocuk farkini belirginlestirirken kulllandi serseri kelimesini.
Her yandan saldiri altindayken birbirimizi kırıp dokmek acikli.
28 Aralık 2011 01:44
Ömer Şişman'ın yorumuna tamamen katılıyorum. Fenerbahçe taraftarı olarak içinde bulunduğumuz maddi ve manevi saldırıların arasında buna takılmak ne kadar akılcı acaba?
Serseri, aydın, öğrenci, zengin, fakir, bir gruba dahil ya da münferit; bu saldırılan hepimizin FENERBAHÇE'si!
28 Aralık 2011 10:23
Yorumlara katılıyorum. Evet hepimiz taraftarın aşağılanmasından, her şeyin, her cezanın reva görüldüğü bir kitle olarak görülmesinden bıktık. Artık suskun durmak istemiyoruz. Yazıda söz ettiğiniz gibi tribünün "7'den 70'e 70.000 türlü insan var o kitlenin, o grupların içinde" olduğunu anlatmak istiyoruz.
Fakat kime? Bu kültürü bilmeyen o zümreye tabi ki? Ve Lube Ayar'ın canlı yayındaki derdi tam da bu işte. Taraftarları 'serseri' olarak gören kitleye, aylardır kulübü linç etme ortamı sağlayan medya aracılığıyla "Bakın, orada dünyada eşi benzeri olmayan bir taraftar mitingi var ve bu isyan homojen olarak gördüğünüz taraftarların bir isyanı değil sadece. Bunu küçük görmeyin. Orada 7'den 70'e 70.000 türlü insan var"ı anlatmaya çalıştı.
Konuyla ilgisiz ama ROK'un, programdaki o krem muhabbeti boyunca gözleri yaşarana kadar gülmesine rağmen 5n1k'da çıkıp "Ben tavrımı koydum, herkes gördü. Benim olduğum yerde böyle bir şeye tahammül edemem" diyebilecek kadar ...(burada çok şey söyledim) olduğunu da görür mü anti-fener taraftarları, sanmam. Onları geçtim. Ama en azından, Lube Ayar'ı 'Son 5-6 ayda tanınan medya maymunu' diye ilan eden GFB'nin, Lube Ayar'ı kimlerle bir tuttuklarını da görmeleri isterdim.
28 Aralık 2011 10:34
Canlı yayında ve saldırı altında SEVDİĞİNİ savunmak;
Sıcacık odalarımızda keyif çayları içerken, olmadı orasını düzelt-burasını değiştir türünden yazmaya benzemez.
Tek kelime ile ''Zor''dur.
Üstelik, hasbelkader Fenerbahçe Formasını taşıyıp ve bundan yıllardır nemalananların suspus oldukları bir ortamda,
Sürekli hedef tahtası haline geldiğin canlı yayınlarda sınırlı sürelerde direnen konuşmalar yapan bir Güzel Yiğit İnsanımızı üstelik böylesi zor günlerde eleştirmenin ne yeri, ne de zamanıdır.
Çıkarsız umarsız Fenerbahçe'nin direnen SESİ olmayı başarabilen böylesi bir blogda ki Güzel İnsanlarımızın kendileri gibi mücadele vermeye çalışanlarımıza yakışan; destek vermek, teşvik etmektir.
Gibi geliyor.
Saygılarımla
28 Aralık 2011 11:14
Siz gerçekten Lube Ayar'ın içinden gelmiş olduğu Fenerbahçe Tribünleri'nden bir kişi ya da gruba bu sıfatı yakıştırabileceğine inanıyor musunuz?Ben şahsen inanmıyorum.Dün yayını izledim.Lube Ayar twitter'dan katılacağını bildirmişti ve konunun ne olduğunu bilmiyordum.Muhtemelen hafta sonu gerçekleştirdiğimiz miting konuşulacak diye düşündüm ve programı izlemeye başladım.Ancak mevzu başladığında benim bile sinerilerim paralize oldu.O kadar kötü oldum ki bir yandan yemiş olduğum akşam yemeği boğazıma dizildi ve sofradan kalktım.6 aydır sistemli bir şekilde kıymetli-değerli-kutsal-yüce (adı herneyse) bildiğimiz değerlere sistemli bir şekilde saldıran insanlar bir anda hanemim içerisine, anama bacıma saldırmışlar gibi hissettim.Ben Lube Ayar'ı şahsen tanımam, özel hayatında nasıl biri olduğunu bilmem, kendisini ilk defa mitingde gördüm.Ama bu olaydan ben bile bu kadar etkilemişken kendisinin ne halde olabileceğini siz düşünün.Orada konuşmakta zorluk çektği ve kontrolünü kaybetmemek için çok çaba sarfettiği belliydi.Bu halde iken yanlış anlaşılabilecek cümleler kurabilir insan, duygularını tam olarak ifade edemeyebilir. Hiç bu şekilde düşündünüz mü?
