30 Haziran 2008

EURO 2008 Finali


final01

Turniermannschaft vs Espana

torres

“Harika bir his. Gerçekten başardığımıza inanamıyorum. Bana öyle geliyor ki İspanya’ya dönene kadar da olanları tam olarak anlayamayacağız.”
Fernando Torres, 24, Futbolcu

final

“İzleyemiyorum, inanamıyorum, gerçekten hak ettiler”
Eva Lumbreras, 38, Öğretmen

bastian

“Eve dönüp, çalışıp, kendimizi geliştirmeliyiz.”
Joachim Löw, 48, Teknik Direktör

aragones

“Genelde ne hissettiğimi göstermem, yapım bu, ancak bugün kimi oyuncumlarımın yaptığı şeyler beni duygulandırdı.”
Luis Aragones, 69, Teknik Direktör

aragones

Ağlıyorum, bunun için tam 44 sene bekledik. Ne yapabileceğimizi göstermemiz gerekiyordu ve gösterdik.”
Hector Lopez, 28, Telefon mühendisi

kupa

“Campeones”
Marca, 70, Gazete

solen

“Bu yalnızca başlangıç, en iyisi önümüzde duruyor. Şimdi Dünya Kupası için çalışacağız.”
José Luis Rodríguez Zapatero, 47, Başbakan
Devamı ...

Aragones - Sistem - Transfer


aragones

Bugün (sizin hatrınıza dün diyelim) şahane bir final maçı izledik, en azından keyifli, heyecanlı, gol pozisyonlu, penaltılarla bitmeyen, güzel bir maç oldu. Fenerbahçe'nin hocalığı için Aragones ismi ortaya atıldığından beri İspanya'yı daha farklı bir gözle izliyorduk. İspanya'nın kadrosu turnuvanın en iyi kadrolarından bir tanesi, belki de en iyisi, Aragones'in de bu kadroyu en iyi şekilde kullandığına şahit olduk.

Maç başında taktiksel dizilişleri gösterirken 4-1-4-1 olarak gösterseler de biz o aslında öyle değil 4-4-1-1 olacak desek, yok arkadaşım o öyle değil diyemez kimse. Senna daha bir defansif orta saha gibi oynamış olsa da onu 4-1-4'ün 1'ine yazmak yerine Fabregas'ı 4-4-1'in 1'ine yazmak daha doğru olur sanırım. İlk 5 dakika dışında orta sahada isabetli pas yapan, Almanların turnuva boyunca rakiplerini dağıtmak için kullandıkları kanatlara pas akışını kesen ve Alman orta sahasını çok da yaratıcı olmadığı orta sahanın ortasında oynamaya zorlayan İspanya hak ederek kazandı bu maçı. Bu oyun düzeninde özellikle Almanların hücumda etkili sol kanadını tamamen etkisiz hale getiren sisteme bakınca orta sahada kanatların defansa katkısının bu oyun düzeninde ne kadar önemli olduğunu anlarız. Peki turnuva boyunca rakiplerini çok iyi analiz eden, hepsini zayıf noktasından yakalayarak vuran Aragones Fenerbahçe'ye nasıl bir oyun oynatacak?

