Türk Futbolunun Darth Sidious'u: Hıncal Uluç


hıncal uluç

“Ben Fenerbahçe'nin şampiyon olduğunu geçen hafta söyledim. Bu iş bitmiştir. Bundan sonraki mücadele Şampiyonlar Ligi ve UEFA'ya gidecek takımın belirlenmesi için olacak. Bu iki yer için de 3 aday var. Galatasaray, Sivas ve Beşiktaş. "Fenerbahçe bu işi bitirdi" derken iki tesbitim vardı. 1- Fenerbahçe özellikle netice alma bakımından Beşiktaş'tan da Galatasaray'dan da çok önde…. 2- Bu fiziksel durum. Bunun arkasında bir de kimyasal durum var. Hasan Doğan, Beşiktaşlı olmasına rağmen aynen Turgay Demirel'in başında olduğu basketbol federasyonu gibi Fenerbahçe'nin ve Aziz Yıldırım'ın kontrolündeki bir federasyondur. Ve bu federasyon bir takım yanlışlar olursa, bunları daima Fenerbahçe lehine yapacaktır. Bunlar da herhangi bir sürprizin Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu engellemesinin önüne geçecektir. “ [1]

1 Nisan 2008’de Hıncal Uluç buyuruyor, Fenerbahçe şampiyon olmuş, Galatasaray ancak UEFA mücadelesi yapar çünkü Federasyon yalnızca ve tamamen Fenerbahçe’yi destekliyor. Bir ay sonra sonuç? Galatasaray şampiyon.

Darth Sidious Star Wars evreninde kötülerin en kötüsü, mutlak ve vücuda gelmiş hile ve desise olarak yer alır. Ancak derininde Sidious kötülük yapmak için kötülük yapan ve “yaşasın kötülük” diyerek bağıran bir deli değildir, Sidious Sith düşüncesinin somutlaşmış halidir. Sith kodu der ki “Huzur bir yalandır, sadece tutku vardır. Tutkuyla, kuvvet elde ederim, kuvvetle güç elde ederim, güçle zafer kazanırım, zaferle zincirlerimden kurtulurum. Güç beni özgürleştirsin”

O halde Sidious aksiyomunda huzur, dinginlik ve iyilik gibi ideal / metafizik sıfatlar yer almaz, duyguları reddetmek yerine içindeki öfke, nefret, hırs gibi duyguları manipule ederek keskinleştirecek, bu keskin duygular da onun zaferleri, zaferleri ise onun bizzatihi özgürlüğü olacaktır. Öfke amaca odaklanmayı sağlayabilir, nefret merhameti yok edebilir, hırs zayıflıklardan kurtaracaktır. Canlılar birbirleriyle beraber yaşayan varlıklar değil, birbirleriyle sürekli bir mücadele içerisinde varolmak içn savaşan ve bu savaşta da mutlak olarak diğerini yok edebilme gücünün tek geçer akçe olduğu bir evrende bulunmaktadır. Bu sebeple ahlak ancak ahlakı olmayanın diğeri üstünde avantaj sağladığı bir zayıflık, doğru ancak doğru söylemeyenin diğerini yanıltmak için kullanabileceği bir silah, sevgi ise ancak nefret edenin diğerini yok etmesinde kullanacağı bir araç haline gelir. Dolayısıyla kötülük bir perspektif meselesidir (Good is a point of view, Anakin) Zira en başta iyilik yoktur, birbirleriyle mücadele eden varlıklar içerisinde güçsüzlerin varolmak için güçlülere karşı kullandıkları bir yalan vardır.

