Değişen Zamanlar, Başka Kurgular


Şimdi her şeye bir daha bir temiz bakmak lazım. 3 Temmuz günü 8 aylık bir takip sonucunda, Başbakan'dan izin alınarak bir operasyon yapıldı. Operasyon sonrasında Fenerbahçe yöneticileri gözaltına alındı. Medyaya birbiriyle çelişen, 6222 sayılı kanun anlamında bir suç işlendiğini göstermeyen ancak bir takım "zanlar" yaratmaya müsait bilgi ve belgeler sızdırıldı. 3 Temmuz ile 10 Temmuz arasında medyaya sızdırılan her şey yalan çıkarken, sahte itiraflar, yalan görüntü kayıtları arasında kamuoyunda da bir algı oluşturuldu.

Bu dönemde

Galatasaray, Mehmet Baransu, Rasim Ozan Kütahyalı, Şamil Tayyar, malum medya, Trabzonspor ve bu kulübün taraftarları savunma alınmadan, iddianame bile hazırlanmadan, yani daha savcının iddiasının ne olduğu belli değilken, Fenerbahçe'nin küme düşürülmesini talep etti. 12 Temmuz tarihinde yapılan bu ateş üfleyerek sönmez açıklaması özetle buydu.

Aynı dönemde UEFA bir öcü olarak sunuldu, UEFA'nın çok ağır ve büyük bir ceza vereceği efsanesi servis edildi, "spor hukuku başka ceza hukuku başka" gibi akıl almaz ifadelerle "zan üstüne" karar verilebileceği gibi bir aptallık gerçeğin ta kendisi gibi sunuldu.

Halbuki dava aynı zamanda bir ceza davasıydı, TFF'nin vereceği herhangi bir karar "uzman görüşü" olarak bu davanın da geleceğini etkileyecekti. Yani acele bir karar sonucunda bazı insanlar onlarca yılı bulan hapis cezası ile karşılaşabilirdi.

Umursanmadı.

TFF, Medya ve soruşturmaya konu olan tüm takımlar baskı altına alındı. Bütün vanalr, bütün kapaklar açıldı, hissiz, sınırı belirsiz bir düşmanlık taşeronlar ve güçleri tarafından boca edildi.

Kurgunun ilk aşamasında istenilen TFF'nin hızlı bir kararla işi çözmesiydi. Fenerbahçe taraftarı çıkan deliller karşısında abandone olup susacak, ceza kesilecek, amaca ulaşılacaktı. 10 Temmuz günü bu kurguyu bozdu.

İkinci aşama UEFA baskısıyla kararı uzatmadan almaktı. Savcılık soruşturma dosyasının bir kısmını TFF'ye gönderdi. Soruşturmanın gizliliği ilkesi alenen savcılıkça çiğnendi. TFF bu deliler üstüne bir rapor hazırlamaya başladı. Nasıl olduysa bu dosya ingilizce ve fransızcaya çevriltilip UEFA'ya gönderildi. UEFA'da bir karşılık aranarak, UEFA baskısıyla TFF'nin bir karar vermesi talep edildi.

Cornu'nun gelişiyle bu operasyon biçimi de belirli bir aşamaya geldi. O zamanlar medyanın beyaz atlı prensi olan Cornu'nun müsebbibi olduğu bir mektup sonucunda TFF, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkını elinden aldı. Fenerbahçe tahkim kuruluna başvurdu. Tahkim Kurulu da kararı TFF'nin değil UEFA'nın aldığını, TFF'nin UEFA'ya bağlı bir federasyon olarak bu karara uymak zorunda olduğunu karara bağladı. Fenerbahçe de ne yaptı? Madem öyle davayı CAS'a taşıdı.

Ağustos ayından beri edinilen bütün kazanımların arkasında, bu davanın açılması, Yönetimin ilkeli duruşu ve taraftarın uzlaşmaz, boyun eğmez, kabul etmez ruhu bulunmaktadır.

Fenerbahçe çökmedi.

