Euroleague'in Ardından


fenerbahçe

TAU'lu Rakoceviç'in 24 sayıyla potamızı eleğe çevirdiği maçla açtığımız bu sezonki Euroleague serüvenini Siena'lı Kaukenas'ın 26 sayılık performansıyla tamamladık.

İkisi de çok özel yeteneklere sahip oyuncular, şapkadan tavşan çıkartacak savunma hamleleriniz olsa bile Euroleague sertliğinde maçları 20'li sayılarda bitirmek onlar için işten değil. Sadece onlar değil sezon boyunca Roma'lı Beciroviç, Olimpija'lı İlievski, Alba'lı Jenkins ve Cibona'lı Davor Kus'un bize karşı pek rahat maçlar çıkartmaları tesadüf değil. Bu sezon Euroleague'de gösterdiğimiz performansın geçen yılkinden temel farkı dış oyuncuları geçen yılki kadar sert ve baskılı savunmayla yıpratamamızdı. Takımın tüm performansını derinden etkileyen bir karakter değişikliğiyle başlanan yeni sezonun geçen yıla göre gerileme olarak ifade edilebilecek kilit noktası da burası bence.

Kabul, yukarıda saydığım oyunculardan Jenkins dışındakiler çok özel yeteneklere sahip dış oyuncular kaldı ki Ömer Onan gibi dış oyuncu kelepçesi bir adamın sakatlığı, sezona çok geç başlaması ve halen kendisini tam olarak bulamaması falan etkilidir bu durumda ama bir yandan doğru stratejilerle çok planlı ve altı sağlam bir gelişim yolu izlenirken bir yandan da geçen yılki takıma göre daha yumuşak ve daha kırılgan bir takımı göz göre göre yaratmış olmak da paspasın altına süpürülecek türden bir hata değil. Hele de artık liginiz Euroleague gibi yeryüzündeki en sert basketbol ligiyse.

Sezon başında yaratılan takım son 2 sezona damgasını vuran sert ve baskılı ön alan savunmasıyla rakibin kısalarını oyundan düşürüp kötü oynadığı maçları bile kazanma direncini üst düzeyde tutarak iyi işler çıkaran takımın tasfiyesi niteliğindeydi. Misal Telekom gibi oyunu tek yönünü oynayan asla üst düzey organizasyonlarda başarılı olamayacak denli yumuşak, kırılgan bir takım kurulmadı elbette, zaten Tanjeviç'in basketbol anlayışına böylesine kolay kaybedebilen bir takım tersdir. Ama artık bir Euroleague takımı olmuşsanız ve geçen yıl son 8'e kalarak çıtayı önemli derecede yükseltmişseniz o düzeyin sertliğini kaldıracak bir takım yaratmak zorundaydınız. Bence bu sezon yaşadığımız temel sorun geçen yılın sert ve tempolu oynayabilen dış oyuncularını daha yumuşak karakterli ama oyun disiplinine daha sadık kalabilecek oyuncularla ikame etmekti.

Peşinen olumlu noktaları sıralamak lazım, son 2 sezonda Partizan, Zagrep, Olimpija, Badalona gibi Avrupa basketbolunun ruhunun yaşatıldığı deplasmanlardan galibiyetle çıkabilmiş olmak Euroleague geleneğimiz ve takımın kendine özgüvenini sağlaması açısından muazzam bir ilerleme. Henüz 20'li yaşlardaki uzunlarımızın benchten gelip enerjileriyle oyuna katkı veren değil ancak yılların tecrübesiyle kazanılabilecek basketbol zekalarının ürünü olabilecek işler yapmaları bu takımın geleceği açısından çok ümit verici.

Transfer borsasında Yunan ve Rus takımlarının dudak uçutlatan seviyelere çektiği fiyatlarla başa çıkıp tüm yabancı haklarınızı üst düzey yabancı oyunculardan yana kullanamayacağınız açık. Böyle bir hamle beklemek bence çok temelsiz ve yabancı haklarımızn bir kısmını takımın diğer genç oyuncularıyla uyumlu bir gelişim süreci içerisinde kendisini varedebilecek ve geliştirebilecek genç oyunculardan yana kullanmak akıllıca ama takımın genel karakterini sertleştirebilecek, zor anlarda insiyatif almayı becerebilecek, kazanmayı bilen lider oyuncu eksikliği sezona damgasını vurunca yabancı oyuncu tercihleri toptan sorgulanmaya başlanıyor.

