Dünya Kupasında 4-2-3-1



Yazı neredeyse bitirdik, yaz aylarında biraz düzenden kopup uzaklara gidip gelince blogu da savsakladık. Sezon başladığına, Fenerbahçe'yi izlemek işkence şeklinde devam ettiğine ve yerimize, yurdumuza dönüp uyku saatlerini düzelttiğimize göre aktif dinlenmeye son verip biraz gecikmeli olsa da yazalım aklımızdakileri. Bu yazı Dünya Kupasındaki taktiksel dizilişler üzerine. Biraz geç geliyor fakat Fenerbahçe'den yeni sezonda ne beklediğimi anlatmak açısından uygun olacaktı.

Jonathan Wilson'ın haklı olarak iddiası şu: Modern futbol kulüpler bazında 4-3-3'e evriliyor, ulusal takımlar ise kulüp takımlarını biraz daha geriden takip ediyorlar (sebebi de oyuncularının sürekli bir arada bulunmamaları ve ihtiyaca göre transfer imkanları olmaması) ve 4-2-3-1 ulusal takımların ulaştığı son nokta. Dünya Kupasında yarı final oynayan 3 takımın 4-2-3-1 oynaması bunun bir göstergesi. Almanya, İspanya ve Hollanda 4-2-3-1 varyasyonları oynayarak Dünya Kupasında ulaştıkları seviyeye eriştiler. Buna rağmen üç takımın taktiksel anlayışlarında ciddi farklar vardı.


İspanya'nın final maçında iki farklı dizilişi yukarıdaki fotoğrafta. Tepedeki diziliş ilk yarıda Pedro oyundayken ve alttaki ikinci yarıda onun yerine Navas girdikten sonraki diziliş. Oyunun kanatlara açılması ve derinlik kazanması için yapılan bu değişiklikle ikinci yarı dizilişi 4-2-3-1'e daha yakın duruyor. İspanya'nın turnuva boyunca farklılık gösteren sisteminde en büyük farkı ileri uçta Torres'in mi, Villa'nın mı oynadığı belirledi. Villa ileri uçta tek forvet oynadığı zaman orta sahada 5 tane gerçek anlamda orta sahayla topa daha hakim, sabırla pas yapan ve opsiyon arayan, rakibine top vermeyen bir İspanya varken Torres ileri uçta, Villa sol açıkta başladığı zaman hücum opsiyonları daha zengin bir İspanya vardı. Villa'nın geriden top alıp boş alanları çok iyi kullanma ve kanattan bindirme yetenekleri İspanya'nın turnuva boyunca en büyük hücum zenginliği oldu.

Tabii İspanya'nın asıl öldürücü noktası orta sahasındaki iki defansif orta saha da dahil orta saha oyuncularının ısrarla topu tutması ve sabırla yüksek isabetli paslar yapmalarıydı. Gelen baskıyı da hızlı pas yapma yetenekleriyle dağıtabildiler. Herkesin söylediği gibi bunu her takımın uygulaması pratikte mümkün değil çünkü bu sistemi uzun yıllar Barcelona'da birlikte oynamış bir grup oyuncuyu aynen milli takıma koyarak yapıyorlar ve uzun süren bir çalışmanın ürünü.


Hollanda'nın finaldeki dizilişi de bu fotoğrafta. Hollanda'nın 4-2-3-1'i İspanya'nınkine göre daha belirgin hatlarla ayrılıyor. Hollanda'nın bloklarının oyuncuların özellikleri nedeniyle de daha belirgin hatları var. Ortadaki ikili, Van Bommel ve De Jong kirli işleri yapmak için sahadalar (uçan tekme atmayı kastetmiyor, onu da yaptılar fakat futbolun top kesme, markaj, defans kademesine girmek gibi kirli işleri). Defansa çok sık yardım eden çalışkan bir sol orta saha, Kuyt; hücum organizasyonun beynine yerleştirilen bir oyun kurucu, Sneijder; ve sağda ters ayaklı bir hücumcu Robben. Robben'in hızından ve tıpkı Villa gibi faydalanıyorlar ve ceza yayına yaptığı koşularla gol arıyorlar. Ayrıca özellikle final maçında orta saha yoğunluğunda kaybolan oyun kurucu yerine ikinci forvet gibi defansın arkasına koşularla gol atmaya çalışan da Robben oldu.


Almanya'nın Arjantin maçında oynadığı diziliş yukarıda. İspanya-Hollanda hibriti diyebileceğimiz özellikleri var. Orta ikili hem İspanyol orta sahaları gibi topla iyi ve gerekiğinde yaratıcı hem Hollanda'nın orta sahaları gibi defansif ve güçlüler. Kanatlardaki hücum yükü önceki iki takımın aksine daha simetrik dağılmış durumda, hem Podolski hem Müller hücumcu oyuncular ve hocaları driplinglerinden faydalanıyor. Üstelik bu iki oyuncu da merkez forvet olarak da oynamış oyuncular. Ortada klasik bir 10 numara, Mesut ve ileri uçta çok da klasik olmayan bir forvet Klose. Almanya'nın oyun yapısını belirleyen en önemli isimlerden birisi Klose. Statik kalmayı sevmeyen, çoğu zaman Podolski-Müller ikilisinin oluşturduğu çizginin gerisinde kalan bir forvet. Bu sayede ya defansın göbeğinden bir markajcı çekerek Mesut veya kanatlardan bir oyuncuya boş koridor yaratıyor, ya da defansif orta sahalardan birisini meşgul ederek orta sahasından bir oyuncuyu boşa çıkarıyor. Takımın kanatları da sürekli ceza alanına hareketlenen hücumcular olunca takım, hücumda eksik kalma sıkıntısı yaşamıyor.

Bütün takımların ortak özelliği defans beklerinin hücum katkısı. Almanya'da Lahm, İspanya'da Sergio Ramos, Hollanda'da Van Bronckhorst sürekli boş kalan koridorda ilerleyen ve hücuma giren bekler. Dünya Kupası boyunca da çok etkili oldular.

Dünya futbolunda 4-5-1 türevleri son dönemlerde dominant oluyor. Dünya Kupası bunu bir kere daha kanıtladı. Kanat oyuncularının derinlik katmasını ve etkisiz koridorda sıkışmamasını sağlayan, orta sahaların iki yönlü oyuna katılımını üst düzeye çıkaran ve beklerin oyuna katılımını verimli hale getiren 4-2-3-1 de Dünya Kupasının neredeyse resmi dizilişi oldu. Uzun zamandır 4-2-3-1 oynayan fakat oyun kalitesini bir üst seviyeye taşıyamayan Fenerbahçe bu fotoğraflardan nasıl bir ders çıkarırı da bir dahaki yazıda yazalım.


1 comments:

  1. Unknown dedi ki...

    süper analiz, elinize sağlık...

Yorum Gönder