Taraftar İstifa!


aziz yıldırım

Papazınçayırı'nda Aziz Yıldırım'ın neden istifa etmesi gerektiği yönünde çok fazla yazı yazdık. Bunun sebepleri onlarca yazıda belirtildiği gibi başarısızlık da değildi, Aziz Yıldırım'ın bu başarısızlığı mümkün ve daim kılacak her türden özelliği idi. Aziz Yıldırım modern çağın gerektirdiği bir futbol aklına sahip değildi, kulübün imkanlarını verimli ve yeterli bir şekilde kullanmıyordu, transfer politikası da kulüp yönetimi de günlük konjuktürel olaylara verdiği duygusal tepkilere dayanıyordu, kulübü bir diktatör gibi tek elden yönetmek istemesi kulüp içerisinde sorunlar yarattığı gibi, kulüp taraftar ilişkisinde de, kulübün diğer takımlarla olan ilişkilerinde de sorunlar yaratıyordu vesaire.

Aziz Yıldırım yönetimi Fenerbahçe'nin özdeğerlerinde de büyük tahribat yarattı. Fenerbahçe artık halk ile güçlü bağları olan bir kulüp özelliğini de kaybetmek üzere. Bir zamanların centilmen, başarılı, güzelliklerle elde ettiği kazançlarla insanların gönlüne oturan kulübü değil bugünkü kulüp. Ancak daha vahim bir şey var, bugün gördüğümüz kulüp artık taraftarın da, halkın da değil. 3 sene üstüste şampiyonluk sözü veren bir yönetici, bu sözünü tutamadığı zaman kendini kimseye hesap vermek zorunda hissetmiyorsa, artık o kulüpten halkın kulübü diye bahsedemeyiz. Bu kulüp bu şahsındır, egemenlik onda toplanmıştır ve hesap vermek zorunda olduğu kimse yoktur.

Yine de bunları mümkün kılan en önemli sebebe pek az yöneldik.

Bunlar mümkün oldu, bu olaylarla karşılaştık ve hepimizin iflahı kesiliyor çünkü bu taraftar kulübüne sahip çıkmıyor.

Kulübe sahip çıkmaktan benim anladığım, kulübün karakterine, doğasına, simgelediklerine ve ideallerine sahip çıkmaktır.

Kulübe sahip çıkmak, kulübün değerlerine sahip çıkmak, kulübün temsilcisi olduğu değerleri gözetmeye çalışmaktır.

Bir kulüp bodoslama aşağı doğru yuvarlanırken, bütün imkanlar, bütün fırsatlar çarçur edilirken boş ve anlamsız gözlerle tek bir adama kilitlenip her yaptığına alkış tutmak ve eleştirileri vatan hainliğine denk suçlamalarla sindirmeye çalışmak bu tanım içerisinde yer almıyor.

Bugüne bizi götüren tablo Fenerbahçe taraftarının eksiklikleri ile doğmuştur. Taraftar kulübünün içinde bulunduğu durumu analiz edememiş, tek bir adama koşulsuz ve nedensiz bir bağlılığı her şeyden üstün tutmuştur. Onun sözlerini tutup tutmadığının takipçisi olmamış, bu imkanlarla başka nelerin yapılacağı üzerine kafa yormamış, her davranışında bir hikmet, her sözünde bir derinlik bulmuş, bir diktatöre aşık olan halk gibi biçare ortada kalakalmıştır. Vatan sevgisinin diktatörü sevmeye eşitlendiği durumlara paralel bir manzarada Aziz Yıldırımcılık Fenerbahçeliliğin önüne geçmiş en sonunda ses çıkarma imkanı dahi elinden alınmış, kendi taraftar grupları bir bir faaliyetlerini sonlandırırken dahi sessiz kalmış, kalmak durumunda kalmıştır.

Vamos, CK, Unifeb Fenerbahçeliliğin güzelliğine dair bizim ruhlarımızı aydınlatan ne varsa hepsi bugün yoklar ve sessizlik içerisinde de onların yokluğu boğuluyor.

Hep destek tam destek, "Ein Reich, Ein Volk, Ein Führer" bir hale dönüşmüşse, bugün hep desteğin ve tam desteğin kulübe dahi değil bir şahsa olduğu ortada kabak gibi duruyorsa, taraftar görevini yapmıyor demektir. Bu taraftar kulübüne sahip çıkmıyordur, sahip çıktığı şahsın da yarattığı sonuçlarla tebelleş olmak zorunda kalıyordur.

Fenerbahçe 100 kere Young Boys'a elenebilir, hiç önemli değil, ama bir zamanların şampiyonlar ligi finali oynama rüyası veren Fenerbahçe'sinden geriye sahada pejmurde bir hale dönüşmüş bir takım kaldıysa, bir transfer dönemi neredeyse biterken forvet hattına kimin transfer edileceği hala belli değilse, büyük finansal imkanlar Josicolar, Guizalar, Maldonadolarla heba edilip rakiplere fark atılabilecek bir zaman açıkça heba edildiyse ve buna kimsenin itirazı yoksa, bütün bu süreçlerin de müsebbibi taraftar demektir. Sustuğu için sorumludur, itiraz etmediği için sorumludur, karşı koymadığı ve sözlerin tutulmasını istemediği için sorumludur. İstifa müessesini zorlayacak psikolojik ortam yaratılmadığı sürece taraftar da bu vebale ortak olmaktadır.

Bugün Fenerbahçe taraftarının önündeki seçenek şudur, kısa vadeli düşünerek potansiyel bir kriz ortamı yaratarak başarısız bir sene geçirilmesine göz yummamak için olanları yutmak ya da geleceği kurtarmak için bugünkü yönetime karşı durmak.

Ne istediğimiz söylemedikçe istediğimizi asla alamayacaksak, en azından "Hayır" diyebilecek dirayeti de göstermekle mükellefiz. Yoksa hep önümüze koyulan yemeği sindire sindire renksiz, tatsız tuzsuz ve acı verici bir hayat içinde sıkışıp gideceğiz.


