Son 20 Yılın 20 Trajedisi


dev bayrak

Kulüplerin tarihlerinde kara günleri unutturma isteklerini bir türlü anlamıyorum. Üç büyüklerin 100. yıl CD'lerinde sürekli zaferlerden söz edilirken o kulübün trajedilerinden hiç bahsedilmemesinin anlam veremiyorum. Oysa taraftar dediğimiz "hayali cemaat"i cemaat yapan şey zaferler olduğu kadar trajedilerdir aynı zamanda. Kendi tarihini zaferlerden ibaret gören ve mağlubiyetleri hatırlatmamaya çalışan bir eğitim sisteminden gelsek de, Ermenilere "kardeşim siz de bunları niye hatırlayıp duruyorsunuz" diye çemkirilen bir ülkede trajedileri de hatırlamak gerektiğini düşünerek kişisel bir trajedi tarihi çıkarmak istedim. Özne Fenerbahçe olunca ve 90'lı yıllarda çocukluğunu geçirmiş birisi söz konusuysa trajediden bol bir şey yok zaten; zaferlerin bir parçası olmak ancak hüzünlerin de hakkını verebilmekle olan bir şeydir. Bu liste tamamen kişisel bir liste, bazı maçların tarihlerini bulamadım. Ayrıca listeyi de sadece futbol maçlarıyla sınırlı tutmadım. Maç tarihleri konusunda Ekşisözlük ve Maçanıları siteleri bana epey kaynaklık ettiler. Bu tarihleri bulan arkadaşlara ayrıca teşekkürler. Şimdi bakalım bu 20 "siyah güne", nelermiş...

20. 30 Nisan 2007 Fenerbahçe - Eczacıbaşı Bayan Voleybol Maçı
Voleybol federasyonun icat ettiği abuk iki turlu play off serisinin Ankara'daki ayağı. Bir gün önce Vakıfbank'ı yenmişiz Eczacı'yı yenersek Dalaman'daki son üç maça lider girip büyük ihtimalle de tarhimizdeki ilk bayan voleybol şampiyonluğunu kazanacağız. İlk seti gayet iyi oynayıp kazanıyoruz, set sayısı attığımız ikinci seti veriyoruz. Üçüncü set yine oyundan düşüp veriyoruz. Dördüncü sette durum 24-23 ken Özlem servis kaçırıyor maçı 3-1 kaybediyoruz. Eczacıbaşı yine şampiyon oluyor bu kadar yaklaşmışken kaybediyoruz şampiyonluğu.

19. 22 Şubat 1995 Galatasaray - Fenerbahçe Maçı
Türkiye Kupası lanetinin devam ettiği maçlardan biri.Kadıköy'deki ilk maç 1-1 bitmiş, ikinci maç Aygün'ün golüyle öne geçiyoruz, ama bir türlü ikinicisini bulamıyoruz, Galatasaray beraberliği yakalıyor, maçın sonlarına doğru Stauche kendisine verilen geri pası ayağın altından kaçırıyor top tıngır mıngır kaleye doğru yuvarlanıyor ve kaleye bir karış yandan gidip korner oluyor. Uzatma da da sonuç değişmedikten sonra penaltılarda maçın tek golünü atan Aygün penaltıyı atamıyor ve Çarşamba gecesi kabusa dönüşüyor. O gün bugündür ne Aygün 'den haber var ne Türkiye Kupası'ndan.

18. 6 Nisan 1997 Trabzonspor - Fenerbahçe Maçı
3. Veselinoviç dönemi, Trabzon'un da bizim de şampiyonluk iddiamız çok da fazla değil , Trabzon maça fırtına gibi başlıyor ne oluyoruz demeden ilk yarıyı 4-0 yenik kapatıyoruz. Ali Şen devre arasında taktik tahtasına bir şeyler yazan Veselinoviç'in elinden tebeşiri alıyor ve 4-0'ın taktiği olmaz diyor. İkinci yarı Fenerbahçe kendine geliyor. Boliç'in golü bir umut ışığı yakıyor ardından önce 4-2'yi sonra 4-3'ü buluyoruz. Son dakikada Kemalettin karşı karşıya golü kaçırıyor. Bir mucizeye çok yaklaşmışken başaramıyoruz.