Şu içinden geçtiğimiz kahrolasıca süreçte bu insanlar belki isteyerek belki istemeyerek kendilerini attılar bu şerefsiz insanların önlerine.Bugüne kadar kötü olan yanlış olan ne söylediler ki bir kelimeden bu kadar fırtına koparıldı.6 aydır sosyal medya üzerinden kendisine hak etmediği ne ithamlarda bulunuldu.Kim çıkıpta bu konuda bir fikir beyan etti?Ben şahsen kendisinin bu muameleyi hak etmediğini düşünüyorum.Lube Ayar gibi insanlar şu kokuşmuş medya düzeni içerisinde sesimiz oluyorlar bize ilham veriyorlar, direncimizi artırıyorlar.Bu insanlara sahip çıkmamız gerektiğini ve bu şekilde davranmadan bir empati kurmamız gerektiğini düşünüyorum.
Yazınızın daha eski olan kısmına katılıyorum ancak bu olay ile ilişkilendirilmesini çok doğru bulmuyorum.Keşke "serseri" kelimesinden yola çıkarak tribün kültürümüz ve sorunlarımız hakkında bir fikir ortaya çıkacağına, bu pislik medya düzeninde sesimiz olan insanlara karşı nasıl bir aşağılama, küçük düşürülme, itibar sarsma gibi hareketlerde bulunulduğunu ve bir camianın izzet-i nefsi ile nasıl oynandığını anlatan, gerçek "serserileri" ortaya döken bir yazı kaleme alınsaymış.
Ben kendi adıma hem Lube Ayar için, hem de burada yazılmış olan yazı için üzüldüm. Fenerbahçe için birşeyler yapma gayreti içerisinde olan herkesin bir değer olduğunu unutmayalım.
Tüm sevgi ve muhabbetlerimle...
28 Aralık 2011 11:42
Fazla takılmayalım bunlara..hassas olunacak girla sey varken...
28 Aralık 2011 12:42
Tum yorumlara katiliyorum. Cok gereksiz bir catlak olmus. Onlara karsiyken kendi icimizde kucucuk seylerden anlam cikartmaya calisip kavga etmek? Enerjimiz, kalan azicik moralimiz boyle harcanmamali.
28 Aralık 2011 13:28
abi ben de katılıyorum, bence bu yazı olmamış. kusura bakma ama lubenin yukarıda yer alan konumasından genel olarak tribün gruplarına serseri olarak baktığı filan da çıkarılamaz. orada bir betimleme yapıyor, cümlenin anlamı da bence açık, insanların ötekileştiremeyeceği, doğrudan sıradan, bizden insanların orada olduğunu ifade etmeye çalışmış. şimdi tek bir kelimeden bu kadar büyük çıkarımlara ulaşmamız doğru oldu mu? üstelik biz de bunlardan muzdaripken?
hassasiyetini anlıyorum ama bu hassasiyeti lubenin de paylaştığını, orada tvde bir konuşma yaptığını, orada kastettiğinin bazı tribün gruplarının serseri olmadığını neden hesaba katmayalım?
üstelik abi evet, tribün grupları içerisinde de serseriler var. tek tek isim vermek istemem ama, stadın ortasında bir insanı otopark çakallığı yüzünden bıçaklayan birine de sempati ile bakamıyorum. bunu bir iş olarak kabul eden, rant sağlayan, bu ranta dokunabilecek insanlara da eziyet eden insanlar her takımın tribün grubunda bulunuyor, sen benden daha iyi biliyorsun.
velhasıl bu yazıya üzüldüm. niyetin temiz ama lube bizim ötekimiz ve bu yazının konusu olacak bir şey yapmadı.
28 Aralık 2011 15:15
lube'nin samimiyetinden, iyi niyetle gösterdiği çabadan en ufak bir şüphe duymuyorum. Bu süreçte pek çok insan elinin altına taşı koydu. Kimi gece yarısı metrise gitti, kimi adliyenin önünden ayrılmadı. Kimi biber gazı yedi, kimi papazın çayırı gibi bloglarda fikirler üretti, kara propagandaya karşı insanların içinde bulundukları akıl tutulmasından kurtulmasına çapaladı. Kimileri pankartlar koreografiler hazırladı. kimileri videolar yaptı, kimleri sosyal medyada yaydı. Kimi eylem örgütledi, kimileri katıldı. Kimleri tıpkı eski günlerdeki gibi, haysiyet savaşında ceketi asla alta asmayacağını göstermeye taksime gitti.
