Beşiktaş: Bir Mağduriyet Hikayesi
Mağduriyet kelime olarak bir yoksunluk, bir zarara uğrama fiilini ifade eder. Kendini böyle konumlayan birisinin yapmasını umduğumuz şey de doğal olarak bu uğradığı zararın telafi edilmesini istemesidir. Mağdur olduğunu iddia eden kişinin meramını dile getirişi züccaciye dükkanındaki bir fil gibiyse o kişinin ya da kurumun pek de kendini mağdur hissetmediğini düşünürüz. Mağduriyet dile getirilirken zalimin dilini kullanmak mağdur olma duygusunun gerçekliğini sorgulatır doğal olarak.
Biz ülke olarak mağdur olanları seviyoruz, hatta bu sevgimizi öyle abartıyoruz ki "adama haksızlık yapıldı abi" argümanıyla başbakan bile yapabiliyoruz mağdur olduğuna inandığımız kişileri. Dolayısıyla mağdur olmak özellikle bu coğrafyada iyi pazarlandığında bir halkla ilişkiler hamlesi olarak da okunabilir. Mağduriyet bir durum, geçici bir ruh hali olmaktan çıkıp artık bir kimlik haline geliyorsa orda bir problem vardır. Burada konunun sosyal siyasal, tarihsel örneklerine değinecek değilim, bu konuda gayet sportif bir öznemiz de var bu topraklarda. Tabi ki Beşiktaş'tan bahsediyoruz.
Pazar kahvaltısı yaparken gözüm televizyona takıldığında Beşiktaş amblemi altında basın toplantısı yapan bir adam gördüm. Başka bir şeyle uğraştığımdan televizyona çok dikkat etmemiştim ama bir süre sonra sürekli durarak konuşan, Devlet Bahçeli'nin belegat yeteneğinden bile daha kötü bir kıvamdaki ses acaba ne diyor diye dinledim basın toplantısını. Beşiktaş-Karabük maçında mağdur olduğunu iddia eden takımın mağdur yöneticisinin mağduriyetini dinledik. O maçta iki tarafın mağduriyetini kıyaslayacaksak bu basın toplantısını yapanın Karabük yöneticisi olması gerekiyordu ama Beşiktaş geleneğine göre ülkenin en mağduru onlar olduğu ve bu mağduriyet markasını tescil ettirdikleri için herhalde yüzsüzce böyle bir açıklamaya hakları olduğunu düşündüler.
Biraz Yıldırım Türker vari bir soru gibi olacak ama sahiden "siz de sıkılmadınız mı şu Beşiktaş'ın şerefli ikincilik söyleminden, sürekli mağdur edildikleri beyanlarından, şerefiyle oynayıp hakkıyla kazanma geyiklerinden?" Beşiktaş, mağduriyeti artık bir kimlik taşıyıcısı haline getirmiş durumda. Öyle bir inanç ki Fenerbahçe'nin 100. yılında İnönü'de Beşiktaş'ı yenip sezon sonunda 9 puan farkla şampiyon olduğu sezon sonunda bile Yıldırım Demirören Beşiktaş'ı gönüllerin şampiyonu ilan etmişti. Tigana'lı berbat futbol oynanan ve sadece 11 averajla bitirilen ligin sonunda bile bir "şerefli ikincilik" payesi çıkarılmıştı. Aynı yıl İnönü'de Kezman'ın golüyle 1-0 kazandığımız maçta Toraman'ın kırmızı kartından sonra top taçla değil faulle başlaması gerek gibi abuk bir nedenle kural hatası için de itiraz etmişlerdi hatırlanacağı gibi. Şimdi şunları Fenerbahçe yapsa ne çirkefliği kalır, ne kibiri ama Beşiktaş yapınca herkes sus pus çünkü adamlar mağdur beyler.
Bir de ilginç bir durum var. Bu arkadaşlarımızın şerefli ikincilik geyiklerinin piyasaya çıktığı dönemde kendilerine göre şampiyonluklarını çalan Galatasaray olmasına rağmen (1987 ve 1993) niye hep ihale Fener'e kalır onu da anlamış değilim. Mağduriyeti yaratan Galatasaray olsa bile nefret niye Fener'e yönelik oluyor onu da Beşiktaşlı psikanalizcilere bırakmak lazım.
Artık bırakın şu "biz acayip şerefliyiz en şerefliyiz ama mağduruz" geyiklerini. Kendini kurban hisseden yıllardır bu kimliğin konforuna alışmış birilerine "sen kurban falan değilsin kardeşim" demek ne kadar zor olsa da gerçek bu. Her sonuçtan mağduriyet türeten Beşiktaşlılar bizim gibi son maç iki şampiyonluk kaybetseler iç hukuk yollarını bitirip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bile gideceklerdi herhalde biz Kürtlerden bile daha çok mağdur oluyoruz diye.
Ben Türkiye'ye uzaydan gelmiş ve bu ülkeyi hiç tanımayan bir adam olsam ve bir Beşiktaş yöneticisini, Beşiktaşlı amigo yazarlardan birini ya da ortalama bir Beşiktaş taraftarını dinlesem Türkiye'de Beşiktaşlı olanların bu nedenle soruşturmaya uğradıklarını, maça gidemediklerini, maçlarına en fazla 7 kişi çıkmalarına falan izin verildiğini düşünürdüm herhalde bu mağduriyet söylemine binaen.
Sevgili Beşiktaş yönetimi ve taraftarı; mağdur da masum da değilsiniz, tıpkı Fenerbahçe, Galatasaray ve diğerleri gibi. Artık sakin olun, bir aklınızı başınıza alın, üç transfer yaptık diye şampiyon olduk havalarına girip, Iverson'u alınca şampiyon olacaklarını sanan ama mağduriyetten şikayet eden abuk yöneticilerinize kanmayın.
