Sokak
Sokakta top oynayan çocukları gördüğüm tek yer Ankara kalesi. Akıl almaz, sanki sokaklar bomboş. Plastik top satan bir market de göremiyorum. Bu marketler de bozdu zaten, o mahallenin çocuğu ve bakkal amca tadını yakalamak mümkün değil, daha çok mahallede geçen adam ve kasiyer arasındaki gerilimli ilişki üzerinden yürütüyoruz ilişkiyi. Yine de berberim ve gazete bayii ile güzel muhabbetimiz var. Panço, tombi filan, peynirli cheetos var hala o güzel, bunları kim alıyor, hali hazırda kim tüketmekte jelibon, bu neviden bilgilerden uzun süredir uzağım. Bu senenin moda sağlığa zararlı gıdaları ve domuz yağsız ürünleri hakkında hiçbir fikrim yok. Mahallede bebe göremediğimiz gibi, çocuk denilebilecek manyaklığa en yakın şeyle beraber olduğum son zaman üstünden de 4 sene geçti. Dolayısıyla bildiğim, gördüğüm, yaşadığım, içinde yer aldığım sokak oyunları ile ilgili tüm bilgim geçmiş tarihli, hepsi de hatalı gözüküyor. Ortada top oynayan çocuk yok, Ankara kalesindeki çocukları da uzaktan izleyip nasıl oynandığına dair sağlama yapmak dışında bir bilgi edinilemiyor.
Bazı şeyler devam ediyor tabi. Mesela biz zamanında “Rıdvaaaan” diye bağırarak topa koşardık. Babam da Osman veya Alpaslan diye koşuyordur. Bu jenerasyon da “Aleekks dö suuuuza ” diye topa koşmakta. Duran toplara vururken futbolcu ismi bağırarak gaza gelmek hala modasını kaybetmemiş bir sokak futbolu geleneği. Atan alır spor, gol atan kaleye reklam oldular, ”abanmak yok” da herhalde devam ediyordur.
Evde oturursun, anne baba filan bir aile ortamı, hava alman mümkün değildir. Çocuk olduğundan manyak, manyak olduğundan enerjik olduğun için de evin bir yerlerinde zıplaman gerekmektedir. Genel olarak zıplanan yatak, odanda “ciuuuv ciuvv” sesiyle koşman, gazete arka sayfalarındaki karıların resimlerine bakman ve durup dururken attığın taklalar ailede huzur ve sukünet namına bir bok bırakmadığından sokağa salınırsın. Daha doğrusu sen zaten sokağa doğru hareketlenmiş, bir yerlerden zıplayarak ve “anne ben sokağa çıkçam” demeye son derece hazırlanarak kapıya doğru meyledersin, kimse de buna engel olmaz, şükrederler.
Sokakta karşılaşılan durumlar ikiye ayrılabilir, birincisi kimsenin olmaması, ikincisi birilerinin olması. Kimse yoksa, sokakta tek başına dolaşmak, çevrede boş bir arazi varsa oraya gitmek ve hemen üstünü başını toza bulamak, bir yere işemek, bulunan bir odun parçası ile önüne gelen dala mala vurmak çok eğlenceli olmadığından arkadaş çağırmak istersin. Yani birinci durumdan ikinci duruma geçmek pratik bir zorunluluktur, ikinci durum asli koşul, ilk durum ise bunun öncülüdür. Eşyanın tabiatı gereği, bu gerçekleşmesi gereken durumu yaratmamak, her şeyin beklenildiği gibi olmaması manyaklar ve deliler de dahil olmak üzere türümüzde huzursuzluk yarattığından apartmana veya arkadaşının apartmanı her neresiyse oraya gidersin. Belirli bir mesafeden “ahmeet” diye uzun uzun bağırmak, kapı ziline basmak, diafon varsa oraya “ahmet sokağa çıkabilir mi??” diye sormak, yoksa kapıya kadar gidip “sokağa çıkalım mı?” demek gerekmektedir. Newton kanunları gereği sabit bir kütleyi hareket ettirmek için kuvvet gerekiyor, evdeki manyağı evden uzaklaştırmak için en az bir manyağın daha sokağa çıkarak niyeyse hepsinin sokakta olması gerektiğini söylemesi gerekiyor. Tabi Ahmet de sen yaşlarında, şort giymiş, dizleri kanamış, her tarafı kirli ve elinde uzun bir dal parçasıyla sokakta koşmaktan benzersiz bir zevk alan bir hırbo olduğundan bu çağrıya atlayarak “anneaaa çıkabilir miyim” diye cevap verecek ve nihayet sokağa çıkılacaktır.