17. 1997 Koraç Kupası Fenerbahçe - Hapoel Tel Aviv Maçı
Bir hafta önceki maçta Hapoel'de berbat oynayıp 12 sayıyla kaybettiğimiz maç sonrası bu maçı 13 sayıyla kazanmamız lazım tur atlamak için. Abdi İpekçi tamamen dolu. Takım bir türlü öne geçemiyor, İbo'nun şutları girmiyor, ikinci yarının sonlarına doğru İbo açılıyor farkı 12 ye kadar çıkarıyoruz. Son hücum Hapoel'in. O sırada maçı yorumlayan Mehmet Baturalp Erdal bir top çalabilir mi acaba diyor (Ömrümüzü çürüten Erdal Koşan'dan bahsediyoruz). Erdal doğal olarak top falan çalamadığı gibi gidip orta sahada top sektiren rakibin en iyi faul atan adamına 4 saniye kala faul yapıyor. Avi Gordon iki serbest atışı da atıyor ve eleniyoruz.

16. 16 Aralık 1989 Galatasaray - Fenerbahçe Maçı
3-0 dan 4-3 lük efsane Galatasaray maçından sonra 80'lerin meşhur futbolcu kaçırma hadisesiyle Galatasaray'a giden Hasan Vezir'in ilk Fenerbahçe maçı. Maç son dakikaya kadar 0-0 gidiyor. Son dakikada ofsayt mı değil mi tartışmaları arsında Hasan topu ağlarımıza gönderiyor. 1-0 kaybediyoruz. Henüz 9 yaşındayım ve maç için ağlamayı gururuma yediremiyorum ablamın oturduğum yerden kalkmamı istemesini bahane ederek ağlıyorum. Ağladığım ilk maç olarak da futbol hafızamdaki yerini alıyor bu maç.

15. 17 Nisan 2005 Fenerbahçe - Beşiktaş Maçı
Belki de en iyi oynadığımız Beşiktaş maçı Anelka'nın Beşiktaş sağ kanadını felç ettiği bir sür pozisyonu atamadığımız ve Rüştü'nün rezalet ötesi performansıyla kaleyi bulan bütün şutları yediğimiz maç. Beşiktaş'a epik bir zafer armağan ediyoruz Kadıköy'de. Puan farkı azalıyor, çok şükür o sene şampiyonluğu kaptırmıyoruz da bu maçın travma derecesi nispeten daha kolay atalatılabiliyor.

14. 26 Kasım 1989 Trabzonspor - Fenerbahçe Maçı
103 gollü şampiyonluktan bir sene sonra. Maçtan önceki hafta Trabzon kalecisi Pfaff "Rıdvan'la Oğuz'dan çekiniyorum arkadaşlarımı uyardım" diyor. Pfaff arkadaşlarını etkili bir şekilde uyarmış olacak ki henüz ilk yarıda hem Oğuz hem Rıdvan sakatlanarak oyun dışı kalıyorlar. Trabzon 3-0 öne geçiyor. İkinci yarı Aykut'un iki golü yeterli değil. Rıdvan'ın Ortadoğu meselesinden bile daha çetrefil sakatlıkları başlıyor Yesiç'in tekmesiyle. Skoruyla değil Rıdvan'ın kaybıyla nakşediyoruz bu maçı hafızalarımıza. Ve uğursuz Pazar öğleden sonrasına karamsarlık çöküyor radyo başında.