Fenerli bir dost.
8 Şubat 2011 19:48
hahahaha gülerek okudum yeminle.
çok güzel yazmışınız da, okuyunca anlayacak adam lazım :D
8 Şubat 2011 20:08
anlarlar da işlerine gelmez, körler sağırlar birbirini ağırlar durumu mevcut
8 Şubat 2011 20:10
Hep soyledim yine soyluyorum yoneticisnden tutun sokaktaki esnafa kadar butun besiktas taraftarlarinin ciddi psikiolojik sorunlari oldugunu dusunuyorum gercekten bukadar aglak olunmasi ve butun gayesi kendi basarisi degilde fenerbahcenin basarisizligi uzerine kurulu bi camiya olmalari ne sekilde ifade edilir bilemiyorum
8 Şubat 2011 22:03
Bir de bir iddiaları var, diğer avanaklarla, ''Fener antipatik''miş.
He canım.
Yabancı yıldız transferleri yapıp söylemleriyle ligdeki diğer takımları küçümseyen kimler?
Başka kulüplerin futbolcularını ayartmaya çalışan kimler?
Başka kulüplerin futbolcularına kasap vb, futbollarına 1960 vs diyip aşağılayan kimler?
Başka kulüp taraftarlarıyla kapışan, kimi rakiplerin futbolcularına kin güden kimler?
Edi - Büdü ikilisi her haltı yesin, ama antipatik olan Fener.
Bazıları Euro 2016 stad mevzusunda Trabzon'u aşağılamaya kadar vardırdı işi, ama Trabzonlu kardeşlerimizin de gündemi Fener.Sonra Türk futbolu niye bu halde.E koçum işiniz gücünüz Fener olmuş, nasıl daha iyi oluruz yerine aman Fener olmasın derseniz elbet ilerleme olmaz.
Bir de güya ülke futbolunu bunlar ileriye taşıyacak da şu defansif futbol - kasaplar olmasa.Sktirin lan.Cin olmadan adam çarpacaklar.
2008'de ithal futbolcularınız, teknik direktörleriniz mi vardı? O yıl ülke futbolu son 8 yılda kulüp/milli takım olarak zirve yaptı.Daha yazacak şeyler var da tiksindim.
8 Şubat 2011 23:25
bunlar bizim 5 yıl gerimizdeler. geçen senelerde olduğu gibi bu sene de tek gaye fenerin şampiyon olmaması beşiktaşta. bu kültürden yoksun orta doğu kafasıyla daha çok gerimizde kalırlar katar mantıklılar. http://www.incicaps.com/resimler/accc-1.jpg
8 Şubat 2011 23:55
Şampiyon belirleyicileri 32. hafta bursayla oynuyor evrimin son harikası beşiktaşlı duruşu iyicene domalıklaşır mı?
8 Şubat 2011 23:56
Trabzon maçında İbrahim Toraman'ı izleyin diyorlar, sanırım Bursa maçına gönderme yapıyorlar. Bu nasıl bir taraftarlıktır kaptanının maçı sattığı ima edersin. Hangi Fenerbahçeli Alex'in maç satabileceğini düşünebilir? İnsanın midesini bulandıyorlar.
9 Şubat 2011 00:12
Bir de büyüklük mevzusunda birşey sormak lazım kendilerine madem bu kadar büyüksünüz neden 7 senedir Bursa Atatürk Stadyumuna giremiyorsunuz? Başka türlü soralım Fenerbahçe ya da Galatasaray taraftarının şu ülke sınırları içinde çok acil bir durum dışında giremeyeceği bir stadyum var mıdır?
9 Şubat 2011 00:15
Yazida su cumle geciyor:
"Sevgili Beşiktaş yönetimi ve taraftarı; mağdur da masum da değilsiniz, tıpkı Fenerbahçe, Galatasaray ve diğerleri gibi."
Altindaki yorumlar hic oyle demiyor ama.
Bakiniz, bir algiyi elestirirken, nesnenin kendisini de elestirirseniz isler karisir. Ya da tam tersi. O ikisi arasindaki cizgiyi ince cizmek lazimdir.
Besiktas yonetiminin magdur edebiyati yapmasindan, Serdal Adali'nin o aciklamasindan rahatsiz olmayan Besiktasli yok burada. Acin bakin okuyun Besiktas bloglarini sayin "Kim okuyacak ki?" diyen arkadaslarim.
Yonetimin soylemini elestiriniz. Nasil ki Aziz Yildirim'in "Rustu de kalecileri aramis" denmesi elestirilecekse, nasil Polat'in, nasil Odyakmaz'in, nasil Kizil'inkiler elestirilecekse, Besiktas yonetiminin soylemi de elestirilecektir.
Ama Besiktas taraftarinin algisi ile yonetimin soylemini karistirirsaniz ciddi bir hata yaparsiniz. Hele ki Besiktas taraftarini bir sey ile itham ederken, yorumlarda ayni hatayi yaparsaniz, kendi kendinizi yalanlarsiniz.
O cizgiyi iyi cekiniz.
Besiktasli bir dost.
9 Şubat 2011 00:21
shelbyl yorumlarda Besiktas camiasi ile ilgili genellemelerden yakiniyor (galiba?). Yorumlari yazidan otomatik olarak uretmiyoruz sonucta. Zaten yekpare Besiktas taraftari diye bir genelleme yapmak da mumkun degildir. Aynisi Fenerbahce ve Galatasaray icin de gecerli olmali.
