Alex Fenerbahçe'nin Gaudi'sidir


alex

Pierre Van Hooijdonk ve Ariel Ortega isimleri Fenerbahçe topraklarında yaşayan herkesin gözlerini parlatır. Biri kariyerinin son dönemlerinde oyun zekası ve yeteneği ile Fenerbahçe’ye kademe atlatırken, diğeri üstün yeteneklerine rağmen bir oyuncunun takımda yaratabileceği sorunların sınırını çizdi. Ancak bu isimlerden hiç biri bize Alex gibi bir futbolcu hayal ettiremezdi. O, kariyerinin ortasında bu formayı giyip, takımın karakterini belirledi, Türk futbolunda kendisiyle anılan bir mevki yarattı, oynanan oyunu ancak kendisinin tekrarlayabileceği şekilde güzelleştirdi ve güzelliklerden haz alan bizler için kalıcı anıtlar dikti.

2004 – 2009 arasında 221 maç, 100 gol 108 asist. İstatistikler bir futbolcunun ne kadar iyi olduğunu gösteremez lakin bir futbolcunun takıma neler kattığını belirtmek için daha iyi bir ölçütümüz yok. Kabul, bu istatistikler bize Alex’i tarif etmekten bütünüyle acizler, onun kattıkları yanında küçük rakamlar gibi gözüküyorlar ama bu coğrafyada hala ondan şüpheye düşenler varsa, işte bu rakamlar onların ruhlarında bir huzursuzluk yaratabilir.


Elimizde istatistiklerden fazlası var. Onu başkalarıyla karşılaştırarak ucundan bucağından tarif edebiliriz. Pierre Van Hooijdonk bu takım formasını giymiş en asil ruhlardan biriydi. Oyunun içerisine büyük bir zerafet katmıştır. Onun içten centilmenliği en azılı Fenerbahçe düşmanlarında bile sempati tohumları ekmiş, oyun içindeki zekası ise bir çok maçın dinamiğini değiştirmiştir. Onun verdiği paslar, topsuz oyundaki belirleyiciliği, takıma yaptığı liderlik o gelene kadar Türkiye sathında emsalsizdi. Elbettte futbola büyük liderler geldi, Hagi hem yeteneği hem de oyun zekası ile Hooijdonk’la bir çok alanda karşılaştırılabilir, hatta bazılarında daha iyidir, ancak Hooijdonk’un Hagi’ye üstün tarafı centilmen karakterinden mürekkeptir. Onun soğukkanlı, güleryüzlü, sakin ve zarif oyunu karşısındakileri bir sinir atmosferine sokmuyor, gerginlik yaratmıyor, öfke ve agresyondan mürekkep bir düşmanlık yerine barışçı ve sanatsal bir dil ortaya koyuyordu. Hagi’yi kolaylıkla karşı takımın üstüne saldırırken, hakemlere tekme atarken veya küfürler savururken hayal edebiliriz, Pierre ise ancak oyunun ahlaki taraflarını nasıl geliştirdiği ile hatıramızda kalır.

Yine de kariyerinin sonuydu. Fiziken en güçlü olduğu zamanlar değildi. Oyun zekası ve tecrübesi gelişmiş, doğal yetenekleri Süper Lig’in standartının üstünde bir yıldız olmasını sağlamıştı fakat dönemi bitiriyordu. Bütün yaptığı kişisel hikayesine güzel bir son hazırlamaktan ibaretti.

Alex ise bize yıldız olmaya geldi. Kariyeri bu forma altında anlamlıydı. Eski kıta üstündeki yürüyüşünün en büyük adımlarını Fenerbahçe arması ile atacak, hikayesini burada geliştirecekti. Bu nokta onu diğerlerinden keskin bir şekilde ayırır. Pierre kadar büyük bir centilmen, onun kadar oyunun zerafetini ve sanatsallığını temsil eden bir oyuncudur, kesinlikle bir komutan veya hırçın bir general değil, daha çok oyunun sanatçısı, zekası savaş üstüne değil ama güzellik yaratmak üstüne yükselen biri. İspatı basit, ilk geldiği zamanlar, yetenekli bir orta saha oyuncusu olduğunu hepimiz biliyorduk, o bu kadarcık tanımdan bize “Alex” kazandırdı.