Bu ligde dominant, oyuna karakterini yansıtacak, takım kötü oynarken bile vites yükseltmeyi becerebilecek bir guard olmadan sınıf atlanamıyor. Bu gerçeği yadsıyarak başladığımız sezonu malesef geçen yıla göre geriliyerek bitirdik.

Aslında TAU, Badalona ve Zagrep deplasmanlarında oynanan oyun umut vericiydi bu takım yardımlaşmalı alan savunmasını çok iyi yapıyor, maç boyunca tempoyu düşürüp rakibin hücum planlarını bozabilmek ciddi disiplin ister bu maçlarda soğukkanlılığını hiç kaybetmeden oyun planına müthiş bir disiplinle sadık kalabildiğinde kendisinden daha üst düzeyde olan ve çok tempolu oynayabilen takımları bile deplasmanlarda durdurabilecek özellikleri olduğunu gösterdi. Ama bu temposuz oyun disiplini yukarılara hamle yapabilmeniz için asla yeterli değil, kaldı ki 1-2 sezon sonra Euroleague'de final four oynayacağız iddiasının temelindeki plan buysa eğer söylenenler masaldan öte gitmez. Bu kadar şuursuz hücum eden, top uzunların eline gelmedikçe nasıl hücum edebileceğini bilmeyen bir takım bu düzeyde zirveyi zorlayamaz bile.

Bu koşullarda kendilerini bir türlü yeterince geliştiremeyen genç oyunculara da pek kızamıyorsunuz. Misal Preldziç'in şaşırtıcı derecede skorer ve asistçi yetenekleri varken iyi oynadığı maçların genelde takımın kötü oynadığı ve çok fazla gereksiz zorlamalarla takımın sayı yükünü omuzladığı maçlar olması tesadüf değil. Zira onun yeteneklerini gösterebileceği ve geliştirebileceği pozisyonları onunla oynayabilecek bir lider guard yok. Uzunların geçen yıldan farklı olarak hücum yeteneklerini sergiledikleri pozisyonların genelde dış oyuncularla oynadıkları ikili oyunlar sonucu yaratılan değil birbirleriyle yaptıkları pas alışverişleriyle yarattıkları pozisyonlar olmasının sebebinide aynı yerde aramak lazım.

Sonuç olarak Euroleague'de sezonu geçen yıla göre gerileyerek kapattık. Gerilemeden kastım sıralamada edinilen yer değil. Geçen yıla oranla daha az heyecan verici bir ekip olduk, Euroleague'de çok güçlü kadroların elini kolunu sallayarak maç kazanmasının önündeki en büyük engel bu ligde sertliğe ve dirençli basketbola tanınan prim olmasına rağmen geçen yıla oranla daha yumuşak ve dirençsiz bir takım haline geldik, güya Solomon-Green değişikliğiyle topu hücumda daha fazla paylaşabilecek takım olacakken savunmaların direncini arttıran takımlara karşı hep çok şuursuzca hücumlar edip saçma sapan şutlar sallayan bir takıma dönüştük.


1 comments:

  1. aethewulf dedi ki...

    bizim yönetimin kadro ile ilgili bir sorunu var herhalde, bir yerde iyi kadro kurunca o kadroyu "iyi kadro" yapan herkesi hemen gönderip yerine o kadroyu sıradan hale getirecek arkadaşları takıma kazandırıyorlar. nerede iyi, takımla kaynaşmış ve başarılı hoca varsa gönderip, yeni bir hocanın da eline böyle absürd bir kadro veriyorlar. yeni yönetim sloganı önce hüplet sonra gümlet olsun bari, capri sun gibi önce parlayan sonra patlayan takım.

Yorum Gönder