Biz blogda periyodik Aziz Yildirim elestirisi yaparken antu'da bu tur yorumlar icin "hainlik" diyecek tonla taraftar da bulunur. Besiktas yonetiminin yaptigi bu aciklamalara karsi cikan Besiktasli elbet vardir da "gonullerin sampiyonuyuz", "kimileri analariyla anilir" pankartlarini yonetim acmiyordu. Hepsi, komple oyledir demekle genel tavri belirtmek arasinda bir fark var sanirim. Ben oyle degilim diyene ne mutlu, yok oylesin diyen olmaz.
9 Şubat 2011 00:28
@shelbyl
sevgili shelbyl her takım taraftarı zaten ötekilerin kendilerine oyun oynadığını kendini diğerlerinden ayrı ve değerli görmek için düşünür bu biraz taraftarlığın doğasında var burdan mağduriyet de üretir haklı ya da haksız. ama beşiktaş bunu kimlik yapmış durumda. şerefli ikincilikler ne yahu bir beşiktaş uydurması değil mi ? fenerbahçe ligde en çok ikinci olan takım en şerefli ikinci biz olalım o zaman. sizin ikincilikleriniz şerefli şampiyonluklarınız pür-ü pak. şampiyon olunca hakkınızla oynayıp şerefiyle kazanıyor olamayınca da şerefli ikinci diye şampiyonu yozlaştırıyorsunuz. bu kafa sağlam bir kafa değil yönetim de de taraftar da da var. 101.yılda şampiyonluğun nasıl kaybedildiğiyle ilgili komisyon kuracağız diye seçim vaadinde bulundu demirören.mağduriyeti kurumsallaştırmak konusunda son söz olsa gerek.
9 Şubat 2011 00:41
@shelby
Haklısın ama biz senelerden beri Aziz Yıldırım üzerinden her türlü hakarete maruz kaldık, bunun bir numaralı bayrak taşıyıcısı da kusura bakma ama Beşiktaş taraftarıydı. Takımımızın ismi bile değiştirildi bazı beyinsizler tarafından adamın özrüne ithafen. Kendi taraftarından başla ve başkanlar ile taraftarların aynı tabiatta olmayacağını önce onlara anlat bir zahmet. Yukarıdaki yorumların çoğu da genel bir memnuniyetsizlik camianız adına ama bunda bir sorun olmaması lazım, geçen sene Ekşi Beşiktaş'ta günlerce devam eden hakaretlere nazaran burası gayet sakin.
9 Şubat 2011 01:52
Ben haksiz kazandiklarini dusundukleri her puan sonrasinda Eksi Besiktas'ta akli selim yorumlar okumus birisi olarak bu kismen guzel yazi sonrasi meselenin "sizin blogda da hakaretler falan girla. Bizim blog sizinkinden temiz." seviyesine inmesini istemem.
Ve gorece tarafsiz, sizin icin bir Trabzonsporlu ne kadar tarafsiz olabilir ki dusuncesi kadar tarafli biri olarak sunu soyleyebilirim ki Fenerbahce taraftarlari yoneticilerinin cikislarini Besiktas taraftari kadar yermemistir hicbir zaman.
Mesela Serdar Adali eziginden tutun, en ust kademesine kadar sacmalayan her besiktasli, baskan dahil, en siddetlisinden tepkiyi gormustur. Ben bunu musahedelerim neticesi soyluyorum, kesin dogru kabul edilmez elbette ama gorduklerimden edindigim intiba bu.
Yine gorduklerimden edindigim cosmus yoneticinin gaz beyanatlari sonrasi fenerbahce taraftari davranisi ise tam tersi. Simdi kiviriyor, yaziyi/yorumu yumusatiyormusum gibi algilanmasin ama elbette ki hepsi degil, fakat cogunluk diyebilecegimiz bir kesimde bu var. Kazanilmis basarinin nasil geldigiyle pek ilgilenilmiyor. Hatta illegalite varsa -belki de cahil cesareti- bununla da gurur duyabiliyorlar.
Benim gozlemlerim kesin bir dogruyu degil, dogru oldugunu dusundugum seyleri iceriyor. bunu da tekrar belirteyim.
9 Şubat 2011 02:19
Benim yorumum ile benim yazari oldugum blog'un mukayeseye tabi tutulup "sizde bizde" olayina girilmesini iki sebepten istemem.
1. Meselenin ozunu yitiririz.
2. Ben bir blogu temsilen burada degilim.
Adem tarafsiz bir gozden gozlemlerini aktarmis, tesekkur ederim kendisine. Onun uzerine bir de kendi yorumlarimi yazip cekileyim koseme.
Turkiye'deki buyuk takim taraftarligi oncelikle "yenmek/yenilmek" uzerine olusur, "oteki" ile rekabet uzerine olusur. Bunun yanisira, baska kimliksel ogeler de farkliliklari yaratir.
Mesela bu farklardan bir tanesi Besiktas taraftarinin daha "protest" bir kulture sahip olmasi, ve de tribun abilerinin sekillendirmesiyle daha "sosyal" bir hale burunusudur.
Baska bir gerceklik de, gunumuz 25-30 yas araligindaki Besiktas taraftarinin kimliginde bir travmanin yatmasidir. Bu kimligin bir parcasi olmustur. 8-0'i yasayan bilir, o golleri izleyen bilir o travmayi. Bu travmayi anlamadan Besiktas taraftarini anlamak zor olur.
Bunlari da acikladiktan sonra, yazidaki ana itirazima geleyim:
Serdal Adali'nin, taraftarca yogunlukla elestirilen magduriyet soylemini elestirirken, birden bir paragrafla hop diye "serefli ikincilik"e atlamak bence munasip degil. Evet, Besiktas taraftarinin damarina basilirsa 8-0'a gelir laf, ama biz her maglubiyetten sonra "Zaten serefli ikinciyi biz" demiyoruz.
