Çile Yılı


aziz yıldırım

Kraliyet ailesinin yaşadığı türlü çeşit felaketten sonra Kraliçe Elizabeth 1992 yılını “Annus Horribilis” ilan etmişti, felaket yılı. Bu sene de Fenerbahçe için “Çile Yılı” olarak kabul edilebilir. Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalisti, şampiyonluk iddiasını son haftaya kadar sürdüren bir takım, “yürüye yürüye şampiyon olmalıydılar” gibi bir kaprisle yok edildi. Onun yerine aynı erk tarafından bu takım kuruldu. Yürüyen bir takım. Mutsuz bir takım. Heyecansız bir takım. Ruhsuz bir takım ve daha fenası basbayağı kötü bir takım.

Sene sonunda Zico gönderildiğinde bu blogda isyan etmiştik. Yalnız gönderilmesine değil, bunun olabilecek en çirkin şekilde de yapılması profesyonellik iddiasında olan bir kulübe yakışmıyordu. Zico yüzüne bile bakılmadan, sanki onca başarısı ve kulüp tarihine katkısı yokmuş gibi gönderildi. (bkz: ne kadar profeyşınılsınız aziz bey)

Ancak bu, bu sene yaşayacaklarımızın önsözüymüş. Yönetimin en belirgin özellikleri ortaya çıktı. Bu yönetim yani esasında Aziz Yıldırım, profesyonel akıllardan istifade etmiyor, milyarlarca dolar değerinde bir kulübün en temel yönetim gereklilikleri ile kendini bağlı hissetmiyor, transfer politikasını tek elden belirliyor, kulübün ihtiyacı olan transferleri değil, alınması gerektiğini düşündüklerini alıyor, teknik direktörü rahat bırakmıyor ve onun ikamesi olacak şekilde hareket ediyor en nihayetinde de “azizsilin” gibi metodlara başvuruyor, başvurmak zorunda kalacağı bir atmosferi de bizzatihi kendi yaratıyordu. (bkz: aziz reis) (Bkz: dipnotlar)

Aziz Yıldırım dönemi finansal anlamda bir başarı hikayesi olsa da, birey kültüne dayanan şarkiyatçı bir tek adam diktasının tüm menfi özelliklerini içinde barındırıyor. Doğal sonucu böyle türbülansı daim bir kulüp. Başarısızlıklar karşısında istifa etme ricatları, toplu biat gösterileri karşısında yeniden iktidara yürüyüş, anlık başarıların arkasından gelen başarısızlıklardan mürekkep bir gel git oyununda, yönetim, futbolcular ve bizler deniz tutulması yaşıyoruz. Midemiz ise en çok bu sene bozuldu. Güverteden aşağı bakamıyoruz.

Temel gerçekler var. İyi futbol iyi futbolcularla oynanır. Mourinho’nun dehası, Hiddink’in zekası, Van Gaal’in mentalitesi bu fikirleri gerçeğe çevirebilecek bir araç yoksa işlevsizdir. Basit ifadesiyle Mourinho Mardinspor’u Şampiyonlar Ligi’ne sokamaz. İyi futbolcular için yalnızca çok para gerekmez, takımın ihtiyacı olan futbolcuları bulmak için bir geniş izleme ağı, o ağın sonuçlarını analiz edecek bir idari futbol aklı ve sonra o futbolcuları takıma katarak burada tutabilecek finans gerekmektedir. Tek başınıza paranızın olması bu parayla Josico ve Maldonado’yu aldığınızda sahada karşılığını bulmayacaktır. Bu sebeple büyük kulüpler geniş gözlem ağları kurarlar, bu ağlardan gelen sonuçları futbol ekollerine uygun olarak kurulmuş idari yapılarında değerlendirirler ve teknik direktörlerle birlikte takımın ihtiyaçları tespit edildikten sonra harekete geçerler. Aurelio’yu gönderebilirsiniz ama bu ancak en az Aurelio kadar takıma katkı sağlayacak ikame futbolcular bulduğunuz zaman kulübe katkı sağlar.

Yönetim diktatörlük değildir. Bu çağda değil. İnsanlığın uzun yürüyüşü binlerce deneme ve yanılmadan sonra insan toplulukları için en iyi yönetim modelinin diktatörlük olmadığını apaçık gösterdi. Diktatörlükler farklı akıllardan çıkabilecek inovatif fikirleri yok ettikleri, açık bir kamuoyu oluşturarak doğrunun bulunmasını engelledikleri, liyakati değil dalkavukluğu yükselttikleri, kaynakları tek elden ve verimsiz kullandıkları, diğer insanlar üzerinde baskı yaratıp genel olarak mutsuzluğu arttırdıkları için kötüdür. Yönetim, kümülatif ve kollektif bir iştir. Ticari işletmelerde iyi yönetim profesyonel akıllardan ve tecrübelerden istifade etmek, çalışanlara insiyatif alanları açmak, onların fikirler oluşturmasına müsaade edip bu fikirleri açıkça tartıştırmak ve bu yolla verimliliği sağlamaktır. Aziz Yıldırım her bakımdan kötü bir yöneticidir. Muadilleri arasında dahi başarısızdır. Aulas, yoktan bir takım var ederken, elindeki onca imkana rağmen onun yarısı kadar dahi başarılı olamamış, futbol kulübünü mevcut hale getirmiştir ve artık istifa etmesi gerekir.