Gaudi Katalanya ile birleşmiştir. Eserleri Katalan ruhunu belirler. Örneğin Casa Mila, bir rüya evidir. Kesinlikle sıradışı, herhangi bir mimari akımdan ziyade gerçekleşmiş bir rüya, bir tür masal olarak tasvir edilebilir. Denebilir ki böyle bir yapının mümkün olması mimari için bir onur vesilesidir. Kendisinden önceki akımları ve yerleşmiş kodları bütünüyle değiştirmiş, yeni bir norm olarak kendini var etmiştir. Siz Barcelona’dan Casa Mila’yı çıkartırsanız Barcelona’nın ruhunu sökmüş, kalbini çıkarmış olursunuz. Bu şekilde tarif edilecek bir abide ise belirleyicidir, tanımlayıcıdır ve şehrin karakterinde egemendir. Alex’in Samsunspor’a attığı gol de böyle kelimelerle tarif edilebilir. Bir hayal gibi yükselmiş, rüya gibi vurmuş ve top fileyle buluştuğu anda nefeslerimizi kesmiştir. Onun formaya kattığı ise bu kadarcık değildir. O oynayarak takımın oyun karakterini ve yapısını değiştirir. Küçük dokunuşlar, görkemli paslar, zekice çalımlar, fiziki eksikliklerini kapatan bir büyük yetenek gösterisi ile her maçın Casa Mila’sını beklememize sebep olur. 2004 yılından beri onun koştuğu sahalarda, onunla aynı şartlarda diğer herkesi izliyoruz. Gördüğümüz net gerçek, sahalarda onun gibi bir egemen yürümedi. Ricardinholar, Lincolnler, Delgadolar ve Arda Turan maça etki etmiştir, takımlarının kazanmasını sağlamıştır ancak hiç biri Alex kadar oyunun sanatçısı olamamıştır. Her birinin bilindik, alışıldık ve izaha kabil dokunuşları vardır ama kimse Alex gibi basit ve sıradan bir oyunu alıp çocuklarımıza anlatacağımız bir heykele çevirememiştir.


Gaudi’nin Katalan ruhuna etkisi mimariyi sıradan bir şekilde uygulaması ile mümkün olmadı. O mimariye kendi üslubunu ve kendi bakış açısını getirdi. Zaten aksi mümkün değildir. Sıradan bir şeyi yapmak ancak sıradan sonuçlar verir. Oysa onun eserleri tartışılmış, hatta cezalandırılmıştır. Güzelliği kabul etmek yerine var olan normu dikte etmekten ibaret hayalgücü olanlar, beklentilerini sıradanda kurarken, Gaudi onların yeni beklentiler sahibi olmasına neden olmuştur.

Bugün Fenerbahçe taraftarları arasında dahi Alex’ten şüpheye düşenlerin veya onu eleştirenlerin olmasına şaşırmak mümkün değil. Bekledikleri bugünün normal bir orta saha oyuncusudur. Güçlü kudretli, sürekli koşan, zerafet yerine katı bir disiplinle bilinen hareketleri – ama pek güzel – yapan bir teknikerden fazlasını istemiyorlar. İstiyorlar ki pres yapsın, bir tür Ballack gibi agresif ama kesinlikle tatsız bir oyunu bizlere sunsun. Alex bir tekniker değildir, bir sanatçıdır ve o oyunun zerafet tanrısıyla göbekten bağlıdır. O bu oyunu katlanılır kılan değil, izlemeye ve sevmeye sebep olan şeyleri yaratmaktadır. Dünkü maçtaki zekice pasları, bilek hareketleri, vuruşları “güzeldir.” Onun Guiza’ya verdiği pas bu oyunda güzel bir şey arayan herkes için bir anda ortaya çıkan bir hediye gibidir. Ona mevcut kodları dikte ettirmek onu öldürmek demekken, onun oynayabileceği bir atmosfer yaratmak abidelerle dolu bir şehir gibi bizleri zenginleştirir.