Bir yerden sonra sokakta 3-5 çocuk toplanır, hatta bunların ondan fazlasının bir araya gelmesi görülmemiş şey değildir. Bu tipte büyük bir buluşma, araba taksidine girmiş bütün mahallelinin yüreğini yangın yerine çevirecek, mahalleli Balkan Savaşlarındaki Edirne ahalisi gibi yüreği tetikte arabasına topun çarpıp çarpmayacağını atletleri gözükmesin diye balkondan belli belirsiz sarkarak hesap edecektir. Çocuklar araba taksidini zerre siklemedikleri gibi arabaların iki lastiği arasının esasında bir kale olduğu gibi ilginç fikirleri de vardır. Durum böyle değilse bile iki taş veya iki kola kutusu arası yoksa sokak direği ve bir adet taşın arası, apartman kapısının bizzatihi kendisinin pek ala bir kale olduğu gibi mucitliklerle kaleler yaratılır. Bu durumda da arabaların esasında taç çizgisi, veya oyun alanının doğal bir parçası olduğu fikri ortaya atılacak, 30 milyarlık bir arabanın gerçekte bir taç çizgisi olduğu fikri hiç bir itirazla karşılaşmadan geniş bir mutabakatla kabul edilecektir. Bu büyük uzlaşıdan (grand coalition) sonra çocuklar birbirlerinin üstüne koşacak, birbirlerinin yanından geçecek, birbirlerinin üstünden top atacak ve birbirlerinin bacaklarına basacak, kemiklerine tekme atacak, “napııyosun be” diye birbirine bağıracak, tükürecek, terleyecek, son derece pis kokacak ve arabanın çelik gövdesine 20 – 25 şut çekmeden asla yorulmayacak, birbirleriyle kavga edecek, barışacak, “gerçek gücümüzü daha görmediniz olm” diye bağıracak, golden sonra yumruklarını havaya kaldıracak sonu gelmez, tükenmez, lanet gibi bir enerjiyle bütün bunları baştan 3 – 5 kere yapacak en sonunda bir takım 10 gol attığında da her şeyin yeniden başlaması gerektiği çünkü bütün bunların esasında çok hoş olduğu, ne de güzel yerlere düştükleri, bacaklarını kanattıkları, asfalt üstünde oynamanın ve her araba geçişinde durmanın esasında ne kadar büyük bir zevk olduğu hususunda mutabakata varıp bu insanı yazarken dahi yoran “oyuna” devam edeceklerdir. Sahnenin zorunlu tamamlayıcı öğeleri atletti amcalar, nemrut yaşlı teyzeler, gürültüden rahatsız olanlar ve isminizi bağırarak sizi eve çağıran bir ebeveyndir.
Sokakta topla yalnız oynanmaz. Sokakta top oynayan çocukların da ödevleri, can sıkıntıları, hayatlarını bunaltan bir şeyler, gitmeleri gereken okul adı verilmiş ve zaman geçtikçe insanın yalnızca büyüklerin çocuklardan biraz olsun kurtulmak için kurdukları hapishaneler vardır. Örtmense de nihayetinde kendisinden kurtulmak için dakika sayılan bir insandır. Top bunların dışındadır. Top senin gibi çile çeken yığınların deşarjıdır. Ortak bir algıya (bu durumda manyaklığa) sahip olduğun insanlarla yaptığın ortak bir ayindir. Örtmenin, annenin, babanın, ödevlerin karışamayacağı hür bir alandır. Sokak senin belli limitlerde sahip olabileceğin en büyük özgürlük ortamıdır, öyle ki birinin üstüne çatapat atıp buna gerçekten gülebilirsin. Topa abanıp, sonra peşinden koşabilirsin.
Şimdi papazın çayırı bizim cenah için böyle bir şey oldu. Ödevlerimiz, örtmenlerimiz, hava kararınca gitmemiz gereken yerler, yapmamız gereken işler, toparlamamız gereken durumlar, düşünmemiz gereken bunaltıcı sorunlar, söyleyemediğimiz içimizde kalan laflar arasında burada top oynuyoruz. Birbirimize pas atıyor, arada dürtüyor, sokağa çağırıyor, iki pas da o versin, bir şut da beriki çeksin diye uğraşıyoruz. Üstüne konuşmak istediğimiz ancak zaman / mekan yüzünden konuşamadığımız her konu yerine burada zaman / mekan olmadan araya paslar atıyor, arabalara çarptırmadan topu ağlarla buluşturmaya çalışıyoruz. Site ile bu kadar oynamamız, üçüncü kere şeklini şemalini değiştirmemiz, oyuncakla haşır neşirlikten, biraz daha şeklini şemalini düzeltmek istediğimizden. Sitenin içeriği son derece ciddi, yazılar uzun ve detaylı olsa da, şaşırtıcı değil, oyunu ciddiye alıyor, bakkalın önünde de tombi yerine meze, kola yerine rakı alıp üstünden eğlenerek geçiyoruz.
Her şey zamandan etkileniyor, zaman her şeyi değiştiriyor. Burası da büyüdü. Bakıyorum bayağı sağlam bir okuyucu popülasyonu var, üstelik artık ekip de büyüdü, medgallis ile tozlu parkeler aramıza katıldılar, artık sokakta daha çok çocuk var. Hoşgeldiniz, faullu oynamak yok, bir de topa abamayın, ne olur ne olmaz.
Velhasıl muhabbet devam ediyor çünkü sokakta oynamaya ihtiyacımız var.
(kamera bir sokağı göstermektedir. Bir çocuk elinde bir topla bir apartmanın önünde durur, bağırır)
- Medgalliiiis, tozluuu, olguuuu, onuur
(duygusal fade out, kapanış, yazı finali)
15 Mart 2009 15:18
yeni nesil için sokaklar artık lan, wlan ortamları olmuş durumda. sokaktan bizim aldığımız keyfi kaaantır oynayarak almaktalar gibi.