Hıncal elbette Sidious tipi derin bir felsefe çerçevesinde hareket etmiyor. Yaptıklarının iyi olduğuna inanıyor, söylediklerinin doğru olduğu konusunda tereddüt etmiyor ve hayatın onu yalanlaması karşısında da pek utanç duymuyor. Ancak Sidious ile kesiştikleri nokta yalnızca korkunç kahkahaları da değil, Hıncal da Sidious gibi bitmez tükenmez bir öfkeye sahip, o da öfkeyi sürekli canlı tutarak hayata sarılıyor ve öfkesiyle bir “iktidar” elde ediyor. Bu iktidar sürekli tekrarladığı eleştirilerine ve kontrolsüz bir heyecanla yaptğı nutuklara bağlı olsa da başka insanların yaşamlarını ve akıllarını etkiliyor. Onun eleştirileri, örneğin futbol konusunda, somut durumun futbol bakımından analizi üstünden de gitmiyor, herkesin ve her şeyin temelde kötü olmaya meyyal olduğu bir düzende kişiler arasındaki ilişkilerden çıkan komplo teorileri ile sahadaki oyunu, saha dışı faktörlerin belirlediği yanılsamasını yaratıyor. O da Sidious gibi yalnızlık içerisinde ve o da bu yalnızlığı bir açıdan kutsallaştırıyor. Yalnızlık onu "özgür" kılmaktadır çünkü rahatça “eleştiri yapabilmektedir.”

O halde Türk Spor Medyası bir Star Wars evreni olsaydı, Darth Sidious’a en yakın şey Hıncal Uluç olacaktı. Medyanın en güçlü isimlerinden biri, fiziksel olarak andırması bir yana, onun da kendi çapında mind trickleri ve elbette forsu var.

-1- Mind Trick: Federasyonu Aziz Yıldırım Yönetmektedir

Yukarıdaki alıntıdan 10 ay sonra, 17 Şubat 2008 de yine Hıncal Uluç bu sefer Özgener Federasyonu’nun Fenerbahçeli olduğunu iddia ediyor. “Hayır, federasyonla başlayalım. Çünkü derbilerin, maçların bir önemi kalmadı benim için. Türkiye Futbol Federasyonu taraf olduğunu geçen hafta ilan etti. Resmen ve alenen Galatasaray'a cephe alıp, 'yok etmeye' karar verdi. Federasyonun bir numaralı adamı Mahmut Özgener, benim 40 yıllık arkadaşım; iki numaralı adamı Lütfi Arıboğan da benim 40 yıllık arkadaşım; ikisi de çok sevdiğim, çok inandığım insanlar. Ama artık onlara da inanmıyorum. Onlar da benim için artık Sayın Özgener, Sayın Arıboğan değil, Aziz Özgener ve Aziz Arıboğan oldu. Bu federasyonun yaptıklarını Galatasaray'a Aziz Yıldırım yapmaz” [2]

27 Kasım 2008 Tarihinde bu sefer başlık “Fenerasyon hakemleri Federasyonu Yıkar” Hıncal diyor ki “İki hafta üst üste Fenerbahçe'nin ve rakiplerinin maçlarında hakemlerin doğrudan sonuca etki eden yanlış kararları (Verilen ve verilmeyen penaltılar, gösterilen ve gösterilmeyen kartlar) hep Fener'in lehine ve rakiplerinin aleyhine oluyor. Bütün bunlara tesadüf demek biraz saf dillik olur, hele de etrafta her türlü şaibe kol gezerken.. Eskiler ısrarla "Şuyuu, vukuundan beterdir" diye yüzlerce yıldır altını çizmişken..” [3]

Ancak 2006 da da durum değişmiyor "Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe'nin kuklası durumuna düşüyor. Bütün hakem atamalarında Fenerbahçe'ye yaranmak için elinden geleni yapıyor. Selçuk Dereli, Fenerbahçe'nin istediğini ilan ettiği hakemlerden birisi. 'Bizim maçlarımızı Selçuk Dereli yönetsin' diye açıkladılar. Sen de bu kadar kritik maça Selçuk Dereli'yi veriyorsun. Fenerbahçe'yi susturmak, Fenerbahçe'ye hoş görünmek için. Haluk Ulusoy federasyonundan, Merkez Hakem Komitesi'nden daha Fenerli bir kuruluş bulamaz Aziz Yıldırım" [4]