20 comments:

  1. FASLI dedi ki...

    Öncelikle eline sağlık arkadaşım emek vermiş uzun bir yazı yazmışsın. Benim de değinmek istediğim birkaç nokta var.
    1. Aziz Yıldırım yönetimi zaman içinde tüm muhalif grupları, şahısları, baskıyla veya başka bir şekilde!!! ya yanına çekmiş ya da tasfiye etmiştir.
    2. Futbolcuların paralarının zamanında ödenmesi kulüp adına artı puan getirecekken zamanla bu durum sömürüye dönüşmüş, ''C'' tipi oyunculara ödenen yüksek paralar, kulübü ekmek kapısı, kariyer sonu tutunacak dal haline getirmiştir.bkz. Niang
    3. Yönetimin başarılarla rakiplerini ezmek yerine maddi gücün arkasına sığınarak güç gösterisinde bulunması ve ezik rakiplerin bütünleşerek Fb'ye karşı bir sinerji yaratması. İnanın girmeyen toplarda aklıma hep 6s ve 8jk'lilerin ekran başında yarattığı manevi güç aklıma geliryor. Fantastik bişey ama bana yeterince gerçekçi geliyor. Ben buna inanan bir insanım.
    4. Milyon Eurolar verilip alınan ve fiyaskoyla sonuçlanan transferler yerine altyapıya önem verilmemesi, sahada para'nın yanı sıra takım için, taraftar için oynayan futbolcu bulunamaması. Biraz fantezi kokuyor bu madde, tıpkı Türkiye'nin madenleri hakkında yapılan yorumlar gibi...

  2. Adsız dedi ki...

    süper yazı, sonuna kadar katılıyorum. Aziz efendinin bir an önce gitmesi gerekmektedir. Bunun için de gerekirse bu sezon feda edilir (ki zaten feda edilmiştir)takımı bu halde görmek çok acı veriyor.

  3. sayerlack dedi ki...

    Senin hakkını yemişim özür diliyorum.Bu zamana kadar senin Aziz Yıldırım hakkındaki yazılarına kızardım.Gerçekleri görememişim.Aziz Yıldırım gözümü boyamış,günü birlik başarılarla mutlu olmamı sağlamış.
    Dün maçta idim.Bu zamana kadar Aziz Yıldırım'a hiç kötü söz söylememiş söyleyenlerede kızmıştım.
    Dün maçın bitmesiyle o anki atmosferle S..tir ol git Aziz.S..tir ol git Aziz diye bağırdım.

    İşi siyasete getirmek istememizdim ama...

    Aziz Yıldırım Fenerbahçe'min Tayyip Erdoğan'ı olmuş.

  4. JEUNESTURCO dedi ki...

    öncelikle üstad kemal sunalın kibar feyzo filminde dediği gibi ''BİZ EŞEK OLDUKTAN SONRA MAHO AĞA GİDER BŞKA AĞA GELİR''fb de ağalık sistemi kalkmalı.inter kulübü sahibi moratti bile bu kadr kulübe hakim değil.
    dünkü maçada değinmesem olmaz.yhu isviçreden 2-2 le dönüyosun yani 0,5 gol averajı sende.maç 0-0 bitse turluyosun.lakin yenen gole dikkat ettiniz mi ? savunma bloğu 30-40 metre önde kontra yakalanıyosun.bu mantk yenilgiyi hakeder üstadım.burdada aziz lik mevzu yok.bekir ve ilhan dediğin adamlar g.antep ve g.birliğinden gelme.açıp bakıyoruz hemen g.birliği 31,5 milyon euro g.antep ise 28,3 milyon euro değerine sahip takımlar.young boys ise 23,5 mlyon euro değerinde.bu ne demek oluyo yani bu oyuncular young boys ayarındalar.gidipde çemişkezekspordan alınmadılar.ama hata ya bakıver.bu arada onların defansı dudar 2 milyon euro affoter de 1 milyon euro.
    buda benim önerim alalım young boys u hocasıyla falan adını fener yapalım oynasın ligde abi.tam bizim isyediğimiz tarzda oynuyo.sürekli hücum adamlar savunma nedir bilmiyo çünkü gerek yok.

  5. PIERREMANU dedi ki...

    Aklımdan ne geçiyorsa yazmışsınız, tercüman olmuşsunuz.

  6. Mitya dedi ki...

    Yine aynı, hep aynı. Eleştiren akıllarda idee fixe haline gelmiş, kapsayıcı tek bir terim var: diktatörlük. Bu yazı belki de Young Boys maçı özelinde yazılmadı, ama bu maçın hemen ardından derlendi, daha henüz hiçbirimiz bu sonuçla yüzleşemeden önümüze sunuluverdi. Bu yazı Young Boys maçının getirdiği travmanın dışavurumudur; önceki, daha evvelden var olan endişeler dile getirilmiş olabilir elbet, ancak zamanlama fazlasıyla açık ve net.

    Bana kalırsa da asıl sorun Fenerbahce'yi konuşurken zamandan ve mekandan bağımsız savunduğumuz ideallerimizin, sevdiğimiz, kimbilir, belki de gerçekten ölesiye tapındığımız tek şey olan kulüpte zuhur ettiğini görmek istememiz. Yukarıda yer alan mükemmel yazı aslında bu sayfada yazan ve yazılanlar üzerine yazan bizlerin özlemlerini, zaafiyetlerini de içinde barındırıyor. Hoş, şahsen yazarın haykırışına katılmıyorum, ama altında yatan sıkıntıdan, üzüntüden, isyandan fazlasıyla payımı almışım.

    Halihazırda Fenerbahce kendisinden daha dinamik, daha hazır, daha cesur bir takımla eşleşmesinden haklı olarak mağlup ayrılmıştır. Bu noktada takıma ve takımı yönetenlere bin türlü eleştiri getirilebilir, ve getirilmelidir. Ancak herhangi bir başarısızlıkta hemen Aziz Yıldırım'a sallamak - daha evvelden de belirttiğim gibi - yalnızca ve yalnızca kolaya kaçmaktır. Milan senelerce Avrupa'da fırtına gibi eserken Berlusconi'ye methiyeler düzmekten bir farkı yoktur şu anda Aziz Yıldırım'a sallamanın. Az çok futboldan anlıyorum, ve biliyorum ki şu anda Fenerbahce'nin futbol takımı özelinde yaşadığı sorunlar yönetimsel değil. Hatta ve hatta, çok şükür Fenerbahce yaşadığı ve yaşayabileceği onca yönetimsel soruna rağmen Young Boys'u eleyebilecek kapasitede bir takım. Sorunları sıralayayım: ligimizin geç açılması, oyuncuların verilen arada kendilerine iyi bakmamaları (andre santos, alex, cristian), teknik ekibin elinde olmayan sakatlıklar (mehmet topuz, özer, gökhan gönül), oyuncuların sorumsuzluğu (lugano, kazım, hatta stoch), aykut kocaman'ın ikinci maçta alex yerine selçuk'la başlamaması, ve elbette young boys'un müthiş takım oyunu ve sürekliliği.

