Şampiyonluk Kutlu Olsun
O sıralar hâlâ kendisinden usanmadığım facebook hesabımda, yurttan ayrılmamın üzerinden 8 ay geçmesine rağmen yeni dünyamdaki yeni şeyleri yazıp çiziyordum. Maksat arkadaşlara dert yanayım. Yeni dünyamdaki yeniliklerden birisi de Fenerbahçe maçlarını sabahın köründe kalkıp kahvaltı eşliğinde izlemekti. O sene Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçımızda, Alex'in bel kırdığı İnter maçında, internette bulduğum yavurca link yüzünden istemsiz bir totemim olmuştu. Şampiyonlar Ligi maçlarını izlerken Türk spiker bulsam da kapatıp yavurca maç anlatılan link arıyordum. Sonuna kadar işe yaradı. Sevilla maçında son penaltının ardından hayatımda ilk kez sevinçten ağlamıştım. Evimizdeki Chelsea galibiyetinden sonra da ne yapacağımı bilemedim.
Bizde daha öğlen saatleriydi. Dün gibi hatırlıyorum, hava açıktı. Sokağa attım kendimi, muhtemelen suratımda anlamsız bir sırıtmayla her gördüğüm insana sarılasım var. Öyle aptal bir sırıtışla okula gittim. Her önüme gelene penaltı atışlarını izletiyordum. Çoğu ne yaptığımı anlamasa da kibarlıktan çok ilginç bir şey görmüş gibi kafa sallıyorlardı. Türkiye'de vakit geç olmuş, insanlar yatmıştı da benim günüm de sevincim de devam ediyordu. Sonunda futboldan anlamayanlara penaltı izletmekten usandım, 12 saatlik şenliğimi arkadaşlar okusun diye yazayım dedim. Arkadaşlar da okuyordu zaten yazdıklarımı.
aethewulf bir gün sonra dedi ki "abi bunlar burada kalmasın, bir blog yapalım, Fatih'le, Onur'la, Olgu'yla birlikte yazarız, muhabbetimize bahane olur." aethewulf zaten genelde güzel fikirlerle gelen bir adamdır. Benim kafama yattı, olur yahu yazalım dedim. Blogun ismi için öneri de Fatih'ten geldi. Öylece başladık Papazın Çayırı'na yazmaya. Derdimiz kendimizi kendimize anlatmaktı yani biraz. Chelsea galibiyetinin, çeyrek finalin hemen ardından başladığımız için ben o dönemi, şahitlik ettiğim Fenerbahçe tarihinin zirve noktası olarak görüyorum hâlâ.
Biz öyle kendi halimizde blogun orasını burasını düzeltip blogculuğa alışırken lig de devam ediyordu. "Ligde maç seçiyorlar ağa" geyikleri dönse de ligi kazanacağımıza % 100 emindik. Çok bir zaman geçmedi aradan, şampiyonluğu kaybettik. Neyse zararı yok, bu sene yaşadıklarımız bize yeterdi. Bize yeterdi ama birilerine yetmemiş olacak ki Zico'yu kovup Aragones'i getirdiler. Neyse, hoca hocadır, işimize bakalım dedik. Dedik demesine de Lorant zamanından beri hep kafaya oynuyorken aradaki tek berbat sezonumuzu yaşadık. Aragones gitti, Daum yine geldi, yine son hafta faciası yaşadık.
Fenerbahçe zirvedeyken başladığımız blog şampiyonluk göremiyordu. Kadercilik de taraftarın kaderinde var. En aklı başında adama sorsan ya bir uğuru vardır, ya bir uğursuzluğa inanıyordur. Ciddi ciddi düşünmeye başladım bizim yüzümüzden mi diye. Bu sene lig son haftaya kalınca iyice sıkıntı bastı beni. Ligi yine son hafta verirsek belli artık, resmen bizim yüzümüzden. Ee bu kadar yazan uğraşan arkadaşıma, her gün uğrayan insanlara "bizim yüzümüzden oluyor hep, ben kapatıyorum" mu diyeyim? "Birader sen aklını mı kaçırdın" demezler mi?