Dolayısıyla Hıncal Uluç için Haluk Ulusoy, Hasan Doğan ve Özgener Federasyonlarının tamamı Fenerbahçe’li. Fenerbahçe bu federasyonların yönetiminde Şampiyonluk kaybediyor, bu federasyonların döneminde Türkiye Kupası kaybediyor bunlar önemli değil. Aziz Yıldırım kukla gibi bu federasyonları yönetmesine, hakem atamalarını belirlemesine, Galatasaray ve Beşiktaş aleyhine her türlü saha dışı oyunu yapmasına rağmen, her ne hikmetse, bu takımlar şampiyon olabiliyor. Fenerbahçe ise 5 sene üstüste kendi yönettiği federasyonla, kendi atadığı hakemlerle şampiyon olamıyor.

Elimizdeki sonuç şu, eğer Fenerbahçe Hıncal’ın öne sürdüğü gibiyse bu halde her sene şampiyon olması gerekirdi, yok eğer her sene şampiyon olamıyorsa da o halde durum Hıncal’ın anlattığı gibi değil. O halde Hıncal’ın bu iddiayı her sene tekrarlamasının nedeni de muhtemelen halkı uyarmak, kamuoyunu bilgilendirmek filan olamaz, öyle olaydı her sene somut olaylarla haksız çıkan bir iddiayı tekrar tekrar kamuoyu gündemine taşımaktan “hicap” duyardı, bir yazardan beklenen budur, ancak Hıncal’ın bu konuda hareketi zaten bu tipte bir yazarlık koduna yaslanmıyor. Hıncal bu sayede hem gündeme “bomba gibi düşüp” yazar kitlesinin kendisinden beklediği gündem oluşturma görevini ifa ediyor hem de Federasyonu gerçekten etki altına alıyor. Federasyon sürekli olarak Fenerbahçe ile özdeşleşme tehlikesi nedeniyle Fenerbahçe’ye ister istemez ayrımcılık yaparken, zan altında kaldığı için bu zanı yok etmek adına da çeşitli uygulamalara gidebiliyor. Hıncal’ın bu iddiası temelde başarısız ve başarısızlığı da kendi politikalarından kaynaklanan diğer büyüklerin yönetimlerine de kolay, basit ve kabul edilebilir bir “bahane” veriyor. Öyle ya Demirören yönetimi ne yaparsa yapsın şampiyon olamaz çünkü “federasyon Fenerbahçe tarafından yönetilmektedir” Galatasaray yönetimi istikrarlı bir şekilde kötü yönetilmiş değildir, “hakemler Galatasaray üstünde oyun oynamaktadır” Bu durum taraftarı da etkiliyor, bu sayede somut başarısızlık takımın kötü oynaması veya yönetim zaafiyetinden değil, “büyük, yüce, kutsal ve ulvi” kulüp üzerinde “oynanan oyunlar” gibi bir “adalet” konusu oluyor. Dış güçlere karşı mücadele eden kahramanlar başardıkları zaman “zafer” katmerlenerek büyürken, yenilgi de hiçbir zaman yenilgi olmuyor, “şerefsizlik” olarak adlandırılıyor.

Yani Hıncal hem herkes için bir özür yaratıyor, hem federasyonu bu şayialar ile zan altında bırakıp Fenerbahçe’ye karşı bir ayrımcılık yapılmasına zemin hazırlıyor hem de mercek sürekli Fenerbahçe – Federasyon ilişkisinde olduğu için futbolun diğer yönleri hiç tartışılmıyor. Manipulasyon, bir perspektif meselesidir ve belirli bir fayda yarattığı için üretilir yalnızca bir fayda yarattığı için üretilmiş ve kamuoyuna dağıtılmış yarı doğru olduğu için ahlaki değildir.

