Medya! Beni Rahatta Dinle!
Pazar günü “dünyaya rezil olduk” temalı haberler başladı ve hafta boyunca da devam etti. Sanki dünyada ilk kez bir derbide olay çıkmış, ilk kez kırmızı kart görülmüş gibi medya bir anda Türkiye’nin prestijinin dibe vurduğuna karar verdi. Öyle ya Milan-Inter, Roma- Lazio, Celtic-Rangers, derbileri dostluk maçı havasında cereyan ediyor bırakın kırmızı kartı faul bile olmuyor futbolcular birbirlerine maçtan önce baklava ikram ediyor taraftarlar maç öncesinde aynı pub da toplanıp Bursa-Ankaragücü dostluğu gibi örnekler sunuyorlardı Türk basınına göre.
Pazar günkü maç dünyanın herhangi bir yerinde defalarca şahit olunabilecek bir şey. Dünyadan soyutlayıp sadece Türkiye’de olan bir şey değil. Dünyanın en sakin ülkelerinin birinde İzlanda Liginde Rejvajik derbisinde futbolcular kavga edebilir, dört kırmızı kart görülebilir oyuncular birbirine girebilir oysa.
Bu olayı sadece Türkiye’de olabilirmiş gibi sunan medyanın pek çok kalemi iki gün sonra Genelkurmay’ın basın tribününde yerlerini almışlardı.
190 akredite gazeteci (neredeyse derbideki akredite gazeteci sayısı kadar), paşamızın yüksek fikirlerini basın tribünündeki yerlerinden takip ettiler. Ertesi gün de bu brifing hakkında dünyanın her yerinde olması normalmiş gibi, esas duruşta komutan dinlemek basın meslek ilkelerinden biriymiş gibi durumu hiç yadırgamadan toplantıyı değerlendirdiler. Şimdi Türk basınına şunu bir kez daha hatırlatalım. Pazar günkü maçta yaşananlar dünyanın her yerinde olabilir, gelişmemiş Kamboçya’daki bir derbide de, çok gelişmiş İsveç’teki bir derbide de. Çok şükür Uefa ve Fifa şu ana kadar “bizim özel durumlarımız var “ diyen bir futbol federasyonuna rastlamadığından, oyunun kuralları her yerde aynı olduğu ve oyun her yerde aynı tutkuyla oynandığı için bu olaylar sonsuza dek sürecek.
Pazar günü kıyameti kopartıp dünyaya rezil olduğumuzu haykıran basın acaba dünyanın neresinde bir Genelkurmay başkanının konuşmasının 9 kanaldan yayınlandığını, 190 medya mensubunun salonda olmak için kuyruğa girdiğnii, iki gün boyunca konuşmanın didik didik edilebildiğini de bir açıklarlarsa çok sevineceğim.
90 dakikalık bir futbol maçının ardından 90 saat yorum yapılması dünyanın her yerinde olabilir ama 90 dakikalık bir komutan konuşmasını satır satır incelemek hurufiler gibi her satırda neyi kastettiğini bulmaya çalışmak pek demokratik ülkelerde olabilen bir şey değil herhalde.
Prestij iki oyuncu kavga etti diye kaybedilen bir şey değil, esas duruşta soru bile soramadan gazetecilik yaptığını sanan siz zavallılar yüzünden yerlerde sürünen bir şey.
Paşamızın haftaya yapacağı toplantıdan önce de toplantı tahmini istiyoruz artık Türk basınından. İlk 20 dakika çok önemli erken muhtıra verilirse bizim için durum kolaylaşır diyebilecek gazetecilerin olduğunu bilmek acı olsa da militarizm- demokrasi arasındaki müsabakalarda son 20 yıldır evsahibi kavram kazansa da maç sonu demokrasinin galibiyetine oynuyoum yine de. Üzgünüm Türk medyası.
16 Nisan 2009 18:59
Yahu tamam kötü olaylar vardı ama bu kavgalar var diye biraz da derbi deniyor bu maçlara. Keza dünya rezil olmak ölye olmaz. Şampiyonlar Ligi'nde fark rekorları yemek keza kıçı kırık Letonya'ya elenmek, avrupa kupasında formaya ismi yanlış yazmak ya da averaj takımı olmak ile olur.
16 Nisan 2009 20:08
“bizim özel durumlarımız var “ süper :D