Lafı daha fazla uzatmayayım. Lube de bu süreçte pek çok insanın karşısında antipatik olmayı göze alarak öne atılanlardan oldu. Öyle ki bu itibarsızlaştırma süreci armanın, formanın peşinden giden herkesin itibarsızlaştırılma süreci bir yandan. Kulübe değil resmen sana bana şikeci diyebilecek kadar haddini aşmış ergenler bile mide bulandırdığı bir iklimde Lubegillerin itibarının ciğeri beş para etmez adamların ellerinde paralanmasına izin vermemek gerek.
Öte yandan gelişmeyi, daha iyi olmayı fikri tartışmalar vererek, birbirimizin fikirlerinin yontulmasına sebep olarak gerçekleştirebiliriz.
Fenerbahçeyi gönülden seven ne kadar insan varsa o kadar da fenerbahçe var. Hepimiz kendi durduğumuz yerden bakıyoruz olaylara. canarino da aslında lube'nin bir ifadesinden yola çıkarak başka bir tartışma yaparak akıl yürütmemize yol açan bir tepki göstermiş. meseleye bir de burdan bakmamız gerektiğini hatırlatmış. lube de benzer bir olgunlukta yaklaşacaktır yazıya.
28 Aralık 2011 15:22
Ben açıkcası Canarino'nun son iki yazısının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden biraz uzun ama her iki yazıya birden atıfta bulunan bir yorum olacak. Her cemiyette olduğu gibi burada da "yönetici" konumunda bulunanların ve/veya "kanaat önderi" vasfı yakıştırılmış olanların, taraftarları kendilerini alkışladığı ya da iktidar alanlarını pekiştirdiği sürece başı okşanacak kitleler olarak gördüğü ve bu eğilimin giderek ivme kazandığı görüşüne ben de katılıyorum.
Futbol "meta"laştıkça, taraftara "müşteri" olmaktan fazlasını vermek sadece futbolu yönetenlerin kar oranlarını düşürmüyor beraberinde iktidar alanlarını da tehdit ediyor. Mesele sadece "dekoder alın!" meselesi değil, Fenerbahçeliliği Fenerbahçe kartı ile, Fenerium cirosu ile ölçmek de bunun başka bir göstergesi. Fenerbahçelilik kimliğini ona içkin bütün sosyo-ekonomik , kültürel ögelerden arındırıp, taraftar kartı ya da lisanlı ürün sahibi olmaya indirgeyen zihniyet, sadece para kazanmayı değil taraftarı serseriliğinden arındırıp uysallaştırmayı da hedefliyor.
“kanaat önderi” vasfı yakıştırılmış olanların –ki buna 3 Temmuz’dan sonraki süreçte papazınçayırı ekibi olarak bizleri de dahil edelim hadi- hangi kanaatin önderi oldukları, yöneticilerin bu iktidarını pekiştirip, bir nevi taraftar nezdinde rıza üretme aracı olup olmadıklarıyla da sorgulanabilmeli.
Doğal olarak 3 Temmuz travması derin yaralar açmakla birlikte, taşları yerinden oynatıp yeni dengeler ve odak noktaları yaratıyor. “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” klişesinin ardına sığınıp, yürütülen şu mücadelenin içindeki rahatsızlıkları halı altına süpürmenin kimseye faydası olmaz. Canarino’nun tribünün içinden gelen biri olarak, olaylara baktığı yer itibariyle yakaladığı önemli bir nokta var. Benim itirazım bu eğilimi “Nihat Özdemir” ya da “Lube Ayar”a indirgeyerek somutlaştırmaya gitmesi. Böylesine önemli bir tartışmayı iki isme kurban etmektense –ki Lube Ayar hakikaten bunu ifade etmek istememiş olabilir- daha geniş bir çerçeveye oturtmak lazım. Ancak Canarino’nun böyle bir tartışmanın kapısını açması bile önemlidir.
28 Aralık 2011 18:03
bence yazıda lube hanım'a yönelik öyle yoğun bir eleştiri falan yok sadece bir sözden yola çıkıp başka bir değerlendirme söz konusu. yazının vardığı yer konusunda bir problem yok zaten, çıkış noktasındaki sözün biraz abartılı bir şekilde algılanması söz konusu olabilir ki o da kişisel bir değerlendirmedir biz katılırız ya da katılmayız.ben lube hanım'ın o kasıtla söylemediğini düşünüyorum, beni rahatsız eden şey bazı yorumlarda gördüğüm fenerbahçeli fenerbahçeli'yi eleştirmemeli yorumu, bu son derece tehlikeli bir söylem biz kendimiz sırf fenerli olduğumuz için bize bazı konularda haksızlık yapıldığını söylerken birilerini sırf fenerli diye eleştiriden kaçınırsak o zaman inandırıcılığımız kalmaz.şartlar ne denli olağanüstü olursa olsun kimse eleştireden münezzeh değildir. eleştiri genel olarak biz linçe uğrarken yaptıkları gibi kimliğe değil söze ve eyleme göre yapılır.
