Ayağına Sağlık Mesut
Bu mesele hâlâ konuşuluyor, çok ilginç. İnsanlar bazen mantık ve analitik düşünme yeteneğini tamamen bir kenara bırakıp öyle konuşuyorlar sanırım. Üstelik bunu yapıyor olmak için bayağı kendini zorlaması lazım insanın. Mesut konusunda sürekli okuduklarım eğer bu insanların normal zeka seviyesi ile ürettikleri şeylerse çok üzücü. Gerçi gazete haberlerine yapılan yorumları okumak başlı başına bir kabahat, orada suç benim.
Blogu takip edenler geçen senelerde ve bu sene başından beri hiç kimseye yapmadığım bir kıyağı Mesut'a yaptığımı fark etmiştir. Normalde sadece Fenerbahçe ile ilgili cümleler kuruyorum. Mesutsa özellikle son Dünya Kupasından sonra âdeta bir ergen heyecanıyla, poster çocuğu izler gibi izlemeye başladığım bir oyuncu oldu. En son bir Fenerbahçe maçı dışında oyuncuyu bu kadar keyif alarak izlememin üzerinden iki elin parmaklarından fazla süre geçmiştir. Topa dokunuşuyla, oyun zekasıyla, attığı paslarla bana Alex'i hatırlatıyor Mesut. Sayesinde bu sezon Fenerbahçe maçı bekler gibi Real Madrid maçı beklemeye başladım. Şu gezegende futbolla ilgilenip Mesut'un oyunculuğunu ve gelişimini takdir etmeyen kaç insan vardır, nasıl bir mantıkla bunu yapıyorlardır bilmiyorum ama çok sayıda olmadıklarına eminim.
Böyle güzel bir adam Türkiye'de nefret objesi haline getirildi. Hiç suçu günahı yokken maç boyunca ayağına top gelince ıslıklandı. Maç bitti hâlâ nefret kusuluyor. Üstelik milliyetçi nefretin odağında olmak için fazlasıyla Türk, fazlasıyla müslüman bu çocuk. Kökenlerimi biliyorum diyor, maçtan önce iki avucu açık dua ediyor. Kimseden nefret etmek için bahane değil Müslüman veya Türk olmaması fakat bu tür nefreti üreten zihinler normalde bunları da dikkate alırdı. Mesut'un durumunda o da kâr etmiyor. Kendisini nefret dışında ifade edemeyen bir kesim yine kusuyor.
Mesut garibim hâlâ "sevinmek istemedim, gol atmak görevim ama Türkiye'ye olunca sevinç gösterisi yapmak içimden gelmedi, umarım Türkiye ile birlikte gruptan çıkarız" diyor. Kendisine sallanan kasti tekmelerden sonra bile faul çalınsa da çalınmasa da dönüp arkasına bile bakmayan, hemen topa bakan bir adam. Bir kere bile hakemin üzerine saldırıp kart istediğini görmedim. Bir kere bile rakibi, rakip taraftarı kışkırttığını görmedim. Adamlığı da topa dokunuşları kadar zarif.
O kadar ironik ki, sahada kendi takımlarında oynayan Emre B., Servet, Alpay gibi adamları alkışlayan Türk milli takımı taraftarı bu adamı ıslıklıyor. Nefret etmek için rakip formayı giymesi, omuzda taşımak için takımın formasını giymek yeter. O yüzden anlatamıyoruz ya Fenerbahçelilere Emre Belözoğlu'nu neden istemediğimizi. Kayseri'de yerde yatan rakibin kafasına şut çekerken, Gençler maçında kendisine yapılan faulün intikamı için topsuz alanda tekmeyi sallıyor. Üzerindeki formayı o sahnelerle görünce içim acıyor ama sadece o formayı giymesi bazıları için yeterli. Ona o formayı giydirene hesap soracaklarına daha da kuvvetli alkışlıyorlar.