Gaudi’nin en büyük aşkı ve hayatını adadığı yapıtı La Sagrada Familia’dır. 1882 yılından beri yapılan ve 2026’da en nihayetinde bitmesi beklenen bu yapı, bugün Barcelona’nın ve medeniyetin simgelerinden biri olmuştur. İşte Barcelona'ya giden herkes bu yapının karşısında şaşkına döner, gözleri açılır. Anton Gaudi proje üstünde 40 yıl çalışmış son 15 yılını ise sadece bu projede çalışarak harcamıştır. Projesi, mimari tarzı ve akımı bütünüyle kendi ismiyle tarif edilebilir. Her tarafı sembolleşmiş, her detayı ince ince bütüncül bir hikayeyi anlatmak için sanatın tüm dilleriyle donatılmıştır. İnsanoğlu onun çevresinde dolaştığında böyle korkunç bir hayalin gerçek olmasından ürker. Alışılmadık derecede büyük bir insaniyet projesidir, bizim içimizden çıkan ancak çok da anlayamadığımız bir dehanın insanlığa neler yapabileceğini ve nelerin mümkün olduğunu göstermek için diktiği bir iletişim dili gibidir. Tutku, aşk, adanmışlık ve huşudan mürekkep, resminin çizilmesi bile zor bir eser. Alex’in de bir La Sagrada Familia’sı var. Bitmeyen eserini bu forma altında oynadığı her maç, her güzel çalımında, her benzersiz pasında, her topun başına geçişinde yapmaya devam ediyor. Gözümüzün önünde futbola ilişkin lisanımızı değiştiriyor, Alex gibi orta saha oyuncuları, kendisiyle karşılaştırılan oyuncular ve onun ismini gölgelemeye çalışan milyon euroluk transferlerin arasından bir tür kıstas olarak kural oluyor, normu belirliyor.

Açık ve net, onun mevkisinde bir çok futbolcu onun döneminde onun oynadığı sahalarda başka formalar altında kabiliyetlerini gösterdiler, aynı Gaudi’nin zamanında bir çok mimar olması gibi. Ancak hiç biri onun yaptıklarını yapamadı. Biz Alex’i görenler, gördüğümüz her serbest vuruşta, herkesi Alex gibi topa vuracak mı diye yargılayacak ve ancak ona benzerse alkışlayacağız. Öyle ki Alex ismi bu oyunun tarihine girdi ve ondan daha iyisi gelene kadar da bu oyunun tüm güzellikleri, onun sanatı barem alınarak değerlendirilecek. Sıradan olanların eserleri arasında Gaudi hep hatırlanır, Alex de bu vasatlığın ortasında yarattıklarıyla asla unutulmayacak.


24 comments:

  1. Sekhranikos dedi ki...

    aethewulf senin o yazan ellerini şakıyan dillerini yerim. Enfes olmuş. Budur işte alex. Çocuklarımıza anlattığımızda derselerki "kimdir bu alex" ahanda diyeceğim "budur, okuyun bunu."

    Vay koşmuyodu, vay modern futboldu zevkini öldürdüler insanların. Ellerine dillerine sağlık.

  2. Beercholic dedi ki...

    mükemmel bir yazı, noktası noktasına, kelimesi kelimesine katılmamak elde değil. eline sağlık..