  7. Mitya dedi ki...

    Elbette en azından iki tür insan vardır. Herhangi bir kurumun her düzeyinde yaşanan sıkıntılarda o kurumun en tepesindeki kişiyi hedef alanlar, ya da direk olarak bahsi geçen sıkıntının birincil derecede sorumlularını hesap vermeye çağıranlar. Çetrefilli bir konudur, ancak iki bakış açısının herhangi bir mutlak üstünlüğü yoktur, olamaz. Şahsi fikrim dünkü maçın hiçbir şekilde Aziz Yıldırım'a mal edilemeyecek olduğudur.

    Ne yazık ki politik kültürümüzün geneline sirayet etmiş bir anlayış son zamanlarda Fenerbahce özelinde de vuku bulmakta. Aziz Yıldırım'ı burda yazılan iki üç eleştirel yazının ardından savunmak Aziz Yıldırım'ı desteklemek değildir, sevmek hiç değildir. Sadece ortaya konulan problemlerin çözümünün Aziz Yıldırım'ın kulüpten gitmesi olduğu yönündeki yanılsamayı eleştirmektir. Bu takım Dynamo Kiev'e elendiği senenin ertesinde şampiyonlar liginde yarı final şansını elde etmesine rağmen içinde bulunduğumuz durumu herşeyin sonu gibi algılamak ve yansıtmak ise son tahlilde tarihdışı bir pozisyondur.

    Bırakın ülkenin en leş kültürünün zuhur ettiği sporu, Türkiye'de hangi alanda tek adamlık denen hastalıktan bağımsız bir yönetim biçimi vardır ki? Aziz Yıldırım'ı eleştirmenin Fenerbahçe özelinde getirisi nedir? Aziz Yıldırım'ı eleştirmek olsa olsa gölgelerle kavga etmektir, arka planda yatan onca sorunu olduğu gibi kabul edip, karanlık bir odanın ortasında aydınlatılmış bir kum torbasına sallayıp da sallamaktır. Bunları yazdığım zaman biliyorum ki on insandan dokuzu "yeter, eleştirmeyin şu adamı" dediğimi zannedecektir, lakin asıl demek istediğim bizlerin halihazırda Aziz Yıldırımları mümkün kılan bu sistemi dönüştürmek üzere hiçbir şey yapmıyor oluşumuzdur.

    Bir platform kuralım, bu kulübün kongre sisteminden kulübe üye olma kriterlerine, yönetim kadrolarının oluşturulmasından karar mekanizmalarının demokratikleşmesine, uysal ve zengin bir taraftar modeli inşasından kulübün gelecek yıllarda benimsemesini istediğimiz vizyona kadar her konuda aktif olarak hareket edelim, sesimizi duyuralım, kalıcı, somut bir dönüşüm gerçekleştirmek için hareket edelim. Bu kulübü bizler kadar seven ve üzerine amatörce de olsa en az Andre Santoslar kadar mesai harcayan insanların da bir gün bu kulübü yönetebilecekleri bir zemin hazırlamaya dönük planlar yapalım. Aziz Yıldırım gittiginde yerine yeni Aziz Yıldırımlar geleceğinin farkında olarak yazalım, çizelim.

  8. aethewulf dedi ki...

    @Mel: Tekrar ediyorum, yukarıdaki linki de oraya özellikle koydum, kronolojik olarak young boys'a elenmemiz üzerine yazılan ancak bu sebeple yazılmayan bir yazı yukarıdaki, ispatı da bundan önceki yazılarda gizli. Oralarda daha kapsamlı eleştiriler bulacaksın.

    Dolayısıyla young boys'a yenilmemizin sebebi aziz yıldırım olmayabilir ancak sırf sportif manada snon 5 senede 1 şampiyonluk kazanan, young boys karşısında ezilen, josico, maldonado, guiza, göbekli dos santos, cristian gibi transferleri yapan, yanlış transfer politikası ile kulübün milyonlarca dolarını çarçur eden, alternatifli bir kadro yaratamayan, şampiyonlar liginde çeyrek final gören kadronun da, denizlide şampiyonluk kaçıran kadronun da üstüne çıkamyacak bir kadro yaratan, şahsi kaprisleriyle yerine alternatif bulamadığı oyuncuları gönderen yönetim anlayışı bu maçtan da, kaçan şampiyonluk ve şampiyonluklardan da sorumlu.

    yani bu unu getiren onlar, bu şekeri getiren onlar, bu yağı kavuran onlar, bu helvada bozukluk varsa sorumluluk ne sadece aşçının ne de onun yamaklarının, bizzat dükkan sahibinin.

    şayet olay sadece sportif başarı ile ilgili olsaydı gene sindirilirdi ama daumun gönderilmesi, zico'nun gelmesi, onun gönderilmesi, aragones'in gelmesi, onun gönderilmesi bir daha daum'un gelmesi, daum'un gene önce anlaşılıp sonra gönderilmesi ve arkasından aykut kocaman'ın getirilmesi süreci bile bir başkanın yöneticilik vasıflarının ne kadar kötü olduğunu göstermeye yeter, üstelik kulübün değerlerinde yarattığı erozyonun da açık, buz gibi göstergesidir. biz bu sene daum'un bu şekilde gönderilmesini içimizi sindirebilecek kadar jelibon bir hale gelmişsek, bunda bu ifradı da normal kılabilecek onlarca olayın ve onu yaratanların payı büyük.

    elbette aziz yıldırım giderse yerine bir aziz yıldırım gelebilir, ama oturup da bu sorunun çözümünü memleketteki tek adamcılık ekolünün yok edilmesi gibi muhtemelen onlarca seneye yayılacak upuzun bir toplumsal politikanın gerçekleştirilmesinde havale etmemiz de manasız. Sorun tek adamcılık ama tek adamcı bir şekilde yönetmeyecek daha modern yönetim biçimlerine haiz insanlar da kulüp bünyesinde var. 20 milyonluk bir camiada aksi mümkün mü? Üstelik vermiş olduğun öneri çözüm bile değil en iyi ihtimalle işi yokuşa sürmek, çünkü bahsettiğin çözümü gerçekleştirmek için kullanılacak enerji, imkan gibi şeylerin yanı sıra, bunları kimi temsil ederek kimlerin yapacağı, kimlerin hangi şekilde meşru temsilci olacağı bile muallak. Yani oturalım tüzük yazalım, sistemleştirelim yii güzel de bizi kimi temsil ederek bunları yapıyoruz ve bunu nasıl meşru delegeleri olan, periodik genel kurulu olan, türk hukuku çerçevesinde tüzel kişiliğe havi ve hukuka uygun bir şekilde faaliyetlerini sürdüren kulübe dikte edeceğiz? Bu söylediğin fındık sorununu çözmek için dünyada küresel olarak sosyalizmin gerçekleşmesini beklemek kadar absürd ve gerçek dışı geliyor, ilk duyuşta güzel ama gerçekleşmesi sorunun çözümünü anlamsızcasına uzatarak çözümsüz hale getirecek bir dilek.