28 Aralık 2011 19:35
@ aethewulf
Neden kusura bakayım kardeşim. Bana “Sen de yaz” derken “Fikirlerimiz hep bir olacak ama…” diye şart koşmadınız ki. Olmamış, diyorsun. Varsın, olmasın. “Olduğu kadar” deriz, neresi olmamış, tartışırız.
“Lube Ayar, tribün gruplarına serseri gözüyle bakıyor” diyecek olsam, yekten yazardım.
“Lube Ayar'ın, sinir harbi eşliğinde yürüyen bir süreçte kendini takdire şayan şekilde öne atması, karşı tarafın bel altı çalışmasının devamlı kendisine yönelmesini sağlıyor. Buna kafa, kalp ve ruh dayandırmak kolay değil. Nitekim aşağıdaki konuşmanın gelişinden de bir kavram karmaşası içine girildiği belli. Yine de özellikle 3 Temmuz'dan sonra "kanaat önderi" gözüyle bakılan, fazla medyatik bir insan olarak "kitlelerin sevgisine ve takdirine mazhar olunca, kendisiyle bir düşünmeyenleri ötekileştirme algısı yaratan" böyle söylemlerin yanına bile uğramamak gerekiyor.” diye uzun uzun edebiyata girişmezdim.
Betimleme işine gelince. Sevgili Gürman, biliyorsun “Teşbihte hata olmaz” demek, “Ne benzetme yaparsan yap, yerine oturur” demek değil. Aksine “Teşbih yaparken tedbiri elden bırakmamak lazım. Başka yerlere gider” demek. En azından ben öyle biliyorum. Hal böyle olunca, CNN Türk gibi bir kanalda “Fenerbahçe'deki büyük, hakim tribün gruplarının” serseri sıfatıyla karşılaşması, hiç değilse “Aman yahu lütfen” denebilecek bir şey. Naçizane bunu yapmaya çalıştım.
Ha, gelelim Lube’nin kastettiğine. Ama ondan önce…
Üzüldüm demişsin. Üzdüğüm için üzüldüm. Lakin “stadın ortasında bir insanı otopark çakallığı yüzünden bıçaklayan birine de sempati ile bakamıyorum” vurgusuna da ben üzüldüm. Ya ben öyle insanlar olduğunu bilmiyorum ya da sempatiyle bakıyorum, bu örneklemeyi yaptığına göre. Sence benim üzerine vurgu yapmaya çalıştıklarım bu insanlar mı? Hayır tabii ki. Peşine “sen benden daha iyi biliyorsun” deyip “bunu bir iş olarak kabul eden, rant sağlayan, bu ranta dokunabilecek insanlara da eziyet eden insanlar her takımın tribün grubunda bulunuyor” demişsin. Yaşa! Mesele bunu söyleyebilmek işte. Gruplarında değil, grubunda. Evet, ben biliyorum. Sen biliyorsun. Herkes biliyor ama bir televizyon kanalında bunlar konuşulacaksa ve neyin ne olduğu zikredilmeyecekse, “tribün grupları” diye bir evrensel küme yaratıp, onlara serserilik atfedilmeyecek o halde. Yok, eğer atfediliyorsa benim şu “O kişileri kim adam sırasına soktu? Mail listelerinin TSYD'de yapılan toplantılarına gelip "Onları bitireceğim" diyen kulüp başkanları neden yıllarca beslemeye devam ettiler? Sonra neden küstüler? Sonra "İti ite kırdıracağım" deyip, insanlıktan nasibini almamış bir şekilde neden onların üzerine onlar gibi birilerini saldılar? Sonra neden yine mütareke yaptılar? Neden? Neden? Neden?” sorularının gelmesine de razı olunacak. Kulübünü her şeyden çok seven, Türk futbolunda devrim yapan, Fenerbahçe’nin Atatürk’ü, İsmet Paşa’sı, Fevzi Çakmak’ı olan, darağacına gitse Fenerbahçe diyecek insanların bu işlerde nerelerde olduğunu da konuşmak gerekecek. “Yol verdiğiniz işler yüzünden bir iki kişi eşek cennetini boylasaydı ne olacaktı” diye sormak gerekecek. Yok, “şimdi sırası değil” deniyorsa ki bence de şu ortamda öncelik değildir; o zaman hep beraber itidal sağlanacak.
