2007-2008 Sezonu ve Transfer
Aslında transfer konusunda bir yazı yazmak için oturmuştum bilgisayar başına ama mevcut sorunlardan bahsetmeden transfer konusunda yazmak hastanın yüzüne bile bakmadan reçete yazmaya benzeyecekti. Bu sezondur, hatta son iki sezondur yanlış giden bir şeyler var. Bunun tespitini yapmak özellikle Avrupa'da alınan tarihî başarıdan sonra hiç kolay değil. Bu sorunu analiz edebilmek için bütün rakamları önümüze sermemiz, takımın neleri yapamadığını düşünmemiz ve bu sorunların nasıl çözüleceği hakkında fikirler üretmemiz gerekiyor.
Rakamlarla başlamak gerek. Geçen sene 70 puanla şampiyon olmuşuz, içeride alınan 38, deplasmanda alınan 32 puan var. Galatasaray'ın ve Beşiktaş'ın deplasmanda 51 puanın sadece 21'ini Trabzon'un 18'ini alabildiği düşünülürse geçen sezon iyi bir takımın ligi erkenden bitirmesi işten bile değildi ama geçen sene son haftalara kadar lig yarışı devam etti. Beşiktaş'a deplasmanda kaybedilecek bir puan bizi bir şampiyonluktan daha edebilirdi. Öncelikle böyle bir sezonu şampiyonluk nedeniyle başarıyla tamamlamışız gibi algılamak büyük bir hataydı. Galatasaray ve Beşiktaş gibi iki takımın deplasmanda alınabilecek 51 puandan sadece 21'ini alması her zaman olacak bir mucize değil. Bu sene iki takım da deplasmanda 37 puan aldı, hatta Sivas bile 33 puan alarak bitirdi. Geçen sene şampiyon olduğumuz 70 puanı bu sezon alsak ligi 4. bitiyor ve UEFA kupasına bile katılamıyorduk.
Bu gerçeklere ve son iki sezonunlarında 24 gol atıp, 13 asist yapan takımın önemli güçlerinden Tuncay ve 12 asist yapan Ümit gitmesine rağmen takım başarılıymış, her şey yolundaymış ve yabancılar uyum sürecini atlatınca uyumlu ve sistemi işleyen bir takım oluşturulmuş gibi bir hava yaratıldı. Peki neydi bu havayı yaratan? Birincisi gelen şampiyonluktu elbette, bir sezon önce yaşanılan şokun etkisiyle de bu şampiyonluğa büyük anlam yüklenmiş, ligin lider bitirilmesiyle başarılı olunduğu düşünülmüştü. İkinci etken 100. yılın stresiydi. Böyle bir sezonda kaybedilecek bir şampiyonluk bir önceki sezonun şok etkisini arttırır, içinden çıkılmaz bir kaosa girilebilirdi, işte bu stresin sonunda gelen şampiyonluk büyük bir başarıydı. Aynı şekilde 100. yılda amatör branşlarda alınan başarılar da gelince rekorlar kırıldı ve mükemmel bir yüzüncü yıl yaşanmış oldu. Bütün bunlar oynanan kötü futbolun unutulmasını sağladı. Son olarak, bence en önemli faktör, Roberto Carlos transferiydi. Dünya basınında yer bulan bu transfer futbolun gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından birisini bize canlı canlı Fenerbahçe forması ile izletecekti ama bu transferin amaçladığı prestij ve sansasyonun olumsuz bir yönü ortaya çıktı; kaybedilen önemli oyuncular, oynanan kötü futbol unutulmuş, Roberto Carlos transferi ile takımın çağ atladığı ve zaten başarılı olan bir takımın böyle bir transferle şahlanacağı düşünülmüştü. Oysa geçen sene içeride oynanan Manisa, Denizli, Bursa, Sivas; deplasmandaki Antalya, Kayseri maçlarına bile bakmak yeterli olacaktı eksikleri analiz etmek için. Bu maçların hepsinden sonra "hayatımda izlediğim en kötü Fenerbahçe'ydi" ve "bu hafta gitti artık şampiyonluk" laflarını duyabilirdiniz, inanmayan arasın baksın. Şampiyonluk ve bir transfer hepsini unutturdu.