    Önce yakın hedef. Aziz Yıldırım gitmeli. Aziz Yıldırım'ın gitmesinin gerekçeleri bir dahaki adayları da zaten yeteri kadar bilinçlendirecektir. Daha iyi bir aday olabilir, biri de kulübü daha rasyonel, daha modern ve daha iyi yöneteceğini iddia edebilir, bu da atla deve işi değil kulüpte koç holdingi yönetenden doğuş holdinge kadar yok yok dolayısıyla dünyayı kurtarmadan da fenerbahçeyi kurtarmak mümkün.

    Ha onun yanında sen gene "önce tek adamcılığı çözelim sonra aziz yıldırım'ı çözelim" diyebilirsin, atalet içerisindeki bu iyiniyet dileklerini de elbette kaile alıp saygılarımızı sunarız, romantizme karşı sevgim sonsuz.

  9. Mitya dedi ki...

    @aethewulf

    Yazdıklarımın romantizm olarak addedilmesi fazlasıyla ironik, çünkü bana kalırsa da önerilen "Aziz Yıldırım gitsin" çözümü aslen romantik olan çıkış reçetesi. Özellikle de genel hatlarıyla bahsettiğim uzun soluklu bir çözümün tam da temel bir takım sorunlar sebebiyle çözülemeyecek olduğu yazıldıktan sonra "nasıl olsa Aziz Yıldırım'dan iyisi gelecektir" demenin avuçları açıp, paçaları sıvayıp yalvarmaktan farkı yok kanımca. 20 milyonluk bir camiada daha iyisi olduğu muhakkak, ancak halihazırda yerleşik olan düzende 20 milyonluk potansiyelin ne kadarı kullanilabiliyor hepimiz iyi biliyoruz.

    Temsilden de bahsetmişsin. Düşünmeden edemiyorum, burda bir kulüpten, bir dernekten söz ediyoruz. Meşru bir faaliyete girişmek için ne yapmamız, ne tür temsil mekanizmalarını mobilize etmemiz gerekiyor? Herhangi bir kongre üyesine benden daha fazla iktidar veren nedir? Üye olmak için verilen milyarlar mı? Babanın, annenin kongre üyesi olması, dolayısıyla üye çocuklarına üye olmak için tanınan fırsatlar mı?

    Anlayamadığım bir başka şey ise şu - alıntı yapıyorum: "Yani oturalım tüzük yazalım, sistemleştirelim iyi güzel de bizi kimi temsil ederek bunları yapıyoruz ve bunu nasıl meşru delegeleri olan, periodik genel kurulu olan, türk hukuku çerçevesinde tüzel kişiliğe havi ve hukuka uygun bir şekilde faaliyetlerini sürdüren kulübe dikte edeceğiz?" Pekala, madem bu kulüp belli kurallar, belli kanunlar tarafından yönetiliyor, o zaman biz ne hakla bu kulübün kongre tarafından seçilmiş başkanını alaşağı etme hakkını kendimizde görüyoruz? Bu hakkı kendimizde görüyoruz, çünkü bu kulübün sahibi elbette kongre değil; elbette taraftardır bu kulübü asıl yöneten, ve gerektiğinde bu kulübün işleyişine, kurallarına, kanunlarına da müdahale edebilmelidir. Zira bahsettiğin hukuki düzenlemeler eğer tek adamlık modelini de kaygısızca devam ettirmek istiyorsa, Aziz Yıldırım'ın başkanlığını bunca yıl sürdürmesini faal olarak mümkün kıldıysa, kusura bakma ama sana da düşen bunu desteklemektir. Zira herhangi başka bir çözüm ya gayri meşru, ya da fazla romantik olacaktır. Misal, şanlı partimiz özelinde Deniz Baykal gitsin, başkası gelsin demekten de farkı yoktur.

    Bir de son cümleye takıldım haliyle. "Atalet içerisindeki iyiniyet dilekleri" hoş olmuş, ancak iki ucu boklu değmek misali, hangimize dokunuyor emin değilim.

  10. aethewulf dedi ki...

    @mel: önerdiğin çözüm "türkiye'deki tek adam kültünün değişmesi, taraftarın toplanarak organize bir şekilde mevcut ve varolan tüzüğü ve kulübün yönetimini ilgilendiren bürokratik tüm normları değiştirmesi"nin yalnızca aziz yıldırım'ın istifa etmesini talep etmekten daha mümkün olduğunu düşünmek mümkün de değil kabul edilebilir de değil ama söyleyeyim işi yokuşa sürmek, bir iş yaptırmamak için iyi bir taktik, somut bir adım atmak için öyle bir iş yükü ve öyle bir organizasyon talep ediyorsun ki insanların somut olarak yaptığı tek şey hiç bir şey yapmamak olabiliyor ancak.

    zira talep ettiğini yapmak için, temsil kabilieyti olan taraftarlar bulmak lazım, türkiye'deki bütün taraftarları interaktif bir şekilde bir tüzük, politika belirleme sürecine dahil etmemiz madden mümkün değil. (Sayı 20. milyon) yalnızca taraftar gruplarını esas alsak dahi, böyle bir işlem taraftar grubu temsilcilerinin katılımıyla da aylar sürecektir. üstelik zaten temelde kulübün tüzüğünü ilgilendiren hukuki norm ihdas etmek süreci taraftarın işi de değildir, buna ayırabileceği vakit de sınırlıdır. zaten böyle bir hakkı da yok kimsenin.