Ayrıca ana mesele Lube Ayar değil… “Fenerbahçe tribünleri, özellikle yenilenen stadyum ve iletişim çağının getirdikleri yüzünden organizasyon sancısı çekerken ve "müşteri - taraftar" ayrımının teorik tartışmaları tüm sertliğiyle devam ederken, oldukça büyük bir kitlenin "Ne söyleyecek acaba?" diye ağzına baktığı Lube Ayar'ın söyledikleri, açık yaraya tuz ve karabiber basmak oldu. Hiç hoş olmadı.” Derken bunu söylemek istedim. Lube Ayar insanlarla bir araya gelir, ben öyle demek istemedim der, mevzu kapanır. Ama bu algıyı alan diğerleri? İnan bana bu tip “ağızdan kaçan” benzetmeler bile Fenerbahçe tribününü ortadan ikiye kesiyor. Çünkü bir anda kitleye yayılıyor
28 Aralık 2011 19:35
@ olgu
Ben o eğilimi Nihat Özdemir’e ya da Lube Ayar’a indirgemek için yazmadım. Olaylar öyle denk geldi. Nihat Özdemir’in 58. Madde uğraşı ve mitinge gelmemesi ile Lube Ayar’ın “Serseri” kelimesi… Yoksa elde elbette mevzu bol. Tek dert yazıp, çizecek zaman olmaması. Hep beraber o da olur :)
@ fatih
Teşekkür ederim :)
Velhasıl bir ara bir araya gelip, hem rakı hem de bu muhabbeti parlatalım ağalar. Yazıya dökülmeyen ya da vakitsizlikten kaynayan şeyleri konuşuruz. Özellikle Gürman, madem seni üzdük, tazmin etmek lazım şimdi onu :)
28 Aralık 2011 21:08
arkadaşlar kendinize gelin,malum grubun klasikleşmiş oyunları sizleri biribirinize mi düşürüyor yoksa? haklı çıkma yrışına da girmeyiniz lütfen.bence yapılacak en iyi şey lube hanımdan özür dileyip bu mevzuyu kapatmak.bu yazıları okuyup fenerbahçelileri birbirine düşürdük diye ellerini ovuşturanları daha fazla sevindirmeyin lütfen
28 Aralık 2011 21:48
''Siz gerçekten Lube Ayar'ın içinden gelmiş olduğu Fenerbahçe Tribünleri'nden bir kişi ya da gruba bu sıfatı yakıştırabileceğine inanıyor musunuz?Ben şahsen inanmıyorum.Dün yayını izledim.Lube Ayar twitter'dan katılacağını bildirmişti ve konunun ne olduğunu bilmiyordum.Muhtemelen hafta sonu gerçekleştirdiğimiz miting konuşulacak diye düşündüm ve programı izlemeye başladım.Ancak mevzu başladığında benim bile sinerilerim paralize oldu.O kadar kötü oldum ki bir yandan yemiş olduğum akşam yemeği boğazıma dizildi ve sofradan kalktım.6 aydır sistemli bir şekilde kıymetli-değerli-kutsal-yüce (adı herneyse) bildiğimiz değerlere sistemli bir şekilde saldıran insanlar bir anda hanemim içerisine, anama bacıma saldırmışlar gibi hissettim.Ben Lube Ayar'ı şahsen tanımam, özel hayatında nasıl biri olduğunu bilmem, kendisini ilk defa mitingde gördüm.Ama bu olaydan ben bile bu kadar etkilemişken kendisinin ne halde olabileceğini siz düşünün.Orada konuşmakta zorluk çektği ve kontrolünü kaybetmemek için çok çaba sarfettiği belliydi.Bu halde iken yanlış anlaşılabilecek cümleler kurabilir insan, duygularını tam olarak ifade edemeyebilir. Hiç bu şekilde düşündünüz mü?'' Bu kısımlar Brubaker'den alıntı olup tamamına yakınına can-ı gönülden katılıyorum.
Ben Beyaz Tv deki programı sonuna dek izledim.Bence asıl önemli bölüm Sevgili Ömer Abinin müthiş buluşları;
1-İbrahim Akın'a verildiği iddia edilen paranın (Yusuf TURANLI tarafından) fenerbahçe ile baglantısının bulunamaması;Ayrıca Y.T.'nin Rize'li olması, para aldığını İbrahim'in itiraf ettiği Fahrinin Rize'Li olması ve hepsinin Tahir KIRAN'ı tanıması ilginçti.
Ayrıca İbrahim'e 200.000 Dolar verildiğini Trabzondan Zeki MAZLUM'a Tahir KIRAN'ın sms ile bildirmesi...
T.KIRAN buna cevap vermek için baglandığında Aziz YILDIRIM'a saldırıp, o arada hızını alamayıp o igrenç ''kayganlaştırıcı'' yakıştırmasını yaptı ve Lube o şokta konuşmaya çalıştı.
2-Sadri ŞENER ile Nevzat ŞAKAR arasındaki konuşmada stat için 5 Trilyon paranın seçimden hemen önce alınması gerektiği, seçimden sonra Gn Müdürün parayı vermeyeceğinibelirttip, 1-1,5 arası Stadı yapıp geri kalanı nasıl iç edeceklerini konuştukları tapelerin ortaya çıkması...
