Galibiyet Kabusu
Sezonun daha başı, takımlar hazır değil, maç hakkında söylenecek pek bir şey yok diyenlere katılamıyorum, sezon bittikten sonra eleştirmek kolay, 5-6 hafta bekleyince de transfer sezonu bitiyor. Diğer yandan maçı izleyip geçiyoruz, tribüne gidiyoruz, kafamıza takmayız oyuncu, taktik diyenleri de kıskanıyorum. Eksik 2. lig takımlarıyla yapılan hazırlık maçlarından ve Avrupa Kupası elemesinde orta sahaya yaklaşamayan bir Macar takımıyla oynanan maçlardan sonra geçen seneki kabus Fenerbahçe'sinin durumunu anlamak için en iyi maç Beşiktaş maçıydı. Kupa falan dedikleri şey bir hazırlık maçı da rakip Beşiktaş olunca ciddiye alınması gereken bir maç.
İşte böyle ciddiye almamak lazım. Mesela iki senedir kanat kanat kanat kanat kanat yazdık, bu sene kepçeyle kanat var, şimdi 2 haftadır stoper stoper yazıyoruz, umarız alınacak. Dertler bitmiyor tabii. Bu maçın gecesinde yastığa kafayı uzatıp uyuduktan sonra bir çığlıkla uyanıp hemen yatakta oturur pozisyonda kalkacağım. Sonra kamera suratıma zoom yapacak, terleyen alnım kadrajdan çıkacak, hızlı hızlı nefes alıp vermem gösterilecek. Sonra ben kabusumu anlatmaya başlayacağım. Rakip orta sahada kısa üçgenler kurup paslarla ileri çıkıyor, aralarında Cristian var, orta yayı geçmiyor, izliyor, uzaklaşan topa el sallıyor, görüntü bulanıyor; başka bir pozisyon geliyor... Bilica kaptırmış ileri çıkmış, Lugano var en geride (rüyamda tekrar anlaşmışız), rakibin 10 numarası her topu aldığında Cristian'ın yanında geçiyor, Cristian 3 metre kovalayıp bırakıyor, sonra Lugano'yla karşı karşıya kalıyor, Lugano yoruluyor adamı dövüyor. Ayrıca kabusumda maçı anlatan spiker Cristian'a Baroni diyor, bir değil iki değil 10 kere Baroni diyor. Bu kadar zalim kabus olmaz! İşte bir süre sonra kayışın kopmasının sonuçları bunlar, çık gez, hava sıcak denize gir, bisiklet sür, dağlara tırman... Olmaz. Sabahın köründe maç izleyip üstelik maçı kazanmamıza rağmen üzerine kabus görmek lazım.
Şu anda bir ak sakallı dede rüyama girse, "bak yavrum ben bilirim bu Cristian'ı, ilk haftalar uyum sürecidir, biraz sisteme alışşın rakibi ilk karşılayan, rakibin hücum organizasyonlarında süpürücülük yapan, top geçirmeyen bir adamdır, inan lan bana" dese o zaman rahatlarım, hemen şimdi kırlara çıkıp şarkılar söyler kelebeklerle dans ederim.
Bazı maçlardan sonra oyuncular değerlendirilirken herkes başka şeyler söyler ya, dünkü maçta iyice kafam karıştı. Mesela Cristian'ı beğenenler var. Düzgün pas atıyormuş. 2-1 kazandığımız Chelsea maçında da Kazım'ın golü öncesi Aurelio'ya pası Maldonado vermişti, hâlâ internetteki Maldonado tartışmalarında o pasa referansları görürsünüz. Çok kötü bu adam demiyorum, sadece 1 maç oynadı, yalnız oyun tarzı buysa ve biraz daha koşup saldırgan olma niyeti yoksa 10. haftadan itibaren Selçuk'u 11'de izlemeye hazır olun. Ben de geçen hafta söz verdiğim gibi şiirlerle donatırım maç öncelerini. Cristian üç maç üst üste en fazla top çalan oyuncu olmadıkça her maç sonrası yukarıdaki kabusu görürüm, çığlık atarak uyanır, yatakta mal mal otururum.
Allah'tan Beşiktaş çok kullanamadı orta sahadaki bu zayıflığımızı. Mesela Fink hakkında süper şeyler yazan da olmuş. Onun da ilk resmi maçı yalnız Ernst'in aynısının kötüsü gibi oynadı dün, neresini beğendiler onları da anlamadım. Biraz daha şans verilsin anlarız ama adamların kendi takımı tabii ben karışmam şans verseler de vermeseler de, o da onların kabusuna girsin. Orta sahada daha yaratıcı ve topa hakim oyuncuları olan takımlara karşı bu orta sahayla başımız ağrıyacak. Bu arada maç sırasında birkaç kere şu Ernst bizde olsaydı dedim sanırım, Sivas-Anderlecht maçında da Polak bizde olsa diye çok sayıkladım. Belki 1 ay sonra "ulan Cris'e bak (Cristian'a kanım ısınınca Cris dicem) iyi ki aldık" derim, yani inşallah. Önder Önder yazıp durduk ama orta sahanın ortası defansın göbeğinden daha zayıf göründü bana, Önder'e haksızlık etmeyelim.
