Fenerbahçe'nin haybeye karnesi (4) - Hücum
Yeni sezon başlamadan eski sezonun değerlendirmesini bitirmek gerekir. Sırada hücum oyuncuları var.
Beni Yak Kendini Yak Mamadou Niang:
Ömer Üründül tipi çağdaş yorumcular olsun, Erkan tipi çağdaş taraftarlar olsun, Claudio Maldonado tipi çağdaş takım arkadaşları olsun; hepimiz yıllardır Hakan Şükür tipi çağdaş forveti bekliyorduk bu takımda. Son yirmi yılın neredeyse her sezonuna yeni bir yabancı forvetle giren Fenerbahçe, aradığı Hakan Şükür tipi çağdaş forveti, daha Hakan Şükür parlamamışken bulmuştu aslında Frank Pingel'in şahsında ama talihsiz takımız birader. Adam daha sezon başlamadan sakatlanınca, yine elimiz kursağımızda kaldı, yine Fadıl Vokri tipi arkaik, Aygün Taşkıran tipi pırpır forvetlerle gönül indirmek, Müjdat Yetkiner'den bile daha hareketsiz golcülerden mucize beklemek zorunda kaldık.
Neyse ki bu sezonun başında Senegal çöllerinden gelip, Saracoğlu'nda bir serap gibi arz-ı endam eden aslan parçası hasretimizi dindirdi. Mamadou tam da özlediğimiz forvet özelliklerini taşıyordu, sakatlanana kadarki performansıyla da ben dahil birçok taraftarın aklını aldı ama sakatlık dönüşü bir haller oldu çağdaş forvetimize. Hakan Şükür'ün çağdaş forvetlikten, sığ yorumculuğa, oradan da haybeye milletvekilliğine geçiş yapması gibi; bizim Mamadou da içinde çağdaşlık nâmına ne varsa o korkutucu MR cihazında bırakıp, halı saha maçında aldığı her topu ezen, götünü kaldırıp geriye koşmaya erinen, halı saha ücreti kişi başına 6 lira ise cebinde her nedense bir beşlik, bir de ellilik banknot bulunduğundan her seferinde bir lira eksik ödemesine göz yumulan esnaf forvete dönüştü. Her maç en az bir kere, kimsenin akıl erdiremeyeceği numaralarla rakibi kuru bamya gibi ipe dizecekmişçesine burnunun dikine gitmese olmuyor, her maç en az on kere Alex'in koşusunu görmeyip topu ezmese içi rahat etmiyordu.
Haksızlık, vefasızlık, kadirbilmezlik sızıyor mu bu satırlardan? Eh biraz! Ama Mamadou son düzlükte kendisini "çağdaş" kılan o özelliklerine yeniden kavuşup, kıyak bir takım oyuncusu olarak performansını yeniden yükseltmeyi başardı mı? Ona da evet. O vakit hep beraber: Beni yak / Kendini yak / Mamadou Niang...
(Yeni sezona ilişkin yakası açılmadık teorim de şu: Emenike, Niang'ı kesecek.)
Semih Şentürk:
Takımın en eski oyuncusunun yarattığı çağrışımlara bakar mısınız sevgili Erfurtlular: Yedek kulübesi, nöbet, öpe öpe aşınan yüzük, genç Semih, artık yaşlı Semih. Öyle talihsiz bir adamdan bahsediyoruz ki, sezon içinde anlaştığı rivayet edilen Deportivo sezon sonunda küme düşüyor. Öyle tevekkül dolu bir adamdan bahsediyoruz ki, Niang yetmiyormuş gibi bir de Emenike'nin alındığı sezonda üç yıllık sözleşmeye imza atıyor. Öte yandan öyle kıymetli bir adamdan bahsediyoruz ki, bu takımın altyapısından yetişip, hem Van Hooijdonk'un, hem de Mamadou Niang'ın yedeği olmayı başarabiliyor.
