Gaziantepspor'un Kadıköy Muharebesi



Anadolunun aslanı; hepimizin medar-ı iftiharı, küffarın adını duyduğunda tir tir titrediği ve ayak sesinini duyan kafirlerin hatta ecnebilerin, mecusilerin ve dahi putperestin mehteran duymuşçasına kalplerini gümbür gümbür davullarla gümbürdeten, zırıl zırıl zurna gibi habis dillerini zırıldatan, çevganilerin çıngıraklarını çıngır çıngır çıngırdata çıngırdata salladığı gibi ruhlarını çınlatan, 7 iklimdeki 77 milletin hatta yerlerin ve göklerin adını ancak ulularla bir andığı, anı anlısında, şanı şanlısında Türkiye Süper Ligin dördüncüsü namlı Gaziantepspor ile küffarların küffarı ve dahi rezillerin rezili, Bizansın yeryüzündeki simgesi, aynı anda hem federasyonu ve dahi medyayı, cemil cümle hakemi, Mısır Firavunlarını, Babil Hükümranlarını, Acem krallarını, Roma imparatorlarını, Nemrut'un zulmünü, Karun'un kesesini, Yezid'in elini ve bilcümle hükümetleri kirli karanlık odalarında, çamur bağlamış konaklarında, irinden saraylarında yöneten ve dahi zakum ağacı gibi zehirli dilleriyle, memleket evladına bir gün olsun gün yüzü göstermeyen Fenerbahçe nam Türkiye Ligi ikincisi arasında oynanan hayat mebat, ölüm kalım, ezel ebed müsabakasını seyredenler bir büyük niyet-i fethi görmekle elbette saadet buldular.

Müsabaka, Fenerbahçe nam takımın, Bizansın tüm fahişelerini hasetinden kıskandıracak ve entrika, dalavere alanında Teodora'ya rahmet okutacak bir biçimde Gaziantep ceza sahasına, Kuş diyarından Niang'ı sokmasıyla başlayınca elbet Gaziantep'in soyu Battal Gazi'ye dayanan, Eyüp Sultan hazretlerinden feyz alan, bıyıklarını burduğu takdirde Buda ve Peşte'de üç prensin korkusundan altlarına hacet ederek yüzlerinin kızarmasına sebep olan Yeniçeri Ağası Hamdullah Paşa'nın torunu kabilinden müdafisinin yerli yerine okka gibi kondurduğu depik ile karşılaşacaktı. Saniyen seyredenler ohlar çekip ohlayarak, şükürler çekip şükrederek gönüllerinde bir demir hinda bağ şerbeti bulmuşçasına rahatlarken, küffarın yediğini hakkıyla görüp de ses etmeyen hakem namlı evlad-ı ademin bu sefer haçlı ordusuna karşı İslamın kılıncını dik tutan mümine yaptığı hayırhahlık sebebiyle hep beraber dualar ederek ve dahi ölülerine, atalarına, doğmuş ve doğacak olanlarına her şeyin maliki Cenab-ı Hakk'ın rıza göstermesini dileyerek teskin oldular.

Şükür! Tolunay Paşa müdafayı Çanakkale tabyalarında 17, 18, 21 yaşında aslanlar gibi kükreyen mehmet ve Plevne müdafaasında Gazi Osman Paşa'dan feyz alarak durmaya sevk etmişti de, küffarın çocukları türlü hile, desise yapmaya çalışsalar ve top denilen meşinden yuvarlığı sahanın bir sağ yanına sağlayıp, bir sol yanına sollayıp, ortasından ortalayıp, kimi anda dikine, akabinde kanattan gelmek suretiyle hücum üstüne hücum etmeye ah etmiş olsalar dahi bütün bu gayretleri imanın gücü karşısında helak oluyor, üreciklerimizde en ufak bir tereddüdün nişanesi bulunmuyordu.

İsmi yeryüzünde hep kalasıca, İskender'in bugünkü temsilcisi ve Roma Kayzerlerinin ancak gıpta edebildiği Tolunay Paşa topçularına Çin'i yıkan Kürşat, Kazak'ı perperişan eden Kül Tigin, Hazar'ı yakan Hülagü gibi acımasız ve dahi merhametsiz olmayı emir eylemişti ki Emre namlı yüreği aslandan, elleri kaplandan, dişleri panterden eksik olmayasıca yiğit, küffarın en küffarı Lugano namlı kafir ister korner olsun ister başka vesile her surette ceza sahasına girdiğinde gömleğini alarak ve yanlarından tutarak, boynundan sarılarak, bacaklarına da depiğini atarak bu şam şeytanı yer yüzü golyatını Davud'un ezdiği gibi eziyordu. Calut bağırdıkça bağırıyor, yerlerde tepiniyor, per perişan ve halsiz üstünü başını çıkartıyor velakin hakemlerin hakimi, adaletin adili efendi hazretlerinin yüreği bütün bu pozisyonlar karşısında deredeki alabalık gibi dimdik yolunda yürüyor, gözleri ilahi adalet ile apak olmuş bu dayakların bin katını haketmiş Calut'un çaresizliğine bir düdük olsun tiz etmiyordu.