Peki neydi kötü giden? Bu senenin rakamlarına bakalım. 34 maçta yenilen 37 gol ve deplasmanda kaybedilen 22 puan. Evimizde aldığımız 44 puanla bu alanda lideriz ama deplasmanda Sivas'tan bile az puan almışız. Üstelik ligde bizden az gol yiyen 5 takım var, ve lig 11.'si bile bizden az gol yemiş. Bir başka ilginç istatistik de 72 golle açık ara en fazla gol atan takım olmamız. Peki bu rakamlar ne ifade ediyor? Okuduğum, dinlediğim, duyduğum bazı teoriler şunlar:
1. Avrupa'da bu kadar başarılı olan bir takım ligde başarısızsa, İnter'i perişan eden takım küme düşen takımlara puan dağıtıyorsa bunun sebebi oyuncuların lige motive olmamasıdır.
2. Puan kayıpları çoğunlukla CL maçlarından sonra geldi, muhtemel sebebi de fiziksel yorgunluktu.
3. Oyuncularımızın çoğu genç ve Avrupa'ya ilk kez gelen veya daha önce gelip başarısız olanlardı. Bu yüzden Avrupa kupası maçlarında fazladan bir motivasyonları vardı.
4. Bir takımın İnter maçına da, Sevilla maçına da Kasımpaşa maçına da aynı sistem ve düzenle çıkması anlaşılır bir durum değil, sistemimiz buna uygun değil.
5. Kapanan takımları açamıyoruz, atak yapamıyoruz, ligde tek forvet oynayarak bunu başaramayız.
6. Brezilya stili futbol oynuyoruz, takım fiziksel olarak dirençli değil, takım savunması yapamıyor, kolay gol yiyoruz.
7. Takımda çok fazla yabancı olması nedeniyle sıkıntı çekiyoruz, Fenerbahçe için ligin önemini bir Türk oyuncu kadar iyi kavrayamıyorlar.
8. Bu hakemlerle şampiyon olamayız.
Gözümden kaçan başkaları da vardır fakat aklıma gelen belli başlı teoriler bunlardı. Her gerçeği açıklarken olduğu gibi bunu açıklarken de yukarıdakilerden sadece birkaç tanesi yerine hepsinin katkısı olduğunu -gereksiz olsa da- hatırlatmak gerek. Fakat bunlar ne derece doğru ve yeterli. Öncelikle madde 8'i bu noktada eliyorum. Sürekli federasyon ve hakemden şikayet etmek gerçekleri görmemizi engelliyor, teşhis koymamızı imkansız hale getiriyor. Ayrıca bu sene hataların Galatasaray'ın işine yaradığı doğrudur ama salt bunu sebep olarak alıp oynanan istikrarsız futbolu açıklayacaksak unutmayalım ki bu hatalar olmasa yine şampiyon olamayacaktık, Beşiktaş olacaktı.