Bilica'yı beğenmeyenler de çokça var, ben onlara da katılmıyorum. Bu adamın topla oynama yeteneği, ağır olmasına rağmen kademe zekasıyla eksiklerini kapatması ve öz güvenini görünce içim rahatlıyor, yanında kaliteli bir stoper daha ve önünde topa basan mücadeleci orta saha olursa Bilica çok faydalı olur. Geçen hafta ideal kadro yaparken Alex hayatta yedek oturmazi Guiza oturur demiştik, lafımızı yiyeceğiz gibi. Ayrıca Andre Santos hâlâ 4-2-3-1'e uyum sağlayamadı, içeriye kat etmiyor, üçüncü forvetlik yapmıyor, fakat yeni sisteme ve oyunculara alışmak zaman alır, Andre Santos'ta ışık var, en azından kabusum olmaz. Yani bu adam göğüsyle indirip vurduğu topla da, sıkıştığında verip kurtartığı topuk paslarıyla da ümit veriyor, oyun yapısına da uyum sağlayınca faydalı olur, ama Cristian'la derdim oyun sistemine uymaması değil, yanınızdan koşup giden adamı kovalamıyorsanız, üzerinize gelen adama basmıyorsanız çok oyun sistemiyle alakalı değil bu, geçen hafta uzun uzun yazdık neden orta sahada rahatsız eden bir orta saha gerektiğini. Belki seri ve hızlı bir stoper alıp defansı önde kurarız artık gerekmez, biraz daha bekleyelim bakalım karamsar olmadan önce.
İşin teknik tarafını bırakalım... Fox Tv'de maçı sunan spikerin sürekli Dos Santos ve Baroni demesine delirmemi de geçelim... Yorumcular Ersun Yanal ve Bülent Korkmaz'mış. Bülent Korkmaz'ı 70 dakika Altan Tanrıkulu sandım, sesleri aynı, sonra Bülent dedi spiker o zaman anladım. O dakikaya kadar bu adam da zerre anlamıyor hâlâ yorumcu olarak çağırıyorlar diyordum, Bülent olduğunu öğrenince şaşırdım. Şimdi bu adamların bir tanesi geçen sene Trabzonspor'un hocası bir tanesi Galatasaray'ın hocasıydı. Türkiye'nin büyük takımları bunlar, bu seviyede hocalık yapan bir insanda bir cevher olsun bekliyorsun. Maç boyunca ne Beşiktaş'ın ne Fenerbahçe'nin sistemine, oyun anlayışına, oyununa dair tek kelime ettiler. Beşiktaş'ta Yusuf çıkıp Nihat giriyor, değişiklik olmaz Yusuf yerine Nihat girdi diyorlar. Yusuf'la Nihat'ı tanımasak yetenekleri, özellikleri, mevkileri aynı sanacağız. Bir ara Ersun Yanal hocamız olsun diye bir önerge bile vermiştim geçen sene, şimdi kendimle dalga geçiyorum. Yalnız başkası geçemez çünkü Aragones'in yönetiminde Josicolu falan o kadro ve oyununa Samet Aybaba önersem yine kimse ses edemezdi.
3 Ağustos 2009 09:45
"Cristian'ı orta sahada görünce dehşete kapılıyorum"
3 Ağustos 2009 12:34
Cristian'in ile ilgili düsüncelere ben de katiliyorum.
3 Ağustos 2009 13:41
onu bunu bilmem bu yazı benim kabuslarımdan alıntıdır. ;) PVH, şu yazıda ne yazdıysan eksiksiz katılıyorum. bu arada bu gidişle sizin blogun yorum bölümünün müdavimlerinden olacağım sanırım. maça gelince gece senin gördüğün kabusları ben de görünce sözlüğe cristian'la ilgili döşeyeceklerimi yazmadan bakalım maçla ilgili neler yazılmış deyip yazını gördüm. yazını okuyunca otopark'ta park etmeyi düşündüğüm yere aniden başka biri girmiş gibi hissettim. en azından cristian'ın defansif özelliğinin dillendirilmiş olması adına sevindirici aslında. maç sırasında ara ara kopup bu arkadaşın verkaçla kaçan rakibi kovalamaması, hücuma çıkmadaki ürkekliği, ilk müdahalelerdeki noksanlığı konusunda bayağı kafa yordum. kafa yordum dediğim senin gördüğün kabusları maç sırasında görüp görüp uyandım. etrafımdakiler de sürekli sayıkladığım için olsa gerek bir cristian oratoryosu hazırladılar benim için. uzun lafın kısası diskotekte başladı (bunu hep bir yazı içinde yapmak istemişimdir. tamam iğrenç oldu farkındayım.) bu arkadaşımızın henüz ülkeye, takıma alışma evresinde olduğunu düşünüp düşünüp kendimi avutuyorum. hem aurelio kaç yılda kendini kabul ettirdi diye iç geçirip mantıklı açıklamalarda bulunmak istiyorum kendime. maç sırasında içten içe rakibin geldiği pozisyonlarda müdahale etsin diye totemler yapıp müdahale yaptığında mutlu oluyorum. ama tüm bunlar dün gece ortasahamızın beşiktaş'a göre ne kadar yumuşak kaldığı gerçeğini değiştirmiyor. son olarak taraftar olmanın verdiği önyargıyla bu adamdan çok çabuk bir şeyler beklediğimi düşünüp gelecek maçları dingin bir tedirginlikle bekliyorum.