2- Mind Trick: Kutsal İttifak

Çok uzun bir zamandır Hıncal Uluç bir kutsal ittifak medyasından bahsediyor.

Sene 2005, “Genelde bir "kutsal ittifak" dediğim bir Fenerbahçelilik var ama Akşam ve Milliyet artık bunun sınırlarını aştılar. Utandım yani. “ [5]

Yine 2005, “Kanım dondu dinlerken.. İki defa.. Bir, duyduklarıma.. İki, Kutsal İttifak medyasının bu olayı görmezden gelip yok saymasına.. Spor gazeteciliğinin fanatik kulüpçülük adına geldiği yerin bu doruklara ulaştığını, ben, onlara "Kutsal İttifak" adını takan ben bile tahmin edemezdim... Ya- pa- ma- dı- lar!.. Siz hâlâ, Fener aleyhine verilmeyen, ama Galatasaray aleyhine verilen penaltıların tesadüfi hakem hataları olduğuna nasıl inanırsınız, bu tabloya bakarak?..” [6]

20 Nisan 2006’da ise Kutsal İttifak devam ediyor, “Kutsal İttifak medyası, olay anından başlayarak işizavallı bir anonsçunun üzerine yıkmak için tümtezgâhı kurdu. İşin başında da çok sevdiğim, aylarcabirlikte çalıştığım Melih Şendil olarak..“ [7]

Yani federasyonu kontrol eden, hakemleri atayan Fenerbahçe aynı zamanda medyayı da kontrol ediyor. Hiç kimse Fenerbahçe aleyhine yazı yazamıyor, o kadar ki şampiyonluğa giden maçta, Fenerbahçe yenildikten sonra “İbne Fenerbahçe Olamazsın Şampiyon” diye bağıran Manisalı anonsçular bu kadar suçsuz [8], bu kadar masum iken tutup bu adamcağızlara saldırıyor, o sahada isyan edip polisten dayak yiyen Fenerbahçe taraftarının yaptıkları da yanına kar kalıyor. Halbuki kendilerine “İbne Fenerbahçe” diye anons yapıldıktan sonra taraftar Manisa’da isyan ettiği için Fenerbahçe stadı kapatılmalıydı. Kutsal İttifak Medyasının yanlı yayıncılığı sayesinde Fenerbahçe’nin sahası kapatılmıyor ki, Fenerbahçe şampiyon olabilsin. O sene sonunda da şampiyon Galatasaray oluyor. Hıncal yansız, Hıncal tarafsız.

Kutsal İttifak terimi de elbette stratejik. Hıncal bu sayede bütün bir yazılı basını zan altında bırakırken kendisi “dürüst”, “tarafsız” oluyor. Bunun tek sebebi Aziz Yıldırım tarafından kontrol edilmemesi, o kesinlikle Galatasaray’ın çıkarlarını korumaya çalışan bir Galatasaraylı değil de, objektif olguları oldukları gibi anlatan bir Galatasaray’lı. Kutsal İttifak da elbette başarısız yönetimler ve taraftar nezdinde kabul görüyor, Türkiye’de medyaya güvenen, inanan, bir kişi bile yok, toplumsal güven araştırmalarında medya listenin sonunda, üstelik, medyanın olayları manipüle ettiği, çarpıttığı, esasında takımın başarısının da yeteri kadar yansıtılmadığı, gösterilmediği manasına geliyor. Medya Fenerbahçeli olduğu için Beşiktaş ve Galatasaray’ın sorunlarını (Federasyonun yanlı ve Fenerbahçeli olduğu) göstermiyor, onların başarılarını da küçümsüyor, dolayısıyla esasında göründüklerinden daha başarılılar, mutlu olmak için güzel bir sebep. Gerçekte olan ise, bu sayede yönetimlerin milyonlarca dolar kendilerine borçlandırdıkları ve kötü yönettikleri kulüpleri yönetmeye devam ettikleri. Nasılsa başarısızlıkların bir “deruni” sebebi ve başarıların “kahramanca” yönleri var.