Aragones yukarıda anlattığımız 4-4-1-1 oyun düzenini Fenerbahçe'ye de oynatmak istiyorsa Fabregas yerine Alex'in oynayacağını, Uğur ve Kazım'ın bir maç Almanya maçındaki gibi oynayıp 10 maç markaj yemiş Ballack gibi oynayacağını bilmesi gerekiyor. Yok ben ısrarla bunu oynarım diyorsa da iki tane kanat oyuncusu kapıp gelmesi gerek. Aurelio'nun durumu belirsiz olduğu için orta sahanın ne olacağını da bilmiyoruz. Aurelio giderse Emre-Maldonado ikilisi ile mi oynayacağız yoksa Maldonado yerine bir futbolcu mu alınacak? Aslında daha önce de bahsetmiştik, Alex'i oynatmak istiyorsanız iki forvetle oynayamazsınız, bunu nerden biliyorsun diye soranlara Daum zamanında Alex - Nobre - Anelka üçlüsü oynarken kaybedilen puanları (sadece bu sistemde puan kaybetmiştik o yıl) ve Zico'nun ilk zamanlarında oynattığı sistemin düştüğü durum ve Newcastle maçı sonrası tek forvetli sistemin alkışlanmasını hatırlatabiliriz. Şu yazıda geçen seneler yaşadığımız sıkıntıları anlatmıştım ve aethewulf bu yazıya yaptığı yorumla Fenerbahçe'nin dizilişini tartışmıştı. Aslında Fenerbahçe'nin 4-5-1 gibi görünen dizilişine bakında Aragones'in istediğini yapma şansına sahip olduğunu söyleyebiliriz, fakat yine tartışma gelir orta sahada ve kanatlarda iki yönlü oynayabilen oyuncularda tıkanır. Emre'yi iki yönlü bir oyun oynayacağı umuduyla aldık. Umarım Appiah'ı sağ kanat oynattığımız gibi onu da sol kanatta oynatıp kanadın hücum üretme potansiyelini kırıp orta sahayı 10 metrekarelik alanda pas dağıtmaya çalışan oyunculara teslim etmeyiz. Bu yüzden Aurelio'nun kalmaya ikna edilmesi çok önemli. Aragones'in Deivid'i sağ kanatta oynatır mı bilmiyorum, oynatırsa nerede oynatır ona da emin değilim fakat sol kanadı Uğur ve Wederson ile idare edeceksek bile sağ kanatta ciddi bir sıkıntımız var. Üstelik oynayacağımız sistem nedeniyle sağ ve sol kanatlardaki oyuncuların Schweinsteiger tarzında hızlı ataklarda ve takım hücumda çoğalırken hücum sezgilerini kullanan, ikinci bir forvet gibi defansın arasına sızması gereken oyuncular olması gerekiyor. Bu durumda tek forvette Semih oynasa bile hücumda herhangi bir sıkıntı yaşamayız. Kısacası

Gökhan-----Lugano-----Edu-----Carlos
(Sağ Kanat)--Aurelio--Emre--(Sol Kanat)
-----------------Alex-----------------
---------------(Forvet)---------------

ideal bir diziliş olabilir. Bu durumda transfer yapılması gereken üç bölgeden iki tanesi için yabancı hakkımızı kullanacaksak bir tanesi için Türk oyuncu transfer etmemiz ya da elimizdeki Türk oyuncuları kullanmamız gerekiyor. Yabancı forvet transferi yapılacağını da bildiğimize göre şu anda kalan tek yabancı hakkını sağ kanattan yana kullanmak gerekiyor. Kezman ve Maldonado alternatifleri olan oyuncular olarak gönderilebilirler, Deivid ise forvet arkasına bir alternatif olarak düşünülebilir. Geçen sene Carlos sakatlandıktan sonra yaşanılan sıkıntıları yaşamamak için kulübeye bir sol bek, bir de defans transferi şart. Sağlam ve istikrarlı bir Emre, çok iyi bir sağ kanat oyuncusu ve hareketli bir forvetle geçen seneden çok daha iyi bir performans gösterecektir takım.

Aragones'e gelince; evet yaşı nedeniyle sempatik bakılmadığı kesin ama zaten Fenerbahçe'de 4 sene üst üste çalışan hoca bilmediğimiz için bunun çok önemi yok sanırım. Feldkamp'ı bilinen sağlık sorunları varken ve yıllardır takım çalıştırmamışken takımın başına getirmekle daha dün Dünya'nın en değerli kupalarından birini alan bir teknik adamı yaşları açısından benzetmek manipulasyondan başka bir şey değil. Aragones Avrupa Şampiyonası'nda müthiş bir iş çıkardı. "Zaten İspanya süper takım, o takımı şampiyon yapmak kolay" diyenlerle "Fenerbahçe yürüyerek şampiyon olmalıydı, bu kadro süper kadro, disiplinsizlik var" diyenlerin ortak kümesinin boş küme olmadığını şaşırmayarak iddia edebilirim. Oyuncularla arası nasıldır bilmiyorum, bugün (dün) hiç öyle bir zorunlulukları olmamasına rağmen hocalarını omuzlarına alan İspanyol oyuncuları gördükten sonra çok da kötü olmadığını söyleyebiliriz. Gerçi antrenmandaki tavrı bana bile itici gelmişti ama sadece mimikleri bile itici olan Fatih Terim'in futbolcular tarafından ne kadar sevildiğini gördükten sonra bu da çok geçerli bir ölçü olmaz sanırım. Umudum şu ki Aragones istediği sistemi oynatacağı oyuncularla beraber gelsin, derin ve alternatifli bir kadro kurulsun. Eğer elindeki kadro ile Avrupa Şampiyonası'nda yaptığı analizleri yapar ve taktiğin ve sistemin gücünü bu kadar iyi kullanırsa uzun yıllar unutamayacağımız bir futbol izleriz.
Devamı ...

