"Sadece Boğazını Sıktım" veya Sabri'nin Afrika Sahanı Ahlakı


sabri

Maçtan sonra Lugano ilk özrü dileyendi: “Derbiye yakışmayan olaylar oldu. Bundan dolayı özür dilemem gerekirse, bunu da diliyorum” Daha sonra Semih, “Canım kardeşim, sevgili Arda ile birlikte böyle bir olaya karışmış olmaktan duyduğum üzüntüyü de belirtmek istiyorum.” Arda da Semih’ten sonra benzer şekilde özür diledi “Kimin haklılığından çok dostluğumuzun, ağabey-kardeş ilişkimizin devamının önemli olduğunun bilincinde, yaşananlardan dolayı tüm spor kamuoyundan ve Türk halkından özür dilerim” Lugano 5 maç ceza aldı, Arda ile Semih 3 oysa “Özür dileyecek hiçbir şey yapmadım’” diyen adam 2 maç ceza aldı.

Sabri, maçtan sonra diyor ki “Bunu söyleyenler ellerini vicdanlarına koysunlar. Görüntüleri bir daha izlesinler ve öyle konuşsunlar. Benim sahada, ne anam kaldı ne de avradım. Küfür yedim, tehdit aldımama karşılık vermedim. Yaptığım tek şey, sinirlenip Emre’nin boğazını sıkmaktı o kadar. Bunun dışında ben başka hiçbir şey yapmadım. Bu yorumları yapanları tarafsız olmaya davet ediyorum. Emre’yle girdiğim mücadelelere bir baksınlar. Bunlar futbolun içinde olan şeyler. Emre yere düşüp reklam panosuna kafasını çarptığı pozisyonda saygımdan dolayı gidip yerden kaldırmak istedim ama o beni ittirdi. Ben de haklı olarak tepkimi verdim. Sahada bana sürekli küfür edildi. Buna karşılık vermedim. Tehdit edildim, yine sustum. Özür dileyecek bir şey yapmadım. Asıl özür dilenmesi gereken kişi benim”[1]

Şimdi Sabri’nin iddiaları basitçe şöyle, (1) kendisi maç boyunca hiçbir şey yapmamış, (2) kendisine küfür edilmiş, (3) kendisine küfredildiği için bir oyuncunun boğazını sıkmış ve bu da haklı tepki, (4) Özür dilenmesi gereken kişi Sabri.

Sabri maç boyunca çok şey yaptı. Maçın başlarından itibaren gergindi, daha maçın başlarında hakemin üstüne yürüdü, her karara itiraz etti, hatta maçı izleyenler iki kere Sabri’nin hakeme de küfrettiğini gördüler. Emre’yle girdiği her pozisyonda futbol dışı bir hareket sergiledi ve en nihayetinde taraftarın “Sabri Emre’nin Anasını Sik” diye açıkça Sabri’den talepte bulunmasını gerektirecek kadar saha içerisinde parladı.

2. ve 3. Maddeler birbirleriyle bağlantılı. Bir oyuncu futbol sahasında küfre uğruyorsa bu ona bir başka oyuncunun boğazını sıkma hakkı verir mi? Bir oyuncunun diğerinin ayağına üç kere basması ona kafa atma hakkı verir mi? Bir oyuncunun diğerine yaptığı herhangi bir futbol dışı hareket diğerinin de futbol dışı bir hareket yapmasını meşrulaştırır mı?

Ceza Hukuku’nda “haksız tahrik”’in ve meşru müdafaaya ilişkin ilkelerin var olduğunu biliyoruz. Bunlardan ilki, haksız tahrik, suçun varlığını ortadan kaldırmaz yalnızca suçun karşılığı olan cezanın indirim sebebidir. Basitçe haksız tahrik durumunda suç yine vardır ancak suçu işleyenin hak ettiği cezada haksız tahrik sebebiyle bir indirime gidilir. Bu fiili işleyen “suçsuz” sayılmaz, suçludur ancak cezası muadillerine göre daha azdır. Meşru müdafaa ise suçu tamamen ortadan kaldırır. Meşru müdafaanın da belirli koşulları vardır, bunlardan ilki kişinin kendi güvenliğini sağlama imkanı olmaması, kolluk kuvvetlerine başvurulması halinde geri dönülemez bir zarara uğranılması ve kişinin haklarına yönelen şedit tecavüz ile meşru müdafaa iddiasında bulunan fiil arasında bir orantı bulunması aranır. Yani boş bir sokakta üstünüze bir hırsız bıçakla geliyorsa ve sizin ondan kaçarak yardım talep etme şansınız yoksa kendinizi koruyabilirsiniz. Şu kadar ki bu koruma orantılı olmak zorundadır, yani hırsızın kafasına silahla ateş edip onu öldüremezsiniz. Sizin uğramanızın muhtemel olduğu zarar ile vermiş olduğunuz zarar arasında bir denklik olması aranır. O halde Sabri burada meşru müdafaa talebinde bulunamaz. Küfür de bir başka insanın boğazını sıkmak da ceza hukunda karşılığı bulunan suçlardandır ve aralarında bir orantı yoktur. Burada Sabri ancak “haksız tahrik” sebebiyle ceza indiriminde bulunabilir, zira kendisinin işlemiş olduğu suç en başta kendisine karşı işlenenden kat be kat daha ağırdır. Biri şerefe ve haysiyete yönelen ve deruni alemde bir etki barındıran bir suçken, diğeri bizzatihi kişinin bedensel bütünlüğüne yönelen, fiziki alemde bir etki bırakan ağır bir eylemdir.