Bu beşte beş onun için çok özel arkadaş. Başarısızlığın sorumluluğunu alıyorsam başarıdan da pay çıkarıyorum. Zaten genelde pay çıkarıcı bir insanım. Mesela ben İstanbul'a taşınmadan önceki 11 sezonda tek şampiyonluğu olan Fenerbahçe, İstanbul'da yaşadığım 7 senede 4 kere şampiyon oldu. Ben pay çıkarmayacağım da siz mi çıkaracaksınız? (Aslında blogu kapatmak yerine tekrar İstanbul'a da taşınabilirmişim bak, şimdi fark ettim.)
Şimdi "vay arkadaş beş beş diyip duruyorsunuz da sırf iş olsun diye, amatörler kıymete mi bindi" diyenleriniz varsa ilk Fatih döver. Adam amatör branşlarla yatıp kalkıyor. Ben zaten İbo sayesinde sağlam Fenerli olmuş bir adamım, İstanbul'daki son 3 senemde gittiğim kadın ve erkek basketbol maçı sayısı futbol maçından fazlaydı. Bloga yeni katılan Canarino abilerin sayesinde şampiyon olamayacağımızı bildiğimiz senede bile futbol maçıyla aynı saatte oynanan voleybol maçına gidiyorduk. Tozlu Parkeler de zaten her hafta 3-5 kere parkede, tozlu dediğine bakmayın, alıyor her hafta tozlarını. Bu kadar amatör branş tribüncüsü olan bloga, komple amatör branş takipçisi adamlara bunu sormaz herhalde kimse. İnkar edecek değilim tabii, futbol şampiyonluğu hepsinden ayrı, hepsini daha anlamlı kılıyor da beşine de ayrı ayrı sevinip sağda solda sarılacak kimseyi bulamayınca duvarları tekmeledim. Beşinin aynı anda gelmesi, bir de uğursuz mu lan acaba dediğimiz Papazın Çayırı'na denk gelmesi beş kat fazla sevindirdi beni. Uğursuz falan değilmişiz, Fenerbahçe tarihine altın kupalarla kazınacak bir yılı yaşadık, yazdık.
Ben de kendi derdine yanan, yanmakla kalmayıp yakılan şehirde kimsenin ne olduğunu bilmediği bir bayrağı penceremden sallayıp vazifemi yapıyorum. İster 10.000 km uzakta, ister kutuplarda, ister çölde ol, şampiyon takım bayrakla selamlanır.
18 Haziran 2011 21:37
Yalnız senin balkon iyiymiş, ferah ferah. iyi rakı içilir orada.
18 Haziran 2011 21:42
Ahaha abi mangal yapmak yasak yahu, o da olsa iyi olacak ama peynir kavunla da gider valla raki, dogru.
18 Haziran 2011 21:48
ya maksat muhabbet olsun, grill de yaparız. (siteyi nasıl kapatıyon, hayatta kapattırmam)
18 Haziran 2011 21:50
Ben bilmem, Sivas'tan son saniye golu yesek tescilli ugursuz olacaktik.
18 Haziran 2011 22:06
vancouver de fenerbahçe diyince o kim, gönüllerin şampiyonu olan galatasaray'da mı oynuyor diyorlarmış.
18 Haziran 2011 23:44
guzel site Allah var.. krediye uygun mudur acep :)
19 Haziran 2011 00:42
papazınçayırının izleri derin olacak. uzun-erimi gözden kaçırmamak ve kısa dönemli uğur hesaplarına takılmamak lazım. iyi ki varsınız.
19 Haziran 2011 04:24
fatih ne demek istedin aga tam olarak vancouver de bilmiyorlarmı yani
19 Haziran 2011 05:12
"Aslında blogu kapatmak yerine tekrar İstanbul'a da taşınabilirmişim bak, şimdi fark ettim."
ahaha, bu beyanat efsaneymiş. blog kurtuldu neyse ki, kutlu olsun...
19 Haziran 2011 13:41
@ismailcine
yok yahu geyik yaptım galatasaraylıların böyle bir şehir efsane söylentisi var ya ona istinaden
19 Haziran 2011 17:51
Ne voleybol kovaladık hakikaten, 2005'den beri. Tam gaz gidiyoruz, daha duramadık... En tez ne zaman oluyorsa memlekete döndüğünde kaldığın yerden devam Erkanım...