26 Haziran 2008

Şekspiryen Final


grtr

Polonius’u öldüren Hamlet, Leartes tarafından öldürülür. Büyük bir drama gene kendisine yakışır şekilde Şekspiryen bitti. Akıl almaz bir futbol, bir tür çılgınlık, mucizeler ile taçlanarak futbola inanan herkesin, futbol ilahlarına da biat etmesini sağlamışken, sistem metafiziğe galabe çaldı. Kılıçla son anda öldüren Hamlet, son anda kılıçla öldü. Herkesin aklında Gary Linekeer var, “Futbol 22 kişinin oynadığı ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur”, sadece 4 dakika yakındık.

Dramaya uygun son ise Matta’dan geliyor, biz teşekkür ederek sahneyi terk edelim:
“Matta 26
51 İsa'yla birlikte olanlardan biri, ani bir hareketle kılıcını çekti, başkâhinin kölesine vurup kulağını uçurdu.
52 O zaman İsa ona, «Kılıcını yerine koy!» dedi. «Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
53 Yoksa Babamdan yardım isteyemez miyim sanıyorsun? İstesem, hemen şu an bana on iki tümenden fazla melek gönderir.
54 Ama böyle olması gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar o zaman nasıl yerine gelir?”
Devamı ...

25 Haziran 2008

Aziz Reis


azizreis

Aziz Yıldırım’ın kurumsallaşma kamuflajlı bir oyun bahçesine dönüştürdüğü takım nihayet yapılabilecek en saçma hamleyi yapıp Aragones’i takımın başına getirdi. İspanya dışında takım çalıştırmamış 70 yaşındaki bir adama hangi stratejiyle görev verilir, kendini Fenerbahçe’yle kanıtlayacak diye getirilen ve başarılı da olan Zico deneyiminden sonra niye ununu elemiş eleğini asmış bir antrenörle anlaşılır bunları bilemeyeceğiz. Zira her şeyi bilen başkanımızın hikmetinden sual olunmaz eylemlerine karşı boynumuz kıldan ince.

Aziz Yıldırım Fenerbahçe taraftarını kulübe katkı yapan özneye dönüştürme sürecinde ne kadar başarılıysa kendini dönüştürme konusunda o kadar başarısız. Ne medyayla ilişkilerinde ne diğer kulüplerle iletişiminde ne hoca tercihlerinde bir düzelme var on senedir. Herhalde dünyada bu kadar kurumsallaştırma lafı edip bu kadar kişiselleştiren başka bir başkan da yoktur. Aziz Yıldırım’ın nezaketten bihaber davranışlarına ve tutumlarına alışkın olduğumuz için ona buna hareket çeken bir adama 10 numara vermesine de, ırkçılıkla anılan bir antrenöre kulübün kaderini teslim etmesine de şaşırmıyorum. Futbol Federasyonunu rakiplerle işbirliği yapıyor diye eleştirip Basketbol Federasyonuyla kanka olmasını da anlıyorum. Zira Aziz Yıldırım’ın olduğu bir yerde prensipten söz edemeyiz. Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’de kurumsallaştırdığı şey diktatörlük. Zaten kulüp kültürü olarak tek adamlara hayranlık duyan bir camianın bu geleneğini kullanarak kulübü tamamen diktatörlüğe çevirdi. Bu diktatörlüğün iyi ya da kötü olması konjonktüre göre değişen bir şey. Kulübün başında iyi bir diktatör var diye sevinmek de kötü bir diktatör var diye üzülmek de samimi değil. Kulübün başında sıfatını önemsemeden bir diktatör olması endişe verici. Aziz Yıldırım ın iyi diktatörlüğü sonunda kulüpteki durum belki Tito sonrası Yugoslayva’ya dönmeyecek ama kongre üyelerinin yapacağı tercih diktatörler arası bir tercih olacak. İşin vahim tarafı diğer kulüp taraftarlarının da ideal başkanlık tipinin Aziz Yıldırım olması.Türkiye’nin üç büyük kulüp taraftarı da başarının diktatörlükle gelebileceğini destekleyen hiç değilse reddetmeyen insanlarsa gerçekten bu ülkenin siyasi geleceği konusunda da iyimser olmak mümkün değil galiba. Demokrasi düşüncemizi askıya almadan da Fenerbahçe'yi seveceğimiz günlerin yakın olması umudunu kaybetmeyelim yine de.
Devamı ...