Yonetimin eylemleri bizi baglamaz, yonetimin eylemlerine karsi tutumumuz bizi baglar. Ve ben Besiktas taraftarinin bu yaziyi hak ettigine inanmiyorum. Ha, yonetimi hak ediyor, o ayri. Tipki diger yonetimler gibi.
Yazi, en basta da dedigim gibi, algi ile nesne arasindaki cizgide bocaliyor bence. Elestirimi boylece de temellendirmis olayim. Yorumlarin ise elestirilecek yani dahi yok.
9 Şubat 2011 02:34
Sorun zaten damara basilinca konunun 8-0'a gelmesi degil galiba, hani o kismi da gayet net bicimde ifade edilmis gibi. Ayni muhabbetin yayginlasmasi, her durum ve kosula uyarlanmasi, her maglubiyeti aciklamak icin kullanilmasi.
Fenerbahce taraftarinin bir kismi da 2010'da kacan sampiyonlugu bile "elimizden aldilar" diye acikliyordur. 98'inci dakikada verilen penaltilarla gecen sezonlarin yaninda lafi bile edilmez. Yalniz bu tavir hic oyle yaygin degildir Fenerbahce taraftari arasinda.
Besiktasliligin protest durus olmasi da apayri bir konu ve basbayagi sehir efsanesi, simdi ona da girip uzatmayayim meseleyi. Bizde muhaliflik var, sosyal yapilanmamiz bunun etrafinda sekilleniyor, sizin sosyal yapilanmaniz basariya tapmak seklinde algisinin reklamini burada yapmak guzel de bayagi zorlama, temelsiz, 200 kisiden 20 milyon insani genelleyen bir tespit. Cok da rahatsiz edici bir tavir fakat o rahatsiz ediciligi de magduriyete baglayip gormezden geliyorsunuz.
9 Şubat 2011 02:56
" Ayni muhabbetin yayginlasmasi, her durum ve kosula uyarlanmasi, her maglubiyeti aciklamak icin kullanilmasi."
Kim bunu yapan Besiktas taraftari yahu? Etraf bunlarla dolu da ben mi gormuyorum?
Alttaki paragraf da "Fenerbahce taraftarinin bir kismi" ile basliyor mesela. "Bir kisim" ile "hepsi" arasindaki fark algida mi var, yoksa nesne de mi? Bunu ortaya koyalim acik ve net bir sekilde.
Ben burada hicbir reklam yapmiyorum, sosyal yapilanmamiz bunun etrafinda sekilleniyor falan da demedim. Hepimizin taraftarligi "kazanmak" uzerine sekilleniyor, nuans yaratan ogeler oluyor dedim. Bence iki cumle arasinda derin anlam farklari var.
Peki sizin sondan bir onceki cumleniz ne? "200 kisiden 20 milyon insani genelleyen bir tespit."
Hah, ben de aynen bu yazinin onu yaptigini dusunuyorum, zaten itirazim buradan basliyor.
9 Şubat 2011 03:10
mesele taraftarların kendi yönetimlerine ne kadar eleştirel olabildiği ya da gösterdiği tepkinin şiddeti değil. mesele, kendine atfettiğin duruş ve kimlikle, o duruşa kaynaklık eden nesnenin çakışması.
fenerbahçeliyim. hayatımın hiç bir gününde bu klübün diğerlerinden daha farklı, daha anlamlı eşitlikçi, daha daha her neyse olduğunu düşünmedim.
aziz yıldırım ile yıldırım demirören arasında ne sınıfsal ne de karakter olarak bir fark var mı? beşiktaş taraftarları ile klüp yönetimi arasında organik bir bağ var mı? böyle bir bağ yoksa nasıl ve neden kurulabiliyor bu anlam ilişkisi. varsa durum daha vahim, bütün bu duruşun cisimleşmiş hali yıldırım demirören mi? beşiktaş taraftarının kendisine atfettiği erdemli duruşa ''beşiktaş'' klüp olarak temel olabiliyor mu?
bu iki organizayonun başında bulunan adamlar arasında bir fark olmamasına rağmen, ne seçiliş, ne klübü yönetiş- sonuçta burada bu satırları yazan çoğunlukların klüp kararlarına dahil olamadığı benzer klüp yapılarına sahipler-, ikisi ya da dördü futbol sisteminin efendileri konumundalar, lobileri sağlam, çark her biçimde bu klüplerin lehine dönüyor. dünyanın her yerinde olduğu gibi. özet geçersek,duruşuna kaynaklık eden yapı diğerleriyle bir ve aynı. sorulan soru sen nasıl farklısın? biri anlatsın beşiktaş neden farklı? bir takım tikel örnekler vermeden bütüncül klüp kimliği ve politikasıyla ...
9 Şubat 2011 03:11
ve daha tuhafı, fenerbahçe klübü özel olarak neredeyse ülkede futbol adına var olan bütün kötülüklerin kaynağı olarak var. beşiktaş klüp yönetiminin ve taraftarının kayıtsız şartsız ittifak ettiği nokta bu. ''fenerbahçelileşme'' bir tür küfür gibi kullanılıyor. ve bu itirazı dillendirenler sistemin ezilenleri değil.isyan eden bir diğer efendi. bir burjuva bir burjuvaya demiş ki sen haksız kazanıyorsun.
ortada varolan saf haliyle çıkar çatışması. yıldırım demirören başkan olduğundan beri pastadan kendine düşen payı arttırmaya ve birinci sayfaya çıkmaya çalışıyor bunun bir ayağı da birinci sayfadakini aşağı çekmekten geçiyor. kendi payı için kavga edenler adalet adına kavga ediyormuş gibi yaptığında durum saçmalaşıyor.beşiktaş taraftarı ve yönetimi uzun süredir kendi kavgalarını bir adalet kavgası gibi sunuyor. sorun burada. mesele adaletse bu kavgayı en son verecek olanlar adı üstünde '' büyük'' klüpler. adaletsizlikten nemalananın adalet adına kavga edebileceğini düşünmek, inanmak da bu topraklara özgü. siyasetinden futboluna iktidarlar hep mağdur.
beşiktaş taraftarı kendine atfettiği kimliğin karşılığını önce kendi klübünde, yönetiminde arasın, bulsun, bulamıyorsa oluşturmaya çalışsın.
kabul ediyoruz fenerbahçe kötü ama siz de bu filmin iyisi değilsiniz. söylenen sadece bu.