3-Ayrıca dikkatimi çeken bir konu da Rasim efendinin hangi FB.'yi bulup tapeleri sorup dalga geçmeye çalışması ve Tahir bu lafları ederken igrenç bir şekilde gülmesi.İnanılmaz igrendim.(Kadın uyuyacaktım diyor, salona geçiyor bakıyor babası izliyormuş.Adam hasta orada kriz geçirip ölse vs)
28 Aralık 2011 22:15
Gayet kendimdeyim. Birbirine düşme ya da haklı çıkma yarışına girme diye bir şey yok. Lube Hanım'dan özür dileyecek bir şey de yok. Bu yazıları okuduğunda "Fenerbahçeliler birbirine girdi ya la ehe ehe" diyecek embesil varsa ona yapacak hiçbir şey yok.
29 Aralık 2011 13:53
Allah günü Fenerbahçeli fenerbahçeliyi ve fenerbahçeyi eleştirebilir. Hepimiz oturup dinleyeceğiz, kendi fikrimizi ifade edeceğiz. ne kadar çok sesli olursak o kadar güzel.
@canarino: aynı şeyi hemen hemen farklı yöntemlerle anlatmaya çalışmışız. esasında lube de farklı bir şey demiyor, tribüne katılan insanların toplum dışına çıkartılması, "serseri" filan diye adlandırılan bir "ötekileştirmeye" tabi tutulması elbette doğru değil. bu gerçeği yansıtmıyor. lubenin sözlerinden benim de anladığım "serseri diye ötekileştirilemeyecek bir topluluk olduğu" vurgusuydu.
benim itirazım, üzüntümün de kaynağı bu algılama farkları da değil esasında, olgu'nun da ifade ettiği bir husus, doğrudan bir şahsiyetle somutlaşmış olması. herhalde böyle bir yazı yazılacaksa, senin de ifade ettiğin sebeplerle bunun öncelikli muhatabı lube olmaz, öncelikli muhataplarından biri dahi olmaz. ne yazık ki konjuktürel sebeplerle bu yazıda ismi geçse de, gerçekte bu lafları ilk duyması gereken lube değil.
üzüntümün ikinci sebebi ise, geçrekte bu lubeye giden bir taş olmasa da onun kafasına ulaşmış gibi bir algı olması. lube zaten çok yoğun, çok haksız, ahlaksız bir saldırı altında ve bunun için bedel ödüyor. hali hazırda tahir kıran gibi adamların bile ağzına dolanmış olması kendisi için bir acı ve üzüntü vesilesi. bu kadar yoğun saldırı altında bir insana bir taşın da buradan gitmiş gibi gözükmesi beni üzüyor.
birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu zamanlardan değil, yaptığımız da bu değil ama biri dayak yerken ya burnun akmış diye yanına gitmek, öyle bir fotoğraf verme ihtimali bile beni ürkütüyor.
bir de,
""Dün oradaki kitle çok özel bir kitleydi. Yetmiş yaşında kadınlar, ailesiyle gelen çocuklar. Yani, hani tribün jargonuyla böyle "şey" diyemeyeceğimiz "serseri" diyemeyeceğimiz insanlar vardı. Çünkü hiçbir tribün grubu, yani çok spesifik örnekler verebilirim, Fenerbahçe'deki büyük, hakim tribün gruplarının olmadığı, sosyal medyadan örgütlenen, insanların bir araya gelip konuştukları bir mitingdi"
bu cümleden de hala fenerbahçedeki hakim tribün gruplarının serseri olduğu yönünde bir anlamı ben çıkartmıyorum. çıkarttığım iki şey var 1) o grup içerisinde serseri diye ötekileştirilemeyecek geniş bir kitle vardı (yani halk) 2) hakim tribün grupları da yoktu (yani klasik örgütlenme değildi) 3) yani halk kendi başına bir duygu ile sosyal medya üzerinden örgütlenerek geldi.
e bu doğru?
doğru olunca da benim abi biraz yanlış olabilir misin acaba diye sormak isteği de uyanıyor?
29 Aralık 2011 15:34
@ aethewulf
Gürman kardeşim, x birisi, bin türlü uğraş içinde olup, CNNTürk gibi bir ekrana çıkarak "Bu mitinge katılmadık ÇÜNKÜ düzenlenmesine ön ayak olan insanlar zevzektir" dese de aynı tepkiyi gösterirdim, gösterirdik. Hal böyleyken bir taş ya atılmıştır ya da atılmamıştır. "Birisi dayak yerken 'burnun akmış' diye yanına gitme fotoğrafı vermek" diye bir ihtimal olamaz. Ya öyle birisindir, ya değilsindir. Öyle birisi olduğuma kanaat getirdiysen, zaten uzun boylu tartışmaya gerek yok. Eyvallah denir, gider. Ha, yok öyle değilse... Lube Ayar'ın kastının o olmadığını ancak kendisinin ağzının içine bakan kitlenin içerisinde, her yerde olduğu gibi, fikirsiz ve ön yargılı yüzlerce, binlerce insan bulunduğunu ve bu insanların isteyerek ya da istemeyerek "tribün grubu mensubu olan ya da olmayan" ayrımını, bu söyleme dayanarak derinleştirdiğini de takdir etmek gerek.