Fenerbahçe operasyonla futbolcularını kaybetmesine, finansal zaafa uğramasına rağmen sahada çökmedi. Dimdik ayakta. Her branşta şampiyonluğun en güçlü adayı. Bu yıl Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olduk daha şimdiden iki şampiyonluğumuz var.

Fenerbahçe iç ve dış tüm baskılara rağmen davalarından da vazgeçmedi. Haksızlığını haykırdı. Operasyon uzadıkça,

- Savcının elindeki delillerin yetersiz olduğu,
- Bunun Fenerbahçe'ye yönelmiş bir operasyon olduğu,
- Tutukluluk kararı için meşru bir sebep olmadığı,
- Bazı kulüplerin bu operasyon ile Fenerbahçe'yi bitirmek, rekabette öne geçmek için taşeronluk hizmetine başladığı

kamuoyunun da geniş manada kabul ettiği gerçekler olarak gözüktü. Bugün herkes operasyon döneminde masumiyet karinesinin, soruşturmanın gizliliği ilkesinin ve adil yargılanma hakkının sayısız kez ihlal edildiğini kabul ediyor.

Bir ilginç şey daha var, operasyon uzayıp Fenerbahçe bir sosyal hareket olarak güçlü bir alan açtıkça, hükümet de rahatsız oldu. 6222 sayılı kanun bu sebeple değişti. Şamil Tayyar gibi isimlerin keskin muhalefetine rağmen bu yasanın geçmesinde Fenerbahçe'nin dik duruşunun imzası var. Fenerbahçe politize oldukça, özel yetkili mahkemelerin nasıl garabetler olduğu, Türkiye'deki hukukun durumu da daha görünür hale geldi. Bunun dalgalarının tehdit ettiği her makam da bunun karşısında bir hamle yapma ihtiyacı hissettiler.

CAS davası bu açıdan bakıldığında iki şeye yarayacaktı. Birincisi, Fenerbahçe bu davayla TFF'nin Ağustos ayında verdiği kararın tam olarak hukuka aykırı olduğunu tespit edecekti. Bu zamana kadar UEFA zaten bu işi bir ölçüde yaptı. Yapılan açıklamalarda Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men kararının UEFA tarafından değil TFF tarafından alındığını ifade ettiler. Bu süreç Mehmet Ali Aydınlar, Lütfi Arıboğan gibi isimlerin istifasıyla da sonuçlandı.

Ancak davanın ikinci aşaması psikolojikti. Türk yargısına göre daha zor baskı altına alınabilecek, daha zor kontrol edilebilen, daha tarafsız bir yargı mercii önünde Fenerbahçe'ye bir haksızlık yapıldığının tespiti Türkiye kamuoyunu ve Fenerbahçe taraftarını derinden etkileyecekti. 3 Temmuz sürecinin şike değil bir Fenerbahçe operasyonu olduğu da ortaya çıkacaktı.

Bu davada alınacak bir sonuç en azından psikolojik olarak Fenerbahçe'nin elini hem ceza hem spor yargısında kuvvetlendirecek, bu arada medyada esen terör de tersine dönebilecekti.

Elbette geçen 10 aylık süreçte bu açıdan büyük kazanımlar elde edildi. Ünal Aysal'ın deyişiyle kurgu bozuldu. Fenerbahçe'yi zarara uğratan operasyon güçleri TFF'den silindi, ceza yargılaması herkesin vicdanını kanatır bir hale geldi, mahkemede yapılan savunma alenen Fenerbahçe'nin şike faaliyeti içinde olmadığını ortaya koydu, UEFA bir çok kereler Fenerbahçe'yi men kararını TFF'nin verdiğini ifade etti, siyasal iktidar rahatsız oldu.

Ancak CAS davası bir sigorta olarak değerliydi.

300 gündür tutuklu olan Aziz Yıldırım'ın nasıl bir baskıya maruz kaldığını, psikolojik şartlarını, Fenerbahçe yönetiminin bu kararı alırken hangi unsurları esasa aldığını bilmiyoruz.