O halde Sabri’nin iddiası, modern ceza hukuku ilkeleri bakımından geride, çok daha ilkel bir aklı bize yansıtıyor. Sabri’nin ilkel tarım toplumu döneminden kalma adalet anlayışında küfür edilirse bunun cezası boğaz sıkmadır. Bu sokak adaleti gereğince de tekme atana kafa atmak, cücük hareketi yapanı bıçaklamak da “meşru” kabul edilebilir. “Ne bakıyon lan” diye başlayan kavgaların, “Küfür etti bıçakladım” başlıklı üçüncü sayfa haberlerinin ahlakıdır bu. İlkeldir çünkü bir orantı bulundurmamaktadır, ilkeldir çünkü Hammurabi kanunlarından bile geridedir, kısasa kısas bile değildir, duracağı bir yer, nihayete ulaşabileceği bir sınır bulunmamaktadır. Çünkü küfretmenin cezası boğaz sıkmak ise, boğaz sıkmanın cezası da ancak öldürmek olabilir.

Sabri bu sebeple suçsuzluk iddiasında bulunurken bu iddiayı kabul edersek esasında maç boyunca herhangi bir sebeple herhangi birine bir ceza vermemiz de mümkün değil. Bugün Emre’nin ettiği küfürler sebebiyle ceza almaması insanları rahatsız edebilir, ancak maçta kimse küfür sebebiyle ceza almamıştır. Sabri boğaz sıkmıştır, Arda ve Semih tokat atmıştır, Lugano kafa atmış, Emre Aşık ayağa basmış, Volkan da seyirciyi tahrikten ceza almıştır. Bu noktada belirtmek lazım Arda’nın da seyirciyi tahrik ettiği için ceza almaması eyyamın hasıdır, kralıdır. Şimdi iddiaya dönersek Arda Semih tokat attığı için tokat atmış, Lugano ayağına basıldığı için kafa atmış, Emre Aşık muhtemelen maç boyunca varolan gerginlikten o hareketi yapmış , Semih küfür sebebiyle, bir diğeri hava durumu nedeniyle yaptığını yapmıştır. Sabri adaletinde kime hangi sebeple ceza verilecek, kim işlemiş olduğu fiilin sorumluluğunu üstlenecek? Bu hareketlerin hepsinin bir “sebebi” varsa, hepsinin de o sebeple “meşru” olduğunu kabul edeceksek, ceza veremez ancak sırt sıvazlar, sen de onun kafasını gözünü patlatsaydından başka verebilecek bir öneri, herkesin bir diğerini dövmesi için izin vermekten başka bir pozisyon bulamayız.

Yalnız Sabri ahlakı, Sabri ile sınırlı değil. Sabri’nin de sahip olduğu bu ahlakı gerine gerine beyan edebilmesinin sebebi bunun toplumsal bir karşılığının da bulunması. Örneğin bunca şeyden sonra birileri çıkıp hala “Sabri Neden Ceza Aldı” diye sorabiliyor. Zira içimizdeki birileri bu Hammurabi öncesi “ahlak kurallarını” ahlak kuralı sanıyor ve benimsiyor olmasa Sabri’nin bu Sabriliği ancak münferit bir akıl bozukluğu ile açıklanabilir, genel olarak da infial uyandırırdı. Gerçekte ne oldu? Bahsedilmedi bile. Üstünde bile durulmadı.

Örneğin Emre’nin küfrettiği için ceza alması gerektiğini savunanların hiç biri, Sabri’nin de küfür ettiğini hatırlamıyor ve bunun da cezasız kaldığını aklına getirmiyor. Sabri’nin boğaz sıkmasının Emre’nin tahrik etmesi sebebiyle haklı olduğuna inananlar, Lugano’nun da benzer bir tahrik iddiasında bulunabileceğini akıllarının ucuna bile getirmiyor. Volkan’ın “tahrik ettiği”ni ileri sürenler tahriği yapan Arda olduğunda bundan ancak mutluluk duyuyor. Bu da bu kimselerdeki beklentinin kötü bir hareketin hak ettiği cezayı alması değil, kendilerine ait olanların cezalandırılmaması, karşı tarafın da bütünüyle en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini gösteriyor. Bu nihayeten kabileciliğe dalalet eder. Bu zihniyete göre, bu kabilenin mensuplarının yaptığı hareketler yalnızca bu kabileye mensup bulundukları için “iyi” ve “doğru”dur. Üstelik bu fiiller eğer rakip kabileye zarar veriyorsa, zarar verdiği için faydalıdır bile. O halde bunların cezalandırılacak bir yönü yoktur, diğer kabilenin mensuplarının yaptığı hareketler ise bizzatihi kötü veya adaletsiz olduğundan değil “bizim kabileye” zarar verdiği için kötüdür ki, bu sebeple cezalandırılmalıdır. O halde beklenti “adalet” de olamaz, adalet en nihayetinde aynı davranışları sergileyenlerin aynı tip sonuçlarla karşılaşmasını ifade eder, beklenti kayrılmaktır, eşitsizliktir, üstte tutulmaktır.

