Basketbolda play-off lar yaklaşırken
Basketbolda play-off serisi yaklaşıyor. Bizim takımın play-off larda vites yükselteceğine ve bizimkilerin aslen bir final takımı olduğuna inancımız tam. Ama bu kez ciddi kaygılar duyuyorum. Bu kaygılarım 2 hafta önceki Telekom maçını seyrederken iyice depreşti ve sezon başında kadronun nasıl bir erezyona uğratıldığı gerçeği play-off lar öncesi umudumu kırmadı değil.
Bu takımın son 2 yılına damga vuran temel karakteristik özelliklerini ortaya çıkaran katalizör özelliğini gören King Solomon'un geri dönüşü bile kaygılarımı tamamen gidermiş değil.
Telekom maçının henüz ilk dakikalarında tam da Telekom'un istediği üzere koş babam koş, at babam at basketbolun oynanıyor olması, Telekom'un guardı Tutku'nun antrenman tadında bir maç çıkarıyor oluşu Tanjeviç'i rahatsız etmiş olsa gerek ki hücumda gayet faydalı oynayan Green'i hışımla kenara alıp 3 numaradan bozup guard yapmaya uğraş verdiği Preldziç'i oyuna aldı. ( Yeri gelmişken belirteyim; derdim Preldziç'le değil, çoğunluğun aksine halen ondan ümitliyim hatta yine genelin aksine Vidmar'ın bu takımın yabancı kontenjanından yer kapmasını takımın kimyası gereği doğru buluyorum. )
Ligimizin üst düzey takımlarının en iyi huylu, yumuşak başlı guardı Green'in gölge savunmasında coşan Tutku'ya Preldziç'te hafif geldi, Tutku evindeki oturma odasından mutfağa bir şeyler atıştırmaya giderken bile bizim maçta savunmamızın ortasındaki o koca delikten penetre ederkenki kadar rahat değildir herhalde. Henüz ilk periyodun ortalarında, kariyeri boyunca hep savunması zayıf guard diye anılan Mrsiç'in maden havzasına dönen kısa savunmamıza çare olsun diye oyuna alınışı ise gerçeklerin tokat gibi yüzümüze vurulmasıydı.
Zaten kaygılıydım ama Telekom maçındaki o yumuşak savunma play-off lar öncesi iyiden iyiye canımı sıktı. İyi giden işlere neden çomak sokulur sorusu yıllar boyunca Fenerbahçe'nin peşinde koşan, onunla yatan kalkan her taraftarın kafasını kurcalayan temel sorulardan birisidir sanırım.
Ciddi anlamda planlı bir çalışmanın ürünü olarak kulübün 100. yılında 20 yıllık basketbolda şampiyonluk özlemine son verilmişken o sevinç kursağımızda bırakıldığından bu güne adım adım bir erezyon yaşanıyor.
Euroleague düzeyinde bile hatırı sayılır hatta rakiplere korku salan türden sert ön alan savunmasına , rakibe kan işetircesine savunma direncine sahip, kazanma arzusu hep üst düzeyde olan bir takım göz göre göre ve inatla tüm bu kazanmak için gerekli olan savaşçı özellikleri budanarak nasıl bugünkü kırılgan forma sokulur anlamak güç.
100. yılda şampiyonluğu kazanan takımın harika bir kimyası vardı. Sezon başlarken bu takıma bir top yetmez, bunların hepsi yıldız birarada oynarken mutlaka arıza çıkartırlar denilen kadronun temelini oluşturan tecrübeli yerlilerin belki de kariyerlerinin en mutlu sezonunu geçirdikleri, Avrupa'nın en iyi guardı olmasa da kazanmayı en çok arzulayan bir kaç guardından biri olan Solomon'un takım oyuncusu olmayı öğrendiği, en az kendilerinden 5-6 yaş büyük üst düzey pivotlarda olan oyun ve pozisyon bilgisine, sezgisine sahip genç uzunların takımın temel dinamikleri haline gelip kendilerini sürekli olarak geliştirdikleri ve kazanmak için kendilerini parçalarcasına oynayan harika bir kadroydu eldeki.
Kaliteli oyunculardan kurulu bir kadrodan öte hem kaliteli oyunculardan kurulu hem de kimyası oturmuş bir kadro yıllar süren şampiyonluk hasretine son vermişken, o uyumun mimarı Aydın hocanın gönderilmesiyle başlayan yeni süreç bu harika kadronun adım adım erezyona uğratılmasının da ilk adımlarıydı.