9 Şubat 2011 03:19
son olarak bir örnekle derdimi anlatayım..
malum nobre meselesi. fenerbahçe forması giydiğinde fenerbahçelilik olarak vücuda gelmiş kötülüğün yüzlerinden biri olan,adına şarkılar bestelenen nobre, beşiktaş forması giymiyor mu?
mesele taraftarın bunu ne kadar eleştirdiği meselesi değil, bu duruma ne kadar müdahale edebildiği ve durumu ne kadar değiştirebildiği meselesi.
gerçekten iki klüp arasında bahsedilen biçimde anlamlı bir fark olsaydı nobre hiç bir biçimde beşiktaş forması giyemezdi.
bu bağ kurulmadığı sürece, bir klübün taraftarlarının diğerine söyleyecek bir şeyi yok. zaten bu bağı kurmuş bir taraftarın da başkalarının oldukları ya da olmadıklarıyla ilgileneceği de...
9 Şubat 2011 04:35
Turkiye'de, ust liglerde mucadele eden hicbir kulubun bir kurumsalligi yoktur. Kuluplerin kimlikleri, gecici olarak, yonetimleri ile, oyunculari ile, taraftarlari ile sekillenir. Farklari da bu gecici faktorler yaratir.
Besiktas ile Fenerbahce'nin kimliksel farki nerede baslar? Seba'da, Ali Sen'de baslar. Kimin icin? Benim ve benim neslim icin. 45 yasindaki adamin taraftarligini sekillendirmis faktorler ise tamamen farklidir. 2000 kusaginin taraftarligi ise tamamen farkli bir zeminde olacak belki de.
Su var: Fenerbahce taraftarina/takimina genelleme yapilmasindan rahatsiz olan bir yazi ve yorumlar, ayni sekilde Besiktas taraftarina/takimina genelleme yapamaz. Besiktas'in, taraftarinca elestirilen bir yoneticisinin soyleminden yola cikilarak hele bu genelleme hic yapilamaz.
Neyse, munazaranin sinirlarini cizdik, onun icinde de diyecegimizi dedik, kendimi tekrarliyor gibi hissediyorum gereksiz yere. Daha fazlasi teorik duzlemde laf ebeligi olmaktan ote gidemez.
9 Şubat 2011 05:16
Munazaranin tam olarak ne oldugunu anlamayinca kafa karisikligi olmasi normal.
Basit cumlelerle yazayim: Fenerbahce taraftari ornek alinmasi gereken taraftar profilir demiyoruz zaten. Milyonlarca taraftarin destekledigi bu takimlarin genel davranis bicimlerini tespit edersin, bunu yaparken elinde bir takim veriler olur. Tutup "Besiktas taraftarliginda protestlik vardir, Fenerbahce taraftarliginda basariya tapma" dersen gulerler. Onu desteklemek icin de Seba vs. Ali Sen dersen iyice komik duruma dusersin. Demiroren'i de mi Seba atadi? Ilk hatirladigimiz baskan taraftarligimizi sekillendiriyor diye bilimsel bir teori var da haberimiz mi yok?
9 Şubat 2011 05:21
Bir de Allah askina soyle tartismalarda "once kendi kapinizin onunu" falan diyip bize yazi kopyalatip durmayin.
http://papazincayiri.blogspot.com/2010/08/taraftar-istifa.html
Bir blogu genel tutumu ile falan elestirecekseniz once o genel tutumun ne oldugundan haberiniz olsun.
9 Şubat 2011 05:54
1. bütün ''büyük takımlar'' bu sistemde aynı role,ayrıcalığa sahipler.
2. bütün laf ebeliklerinin çıkış noktası genellenmek değil. beşiktaşın klüp ve taraftar olarak,sistemin efendilerinden değilde mağdurlarından biri gibi davranması.
3.siyasetin bile insanların kendilerini ait hissetme, kendilerini gerçekleştirme noktasında işlevsiz olduğu bir ülkede futbol taraftarlığının bütün şekliyle ''anlamsızlığa'' yaslandığı ortada. keşke bir takım tesadüflerin,anlık denk gelişlerin dışında tuttuğumuz takımla olan ilişkimizi gerekçelendirebildiğimiz bir ülkede yaşasaydık.
4. benim açımdan itiraz noktası: beşiktaş taraftarının kendini diğerlerinden''başka'' ve ''protest'' olarak sunmasından kaynaklanıyor. kısacası kendisine niteliksel bir farklılık yüklüyor. sonra tuhaf bir parantez yaratıyor. bir klübün karar mekanizmasını o klüpten tamamen ayırıyor.
5. ebelikle yapılmaya çalışılan bu başkalığın, niteliksel farklılığın nasıl mümkün olduğunu sormak.
