Ne Kadddar Profeyşınılsınız Aziz Bey
Aziz bey sonunda beklenen açıklamayı yaptı : “Yeni hocamız ve yeni golcümüz haftaya İstanbul’a gelerek imza atacaklar.” En basit usulle Zico’nun görevine son verildiği böyle bildirildi. Basit kelimesiyse bu cümlede yalnız “kolay” anlamına gelmemektedir, bir de “adi”, “sıradan”, “vasat” ve “lümpen” karşılıklarını ifade eder. Profeyşınıl bir camiada bu üslup yalnız yerel değildir zira, bize özgü şarki, karamana özgü koyun ve nihayetinde “Başkan”a sığmayacak kadar ali cengizdir.
Edip Cansever, buralarda hala ona bayılmayanlar ve yanyana dizdiği kelimeler karşısında hayatının ne kadar sıradan olduğunu kavramayanlar varsa diye, bize yardımcı olabilir.
“Uğurladık bir sabah seni,
Söz vermiştin geri döneceğine,
Anladık bakınca anladığımızı
Gerilerde küçük,
Kıyılara doğru büyüyen ayak izlerine.”
Fenerbahçe klubü bir çok iyi insan gördü. Yadsınamayacak bir gerçektir bu, güzel insanlar bu formayı giydiler. Bize heyecan veren insanlardı onlar, hayallerimizi süslerlerdi. Örneğin sokakta top peşinde koştururken çocuklar “Rıdvaaan” diye bağırdığında yaptıkları onun kendine has karizmasının koşu yoluna pastan ibaret değildir, 8 numaralı formanın “İyi bir insan olmaya dair” çıkarımlarından dolayı da o forma sokak aralarında giyilir. Birebir yaşadık, gördük, Rıdvan ara pasları çok güzel yapabildiği için değil, hepimizin hayatına dair sanatsal bir güzelliği bizlere yaşattığı için özeldi. Biz ona kıvrak bir çalım için hayran değildik en başta, çünkü o bir çalım değildi, ince, kıvrak, romantik bir Chopin noktürnü gibiydi. Hafızamızda zarif bir şeye tekabül ederdi. Nazik bir oyundu bu, centilmendi, kimseye kast etmemek, yetenek, beceri ve estetik ile karşıdakini geçmek manasına gelirdi. Bir nevi şövalyelikti, Hayrettin saldırırken, onu delirtecek kadar büyük bir asaletle oyuna devam etmekti.
Zerafet kişiye özgülenemez, ama kişilerde görülebilir. Zico zarif bir adamdı. Kaybettiğimiz maçlarda da kazandıklarımız kadar nazikti. Maç sonundaki konuşmaları adalete dair bir incelik taşırdı. Galatasaray maçı sonunda yaptığı konuşma, yalnız doğru bir analiz olduğu için değil, hakkaniyet de taşıdığı için gönlümüze dokunmuştur. Sevilla maçından sonra onun yaşadığı üsturuplu sevinç, diyelim şampiyonluk kaybedildikten sonra yaşadığı üzüntü gibi, süssüzlüğü ile hepimizde yer etmiştir.
Zerafet, ölçülülük, nezaket ve hakkaniyet gibi değerleri ise şu ülkede yaşayan herkes bilir. Bunlar öğretilmezler. Uzun ve yorucu bir hayat sonucunda bizzatihi yaşama karşı gösterilen sınır boylarıdır onlar. Sevinçteki ölçülülük, hüzündeki nezaketin nasıl simetrik aksiyse, orjinini büsbütün karakterden alır ve Zico karakterli bir adamdır. İşte bu yüzden biz buralardan henüz sözleşmesi imzalanmadan gittiğinde onu geri dönmek üzere beklemiştik. El sallarken, klübede kimin olacağını bilmeyi ummuştuk. Sonra farkettik ki, esasında dönmeyeceğini çoktan biliyorduk.