  3. munsal dedi ki...

    nihayet alex'i harika şekilde anlatan bir yazı okuyabildim, her yazıda bir şeyler eksik kalıyordu oysa. ellerine sağlık

  4. Adsız dedi ki...

    Alex'i onore etmeniz cok guzel. Hakediyor da zaten butun bu ovguleri. Tabi ovgusu bu kadar buyuk olan bir oyuncunun sahneden ne zaman inecegi de buyuk tartisma yaratir. Simdiki Alex Fener'e ilk gelen Alex degil, bu bir gercek. Tabi bu da cok cok dogal, neticede adamin yasi ilerliyor, alemin kralinin bile 26-27 yasinda yakaladigi fiziksel kapasiteyi 31-32 yasinda yakalamasi zor. Bu nedenle Fenerbahce Alex'ten yararlanmaya devam edecekse etrafina gitgide daha tempolu, daha "oyunun her iki yanini da oynayabilen" bir takim kurmasi gerekecek. Forvetine kadar iyi savunma yapan bir takim kurduktan sonra Alex geri kosmasa da Fener cok basarili olur.

  5. medgallis dedi ki...

    öyle bir yazı ki, aynı anda kitaplığın raflarını yormak, yutupda video kovalamak geçiyor içinizden. üstelik yapıyorsunuz da.
    alex icin olmasa da gaudi' ye dair bilgilerinizi yeniden hatırlamak için sevmeseniz bile daima emrinize hazır vikipedya mahallesine dahi uğruyorsunuz.
    gaudi demişken, üzerine viki demişken 'vicky cristina barcelona' diyelim ve oyunculardan rol çalan gaudi eserlerine ve bu aldırmayan woody' e selam edelim.
    ve nihayet iki ç'alıntı yapalım da neden gaudi ve alex aynı cümle içinde kullanılıyor anlasın 'alexden daha iyi' klübünün saygı değer üyeleri:
    "gaudi yapıları görünür yararsızlıkları ve sınıflandırmaya karşı gösterdikleri dirençle makinelerin soğuk güzelliğinin hayatı sömürgeleştirmesine karşı iç güzelliğin başkaldırısını ifade eder.(güzelliğin tarihçesi, hazırlayan:umberto eco)"
    "benzetme yapmayacağım/hiçbir şeye benzemiyor aleks'in trübüne koşması (hakan arslanbenzer, fayrap-numara:on)"

  6. sayerlack dedi ki...

    Alex,Alex,Alex Alex attı.Haaaarika bir yazı...

    Alex benim kendi gözümle gördüğüm en büyük futbolcudur.Ben 2 gol bilirim.1-Alex'in Samsuna attığı gol.2-Revivo'nun Bursa'ya attığı birinci gol (2 ayak havadayken uzay köşeye vale dersem vale değil hatırladınız işte)

  7. Rehavet dedi ki...

    Sekhranikos'a katılıyorum. Yıllar sonra bana Alex'i sorduklarında, 'O bildiğimiz hiçbir şeye benzemezdi,' deyip bu yazıyı göstereceğim. Yazanın ellerine, yazdıranın ayaklarına sağlık...

  8. Adsız dedi ki...

    Mükemmel bir anlatım . Harika ...

    Aleks devrini kaçırmış geç kalmış bir şaheser gibi , çimento betonarme çağında taşa ahşaba sanatı yansıtan usta eller gibi .

  9. Adsız dedi ki...

    ileride çocuklarıma Alex'i nasıl anlatırım diye düşündüm bir an...cidden kelimelerle ifade edebileceğimi sanmıyorum...bu yazı çok güzel evet ama Alex'i izlemeyen biri onun hakkında yazılan en güzel yazıyı da okusa yine de anlayamaz bazı şeyleri...futbol sadece koşmayı gerektiren bir oyun değildir...futbolun ilk kuralı benim için göze hoş gelmesidir...koşanlara o kadar meraklı olsaydım atletizmin engelli,engelsiz,bayrak her türlüsü ile ilgilenirdim,futbol ile değil...

  10. Adsız dedi ki...

    Cok hos bir degerlendirme...

  11. Ser dedi ki...

    harika olmus.. tebrik ederim. Ben Alex'in tum Fenerbahce kariyerini izleyebilmis biri olarak kendimi sansli hissediyor ve cocuklarima Alex'i birinci agizdan anlaticagim gunu, sabirsizlikla bekliyorum. Samsun'a attigi golde tribunde sevinemeyip gordugum seyin gercek mi oldugunu yoksa en vahsi fantazilerimden cikmis bir Fenerbahce golu mu oldugunu merak edisimi dun gibi hatirliyorum.