Bu tipte bir kabilecilik ise Afrika sahanlarından çıkışımızdan ve neolitik çağdan sonra pek tutulmayan, medeniyet ise kendisinin genel olarak ne kadar tutulmadığı ile ölçülebilen bir husus olmuştur. Bazıları karşı takıma (özel de Fenerbahçe’ye) karşı duydukları nefretin kendilerinde bir yanılsama yaratmasından hoşnut da olmaktadır bu yanılsama o kadar derin ki eşit fiile eşit ceza istemi tutarsız, ama eşit fiile üstünde taşıdıkları forma yüzünden farklı ceza beklentisi “tutarlı” bulunabilmekte alenen beyan da edilebilmektedir.

Bu tip bir tutarlılık ise bize uzak, Allah’a şükür ilk tarım toplumundan 15.000 sene, Hammurabi’den, Roma’dan binlerce sene sonra bizler daha keskin bir adalet görüşünü, daha net bir şekilde talep edebiliyor, binlerce yılda insan medeniyetinin deneyimleriyle oluşan ve bugüne gelen bir görüşü savunadabiliyoruz. Boğaz sıkan bir adam “özür dileyecek neyim var” diye sorduğunda ve bu beyan da alkışlandığında aradaki fark da bu oluyor işte, özür dileyecek bir 15.000 senen var Sabri medeniyete uzaklık tam olarak bu kadar.

[1] http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?&Categoryid=5


7 comments:

  1. gosgej dedi ki...

    "Eğitim" olarak çok daha üstlerde olan bireyler tarafından dahi gayet iyi açıkladığın kabilecilik yapılırken sabriden akılcı sunumlar veya özür beklemek zaten hayali iyimserlik olur.

    Lakin burda herkes tutuldumu elde kalıcak cinstendir. Kimse adalet zaten istememektedir. amaç biz kayıralım olunca sonuç sürekli kaos olur çünkü kayırma anca bir tarafa sınırsızdır. haliyle 25 senedir futbol izleyen bu birey kaosdan ve rezillikten başka bir şey görmemiştir.

    Tüm fertleri ile masturbasyon yapan bir milletin evladı olarak geçmişe bakıp zevk deryalarına dalanların içinde hiç bir kupa yarı finalinde 3 takımımı görmüş değilim.

    sabri ise bana anca bu milletin himmetidir ötesi değil.

    Ellerine sağlık nefis bir yazı olmuş yine.

  2. Adsız dedi ki...

    Harika bir yazı tebrik ederim.
    ğsli arkadaşlar Kazım,Emre falan demişler.Kimse M.topalın ilk önce luganonun boğazını sıktığını görmedi mi? yada De Santicsin Semihi yerden nasıl kaldırdığını ? yada Barışın yaptığı kavgaları?
    bunları görmüyormusunuz yada körmüsünüz?
    İlk yarı R.Carlos ceza sahasına girerken EmreAşık feci bir şekilde düşürdü.Sarı kart bile çıkmadı ve herkes R.Carlos'un üstüne yürüdü.Geçen yıl kupa maçında aynı yerde M.Topal kendini resmen yere attı Lugano sarı kart gördü.Bunuda kimse konuşmadı.

  3. yLdRm dedi ki...

    volkan'ın kasık problemindende bahsedermisin? yada semih'in kaypakça açıklamalarından? çok seviyormuş arda'yı o yüzden ayırmaya gitmiş ya hani..

  4. scapula dedi ki...

    Selamlar. Adım geçmiş. O hâlde birkaç kelam da ben edeyim.

    Evvela çok güzel bir yazı olmuş, bunu belirtmek isterim. Sayfanızla ilk kez karşılaşıyorum, genel tavrınızı üslubunuzu bilmiyorum ama bu yazınıza pek çok açıdan da katılıyorum. Hatta söylediklerinizin neredeyse tamamına katıldığımı söyleyebilirim. Bu nedenle sadece benim yazımın kaynak gösterildiği bölüm ile ilgili yorum yapmak durumundayım, ötesi "evet, ben de aynı fikirdeyim, çok doğru söylemişsiniz"den ileri gitmeyecek.

    Şimdi... Bir yazı görüp, biraz da sivri başlığından ötürü onu kullanmaya karar verdiğinizi düşünüyorum. Yoksa gerek o yazıda, gerek aynı yazının yorum bölümlerinde, gerekse sayfadaki diğer yazılarda sizin şurada yazıya döktüklerinizden çok farklı şeyler savunmuyorum. Maç bittikten sonra, "yönetmeliklere aykırı dahi olsa" Sabri'nin ceza alması gerektiğini savundum. Ama bu şekilde değil, Aethewulf, durumu eşitlemek adına yapılmış küçük hesaplarla değil.

    Sabri'nin Emre Belözoğlu'na yaptığı hareket, bana göre kırmızı kartı gerektiriyor. Emre Belözoğlu'nun ettiği küfür de öyle. Bunun yanında Sabri'nin yan hakeme yaptıkları da var. Küfür ettiğini söylüyorsunuz, ben maçı televizyondan izlemedim, dolayısıyla görmedim ama ettiyse de şaşırmam. Çünkü daha önce benzer örneklerle çok karşılaştım, aynı Sabri Galatasaray'a da küfür etti, kendi takım arkadaşlarına da. Bana göre Galatasaray'dan da, futboldan da uzaklaştırılması gereken bir adam. Onu sahada Galatasaray forması ile görmekten memnuniyet duymuyorum.

    Ancak...