Gürman, ben 4 senedir stadyuma gitmiyorum. Sebebi de tribüncü dediğimiz kitleye dair "genel" hayal kırıklıkları ve sıkıntılardır. Ama o kadar. Özelde, orada "Hadi gidiyoruz" deseler "Nereye?" diye sormayacağım bir sürü ağabeyim ve kardeşim varken, Lube Ayar'ın "algı yaratan" söylemine dair, "yazıp çizebildiğim" bir ortamda, yapıcı şekilde değinmemekten ar ederim.
Eğer ki o "çünkü"den sonra isim verilseydi bambaşka bir şey tartışırdık bugün. Ama o ya da bu sebeple"grupları" dendi. Öyle de program kapandı. Bir sürü konuda aynı fikirde olmadığım ama bir sürü mensubunu çok sevip saydığım Grup CK, Ünifeb ve Vamos Bien de işin içine girdi. Onları savunmak falan bana düşmez ama naçizane sıkıntılarımı yukarıda arz ettim.
Konuyla pek alakası yok ama "hakim tribün grupları da yoktu (yani klasik örgütlenme değildi)" çıkarımına da pek katılamayacağım. Bayağı da oradalardı. Belki de o yüzden diğer türlü algıladım.
29 Aralık 2011 15:48
@canarino,
Bak abi, şimdi sen benim söylediklerime savunur tarzda cevap veriyorsun. neden? çünkü ifademin ya senin söylediğini kapsamayan bir alana ulaştığına, kast etmediğin bir şeyi kast ettiğime inanıyorsun -yanlış anlaşılma- ya da seni olmadığın bir şeyle itham etmenden rahatsızsın. doğru olup olmaması da önemli değil, böyle algılamışsın böyle algıladığın için de kendini ifade etmeye devam ediyorsun. bunda da haklısın.
ben de aynı şeyi söylüyorum. lubeyi yanlış anladığını düşündüğümü ve lubenin olmadığı bir şeyle yargılandığını ifade etmeye çalışıyorum.
sen başkası dayak yerken burnu akmış diye eleştiren betimlemesi de, birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu günlerde zihniyeti betimlemesi gibi bir pozisyon belirlemek için verildi. yani ne diyoruz? ya bu birlik ve beraberlik söylemine kapılarak otoriterleşmeyelim, çok sesliliği, eleştiriyi baltalamayalım. ben de oraya kendimce bir ayraç koyuyorum. biri dayak yerken de burnu akıyor diye üstüne gitmeyelim.
şu konuşmayı ben izledim, aynı hassasiyeti paylaşmayabiliriz ama bence lubenin söyledikelrinden kastettiğinden anlam çıkmıyor. hatta bence aynı şeyi düşünüyorsunuz. o da seninle aynı hassasiyeti paylaşıyor, tam da bu yazında yazdığın bakış açılarına katılmıyor.
hakim tribün grupları da resmen yoktu abi. o tribün gruplarında olup katılmak isteyen arkadaşlar vardı. yani yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir örgütlenme ile orada buluşulmadı daha çok yatay bir örgütlenme içerisinde yer bulan insanlar vardı. şu rakı masasına bir otursak daha da detaylı ve iyi anlatacağım.
sevgiler,
29 Aralık 2011 19:30
Güzel de Gürman kardeşim, benim burada “sen beni yanlış anladın sitemine girişmem” ile sözü kitlelerce muteber kabul edilen x bir insanın televizyon ekranında, kastederek ya da etmeyerek, “hakim tribün gruplarına” serseri demesi arasında bir miktar fark var. Tekrar tekrar aynı olgunun üzerine yazınca takıldığımız şey sanki bir kelimeymiş gibi gözükebilir ama “insanlar üzerinde yaratılan algının” mühim olduğunu yeniden ekleyeyim… Neyse, ne diyorduk? Ha, ben sana burada iki “yanlış anladın” derim, sen iki “Yanlış yaptın” dersin, ha hu karşılıklı tartışırız ama vardığımız sonuç, bilgisayarın tuşuna basıp, “Yorulduk lan. Artık bir piiz ortamında konuşuruz gerisini kardeşim. Hadi hayırlı geceler” demek olur. Sen bana gayet net olarak “Yok yahu, çeşitli sebeplerle tribüncü duruşun karşısında gözüken insanlar o ön yargıyı çoktan aştı. O yüzden bu tabirler o tip bir bakışı desteklemez” diyebilir misin?