9 Şubat 2011 06:09
6.bu kadar başka ve protest bir taraftara sahip bir klübün nasıl böyle bir yönetimi oluyor.fenerbahçedeki bir saçmalık,bozukluk klübün ''kimliği'' olabiliyorken, ( nobre,bilica vs.)
fenerbahçenin sahip olduğu bozukluk forma değiştirince neden ve nasıl kimliğe dönüşmüyor? dahası bir klübün yönetiminin bile temsil edemediği kimlik nasıl bir kimlik? fantastik bilimkurgu kimliği gibi.
7.bir siyasi parti düşünelim. taban kendisine bir sürü haslet atfediyor ama merkezde karşılığı yok? bu ilişkide bir tuhaflık yok mu? istediğimiz parantezde bir kimlik oluşturabilir miyiz? süleyman seba beşiktaşı temsil ederken sebadan bugüne kadar bilgili-demirören çizgisini temsil edici yapmayan ne?
8. basitçe şunu diyorum bütün bu farkın ve başkalığın bir anlamı olması için beşiktaş taraftarının kendine atfettiği hasletlerin futbol takımında ve yönetiminde bir karşılığı olacak. yani başkanın demirören olmayacak, formandan ali erenler,zagolar,emreler,nobreler,toramanlar vs geçmeyecek. başkasının yıldırımı bilicası emresi ne kadar kimlikse, ilk gruptakiler de o denli kimlik olacak.
9. beşiktaş yönetimi ve futbol takımı ile bir aynı biçimde kurulan-aynı akılsızlık ve ahlaksızlıkla- varolan bir takım fenerbahçe. ne daha iyi ne daha kötü. beşiktaş yönetimi ve takımı temsil edici değilse fenerbahçe takımı-yöneticileri nasıl temsil ediciler? benzeri tutarlılık sorularından oluşan teorik ebeliğimin sonu benim için...herkese iyi sabahlar.
9 Şubat 2011 06:32
@PVH
Neden israrla savunma pozisyonu aliyorsun bilmiyorum. Ben yazinin basindan beri israrla "Bu kendi kapinizin onu isi olmasin" dememe karsin, israrla yazinin genellemesine itiraz etmeme karsin sanki ben onlari dememisim gibi davraniliyor.
"Besiktas taraftarliginda protestlik vardir, Fenerbahce taraftarliginda basariya tapma" dersen..." Yahu ben bunu ne zaman dedim? Ben blog'u genel tutumu ile hangi lafimda elestirdim? Bu yaziyi konusuyoruz, hangi genel tutum?!?
Bakin, daha acik nasil yazarim bilmiyorum: Turkiye'deki her buyuk kulubun taraftar kitlesinin temel motivasyonu kazanmaktir. Fakat taraftarlar kendilerini farkli hissetmek icin destekleyici otekilik yaratirlar. Bunu benim neslim olan Besiktaslilar Seba vs. Ali Sen, Seba vs. Aziz Yildirim, Seba vs. Alp Yalman ile yapmistir. Yildirim Demiroren'e bu farkliligi yuzunden bu kadar tepki verilmistir. Halbuki gene benim neslim Fenerbahcelisi icin Ali Sen ve de Aziz Yildirim arasinda, Seba vs. Bilgili vs. Demiroren'de oldugu kadar keskin "ideolojik" bir fark yoktur.
Ha, bu tek sebep mi? Hayir. Bir suru degiskeni, belirleyeni var bu isin elbet, ozellikle de kisisellik bazinda.
Lakin bir kusak Besiktas taraftarinin kimliginin sekillenisini idrak etmeye calismadan "Ayni muhabbetin yayginlasmasi, her durum ve kosula uyarlanmasi, her maglubiyeti aciklamak icin kullanilmasi." derseniz tepki gorursunuz. Cunku o muhabbet yayginlasmiyor, bilakis azaliyor; her maglubiyeti aciklamak icin ise hic mi hic kullanilmiyor.
Yazinin tepki duydugu olgunun cikis noktasina katiliyorum, ama yazi tepki gosterecegi hedefi yari yolda sasiriyor.
Artik daha nasil aciklayayim bilmiyorum, pes ettim.
9 Şubat 2011 13:26
ben yukarıda tartışlan yorumlardan bağımsız bir yorum yapmak istiyorum kimlik üzerine. Türkiye'de halkın takımı olduğunu iddaa eden iki camia Fenerbahçe ve Beşiktaş, Galatasaray'ın aristokrat kimliğiyle böyle bir iddaası olması da gülünç olur zaten. Tabii ki bir Fenerbahçeli olarak da buna en yakışan topluluğun Fenerbhaçe olduğunu düşünüyorum, Beşiktaşlı taraftarın karşı düşüncelerine de saygı duyarak. Argümanım ise şu; Fenerbahçe'nin daha çeşitli toplulukları bünyesinde bulundurması. Beşiktaş taraftarının shelbyl'in dediği gibi daha protest ve Çarşı'nın tarzı etrafında birleşen taraftar profilini Fenerbahçe'de göremezsiniz, çünkü taraftarın tek kimliğidir Fenerbahçelilik ve bu hiçbir siyasi ve sosyoekonomik sınıfın tekelinde değildir. Elbette Beşiktaş taraftarı içinde de bu eksende bazı farklılıklar vardır ama, onların trendi de Çarşı tarafında olduğu için gün yüzüne çıkmaz. Bence halkın takımı olmak payesi Fenerbahçenindir; çünkü halkın içinde solcusu da vardır, sağcısı da, fakiri de zengini de, kibirlisi vardır mütevazı olanı da. Ben Fenerbahçe'nin bu eksenden kopamayacağını umut ediyorum ve düşünüyorum. Bundan yüzyıl önce bir paşazade, bir memur ve bir öğrenci tarafından kurulan gelenek hala hayatta; grupck, vamos bien ve unifb'ye bakmak yeterli.