Girişte iki sezondur aslında futbolumuzu geliştiremediğimiz gerçeğini göstermeye çalıştım. Bunun sebebi yukarıda sayılan sebeplerin bazılarının bize tam olarak doğruyu göstermeyeceğini açıklamaktı. Öncelikle CL sonrası maçlarda puan kaybettiğimiz ve bunun fiziksel yorgunluktan kaynakladığı iddiası var. Geçen sezon bu sezondan daha fazla puan kaybeden takım bu kadar üst düzey maçlara çıkmamış, Avrupa'da çeyrek final oynamamıştı. O yüzden her ne kadar kadronun derin olmaması nedeniyle CL maçlarından sonra sıkıntı yaşansa da tek başına başarısızlığı açıklamak için yetersiz bir neden. Benzer şekilde sadece "lige motivasyon olamıyorlar" demek de teşhis koymayı imkansızlaştırıyor. Bunun bizi götüreceği nokta müthiş bir kadroya sahip olduğumuz ve bir psikolog, hitabetini kuvvetli bir imam, ya da William Wallace transfer ederek ligi süpüreceğimiz. Fenerbahçe gibi bir takımın motivasyon sıkıntısı nedeniyle son iki sezonda tam 26 maçta yani maçların % 40'ında puan kaybetmesi mümkün değil. Bu sıkıntı 3 maçta puan kaybına neden olabilir 5 maçta da olabilir ama oyuncular maçların % 40'ında yaptıkları işe konsantre olmuyorlarsa kendimizi boşuna yoruyoruz. Tabii ki bu kanıyı güçlendiren en büyük etken Avrupa'da gelen başarıydı. Avrupa'da bu kadar iyi oynayan takımın oyuncuları ve sistemi işliyor demektir, ligde başarısız olduğuna göre ligi ciddiye almıyorlar çıkarımı bize motivasyon ekskliğini neden olarak sunuyor. Kuantum fiziğinden 100 alan öğrencinin klasik fizik dersinden kalmasını o sınavda dalgınmış demek diyerek açıklamak gibi. Oysa iki dersin konuları da farklıdır ve belli ki öğrenci klasik fizik konularını unutmuş, son senelerde bolca çalıştığı kuantum fiziğinde başarılı. Peki nedir bu unuttuğumuz konular?
Galatasaray maçı öncesi Derbide Ne Olur? yazısında Fenerbahçe'nin sezon boyu oynadığı oyun sisteminden bahsettim. Kısaca ana hatlarını hatırlamak gerekirse
Topu orta sahada tutan Fenerbahçe istediği zaman tempoyu arttırıp rakip yarı alanda seri ve isabetli paslarla istediği zaman gol pozisyonu üretebiliyor. Bu oyun düzeninin kendi alanına yığılıp savunma yapmayan, ileri çıkan takımlara karşı ortaya konması daha kolay... Fenerbahçe'nin oyununu bozacak bazı etkenler var. Birincisi bu sene oynanan kupa maçında da olduğu gibi rakip çok tempolu ve ileride sert baskıyla oyuna başlayınca takımın oyunun kontrolü tamamen yitirmesi. O kupa maçında daha 10. dakikada üç pozisyon bulmuş ve bir gol atmıştı Galatasaray. Aynı şekilde Sevilla deplasmanında 10 dakikada iki gol yenildi ve Chelsea daha 5. dakikada 1-0 öndeydi. Rakibin saldırganlığına cevap vermek yerine rakibi önce durdurmaya çalışan Fenerbahçe bunun bedelini özellikle defans oyuncularının basit bireysel hatalara meyilli olması nedeniyle ödeyebilir... Orta sahada baskıyla karşılaşan ve istediği paslaşmaları yapamayan Fenerbahçe'nin kanatları kullanması gerekiyor... Kısacası, Galatasaray maça baskılı başlayacaktır, ilk 15-20 dakika bu baskıya karşılık vermek için Fenerbahçe'nin oyun karakterinden vazgeçmemesi, oyuncuların bol bol koşması, pas için uygun alan yaratmaları ve topu mümkün olduğunca ayakta tutmakta diretmeleri gerekiyor. Galatasaray'ın 90 dakika maça başladığı direnci göstermesi fiziksel olarak imkansız olduğu için, kupa maçındaki gibi maçın ilerleyen bölümlerinde kontrolü ele alan, isabetli paslarla çıkmaya başlayan Fenerbahçe istediği baskıyı yaratabilir... Fenerbahçe golü bulacaksa Beşiktaş maçındaki gibi seri paslarla orta sahayı geçerek veya kanatlarda yapılan ortalarla bulacaktır. Kontra atak oynamaya uygun bir yapımız olmadığı için kontra ataklarla gol bulabileceğimizi de düşünmüyorum.
