Herkesin Bildiği, Kimsenin Söyleyemediği
Bir ülke hayal edin, basketbola milyon dolarlık yatırımların yapıldığı. Öyle bir ülke hayal edin önümüzdeki sonbahar 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonasına evsahipliği yapacak. Ve düşünün öyle bir ülke ki basketbol kültürünün zenginliğini ve derinliğini ölçmek için 2000 yılından bu yana o ülkenin basketbolunu domine eden iki büyük takımından iz tutmak yetsin. Ve yine öyle bir ülke hayal edin ki bu iki büyük takım arasında oynanan final serisinde yaşanan ve basketbol tarihine kara bir leke olarak geçen doping skandalına ait en tatmin edici bilgiyi o ülkenin basketbol federasyonu başkanının bir erkek dergisine verdiği röportajdan öğrenelim. Ve bu resmin orta yerinde koca bir spor basını, neresinden tutsan elinde kalacak bu garabeti görmemeye, yazmamaya, konuşmamaya yemin etmiş olsun.
Malumunuz Baskebol Federasyonu’nun başkanlık yapamadığını, otoritesini kullanamadığını itiraf etmekten çekinmeyen başkanı Turgay Demirel erkek dergisi Boxer’a röportaj verdiğinden beri sular durulmuyor. Yazılı ve görsel basının beceremediğini maharetle yerine getiren ve gayet başarılı bulduğum Salsa Basket bu röportajı da ıskalamadı, ve bizler gibi basketbol hususunda önemli haberleri “gizemli iç çamaşırı modeli” ya da “vücut boyama festivali” haberleri veren dergilerden takip etmeyi akıl edemeyenleri haberdar etti.
Turgay Demirel, bu erkek dergisine verdiği röportajda, özetle Fenerbahçe ve Efes Pilsen arasındaki final serisine damgasını vuran doping olayında, yasaklı narkotik maddenin kurayla çekilen iki oyuncuda çıkmasının bir tesadüf olmadığını, ülkeye sokulması bile yasaklı “cathine” maddesinin çok profesyonelce seçilmiş, özel bir madde olduğunu ve organize olması muhtemel bu hareketin soruşturulması gerektiğini beyan ediyor. Dahası bir tahminde bulunup “belli bir süre sonra” kamuoyunun herşeyi öğreneceğini, illa “birileri”nin konuşacağını öngörüyor. Söz konusu olan o spor dalının en önemli organizasyonunda yaşanan bir skandal ise, bulunduğu makamın “öngörü” değil “icraat” makamı olduğunu artık hatırlatma ihtiyacı duymuyoruz.
Final serisinin 3. maçında hakemlerin Efes Pilsen lehine kararlar vererek maçın sonucuna tesir ettiği gözleminde bulunup, elinden bir şey gelmediğini, art niyetli olduklarını düşündüğü bu çeteye mahkum olduğunu söylediğinde, oturduğu koltuğun “gözlem” ve “şikayet” değil “icraat” makamı olduğunu söylerken gereğini yerine getireceğine getiremezse de onurlu bir şekilde istifa edeceğine inancımız ne kadarsa, son röportajından sonra harekete geçip bu doping olayını aydınlatacağına inancımız o kadar.
PVH olaydan hemen sonra bir yazı yazıp bu yasaklı narkotik maddenin içeriği ile ilgili bilgi vermişti. O dönemde olayı Kerem Gönlüm’ün kişiliğine indirgeyip, “ Kerem dosdoğru adam, yapmaz öyle şey, meyve çayında, keten tohumunda bile var bu madde” diyenler çıkmıştı. Bu bakış açısına şuursuzluk demek artık naif kaçar. Aslında öğreniyoruz ki bu süreçte “Efes”liler oldukça stratejik davrandı. Ihlamuru fazla kaçırmış Kerem Gönlüm’ü arenanın ortasında bir başına bırakıp, eline de bugüne dek hiç leke sürülmemiş onurunu, oyuncu kişiliğini verdiler. “Yaşın küçük, sabıkan yok, az yatar çıkarsın, biz sen içerdeyken ailene bakarız” diyen düşük bütçeli mafya filmlerine has bir tezgahla bu skandalı münferit bir olay olarak sundular.
Söz konusu maddenin Kasun’da da bulunduğunun ortaya çıkması bu tezgahı bozmaya yetmedi. Nihayetinde yasal üst limitin altında idi. Kasun’un kanunen suçsuzluğu tedirgin yüreklere su serpti. Kazanmak için her yolu mübah gören zevatın aklına kanunen ülkeye sokulması bile yasak narkotik bir maddeye bir sporcunun kanında rastlanıyorsa, bunun azı - çoğu olur mu diye sormadı. Bu ülkenin basketbolunu düzenleyen kurallar etik değerlere, toplumsal vicdana galebe çaldı. Biz bu ülkenin en köklü basketbol takımıyız diye şişinenler, “hoca görmedikçe kopya mübahtır”, “radar yoksa ben basarım abi”ci anlayışlarıyla, utanmadan sıkılmadan, tahkim kurulunun verdiği kararın arkasına sığınıp, “limitin altındaysa narkotik madde kullanmak mübahtır” dediler.