    Sadece şunu düşünmenizi istiyorum, son dakikada olaylar çıkmasaydı Sabri ceza alacak mıydı? Bu soruya gönül rahatlığıyla "evet" diye cevap verebiliyorsanız, sizin benim nezdimde benim gibi düşündüklerini varsaydığınız kişilere getirdiğiniz eleştirilerin her birini ben size yönelteceğim. Çünkü maalesef ki Sabri bunun benzerlerini sürekli yapıyor, kimsenin gıkı çıkmıyor. Yok, "hayır" diyorsanız, benim de sorguladığım tam da bu işte. Sabri futbolu çirkinleştiren adamlardan bir tanesi. Lugano gibi, Volkan gibi, Hasan Şaş gibi. Arda gibi değil, Semih gibi değil mesela. Arda, Fenerbahçe tribününe doğru salladı yumruk şovun son yumruğunu. Semih de daha önce Galatasaray tribünlerine küfredip 3 maç ceza almış, Fenerbahçe'nin diğer forvetleri sakatlanınca cezası bir anda hepten kalkmıştı. Ya da 19 Mayıs'taki olaylı maçta soyunma odasına giden tünelde yere eğilip, eliyle 6 işareti yaparak sallamıştı... Sinirleniyorsunuz, sinirleniyoruz ama oluyor böyle şeyler. Yani tutup da cinsel organlarını göstermedikleri sürece "futbolun içinde böyle şeyler var" diyebiliriz. Herneyse, ayrıntıya girip konudan kopmadan Sabri'ye döneyim. Sabri futbolu çirkinleştiren adamlardan bir tanesi dedim. Doğru, Galatasaray - Fenerbahçe maçını da çirkinleştirdi. Ancak verilen cezaların nedeni son dakikadaki kavgaydı ve Sabri'nin bu kavgadaki rolü "ayıran" olmaktı. Ceza, kesinlikle sadece durumu eşitlemek için verildi sevgili Aethewulf. Mehmet Topal'a verilebilirdi, ancak o zaman Colin Kazım Richards'a da verilmesi gerekirdi. Ne oldu? Zaten adı çıkmış olan, kendi taraftarının bile büyük bir bölümünün sahip çıkmayacağı Sabri'ye verildi. Bakın defalarca belirttim, Sabri'yi Galatasaray'da istemiyorum. Önümüzdeki iki maçta sahada Sabri'yi görmeyeceğim için mutluyum. Ancak bu, kararın küçük hesaplarla verildiğini görmeme engel olmuyor.

    Yönetmelikte tv görüntülerinden verilen cezaların, yalnızca hakemin görüş alanı dışında yaşanan olaylar için söz konusu olabileceği belirtiliyor. Beşiktaş - Ankaraspor maçında yan hakemin gözleri önünde rakip oyuncuya yumruk atan Tello, bu yüzden ceza almadı mesela. Emre ve Sabri, hakemin önünde yaşadılar çirkin diyaloglarını. Biri küfür etti, öteki gırtlak sıktı. Hakem Fırat Aydınus ne yaptı? İkisini de sarı kartla cezalandırdı. İki soru çıkıyor ortaya bu durumda.

    1) Bir suça iki ceza olur mu? Sabri kırmızı kart görmüş cezası aldı, ancak bir de sarı kart yazıldı hanesine. Yarın sarı kart cezası alırsa ne olacak? "Kırmızı kart cezası aldı ama o maçta oynamaya devam etti, e bir sarı kart da onun hesabına yazılsın" gibi bir mantık, kurallardan bahsettiğimiz yerde söz konusu olamaz, takdir edersiniz ki.

    2) Yönetmeliğe ne oldu?

    Aethewulf,

    Yazınızın genel içeriğine canıgönülden katılmasaydım eğer, bu satırları yazmazdım. Ne bileyim, 3puan.net gibi bloglardan da çeşitli eleştiriler aldım ancak seviyelerini gördüğümden cevap vermeye değer bulmadım. Sizinkinde ise bu yazıyı okuduktan sonra genel içeriğe bile bakmaya gerek görmedim. Samimiyetle şunu belirtmek istiyorum. Keşke Sabriler, Hasan Şaşlar, Ümit Karanlar, Luganolar, Volkanlar, Emre Belözoğlular, Ragıplar, Ömer Çatkıçlar, İsmail Güldürenler, Aziz Yıldırımlar, Adnan Polatlar, Yıldırım Demirörenler, Nihatlar, Mahmutlar, Ergunlar, Adnan Sezginler, vesaireler olmasa Türkiye futbolunda... Ya hepsi temizlense, ya da hepsinin içi temizlense... Ama çifte standart da olmasa. Bobo rakibini ittiği için 4 maç ceza alırken, yumruk yumruğa kavga eden Arda ve Semih 3'er maçla cezalandırılmasa. Sabri, Emre Belözoğlu birbirlerine küfür ediyorlarsa gereği yapılsa. (Tekrar ediyorum, ben Sabri'nin küfür ettiğini görmedim ve hiçbir yerde okumadım, ama etmemiştir diyemiyorum.) Birine değil, hepsine yapılsa. Galatasaray'dan 3, Fenerbahçe'den 3 mantığıyla yapılmasa bu işler. "Eyyam" yapılmasa... Kastettiğim bu. Umarım daha açıklayıcı olabilmişimdir.

    Saygılar;
    Ata

  5. scapula dedi ki...