13. 26 Nisan 2007 Fenerbahçe - Beşiktaş Maçı
İlk maçı 1-0 kaybedip Kadıköy'de Selçuk Dereli takviyeli Beşiktaş önündeyiz. Tek kale oynuyoruz Selçuk Dereli iki üç tane pozisyon kesiyor ofsayt diye. Baki,Tuncay'a tekme atmaktan yoruluyor ve oyunu kırmızı kart görmeden tamamlıyor, Mehmet Sedef'e kart göster diye uyarıyor yardımcı hakem ama Dereli gösteremiyor. Tümer'le öne geçiyoruz ama ikinciyi bir türlü atamıyoruz. Uzatmada Nobre'nin kafasıyla Seçuk Dereli finalde. Finalde de İsmet Arzuman'lı Beşiktaş Erciyes'i iki verilmeyen penaltıyla geçerek kupaya uzanıyor. Türkiye kupasından geriye yine hüzünlü bir son kalıyor. İyi tarafı Selçuk Dereli'yi üç sezondur Kadıköy'de görmememiz.

12. 16 Kasım 1991 Fenerbahçe - Beşiktaş Maçı
Yine bir Beşiktaş maçı. 32. saniye de saçma sapan bir gol yiyoruz, herkes bu maçta çizgiyi geçip geçmediği tartışılmış pozisyonu hatırladığı için bu gol güme bitmiştir. Santradan sonra en geride bulunan Soczyinski gelişi güzel bir vuruş yapıyor top Mehmet'in (Şifo) sırtına çarpıp bir anda önüne düşüyor Mehmet ne olduğunu anlamadan Engin'le karşı karşıya kalıp golü atıyor. Aykut'un iki golüyle öne geçiyoruz, üçüncüyü bir türlü atamıyoruz ve o meşum golle 90 'lı yılların başındaki Beşiktaş uğursuzluğumuza berdevam. Maçtan bir gün sonra ablamın düğünü için salona giderken elimde Fotospor var. Maçın hakeminin ismini asla unutmayacağımı ve bir gün intikam alacağımı düşünüyorum haksızlığa uğramış çocuk psikolojisiyle. Golü veren hakemi yani Çetin Oytuner'i hala hatırlıyorum ama intikam duygusu 2000 yılında Bursa'da tesadüfen karşılaştığım Semih sayesinde ortadan kalkıyor. Bursa'da caddede yürürken yanına gidip "afedersiniz Semih'siniz değil mi siz, bir soru sorabilir miyim? 90-91 sezonundaki o pozisyon gol müydü?" diyorum. Gülümseyerek "goldü" diyor. O zamana kadar gıyabında kin beslediğimiz hakeme üzülüyorum.

11. 4 Kasım 1992 Sigma Olomouc - Fenerbahçe Maçı
Okuldan koşarak geliyorum Galatasaray Eintracht Frankfurt'u elemiş sıra bizde diyorum. Eve gelip Öztürk Pekin'in Kanal 6 'dan anlatacağı golleri hayal ederken televizyonu açar açmaz yağmur gibi gol yiyoruz. 3-0 dan sonra Aykut'un golüyle bir nebze umutlansak ta arka arkaya gelen kırmızı kartlar (ki o hakemin yıllar sonra para karşılığı pek çok maç sattığı açıklandı diye hatırlıyorum)takımı dağıtıyor. Yıllarca ne zaman Avrupa bahsi açılsa bize hatırlatılan 7 gollük Sigma yenilgisini, okul üniformasını bile çıkarmaya fırsat bulmadan yediğimiz golleri derin bir çaresizlikle kabullenmeye çalışıyorum.