İster Evropa işi olsun ister mümin imalatı tüm saatlerin 33.dakikayı gösterdiği anda Kuş diyarının ünlü küffarı, eliyle çelikleri yamultan ve gözlerinin kemliğiyle Çin diyarından gelen porselenleri dahi çatlatan, yüreği kara, gönlü kara Niang, Emre namlı Allah Aslanı'nın bir temasıyla yerlere çalınıyor, toprağın içerisine adeta girerek bir daha da düştüğü yerden kalkamıyordu. O an göğsünde yiğitlik olanlar hay çekip haylar ile, hu çekip hular ile bin hayra vesile haykırırken, İstanbul'un Galatasından, Trabzon'un Farozuna kadar alemlere nam salmış türlü kabadayının nidasıyla camlar ve dahi çerçeveler sallanarak, yaşını başını almış, ununu elemiş eleğini komodinin üstündeki en güzel yere asmışlarda dahi ceng ateşini derinden yakıyordu.

İşte bu suretle oynanan ilk half boyunca, küffar kah geldi, kah gitti ancak Murat dağından Yunan'ın üstüne akan ve Sakarya önlerinde bir koca haçlı ordusuna dur diye bağıran Gaziantep'i bir kere olsun geçemedi. 3 puanla abad 1 puanla şampiyon olacak olan Gaziantepspor'un aslanları devre arasına girdiğinde tabelada 0-0 yazıyor, küffarın yediği türlü dayak, tokat, sille, depik, künde ve el ense İslam aleminin ruhunda saadet çağlayanları gibi taşarak, Mekke'den, Kudüs'e ve oradan Acem'e kadar Devlet-i Aliye'nin hükmettiği her toprak üstünde zelzele gibi dualar okunmasına sebep oluyordu.


Ya Rab! ikinci halfın başlamasıyla saadetlerimiz adeta Kaf Dağının ardında yaşayan devler gibi devleşiyor, Rum'un Siklopsları gibi büyüyerek, titanların kat'ına çıkıyor ve dahi Serberus'un beş başı gibi dallanıp budaklanarak ruhlarımızda huşu dalgaları yaratıyor, bu tsunami dakikalar birbir geçip giderken muradımız olan küffarın rezlüfelaket içerisinde per perişan oluşunun ümidiyle dualarımız sıklaşıyordu.

Öyle bir an geldi ki şükür nidaları semada dolaşarak Hint'te ve Çin'de yankılandı, Amerika namlı kıt'aların en yenisinde sokak sokak, mahalle mahalle, şehir şehir seyrederek müminlere kudret, küffara da acı dolu bir korku şerbeti içirdi.

Şöyle ki, Gaziantepli bir bahadır, Alex adı verilen, Allah'u Teala'nın adem evladına benzesin diye bir gıdım saç teli dahi vermediği, 40 tilkiyle 40 tavşanı kovalarken kuyruklarını yek diğerine dahi sürttürmeyen, sinsilik Acem diyarı, merhametsizlik Hitit, kurnazlık Rum eli olsa küllisinin hükümranı olabilecek, küffar reisinin mide bölgesine okkalı bir depik yerleşiyor, şükrü senalar, hayrü senalara karışırken iki büklüm aciz yerde deb deb debelenen Alex'in sureti hepimizin göğsünü yararak cennet havasıyla dolduruyordu.

Küffar kah oradan kah buradan gelerek, kah bastırıyor kah geriliyor, Gaziantepspor'un saldırıları karşısında per perişan ve çaresiz ve dahi halsiz kalmak suretiyle umudunu yitiriyor, ümidini gayb kuyularında kaybedip üzüntüden delilere dönüyordu ki, insan sandığımız, uğruna hayır duaları ettiğimiz hakem namlı mahlukat Bizans'ın kirli bahçelerinden çıkan direktiflere bir kere daha boyun eğerek al kartını adı sahabelere karışasıca, Alex'in belası bahadır Mehmet'e göstermek suretiyle adeta hepimizin yüreklerini ortadan ikiye ayırıyordu.

Heyhat Altay ve Tanrı dağının eğilerek suretine baktığı Tolunay Paşa'nın talebeleri birer kasırga gibi duruyor, tornado gibi vuruyor, her temasta deprem yaratarak, tabi afet gibi Fenerbahçe küffarının önünde etten ve kemikten birer duvar gibi yükseliyorsa da allem ve kallem edilerek, türlü haksızlık, hile, hurda, desise, yalan ve daha nice adı burada zikredilmeyecek oyunlarla meşin yuvarlak kalemize duhul ediyor, müsabaka tabelada Fenerbahçe küffarı lehine 1 hanesiyle biterken, Gazi Osman Paşa'nın Plevne müdaafası ile bir tutulacak bir müdaafaya rağmen Gaziantep kendisini abad edecek 1 puana dahi kavuşamıyordu.

Ümidimiz bitmedi! Küffar mutlaka tökezleyecek ve helak olacaktır! Zafer inananlarındır.


4 comments:

  1. EMRE dedi ki...

    Muhteşem bir yazı helal olsun...

  2. KaanKRBY dedi ki...

    Mükemmel bir yazı.
    İhsan Oktay Anar okur sandım kendimi bir ara.

    Kendinize yakıştırırmısınız bilmem ama bu bloğun genel anlamda çok farklı bir misyonu var.
    Futbolu ve taraftarlığı hayatın bir parçası değil, o parçaların her birinin içine nufüs etmiş bir nefes olduğunun kanıtı, tüm yazılanlar.

    İsterse o parçanın adı edebiyat olsun, ister felsefe.

    Eyvallah

  3. admin dedi ki...

    Bugüne kadar okuduğum en farklı futbol yazısı olabilir. Elinize, yüreğinize sağlık.

  4. gumgumok dedi ki...

    Hakikaten ben de Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası; Mungan'ın Cenk Hikayeleri'nden bir parça okuyor gibi hissettim. En iyi blog ödülüne layık bir yazık olmuş.

Yorum Gönder