Ülkenin Bozulan İmajı mı?
Şimdi Taurasi için geri dön kampanyaları yapılıyor ya, ne yalan söyleyeyim elim gitmiyor destek vermeye. Çıksam bir kahveciye gitsem, Taurasi ve Penny'i bir masada amerikano içerken görsem (uykuyu da kaçırır bu, acaba amerikanoda modafinil var mıdır? Saygın bilim adamı Turgay Atasü bunu bir araştırsın) gider yanlarına otururum, derim ki "ben Fenerbahçeliyim". Muhtemelen konu bu son olaylara gelecektir, yani gelmezse de ben getiririm. Sonra kahvesinden bir yudum alan Taurasi dönüp bana sorar "ne dersin, taraftar çok istiyor, geri dönelim mi?". Kem küm ederim, sonra başka bir soru sorar "yani bu olay çok büyük bir hata olmalı, milyonda bir olacak bir şanssızlık, bu da benim başıma gelmiştir, öyle değil mi?". Net bir cevap veremem sanırım, ama yanında "3Gli telefon varsa 2 dakika ödünç verir misin, sana birkaç haber göstereyim" derim.
Önce şu haberi gösteririm, daha geçen haftadan:
Otopsideki sperm skandalı kapandı
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Karabulut'un iç çamaşırında tespit edilen kanla karışık sperm lekesinin, aynı gün çok sayıda kırık, iç organ ve büyük damar yaralanması bulunan N.C'nin ölü muayene ve otopsi işlemine de yardım ettiği anlaşılan otopsi teknisyeni Ahmet Şahin'in her iki muayene ve otopside aynı eldiveni kullanması nedeniyle ortaya çıktığı sonucuna varıldığı kaydedilmişti.Sonra geçen hafta gördüğüm şu videoyu gösteririm, muhtemelen mizah için çekilmiş bir kurgu sanacaktır, gerçek olduğuna ikna etmek biraz zamanımı alır, ama vakti bol bu aralar, zaman sıkıntımız yok.
Dur, biraz eskilerden bir haber var şimdi.
Konya uçağının düşmesi ders oldu...
Kaza raporunda ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan malulen emekli olan ve düşen Konya uçağını kullanan Kaptan Pilot Alaaddin Yunak’ın da 2800 feet irtifada MDA’ya (Minimum Alçalma İrtifası) gelinmesine ve yaklaşma ışıkları ve pistin görülmemesine rağmen inişte ısrarcı davrandığı belirtiliyordu. Bu gibi durumlarda, hava trafik kontrolörlerine radar ekranında emniyet irtifasının altına inen hava aracı konusunda görsel olarak uyarılarda bulunabilen Minimum Emniyet İrtifası Uyarısı (MSAW)sisteminin havaalanlarında bulunması hayati önem taşıyor. Ancak Bakan yıldırım, kazanın üzerinden 2.5 yıl geçmesine ve raporun tavsiyeler bölümünde de yer almasına karşın, Türkiye’de halen sivil hava trafiğine açık hiçbir havaalanı/limanında MSAW sisteminin bulunmadığını bildirdi.Ayrıca "bu raporda adı geçen EGPWS sistemi arızalı olduğu için 2007'de Isparta'da uçak düştü ve 57 insan hayatını kaybetti, biliyor musun?" diye sorardım. Bilmiyordur, öğrenmiş olur.
O da "Fakat Hacettepe bir üniversite değil mi, bir bilim kurumu değil mi? Standartları, uyduğu şartlar yok mu, çalışanların belli bir kalitesi olmasını bekleyemez miyiz?" sorusunu soracaktır.
Bu konular da yeni yeni konuşulmaya başlandı, bak bu geçen haftalardan bir haber derdim
Burası Kurtlar Akademisi, burada yılda… haberini gösterirdim.
Diğer yandan ise Anadolu’da niteliksiz tabela ve yarı-tabela üniversiteleri açılıyor, buralardaki kadro açığına da YÖK’ün genç akademisyen adaylarını Anadolu’da öğretim üyesi veya asistan olmaya zorlayan politikalarıyla çözüm bulunmaya çalışılıyor. Köklü ve/veya nitelikli üniversitelere son derece yetersiz sayıda yeni kadrolar veriliyor. Tüm bu çarpıklıklar ile koca koca profesörlerin CV’lerini deterjanla köpürtmeleri arasında bir ilişki olmalı. Türkiye’deki akademik düzeni Nihal Engin Vrana güzel özetliyor:Şimdi kendisi karar versin başına gelen milyonda bir olacak bir hata, bir şanssızlık mıymış.
“Burası Kurtlar Vadisi, burada yılda 50 bin makale yayınlanıyor”.