Fenerbahçe Teknik Direktörü: Luis Aragones


aragones

En sonunda açıkladılar. Bu biraz ölümü gösterip sıtmaya razı etmek oldu. Deyimin kendisi sakat, Aragones de kesinlikle “sıtma” değil ama Fatih Terim dedikoduları çıktığından beri yaşadığımız bu. Aragones ile anlaşıldığının açıklanması neredeyse bir rahatlama yarattı, halbuki 55 yaşında Avrupa’da başarıya aç, sistemini oturtmuş ve futbolcularla ilişkisi üst düzeyde bir teknik direktörü ‘ekibi’ için gönderip sonra 70 yaşında, her başarıyı yaşamış ve kendi ekibinden zerre fedekarlık yapmayacak aksi bir hocayı almak hiçbir transfer rasyosuna uymuyor. Korkudan, tartışabilecek zamanımız olmadı. Bundan sonra Aragones’in ne getirip ne götüreceği uzun uzun tartışılır, Guiza getireceklerinden ilki, ırkçı olup olmadığı tartışmaları ikincisi. Her ne kadar Eto’o, Finidi ve Engonga ırkçı değildir diyorsa da, bizim medya sallamaz, polemiğe başlar, manşeti şimdiden görebiliyorum: "Alex ile Aragones anlaşabilecek mi?" Devamı ...

24 Haziran 2008

Vatan'dan Gazetecilik Başarısı


vatangazetesi

Türk medyası hakkında pozitif bir şey yazmak gerçekten zor. Şaşırtıcı bir şekilde medya dünyası “başarısız” “absürd” gibi kelimelerle tanımlanmak için elinden geleni yapıyor. Bunu bize öğrettiler, Türkiye’de kimse medyaya güvenmiyor. Dolayısıyla Vatan Gazetesi ve gazetecilik hakkında bir şey yazmak artık “klişe”. Gene maytap geçeceğiz. Velakin bu sefer farklı, Vatan bir günde bizim basının normal standartlarını bile aştı. Yayınlanan iki Haber “Atatürk de Oradaydı” ve “Türkiye’ye Dönüyor Mu? Löw’den Fenerbahçe Açıklaması” absürd medyacılığın bile tavan noktalarından biridir.

İlki “Atatürk de Oradaydı” , Haberin girizgahı şöyle “Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, tüm Türkiye’yi heyecana boğan maçı izleyenler arasındaydı.”

Burası hepimizin kilitlendiği yer. Haberin devamı ise şöyle, “Teknik Direktör Fatih Terim, Atatürk’ün çerçeveli posterini stada getirerek tüm maç boyunca yedek kulübesinde muhafaza etti. Haberturk.com’dan Sevilay Yükselir'in haberine göre Euro 2008’de Türkiye’yi yarı finale taşıyan Terim’in, Hırvatistan – Türkiye maçı boyunca Atatürk’ün varlığından güç aldığı anlaşıldı. Fatih Terim'in Atatürk posterini yedek kulübesine bizzat yerleştirdiği öğrenildi.”

Yani Fatih Terim Atatürk Posterini stada getirmiş ve yedek kulübesine koymuş. Haber bu. Bunun belki bir haber değeri vardır ancak herhalde bu “Atatürk de Oradaydı” diye ifade edilecek bir şey değil. Zira Atatürk orada değil, Atatürk’ün resmi orada. Atatürk bizzat maçı yönetmek üzere uhrevi bir şekilde maça dahil olmuş değil, en iyi ihtimalle motivasyon unsuru olarak Fatih Terim tarafından stada getirilmiş.