    fenerbahçe'nin seçilmiş yönetimini istifaya davet etmek ise, matuf ve malum, daha önce yaşanmış, bilindik bir yol. taraftar başkanın istifasını ister, kamuoyu baskısı oluşur, genel olarak başkanlar ruh hastası olmadıkları ve esasında sevdikleri için yaptıkları bir işe bir de üstüne küfür yiyerek milyon dolarlar akıtmak istemedikleri için sakince çekilirler (Bkz: serdar bilgili) yerine de başka biri gelir. ha sen gene de yok efendim bir platform oluşturarak (kimle, ne platformu), bu platform dahilinde fenerbahçe ile ilgili her şeyi tartışarak "kulübün kongre sisteminden kulübe üye olma kriterlerine, yönetim kadrolarının oluşturulmasından karar mekanizmalarının demokratikleşmesine, uysal ve zengin bir taraftar modeli inşasından kulübün gelecek yıllarda benimsemesini istediğimiz vizyona kadar her konuda aktif olarak" hareket et sesini duyur, tüzük değişiklikleri talep et, öner, bu tüzük değişikliklerini kimlerle belirleyeceksen belirle, nasıl bir kamuoyu baskısı oluşturup politika belirleyebilme gücü elde edeceksen edin. bu yolla bizden önce bir şey elde edersen çok mutlu oluruz. ben kısa, öz, anlaşılır basit bir talebin çok daha etkili sonuç alacağına inanıyorum, aziz yıldırım istifa! bu kadar net.

  11. Olgu dedi ki...

    Mel’in soruna dair tespitine katılıyorum. Bu ülkede herhangi bir takımın taraftarlarının ekseriyetle yönetimi değil de başkanı istifaya davet etmesi bile bunun bir göstergesi. Bugün bu takımın içine düştüğü durumun temelinde gayet yapısal problemler var. Mel’e yapılabilecek tek ekleme “Tek adam”cılık bu yapısal problemlerin merkezinde ama bütünü tek başına açıklamaya muktedir değil. Kendisinin de gayet güzel ifade ettiği gibi futbol bu ülkenin siyasal kültürünün özensiz, Çin malı replikası gibi duruyor. Ancak daha da önemlisi her fırsatta kendini yeniden üreten bu yapısal ve makro sorunları, zamandan ve mekandan soyutlayıp mikro düzeye indirgemek sorun çözmekten çok yürek serinletmeye yarıyor.

    Bugün yaşadığımız sorunlar ne bugüne has ne de sadece Fenerbahçe’ye has sorunlar. Bugün Aziz Yıldırım’da cisimleştirdiğimiz ve lanetlediğimiz şeylerin çoğu ondan önceki başkanlarda / yönetimlerde kolaylıkla izini sürebileceğimiz şeyler. Aziz Yıldırım’ın en tepedeki isim olarak yaşanan başarısızlıklardan ötürü hesap vermesini ve hatta bu başarısızlığın bedelini istifa ederek ödemesini istemek en doğal ve makul hakkımızdır. Ancak bunun herhangi bir yaraya merhem olacağını, bugün yüzyüze olduğumuz sorunların çözümü için bir adım olacağını düşünmek biraz kolaya kaçmak oluyor.

  12. Mitya dedi ki...

    Tamam, o halde aethewulf tarafından önerilen çözümü ve muhtemel sonuçlarını inceleyelim.
    1-Taraftar kulüp başkanını istifaya çağırır; bu makuldur, cunku boyle gelmiş, böyle gidecektir.
    2-Başkan istifa eder.
    3-Yeni başkan adayları belirlenir. Bu adaylar taraftar tarafından belirlenmez, kongre üyeleri arasından çıkar. Taraftarın nüfuz edemediği bir mecrada yeni başkanlar filizlenir. Aslında şu soruyu sormanın tam da yeri, taraftar kimdir? Bana biraz o pek sevdiğimiz muğlak "vatandaş"ı hatırlatmıyor da değil.
    4-Bu adaylar arasından birisi kongre üyeleri tarafından başkan olarak seçilir.
    Sonuç: kongre üyelerinin seçtiği bir başkan "taraftar" tarafından gönderilir, yerine tekrardan kongre üyeleri tarafından bir başka kongre üyesi getirilir.
    5-Bu aslen bir sorun teşkil etmemektedir, zira işler ters giderse karşı koymanın romantiklik, saftiriklik olduğu sistemsel ve kültürel gerçeklikler ışığında yeni getirilen başkan da gönderilebilir. Aziz Yıldırım istifa, olmadı ipne Aziz Yıldırım deyiverirsin, olur biter, aynı Serdar Bilgili gibi.
    6-Ali Şen başkan, Fener şampiyon!

  13. Erdem Ergin dedi ki...

    Mel'e katılıyorum...Serdar Bilgili'nin istifaya zorlanışını örnek olarak veriyorsanız, ardından gelen ağadan da bahsediverin hele...Aziz Yıldırım istifa.. peki sonra?? sonrası kolay...20 milyonluk camiayız nasıl olsa çıkar birisi...peki BJK kaç milyonluk camia??? bu düzen değişmeden (kulüplerin dernek statüsünden çıkarılarak tabana yayılmış bir delegasyonun sağlanması)yeni diktatörler eskilerini aratacaktır emin olun...

  14. aethewulf dedi ki...

    @erdem: serdar bilgili'nin gidişinden sonra yıldırım demirören geldi zira taraftarın da tam da istediği, beklediği kişi yıldırım demirören'di. taraftar hangi gerekçelerle serdar'ı istemiyorsa, o gerekçeler yıldırım demirören yönetiminin de vaadleridir, daha çok para, daha hırçın bir yönetim, transferler, vaadler, "büyük beşiktaş" ve başarı. dolayısıyla bir başkanı istifa ettirmenin ne kadar başarılı bir sonuç verdiğini de gösteriyor, kamuoyu kendi istediği tipte birine kavuşuyor.