10. 1999 Euroleague Cibona Zagrep - Fenerbahçe Maçı
Bu sefer biraz daha büyümüş bir versiyonum koşa koşa dershaneden geliyor. Avni Küpeli İbo'nun her sayısında "dile kolay 30. sayı", "dile kolay 32. sayı" diyerek yine beni deli ediyor. Cibona deplasmanından galibiyetle dönmek üzereyiz iki sayı önde giriyoruz son saniyelere Cibona hücumunda top potadan dönüyor artık maçı almak üzereyiz. Zan Tabak potadan seken topu tutmak yerine tuhaf bir şekilde dışarıya doğru tokatlıyor, top tam da üçlük çizgisinin dışında artık maç bitti edasıyla bekleyen Chucky Atkins'in ellerine geliyor. Atkins'in elinden çıkar çıkmaz süre doluyor ancak Atkins'in attığı şut basket oluyor. İbo'nun 41 sayı attığı maçı son salisede kaybediyoruz. Bu maçtan iki sene sonra Robert Horry'nin Sacremento'ya attığı ve Lakers'a Batı Konferansı finalini getirdiği pozsiyonla bu pozisyon birbirinin kopyasıydı sanki.

9. 28 Şubat 2007 Fenerbahçe - Ros Casares Maçı
Sonuna kadar getirip sürekli çeyrek finalde elendiğimiz Euroleague'de Bayanlar çeyrek final son maçı. İlk maç kazanıp, İspanya da kaybetmişiz ve saha avantajı bizde olduğu için final foura kalma maçını Caferağa'da oynuyoruz. Son 8 saniyeye iki sayı önde giriyoruz. Sabık koç Zafer Kalaycıoğlu ne akla hizmetse tam saha pres yaptırıyor takıma sanki top çalmaya ihtiyacımız varmış gibi Casares presi cezalandırıyor ve köşede bomboş bir üçlük pozisyonu buluyorlar. Şans o sırada yanımızda, bomboş üçlüğü kaçırıyorlar ama pres yüzünden box out yapamayınca ribauntu Delisha Milton'in tiplemesini seyrediyoruz. Süre doldu mı dolmadı mı tartışmaları içinde hakem basketi veriyor ve maç uzatmaya gidiyor. Uzatmada maçı kaybediyoruz final-four bir kez daha ellerimizden uçuyor.

8. 24 Nisan 1996 Fenerbahçe - Galatasaray Maçı
1-0 kaybettiğimiz Ali Sami Yen deki Türkiye Kupası final maçının rövanşı. Maçtan önce bizim okul takımının liselerarası turnuvadaki final maçını izliyor ve şampiyonluğa seviniyoruz. Yıllar sonra gelecek Türkiye Kupası için televizyon başında hazırım. Aykut Van Gobbel'in neredeyse gözüne kadar kalkan ayağına rağmen kafayla Friedel'i avlıyor ve 1-0 öne geçiyoruz. Son derece üstün oynuyoruz ama Friedel kalede devleşiyor. Aykut'un Erol'un Tayfun'un yüzde yüz gol pozisyonlarında kaleyi kapatıyor. Uzatmada Saunders'in çatala doğru vurduğu topla 116. dakikada kupayı Galatasaray'a teslim ediyoruz. Souness sahaya Galatasaray bayrağı dikerken kupa vermek için sahaya inen Cumhurbaşkanı Demirel Bülent'e atılan pet bardaklardan nasibini alıyor. Okul duvarına yazı yazdığı için aylarca işkence gören gençlerin gündemde olduğu dönemde statta Demirel'e pet şişe atıp elini kollunu sallayarak dolaşan insanlar olması da tuhaf bir "yas dokunulmazlığı" olarak meşrulaştırılıyor adeta. Türkiye Kupası laneti devam ediyor.

7. 22 Şubat 2007 Az Alkmaar - Fenerbahçe Maçı
3-3 ün rövanşında 2-0 öne geçiyoruz. Makus Avrupa talihinin döneceğine inancımız tam. İkinci yarı Tümer-Alex ikilisinden bir tanesinin yerine daha defansif bir oyuncu almasını bekliyoruz Zico'nun ama kenarda oyunu seyretmeyi tercih ediyor Zico. Alkmaar 2-1 i buluyor. Skor 2-1 ken en az üç tane yüzde yüz gol kaçırıyoruz, içimde pis bir huzursuzluk atamayana atarların tecelli edeceğini muştuluyor. 86'da yiyoruz golü. O kadar iyi oynadığımız rahatlıkla geçebileceğimiz turu geçemiyoruz. Avrupa'da elenmeye bağışıklık kazanmış olsam bile bu maçı halen hazmedemiyorum. Çocukken olsa şu maç oturup üç gün üç gece ağlardım herhalde.