Bu artık kurgusal hamasette bir doruk notkasıdır. Bir fotoğraf üzerinden Atatürk bağlantısı çekip, sonra bu neredeyse “bunca zamandır konuşuyoruz bir kere Atatürk demedik” hissiyatına benzer bir motivle “Atatürk de Oradaydı” diye haber yapmak, haberciliğin hiçbir ilkesine dahil değil.

Ama durun iş daha da ilginç. İsmet Berkan Radikal’de şöyle yazıyor: “Dün bir baktım, bir fotoğraf karesindeki detay dikkat çekmiş, kulübede yedekler ve teknik heyetin yanı sıra bir Atatürk posteri de var gibi gözüküyor.
Aslında olan poster değil, Terim’in yardımcılarından birinin maç istatistikleri tuttuğu dosyasının kapağındaki Atatürk resmi. Ama olsun, işin içine Atatürk’ün ruhu da girince, emekler unutulur, bizi Atatürk’ün kurtardığı söylenir serbestçe. Öyle ya, yanımızda Atatürk resmi olunca dünya şampiyonu bile oluruz artık.”

Bir dosyanın kapağındaki Atatürk resmi önce “Terim tarafından stada sokulmuş Atatürk posteri” olarak kabul ediliyor ve sonra da Atatürk Posteri, posterlikten de çıkıyor bizzatihi Ata’nın kendisi oluyor nihayetinde de manşet geliyor: Atatürk de Oradaydı.

Bunun adı gazetecilik filan değil, fantastik edebiyat. Veya halkın anlayacağı dilden doğruları çekinmeden söylersek: “Oha amına koyayım”

İkinci haber “Türkiye’ye Dönüyor mu? Löw’den Fenerbahçe Açıklaması” manşetiyle geliyor. Löw bir basın toplantısı yapmış ve kimi konulara değinmiş en son paragrafa şöyle: “Löw, şu anda Türk takımlarından teklif almadığını vurgulayarak, "Fenerbahçe'de çok güzel günlerim geçti. Orada çalışmak bana çok önemli bir katkı sağladı. Gönlümün bir köşesinde Fenerbahçe bulunuyor. Şu an hiçbir Türk kulübüyle görüşmem ve temasım olmadı. Zaten 2010 yılına kadar Almanya ile sözleşmem bulunuyor ve o zamana kadar buradayım" diye konuştu”

Adam Fenerbahçe’ye döneceğini söylemediği gibi teklif dahi almadığını söylemişken “Löw Fenerbahçe’ye Dönüyor mu?” diye manşet atmak neyin nesi? Bu kadar mı çarpıtılır, bu kadar mı gerçekler bilerek ve isteyerek ters yüz edilir ve insanlar yanıltılır?

Fanatik Gazetesi'nin manşeti gibi: "Bunlara bir çakmak lazım"
Devamı ...

23 Haziran 2008

2007/2008 Sezonunun Şampiyonu:
Fenerbahçe


sampiyon

Türkiye’de spor kelimesi futbolu refere ediyor. Buna karşın üç büyük kulübümüz de kendilerinin “Spor Kulübü” olduğunun altını çizerek, Türkiye’nin önder “Spor Kulübü” olmalarıyla övünüyorlar. Bu halde kulüplerin faaliyet gösterdikleri spor alanlarının ve burada gösterdikleri sportif başarıların analizinin yapılması ihtiyacı da ortada. Bol keseden atılan “Türkiye’nin en büyük kulübü” sloganlarını ölçmek için 2007/2008 sezonunun en başarılı spor kulübünü, bütün spor dallarını kapsayan bir şekilde araştırdık. Sonuçlar aşağıda

2007 / 2008 Sezonu


Spor Dalı

Fenerbahçe

Galatasaray

Beşiktaş

01

Futbol – TSL

2.

Şampiyon

3.

02

Futbol – Paf

5.

2.

7.

03

Futbol – CL

Çeyrek Final

x

Grup

04

Futbol – UEFA

x

3.Tur

x

05

Futbol – Türkiye Kupası

Çeyrek Final

Yarı Final

Çeyrek Final

06

Basketbol – TBL

Şampiyon

Playoff Çeyrek Final

Playoff Yarı Final

07

Basketbol – Türkiye Kupası

Yarı Final

1/16 Eleme Grubu

1/16 Eleme Grubu

08

Basketbol – Euroleague

Çeyrek Final

x

x

09

Basketbol – ULEB cup

x

4.