    Aethewulf,

    Yorumumu yazıp "gönder" tuşuna bastıktan sonra sayfanızı da inceledim. Gerek sizin, gerek sayfanın diğer yazarlarının 12 Nisan'daki maçın ardından yazdıklarınızı tek tek okudum. Hayal kırıklığına uğramadım dersem yalan olur. Çünkü bu yazıda okuduklarımın, sadece Galatasaray örnekleri kullanılsa bile her iki tarafın da sahip olması gereken bakış açısını anlattığını düşünmüştüm. "Yanılmışım" deme kolaycılığına kaçmıyorum. Henüz geçmiş yazıları inceleyecek vaktim olmadı, ancak yorumlardan çıkardığım sonuç, fanatizmin değil sağduyu ve mantığın egemen olduğu bir blog sanırım bu, genel olarak. Ancak Galatasaray ve Fenerbahçe arasında gerçekten dünyada az bulunur cinsten bir rekabet var. İtiraf edelim, siz Galatasaray'a biz de Fenerbahçe'ye karşı hiç de iyi hisler beslemiyoruz. Ve işte bu yüzden de zaman zaman yoğun yaşadığımız duyguların bizi yanıltmasına izin veriyoruz. Bana göre siz bu yanılgıyı yaşamışsınız. Ki doğal. Samimi. Daha önce ben de yaşadım.

    Şöyle diyeyim. Çok çelişki gördüm yazılarda ama birinden gideyim. Sabri, Galatasaray değildir mesela, Aethewulf. İnan ki değildir. Çok zaman ben de "Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'dir." diyorum, 1954 yılında sırf Galatasaray şampiyon olmasın diye sahadan çekilmeniz geliyor aklıma, "hep böylelerdi" diyorum (ki yazdım da), ama sonra Faruk Ilgaz'la Ali Uras'ın karşılıklı centilmen tavırlarını televizyonda görüyorum, Can Bartuları, Lefterleri, Zeki Rıza Sporelleri aklıma getirip öyle de bir Fenerbahçe olduğunu hatırlıyorum. Fenerbahçe, Aziz Yıldırım olmadığı gibi Galatasaray da Sabri değil. Bakın gördüğümüz çirkinliklerin en büyük sorumlusunun Fatih Terim olduğuna ben de yürekten katılıyorum ama Galatasaray Fatih Terim de değil ki, Aethewulf. Fatih Terim, Galatasaray gelenekleriyle zıt düşen bir kişi sadece. Tıpkı Hakan Şükür gibi. Bilmiyorum, siz de Hakan Şükür ve tayfası tarikatçı olduğu için Galatasaray'ı tarikatların takımı olarak görme kolaycılığını seçiyor musunuz? Sabri konusunda yazdıklarınızı düşününce, böyle olduğunu tahmin ediyorum ve eğer böyleyse, yanılıyorsunuz. Kendinizin de eleştirdiğini söylediğiniz, Nihatları, Azizleri, Mahmutları ve Türkiye'deki birçok pisliğin tam da merkezinde yer alan, stadınıza da adını vermiş kişi dahil birçok şahsın takımı diyebilir miyiz o hâlde Fenerbahçe için? İşte yukarıda adını andığım saygıdeğer kişileri düşündükçe anlıyorum ki, öyle düşünürsem ben de yanılırım. Galatasaray ve Fenerbahçe, Türkiye'de sporun gelişiminde en büyük rolü oynamış iki takımdır. Bakın açık konuşayım, ben de bu çirkin kişilerin Fenerbahçe tarihinde Galatasaray'a oranla çok daha fazla olduğu görüşündeyim. Sizin tam tersini düşünmeniz de doğal. Aslında bir rengin bizleri bu derece farklı düşündürmesi hepimiz için bir çaresizlik ama şimdi bir de buna girmeyelim, çıkamayız. Demek istediğim, gördüğümüz çirkin kişilere "Bu Galatasaray'dır, bu da Fenerbahçe'dir." diye sarılmak, yalnızca kendimizi kandırmak olacaktır, Aethewulf. Mantıklı olmak kaygısı taşıyorsak, bunu yapmayalım.

    Siz Galatasaray'a, biz Fenerbahçe'ye karşı iyi duygular beslemiyoruz dedim, ki bu doğru. Ama buradaki özneleri Galatasaraylı, Fenerbahçeli hâline getirmemeliyiz. Neticede siz Galatasaraylı olabilirdiniz, ben de Fenerbahçeli, doğuştan getirmedik bu özelliklerimizi. (Ki aslında doğuştan getirsek daha da anlayışlı olmamız gerekirdi rakiplerimize karşı.) Ha, ikimiz de şu an "allah korusun" diyoruz içimizden ama benim babam Fenerbahçeli mesela, pekâlâ Fenerbahçeli olabilirmişim aklım ermediği zamanlarda üzerime düşse. İyi ki olmamışım, iyi ki de olmamışsınız değil mi? Ama olsaydık da bu bizi daha iyi ya da daha kötü insanlar yapmayacaktı. Ben Fenerbahçeli olsaydım Lugano beni temsil etmeyecekti mesela, Galatasaraylıyken Sabri'nin etmediği gibi. Mehmet Demirkol, Bağış Erten, (Galatasaray'a karşı takıntısı olduğunu düşünsem dahi) İbrahim Altınsay, Güntekin Onay, Ercan Taner gibi adamlar spor medyasında görüşlerine en çok itibar ettiğim kişilerdir. Galatasaraylı değillerdir ama onların yorumlarını dinlemek isterim. Mehmet Demirkol için "İstediği kadar konuşsun, Lugano onun takımında oynuyor." diyemem. Çünkü Lugano Galatasaray'da da oynayabilirdi. Gibi...