6. 11 Nisan 1999 Tofaş - Fenerbahçe Maçı
Yine dershane dönüşü bir basketbol maçı. Türkiye Kupası finalinde Tofaş'la Samsun'da oynuyoruz. Maça iyi başlayamıyoruz, Tofaş Rivers'in önderliğinde bir anda öne fırlıyor. Farkı 20 sayıya kadar çıkarıyorlar. İkinci yarı Fenerbahçe geri dönüyor yakalanan müthiş seriyle farkı kapatıp 2 sayıda öne geçiyoruz. O aralar Televole'lerde Bursa'da Zeki Müren'in mezarı başında "Şimdi Uzaklardasın'ı mırıldanan Rashard Griffith devreye giriyor ve son anda 2 sayıyla kaybediyoruz maçı. Efsane bir geri dönüşle kazanmak üzere olduğumuz bir maçı kaybediyoruz 25 gün sonra daha çok kahrolacağımız bir maçın gelebileceğini düşünmeden berbat bir Pazar gününe dönüşüyor o gün.

5. 26 Ağustos 1990 Fenerbahçe - Aydınspor Maçı
Hiddink'li sezonun ilk maçı. Maç televizyondan verilmiyor O sıralar radyodan maç dinlemeyi kuzenlerimle bir ritüele çevirdiğimiz için radyo başındaki yerimizi alıyoruz. Mikrofonlar ne zaman Kadıköy'e çevrilse gol umuduya radyoya yaklaşıyoruz ve her seferinde golü yiyen biz oluyoruz. Oyuncularının adını bile duymadığımız, ikinci ligden yeni gelmiş Aydınspor'dan yarım düzine gol yiyoruz. Maç bittikten sonra bile skora inanmıyorum, akşam Spor Sütdyosu'nda yediğimiz goller radyo kurgusu olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünüyor. İkinci yarı Aydın'da oynanan maç da Aydınspor'u 5-1 yeniyoruz ve Jakolsewicz bir de penaltı kaçırıyor. O penaltıyı atsa 6-1 in rövanşını 6-1 le alacağız. İkinci maçtaki kaçan o penaltı da ayrı bir hayalkırıklığı olarak kalıyor anılarımızda. Aydınspor ertesi sezonun açılış maçında yine bizi İstanbul'da yenmeyi başarıp belalı iki seneden sonra ligden düşüyor da rahat ediyoruz.

4. 27 Nisan 2008 Galatasaray - Fenerbahçe Maçı
Ligin final maçı 32. hafta da Galatasaray'ı yensek şampiyonuz berabere kalsak da avantaj bizde. Sanki jübile maçına çıkmışız gibi ruhsuz oynuyoruz. Volkan-Edu işbirliğiyle yediğimiz aptalca golle Galatasaray öne geçiyor. Son dakikada bile topu ileriye vurmayıp yan pas veren Maldanado'yla birlikte hatırlıyoruz bu maçı. Şampiyonluğu kendi ellerimizle Galatasaray'a veriyoruz bu sefer son haftayı beklemeden. Dünyanın en gamsız takımı gibi şampiyonluk maçı oynayan bir takımı, o maçtaki oyuncuların ruhsuzluğunu hala anlayamıyorum.