Bununla birlikte, CAS davasının geri çekilmesinin "riskin ortadan kalkması" ile açıklanabileceğini kabul ediyorum. Fenerbahçe belirli güvenceler almış olabilir. Türkiye'de adil, bağımsız, tarafsız bir yargı yok. Doğrudan HSYK tarafından kabul edilen, belli güçlerin koşturma alanı olmuş bir yargıda, adil bir karar yönünde güvence almak bazı tavizler vermeyi gerektirebilir.

Mutlu senaryo bu kadar.

Korku senaryosu ise şu,

Zaman değişti.

Galatasaray Çankaya'ya çıktı, Zekeriya Öz TFF'yi ziyaret etti. TFF ve Başbakan kişilerle kurumları ayıralım, ceza verirsek kişilere verelim, gerekirse de Avrupa'ya gitmeyelim modunda.

Medyadaki malum isimler, artık Fenerbahçe'nin şike yaptığını değil, Aziz Yıldırım'ın ergenekoncu olduğunu, ergenekon'a finans sağlamak için Fenerbahçe'yi kullandığını yazıyor. Şamil Tayyar ve Hakan Şükür Samanyolu TV'de bunu alenen ifade ettiler. 6 Aralık 2011 tarihinde Beyaz TV'de bu konu çok daha önce tartışılmıştı.

Yakın zamanda tahliye kararı çıksa da, dava bitmeyecek. Dava devam edecek. Bir süre önce bir gizli tanık Savcı Cihan Kansız'a giderek Aziz Yıldırım'ın ergenekoncu olduğuna yönelik bir ifade verdi.

Ortada kötü bir koku var. Bugün siyaset açısından en elverişli durum Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe'yi ayırmak. Bir taşla 15 kuş vurulacak tek senaryo bu.

Nedir o senaryo? Fenerbahçe şike yapmadı ama Aziz Yıldırım Ergenekoncu.

Bu sayede Fenerbahçe şikeden sıyrıldığı için, o arada Beşiktaş, Trabzonspor da soruşturmadan sıyrılacak, acısız kazasız operasyon sonlanacak.

Diğer takım taraftarlarının Aziz Yıldırım nefreti onun suçluluğu ile ortaya çıkartılıp meşrulaştırılacak, Fenerbahçe'nin ise şike suçlamalarından aklanmış olması ile kaybedilen politik puanlar yeniden kazanılmış olacak.

Mutsuz olan fanatikler dışında, ortalama taraftarın bu senaryoda hükümete, cemaate yöneleceği bir şey yok. Mahkeme tahliye kararı verir, arkasından Ergenekon savcıları harekete geçer, Aziz Yıldırım bu sefer Ergenekon'dan gözaltına alınır, biz 3 ay daha onu tartışırken, 3 Temmuz davası biter, Fenerbahçe yeni yönetimini seçer, play off kalkar, bu sene de Galatasaray şampiyon olur, sen sağ ben selamet.

Bu elbette bir senaryo. Bu operasyonu başlatan, sürdüren ve bugüne getiren operasyon güçlerinin elverişli, akıllıca bulabildiği, bunun için de Şamil Tayyar, Baransu gibi isimlerini ön plana sürerek, hareketa başladığı bir alan.

Bütün korku senaryolarını bertaraf edip, haklı olanın kazanmasını sağlayacak tek bir şey var.

Adalet talep etmeye devam etmek. Mücadeleyi bırakmamak. Rahatlamamak. Gevşememek. Mahkeme sürecini takip etmek, verilecek olası bir tahliye kararından sonra hem Fenerbahçe'nin yenen haklarına karşılık 45 milyon €'yu TFF'den talep etmek, hem de UEFA'dan alenen böyle bir karar verilmediğine dair belge istemek.

Varlık yokluk mücadelesinde, yok olmakla karşı karşıya olan bir takım ne yapmalıysa o yapılmalı. Uğraştığımız canavarlar, her şeyi kendilerine benzetmeden, ne yazık ki durmuyorlar.