    Siz daha basit düşünmeyi seçmişsiniz, bana göre. "Sabri camiasını temsil ediyor." demişsiniz. Yine de anlıyorum. En azından samimi buluyorum. Çünkü dedim ya, çoğu zaman benzerlerini ben de düşünüyorum. Sonra tarihi yolculuklara çıktığımda anlıyorum işte yanıldığımı. Bu da itiraftır. Bizi yanıltan ne, biliyor musunuz? Bizi yanıltan bugünün Galatasaray'ını, bugünün Fenerbahçe'sini oluşturan şahıslar. Bugünün Galatasaray'ı, baştan aşağı çirkin insanlarla doludur. Bugünün Fenerbahçe'si, baştan aşağı çirkin insanlarla doludur. Siz Galatasaray'dakileri görüp "iğrenç camia" diyorsunuz, biz Fenerbahçe'dekileri. Kendilerimizinkileri görmüyoruz, görenlerimiz de aynı oranda önemsemiyoruz. Çünkü onlarla aynı hedefler doğrultusunda yürüyoruz, aynı takımın başarısını istiyoruz. Bizde gördüğümüzde "Keşke olmasa, hiç yakışmıyor bize." deyip geçiyoruz, rakipte olduğunda diğer örnekleri aklımıza getirip "Bunların hepsi böyle..." Evet onların hepsi öyle ama bizdekilerin de hepsi öyle, anlamıyoruz! Türkiye futbolu, baştan aşağı çirkin insanlarla dolu Aethewulf. İyiler, istisna olmaktan öteye geçmiyor. Hepimiz o kadar mantıksız bir iş yapıyoruz ki onları sevip destekleyerek, bu kadar mantıksızlığın içinde en büyük mantıksızlık, mantık aramak oluyor.

    O yüzden... Çözümü yok bunların. Mutlak bir doğru yok. Varsa, o da futbolu bu denli sevmeyip, üzerine bu kadar mesai harcamamak. Galatasaraylıysak Galatasaray'ın tarihiyle gurur duymak, Fenerbahçeliysek Fenerbahçe'nin, Beşiktaşlıysak Beşiktaş'ın... Bugünün Galatasaray'ının, Fenerbahçe'sinin, Beşiktaş'ının gurur duyulacak hiçbir yanı yok... Duymuyor muyuz? Duyuyoruz. Ama doğru değil bu yaptığımız. Dedim ya, doğru diye bir şey de yok zaten. O yüzden arayıp vakit kaybetmeyelim derim.

    Saygılar;
    Ata

  6. aethewulf dedi ki...

    kent

    ata selamlar,

    önce nazik üsluplu yorumların için teşekkür ederim. bu aralar rast geldiğim en düzgün eleştiri buydu.

    ilk önce bu yazı ile başlayayım. bu yazı nihayetinde genel olarak bloglarda okuduğum bir durumdan etkilendi. maçtan sonra (galatasaray sabri'dir ve devamı yazılarda da belirtildiği gibi) lugano, semih ve arda'nın 90+3. dakikada yaptıkları ve çıkan olaylardaki sorumlulukları hem medyada hem bloglarda geniş yer bulur ve bu oyuncular genel olarak bu işlerden sorumlu tutulurken, maç süresi içerisinde dahi bu olayların çıkmasına zemin hazırlayan, bu gerginliği yoktan yaratan, futbol oynamak yerine hemen herkese saldıran sabri'den bahis bile açılmıyordu. emre ile sabriğ özelinde gibi gözüken ama sabri'nin emre dışında da genel olarak sahada sergilediği tutumla daha da öne çıkmasını sağlayan hareketleri nedense yok gibiydi. dolayısıyla burada "sorumluluk" varken buna uygun bir ceza olması da gerekir. nitekim sen de yorumun da bu tip bir sorumluluğun olduğunu kabul etmişsin. cezalar açıklandıktan sonra ise gene durum genel olarak aynı şekilde ele alındı, örneğin fenerbahçeli futbolcuların aldıkları cezalar hafif bulunurken, galatasaraylıların cezaları ya ele alınmadı, ya da "ağır" bulundu. bu tabi yalnızca senin blogunda da gerçekleşen bir durum değil, senin yazına özellikle referans vermemin sebebi, blogdaki yazında "sabri neden ceza aldı" diye sorarak şunu yazman:

    "Sabri neden ceza aldı? Neye dayanıyor bu ceza? Sabri'nin kavgacı özelliğinden, agresifliğinden rahatsızlık duyuyor olabiliriz ama bu onun haksız cezasına karşı sessiz kalacağımız anlamına gelmez. Lütfen kimse de sessiz kalmasın. Emre Belözoğlu, Sabri'ye küfür etti; Sabri de onun gırtlağını tuttu ve her iki oyuncu da sarı kartla cezalandırıldılar. Şimdi Sabri tek başına ceza alıyor."

    dolayısıyla sabri neden ceza aldı sorusu ilk paragrafla beraber değerlendirildiğinde sabri'nin ya haksız bir cezaya uğradığını ya da bunun ancak emre'ye de ceza verilmesi halinde haklı olacağını beyan etmişsin.