3. 5 Mayıs 1999 Fenerbahçe - Tofaş Maçı
Herşeyin ters gittiği bir sene. 3 gün önce Ö.S.S. iptal edilmiş. Yarı final serisine ligdeki iki maçı da kazandığı için Tofaş 1-0 önde başlamış, Bursa'daki ilk maçı İbo'nun müthiş perfermonsıyla kazanmışız. Abdi İpekçi dolu. İkinci maçı da kazanıp skoru 2-1 e getirip saha avantajıyla play-off finaline çıkmamız hiç zor değil. Maç müthiş bir atmosferde geçiyor son anlara başa baş giriliyor. Tofaş öndeyken önce bizim benche havlu attığı için Rimaç'a teknik faul veriyor hakemler ortalık birbirine giriyor maç bize göz kırpıyor tekrar eşitliği yakalıyoruz, Tofaş tekrar öne geçiyor son hücum bizim ve 3 sayılık atış sırasında Gilmore' a yapılan harekete faul çalıyor hakemler. Süre bitmiş futboldaki temdit penaltısı gibi faul atışları için Gilmore potayla başbaşa. 3 serbest atışı da atsa maçı kazanacağız 2 sini atsa uzatma olacak. Gilmore üçünü de kaçırıyor. Abdi İpekçi o maçtan sonra aynı kalabalıktaki seyirciyi Beşiktaş la 2006'daki Avrupa Kupası maçına kadar bir daha görmüyor. Halil Üner ve Gilmor'e rağmen final yükselme şansını kaybediyoruz. Arka arkaya iki Tofaş faciasını 20 güne sığdırıyoruz. O kadar güçlü bir beddua etmişiz ki ertesi sene Tofaş basketboldan çekiliyor :)

2. 1 Aralık 1990 Galatasaray - Fenerbahçe Maçı
İnönü'de bir Cumartesi maçı. Hayatımıza yeni giren Magic Box Star veriyor maçı Ümit Aktan'ın anlatımıyla. 1-0 geriye düşüyoruz Tanju'nun golüyle,penaltı golüyle 1-1'i buluyoruz. Maçın sonlarına doğru Tanju, Schumacher'i bir kez daha mağlup ediyor. Maç sonrasında maça o kadar üzülüyorum ki o gece doğru düzgün uyuyamıyorum. Ertesi gün de içimde bir sıkıntıyla uyanıp nefes alamıyorum bahanesiyle ağlamaya başlıyorum. Doktora gidiyoruz apar topar, tabii doktora maç yüzünden canımın sıkıldığını söyleyemiyorum. Bir şeyi yok diyip postalıyor bizi doktor. Hala bu maça niye bu kadar anlam yüklemişim anlamıyorum ama çocukluğuma dair en büyük travmalardan birine neden oldu bu maç öneminden bağımsız olarak.

1. 14 Mayıs 2006 Denizlispor - Fenerbahçe Maçı
Pek çok Fenerbahçeli'nin bir numaralı hayalkırıklığı maçı olduğunu tahmin etmek zor değil. Pek çok kişi o sene Kadıköy'de 4-0'lık Galatasaray maçı sonrası şampiyon olduğumuzu düşünüyordu ama ben bir hafta daha bekleyip Trabzon maçını beklemeyi tercih etmiştim. Trabzon'da 3-2 kazandığımız maçtan sonra da çok temkinli birisi olsam da artık bu işin bittiğini ve şampiyon olduğumuzu düşünüyordum. Erciyes maçının bitiş düdüğü sonrası yan televizyonda berabere giden Beşiktaş-Galatasaray maçına bakıp Denizli'de beraberlik bile bizi şampiyon yapacak diye düşünürken Hasan Kabze'nin son dakika golüyle içimde oluşmaya başlayan "acaba" soruları bir hafta sonra gerçeğe dönüştü. Maç sonrası sarı-lacivert kalabalıkların içine karışmayı düşünürken sarı-kırmızılı kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışmak, maça dair bir sene boyunca hiç bir şey okumamak, görünütülerini izlememek, uzun süreli bir inkar dönemini ancak yüzüncü yıldaki şampiyonluk sonrası kabullenmeye cesaret edebilmek. Antik Yunan trajedilerinde bile "bu kadarı da biraz abartı olmuş ya" diye burum kıvırılacak bir trajediye canlı canlı şahit olmak.