3 – Force Push: Korkak Teknik Direktör

10 Mart 2009, “İtiraf ediyorum; ben hayatımda bu kadar ağır yanıldığımı hatırlamıyorum. Korkmaz ile ilgili ettiğim olumlu lafların hepsinden utandım. Bursa maçı bittiğinde kıpkırmızıydım. Futbolun f'sinden anlamıyor. G.Saray'ın başında bir saniye daha kalmaması lazım. Böyle korkak bir G.Saray hocası olur mu? Ali Sami Yen'de oynuyorsun takımda 8 tane savunma oyuncusu var. Bülent soyadını değiştirmeli “ [9]

6 Mayıs 2008, Galatasaray Sivas maçından sonra “Bana telefon ediyorsun: 'Hıncal ağabey maç kaç kaç?' diye. Maç da Sivas'ta olduğu için ben 'Sivas 3...' dedikten sonra devamında ne söyleyeceğimi bekler misin? Hasta bir Galatasaraylıysan telefonu fırlatır atarsın, sövmeye başlarsın. Sivas'ın Sivas'ta 3 atttığı maçı kaybetmesini aklın alır mı? Peki tersini söylesem... 'Galatasaray 5' desem 3 yemiş olacağını düşünebilir misin? İki tarafın attığı goller anormal. Çünkü maç anormal. Çünkü maçta normal bir şey yok. İki korkak hoca, rakibin zaaflarının üstüne gitmek yerine tabelaya bakıp ona göre oyun oynadı.” [10]

10 Haziran 2008, “Fatih Terim'in Portekiz'den korkacağını hiç tahmin etmiyordum. Sahaya futbol oynayacak değil oynatmayacak bir takım çıkardı 26 kişilik kadro yanlış, gönderilen 3 kişi yanlış, o 23'ten seçilen ilk 11 yanlış, taktik yanlış, takımı kenardan izlemesi yanlış Bu Fatih Terim felsefesinin, imajının iflasıdır. Rakibe göre seçim yapıyorsan bu işi bırak. Takıma güvenen birisi gelsin” [11]

7 Kasım 2007 “Galatasaray eğer bu sene şampiyon olmak istiyorsa Kalli'nin işine derhal son vermeli. Geçen sene devre arasında Gerets'i göndermeyi başarsaydı Galatasaray şampiyon olurdu. Yapmadılar. Şimdi dövünüyorlar. Adnan Sezgin söylüyor, "Gerets'i gönderemedik" diye. Gelecek sene bu zamanlarda 'Kalli'yi gönderemedik' diyecekler. Kalli doğru düşünme yeteneğini kaybetmiş. Kalli maçı okuma yeteneğini kaybetmiş.” [12]

11 Şubat 2009, “Türkiye'ye hücum futbolunu getiren Denizli, şimdi Beşiktaş'a hücum futbolu oynatmaktan korkuyor. Sivas çoktan arayı açardı ama Bülent Uygun'un korkaklığı yüzünden alakasız puanlar kaybettiler “ [13]

23 Kasım 2008, “Kötü futbol falan yok! Skibbe'yi yürekten kutluyorum. Art arda 3 deplasman mağlubiyetinden sonra 1 puan alarak iyi yolda olduğunu gösterdi. Bu girişi de, bu futbolun "F"sinden anlamayan korkak adamı Galatasaray'ın başında tutmakta ısrar eden iki Adnan'a ithaf ediyorum.” [14]

29 kasım 2005, “G.Saray veya F.Bahçe maçı 5-0 kazansaydı şaşırmazdım Gerets, F.Bahçe'den korktu. 1-0 öne geçtikten sonra da Daum korktu. Daum, oyunu okuyabilse, biraz yürekli olabilse 6 hikaye olurdu” [15]

Sanırım durum anlaşılmıştır, herkes korkak. Daum korkak, Gerets korkak, Denizli korkak, Fatih Terim korkak, Feldkamp gitsin, Skibbe korkak, Bülent Korkmaz? O da korkak.