Turgay Demirel’in açıklamasının zamanlamasının, yerinin savunulacak hiçbir tarafı yok. Basketbol federasyonu başkanının bu açıklamayı kendi güçsüzlüğünü açık edercesine ve aba altından sopa gösterir edayla yapışına alkış tutacak da değiliz. Ancak bu açıklamada ciddiye almak zorunda olduğumuz unsur bu doping olayının münferit ve tesadüfi değil gayet organize olduğu iması. Federasyon başkanının dillendirdiği bu husus doğruysa sormamız gereken sorular var:
1. Birden fazla sporcuya, maçtan önce, yarılanma hızının gayet yüksek ve zaman geçtikçe kanda tespitinin giderek zorlaştığı bilinen bu narkotik ve performans arttırıcı maddeyi dağıtan “torbacı” kim?
2. Dahası bu ülkeye girişi yasak bu maddeyi yurtdışından tedarik edip o “torbacı”ya ulaştıran kim?
3. Turgay Demirel’in röportajında konuşacağını muştuladığı kişiler kim?
4. Artık bir sporcunun dalgınlığı olmaktan çıkıp, organize narkotik bir suçtan bahsediyorsak, neden bunun ortaya çıkması için Turgay Demirel’in öngördüğü zamana ihtiyaç var? Birileri bu işin açıklığa kavuşmasını engelliyor mu?
Aslında çok uzun bir süredir bu maddenin nereden temin edildiği ve kimin tarafından sporculara dağıtıldığı sorusuna verilen cevaplar belli isimler üzerinde yoğunlaştı. Mehmet Demirkol, çoğu sağır ve kör spor yazarının aksine bu maddenin 4 kişinin organizasyonuyla İsrail’den getirtildiği ve 3. maçtan önce “enerji verir” denilerek şekerleme gibi dağıtıldığı ve sadece Amerikalı oyuncuların almayı reddettiği iddialarına Efes Pilsen’in cevap vermesini istedi. Belki bu “şekerleme”leri oyunculara dağıttığı iddia edilen Ergin Ataman’dan da bu iddiayı yalanlaması istenebilirdi. Ancak böylesi vahim iddialara Efes Pilsen’in verdiği yanıt tahkim kurulunun verdiği karara atıfta bulunmaktan öteye geçmedi. Olay ilk ortaya çıktığında “bu madde doping değil, meyve çayında bile var” diyen efes Pilsen kulüp doktorunun hipokrata bağlılığına ne kadar inanıyorsam, Efes Pilsen’in hukukun üstünlüğüne olan bu gözyaşartıcı saygısına o kadar inanıyorum.
Kanunların toplum vicdanında açılan yaraya merhem olamadığı, etik değerleri gözardı ederek uygulandığı biryerde adaletten bahsedemeyiz. Bu olsa olsa minareyi çalanın kılıfı bulmaktaki hünerine methiye düzmektir. Tahkim Kurulu’nun verdiği karara karşı çıkacak değiliz. Ancak bu kararın arkasına sığınarak, organize bir suç iddiasını cevapsız bırakan, ondan da geçtim 2 sporcusunda birden narkotik madde tespit edildiği halde bu işin ahlaki sorumluluklarını gözardı eden bir kulübün taraftarı o kupayı nasıl içine sindirir, ben işte onlar adına üzülüyorum.
4 Şubat 2010 17:51
Keşke bizim oyuncuların hepsine sınırın altında madde verseydik de bişey olmasaydı ,bi de üstüne "şampiyon olamazsak şubeyi kapatırız" diye federasyonu üstü kapalı "bizi şampiyon yapcaksınız ulan" diye gözdağı verseydik kesin şampiyonduk.Bi de üstüne ağlardık bizim oyuncularımızın sabıkası yok,yürekleriyle kazandılar felan oooohh ne güzel olurdu.
5 Şubat 2010 03:03
keşke efes, federasyon başkanını seçtirip sonra kukla olarak kullansaydı ülkerin yaptığı gibi.
5 Şubat 2010 03:17
Kucuk Hincallar rahatsiz. Bir de kucuk Hincallar hala ulker esprisi yapiyor, cok uzucu.
5 Şubat 2010 03:19
cowboybebop sana tamamen katiliyorum,keske biz her zaman her sporda hakki yenen garibani oynayan takim olabilsek
5 Şubat 2010 07:18
keşke adsız olanların da adı olsa da kimlerle aynı oksijeni soluduğumuzu bilsek; keşke adsız olanlar da ya bu yazıda ne yazıyor bir okuyayım da ondan sonra yorum yazayım dese, keşke adsız olanlar da fındık kabuğunu doldurur cevaplar verse (ya da eleştiriler yapsa), keşke adsız olanlar da ezberden cevaplar ya da sloganvari cevaplar ya da ilkokul öğrencisivari cevaplar vermese
5 Şubat 2010 09:17
keşke adsız olanlar da birazcık zeka olsa
keşke adsız olanların da adını yazacak medeni cesareti olsa
keşke adsızlar bir gün gelse de elalemin seyiyle gerdege girmese
5 Şubat 2010 19:22
http://2.bp.blogspot.com/_dGmRzxBe69c/SuFuPUANkLI/AAAAAAAAAHI/-mL_4MYq0hs/s1600-h/cathine-efes.jpg
ps: myknmnrlzsd