    @mel: hali hazırda kulübü kötü yöneten, kaynaklarını verimsiz olarak kullanan, kulüp değerlerine zarar veren, kulüp kültüründe erozyon yaratan, kulübün büyüme vizyonunu küçülten, apaçık başarısız bir başkanın istifasını istemekten daha normal, daha doğal, daha haklı, daha olan ile uyumlu bir hareket tarzı yok.

    her ne kadar yukarıda yazdığın pesimizm anıtı, gerçek hayatla bağlantısı olmayan, senaryo çerçevesinde çıkan tek sonuç var, taraftar aziz yıldırım'ın istifa etmesini istemesin? ne istesin, nerede kim tarafından hangi yetkiyle kurulacağı muallak bir platforma, neden katılacağı meşkuk bir takım insanlar katılsınlar ve nedense temelde bir derneğin tüzüğünü ilgilendiren kongrede yönetim kurulunun seçimi, dernek üyeliği, delege yapısı gibi konularda bir takım kimsenin siklemeyeceği kararlar alabiliyorlarsa alsınlar sonra da bu kararları nedense bir başka birileri uygulasın? bu yöntem bir yöntem bile değil,b u yöntem bir fantezi veya olması gereken bile değil, basbayağı uygunsuz, verimsiz, varımsız, talepler yekünü. öyle olmayaydı, bunu söyleyebilecek iştahın olduğu kadar bunun için somut bir adım atabilecek iştahın da olur bizlere uygulanabilir bir yol planı çıkartırabilirdin, bunu yapamayacak olmanın nedenleri önerinin ne kadar hava kaldığını göstermek için zaten yeterlidir.

    diğer yandan elbette bugün yaşadıklarımız toplumsal kültürümüze, dünyanın hallerine vesaire toplumsal ilişki bağına bağlayabiliriz, bu yorumlar da doğru olurlar çünkü gerçekten de bu ülkedeki her şey gibi aziz yıldırım da bu ülkenin toplumsal kültüründen psikolojisinden bu milletin genel davranış alışkanlıklarından istifade etmiştir ancak salt böyle bir durum var diye değişim talep etmemek, hesap vermesini istememek, gene bu toplum içerisinde yaşayan ancak aynı sorunlara da paydaş olmayan insanların varlığını yok saymak da mümkün değil, değil ki, bu ülke atmosferi bir namık kemal zeybek çıkartmaya çok müsaitken yıldırım türker'de var, değil ki bu ülke atmosferinde doğal durum bir ertuğrul özkök iken ahmet insel de var. salt sosyolojik genel geçer doğrular en nihayetinde bizi "böyle olmuş böyle gider nasılsa bu sorun çözülmez, biri gider biri gelire" götürüyorsa ve nihayetinde başarısız bir yöenticinin hesap vermesini ve yaptıklarının sorumluluğunu alıp görevden çekilmesini bile anlamsızlaştırıyorsa analizde hiç bir şey değilse de şu yanlıştır, yanlış yapan bir yöneticiden istifa talep etmeyip görevde kalmasını sağlamak, buna talepsizlikle hemhal olmak da o kötü davranışları kemikleştirir, nasılsa kimsenin hiç bir koşul altında hesap vermeyeceği bir yerde, hesapsız kitapsız hareketler de büyür, yaygınlaşır, normalleşir. en azından bunun kemikleşmemesi için dahi istifa istenebilir, işlevseldir, istifa gerçekleşirse de daha köklü bir çözüm için önümüzde isteklerimizi ifade edebileceğimzi bir boşluk var demektir. ha aziz yıldırım orada kalırsa, burada böyle kahvehane geyiği yapmaya devam ederiz, ona da engel yok, yakınmak da, absürd projeler öne sürmek de herkesin her an kullanabileceği bir hak nasılsa.

  15. Mitya dedi ki...

    Yazdıkça daha da garipleşiyor durum. Şöyle demişsin: "serdar bilgili'nin gidişinden sonra yıldırım demirören geldi zira taraftarın da tam da istediği, beklediği kişi yıldırım demirören'di. taraftar hangi gerekçelerle serdar'ı istemiyorsa, o gerekçeler yıldırım demirören yönetiminin de vaadleridir, daha çok para, daha hırçın bir yönetim, transferler, vaadler, "büyük beşiktaş" ve başarı. dolayısıyla bir başkanı istifa ettirmenin ne kadar başarılı bir sonuç verdiğini de gösteriyor, kamuoyu kendi istediği tipte birine kavuşuyor." Öncelikle şunu bir kenara koyalım - Serdar Bilgili'nin gidişini taraftarın ciddi olarak taraftarın isteğine bağlaman son derece sorunlu, zira Çarşı grubunu Beşiktaş'ın kaderini tayin etmeye muktedir bir topluluk olarak görmekten hiçbir farkı yok. Öyleyse emin olun "taraftar" yakında Sinan Engin'i de başkan ilan edecek, Pascal Nouma'yı teknik direktör yapacak, kimbilir, belki Adnan Aybaba'dan da bir 10 numara yaratacaktır. Öyle bir anlatıyorsun ki, sanki demokratik bir ortamda Serdar Bilgili kulübün asıl sahibi taraftar tarafından gönderilmiş, evvelden üzerinde uzlaşılan bir konsensüs sonucunda "güçlü Beşiktaş"ı yaratacak Yıldırım Demirören başkanlığa atanmış. Romantik olan bu değil mi? Aynı taraftar geçen sene onun da kellesini istiyordu, şimdi dönmedi mi 360 derece? Bu mudur senin kulübün geleceğini teslim etmek istediğin oluşum? Bugün kuzeyden, yarın güneyden esen, eklektik, gündelik kararlar ve sonuçlar üzerine bir kulübün geleceğini belirleyen muğlak, yarı anarşist, yarı terörist, yarı faşist, ilginç bir birliktelik? Kulübün vizyonsuzlugundan dem vuran birinin verdiği örnek beni hayrete düşürüyor - Çarşı - Pascal Nouma - Yıldırım Demirören. Ayrıca kafandaki Fenerbahçe taraftarı modelini de merak ediyorum - Aziz Yıldırım istifa diyenler hepsi ortak bir mesele etrafında uzlaştıktan sonra mı Yıldırım'ı istifaya çağırıyorlar? Madem tribündeki taraftarın istediğinden bahsediyoruz, o zaman bugün Guiza gitsin, yarın Semih oyuna girsin, ertesi gün Tuncay geri gelsin. Kanımca gündelik sıkıntılar, öfke, nefret üzerine yapılan protestolarla yapısal eleştirileri bir tutmamak gerekiyor. Vizyonsuzluk basbayağı Serdar Bilgili'yi küfür ede ede istifaya zorlamaktır.