Semih Şentürk'ün Fenerbahçe macerası bir eşik hikâyesi aslında. Ne zaman ki Semih'in bu takımın birinci forveti ol(a)mayacağını ve ömrübillah iyi bir yedek olarak kalacağını idrak ettik, işte o zaman hem biz, hem de Semih rahata erdi. Zira taraftar onunla ilgili beklentisini makûl bir düzeye çekti, o da muhtemelen makus talihini kabullenerek rahat bir nefes aldı. Bu sezon böyle rahat bir Semih Şentürk'ü, böyle rahat bir ruh haliyle izledik ve Semih her sezon olduğu gibi beklentileri karşıladı, üzerine düşeni yaptı ve aslanlar gibi yeni sözleşmesini de yapıp kenara çekildi.
Semih Şentürk yedek kulübesindeki varlığıyla bile bu takımın en önemli oyuncularından biri ve emin olun, elli yıl sonra torunlarımıza anlatacağımız futbolculardan biri olacak. "Bir Semih vardı," diyeceğiz ateş başında etrafımızda toplanmış sarı-lacivert çubuklu formalı veletlere, "maç zora girince oyuna girer imzasını atardı her daim, tilki gibi golcüydü. 35 yaşında Messi'nin yerine oyuna girip golünü yazarken bile spikerler ondan 'Genç Semih' diye bahsediyorlardı. Ruhu gençti zahir..."
Daniel Güiza:
Söz konusu Güiza ise; Masumiyet'in Bekir'i oluyor, canımızı acıttıkça daha çok seviyoruz onu. Ya da Büyük Umutlar'ın Pip'i oluyor, ne yapsak unutamıyoruz kara kaşlı İspanyol'umuzu. Bize verdiği onca ezaya rağmen, evimize gelse misafir eder, kuş tüyü döşeklerde yatırırız onu, sokakta görsek boynuna sarılır, öperiz yanaklarından, müdavimi olduğumuz meyhaneye adım atsa, ahtapotuydu, beyiniydi, börülcesiydi en güzel mezelerden bir tabak yaptırıp gönderirirz masasına, olmaz ya boş kaleye gol kaçırsa, "Olsun be Güiza," deriz, "canın sağolsun, bir dahakini atarsın." (Gerçi bu sonuncuyu dedik lan herhalde.)
Güiza belki farkında değil ama, bütün olan bitene rağmen bu kadar çok sevilmesinin nedeni, tam da Fenerli'nin ruh haline denk düşen bir adam hüviyeti taşıması. Ortası yok Güiza'nın. Topu aldığında ya mucizevî bir gol atar ya da dünyanın en basit top kaybını yapar. Sahaya çıktığında ya son yılların en iyi forvet performansını sergiler ya da "Demir Hotiç'li yıllardan esintiler" filminin baş oyuncusu olur. Aynı anda hem büyük bir umut, parlak bir cevherdir Güiza; hem de dehşetli bir facia, korkunç bir kâbus. Biz de Güiza'yı işte bu yüzden severiz, aileden biri gibi görürüz. Ayrıca bu sezon şahane bir performans sergilediğini de unutmamak gerekir. Bu sezon tüm gol rekorlarını kıran Cristiano Ronaldo, 70 dakikada bir gol atarken; Güiza her 46 dakikaya bir gol sığdırmış. Gerçekten bak...
Gökhan Ünal:
Kendisi hakkındaki düşüncelerimi transfer olduğunda yazmıştım, ne yazık ki haklı çıktım. Yerli malı haftası şerefine yapılmış bir transfer gibiydi: Yerli Güiza! Yersen...
Serinin diğer yazıları:
Fenerbahçe'nin haybeye karnesi (1) - Kaleciler
Fenerbahçe'nin haybeye karnesi (2) - Savunma
Fenerbahçe'nin haybeye karnesi (3) - Orta Saha
24 Haziran 2011 08:58
Semih tespitleri çok keyifli, tamamen katılıyorum. Bir de şu Africa Cup tripleri var ki bu sene, daha da kıymetli yapıyor çocuğu.
2 Temmuz 2011 16:31
Yazı serisi gerçekten cok zevkli ama neden Alex yok anlamadım... kaçırdığım bir yer varsa özür...
2 Temmuz 2011 19:43
Eyüp merhaba,
Kaptan bu sezon kategoriler-üstü oynadığı için onu ayrıca yazmak istedim. O yüzden yok...