Bu ülkenin imajının bozulması meselesini pek dert edinmeyelim bence biz. Ülkenin imajı bozulurken gerçeği gün yüzüne çıkıyor. İhmal, kasıt, komplo, iftira, sorumsuzluk, baştan savmacılık, kayırmacılık, rüşvet, şike, hile... Ne ararsan var bu ülkede. İnsanların hayatına, sporcuların kariyerine, gençlerin geleceğine kast ediliyor. Haftada bir başımıza gelen musibetleri şanssızlık diye adlandıracaksak hepsini hak ediyoruz. Turgay Atasü bu kadar ağır bir rezaletin üzerine hâlâ çıkmış sağda solda demeçler veriyor. Bilimin saygınlığını yere atıp üzerinde tepinen insanlar var ülkede. Şerefiyle, emeğiyle sabah akşam çalışan bilim adamının, emekçinin hakkını da yiyorlar. Ne uluslararası spor camiasında, ne akademide beş paralık saygınlığımız kalmayacak yakında. Bu adamlara göz yuman, işledikleri suçları bile affeden sistem, yöneticiler, insanlar her şeyin sorumlusu. Siz de saygın bilim adamınızı gazete köşelerinde, televizyonda, forumlarda, bloglarda yüzünüz kızarmadan alkışlamaya devam edin, yeter ki Fener'e kara çalınsın.
18 Şubat 2011 22:35
hocam ben bu olayı tam anlamadım. şimdi bu sporcuya 2 kere doping testi yapıyorlar(A ve B numunesi). bunların ikisi de pozitif çıkıyor ve neticesinde sporcu ceza alıyor. fenerbahçe de etik olarak sporcunun sözleşmesini fesih ediyor. faha sonra bu sporcunun kankası numune vermeyi reddediyor ve yurtdışına numune göndermek istiyor. neticesinde onun da sözleşmesi fesih ediliyor. en sonunda birden bire sporcunun cezası kaldırılıyor. ceza neden kaldırıldı tam olarak. türkiye'de test standartlara uygun olmayan bir biçimde mi yapılmış ya da komple yanlış mı yapılmış? kullanılan madde doping sayılmıyor mu? ne oluyo yahu?
18 Şubat 2011 22:48
Yaptiklari hatayi bile aciklamiyorlar.
Takvim gazetesi iki gun once belgelere ulastigini soyledi ve birkac belge yayinladi. Dili cok teknik oldugundan tam olarak nasil bir hata yapildigini anlamak guc. Benim anladigim su oldu, testler yapilirken baska kimyasallar orneklere ekleniyor ve belli surelerle, belli isilarda tutularak sonunda ortaya cikan maddelerin degerleri olculuyor.
Bu test yapilirken standart bir surece uymayip bir noktada normalden fazla oran kullanmislar. Oyle olunca 1 ayda 6 soprcuda modafinil cikmis. Bu hata hem A hem B numunesi incelenirken yapilmis. Uluslararasi doping merkezinde daha once calisan uzman bunu tespit edip raporlamis, Hacettepe hatasini kabul etmek zorunda kalmis.
Tabii sorulacak soru su; nasil oluyor da bu 6 isimde cikiyor. Yani kanlarindaki legal bir madde testte yapilan hata nedeniyle modafinil gibi olculmus. 6 insanda bir sey olmasi, baska insanlarda olmamasi gerek. Boyle bir tesaduf olabilir mi? Hala komplo olma ihtimali var. Belki de fark edilemeyecegini dusunup kasten olcumde ufak bir oynama yapildi.
Ikincisi "kankasi" dedigin Penny Taylor numune vermeyi reddetmiyor, veririm ama Turkiye'deki lab'da bana da komplo duzenlenir diyerek Koln'e gonderilmesi sartini soyluyor. Sonunda da hakli cikiyor, Turkiye'deki labin hatasinin basini yakacagini anlamis. Ayrica Penny hala Fenerbahcenin sozlesmeli oyuncusu, iptal edilmedi sozlesmesi.
Kullanilan bir madde yok. Test komple hatali oldugundan kanda varmis gibi sonuc veriyor. Yani bugun bugun polis seni cevirse, kan testi istesen, kan testinden alkole baksalar, ictigin suyu alkol olarak cikarabilirler.
Tum birimlerin sorusturulmasi gerek, eger komplo varsa adli bir suc var, bu durumda komployu tezgahlayanlarin da ortaya cikmasi gerek. Ihmal varsa da suc tabii, kimin ihmaliyse yargilanmali.
