Almanya Maçına Başka Bir Bakış
Bugün Ntvspor’da Haluk Yürekli Mesut Özil’e basın toplantısında mutlaka “hangi milli marşı söyleyeceğini, maç öncesi seromonide Türk milli marşına da eşlik edip etmeyeceğini” soracağını büyük bir iştahla anlatıyordu. Kaç gündür Mesut konuşuluyor, “gol attığında Türkiye’den gelen tepkiler karşısında tedirginlik hissedip hissetmeyeceği” gibi abuk sabuk bir soru bile soruldu kendisine ;sanki Mesut Türkiye’ye gol atsa Türk İntikam Tugayı tarafından kara listeye alınacak.
Daha önce İsviçre formasıyla Türkiye’ye Euro 2008’de gol atan Hakan Yakın tehdit telefonu mu aldı ki böyle ortamı gerecek saçma sapan soruları yöneltiyor bu basın mensupları. Alman basını son derece sağduyulu bir şekilde bir arada yaşamayı artık başarmış iki halkın karşılaşması gibi olaya bakarken Türk tarafındaki mutlak taraf seçme, safını belli etme temelli özcü yaklaşımlar mide bulandırıcı. Mesut’un Cuma günü Türk milli takımının orta saha ve defansıyla imtihanını değil Mesut’un Türklükle imtihanını ölçmeye çalışıyor Türk medyası.
Yıllarca Avrupa’daki bütün irili ufaklı galibiyetlerin ardından yurtdışında yaşayan Türkler üzerinden bir duygu sömürüsü yapılırdı. Almanya’daki Türkler’in galibiyet sonrası ertesi gün işlerine başları dik gidebileceği, sürekli onları ötekileştiren sisteme karşı küçük de olsa bir intikam aracı elde ettiği ballandırarak anlatılırdı ama artık eskisi gibi değil işler. 1960’larda köyünden askerlik dışında bir yere çıkmamış insanların gittiği içe kapalı bir tutuculukla gettolara hapsolup kültürel alışverişten kaçındığı bir yer olmaktan çıktı Almanya. Ne Türkler ilk gittikleri algılarını sürdürüyorlar, ne de Almanlar Türkler’i başka bir dünyadan gelmiş insanlar olarak değerlendirmeyi, Artık hem Türk kökenleriyle hem Almanya’nın kendilerine kattıklarıyla gurur duyan, gettolarından çıkıp kökleriyle de yaşadıkları yerlerle de barışık Türkler yaşıyor Almanya’da. Bu insanlar alınacak galibiyet ya da mağlubiyeti ertesi gün kendisini aşağılayan Herr Müller’e karşı bir böbürlenme ya da küçük düşme aracı olarak görmüyorlar artık. Oysa Türk basını işin hala böyle olması gerektiği yönünde dolduruşa getirmeye çalışıyor gurbetçi dediğimiz insanları. Bu insanların Almanya-Türkiye maçına illa bizim kanıksadığımız biçimde bir ölüm-kalım savaşı olarak mı bakması gerekiyor. Tam tersine neden 40 yıl önce gitmiş insanların bizzat kendi içlerinden çıkan, hangi formayı giyerlerse giysinler kendilerini biraz Alman biraz Türk hisseden çocukları farklı formalarla gördüğü bir festival havası olarak bakamıyoruz bu maça.
Nuri Şahin’in gencecik yaşında idrak ederek ve büyük bir ferasetle bu maçı bir şölen olarak görmesini, Mesut’un milliyetçi gazlamalara gelmeyip sonuçta bunun bir futbol maçı olduğu hatırlatmasını önemsemiyoruz. Hala otuz sene önceki duygularla, sorunlarını deplasmandan deplasmana hatırladığımız, altyapısını yağmalayıp başarı hikayelerini devşirdiğimiz insanlara tutmaları gereken ve olmaları gereken tarafı bildiriyoruz. Dedelerinin,babalarının yaşadığı kimlik problemlerini aşmış iki dilli, çok kültürlü, asimile olmadan uyum ve entegrasyon sağlamayı başarmış bir kuşağın farklı formalar altında da olsa buluşması olarak görelim bu maçı. Bir kez de bir milli maçı miliyetçiliğe hizmet eden bir cenk olarak değil çok kültürlülüğe övgü diye okuyalım. Ne kaybederiz ki?
6 Ekim 2010 16:26
Engin futbol bilgileriyle Almanya'dan talan edilecek gurbetçi listesi yayınlamayı marifet sayanlara şifa niyetine okutmak lazım bu yazıyı. Birgün o ırkçılığın her türlüsüne nedamet getiren, çok dilli, çok kültürlü, bol hoşgörülü profillerinin altında her sabah gizlice andımızı okuyan bir çocuk bulabilirler. Bu yazı ilaçları olur.
6 Ekim 2010 17:50
Çok güzel yazı
teşekkürler
6 Ekim 2010 20:02
http://www.milliyet.com.tr/veli-mi-bizden-bobo-mu-/can-dundar/guncel/yazardetay/03.10.2010/1296706/default.htm
6 Ekim 2010 23:48
Bazen Turkiye'de olmadigim icin sukrediyorum halime, bu konusulanlari ancak bu yazidan sonra arayinca gordum. Sezon basladigindan beri Mesut icin Real Madrid ve Alman milli takiminin tum maclarini izliyorum, bu maci da o yuzden kacirmam. Benim olaya bakis acim da bu.
7 Ekim 2010 01:24
Kan istiyorumm, kannn...
7 Ekim 2010 12:29
Merak ediyorum acaba Hidayet Türkoğlu, Semih Erden, Mirsad Türkcan üzerinde Bosnalılar böyle yaygaralar koparsaydı bizim basınımız bunları nasıl yazar çizerdi? Nalıncı keseri gibiyiz hep bana hep bana...
7 Ekim 2010 14:53
Yıllardır Alex'i tartışıp onunla benzer özellikleri olan bir futbolcunun bu kadar üzerine gitmek nasıl bir mantık anlamıyorum.
Bu çocuk milli takım ve kulüp takımı olarak daima akıllıca tercihler yaptı.
Yalnızca Alman milli takımı ona ihtiyaç duyup onun sahadaki rahatlığını taşıyabilirdi, orayı seçti.Yalnıca Real Madrid 10 numara pozisyonundaki futbolculara rağbet eder, oraya gitti.
Birilerinin bu kafayı yemiş ülkeye sorması lazım:
- Ne istiyorsunuz? Ne istediğinizi biliyor musunuz? Yoksa tek istediğiniz...(neyse ağzımı bozmayayım).