Dolayısıyla Türk futbolundaki durum şu, federasyonu Fenerbahçe yönetiyor, hakemleri Fenerbahçe atıyor, medya Fenerbahçe kuklası ve tüm teknik direktörler bila istisna korkak. Doğruları gören Hıncal, bunları söyleyen Hıncal, cesur olan Hıncal, iş bilen Hıncal. Buna karşın korkak Bülent Uygun tarafından yönetilen Sivas lig lideri, korkak Denizli’nin takımı ikinci, Fenerbahçe her şeyi yönetmesine rağmen şampiyon olamıyor, medya da Fenerbahçe şampiyon olsun diye her şeyi yapmasına rağmen buna bir etkisi bulunmuyor. Teknik direktörler, böyle bir düzende şampiyonluk elde etme, birinci olma başarılarına rağmen hemen istifa etmeli, bunca mucizeyi yapmalarına rağmen takımları her maç 30 – 40 pozisyona girmediği için korkak olduklarını kabul ederek kulüpleri bırakmalı. Bunun adı da “futbol analizi”.

Hıncal Zincirinden Kurtuluş

Hıncal’ın ufak bir arşiv taraması ve aksi hemen ispatlanabilir söyledikleri bu kadar geniş bir kitleye intibak etmese ve her hafta tekrarlanarak bir inandırıcılık kazanmasa önemsiz olabilirdi, ancak bu konumdaki biri elbette insanları etkiliyor.

Onun kelimeleri ve iddiaları insanlar tarafından dinleniyor, forumlarda tekrarlanıyor, internette dolaşıyor, insanlar birbirlerine bu sözleri yayıyorlar. Hıncal görüşünde federasyonlar işlevsiz ve güvenilmez, medya yalancı ve taraflı, teknik direktörler iş bilmez ve korkak, yönetimler ise hep başarısız, hep kötücül, hep beceriksiz. Bu durum Türkiye’de futbolun algılanmasına zarar veriyor. Oyun kendi dinamikleri ile değerlendirileceği ve bu tip şayialar, komplolar ve usulsüzlükler istisna olacağı yerde bunun tam tersi oluyor. Komplolar istisna olmaktan çıkıp genelleşiyor, dolayısıyla ayrıksı ve infial uyandırıcı olması gereken suç bu kadar tekrarlanıp genelleştiği zannı sebebiyle de normalleşiyor. Norm bu olunca da bu tipte olaylar varsa dahi onlara karşı yükselmesi gereken toplumsal muhalefet etkisizleşiyor, zira insanlar yeterli ve güçlü bir tepki koyamayacak kadar bunu kanıksıyor veya verilen tepkiler de bu tipte bir “oyun” şemasında taraftarlar tarafından taraflı olarak yapılan ve kendilerine yönelik bir ayrımcılık isteyen hareketlere indirgeniyor. Diğer yönden taraftar psikolojisi de sürekli bozuluyor, şövenistleşiyor. Dış mihrakların takım üstünde oyunlar oynadığı iç mihrakların korkak olduğu bir atmosferde takımlarının bilinçli ve istikrarlı olarak büyük haksızlıklara uğradığı zannındaki taraftar öfkesini yöneltebileceği bir yer de olmadığından haksızlıkların kaynağı olan kurumlara (üç büyükler için fenerbahçe ve federasyon, anadolu kulüpleri için istanbul takımları ve federasyon) yöneliyor, diğer taraftarlar mutlak kötülüğün temsilcisi olarak şehirlerine geldiği için de futbolda şiddet eksik olmuyor. Rasyonel bir şekilde analiz ve eleştiri ortadan kalkıp, irrasyonel süreçler ve komplolarla olanlar açıklandığı için takımların gelişimi de sağlanamıyor. Sağlıklı bir eleştiri ortamının yaratacağı faydalar bütünüyle konu dışına çıkıyor. Bu şekilde bir eleştiriden sonra sorumluların belirlenmesi (kötü yönetim, kötü transfer politikaları vs) ve daha iyinin gösterilmesi yerine herkesin herkesi tam ve mutlak olarak kötü olmakla suçladığı, suçun hep ötekilerde olduğu ve başarısızlıkların hep dış kaynaklı olduğu bir atmosfer ortaya çıkıyor, bu tipte bir atmosfer ise elbette yöneticiler, futbolcular ve teknik direktörler için sorumsuz bir ortam yaratıyor. Öyle ya, federasyon bilinçli olarak kimin şampiyon olacağını belirliyorsa bu halde kadroların ne suçu olabilir?