    Şunu da gözardı ediyorsun sanırım. Gelip de burda yazmak, haliyle gidip tribünde küfür edip, yönetimleri istifaya davet etmekten farklı bir yöntem. Burda tartışıyoruz, ve farklı bir taraftar profili olarak tartışıyoruz. Ben hiçbir zaman 20 milyonu bir araya getirelim, oturup konuşalım, ortak bir yol bulalım demedim. Dediğim gayet basitti - burda yer alan bir sürü yazıda belli öneriler, belli eleştiriler geliyorsa şayet, aynı şekilde insanların dikkatini ve öfkesini salt başkana yöneltmekten başka çözümler de pekala üretebiliriz. Kulübün yapısını sayımız fazla olduğu takdirde incik cincik inceleyebilir, bunu gerekirse farklı medyada paylaşabilir, farklı bir çerçevede kulüp politikalarını, yapısını, kültürünü değerlendirebilir, eleştirebilir, ve belki sonunda değiştirebiliriz. Top tüfek alıp sırtımıza kulübe yürümemize gerek de yok. Kulübün yönetimini salt sayısal olarak demokratikleştirdiğimiz zaman Aziz Yıldırım zihniyeti zaten kendiliğinden çekilecektir.

  16. Cengizhan TÜRKİŞ dedi ki...

    Elenmeseydik bu yazılar yazılmayacaktı maalesef. Arşivde hazır bekliyor herhalde hemen yollanmak için. Hemen başarısız bir sonucun arkasından sallamaya başlıyorsunuz. Ben burada bir şeyler yazmıştım başarısızlıkta bu tribünlerden çekilenler de sorumlu olacak bence diye. İyi mi yaptılar kötü mü yaptılar acaba? En çok destek verilmesi gereken zamand tribünleri bırakıp giderek. Aziz Yıldırım'a destek verin demiyoruz da herkesi yuhlamakla eleştirmekle ne geçecek elinize?

    Not: Aziz Yıldırım gidince kim gelmeli sizce? Bir de onu söyler misiniz?

  17. aethewulf dedi ki...

    @mel: bu konuyu daha fazla uzatma gereği duymuyorum. başarısız bir futbol kulübü yönetimi dünyanın her yerinde ve bu arada türkiye'de taraftarına hesap vermek zorundadır, zorunda kalır. eğer bir yönetici kendi kulübüne karşı verdiği vaatleri tutmuyor ve açıkça kulübü kötü yönetiyorsa o zaman istifa edip gitmelidir, taraftar da istifa talep eder. bu barcelona'da da böyleydi, real madrid'de de böyle oldu, fenerbahçe'de de böyle olacak.

    evet, taraftar konjuktürel olarak tepkisini koyabilir, evet taraftar kuzeyden güneye güneyden kuzeye belirli olgular çerçevesinde meyil alabilir, dün desteklediğine bugün karşı çıkabilir, bugün karşı çıktığını da yarın destekleyebilir ve bu emin ol kerameti kendinden menkul bir adamın taraftara veya hiç kimseye karşı hiç bir sorumluluk taşımadan, hesap verme yükümlülüğü olmadan her gün ne olursa olsun kendi tarafını tutmasından daha iyidir.

    evet taraftar da aynı halklar gibi, başarılı ve zengin zamanlarda ülke yöneticilerini desteklerler, başarısızlık karşısında sorguya çekerler ve bu başarısızlık keskin bir iflas ile eşi benzeri görülmemiş bir hezimete dönüşürse o zaman da loius'nin kellesini isterler. böyle olmayaydı bir fransız devrimi ve genel olarak dünya tarihi olmaz, yalnızca yönetici olduğu için yönetme hakkına sahip adamlar, hiç bir hesap verme yükümlülüğü altında olmadan yönetmeye devam ederlerdi. ne yazık ki tarihi hareketlendiren, kurumları ve yönetimleri değiştiren olaylar soğukkanlı seyircilerin sosyolojik tahlilleri, kuramsal önermeleri veya mevcut varolan bir iktidarı hesap vermeye davet etmeden yaptıkları "kuramsal bir topluluk kuramsal yazılar yazarak kuramsal bir eylem yapsın ve bu kuramsal eylem de daha şey olsun" iyiniyetli dilekleri değil, basit, anlaşılır, kabul edilebilir ve uygulanabilir pratik hareketlerdir.

    bunun yanında, sen kendi erzurum kongrelerini yapmak, fenerbahçe tüzüğü hakkında tartışmak, delege yapısı üzerinde çok önemli analizler yapmak istiyorsan elbette yapabilirsin ve mutlaka yapmalısın, burada beni yormandan kendi amacına daha uygun bir hareket tarzı. ancak önerim türkiye'deki lider kültü ve tek adamcılığın sosyolojik boyutları üzerinde kafa yormak istiyorsan bunun yeri genel olarak toplumsal demokratikleşme, sivil toplum kültürü hatta sermaye birikimi, sınıflı toplumlarda sınıflar arası ilişkiler, egemen ideoloji vesaire gibi siyaset bilimi ile iktisat alanlarına girmekte ve bütün bu alanları fenerbahçeyi kurtarmak için heba etme, daha iyi bir türkiye yolculuğunda dileğinde ortak olsam da bunu fenerbahçe başlığı altında açmıyor, bu konudaki aktivizm taleplerimi de genel olarak türkiye için istiyorum, fenerbahçe için değil. hah sen tabi fenerbahçe düzelsin diye türkiye'yi düzelteceksen bu hayırhah hareketine de hayır demem, lütfen yap.

  18. Mitya dedi ki...

    @aethewulf

    Öncelikle en son yorumunda seni yormamla ilgili sarfettiğin sözler açıkça saçmalık - yukarıda yazdığın birkaç yorumda zaten oraya buraya serpiştirdiğin kinayeli sözler bir tarafa, eğer yazdığın yazılara yapılan yorumlar ya da eleştirilere cevap yazmak seni bu kadar yoruyorsa, ya yorum yapılmasını hepten engellemeli, ya yazılan yorumları kaale almamalı, ya da hepten yazmayı bırakmalısın. Bu kadar basit.