Çeyrek Final

10

(B) Basketbol - Türkiye Ligi

Şampiyon

Finalist

Playoff Yarı Final

11

(B) Basketbol – Türkiye Kupası

Şampiyon

Yarı Finalist

Çeyrek Final

12

(B) Basketbol – Euroleague W

Çeyrek Final

x

x

13

Voleybol - Türkiye Ligi

Şampiyon

Playoff 1. Tur

2. Lig (FGÇ)

14

Voleybol – Türkiye Kupası

Şampiyon

2. Etap 2. Tur

x

15

(B) Voleybol – Türkiye Ligi

Finalist

2. Ligde

Playoff 1. Tur

16

Kürek

Şampiyon (4 Birincilik)

2. (2 Birincilik)

9.

17

(B) Kürek

4.

2.

-katılmıyor-

18

Boks

Şampiyon

-katılmıyor-

3.

19

(B) Boks

Şampiyon

-katılmıyor-

-katılmıyor-

20

Yelken

Koymuşuz *1

Sayısız Başarı *1

-katılmıyor-

21

Atletizm *2

1.(289 puan)

5. (158.5 puan)

1. ve 2.ligde yok

22

(B) Atletizm *2

1.(265 puan)

1. ve 2.ligde yok

3.(183 puan)

23

Yüzme (Yaz) *3

-

-

-katılmıyor-

24

Yüzme (Kış) *3

Şampiyon

2.

-katılmıyor-

25

Masa Tenisi

Şampiyon

-katılmıyor-

5.

26

(B) Masa Tenisi

Şampiyon

-katılmıyor-

İlk 8’de yer almıyor

27

Su Topu

-katılmıyor-

Şampiyon

-katılmıyor-

28

Briç *4

-katılmıyor-

(*4)

(*4)

29

Judo

-katılmıyor-

(*5)

-katılmıyor-

30

Hentbol

-katılmıyor-

-katılmıyor-

4.

31

(B) Hentbol

-katılmıyor-

-katılmıyor-

-katılmıyor-

32

Güreş

-katılmıyor-

-katılmıyor-

-SL Dışı-

33

Cimnastik *7

-katılmıyor-

-katılmıyor-

(*6)

34

Satranç

-katılmıyor-

-katılmıyor-

(*8)

35

Bedensel Engelliler

-katılmıyor-

(*9)

(*9)



1- Tabloya İlişkin Tanımlar ve Açıklamalar
(B) : Spor dalının bayan müsabakalarını belirtmektedir.
-katılmıyor-: Kulüp bu dalda / alanda faaliyet göstermemektedir.
X: Kulüp statü gereği bu müsabaka dalında 2007/2008 sezonunda faaliyet göstermemiştir
-SL Dışı-: Kulüp Süper Lig, 1. Lig ve 2. Lig’de yer almamaktadır.

*1 Kulüplerin ve Federasyonun sitesinden doyurucu bir bilgi alınamamıştır. Bu sebeple kulüplerin beyan ettikleri veri tabloya eklenmiştir.

*2 Branşda Türkiye Kulüpler Arası Atletizm Ligi sonuçları esas alınmıştır ve lig devam etmektedir.

*3 Branşda Türkiye Kulüpler Arası Yüzme Şampiyonası sonuçları esas alınmıştır. Yaz Sezonu yarışları 20-24 Ağustos 2008 tarihinde yapılacaktır.

*4 Bu spor dalında Türkiye Şampiyonası sonuçları esas alınmıştır ancak iki kulübün ve Briç Federasyonu’nun sitesinde son Türkiye Şampiyonu’nun kim olduğunu gösteren herhangi bir bilgi bulunmadığı için veri girişi yapılamamıştır.

*5 Bu spor dalında yapılan şampiyona hakkında herhangi güncel bilgi bulunmamaktadır.