Bu sezon Avrupa kupalarında evimizdeki bütün maçları kazandık, peki bunun sırrı neydi? Hiçbir Avrupalı rakibimiz Kadıköy'e gelip tamamen defansif bir oyunla beraberliği alıp gitmek istemiyor. Hedefleri Fenerbahçe'yi kilitlemekten çok kendi futbollarını oynayıp Kadıköy'den puan çıkarmak oluyor. Chelsea maçı buna güzel bir örnek. İlk yarıda presle bizi kendi yarı alanımıza kapatmış, golü atıp soyunma odasına 1-0 önde girmişlerdi. İkinci yarı deplasman golünün önemine ve Fenerbahçe'nin etkisizliğine de güvenerek orta sahada bol pas yapıp oyun kurmamıza izin vermişlerdi. Sonunda oyunu Chelsea yarı sahasına yıkmış ve iki golü öyle bulmuştuk. Aynı şablonu Sevilla maçlarında da görmek mümkün. Rakip 90 dakika Fenerbahçe'nin oyununu bozmak yerine oyunun belli bölümlerinde Fenerbahçe'nin oyununu presle bozup yorulunca dikkatle defans yaparak orta alan hakimiyetini bize veriyordu. Hücum gücü genelde orta sahadaki oyuncuların yaratıcılıkları ile sınırlı olan Fenerbahçe de maçta rahat pas yapıp orta saha oyuncularına boş alanlar bulduğunda yaratıcılığını ortaya koyuyor ve çoğu jeneriklik goller buluyordu.
Peki orta sahada bol pas yapıp oyunu sabırla rakip sahaya yığmaya çalışan bu sistem neden ligde çalışmıyordu? Çünkü ligde oynadığımız takımlar bir plan çerçevesinde gol atmak veya futbol oynamak değil sadece Fenerbahçe'yi durdurmak niyetindeler. Peki bu rakipler için kolay oluyor mu, çoğu zaman evet. Üstelik tek forvet yerine çift forvet oynayalımla çözülemeyecek kadar büyük bir sorun bu. Fenerbahçe'yi durdurma planının ilk aşamasında 2 adet hücum yönü zayıf defansif orta sahanın önünde oynadığı için hücum organizasyonlarının beyni olan Alex'i kilitleme var. Ankarasporlu Hürriyet taktiğiyle tekme tokat ya da kalabalık orta sahada bir adamın Alex'e yapışıp maç boyu fazladan yorulmasıyla mümkün bu. Kalabalık orta sahanın fizik gücü zayıf Fenerbahçe'yi durdurması için sürekli koşması, topu kovalaması yeterli. Yoğun presi aşmak için gerekli olan şey yetenekli futbolcular. Hızlı düşünüp hemen pas verecek oyuncularla baskı durdurulabilir, hatta bu paslar ileriye olursa baskı yapan takım büyük sıkıntı yaşar fakat takımda bu düzeyde yeteneği olan sadece Alex ve Deivid. Deivid'in top kayıplarına bakılınca da sadece yeteneğinin de bu baskıyı kırmakta yeterli olmadığı anlaşılır. Bu yüzden herkesin diline dolanan oyunun iki yönünü de oynayabilen kuvvetli orta saha oyuncularına ihtiyaç var.