18 Şubat 2011 22:55
kurumlar hakkında kötü düşünmek istemiyorum ama bunlar komple den başka bişey olamaz. Hele güzel ülkemde kurumlar bu kadar sulanmışken, bu olayların yanlışlıkla olduğunu düşünecek kadar melek değilim ben. sonuç olarak komplocuların Allah belasını versin
18 Şubat 2011 23:07
Bu durum; son zamanlarin sonu KEPAZELIKLE biten, neticesinde (bu arada bilmedigimiz ortaya cikmayan veya cikarilamayan binlerce buna benzer durum varken) buyuk maddi imkaanlar kullanilarak,uzman kisi ve Dee nin avukatinin ozverisi, titizligi ile cok iyi analiz edilerek testlerin nizamsizliginin belgelenmesi ve ortaya cikarilmasidir.
Son paragrafi her Fenerbahcelinin duvarina cerceveleterek asmasi, diger takim taraftarlarinin ibretle seyrederek bu tip olaylari bir gun kendilerinin de yasayabilecegini unutmadan tekrar tekrar okumasi gerekir.!
18 Şubat 2011 23:12
Şu oluyor: Bir sporcunun ismi üç kez üst üste doping muayenesi kurasına çıkıyor. Son kontrolünde A numunesinde yasaklı bir madde çıkıyor ve hakkında tedbir kararı alınıyor. Karara itiraz ediliyor ve B numunesinin incelenmesi isteniyor. Bu esnada 1 ay içinde 4 sporcuda daha aynı maddeye rastlanıyor. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birinde oynayan ve dünyanın kendi dalında en iyi sporcusu kabul edilen sporcunun doping testinin pozitif çıktığı hukuki süreç devam ederken basına sızıyor. Bunun üzerine başta medya olmak üzere yetkili kurumlar gerek kulüp gerekse sporcu aleyhine karalama kampanyaları düzenliyor. Doping ile ilgili yetkili mercilerden birinin başında bulunan ve isminin önünde prof dr. ibaresi bulunan bir kişi, hukuki süreci devam eden olay neticelenmemişken sporcuyu suçlu ilan ediyor. Kulüp sporcusu ile sözleşmesini karşılıklı olarka fesh ediyor. Doping kontrolü yapan kurumla ilgili şüpheleri olan aynı kulübün iki sporcusu bu kez numunelerini başka bir kurumun denetlemesini talep ediyor. Medyada bu olay geniş yankı buluyor ve hem sporcular hem de kulüp, doping merkezinin saygınlığını düşürdükleri için suçlu ilan ediliyor. Yine birtakım kişiler mal bulmuş mağribi gibi olayın üzerine atlıyor. Bu olaylar karşısında bu kulübün taraftarları kontrolleri yapan kurumla ilgili şüphe duyulması gereken konuları defalarca ortaya koymasına rağmen, bu kulübün lehine olan en ufak bir hadisede komplo teorisi üretme gayretindeki medyada bir kıpırdanma olmuyor. Tüm bu olaylara karşı hukuki süreci devam ettiren sporcu aradan 2,5 ay geçtikten sonra yapılan kontrolün usulsüzlüğünü ispatlıyor. Bunun üzerine rapor geri çekiliyor ve sporcu bu olaydan aklanıyor.
Son olarak tüm bu süreç boyunca hiçbir araştırma yapmadan, bilgisizce hareket eden sözde yorumcular, konu ile alakasız kişilerden özür dileme yarışına girerken, çok güvendikleri, hiçbir şüphe duymadıkları kurumların hatası ile yanılgıya düştüklerini içlerine sindiremedikleri için gerçekleri defalarca bu sayfalarda haykıran kişileri tarafgirlikle suçlamaya başlıyor. Üstelik asılsız suçlamalara hedef olan ve sonunda masumiyeti kanıtlanan kişi ve kulüpleri umursamadan, bu kişi ve kulüplerin mağduriyetine neden olan kurumların saygınlığını kurtarma derdine düşüyorlar.
İsimler önemli değil. Neticede Taurasi ve Fenerbahçe'nin yerinde Quaresma ve Beşiktaş ya da Arda ve Galatasaray olduğunu da düşünebilirsiniz.