Kişiler temsil ettikleri kurumlar değildir. O kurumlar içerisinde görev alan, o kurumlara hizmet etme mesuliyeti altında olan bireylerdir. Bu sorumlulukları onlara belirli yetkiler verir ama aynı zamanda görevler de yükler. Bu görevlerde başarısız olan biri o kurumdan çekilmelidir. Fenerbahçe Aziz Yıldırım değildir. Bundan çok daha iyisidir. Fenerbahçe 102 senelik Türkiye’nin en önemli kulübüdür. Bu ligin esas oğlanıdır, her sene çekilen bu filmin başrol oyuncusudur, bu halkın en uzun süreli en güçlü geleneklerinden biridir. Fenerbahçe Lefterleri, Can Bartuları, Cihatları ve Alpaslanları mümkün ve var eden, o kişileri birer efsaneye dönüştüren ve o efsaneler ile kimliğini bulan büyük bir sosyal harekettir. Dolayısıyla Aziz Yıldırım Fenerbahçe’ye hizmet eden biri olarak görevini yapamıyorsa artık gitmeli demektir. En nihayetinde Türkiye’de Aziz Yıldırımcılar yok, Fenerbahçeliler var ve Fenerbahçe Aziz Yıldırım’dan sonra da varolacak.

Bir de dipnot, bu akşam sadece kötü bir kadro izlemedik, bu akşam yetersiz de bir kadro izledik. Bu kadro oynamadığı için kaybetmediği, oynadığı halde kaybetti. Bu kadro o kadar kötü ve o kadar bitmiş ki hiç biri Fenerbahçe formasını taşımayı hak etmiyor. Fenerbahçe böyle bir rezalet ile “Fenerbahçe” olmadı. Hala daha Türkiye’nin herhangi bir sahasında sahaya çıktığında herkesi heyecanlandırıyorsa bunun sebebi asla böyle olmaması.

1- Ne Kadar Profeyşınılsınız Aziz Bey 2
2- Birey Kültü Üstüne
3- Şeref Tribününde 45 Dakika
4- Verimsiz Tek Adam Diktası
5- Bir Antu.com Yazısı
6- Aulas vs Yıldırım
7- 2006'dan Bugüne
8- Yönetim İstifa


7 comments:

  1. Sekhranikos dedi ki...

    Tüm bu yazıların ve eleştirilerin tek bir kötü noktası var bahsi geçen dikta yanlısı postmodern türk tipi lider olan aziz beyefendi hazretlerinin bırakın burayı herhangi bir köşe yazısını dahi okumuyor olması.zannımca beyefendiye sadece aleattin metin beyin köşesi getiriliyor ve üzerinede kahve eşliğinde ercan saatçi yazıları sunuluyordur.

    Görünen o ki yanıbaşında bulunan ali koç dahi dalkavuk kadrosundan yönetimde bulunuyor. Yönetim Kurulu denilen dalkavuk grubunun hepsi de biliyor ki biraz "evet sadece biraz" muhalefet ederlerse kulüp üyeliklerine kadar kaybedebilirler.

    Sonuç elimizde. yaklaşık 25 senedir tuttuğum bu takımı daha kötü dönemler dahi geçirmiş idi. sıralama olarak hezimet olarak çok daha kötülerini de gördüm. ama ben hiç bir zaman ali şen dahil bir başkanın kulübü bu kadar benim kulübüm .kime göre hoca .ötüme göre oyuncu ile yönetirim anlayışı görmedim. O yönetiminden zerre haz etmediğim ali şen dahi Fenerbahçe'nin fenerbahçe olduğunu biliyordu ve kendini kulüpden üstte tutmuyordu.

    Nefis bir tesbit yapmışsın aethewulf. ben fenerbahçeliyim ve bu takımın tüm taraftarları fenerbahçeli. Azizde gelse, ali de gelse, ayşe de gelse ve cümlesi de gitse ben gene fenerbahçeli olarak kalacağım.

    Bir insan/kurum/ülke ne zaman ki geçmişiyle övünür o zaman çöküş başlar. Meraklısı türk tarihine/Futbolcu hayatlarına ve azize baksın.

  2. Bolat dedi ki...

    Hep Josico, Maldonado örnekleri veriliyor da... Gecen sene Sampiyonlar Ligi'nde ceyrek finale kalmis takimin futbolcularinin bu seneki icine düstügü performansin sorgulamasini nedense kimse yapmiyor...

    Yani hala Alex, Deivid'e, Ugur'a vs vs vs elestiri getirilmiyor... Bunlarin bireysel anlamda bu derece formsuz olmasinin tek suclusu teknik adam midir sizce? Bana kalirsa degil...