9 Şubat 2011 13:41
@Adem
Fenerbahçe taraftarının senin deyiminle aklıselim kısmı için Aziz Yıldırım'ın cezai ehliyeti yoktur, o bizim için ecnebilerin deyimiyle bir ''disgrace''.
Emin ol sezon sonunda Beşiktaş olur da başarı kazanırsa kimse geriye dönük hesaplaşmaya girmeyecek zira evvelden belirtildiği gibi mağduriyet kimlik olmuş, lehteki bütün haksız kazanımların aklanma gerekçeleri var nasıl olsa.
Başarının nasıl geldiğine bakmamak konusunda da biraz özeleştiri yapmanızı beklerdim.
Aykut Kocaman'ın işaret etttiği Trabzon penaltılarında sizden yana tepki görmek şöyle dursun Aykut'a ve Fenerbahçe'ye saldırılar gördüm.Trt'nin Susurluk kazası sonrası haber bültenleri gibiydiniz, nasıl ki o bültenlerde Susurluk'tan söz edilmezdi, sizde de kazanılan penaltıların meşruluğu tartışmaya açılmıyordu.
Bu çekişmelerin kimseye faydası yok, bugün futbolda ilerleme adına geldiğimiz nokta ''biz Avrupa'da devam eden tek takımız'' ise sebebi işte bu çekişmelerdir.
9 Şubat 2011 14:19
@Shelbyl
Buradaki asil sorunun taraftarin genel durusu filan olmadigi zaten asikar. Onemli olan kulubun kasasini ve anahtarlarini elinde bulunduran bir guruhun son yillarda bilincli olarak izledikleri politika. Sonucta futbol da dinamiksel olarak siyaset gibi isleyen bir alan - kulubun izledigi politikalar ister istemez taraftarlar uzerinde etki yaratiyor, belli donusumleri beraberinde getiriyor, uzun vadede de taraftarlik kulturunde degisikliklere yol acabiliyor. Her neyse, buna sen katilirsin katilmazsin bilemem elbet, ancak Besiktas yonetimi bu sene hakikaten midemi kaldirmayi becerdi. Fenerbahce'nin yillar once izledigi bir yola Fenerbahce'yi bugun gecmek icin daliverildi, husranla sonlanan bu girisimin ardindan hedef yine Fenerbahce secildi. Su anda yoneticilerinizin tek istedigi kendilerine yoneltilebilecek tum tepkiyi Fenerbahce'ye ve Aziz Yildirim'a kanalize etmek, kimbilir, belki bir tasla iki kus vurup bu vesileyle hem kendi popolarini kurtarmayi, hem de Fenerbahce'yi bir kez daha sampiyonluktan etmeyi istiyorlardir.
Eksibesiktas'i ben de okuyorum, gayet de tatli yazilar var. Ancak o bahsettigin "protesto" kulturu basbayagi belli sinirlar icinde insa edilmis, otesine gecmiyor.
9 Şubat 2011 15:15
bir sosyal medya incelemesi: beşiktaş bloglarında fenerbahçe algısı ve fenerbahçelileşme deneyimi. güzel tez başlığı olur.
kötü fenerbahçe kötülüğünün karşılığı olarak uğradığı her gadri sonuna kadar hakeder.en yakını, örneğin geçen sene, 3-0 lık ilk maçta, ilk yarı oyunu kontrol eden ve bir penaltısı verilmeyen,kazımın dayak yediği maçta, maçtan sonra hem beşiktaşlıların hem medyanın oluşturduğu algı aynıydı: beşiktaş'ın galibiyetinde hakem gölgesi yok, sadece hatası var. ikinci maçın algısını tekrar etmeye gerek yok.
neyse yazıda bir sürü örnek verilmiş daha fazlası da verilebilir. ama en önemli noktayı yinelemek lazım: fenerbahçe ne zaman şampiyonluk yarışına girerse her şey kirleniyor. ve mevzu sadece serdar adalı'nın klişe deyimle münferit açıklaması olsa zaten yazacak bu kadar şey olmazdı. o kadar çok tekrar etti ki bu durum, bir strateji olduğu ve bir hayli kısım beşiktaş taraftarı tarafından fikrin paylaşıldığı da inkar edilemez.
bazı sorularla tamamlayayım,
referans alınan beşiktaş bloglarında fenerbahçe, fenerbahçelilik algısı nedir?
fenerbahçelileşme nasıl bir anlam içeriyor? bütün bu sorulara verilebilecek cevapların ''beşiktaşlılık'' la kesişen bir yanı var mı?
9 Şubat 2011 16:26
Beşiktaş'ın mağduriyetine(!) Federasyon da kayıtsız kalamadı. "Kartal Fırat" bu hafta Fener-Kayseri maçında. Beşiktaş maçı öncesi iddaa'dan alternatif bahisleri bekliyorum. Özellikle de kırmızı kart konusunda.
9 Şubat 2011 21:31
@shelby
Aziz Yıldırım'ın savunulacak çok az tarafı vardır, kendisini itici yapan kibiri, hoyratlığı, tehditkar yapısı ve daha nice özelliği mevcuttur ama onun karakteri üzerinden sürekli suçlanan ve hakaret edilen bir camiadır Fenerbahçe. Sizin kendi yönetiminiz adına yaptığınız özeleştiriler maalesef taraftarınızın geneline yaygın olan bu düşünceyi değiştirmiyor. Yıldırım Demirören ya da Beşiktaş'lı yöneticiler üzerinden genelleme yapılamaz ama tartışılması gereken onların sergilediği tutumun ortalama taraftarınız üzerindeki (ki taraftarların büyük çoğunluğunu oluşturan kısımdır) etkisidir ya da Aziz Yıldırım üzerinden bizim hakkımızda yapılan genellemelerdir.