Davamız, hüzünlü ve romantik bir yazı yazmak değil. Ahlaklı, zarif ve ölçülü bir adamın niteliklerini övmek içinde yaşadığımız şu vasatlıkta süslü gelecek kadar norm dışı. Suskunluğumuz ve kelimeler üstünde bu şekilde geçip gidişimiz, bu adamı içinde yaşadığımız gerçeklik için fazla romantik kılıp “mübalağa” intibası bırakmamak istememizden. Yazı burada –karakter açısından- kendini sonlandıracak, ama bundan sonrası “profeyşınılızm” üzerinden olacak.
Önce kafamızda bir profesyonelin nasıl davranacağını kurgulamamız lazım. Dünyanın en büyük futbolcularından biri var karşımızda. Eski Brezilya Spor Bakanı. Fenerbahçe Teknik Direktörü. Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalisti. Türkiye Şampiyonu. Bir “profeyşınıl” klup, bu insanla yolunu nasıl ayırır?
Birincisi, profesyonel yoldur. Hocayla çalışılmak istenmediği belirtilir. Bunun açık gerekçesi – şampiyonluğa erişilememesi ve klüp hedefleriyle bu somut durum arasındaki uçurum- beyan edilir. Bu zamana kadarki hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür edilirken, bu kimsenin prestijine uygun bir şekilde bir uğurlama yapılır. Klubün böyle biriyle çalışmaktan dolayı mutlu olduğu, hizmetlerinden dolayı şükran duyulduğu ve klup tarihi açısından böyle biriyle çalışmanın da çok önemli bir nokta olduğu belirtilir. El sıkışılırken, profeyşınıl ifadelerle, gülümsenir ve dostluk bağlarının süreceğinin altı çizilir. Bunun çünküsü de örneğin yer çekimi teoreminden çok daha basittir, nasıl bütün bırakılan objeler sabit bir ivmeyle yere düşerler, bu neviden prestijli çalıştırıcıların uluslar arası spor kamuoyundaki etkisinden de klüp, onlarla ilişkisini kestikten sonra da faydalanmak ister. Amaçları, klubün dışarıdaki imaj ve intibağını belirli bir seviyede tutmak, bu halkla ilişkiler hizmetini yaparak hedef kitle olan spor kamuoyu üzerinde hem klubün marka değerini korumak hem de gelecekte olabilecek potansiyel transferlerde kişisel networkden istifade etmeye devam etmektir. Bu endüstriyel bir klubün yapacağı yalnız en basit iş değildir, aynı zamanda şu veya bu oranda endüstriyel her klubün yapması zorunlu olan da bir iştir. Fayda maliyet, hesap basit.
Fenerbahçe ne yaptı? Önce hiçbir açıklama yapmadı. Sezon bitene kadar Zico’yla görüşmedi bile. Daha sonra işi sürümcemeye bıraktı. PR stratejisini bomba bir transferle bu gündem maddesini kapatmak üzerine kurdu. Buna göre “bomba bir transfer” –Emre- taraftarın ilgisini çekecekken bu olay gündem dışı kalacak, görünürlüğünü kaybedecekti. Zira klubün hedefi yalnız ve sadece Türk kamuoyunda oluşabilecek tepkileri dindirmekti, hedef bu kadar “küçük” ve “lokal” olunca hareketlerinde “şarki” olması eşyanın tabiatı gereğidir. Güya görüşmeler yapıldı, basına potansiyel hoca isimleri sızdırıldı, bir yandan “alternatifler açık tutularak” Zico’ya mesaj gönderilirken, taraftara da “Scolari vs” diye giden bir isimler listesi sunularak bir parmak bal çalındı. Buradan seslenmek hakkımız, korkmayın, 1 hafta sonra bu da gündemden düşecek, kimsenin mecali yok bu atmosferde “Zico”nun derdine düşmeye, siyasal ortam hepimizin yaşama sevincini çalıyor zaten. Amma ve lakin, işte burası ağır, hakikat gökkubbe de baki kalacaktır. Çalınan ballar, gerçek karşısında hep metal tadı alır.