Orta sahada durdurulan Fenerbahçe kilidi açmak için çözüm üretemiyor. Bu sene Kezman yerine Drogba gelse de, ligde çift forvet oynasak da bu değişmeyecekti. Birkaç maçta kanatları da kullanarak bu sorunu aştık ve çok iyi futbol oynadık, fakat Uğur ve Kazım'ın istikrarsızlığı, Deivid'in hiçbir kanat oyuncusu özelliği olmamasına rağmen kanatta oynaması ve Roberto Carlos veya yerine oynayan Wederson'un hücuma çok az katkı vermesi nedeniyle kanatları neredeyse hiç kullanmadık. Deivid de ortaya çekince orta sahanın ortasına yığılmış ve biraz boşluk bulsak da oynasak diyen oyuncuların beyhude çabasına kaldık. İki sezondur derbilerde gelen başarının sırrı da bu. Beşiktaş bize karşı oynarken Manisa gibi orta sahaya yığılıp pas trafiğimizi kesmekten çok kendi hücum planını işletmeye çalışıyordu mesela. Fakat Galatasaray zayıf noktamızı bu sezon keşfedip bize karşı Anadolu takımı gibi oynamaya başlayınca (lig maçı buna güzel bir örnek) oynadığımız son üç maçı kazanamadık.
Ayrıca iki sezondur kontraatakla bulduğumuz gol sayılı. Takım yavaş ve genel olarak fiziği zayıf oyunculardan oluşunca ortaya çıkan bir sorun bu. Zico geçen sene Rıdvan'la yaptığı röportajda kendi ağzıyla "Biz hızlı oynayamayız, sistemimiz bu" diyince Rıdvan söyleyecek kelime bulamamıştı. Bu yavaşlık ve fiziksel zayıflık sadece kontraatak yapmak için değil, orta sahayı kilitleyen takımları açmak için de şart. Baskı yapan oyuncuyla kavga edecek, topu saklayacak ve isabetli pasla baskıyı çözecek oyuncularımız yok. Ayrıca orta sahada Alex'in veya Deivid'in 3 adamı birden oyundan düşürecek bir bel hareketi ve pasını beklediğimiz anlarda oyunu kanatlara yayacak, kanatlarda da çizgiye inecek, orta yapacak oyuncular gerekiyor.
Bu kadar fazla gol yenmesinin sebebi de kişisel olarak yetenekli olsalar da 2 sezondur sürekli kademe hatası yapan defans oyuncuları. Çok yavaş olmaları ve birinci kalecimiz Volkan'ın 3 maçta bir skandal kötü bir gol yemesi de üzerine eklenince bu kadar fazla gol yememiz çok normal. Orta sahada yapılan aşırı fazla top kayıpları hücum gücünü baltaladığı gibi koşmayan ve fiziksel olarak yetersiz takımımızın hızlı ataklar yemesine sebep oluyor.
Kısacası, bu kadar fazla puan kaybı sadece motivasyon kaybıyla açıklanamaz. Ligde başarılı olacak bir kadro yapımız ve oyun sistemimiz yok ve en ciddi sıkıntımız hücum alternatiflerimizin sınırlı ve oyuncuların performansına bağlı olması. Şimdi transfer mevsimi ve bu sorunları çözmemiz gerekiyor. Şu ana kadar atılan adımlar umut verici değil. Bu yazı çok uzun olduğu için transfer konusuna birkaç gün içinde başka bir yazıyla değineceğim.
22 Mayıs 2008 01:26
Yazıya bir ek de belki şu olabilir, Fenerbahçe birkaç sezondur temelde bir 4-5-1 varyasyonu ile sahaya yayılıyor. Bu tip bir taktiğin bazı Avrupa klüpleri tarafından da tercih edilmesinin bir nedeni var, 4-5-1 saha içerisinde varyetelere çok açık bir taktik. 4-2-3-1, 4-2-1-3, 4-3-3, 2-4-1-3 vesaire diye giden bir olanaklar silsilesi önünüze açılıyor. Taktiğin kilit noktası orta sahanın ortasında oynayan defansif orta saha oyuncuları ile kanat oyuncularının etkinliği. Beklerin ve kanat oyuncularının çok yönlü ve çabuk oyuncular olması halinde taktiğin yarattığı dinamizm ofansif gücü, orta sahadaki iki çapa ve defans oyuncularının kalitesi de ilerde basarak Ömer Üründül şad olsun alan daraltan bir defansif organizasyonu mümkün kılıyor. Bu halde takım iki yönlü bir takım haline dönüşüyor.