Yıldırım Demiören'in 2004'te başa geçmeşiyle beraber Anti Fener politikası Beşiktaş yönetiminin kısa özeti gibidir. Ne acıdır ki mağduriyetinizin temel dayanağı olan şerefli ikincilik mevzusunun çıkmasına sebep olan takım yeni nesil taraftarınızı bu kadar rahatsız etmemektedir. Sadece aktörler mi değişmiştir yoksa bu mağduriyet meselesi Beşiktaş yönetimi için yine yeniden kendi başarısızlıklarını örtme aracı mıdır?
Demirören Beşiktaş'ı daha popüler yapmak için kendi adına en doğru yolu seçmiştir, o yol Fenerbahçe'den geçer. Sizin adınıza üzücü olan Beşiktaş'a giydirmek istediği Fenerbahçe kıyafetidir, bu kadar sakil durmasının sebebi de budur.
Kazanmak temel motivasyondur ama 25-30 yaş arası Fenerbahçe taraftarı bu takımın tarihindeki en kötü lig performanslarından biriyle büyümüştür. Benim açımdan ne Ali Şen- Seba ne de kimilerince dile getirilen başarıya ve güce tapmakla pek açıklanabilecek birşey değildir yaptığım seçim.
Travmalardan yola çıkarsak bizim için çok daha taze olanı var 16 mayıs 2010 Kadıköy ve hatta reaksiyonları size nazaran çok daha iyi karşılaştırabileceğimiz 14 mayıs 2006 Denizli var. Fenerbahçe taraftarı Aziz Yıldırım'ın ihaleyi gene başkalarına kesmek istemesini kabul etmedi 2010'da. Az da olsa değişebilmek güzeldir, sorulması gereken üzerinden 17 sene geçmiş bir mevzuyu temel alarak ve sadece aktörleri değiştirerek yöneticilerinizin neden yarıştan kopulan her sezonda bunu tekrar ettiğidir, 17 sene boyunca hep mağdur olan Beşiktaş mıdır? Taraftarın buna inanma potansiyel nedir? Ya da özet olarak muhitte günü kurtaracak en iyi malzeme bu ya da Anti Fener midir?
Demirören'in bu politikalarını benim açımdan daha iyi anlayabilmek adına sizden bir ricam var, son zamanların popüler tartışması olan maç takviminizle de alakalı. Bizim 2008 şampiyonlar ligi çeyrek finali sırasındaki maç takvimimize bir bakın ve hafızayı biraz daha zorlayıp Kayseri maçımızı hatırlayın, o periyoda denk gelir, bizim lehimize Kayseri maçının duraklama bittikten sonraki 20. saniyesinde verilen bir gol olduğunu hatırlayın, sizin ve Galatasaray'ın resmi sitesinden yarım saat arayla yapılan aynı açıklamaları hatırlayın, ertesi gün Galatasaray maçındaki hakem yönetimini hatırlayın. Bütün bunlardan sonra Yıldırım Demirören'in amacının bir Fenerbahçe'li olarak benim gözümde Fenerbahçe'yle uğraşmak mı, Galatasaray'a destek olmak mı ya da Beşiktaş'ı yönetmek mi olduğuna, onun bu tutumunun taraftarınızın bakış açısını ne kadar etkilediğine siz karar verin. Yakın zamanda benzer olaylar yaşanacak, ortak pankartlar, futbol kirlendi geyikleri, dün yöneticilerinizden birinin dediği gibi nefes almamız bile incelenecek ve daha niceleri. Halbuki geçen sene Bursa şampiyon olduğunda herşey temizlenmişti, biz yarışa ortak olduk yine kirlendi.
10 Şubat 2011 04:48
ortada bir overraped durumu var gibi beşiktaş için. sürekli bir emrah havası sanki.
kazanılan her lig temiz kaybedilen her lig şaibeli geyiği sıkıyor bu beşiktaş için değil artık kendi milletim için içim sıkılaya başladı.
14 Şubat 2011 15:43
sıradan bir Beşiktaş taraftarıyım fenerli dost, gel bir de beni dinle..
öncelikle bütün Beşiktaş taraftarının ciddi psikolojik bozukluk içinde olduğunu söyleyen arkadaşa bir gün yaptığı bu genellemenin altında kalabileceği uyarısını yapıyorum. tabii ki burası bir fenerbahçe blogudur, rakip takımın ve taraftarının eleştirisi illa ki yapılacaktır ama bu kadarı ayıp değil mi sizce? şimdi ben kalkıp desem ki bütün fener taraftarları kendini beğenmiş, varsa yoksa şampiyonluktan beslenen megaloman tiplerdir, bu doğru olur mu hiç?
yıldırım demirören'den ve temsil ettiği zihniyetten biz de yorulduk (şaka maka 7 sene oldu), ama Türk futbolunda bu akımın en büyük temsilcisi kimdir acaba, dön de bir bak geçmişe be kardeşim...3-0'lık maçtan sonra bile ya şu penaltıydı bu değildi diye konuşan da psikolojisi bozuk taraftardı değil mi? ya da yarın bir maçtan sonra şekip mosturoğlu'nun kamera karşısına geçmeyeceğinin bir garantisi var mı? aştık mı diyorsunuz biz o işleri?
overraped terimini kullanan arkadaş da laflarının gittiği yeri bir hesaplasın bakalım, ayıpıtr, bu dil kimseye bir fayda sağlamaz.
15 Şubat 2011 11:29
damacana'ya hakveriyorum bazı konularda, biraz sağduyulu olmakta yarar var. ayrıca kulüp yöneticilerinin kavgalarını kendi kavgalarımızmış gibi değerlendirmeyelim, olan taraftara oluyor sonra, filler ve çimen olmasın.