12 comments:

  1. Erdem Güven dedi ki...

    Bu dava diretilip kazanılsaydı "haksızlık" yapıldığı en nesnel ve resmi sonucuyla ortaya çıkacaktı, ama bu haksızlığın topyekün şike soruşturmasının planı, niyeti, işleyiş biçiminde görülen haksızlıklarla doğrudan ilgisi yoktu. Hep söylemedik mi bu iki dava birbirinden bağımsız, cas davası fener'in şikeden aklanacağı yahut kaybetse dahi şike yargılamasını olumsuz etkileyecek bir bağlayıcılık içermiyor? Bugün de feragat etmeyi "şikenin ikrarı" olarak yansıtanlara karşı bunu savunmuyor muyuz?
    o zaman (olası kazanımdaki psikolojik pozitif-dışsallıklarına katılmakla birlikte) doğrudan 3 temmuz süreciyle ilişkilendiren şu ifadeleri anlamıyorum:

    "Türk yargısına göre daha zor baskı altına alınabilecek, daha zor kontrol edilebilen, daha tarafsız bir yargı mercii önünde Fenerbahçe'ye bir haksızlık yapıldığının tespiti Türkiye kamuoyunu ve Fenerbahçe taraftarını derinden etkileyecekti. 3 Temmuz sürecinin şike değil bir Fenerbahçe operasyonu olduğu da ortaya çıkacaktı."

    oysa 3 temmuz sürecinin Fenerbahçe operasyonu olması siyaset, bürokrasi, sermaye, medya işbirliğinin ürünü, uefa'nın (dolayısıyla tff'nin) hukuka aykırı kararının bu sürece doğrudan dahli yok.

  2. 2Os dedi ki...

    mutlu senaryonun ozetı olan; adil kararın verılebılmesı ıcın elındekı haklardan vazgecılmesı opsıyonunu bıle kabul edemeyız. bu zulme boyun egmektır.

    korku senaryosunun dogrulugu durumunda ıse en kotu ıhtımalle "FENERBAHÇE cl'ye alınmamasıyla ılgılı surecın takıbınden, UEFA ve TFF'nin prestıjlerının zedelenmemesı adına, ıyı nıyetlı olarak vazgecmıstır..." gıbı bır acıklama UEFA veya TFF'den (her ne kadar TFFnin ki cakma olacaksada) gelmedıgı takdırde yonetımımız cok buyuk bır hata yapmıstır.

  3. FBlackmamba dedi ki...

    Bizim gibi balık hafızalı toplumlarda yaşananları unutmamak,olaylara geniş pencereden bakmak bütün resmi görmek adına süreci özetleyen çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık.Bundan sonra kulubun yapacağı açıklamayı bekleyip oyle konuşmak lazım.

  4. cengo dedi ki...

    Bugün onurumuz şerefimiz dediğimiz davanın hiçbir açıklama yapılmadan geri çekilmesi beni inanılmaz hayal kırıklığına uğrattı. Bu karardan benim anladığım; biz şike yapmışız, yapmışız ki bu davayı geri çekiyoruz, böylece Federasyon bizi bir kereye mahsus affedecek ve her şey hallolacak, hayatta güllük gülistanlık devam edecek. O zaman bu zamana kadar kandırıldık mı? Bu güne kadar taraftarın yaptıkları boşuna mıydı? Gerizekal yerine mi konduk? Yazıklar olsun. Ali Koç başta olmak üzere bütün yönetime yazıklar olsun. Lider olmak gerçekten başka bir şeymiş, Ali Koç başkan falan olsun diyorduk, nasıl bir yanılgıymış. Bundan sonra bu damga kolay kolay silinmez, göz göre göre bütün suçlamaları kabul ettik, geçmiş olsun. Akşam da karabükspora yeniliriz kupada yalan olur, zaten fark ikiye inse bile biliyoruz ki şampiyonluk da bu ruhsuzlukla imkansıza yakın. Ee ne oldu şimdi? Biri dürtse de şu kabustan uyansak diyorum çünkü bu yaşananlar gerçek olmamalı.