Fenerbahçe’nin bu seneki oynadığı futbolda iki nokta bu manada önemliydi, birincisi takımın bu taktiğin gerektirdiği dinamizme uygun bir futbolcu potası yok. Orta sahadaki çapalar Aurelio ve Maldonado / Selçuk temelde Aurelio’nun o maçtaki performansına eşit bir oyun sergiliyorlar. Maldonado da Selçuk da tek yönlü oyuncular olduğu için 4-5-1’in iki çapası kendilerinden beklenen fiziki mücadeleyi ve takıma pozitif katkıyı sunamıyorlar. Kanatlarda da gene sorun aynı. Deivid ve Uğur Boral tek yönlü oyuncular. Uğur Boral bunu zaman zaman aşsa dahi, örneğin arkasındaki Wederson / Roberto Carlos ileri çıktığı zaman açıklarını kapatamıyor. Deivid’in ise defansif bir yönü yok. Böyle olunca iki kanat oyuncusu 4-5-1’in gerektirdiği kanat oyuncularının orta ikiliye yardımcı şekilde kuracakları baskıyı ilerde kuramıyor. Dolayısıyla Fenerbahçe top karşı rakibe geçtiğinde kendi sahasında alan savunması yapmak zorunda kalıyor.
Kanat oyuncularının eksikliği ofansif açıdan da hissediliyor. Orta sahanın göbeğinde oynayan Alex ile iletişimleri karşı takımın Alex üzerinde kurduğu baskıyla doğru orantılıdır. 50 metrelik bir geniş alanda Alex ortada olduğunda ve markaj altında olduğunda kanatlardan taşınması gereken top kilitleniyor. Deivid ve Uğur Alex’e yakın oynadıklarında maç orta saha oyuncularının fizik gücüne, uzak oynadıklarında ise uzun ve derinlemesine paslara kalıyor. Bunu ikinci Chelsea maçında yaşadık. Alex’in sahada görünmemesi esasında bir yanılsama, Alex kendisine top verilemez bir yerde bulunduğu için görülemiyor, o alan yok ve arkadan da kendisine destek gelmiyor.
Geçen sene Tuncay nevi şahsına münhasır bir futbolcu olarak bunu görmemizi engelliyordu. Hem ilerde basıyor, hem orta saha çizgisine gelip top alıyor ve orta saha üzerindeki baskıyı hafifletiyordu. Bu sene Tuncay’ın yaptıklarını yapan bir kanat olmadığı için Fenerbahçe önemli maçlarda, yani topun orta sahada kilitlendiği müsabakalarda, zaaf yaşamıştır.
Durum böyleyse Fenerbahçe’nin nerelere ve ne tipte transfer yapması gerektiği de biraz açığa çıkar. Doktrinde Demirkol’un çapa dediği oyunculardan Appiah standartlarında fizik gücü yüksek ve iki yönlü oyuna yatkın bir oyuncu ile, iki kanat oyuncusu mutlaka alınmalıdır. Kanat oyuncularından Lionel Messi, Cristiano Ronaldo veya Ricardo Quaresma kadar bir performans beklemiyoruz. Başkan bize Ricardo Quaresma’yı getirse hayır diyeceğimizden değil, hepimizin makul mantıklı adamlar oluşundan veya papazınçayırı’nın Fotospor olmamasından. Ancak bu niteliklere sahip kanat oyuncuları alınmalıdır.
Bir de forvet tabi. En çok gol atan takım olduğumuzun yanılsamasına kapılmamamız lazım, en çok gol kaçıran takım olduğumuz çok daha göze batan bir istatistik.