    bence de cezalar yetersiz ve haksız. saha içerisindeki küfürlere de ceza verilmeli, öyle ise emre diyelim 1 maç küfür yüzünden ceza alırsa, sabri boğaz sıkma + ettiği küfürlerin karşılığı olan bir cezayı almalı. diğerleri de yaptıkları eylemlerin karşılığını görmeli. bunda formaya yönelik bir ayrım da bekliyor değilim, eğer birine saldırmak ceza sebebi ise bu eylemi yapan herkes, küfür ceza sebebi ise gene bu eylemi gerçekleştirenler ve nihayetinde tahrik ceza sebebi ise onun da mesulleri bu cezaları çekmeli.

    ancak federasyonun bu uygulaması küfürü değil anlaşıldığı kadarıyla fiili müdahaleyi cezalandırmaya yönelmiş. nitekim volkan hariç herkes fiili müdaheleden, volkan da küfürden değil tahrikten ceza almış. emre fiili bir müdahalesi bulunmadıği için cezanın dışında kalmış. ancak küfürler de cezalandırılmalı mıydı başka soru, sabri ceza almamalıydıyı imalayan bir önermede bulunmak başka konu. küfürlerde cezalandırılmalıydı eksenli bir yazı bu senin yazdığın ile birleşemiyor, çünkü yazında da göreceğin gibi söylediğin şey bu değil, argümanların bunu izah etmiyor ve genel olarak sabri'nin aldığı cezanın (volkan ile birlikte) bir "eyyam kararı" olduğunu söylüyor. bence de eyyam sonucu doğru ancak sebebi yanlış, eyyamın sebebi sabrinin ceza alması değil, az ceza alması. küfürler sebebiyle de ceza almalıydılar. arda'da volkan gibi sportmenliğe aykırı davranıştan ceza almalıydı ve oalylarda fiili müdahalede veya sportmenliğe aykırı harekette bulunan herkes ceza almalıydı. sahanın içerisine giren seyirci ve atılan kanyak şişesi sebebiyle yaralanan tercümanın da cezası 1+1 denkliği olmamalıydı.

    şimdi bu kadar izahattan sonra, diğer soruya geçilebilir, sabri eğer bu olaylar çıkmasaydı ceza alacak mıydı? hayır. almalı mıydı? kesinlikle. almayacak olması ve bizi buna inandıran uygulamalar federasyonların tamamının mesuliyetinde bulunan haksız, yersiz uygulamalar yekününün sonucu. haluk ulusoy federasyonundan beri federasyonlar bu tipte eyyamlar yapıyorlar. bu tipte eyyamların sonucu ise hep çıkan olaylar, futboldaki genel gerileme olarak bu lige fatura ediliyor. ama bu demek değil ki sabri ceza almamalıydı. oyuncular sahada futbol dışı yaptıkları her hareketin sorumluluğunu çekmelidir, küfür de boğaz sıkma da karşılığı türk ceza kanunu'nda olan suçlarken, milyonlarca kişi önünde bu suçların işlenmesi ve cezasız kalması kabul edilebilir bir şey değildir. kimse kimseye sahada boğaz sıkmanın meşru ama sokakta olmadığını anlatamaz. bu izleyiciler, gün gelir halı sahada gün gelir diğer sokakta idolleri gibi davranır ve davranıyorlar da. cezasız kalan her suç toplumu çürütür derken genel olarak ceza hukuku kuramı bunu göstermektedir.

    cezanın durumu eşitlemek (bu noktada fiili müdahalede bulunanlara ceza verirken de her fiili müdahalede bulunana örneğin de sanctis, colin vs.) ceza verilmemesinden çıkabilecek bir başka sonuç. ama o zaman da eleştirimizin temeli sabrinin aldığı ceza değil gene federasyonun haksız uygulaması olmalı. soru sadece sabri neden ceza aldı diye geldiğinde, şu yorumundan bile daha kısa olan yazıda ve diğer bağlantılı, özdeş veya aynı görüşü yansıtan yazılarda olayın bu kısmının görülmesi imkansız. bu yazıların toplamı esasında sabrinin ve genel olarak galatasarayın haksızlığa uğradığı esas olarak emrenin de cezalandırılması gerektiğini, sabrinin de ancak emre ceza alırsa cezalandırılması icap ettiğini söyleyen doğrusu da haksız beyanlara dönüşüyor. nazik üslubundan, işin bu yönüne de hak vereceğini umuyor, bekliyorum.

  7. aethewulf dedi ki...

    2- galatasaray sabri'dir yazısından galatasaraylıların alınmasını bir çok kereler beyan ettiğim gibi sağlıklı buluyorum. galatasaray metin oktay'dır demiş olsaydım muhtemelen ancak teşekkür yazıları gelirdi, sabri'dir dediğimde bu kadar alınılması, sabri'nin sabriliğini göstermekte yeterli bir delil. demek ki sabri'de öyle meziyetler var ki, bir topluluğun onun ismiyle anılması ve özdeşleştirilmesi mensubu bulunduğu toplulukta bile infial uyandırıyor. eğer uyandırdığı böyle bir his ise, ahlak sahibi insanların da bundan alınması hem haklı, hem de doğal. takdir edilecek bir şey. örneğin ben de fenerbahçe emre belözoğlu'dur denilse kızar, öfkelenirim.