Gerçek de şudur, Fenerbahçe profeyşınıl davranmamıştır. Lokal bir kamuoyu yönetimi için uluslar arası spor kamuoyunda elde edilebilecek potansiyel faydalar dahi gözetilmeden hareket edilmiş, klubün marka değeri ve saygınlığı ile birleşmeyecek hareketler silsilesi ile gene son derece profeyşınıl bir tümce olan “itibar yönetimi” yer seviyesine indirilmiş, büyük ve keskin bir iletişim başarısızlığı ile taraftar tatmin edilememiş, nihayeten bundan da kötü bir şey yapılmıştır, iyi ve ahlaklı bir adamın kalbi kırılmıştır.
Ancak hak bir değil, bin. Bir kişinin kalbini kırmak, dünyanın kalbini kırmaktır denir ya hani, lafız şuraya da gelir, Emre ve Tümer alınırken profesyonellik ve çıktısı argümanların arkasına yaslanmak belki çok verimlidir. Zira bunlar yarattıkları rasyonalizm ile belirli bir kabul edilebilirlik üretebilirler. Nitekim ben de burada, tam da bu sebeplerle bu düşünceyi seslendirdim. Ancak profesyonelliğin şartı “her zaman profesyonel” olmaktır. Endüstriyel kurumların yarı profesyonel davranma hakkı yoktur. Zira böyle davranınca toplamda yalnızca profesyonel olmadığınız sonucu çıkmaz, itibarınız, prestijiniz ve inandırıcılığınız da “yarım” olur
Şimdi Aziz bey, son derece hassas profesyonelliği ile, bu sorun ile karşı karşıyadır. Sorunumuz da derdimiz de klubün neden profesyonel olduğu değildir zira, neden profesyonel olamadığıdır. Alenen, göz göre göre, çocuk kandırırcasına büyük bir rahatlık ve vahim bir umarsızlıkla, birbiriyle çelişen bu iki hareket yapılıyorsa, şarki kurnazlık ile beraber yönetim kurulunda bir de ali cengiz’in olduğu bilançoya yazılır.
Zico, hep 10 numaraydı. 10 numara bir insan gibi davrandı, öyle yönetti ve kimsenin arkasını dönemeyeceği karakteri ile gene her zamanki ölçülü tavrıyla açık açık konuşarak gitti. Onun itibarı nezdimizde tamdır, gerçeğin hakkını zerafetle verirken, gözalıcı bir uvertür dinletmiştir hepimize. Aziz bey ise bu uvertürün karşısında ancak İbrahim Tatlıses inceliğinde bir tutum sergilemiştir. Yükselen Requiem’e dom dom kurşunu ile eşlik etmiştir. Ne ticari, ne profesyonel ne ahlaki ama sonuna kadar yerli bu davranışı, “büyük rüya”nın da kimlerin elinde olduğunu görmemizi sağladı, oysa biz bu rüyaları şarkın birincisi olalım diye kurmadık ki.
Şimdi bir başka nazik adam bir kez daha sahneye insin ve bitiremediğimiz cümleyi bizim için bitirsin.
Aziz bey,
“Biliyorsun, bizim her türlü yalnızlığımız,
Yeni bir dil olacak yarın.”
Siz o dilde konuşabilecek misiniz?