  5. momos dedi ki...

    tahminim fb uefadan bu sene şl.e direk gönderilme sözü aldı. bu yüzden davadan vazgeçti. o şöyle olacak, şampiyon olursa zaten, olmazsa özel bir uygulama ile uefa davetlisi olarak şl.ye katılacak. tff/uefa böylece af çıkaracak. bi de şöyle bir senaryo var ki, pek olacağına ihtimal vermiyorum, şampiyon olunmazsa şampiyon yerine direk şl'ye alınacak, şampiyona eleme oynatılacak.

  6. gumgumok dedi ki...

    1--

    Bence bu işin CAS tarafında bir noktaya varamayacağı bir nevi ortadaydı. CAS davası açılırken, yazıda belirtildiği gibi Fenerbahçe'yi Uefa'nın men ettiği bilgisi vardı. Tahkim Kurulu, yaptığımız başvuruya "Fenerbahçe, Uefa tarafından men edildi, Tff'nin yapabileceği bir şey yok" diyerek bir skandala imza attı. Zaten çok geçmeden bu skandal ortaya çıktı. Fenerbahçe'yi Tff'nin men ettiği ortaya çıkınca CAS davası bir nevi havada kaldı.

    Çünkü CAS'ın Tff kararlarıyla ilgili bir dava yürütmeyeceğini biliyoruz. Tahkim'in verdiği karar da itiraz edilemeyecek, kesin bir karar olarak belirtilmiş. Dolayısıyla Tahkim'in 'yanlış bilgiye dayanarak' verdiği 'itiraz edilemez' bir kararın yarattığı mağduriyetin hiçbir şekilde giderilemeyeceği gibi bir hukuki boşluk olduğunu da görmüş olduk.

    Bu dava bir taraftan, yazıda belirtildiği gibi bu komployu, içki masalarında Fenerbahçe'nin geleceğiyle ilgili verilen kararları, kimlerin Fenerbahçe'nin kaderiyle oynadığını ortaya çıkardı. Bunu aklı, gözü, kulağı olan herkes kabul eder. Dolayısıyla kararı Tff verdi diye davayı hemen çekmemek, bunların ortaya çıkarılması anlamında mantıklıydı.

    CAS'taki davanın 'sonuç alıcı' ihtimali olan tarafı da, Tff'nin aldığı kararda "Tff ile Uefa'nın birlikte harekete ettiği" iddiasıdır. Yani son kararı Tff vermiş olsa bile, bu hukuksuz kararda eğer Uefa'nın bir dahli ya da yapılan bir anlaşma varsa, dava bu anlaşmayı suçlayacak şekilde devam edebilirdi. Ve zannedersem bugüne kadar da böyle sürdü.

    Davanın çekilmesine gelince. Şimdi bir taraftan şu gerçeği kabul etmek lazım. Bu kumpasın var olduğunu, yani Uefa'nın da bu işte sorumlu olduğunu ispatlamak kolay değil. Uefa başından beri kendini sağlama almışa benziyor. Bunu da zaten Fenerbahçe yöneticileri, taraftarları Aydınlar'a bağırarak anlatmaya çalıştı. O anlamadı ya da anlamazlıktan geldi.

    İkinci gerçek de şu: Bu süreçte dava açmak her ne kadar Fenerbahçe'nin en doğal hakkı olsa da, Platini'nin ya da Uefa'nın bu işten prestij olarak zarar gördüğü belli. Mahkemeye verilen ve daha sonra kendilerince çekilen ve düzeltilen raporlar malum. Soruşturma gizliyken bile Tff'ye ilgili blöfü yapan Uefa, ceza yargılaması henüz sonuçlanmamışken, medyada çıkan haberlere ya da başkanın içerde olmasına binaen getireceği bir 'kanaat'le Fenerbahçe'ye ceza da verebilir. Uzak bir ihtimal değil.