Kendi evinde oynadığı maçta anlamsız bir yere ıslıklanan Mesut gidiyor golünü atıyor, dönüp taraftara bakmıyor bile. Elini bile kaldırmıyor sevinmek için. Bizim Ayhanlar orta parmak gösterir, Tuncaylar sus işareti çeker, Emreler kolunu sokar, Ardalar taklalar atardı. En çok alkışı da onlar alırdı. Şimdi görüyorum ki Mesut'un kafasını bile kaldırıp bir terbiyesizlik yapmaması nefretle beslenenleri daha da kudurtmuş. 7 yaşından beri Alman kulüplerinde oynayan; 18 yaşında Alman U-19 takımında oynamaya başlayan, 2 sene önce Alman milli takımına seçilen Mesut, 2009 yılında Türk Milli Takımı'nı seçmeliymiş, suçu buymuş. Bak sen! Adamlar U-19, U-21 takımlarında maça çıkarsın, 2009'da senin haberin bile olmayan turnuvada U-21 takımıyla 2010 Dünya Kupası jenerasyonunu turnuvaya hazırlasın, o takımdan Mesut'la beraber 10 oyuncu Dünya'nın en iyi milli takımlarından birisi olsun, ama sen yok olmaz de. Gelsin 21 yaşında senin takımında oynamaya başlasın. İnsan böyle bir şeyi talep ederken utanabiliyor olmalı fakat böyle bir duyguları da kalmamış. Bütün yaz "kanka ben süper yaz geçiriyorum, valla üç ay boyunca çalışmam yatarım, ortamlara akarım" diyip yaz sonunda sabah akşam çalışan arkadaşından borç isteyen bir adam gibiler.
Türk Milli Takımının her büyük maçı ve turnuvası öncesi üretilen milliyetçi nefret dilinden de nefret ediyorum. Bu zihniyetin takımı Servetlere, Emrelere, Ayhanlara mahkum, bu kafalarla hiçbir sorunun da bir çaresi falan yok. Servet yanına yaklaşana pençe atsın, Emre kafalarına şut çeksin, Ayhan üstlerinde tepinsin, Mesut sizin neyinize?
10 Ekim 2010 12:32
üff harbi sıktı bu
10 Ekim 2010 13:56
fikret doğan'ın son yazısında(http://www.taraf.com.tr/fikret-dogan/makale-nuri-sahin-hatirliyor.htm) güzel bir bölüm var, onu hatırladım şimdi:
"Nuri Şahin hatırlıyor, hocası Jürgen Klopp’un “Ya bu Türklerin nasıl insanüstü bir takımı var ki Nuri oynayamıyor?” diye zıvanadan çıktığını. “Ben Hiddink’in kararına saygılıyım” diyor. “Oynayamıyorum, çünkü orada, o mevkide, rakip oyuncuya ‘senin boğazını keserim’ işareti yapan, bir gazeteciyi ‘seni sabaha kadar döverim’ diye tehdit eden, basın tribününe ‘nasıl geçirdim size ama’ diye el kol hareketi çeken terbiyesiz bir adam oynuyor, çünkü Türkiye sahte kahramanlar ülkesidir” demiyor Nuri Şahin. Hadi onu da ben diyeyim bari."
11 Ekim 2010 05:06
Heleki sahada aurelio koşarken mesutun ıslıklanması ironi ile felanda açıklanamaz bir hastalık. Faşiz damarlarımızda kan yerine akıyor. Toplum ciddi ciddi hastalanmış vaziyette aleni kan üzierinden faşizm yazpılıyor. Namusu ile oynayan, görevini yerine getiren bir "TÜRK" evladı namuslu ve şerefli olduğu için ıslıklanıyor. Stad dolusuna yakın namussuz şerefsiz bulabildiğimiz, kat be kat fazlası ekran başında olan bir milletiz. ne kadar gurur duysak az.
Bu arada Mesut'un oyunu için bir türk olarak edebileceğim tek laf var:) Koşmuyor Abi:)))))))))
11 Ekim 2010 23:30
Hayatım boyunca izlemekten en çok zevk aldığım futbolcu Bergkamp'tı. Şimdi onun yerini Mesut aldı. Onun soğukkanlılığına, tavan yapmış futbol içi özgüvenine, etrafını 3-5 rakip sarmışken saçmalamadan sakince ayağından topu çıkartışına, çok ağır gözüküp topla bir anda hızlanışına, ayağının dışıyla verdiği paslara, oyun zekasına, sahadaki duruşuna , ona, buna, hakeme, seyirciye meyirciye sarmadan işine bakışına falan bayılıyorum. Islıklama gerzekliğine de hiç girmiyorum.