*6 Beşiktaş Jimnastik Kulübü bu branşda başarılar almışsa da http://www.bjk.com.tr/tr/haberler.php?kat_no=5&akat_no=6&k_ , yaptığımız araştırmada Aydın'da yapılmış olan 2. Etap Aerobik Cimnastik Kulüplerarası Yarışma Sonuçları'nda Zuhal Fitness Cimnastik Spor Kulübü gibi güzide kulüplerin çeşitli başarılar almış olmasına karşın kendisini göremediğimiz için branş hakkındaki genel bilgisizliğimizi de hesaba katarak herhangi bir veri yazmaktan imtina ettik. (Bkz: http://www.turkcimfed.org/tr/dosyalar/2008/sonuclar/aero_etap2_aydin2008.pdf ) ,

*7 Genel itibariyle Jimnastik olarak bilinen bu spor dalı, Türkiye Cimnastik Federasyonu’nun bu spor dalını Cimnastik olarak nitelendirmesi sebebiyle “Cimnastik” olarak yer almaktadır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün bu itibarla isminin Cimnastik Federasyonu nezdinde doğru olup olmadığı tartışma konusudur. (bkz: http://www.turkcimfed.org/ )

*8 Türkiye İş Bankası Satranç Ligi 23 Haziran – 03 Temmuz 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecektir.

*9 Bedensel Engelliler Spor Müsabakalarına katılmanın başlı başlına şampiyonluk olduğu fikriyle bu alanda sonuç yayınlamamaktayız. Yine de merak edenler http://www.besf.org.tr/2008/ adresinden spor dalları ve son puan durumları hakkında gereken bilgiyi alabilir.

2- Çalışmanın Metodu
2008 yılının en başarılı spor kulübü çalışmasında yalnızca üç kulüp esas alınmıştır. Bunun nedeni, bu üç kulübün Türkiye’de yirmiyi aşkın branşda faaliyet gösteren yegane spor kulüpleri olması, üç kulübün 100 seneyi aşkın bir rekabet içerisinde olmasıyla perçinlenen “önder” vasıfları ve gene taraftar, katılımcı, kadro ve finans olanakları ile diğer kulüplerle karşılaştırılamaz kapasiteleridir. Bu somut veriler ışığında Türkiye’deki diğer kulüpler veri toplama çalışmasına her halükarda üç kulübün gerisinde olacakları gerekçesiyle katılmamışlardır.

Çalışmada veriler spor dalına ait federasyondan alınabilecek güncel ve somut veriler arasından seçilmiştir. Buna karşın, Yelken dalında güncel ve somut verilerin karşılaştırılma imkanı bulunmadığından, Bedensel Engelliler alanında ise buna katılmanın bir “sosyal sorumluluk” kapsamında olduğuna dair inançtan veriler tabloda yer almamaktadır. Briç dalında ise veriler federasyon ve kulüp nezdinde bulunmadığı için girilememiştir.

Seçilen branşlar, “Bayan” ve “Erkek” olarak iki ayrı lig bulunmaktaysa bu şekilde tasnif edilmiştir. Gene eğer branşda uluslar arası bazda bir müsabaka bulunmaktaysa ona uygun veriler tasnife dahil edilmiştir. Bu şekilde branşlar önce Cinse, sonra ulusal kulüplerarası şampiyonaya akabinde de uluslar arası müsabakaya göre düzenlenmiş, sporcuların bireysel olarak yarıştığı ve kulüplerini temsil etmediği müsabakalar dışarda bırakılmış, sporcu bireysel olarak yarışsa dahi kulübünü temsil edeceği kulüplerarası bir müsabakada yer almışsa bu müsabaka tasnife dahil edilmiştir. Tabloda spor dalının bayanların katılımına açık müsabakaları (B) işareti ile yer alırken, erkek katılımına münhasır müsabakalarda ayrıca bir belirtme işareti kullanılmamıştır. Gene eğer statü gereği kulüp branşın belirli bir müsabakasında yer alamıyorsa bu “x” işaretiyle gösterilmiştir. Örneğin Fenerbahçe 2006/2007 Türkiye Süper Ligi şampiyonu olduğu için branşın uluslar arası çaptaki UEFA Kupası organizasyonuna katılmamıştır. Bu halde “teoride” buraya katılma hakkı bulunmasına karşın statü gereği daha önemli bir müsabakaya katılmak durumunda kalmıştır ve bu alanda da “teoride” faaliyet gösterebileceğinden hareketle veri “x” olarak girilmiş, kulüp o müsabakaya da dahil edilmiştir.

3- Verilerin Değerlendirmesi
Üç kulüp toplam 35 spor alanında faaliyet göstermektedir. Bu 35 spor alanından Fenerbahçe ve Galatasaray 26’sında, Beşiktaş ise 27’sinde yer almaktadır. Bu bakımdan en çok alanda faaliyet gösteren spor kulübü Beşiktaş’tır. Üç kulübün de katıldığı alan sayısı 18’dir.