    Kaldi ki, ben gecen seneki Fenerbahce'nin de cok "ruh"lu br takim olduguna inanmiyorum... Bakiniz Galatasaray ile oynanan kupa maclari, final niteligindeki Ali Samiyen'denki lig maci, vb yiginla mac...

    Bana kalirsa Aziz Yildirim'in Zico hamlesi dogruydu ama Zico ile iyi anlastigi icin basarili olan kadronun degismesi gerektigini göremedigi icin yanildi... O kadro ile Aragones arasinda iliski kurulamadi ki bunda da yine Aragones tek suclu degil...

  3. alperensaylar dedi ki...

    cidden merak ediyorum yarın ne bahane üretecek aziz yıldırım.

  4. alessandro del piero dedi ki...

    fenerbahçe türkiye'nin en büyük kulübüdür demiyelim de türkiye'nin anadolu kesiminin en büyük kulübüdür diyelim, sanırım bir ifade hatası olmuş. avrupa kelimesi fazla bir şey ifade etmiyor çünkü bu kulübe.

  5. PVH dedi ki...

    alessandro del piero, allah seni inandirsin cok kotu ironilerin ve hic beni guldurmeyen bir espri anlayisin var. fenerbahce spor kulubu icin avrupa'nin bir sey ifade etmedigini iddia etmek icin espri anlayisini ortaokulda birakmis olmak lazim. hehe abi sizin gibi gencleri edirnenin otesinde gorelim ehehehe diyerek bitiriliyor mu arkadas arasinda muhabbet de acaba?

  6. alessandro del piero dedi ki...

    pvd pardon ama espri yaptığımı nereden çıkardın, çok merak ediyorum. eğer söylediğim cümlede bir ironi unsuru arıyorsan emin ol yazıda geçen fenerbahçe türkiye'nin en önemli kulübüdür sözünde çok daha fazlası var onun. avrupa fenerbahçe'ye çok fazla bir şey ifade etmiyor sözünü elbette ilkokul 3 espri anlayışı çerçevesinde söylememiştim, ancak türkiye'nin bir başka kulübü olan galatasaray'la kıyaslanınca hiç de abartmamış olduğumu rahatlıkla anlayabileceğin bir gerçeklik barındırıyordu o yargı. sen en büyük fenerbahçe diye kestirip atarken ne kadar rahat davranabilmişsen ben de aynı rahatlığı fenerbahçe ancak anadolu kesiminin en büyük kulübüdür diye söylerken gösteriyorum gördüğün üzere.
    yani senin iddialı söz kullanma hakkın ne derece varsa benim de o kadar var. her söylenilenin seni güldürme amaçlı olmadığını bilmen gerekir yani.

  7. aethewulf dedi ki...

    alessandro tamam galatasaray avrupanın en büyyyyük kulübüdür, aynı zamanda güney amerikanın, uzak asyanın, balta girmemiş ormanların, fantom koruluğunun, mandrakenin gizli bahçesinin, kuzey afrikanın, iç ege bölgesinin, erivanın, hazar havzasının, transkafkasya tren yolunun ve daha ne isim takmak istiyorsanız oraların da en büyük, en önemli, en saygıdeğer veya hangi sıfat layik görülüyorsa o kulübüdür, olacaktır. avrupalılar sabah akşam oturup "galatasaray avrupa fatihidir" diye yerlerinde duramıyor, bir manchester united, juventus veya barcelona taraftarı allahın günü "galatasaray bizim gerçek rakibimiz olm" diye yakınıyor, norveçin kasaba şehir takımlarından palermoya kadar bütün bir avrupa coğrafyasındaki bütün avrupalı takımlar galatasaray karşılarına çıktı mı altına işiyor, korkudan donuna sıçıyor ve her ne büyüklük sıfatı varsa hepsini birden yapıyorlar. oldu mu abi?

    bütün bir yazıda takılıp takılabileceğin, söyleyip söyleyebileceğin tek şey bu mu? fenerbahçe bu ülkenin esas oğlanıdır, fenerbahçe üstünden bu lig konuşulur, bu ligi hareketlendiren odur. galatasaray ile beraber türk futbolunun lokomotifidir o kesin ama onun haricinde de fenerbahçe, galatasaray'dan da beşiktaş'tan da başka anlamlar ifade eder. o bir baremdir. bunu da nereden görüyoruz? türkiye'deki her takım için fenerbahçe'yi yenmek, fenerbahçe ile mücadele etmek galatasaray'ı veya beşiktaş'ı yenmekten de başka anlamlar ifaade ediyor da oradan görüyoruz.

    o kadar hassaslaşmayalım, şu koca yazıyı bir paragrafının bir cümlesiyle hapsedip oradan bir şey söylemeye çalışmayalım. hani içerik ile ilgili bir eleştiri başım üstüme ama bu haliyle komik oluyor cidden.

Yorum Gönder