3 Ağustos 2009 15:57
Ben bu cristianın da andre santosun da brezilya ligindeki son macını izlemistim fenerbahceye gelmeden önce..Acıklandıklarının ertesi gunu tekrar macı veriyordu bende haliyle merak edip gece maçı izledim..Santos o maçtada sogukkanlılıgı ile oyunu okuyup nerde durup nerde hızlanacagını bilmesiyle dikkati hemen cekiyordu.Santos daha takımda yeni oldugu icin bu tür sorumluluklar almaktansa burda daha basit oynuyor ona da hak vermek lazım daha takımı tanımıyor.İlerleyen zamanlarda cok daha verimli olmasını bekliyorum mesela takım baskı yediginde orta sahada topu alıp rakibe sırtını donup top saklıyıp takımın ileri cıkmasını saglıyor veya faul aldırıyor takımını rahatlatıyordu (Aureliodan tanıdık geldi mi bilmiyorum ama bana onu hatırlattı) Cristianı izlerkense tam tersi sasırıp kaldım.Takımları 1-0 onde oldugu icin baskı yiyorlardı Cristian rakip oyuncuyla kendi ceza sahasının 5 metre onune kadar yanında kosuyor sonra bir anda duruyordu.Rakip oyuncu topu kanada verip iceri kat edip orta beklediginde de eli belinde pozisyonu izlemeye baslıyordu (Kendi kendime fenerle anlasmıstı heralde ondan bu kadar rahat dedim) ama bu rahatlık burda da devam edicekmis gibi gozukuyor.Umarım yanılırım..
3 Ağustos 2009 16:07
Beni Bilica'nın aşırı özgüveni rahatlatamıyor nedense. İlk dakikalarda hareket yaparken kaptırdığı toptan sonra Yusuf'u biçti. Yunus Yıldırım çok rahat penaltı + kırmızı kart çalabilirdi. Allahtan devam ettirdi. Bu tip hareketleri bütün sezon izlemeyiz umarım Bilica'dan. Ama izleyeceğiz gibi..
3 Ağustos 2009 18:37
Yahu şu Yusuf'un pozisyonu penaltı falan değil, pozisoyn dışarda
3 Ağustos 2009 21:20
@Beercholic
Hak veriyorum sana, Bilica kendi sahamizda tutup adam gecmeye calismamali, ozellikle hucum oyuncularinin pres yaptigi takimlara karsi, Besiktas ilk 30 dakika ileride cok pres yapti. Yalniz burada bahsettigim guven kademeye girdiginde, top ayagindayken uzerine rakip geldiginde ve en gerideki tek adam olarak topu kesmek durumunda kaldiginda kendine duydugu guven. Edu'da bu yok ornegin, Edu sikistiginda panik yapan bir oyuncuydu, yapabilecegi en iyi hamle topu taca vurmak oluyordu. Bu topla cok oynayip ileri cikmaya calisirken kaptirma konusuna da Daum bir onlem alir diye umuyorum. O noktada orta sahalarin pozisyonu onemli olacak, en azindan biraz kosup bosa cikarak yardim etmeleri gerek defans oyuncularina.
4 Ağustos 2009 01:08
hepsi güzelde beni en çok alex üzüyor. Ben nedense bu sene ondan süper bir patlama beklemekte idim. Önce honved maçında yoktu dedim herhal beşiktaşa patlar beyimizde tık yok. Bu alex böyle gidecekse bana sanki biraz sabır takviyesi gerekecek.
4 Ağustos 2009 14:03
Cristian'ı daha önce izlememiş olmama rağmen umutluydum. Ama Honved maçında ve bu maçta kovalamayan, basmayan, "öpmeyen" bir görüntü çizdi. Yabancı bir stoper gelirse cristian + deivid +2 olurlar.
Acaba diyorum, Selçuk Şahin Brezilya Ligi'nde oynasaydı şu ana kadar kaç kere transfer etmiştik veya kaç kere Brezilya Ligi'nde yılın ortasahası seçilmişti?
Brezilya milli takımına Gilberto Silva ve Kleberson'un hala seçilmesi aslında gayet açıklayıcı.