Son Derece Orijinal Türko Reklamı
Tvlerde sürekli dönüyor, görmemek imkansız. Şaşırtıcı derecede agresif ve köşeli hatlara sahip, diesel yağ ile çalışan yürrrekleri ile milli takım, eklem yerlerindeki civatalarından beklenmeyecek bir atiklikle toplu halde yerlere vuruyorlar. Onlar artık soyunma odalarında şamanist ayinler yapan birer cyborg. Onlar soyunma odasının önünden geçenlerin yüreklerine korku salan “Türko”lar. Amma velakin, bu “stilizasyon” pek de yeni bir fikir değil, Türko’dan önce Colossus var.
X-Men’lere aşina olanlar bilecekler, nitekim sözlükte de defaten yazılmış, X-Men’de bizim çocuklardan daha robotik olmasın Colossus nam bir şahsiyet vardır. Esas adı Piotr Nikolaivetich Rasputin olan Rus vatandaşı bu şahıs çeşitli sebeplerle robotlaşmış bir mutant olarak X-Men ekibine katılmıştır. Len Wien ve Dave Cockrum tarafından yaratılan bu karakter 1975 senesinden beri X-Men çizgi romanlarında arz-ı endam eder ve tipi şu yukarıda gördüğünüz gibidir. Aynı Türko. Yalnızca futbol sahalarında diesel yüreği ile oynayıp milli onuru yükseltmek yerine dünyayı kurtarmak gibi işlerle uğraşan versiyonu.
Bir reklam kampanyasından beklentilerimiz arasında inanılmaz orijinal olması artık yer almıyor. Dünyada söylenebilecek her şey söylendi ve bundan sonra varyasyonları görmeye alışmamız lazım. Ancak varyasyonun da fikri – sinai hukuk düzleminde bir ahlakı bulunduğunu da atlayamayız. İki üretilmiş eser arasında bu derece çarpıcı ve çok sayıda benzerlik bulunuyorsa artık varyasyon intihal haline gelmiş demektir. Burada bir fikri mülkiyetin tek taraflı olarak hırsızlığından bahsedebiliriz. Futbolcuların restilizasyonu tam 33 senedir bütün dünyada ve Türkiye’de satılan bir romanın kahramanına renk seçiminden, köşeli hatlarına kadar bütün yönleriyle benziyorsa “varyasyon” özgün bir esinlenme sınırını çoktan geçmiş demektir. Bu yalnız “intihal” eleştirisine tabi de tutulmaz, can sıkıcı derecede özdeşlik insanlarda reklamın amaçlarından biri olan “sempati yaratma”yı da imkansız hale getirir.
Gerçi bu reklam kampanyasında sempati yaratma gibi bir amaç olmadığı da en baştan gözüküyor. Köşeli hatlı ve aşırı sert futbolcu stilizasyonu, pompalı yürek zoomuyla beraber vurgunun “mücadele”den ziyade şövenist, hamasi milli edebiyata olduğunu gösteriyor. Toplu halde ayin gibi yerlere vurup, şarkı eşliğinde dizlerini döven robotik türkolar, herhalde “mücadele” veya “azmi” göstermenin ötesinde de bir şeyler göstermektedir. Zira mücadele ve azim insani hislerdir, bunlarda “aşırılık”, “fanatizm” olduğu zaman mücadele ve azim yerine aşırı bir hırs ve hatta kavga kelimelerini kullanırız. Türko reklamına bakıldığında ikinci seçenekler daha uygun gibi, futbolcuların azim ve kararlılığı robotik bir fanatizm, güçleri titanyum alışım, yürekleri pompalı olarak lanse ediliyorsa oluşan bu “aşırı” durum daha çok savaşçı hatta vandal bir portre ortaya çıkarmakta. Bunun da sempati yaratmaktan ziyade Kurtlar Vadisi gençliğine gaz verme amacına daha uygun olduğu söylenebilir.
Kampanyanın bir diğer yönü de atasözümüz haline gelen “kendimizi iyi tanıtamıyoruz” cümlesiyle pek uyumlu olmaması. Barbar türk imajından bu kadar rahatsız olan bir toplumun milli takımının robotik bir fanatizme sahip, toplu halde yerleri döverek ışıkları patlatan bir soyunma odası seansıyla halka lanse edilmesi herhalde makul ve rasyonel ölçütlerde “aşırı” kabul edileceği gibi “barbar” olarak da telakki edilebilir. Bu hırs, bu aşırı bilenmişlik nedir? Bir ölüm kalım mücadelesine yakışacak bu adanmışlık medeni bir davranış olarak düşünülebilir mi yani? Barındırdığı ölçüsüzlük medeniyetin köşe taşlarından makuliyet ile bu kadar teğetken bu kampanyanın amacının neyi göstermek olduğu da iyice belirsizleşiyor. Türke türk propagandasını bir de robotik şekillendirmelerle, Colossus dizaynlarıyla, mutant rus benzetmeleriyle yapsak daha verimli olur diye mi düşünüldü?
Üçüncü yön ise reklam kampanyasını yapan ana sponsorun itibarı. 12 Dev Adam güzel bir projeydi. Birincisi espriliydi. İkincisi seçilen şarkı eğlenceliydi ve üçüncüsü reklam filmleri toplumun bütününü basketbol etrafında kapsıyordu. Tren garlarından gelen toplar milli takımın etrafında buluşurken hoş bir enstantane görüyordu gözümüz. Garanti bankası tüm Türkiye’yi birleştiren böyle bir somut durumun arkasındaki sponsor olarak da buradan itibar kazanmıştır. Tatlı, neşeli, hoş ve esprili bir şey yapmış pozitif hislere negatif hislere oranla daha fazla hitap etmiştir. Oysa bu kampanya tamamen negatif duygulanımlara hitap ediyor. Öfke, düşmanlık, sinir, agresyon, cyborg stilizasyonu ortalığı patlatan köşeli adamlar, top taşıyan çocuklara dudak uçuklatan empati kurulması imkansız yaratıklar bir bankanın temel stratejisiyle ne ölçüde uyumlu olabilir? Buradan Garanti Bankası’nın insanları insanlıktan çıkardığı sonucuna mı varmalıyız? Bir başka yönse şu, kamuoyuna sunulan bir reklam kampanyası 33 sene önce yapılmış, bitirilmiş bir uygulamaya bu kadar özdeşse ana sponsorun orjinalliği, özelliği nerede kalıyor? Banka nalına mıhına proje hazırlayacak kadar özensiz bir yer mi?
Kampanya bütünüyle başarısız, temel bütün özellikleri atlayıp, kendi hedef grubu olarak gaz verebileceği çocuklara yönelmiş. Ana sponsorun itibarını arttıracağı ve sponsorluk yapılan olguya sempati yaratacağı yerde bunların tam aksini yapmak konusunda büyük bir isabet sergiliyor.
Ama insan yine de sormadan edemiyor, Colossus ne ya?
Mutant ettiniz gül gibi çocukları.
18 Haziran 2008 09:50
Çok güzel ifade etmişsiniz. Tamamen katılıyorum.
Sevgiler.
kelime
26 Haziran 2008 13:04
size katılıyorum, benzer bir yazıyı bankaya da yazdım.
ayrıca olaya reklamcılık, banka imajı vs dışından da bakarsak sporun esas amacı olan sağlığı korunma, dostluğu pekiştirme amacından ne kadar uzak düştüğünü de vurgulamak gerekir.
örneğin servetin suratında "sana az sonra tecavüz edeceğim, ya da paranı pulunu neyin varsa alacağım" gibi iğrenç bir ifade olmasının sporla ne ilgisi var!