5 comments:

  1. PVH dedi ki...

    19 numaradaki Gs kupa maci da benim ilk kez agladigim mac olmustu. Sonra zaten uzun sure aglamadim mac yuzunden, gecen seneki Sevilla deplasmanina kadar...

    Benim icin trajik maclar arasinda 90'da Barcelona'da yedigimiz Rivaldo frikigi, Ahmed Hassan'in kafasindan gol yedigimiz Gencler maclari da var. Bir de Memduh Oget'in Ibo'ya zart zurt faul calarak 5 faul aldirdigi ve Efes'e kaybettigimiz Turkiye Kupasi final maci. Senesini hatirlamiyorum, 96 ya da 97 olabilir. Memduh Oget hakkindaki fikrim o gunden beri degismedi.

  2. Adsız dedi ki...

    SİGMA OLOMOUC MAÇIYLA İLGİLİ ŞÖYLE BİRŞEY HATIRLIYORUM AMA BENDEN BAŞKA HATIRLAYAN YOK. MAZDA NIN MAÇIN HAKEMİNE PARA VERDİĞİ VE BU SEBEPLE MAZDASI OLAN FUTBOLCULARIN (Kİ O ZAMAN MAZDA 323 VE 626 MODELLERİYLE EN İYİ ARABALARDANDI) SATTIĞINI VE TARAFTARA MAZDA ALMAMA ÇAĞRISI YAPTIKLARINI HATIRLIYORUM.
    ZATEN MAZDANIN TÜRKİYEDE GÖZDEN DÜŞMESİ DE BU TARİHE RASTLAR.

  3. Erkan dedi ki...

    AYNI ŞEKİLDE 19 NUMARA BENİMDE AĞLADIĞIM SANIRIM İLK MAÇTI. PENALTILARI İZLEYEMEMİŞ. BABAMDA KUMANDA DUVARA FIRLATMAK SÜRETİYLE PARÇALANMASINA NEDEN OLMUŞTU. UZUN BİR SÜRE TV BAŞINA KALKIP KANAL DEĞİŞTİRMİŞTİK.

  4. Bozkurt K.Yılmaz dedi ki...

    Halil Üner'in rakip oyuncuya omuz attığı ve pisi pisine kaybettiğimiz Real Madrid maçı,Ankara'da Ahmed Hassan'dan gol yediğimiz maç,koçum Mirkoviç'in çizgideki topu kaptırıp (saatler sürmüş bir işkenceydi sanki) 2-2 berabere kaldığımız Malatya maçı,Samsun'da Tofaş'a fazladan 2 sayı yazılıp itiraz edemeden kaybettiğimiz final maçı , Çukurova maçı desem o maçın trajedisi yeterli olur,Ankara'da 19 sayı öndeyken kaybettiğimiz Gsaray Cumhurbaşkanlığı kupası maçı,Kayseri'de son saniyedeki penaltımızın verilmediği GBirliği Kupa finali...

    Hepsi bir yerlere girer ama 1.sıra değişmez.Ancak o sezon futbol tarihimizin en görkemli trajedisidir !

    ve bir not: böylesi trajedileri herkes hatırlar ancak dile getirebilmek ve yazmak güven sınavıdır.Onun için Fenerbahçe bir takımın aldığı neticelerden farkı şeyler ifade eder bizlere ve onun adı konmuyor işte...

  5. .. dedi ki...

    uzun bi aradan sonra hiç bu kadar ağlamamıştım.. ben 18 yaşındayım.. 1 numarayı çok iyi hatırlıyorum.. bi de sevinçten ağladığımız maçları yazsana.. çok güzel yazmışsın ayrıca ben cesaret edip milliyet in arşivine bile bakamıyorum (denizli maçı)ama sen gözyaşını içine mi akıtarak yazdın naaptın... mahvettin beni ya...

Yorum Gönder