    ancak bunun bir sebebi var, yazıda da geçtiği gibi, sabri bütün maç boyunca sportmenlik dışı hareketler yaptı ve bu işten neredeyse sıyrılıyordu. galatasaray taraftarı bunu hiç tartışmadı bile. sabri bunları yalnız bu maç da yapmış değil, izleyebildiğim kadarıyla hemen her maç sabri'yi benzer hareketlerle görebiliyoruz. bunun bir eleştirisinin yapılması gerekmiyor mu? sabri, ayhan, hasan şaş, emre aşık ama biraz daha eskilerde "emre", bülent korkmaz ile de devam edecek bu isimlerin tamamının fatih terim tornasından şu veya bu şekilde geçerek galatasaray'da yer bulması tesadüf eseri mi? bu gelenek sağlıklı bir eleştiriye tabi tutuldu mu? demek ki benimseniyor. daha kötüsü, mesela sabri özür dilemiyor, gerçekten de biri "neden özür dilesin" diye sorabiliyor. şimdi ben sabrinin fütürsuzluğunun hemen adnan polat tarafından "tezgaha geldik" derken aynen tekrarlandığını, fevriliğini, olay çıkartmasını başka galatasaraylılarda da aynı maçta farklı davranışlarla tekrarlandığını görerek sabri galatasaraydır diyorum. sabri yalnız benimsenmiyor, sabri de içinde bulunduğu kültürün doğal bir sonucu olarak o kültürün belirli hareketlerini saha içerisinde tekrarlıyor ve gene o kültürel yapı gereği hiç eleştirilmiyor, aynen benimseniyor. bu tip bir yazı olmasa muhtemelen gene sabri hakkında bugün bize gelen bu beyanatları da göremeyeceğiz. demek ki, zımni bir rahatsızlık olsa da, açıkça bu rahatsızlığın beyanı ancak bir etkileyici ile oluyor. bizzat sabri'nin yaptıkları yeteri kadar "etkileyici" değil.

    ben en azından bu blogdaki yazarlar adına söyleyebilirim. bu yazarlardan bir tanesi mahmut uslu'ya karşı çok az sayıda insanın katıldığı bir yürüyüşü organize eden ve katılanlardan biri. bizim bu blogda aziz yıldırım ve fenerbahçe yönetimi hakkında "birey kültü, aziz reis, azizsilin" diye giden yazılarda diktatöryal tutumlarından genel olarak futbola olan etkilerine kadar ağır eleştiriler yer aldı. hatta bu eleştiriler bazı taraftar forumlarında da çok ağır karşılık gördü. emre cangale'ye malum hareketi yaptığında bu blog gene emre'ye karşı hemen gitsin diyecek kadar sert tepki verdi. volkan için ben "Galatasaray maçında Lincoln’un üstüne yürürken de, Koller’e saldırırken de aynı türden bir dengesizliği gösteriyordu Volkan. “Tahrik” ve “provokasyon” laflarıyla apaçık düşüncesizliği, sorumsuzluğu ve ahlaksız saldırıyı bir zeminde meşrulaştırmaya çalışsak da gözlerimizi kapatamayacağımız kadar açık gerçek önümüzde: Yalnız Fenerbahçe’nin değil, Türk Milli Takımının da kalesinde bir saatli bomba duruyor." diye yazdım. yazının tamamı "http://papazincayiri.blogspot.com/2008/09/ne-kaddar-profeynlsnz-aziz-bey-2.html" burada.

    demek ki bizim bu konuda bir duruşumuz var. ben fenerbahçe başkanlığının aziz yıldırım ve ekibinde olmasından üzüntü duyuyorum. bunun için son derece fenerbahçeli sebeplerim de var, insani ve ahlaki sebeplerim de var. ancak bunu sürekli ileri sürmekten de sıkıldım, elbette aziz yıldırım başkanlığı döneminde fenerbahçe'yi bizden daha fazla temsil etti ve fenerbahçe'ye yönelik menfi bir algı derinleşmişse etkisi vardır. onun temsil ettiği şeylerden ben de mutsuz ve huzursuzum ve bununla ilgili yapabildiğim tek şey onun bu yönlerini eleştirmek.

    bunu yapıcı bir yere çekelim, çünkü bence zaten böyle bir noktadayız, ne yazık ki galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş baştan aşağı çirkin insanlarla dolu. bu kulüpler ve türk futbolunun geneli bu çirkin insanlar tarafından yönetiliyor, yürütülüyor. bu işten kurtulmamız lazım. zira bu süreç renk de ayırmıyor. işte bu adamların yarattığı, bu adamların mümkün kıldığı ve yönettiği sahalarda hepimiz çirkinlikten başka bir şey görmüyor, çirkinlikten başka bir şey konuşamıyoruz.

    ata, bu çirkinliklerin yarattığı ortamda, bu çirkin şeyleri konuşmak için böyle tanışmış olduk, bu çirkin diyarda varsa güzel bir şeyler onları da beraber konuşalım, biz bu blogda siz o blogda, sarı lacivert veya sarı kırmızı bu çirkin adamlara önce bize yaptıkları çirkinlikler için birer fatura çıkartalım. sabri galatasaraydır dediğimde sen, fener aziz yıldırımdır dediğinde ben alınıyorsam bunun sebebi ne sensin, ne ben, o sabriyle o aziz yıldırımı, yani alınmamızın asli sebeplerini, birbirimiz yerine eleştirmemiz, o adamlara karşı bir hassasiyet, bir toplumsal algı yaratabiliyorsak onu yaratmak üzere de harekete geçmemiz gerekir. ne senin sevdiğin galatasaray sabri ne benim sevdiğim fenerbahçe aziz yıldırım ama genelin galatasarayı da sabri, fenerbahçesi de yıldırım ise sorunumuz birbirimizle değil, şu noktadan sonra herkesle.

    sevgiler, selamlar ve teşekkürler.

Yorum Gönder