Lube Ayar’ı yanlış anlamadım. Gayet net anladım. Kötü niyeti olduğuna falan kesinlikle inanmıyorum. Bunu yazıda da dile getirdiğimi düşünüyorum. Ama “Keşke çünkü’den sonrasını getirmeseydi” diyorum, zira benim bu hayattaki düsturum “Olmuş işin kötüsü olmaz” şeklinde bile olsa, yazık ki bu çağda tersini görüyoruz..
Gelelim “hakim tribün grupları da resmen yoktu” bölümüne… Biliyorum, zerre alakası yok konuyla ama nasıl olacaklardı? Hadi, adı çıkmış olanı bir kenara koyalım. Emniyetin ve bütün aygıtların “tek telefonla ulaşabilir ve tehdit edebilir” hale geldiği, ekseriyetle işinde gücünde, ekmeğinin peşinde, sıradan insanlardan oluşan ve yönetimle organik bağı bulunmayan türlü tribün gruplarından, yönetimin ayarladığı ama her ne hikmetse o yönetimin en üst düzey isminin bile gelmediği bir mitinge ne tarz bir katılım beklenebilirdi?
Şimdi yazacağımı “güncel kanaat önderlerinin bazılarına dayatmak istediğim rövanşist bir his” ile yazmıyorum. Sadece kafamı kurcalayan bir soru… Bütün o tribünlerin üstüne gelinme dönemlerinde, hani setlerin çekildiği, bilekliklerin takıldığı, insanların fişlendiği, görüntülerin servis edildiği, emniyete “yakalayın” dendiği, yöneticilerin “vurdururum lan sizi” dediği zamanlarda neden böyle birlik değildik biz? Kulübün resmi kanalındaki stüdyolarda “Futbol programlarında futbol konuşulmuyor. Fenerbahçe zor durumda bırakılmaya çalışılıyor. Biz burada her şeye karşı çıkıyoruz” programları dönerken, az yukarıda, tribünde insanları sürükleyerek gözaltına alıyorlardı. Hey gidi hey…
Dediğin gibi kardeşim, bizi rakı masası açar. Ama öyle “otursak” falan değil, adını koyalım… Haftaya cumartesi var mı bir planın programın? Bizim var da, belki iştirak etmek istersin diye sorayım dedim :)
29 Aralık 2011 19:38
şayet istanbul'da olursam bensiz o masaya oturma şansınız olmaz.
velakin,
tam da söylediğin sebeple hakim tribün grupları orada yoktu denmesi de hem doğru, hem meşru, hem de kabul edilebilir oluyor,
ve bir de hassasiyetini anlasam da hala lube'nin öyle bir şey demek istemediğini, demediğini de biliyorum. sen de orada puanı zaten vermişsin. o söze değil, sana düşündürdüklerine kızıyorsun, haklısın. algında canlanan şey karşı çıkılacak bir şey ama, karşıdakinin niyeti de, isteği de o değil, öyle olunca ve adı da geçince, konu da niyeti bu muydu değil miydi bölümüne takılıyor.
bir de sorduğun soru çok anlamlı, aynen katılıyorum, ama insanlar böyle işte, okkalı bir tokat gelmedikçe, uykudan uyanmamız zor olabiliyor.
29 Aralık 2011 20:13
Aynen öyle Gürman. Hem doğru, hem meşru, hem de kabul edilebilir ama oradaki “çünkü” bağlacının serseriye bağladığı şey de tribün grupları olunca en azından bizim gibi un eleyip, eleği duvara asma aşamasındaki insanların bile “Bir dakika yahu” deme durumu var, sen bu işin ceremesini dibine kadar çeken “samimi, çıkarsız” insanları düşün bir de. Lube Ayar’a bir şey demem ama bu insanlar için de “maksadını şaşmış benzetme oldu” demek yersiz olmaz sanki.
Bir de Gürman, anlamlı bulduğun soruya bir iki ek yapayım. Duygu sömürmeye çalışmıyorum. Samimiyetle merak ediyorum… Sence okkalı bir tokat olan bu süreç, insanların o tribün zorluklarına ve bunları çeken “diğerlerine” bakışı da değiştirdi mi? Olmaz ya, Aziz Yıldırım bugün tutsaklıktan kurtulsa… Aradan birkaç ay geçse ve tribünlerdeki uygulamalar “aynen eskisi gibi” devam etse, o uykudan uyanan insanlar hangi safta dururlar? Yârin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde, hep beraber diyebilmek için 10.000’lerin bırak 8.000’ini verdiğini, bir “yazık insanlara be” dediğini duyar mıyız?