Hıncal Uluç öfke yayıyor. Hıncal Uluç nefret yayıyor. Hıncal Uluç insanları sağlıklı bir eleştiri yapmaktan alıkoyup, onları kötülerle daha kötülerin arasındaki bir mücadele atmosferinde birbirlerine düşürüyor. Dolayısıyla Hıncal Uluç kötüniyetli olmasa ve amacı buna yönelmese de futboldaki şiddet atmosferini arttırıyor. Bu sebeple ondan somut bir eleştiri ve analiz ile kurtulmamız lazım, hesap vermesi için değil bu aşamayı çoktan geçtik yalnızca daha fazla zarar vermemesi için.

------------------------------
Kaynakça:
[1] http://arsiv.fotomac.com.tr/2008/04/01/yaz1290-50160-106.html
[2] http://www.fotomac.com.tr/2009/02/17/yaz1290-50160-105.html
[3] http://www.sabah.com.tr/2008/11/27/haber,81D5264FDAE64B4F85BA2A0B688BFDD6.html
[4] http://arsiv.fotomac.com.tr/2006/12/05/yaz1290-50160-109.html
[5] http://arsiv.fotomac.com.tr/2005/08/16/yaz1290-50160-111.html
[6] http://arsiv.sabah.com.tr/2005/12/08/yaz02-10-123.html
[7] http://arsiv.sabah.com.tr/2006/04/20/uluc.html
[8] http://www.milliyet.com.tr/2006/04/18/son/sonspo34.asp
[9] http://www.fotomac.com.tr/2009/03/10/yaz1290-50160-101.html
[10] http://arsiv.fotomac.com.tr/2008/05/06/yaz1290-50160-105.html
[11] http://arsiv.fotomac.com.tr/2008/06/10/yaz1290-50160-101.html
[12] http://arsiv.fotomac.com.tr/2007/11/07/uluc.html
[13] http://www.fotomac.com.tr/2009/02/11/yaz1290-50160-115.html
[14] http://www.porttakal.com/haber-korkak-adam-180538.html
[15] http://arsiv.fotomac.com.tr/2005/11/29/yaz1290-50160-108.html


10 comments:

  1. tathar dedi ki...

    okuduğum ve duyduğum en iyi uluç analizi.

  2. alessandro del piero dedi ki...