11 Haziran 2008 04:46
Zico kalbi kırılmıştır demişsiniz, bunu söyleyebilmek için Fenerbahçe yönetiminin Zico'yla sözleşme uzatmak istemediğini net olarak bilmeniz gerekir. Fenerbahçe Zico'yu istemedi mi yoksa anlaşamadı mı? Zico fazla para mı istedi? Fenerbahçe mi az para verdi? yoksa Zico Fenerbahçe gibi avrupada vasat bir takımı şampiyonlar liginde çeyrek finale çıkarttığı için başka takımlardan teklif aldı da onunda fenerbahçede kalmak gibi bir niyeti yok muydu? bu soruların cevabını siz net olarak biliyorsanız çok ağır eleştirilerinizde haklısınız ama soruların yanıtlarını bilmiyorsanız varsayımlar üzerine tamamen yanlış eleştirilerde bulunuyorsunuz. Zico'yla sezon bitmeden önce bu konunun çözülmesi gerektiğine katılıyorum. Ever Aziz Yıldırım Zico'nun Fenerbahçeyle yollarını ayırdığını çok basit bir şekilde açıkladı ama bence Fenerbahçe resmi bir açıklamayla kendisine teşekkür edecektir. r9
11 Haziran 2008 10:42
Zico geçen sene aldığı ücretin 2 katını, şampiyonluğun ciddiyetsizlikten kaçtığı bir sezonun sonunda talep ediyor. Bu ne kadar haksız bir istek ise Zico'nun böyle gönderilmesi de haksızlıktır. Bence kulüp bu süreci bilerek bu şekilde yönetti. Zico gibi Avrupa kariyerini Fenerbahçe ile başlayan efsane kişilik, ücretini 2 katına çıkartıyorsa bunun sonuçlarının neler olacağını da tahmin edebiliyordur sanırım.
Evet Zico büyük bir futbol adamı ama ciddiyetsizlikten ve konsantrasyonsuzluktan kaçan şampiyonluk bütün isimlerden önemlidir. Çünkü Fenerbahçe tarihidir söz konusu olan. Dileğimiz yarınlarımızın daha aydın olması..
14 Haziran 2008 02:46
İyi de ismini lazım görmeyen 1. arkadaş: Kurumsal yapıda olduğunu belirten bir organizasyon açıklasın bir zahmet neyin ne olduğunu.
Solomon anneannesini ve babaannesini bu sezon iki kez öldürdü deyip oyuncu boklamayı biliyorlar.
Burada da kurumsallığın gereği olan transparency yani şeffaflık denilen şeyi bir zahmet ucundan yakalasınlar.
Reva mıdır bu hiçbir detay vermeden panelde en büyük şubenin başındaki teknik sorumluyla yolları ayırdığını açıklamak.
***
İkinci ismi lazım olmayan arkadaş; Fenerbahçe tarihi şampiyonluklardan ibaret istatistiksel bir kavram değildir.
Ve eminim sen İslam Çupi'nin adıkonamaz büyüklüğüne sıkça atıfta bulunan, o lafı ağzına sakız eden birisindir.
Dileğimiz yarınların aydın olması deyip, düne dair gerekçeler üretmek de pek gülünç olmuş hani.
15 Haziran 2008 00:26
evet o çok beyefendi, terbyeli zico sözleşmesinin bittiği gün resmi sitesinden fenerbahçe ve türkiye bölümlerini kaldırarak ne kadar vefalı olduğunu gösterdi.
18 Haziran 2008 01:25
Fenerbahçe,Zico'nun gidişi ve gönderiliş tarzı,buna mukabil ismini zikretmeye lüzum görmediğim bir futbolcunun transferi ile kimliği bakımından ciddi bir dönüşüm geçirmiştir.Rıdvan'ı,üstad Pierre'i hatta Rapaiç ve Luciano'yu sırf "endüstriyel futbolun acımasız profesyonel dünyasında bize lazımlar" gerekçesiyle değil, giydikleri formanın taşıdığı misyonu temsil edebildiklerine inandığı için sevmiş,ALTISARAY'dan da "hedefe giden her yolun mübah olduğuna" inanmamış olduğundan nefret eden biri olarak Fenerbahçeliliğimi askıya alırken bu kurnaz profeşinıllara son sözüm şudur:
Hayırlı,uğurlu olsun;küçük olsun,sizin olsun!
30 Haziran 2008 14:38
fenerbahçe bu bütçesiyle dünyada bulup bulabileceği en iyi çalıştırıcıyı göndermiştir.güle güle büyük insan.bi mourinho yu benitezi getiremeyeceği düşünülürse zicoyu göndermenin ne mantığı var ki?