Sonrası adım adım gelmeye başladı, 100. yılın kadrosunun mirası sağından solundan deforme edilirken bile Euroleague çeyrek finali ve domestik lig şampiyonluğunu kazanmayı başardı.
Ama sezon başında, bu takımın topu daha fazla paylaşan, eşit sorumluluklar alan oyunculardan kurulu bir takım olması adına yapılan transfer tercihleriyle takımın temel karakteri olan sert ve baskılı kısa savunmasına dinamit koyuldu. Bu yönelimle aslında gelecek planlarının içinde başat önemde olan gençlerin üst düzeyde maçlarda sorumluluk alarak kendilerini geliştirmeleri hedefi de ciddi biçimde tökezliyor zira 1-2 sezon sonra Avrupa şampiyonluğu hedefini ifade eden bir takımın gelecek planları içerisindeki gençlerin bu kadar kolay mağlup olan bu kadar dirençsiz bir takımda, eğiticiliği dillere destan bir koç olan Tanjeviç'le bile yenile yenile kendilerini geliştirmelerini beklemek pek olası değil.
Misal Preldziç'in gelişiminin adeta durmasında onun pek alışık olmadığı ve bence yeteneklerinin de pek uygun olmadığı oyun kurucu pozisyonunda oynatılması kadar yanında onunla oynarken onu geliştirebilecek, oyun içinde takımı yukarı çekebilen bir kısa oyuncunun olmaması da etkilidir. Ya da Vidmar'ın hücumda sarsaklığına hiddetlenirken, onun en iyi yaptığı iş olan potaya doğru yüzü dönükken hareketlendiği pozisyonlarda topu indirebilecek yetenek ve oyun görüşüne sahip delici bir oyun kurucuya sahip olmadığımızı unutmayalım.
Tutulan yol yol değil. Artık bu bizzat bu yolu tutturanlarca da anlaşılmış olsa gerek. Mahmut Uslu'nun Solomon'u takıma döndürmek için bu kadar yırtınmasının başka bir açıklaması yok. Ama bu yönelim bile başlı başına kendi içinde çelişkiler barındıran ve gelecek için beni ürküten bir hamle.
Solomon takım oyuncusu değil, sorunlu ve bencil bir oyuncu diyenleri açıkca ezbercilikle suçluyorum. Zira Solomon'un Fenerbahçe kariyeri müthiş yetenekli ve daha da önemlisi her koşulda kazanmayı bilen bir lider oyuncunun sevdiği ve güvendiği bir koçun elinde takımına vites yükseltip bir üst seviyeye sıçratan takım oyuncusu olmaktan öte takımın katalizörü olabilen harika bir winnera dönüşmesinin öyküsüdür bence.
Ama sezon başında arkasından bin türlü laf söylenip gidişine artık takım olabileceğiz diye sevinilen bir oyuncunun geri dönüşünü dört gözle bekleyen yönetcilik anlayışının uzun vadede Euroleague şampiyonluğu hedefleri komik sınıfına giriyor benim nezdimde.
Esas sorun takımın 2 sezon önce başarısı tescillenmiş kimyasıyla oynanmasıdır. Ne tek başına yabancı oyuncularımızın yetersizliğiyle ne de her yenilgiden sonra Preldziç ve Vidmar'ın bizim altyapımızdan yetişen gençlerden bir fazlası yokken kadroda yer alıp, yabancı kontenjanını doldurmalarıyla ilgilidir sorun.
Bir kere tüm yabancı tercihlerini takıma vites yükseltecek türden kaliteli yabancılarla doldurmak ve takımın omurgasını bu oyuncularla kurmak risklidir. Takımı oluşturan temel unsurların en önemli ayağı oyuncu kalitesi olsa bile kimya sorununu unutmamak lazım. Domestik ligde aynı anda 3 yabancı sahada yer alabilirken Euroleague'de 5 yabancı oyuncuyla sahada yer aldığınızda doğabilecek sorunlar kadronuzdaki tüm dengeleri alt üst edebilir. Ki geçen yıl Efes'in yaşadığı sorunları unutmayalım, final niteliğindeki maçların sonlarını getirememelerinin en önemli sebebi belki de buydu. Zaten
Bizim kadronun da kimyasal bileşimiyle oynandı. Kimi transferler giden ve gelen oyuncular arasındaki kalite, yetenek ve kariyer farklarından çok daha öte sonuçlar doğurabilir. Bu sebeble ben transfer dönemindeki tedbillerin bizzat Tanjeviç'in benchten daha rahat kontrol altına alınabilen bir takım yaratma çabasının ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu hamle malesef takım kimyasında ciddi bir bozulmaya yol açtı.