    evet belki hıncal söylenildiği derecede manipülasyon ve komplo üretmede başarılı, kitlelere her şeyin altında bir buzağı aratma konusunda usta ama bu neyi değiştirir ki? uluç'tan kurtulduğumuzda geride kalan basın veya medya unsurları çok mu temizler? hıncal bütün bunları yaparken ben eminim ki hiçbir yerden direktif almıyor, birilerinin adına konuşmuyor yalnızca kendi ne hissediyorsa(yanlış ya doğru) onları söylüyor.. ya diğerleri? biliyoruz ki kitleleri belki hıncal kadar etkileme gücüne sahip olamayan pek çok basın mensubu ya art niyetli ya güdümlü olarak en az hıncal kadar uğraşıyorlar manipülasyon yaratma adına.. tek farkları bu derece başarılı olamamaları.. ben bir gs'lı olarak elbette memnun değilim uluç'tan ve onun dayanaksız, mesnetsiz sallamalarından, iddialarından.. öte yandan şunu da biliyorum ki federasyonun şu anki başkanı da mhk'nin başkanı da tescilli birer fenerli ve hatta bıçak olayıyla gündemde uzunca süre yer tutmuş kemal dinçer federasyonda çok önemli bir görevde.. ama ne hikmetse bu derece kötü ve zararlı olan uluç dışında medyadan tek bir insan evladı dahi çıkıp nasıl böyle bir saçmalık olabilir demiyor.. federasyon pratikte ister fb yanlısı davransın ister davranmasın, şu görüntüsüyle nasıl inandırıcı olabilir ki? hıncal eleştirisini yapmış biri olarak, sizce çok mu normal bu durum? ama hıncal orada olmasa siz de biliyorsunuz ki bu komikliği eleştiricek tek bir insan yok. baştan aşağıya saçmalıklarla dolu olan bu spor dünyamızda maalesef hıncal gibi unsurlar elbette rağbet görücek ve hatta gerekli bir misyon üstlenicek? tüm spor medyasında ve futbol ortamında aynı ergenekon operasyonu gibi bir temizlik hareketine girişilmediği sürece de ben hiçbir zaman yanında yer almıyacağım hıncal'dan kurtulmamız gerektiği görüşünde.

    böyle kirli bir ortamda elbette bir adet darth sidious'a ihtiyaç olucaktır..

  3. Adsız dedi ki...

    elinize ve emeğinize sağlık.

  4. Adsız dedi ki...

    dehset bir yazi olmus.

  5. Adsız dedi ki...

    bu adamdan bir kez daha tiksindim cidden.
    Bu arada del piero , iyi güzel bu adamlar tescilli Fenerbahçe'li ve hıncal bu olayı güya eleştiriyor.

    e haluk ulusoy çemişgezek spor'u mu tutuyordu ?
    ali samiyen'de gol sevinçleri yayınlandı kare kare , bir kez bile hıncal eleştirmiş mi acaba , gs'li federasyon başkanı olur mu diye ?

    neresinden tutsan elinde kalan saçmalıkları ortaya atan bi adam işte.

  6. Adsız dedi ki...

    tebrikler.. güzel bir analiz olmuş...

  7. Adsız dedi ki...

    helal olsun hocam, hakketen de isin gucun yokmus oturmus bu yaziyi yazmissin

  8. Flying Dutchman dedi ki...

    Mind trick olayında atlanan bir hadiseyi de ben ekleyeyim. Hıncal bu mind trickleri Haşmet'e uygular hep, buradan da bir sith lordu olduğu bellidir..

    Hıncal:Fenerbahçe'den 2 takım çıkar ikisi de CL finaline oynar
    Haşmet: Yok Hıncal abi o kadar da değil
    Hıncal: Hayır Haşmet oynar, 2 takım çıkar ikisi de oynar
    Haşmet: Aslında bakınca evet oynayabilir

  9. Flying Dutchman dedi ki...

    Selamlar yine,
    Sanırım bu resim bu blog tarafından üretilmiş, kendi blogumdaki bir yazıda resmi kullandım ama başka bir siteden almıştım, bugün asıl yaratıcının Papazın Çayırı olduğunu öğrendim Ortega'nın blogundan...

    Kusurumuza bakmayın atlamışız...

  10. PVH dedi ki...

    Onemli degil Flying Dutchman. Gelip bunu belirtmeniz bile incelik, tesekkur ederiz.

Yorum Gönder