    Alex sadece o gol degildir.. Alex oyun zekasidir, topa dokunustur, top kontroludur, topa vurus siddetidir, duran topu kafaya indirmedir, topla birlikte oldugu zamandan maksimum fayda elde etmektir kisaca. Alex Samsun'a, CSKA'ya vs.. karsi beraberlik golunu attigi zaman gosterdigi hirsla seni tribunde rahatlatir.. bu maci koparip alicagini gosterir..

    sen tribunde/TV de topu izlerken o kafasini kaldirip nereye pas aticagini, asist yapacagini dusunur daha top ayagina gelmeden. arapasi verir, oyunu ters kanada yonlendirir, koseye plase cakar, penaltiyi yan aglara gonderir.. sen top Alex'e gelirken ne yapacagini kestiremesen de o topun mutlaka olumlu kullanilacagina emin olursun..

    cok uzun olmasa da bir suredir Barcelona'da, Casa Mila'nin cok yakininda oturan biri olarak Gaudi'nin Barcelona icin ne anlam ifade ettigini biliyorum ve bu yorumuna kesinlikle katiliyorum..

  12. tozlu parkeler dedi ki...

    Bu yazıya herhangi bir yorum yazmayı gereksiz buluyorum. Mükemmel.

  13. Donnie Brasco dedi ki...

    fazla subjektif bir yazı olmuş Alex hayranısınız galiba :)

    oh be valla ellerinize sağlık abi
    kendi oyuncularını rakiplerin oyuncularının yanında hep küçük gören taraftarlardan gına geliyor. Neyseki bu blog ve bazı Fenerli bloglarda bunu görmüyorum çok şükür. Ve bu oyuncular içerisinde en nadidesi olan Alex de Souza'yı (dahi anlamındaki de ayrı yazılır) beğenmemek en ilginci ve abesi gelir bana. Alexi beğenmiyorsak Marstan oyuncu getirmemiz gerektiğine inanırım hep. Ben Peleye Zicoya yetişemedim ama ben Alexi izledim. Benim için bir onurdur Alexi izlemek. Tabi Fener için de böyle bir oyuncuya sahip olmak. Alex koşmuyor derler ama Alex onbinleri stada milyonları tv başına koşturur

  14. Moldovan dedi ki...

    Cemil'i, Can'ı, Lefter'i izleyemedim ama babamdan ya da diğer büyüklerimden zamanın imkanlarıyla takip edebildikleri ve bilebildikleri kadar dinledim. Şimdi çok büyük oldukları konusunda en ufak bir şüphem yok, onları izleyemesem de formamın arkasına isimlerini yazdıracak kadar büyük olduklarını düşünüyorum. Gün gelecek ben de inşallah bir gün çocuklarıma Alex'i, izleyebildiğim kadarıyla Rıdvan'ı, Aykut'u anlatacağım, bu yazı da onun sanatını ifade edebilmem için bana mihmandar olacak. Ellerinize sağlık.

  15. soyuz nerushimiy dedi ki...

    Barcelona tarihinde bir tane Gaudi var; Fenerbahçe tarihindeki tek Gaudi Alex değil. Güzel bir edebi metin, elinize sağlık, ancak Gaudi benzetmesinin doğru olmadığını düşünüyorum.
    Aksi halde Lefter'e, Can'a, Cemil'e, Rıdvan'a, Aykut'a haksızlık ederiz..

  16. levent dedi ki...

    eline sağlık...

  17. Ozan Sezgin dedi ki...

    Nefisto.

  18. baldur dedi ki...

    süper yazı olmuş, türkiye'de efsane olan yabancılardandır kim ne derse desin. ayrıca dün attığı golle de dehasını ortaya koymuştur, türkiye liginde oynayan hiçbir oyuncu o topun yere düşmesini beklemeden vuruş yapmazdı ki zaten yere düşseydi pozisyon da kaybolacaktı.

  19. asfsaf dedi ki...

