Gerçek Büyüklük
Önce ‘Ankaraspor tatili’, ardından milli maç arası derken uzayacak futbol hasreti sırasında bir şeyler yazmaktı niyetim. ‘bir sinemacının sivisindeki fenerbahçeliliğin inkar edilemez cazibesi’* tarzı bir şeyler. Ama, ancak olay mahallinden bildirebilen yanım buna engel oldu.
Oysa ne çok isterdim Aethewulf ve PVH gibi kelimelere dans ettirmeyi, yazdığım her kelimenin altını doldurup solyolojiden felsefeye, sanat tarihinden psikolojiye atlamayı ve bunları yaparken onlar kadar başarılı olabilmeyi. Keşke Rehavet gibi pür edebiyatçı olsaydım, onun gibi humour ile süsleyip yazdıklarımı taşı gediğine koysaydım. Keşke Fatih gibi oyunu ‘bu kadar’ iyi okuyup yazabilseydim.
O yazılara iyi bakın lütfen anlattıkları kadar, bir edebiyat severi nasıl mest ettiğini kaçırmanızı istemem çünkü.
*
Bu sabah okumaktan haz aldığım bloglardan birini okurken, oraya iliştirilmiş reklam görüntüsüne ve altında yazılanları okuyunca ‘gözlerime inanamadım...’
(Lütfen bu tırnak içinin sonuna ‘Haşmet’ ekleyip, Hıncal Uluç tadında taganni ediniz. Nasıl reklam dünyasında kırmızı sattırıyorsa, blog bulvarında da Hıncal Uluç okutturuyor galiba. Çünkü yazının yazarı da öyle yapmış. )
Her daim ‘uçan’ abimiz yeni ikematgahı dolaylarındaki bir reklamdan dem vurmuş, her zamanki gibi sarı kırmızı parçalısıyla yazmış yazısını. Küreselleşip duran dünyada bir Hollandalı çiftçi kardeşimizin bizim coğrafya ile ilgisini demleme çay, dürüm ve traktörüne astığı Galatsaray atkısı ile açıklayan bir reklam bu. (Belki başka şeyler de vardır ama flemenkçem bu kadarını anlamaya yetti. Ki o dil hakkında tek bildiğim ‘g’ yi ‘h’ sesi ile okumaları. ‘van hoh ne lan?’)
Bir dürüm reklamında çayın konu olması normal, farklı olanın traktörün arkasına asılmış Galatasaray atkısı olduğunu inkar edemem. Ama bunun ne kadar kolay anlaşılabilir olduğunu kimseler inkar etmesin lütfen. Hele de yurt dışında ikamet eden birileri asla.
Burada yaşayan Türkiye kökenli insanların çoğu için kendilerini ifade etmenin, ezilmişliklerini unutmanın, yabancı bir memlekette türlü şekilde çektikleri sıkıntıların intikamını almanın yollarından biri futbol. ‘Okumuş çocuklar’ tayfasına dahil olanlar ise bambaşka yerlerde, söz gelimi ‘güzel ve yalnız ülkem’ de arıyor avuntuyu.
O yüzden Galatasaray burada yaşayan vatandaşlar için takım tutmaktan ileri bir şekilde önemli. İçlerinde tuttuğu takımı artık Galatasaray yapanlar olduğu kadar, hiç olmazsa ikinci sıraya yerleştirip minnet borcunu böylelikle ödeyenler var. Buralar hala bir Türk takımı maç kaybettiğinde okula gitmemek için hasta numarası yapan çocuklar diyarı.
Yani mesele Galatasaray’ ın başarısının yer küre üzerindeki etkileri değil. Tıpkı bizler 1999 da UEFA şampiyonu olan takımı hatırlamıyorsak, onlar da 2000 yılı şampiyonunu hatırlamıyorlar.
Eğer olayı Rijkaard’ a bağlayacaksanız diyecek sözüm olamaz; ne de Andre Santos’ un para için Fenerbahçeye geldiği yerde Rijkaard’ ın prestiji için Galatasaray’ a geldiğini söyleyenler var.
*
Bu reklamı seyrederken bambaşka alemlerde ‘uçan’ abimizin hissetiklerini vaktinde ben de hissetmiştim.
Brüksel... Ama sorsanız hangi caddede olduğumuzu şu an söyleyemem. Yalnız ünlü ‘Manneken Pis’ i (işeyen çocuk heykeli) görmeye gidiyorduk; yani merkezdeydik. Biraz acele ediyorduk ve yürüdüğümüz caddenin mağaza dolu olması ortamı biraz kalabalık yapsa da bizi oyalayacak bir şey olmadığı için hedefe kilitlenmiş kelimenin tam manasıyla koşuyorduk.
Ama birden duruverdim çünkü fotoğraftaki mağaza dikkatimi çekmişti.
Sahibinin Türk olduğunu sanmıyorum. Brüksellilere Türkiyenin en büyük şehrinin Emirdağ olduğunu düşündürten Türk nüfusunu hesap ederek tribüne oynayan bir mağaza zinciri olduğunu da sanmam. Kim bilir mağaza sahibi kravatları ilk önce renklerine göre düzenlemiş, sarı–lacivert’ i görünce de uyumlu olsun diye bir koşu schaerbeek’ e gidip feneriumda boynuna doladığı bir atkıyı, paket yapmanıza gerek yok diyerek alıp dükkana dönmüştür. Ama diyorum; Parması var, Boca’ sı var…
Bir de Türkiye denilince akla ilk gelenin Galatasaray olduğu iddiası var.
*: Yok öyle bir şey...
13 Kasım 2009 11:48
"Uçan abinizin" şöyle bir kısa cevabı olsun zira cidden yanlış bir temel üzerine kurulmuş bu yazı.
Reklam Hollanda tvlerinde 2 senedir dönüyor, yeni bir şey değil ve elbette bu yaşa gelmiş birkaç senedir orada burada bir şeyler karalayan ben o reklamı oraya koyarken altına yazdığım şeyi tamamen espri ve takılma amaçlı yazmışımdır, Hıncal'dan yaptığım alıntı da yine aynen ona bir göndermedir. Benim de inanamadığım (ben Hıncal gibi değil normal inanamadım) bunun anlaşılamaması, ama olabilir insanlık hali.
Bir dürüm reklamı ile Galatasaray'ın tüm turuncu renkleri sarı-kırmızı yapmayacağını biliyoruz elbet. Yani yazılanlar ben onları ciddi yazsaydım doğru olacaktı ama maalesef sonuç doğru gidiş yolu yanlış. Zaten blogu takip ediyorsan ki ettiğini yazmışsın, bu tür "GS Türkiye'dir" felsefesi ile olaylara yaklaşmadığımı hatta tam da bunu eleştiren bir "Arsenal İngiltere'dir" yazısı yazdığımı farketmişsindir. Gözden kaçmış sanırım
Hollanda ve Almanya'da ya da benzer ülkelerde Türk takımlarının halkın hangi duygularına araç olduğu konusundaki görüşlere ise sonuna kadar katılıyorum.
Yine de teşekkürler bu tür eleştiriler usturuplu yapıldığı sürece her zaman açığız.
Papazın Çayırı üyelerine de selamlar...
14 Kasım 2009 00:39
Selamlar bizden Flying Dutchman.