18 Şubat 2011 23:40
Zamanında Penny ve Hana numunelerin başka laba gönderilmesini istediklerinde onlar da kesin doping yaptılar dediler, kadınların testleri negatif çıktı, günlerce bunu haber yapanlar bahsetmediler bile test sonucundan, zamanında kara çalınmıştı ne gerek şu güzel ortamı bozmaya. Adı geçen 3 oyuncu bu dalın parmakla gösterilen oyuncuları ama bir hata yaptılar ve Fenerbahçe forması giydiler. Yoksa Fiba seni yılın kadın basketbolcusu mu seçmiş, mvp mi olmuşsun, olimpiyatta altın madalya mı almışsın ne önemi var. Bütün bunlardan sonra bir rezalet daha yaşanmış onu da bugün öğrendik. Selim Özsoy'un anlattığına göre, ligdeki GSMP maçından önce son antremana WADA'dan iki görevli geliyor iki oyuncudan örnek almak için, antremanda olmadıkları için evlerine gidip örnek alıyorlar. Kim şikayetçi oldu, kim bu durumdan istifade etmeye çalıştı ben asıl bunu merak ediyorum. Bu takım iyi sahaya çıkıp oynamaya devam ediyor, çünkü bu artık taciz noktasına varmış.
19 Şubat 2011 03:23
Benim anlamadığım bir federasyon başkanının istifası için ne olması gerekiyor?
1. Kerem Gönlüm skandalı
2. Tufan görünümlü Cemal rezaleti
3. Doping kepazeliği
Turgay Demirel yönetimi bu olaylarda istifa etmeyecekse daha fazla ne olabilir diye sormaya korkuyorum zira her seferinde kendilerini aşıyorlar. Bu olaylarda federasyon denilen çiftliğin başkanının sorumluluğu yoksa kimin var? Şu koşullarda hala iki Turgay bizim suçumuz yok diyebiliyorlarsa biz daha buna benzer çok yazı yazarız!
19 Şubat 2011 10:17
Ama benim içimi en çok acıtan hala, "ülkemizin ve bilimin imajı-prestiji zedeleniyor", diyebilen insanların olması, "olayı büyütmeyelim", diyebilen insanların olması. Olayları hasıraltı ederek bu işlerin çözüleceğini düşünüyorlar. Sanki hatayı fenerbahçe yapmış da, zararı fenerbahçe veriyor. Yazar olabilmiş, düşünceleri ile saygı duyulması gereken insanlar bunlar. Geçtim yazarlığı, bir insan bu kadar küçük düşünebilir mi? Hala pişkin pişkin sapık, hastalıklı düşüncelerini kusmaya devam ediyorlar. Utanma-ar-haya hak getire. Kendi oluşturdukları yapay tartışmalarla, olayları demagojik argümanlarla beslemeye çalışıyorlar. Spor yazarlığının onurunu çiğnemekle kalmayıp, bi de dalga geçer gibi üzerinde tepiniyorlar.
Bu ülke de ünal özüak gibi düşünceleri karanlık çağlardan kalan, kişilerin özgür tercihlerine saygı duyması gerekirken toplumdaki homofobiyi besleyen insanların fikirleri gazetelerin sütunlarında yer alıyorsa neyin prestijini savunabilirsiniz?
19 Şubat 2011 14:28
Mehmet Altan ile Emre Kongar bir zamanlar NTV'de Mithat Bereket'in konuğu olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği projesini ve AB'ye üyeliğin Türkiye'ye ne getireceği ve ülkeden ne götüreceği filan konuşuyorlardı... Emre Kongar 'AB'ye üye olursak burdaki pekçok meslek sahibi orda ancak tuvalet temizlerler...' gibi birşeyler söyledi...
Mehmet Altan ise bunun üzerine 'efendim bu halkın seviyesi tuvalet temizlemeyi gerektiyorsa tuvalet temizleyecektir tabii..' mealinde birşeyler söylemişti...
İki evvel Demirkol'un Spor Servisi'ndeki çırpınışlarını görünce bu olayı hatırladım...
Ülkenin oldukca saygın ve marka olan bir kurumuna güvenemeyecekti de ne yapacaktı; bu karar böyle çıktığı için sevinen gafiller vardı ve bu kabul edilemezdi... Bu koskaca ülke bundan sonra doping kontrolü için Yunanistan'a, Almanya'ya mı gidecekti vs. vs. vs.
Demirkol2u dinleyince başka bir ülkede mi yaşıyor bu adam demiştim... Yukarda özeti verilen ve bunların dışında herbirimizin hafızasında daha başka onlarcası olan skandalları hatırlayınca Hacattepe'den böyle bir hata çıkıyor olması da şaşılacak birşey değildi... Yurtdışında eğitim amaçlı bulunan arkadaşlar mutlaka bilirler Hacettepe vs gibi marka universiteler dahi Edirne'nin ötesinde bir anlam ifade etmemektedir..
Örneğin ben haberi duyduğumda üzüldüm, kızdım, Demirkol2u dinledikçe ertesi gün öfke krizlerine girmeye başladım ama hiçbir vakit şaşırmadım. Ve eminim bu haberi duyup da şaşırmayan tek kişi de ben değildim...