2008 yılında bu 18 alanın ikisinde müsabakalar sonuçlanmamıştır, müsabakaların sonuçlandığı 16 alandan 6’sında Fenerbahçe, 1’inde Galatasaray ulusal klasmanda şampiyonluk yaşamıştır, Beşiktaş’ın herhangi bir şampiyonluğu bulunmamaktadır. Dolayısıyla Üç kulübün birbirleriyle karşılıklı rekabet ettiği alanlarda en başarılı kulüp Fenerbahçe’dir.

Genel toplamda da Fenerbahçe katıldığı 26 faaliyet alanında 11 şampiyonluk yaşarken, Galatasaray 2 şampiyonluk sahibi olmuştur. Beşiktaş’ın katıldığı 27 alanda henüz bir şampiyonluğu bulunmamaktadır.

Toplam başarı açısından Fenerbahçe 26 alanda; 11 şampiyonluk, iki 2’cilik, bir yarı final ve 4 alanda çeyrek final sahibiyken Galatasaray 2 şampiyonluk, beş ikincilik ve 1 çeyrek final sahibi olmuştur. Beşiktaş ise 2008 sezonunda hiçbir branşda şampiyonluk sahibi değilken, üç adet üçüncülük, 2 yarı final, bir dördüncülük, bir beşincilik ve üç kere çeyrek finalist ünvanına sahiptir.

Tablodan gözüktüğü üzere, Fenerbahçe üç spor kulübü arasında en çok şampiyonluğa ve sportif başarıya sahip olan kulüptür. Fenerbahçe’nin mutlak başarı oranı da diğer kulüplere göre daha yüksektir nitekim Fenerbahçe katıldığı branşların %42’sinde şampiyon olmuşken Galatasaray ancak %7’lik bir başarı oranına sahiptir ve 2008 sezonunda reel olarak Fenerbahçe Galatasaray’dan 5 kat daha fazla şampiyonluk yaşamıştır.

Üç spor kulübü arasında en başarısız ise Beşiktaş’tır. Nitekim Beşiktaş hiçbir branşda şampiyonluğa ulaşamazken, faaliyet gösterdiği alanların bir tanesinde takım 2.ligde, diğerinde amatör kümede yer almaktadır. Güreş alanında faaliyet gösteren kulüp bu branşda Süper Lig’de de yoktur.

4- Sonuç
Türkiye’de spor kulüpleri temelde üç büyük kulüp olarak anlaşılmaktayken, spor da genel olarak futbolu refere etmektedir. Buna karşın bu kulüpler “Futbol kulübü” değil, futbol şubesine de sahip olan “Spor Kulüpleri”dir. Nitekim aralarındaki rekabet de 1 spor dalının 2-3 alanında değil 18 branşda aktif olarak toplamda 35 branşda sürmektedir zira kulüplerin iddiası Türkiye’nin en iyi futbol kulübü olmakla sınırlı değildir, Türkiye’nin en büyük spor kulübü olmaktır. 100 seneyi aşkın mazileriyle bu üç kulüp bu inançla hareket etmekte ve bu vizyonla faaliyetlerini sürdürmektedir. Dolayısıyla kulüplerin karşılaştırılmasının tek başına futbol sahasına sınırlanması yetersiz olacaktır, gerçekten Türkiye’nin en başarılı kulübünü bulmak için o sezon bütün alanları kapsayan karşılaştırmalı bir analize ihtiyaç vardır. Bu şekilde yapılan bir analizde ise Fenerbahçe’nin önderliği açık bir şekilde gözükmektedir. 2007/2008 sezonunda spor kulübü bazında en başarılı takım Fenerbahçe iken diğer kulüpler bu başarıya ne oransal olarak ne de herhangi başka bir sportif başarı kıstasında yaklaşabilmiş değildir. Önder spor kulübü olmanın gereği olan birden fazla alanda faaliyet ve bu alanlarda başarı hedefi de yalnızca Fenerbahçe’de gözükmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin önder ve lokomotif spor kulübünün Fenerbahçe olduğu yadsınamaz. Türk Sporunun Şampiyonu 2007/2008 sezonu için Fenerbahçe’dir.

Devamı ...