    Güzel yazı eyvallah

  20. AlexLeSonsuza dedi ki...

    yazı çok güzel olmuş.
    ben ve benim yaşımdakilerin izleyebildiği en önemli futbolcudur Alex. futbolcudan çok ötedir. diğer bütün takım taraftarlarının saygı duydugu rakip futbolcudur. iyi bir aile babasıdır. eşi-çocukları tribünde, bizlerden biridir. Alexi anlatmaya cümleler, bloglar yetmez. varlıgında bu kadar yazı yazıyoruz, yoklugunu düşünemiyorum bile...

  21. Adsız dedi ki...

    Karakteri ve klası tartışılmayacak kadar iyi biri.Zaten yazınız bütün Fenerbahçelilerin içinden geçeni anlatıyor. Ama şu an Fenerbahçe'nin kapısına gelip çatan olayı "@adsız" bi arkadaş yazmış:

    "Alex'i onore etmeniz cok guzel. Hakediyor da zaten butun bu ovguleri. Tabi ovgusu bu kadar buyuk olan bir oyuncunun sahneden ne zaman inecegi de buyuk tartisma yaratir. Simdiki Alex Fener'e ilk gelen Alex degil, bu bir gercek. Tabi bu da cok cok dogal, neticede adamin yasi ilerliyor, alemin kralinin bile 26-27 yasinda yakaladigi fiziksel kapasiteyi 31-32 yasinda yakalamasi zor. Bu nedenle Fenerbahce Alex'ten yararlanmaya devam edecekse etrafina gitgide daha tempolu, daha "oyunun her iki yanini da oynayabilen" bir takim kurmasi gerekecek. Forvetine kadar iyi savunma yapan bir takim kurduktan sonra Alex geri kosmasa da Fener cok basarili olur."

    Noktasına hatta virgülüne bile katılıyorum.Bugün takımın başında Aykut Kocaman var ve Alex oynar mı oynamaz mı tartışmasına 11 Ağustos 2009 tarihinde yaptığı yorumla ışık tutmuş bu isimsiz arkadaşa da ayrıca selam ederim.

  22. tofi dedi ki...

    iyi yazı olmuş, herkes geçmiş hayranlıklarını sergilemiş yorumlarda ama artık ben bilmiyorum, attığı gol olsun, niang'a yaptığı asisten önce koyduğu kalça olsun, onun ne denli futbol bilgisi sahibi olduğunu gösteriyor ancak ilk 75 dk'ya ne diyicez, sadece ilk 75 dk değil, geçen bir çok maç bunu görüyoruz malesef son zamanlarda. geçen hafta alex'e ilk top geldiğinde dk 16 yı gösteriyordu sanırım. maçın notu: alex, aykut'un aklını yine karıştırdı, hakikaten iki ucu ..... değnek, oynatsan da olmuyor, oynatmasan da olmuyor.

  23. Sıradanbirblog dedi ki...

    Yazıda harika. Alex'te harika. Buna rağmen son 10 maçlık performansı ile artık Fenerbahçe'de assolist değil tamamlayıcı bir rol alması gerektiğiniz düşünüyorum. PVH de alex geldiğinde kenarda beklemiş, gerektiğini katkı vermiş, sonra sessizce ayrılmıştır. En büyük ve aslolan Fenerbahçe'dir. Ben Alex'i nasıl seviyorsam Nezihi'yide, Kemalettin'i de öyle seviyorum. O formayla bütün yeteneğini ve enerjisini ortaya koyan Kemalattin'i de, İlker'i de Öyle seviyorum. Onlar bizim kahramanlarımız.

  24. Behçet Üstün dedi ki...

    Çok güzel yazmışsınız, ama bir Alex değilsiniz elbette :)
    Şaka bir yana, şu medyada köşeleri tutanları ve "Papaz"daki yazıları gördükçe içim acıyor. Eşkiya belki dünyaya değil ama medyaya hakim olmuş hissediyorum.
    Elinize, yüreğinize sağlık.

Yorum Gönder