Solomon'un dönüşü sezon başından bu yana kendi sikletindeki takımlara karşı 1-3-1 alan savunmasındaki başarı ve düşük tempolu oyunlarla rakibin hücum planlarını sabote etme dışında rakibe zorluk çıkaracak türden hamleler yapamayan, sert savunmalar karşısında hücumda suursuzca top çevirme hastalığından bir türlü kurtulamayan, Oğuz gibi sıkışan hücumları hem pivot pozisyonundan sayıyı zorlayarak hem de yüksek postta kullanıldığında hücumu yönlendiren pırlanta değerindeki bir pivotun üzerine hücum seti yazma becerisini gösteremeyip, saçma şutlara mahkum ettiği oyuncularını beceriksiz ilan ettiren, taraftarı coşturacak hamleler yapan oyuncuları azarlayıp kenara alan, dominant bir guardla oynamaktan korkan bir coach yönetiminde pörsüyen kadroyu ne kadar ateşleyip, final maçlarını söküp alacak karaktere büründürecek meraktayım.
Telekom'dan yana bir korkum yok, yarı finalde muhtemelen onlarla eşleşeceğiz ve saha dezavantajına rağmen hiç bir zaman dirençli ve iyi savunmacı olamayan Telekom'u geçeriz diye düşünüyorum. Galatasaray ise Tolliver ve Hosley gibi tüm hücumları kendi başlarına kullanmak isteyen iki iyi atıcı alıp iyi takımın dengelerini bozarak kendi kendilerini şampiyonluk yarışının dışına ittiler. Ama asıl sorun git gide taş gibi bir takım olup öze dönüşü gerçekleştiren Efes. Tanjeviç hakkında ''başarısız'' kelimesini kullanmaktan hep imtina etmişimdir. Zira eğitici ve geliştirici bir koç olduğu konusunda en Tanjeviççiler kadar iddialıyımdır ancak onu ve tarzını sevemememin kökleri Aydın Hocanın yerine yakışıksız bir operasyonla getirilmesi değil. Oyuncuları her koşulda koçun planlarını harfiyen uygulamaktan öte sorumluluklar almayan, yüzlerinde hep aynı ifadeyle oynayan, tribünle iletişim kurmayan, molalarda kafaları önde koçu dinleyen edilgenler olarak tahayyül eden bir koçu ve onun takımını Avrupa şampiyonu olsa bile heyecanla seyredemem.
14 Nisan 2009 20:51
Bu genclestirme hamlesinde Vidmar ve Emir'in getirilmesi ve bu adamlar sanki Avrupa'nin en iyi gencleriymis gibi davranilmasi da ilgincti. Cunku Ulker birlesmesinin en iyi yonu maddi kaynak, Mirsad-Ibo gibi oyuncular degil Ulker'in Turkiye'nin en iyi durumunda olan basketbol altyapisiydi. Eger bu altyapi yenip bitirilirse ve Tanjevic gibi buyuk egolu adamlarin Emir, Vidmar gibi hayali projeleriyle bu altyapidaki genclerin onu kapatilirsa o zaman Fenerbahce'nin adini degistirmekten daha buyuk bir ihanete ugramis olacak kulup.
Acik soylemek gerekiyor, bu subenin basinda Mahmut Uslu gibi bir adam oldukca kisa vadeli ulasilamayan hedeflerle, istikrarsiz hamlelerle ve anlamsiz atilimlarla devam edecek basketbol subesi. Daha gecen sene "Solomon'un bir hafta dedesi bir hafta nenesi oluyor" diye onu tv'lerde sikayet ederken simdi can simidi olarak ona sariliyorlar. Solomon takim savunmasinin en onemli parcasiydi fakat gelip sihirli degnek dokundurmayacak bu takima. Green faciasindan sonra (bu faciayi ongormemek icin de kocaman bir ego lazim) Solomon'a o kadar umut baglanildi ki korkarim hayal kirikligi yaratacak. Solomon kotu oynayacagi icin degil ama onun ortalama oyununda bile uc macta bir "bu maci yakti Solomon" ya da "Solomon veriyordu maci neredeyse" diyorduk. Savunmada hep istikrarli ama hucumda ayni istikrari yok Solomon'un ve umarim insanlar bunu bilerek hareket ederler ve sabirli olurlar.