    Öte yandan benim sosyolojik bir takım tahlillerde bulunduğumu söyleyip sonra fransız devriminden (ki bu devrimin ardından cümlede dünya tarihi ibaresinin gelmesinin işaret ettiği sorunlara hiç girmek istemiyorum) başlayan bayat ve basit analizinin içinde yatan çelişkilere benim de bir iki kelam edesim var. Zira genel hatlarıyla mutlakiyetçi bir yapıdan parlamenter bir düzene geçiş üzerinden anlattığın hikayeye dönecek olursak senin Fenerbahce özelinde verdiğin çözümle birebir zıtlıklar barındırıyor. Ne de olsa sen on altıncı Louis'nin yerine başka bir kral gelmesinin, aynı düzenin farklı bir kral altında devam etmesinin şu an itibariyle tek "pratik" çözüm olduğunu savunurken, ben tam da senin yücelttiğin örnekte olduğu gibi yapısal bir çözüm elde edilmeden bahsettiğin yüzeysel dönüşümlerin somut ve kalıcı hiçbir sonuç vermeyeceklerini düşünüyorum. Fransız devrimini artık taşlaşmış bir anlatıya sadık kalarak bir halk hareketi olarak değerlendirmen ise ayrıca, başka mecralarda tartışılmalı, ama evet, yeri burası değil. Son olarak yine bir matematikçi edasıyla toplumsal eleştiriyi pratik hareketler ve kuramsal çözümlemeler ikiliğine indirgemen de kabul edilemeyecek derecede yüzeysel. Nitekim "pratik hareketler" ile "kuramsal" çözümlemeler birbirleriyle içiçe girmiş olgulardır, ve tarih zaten fransız devriminin spontane hareketler bütünü olduğu kadar kendisinden evvel gelen koskoca bir yüzyılın fikirsel dünyasını da içinde barındırdığını ifşa etmek için başvurduğumuz bir zanaattir. Tekrar aynı yere geliyoruz gelmesine, ancak insanları açıkça absürd, gerçekdışı, ve naif bulduğun romantiklikle yaftalarken dönüp kendi yazdıklarının altında yatan benzer problemleri de farketmen gerekiyor.

  19. aethewulf dedi ki...

    @mel: bana hiç bir cevap vermeden bir ton hakaret edebilmen belirli bir yeteneğe sahip olduğunu gösteriyor,

    konuya geri dönelim sen daha uygulanabilir ve iyi bir yöntem olarak kimlerin ne olarak katılacağı meşkuk bir tüzük, delege yapısı, yönetim kurulu seçim usulleri tartışması ve daha da genel olarak tek adamcılık vesaire gibi hususları tartışmak istiyorsan buyur tartış. bunu engelleyebilme gücüm yok, bunu talep edeceğin kişi de ben değilim. bunun benim önerdiğim yöntem olan kötü, başarısız, vaatlerini yerine getirememiş, verimsiz bir yöneticinin istifa etmesi talebinden daha iyi olduğunu iddia ediyorsan da basitçe ve yukarıda izah ettiğim bir ton sebeple katılmıyorum.

    bunun haricinde benim söylediklerimi çarpıtmanı da kabul etmiyorum. 1- ben kuramsal altyapının devrimde bir önemi olmadığını söylemedim ben senin "halka mı güvenicez yani" sözüne karşılık evet halka güveneceğiz dedim bunu da bir örnekle gösterdim. bunun haricinde politika olarak da pratik ve uygulanabilir taleplerin devrimin, değişimin itici gücü olduğu da tartışmasız gerçek, somut durum da bunu gösterir.

    daha bir şeyler diyecektim ancak yahu aziz yıldırım'ın istifasını istemek için benim bu kadar kuramsal bir tartışmaya girmiş olmam bile çok saçma. kardeşim sen başarısız, verimsiz bir yöneticinin görevi bırakmasını talep etmek için dünyayı kurtarmayı, kuramsal bir ton tartışmayı beklebilirsin ben ise bunun anlamsız ve salakça olduğunu düşünüyorum. fransız ihtilalinin arkasında kuramsal bir taban yokmuş gibi bir şey söylediğimi iddia etmeye varan, efendim aziz yıldırım giderse "mutlaka" aziz yıldırım gibi bir adam yerine gelir pesimist mutlakiyetçi görüşüne de katılmıyorum, katılmak için de tek bir sebep bulamıyorum. hayır böyle olmaz, hayır daha modern, daha iyi yönetim becerisine sahip, kaynakları daha verimli kullanabilecek birileri mutlaka kulüp bünyesinde vardır.

    bir de mel, sırf senin gibi bir tane adam gelip de kendi fikirlerini mutlak doğru olarka bize dayatmasın, gayri makul önerilerini uygulanması gereken tek yol olarak sunmasın, bize de hakaret etmesin diye bu imkanı kapatmak da doğru değil. ne yazık ki senin gibi insanlar da var, onlara da anlayış gösteriyoruz. bu yorucu olsa da katlanılabilir bir şey benim için, katlanılabilir olmadığında da sen ve senin gibi arkadaşların yorumlarını yayınlamamayı tercih ediyoruz, oluyor bitiyor. iyi günler dilerim.

  20. Mitya dedi ki...

    @aethewulf

    Uzatmak istemiyorum, ancak her son mesajında olmayan şeyleri varmış gibi gösteriyorsun, ben de cevap vermek durumunda kalıyorum. Son paragrafını okuduktan sonra yukarıdaki yorumlarıma baktım, en ufak hakaret içeren birşey bulamadım. Normal, çünkü hakaret etmek için yazmıyorum buraya. Bir yıldır öyle ya da böyle takip ediyorum, begeniyorum, aklıma geldikce ve zaman buldukca yazıveriyorum. Bunu da keyif aldığım için yapıyorum. Eğer seni Fransız devrimi meselesinden ötürü eleştirmemi hakaret olarak algıladıysan ona yapacak birşey yok. Eleştirel yazılar yazan bir grubun blogunda yukarıda yazdıklarım hakaret olarak addediliyorsa bu işte bir terslik var. Önceki yorumuna da direk cevap vermedim, çünkü yazının geneline sirayet eden bakış ve üslup canımı sıktı. Aynen bu son yorumunda olduğu gibi. Son paragrafına tekrar bakarsan anlayacaksın.

    Ayrıca ben "halka mı güvenecez yani" demedim. Bir grup taraftarı halkla özdeşleştirmenin sakıncalı olduğunu söyledim. Ayrıca halk dediğin şeyin tekil bir varlık olmadığını, içerisinde farklı olasılıklar, bağlılıklar, istekler bulunabileceğini söyledim. Tribüne gidip "istifa" çığlığı atanların temsili bir gücü olmadığını söyledim. Dediklerim gayet açık ve anlaşılırdı.

    Her neyse, burda insanlar yazının altında yazan yorumlara baktığında daha fazla içleri geçmesin. Ben de artık senin onayına maruz kalmamak için siteyi yorum yazarak daha fazla meşgul etmeyeceğim.

Yorum Gönder