  7. gumgumok dedi ki...

    2--
    Dolayısıyla, bir ihtimal Tff-Zekeriya Öz-Başbakan-Uefa arasında yapılan zincirleme görüşmelerde, başbakanın o çok sevdiği Win-Win denklemine uygun olarak 'en beğenilen' senaryo onaylamış olabilir. Buna göre Tff ve Uefa açısından 'sportif cezanın ertelenmesi'ne karşılık CAS'taki davanın geri çekilmesi ve artık bu meşguliyetlerin bitmesi sağlanacak. Başbakan açısından Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'den koparılması, Fenerbahçe'ye ceza verilmemesiyle taraftarlarından gelecek tepkinin azaltılması sağlanacak. Davanın ve Aziz Yıldırım'ın çekilmemesi durumunda ise ceza yargılaması beklenmeden, hem Tff'nin ligte, hem Uefa'nın Avrupa'da Fenerbahçe'ye bazı cezalar vermesi kararlaştırılmış olabilir. Bu ihtimalde hem Fenerbahçe başkanını vermiş oluyor, hem de ceza almasa bile suçlu ilan ediliyor. Umarım Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'nin lehine olacağı düşüncesiyle, aday olmamayı ve Cas'tan davayı çekmeyi kabul etmemiştir.

    Diğer bir ihtimalse Tff ve Uefa'nın, Fenerbahçe'nin şikeye bulaşmadığına karar vermesi ve Fenerbahçe'nin uğradığı mağduriyeti yönetimle de anlaşarak bir şekilde gidermeye çalışması olabilir. Bu tabi ki istediğimiz durum. Fakat sanki -bu ihtimalin gerçekliğini kabul edersek- 'malum' tarafın bir karşı girişimi var. Ünal Aysal'ın Çankaya'ya gitmesi, Zekeriya Öz'ün Tff'ye gitmesi, buna bir müdahale olarak görülebilir.

    Her geçen gün daha da netleşiyor ki, kilit nokta Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe başkanlığıdır. Cas'tan çekilmenin sebebi ne olursa olsun, Mayıs'taki davada tahliye kararı çıkmasa dahi Aziz Yıldırım'ın başkanlığa aday olması için bir kampanya başlatılmalıdır. Ceza tehdidine rağmen, bu bağın koparılmaması gerekir. Aksi takdirde 'dava sürüyor, ama kişileri kurumlardan ayırıyoruz. dolayısıyla suçlu çıksanız bile cezanızı şimdiden erteliyoruz' çözümüne doğru sürükleniriz. Bu durumda üzerimize çamur sıçratanlar ceza almasak bile amacına ulaşmış olur. Fenerbahçeliler olarak bundan sonra kongrede Aziz Yıldırım'ın aday olmasını ve başka aday çıkmamasını güçlü bir şekilde talep etmeliyiz.

  8. 2Os dedi ki...

    @Erdem Güven
    2 dava tamamıyle bırbırınden tabıkı bagımsız ve bu baglamda uefa+tff'nin konusunun adli yargıdakı konuyla alakası yok. ama CAS sonucunun dıgerıne etkı etmeyecegını soylemek fazla ıyımserlık olur. bızımkıler, blof baskı veya herneyse karsı koyamadılar gıbı gozukuyor. seytanla anlasma yapan seytanlasır ve kaybeder...

  9. 1907hammer dedi ki...

    UEFA baştan beri söylüyor."Ben FENERBAHÇE'yi almıyorum demedim,eğer bir tereddütünüz varsa göndermeyin"..Bu durumda zaten UEFA aradan sıyrılıyor.Bütün suç TFF ve yetkililerinindir.Bundan sonraki süreçte belkide içeride hesap vermek zorunda olan kişiler,bu olayın maddi ve manevi yaptırımlarına katlanacaklar.FENERBAHÇE,bu davadan eli boş bir şekilde çekildiğini sanmıyorum.Dün Federasyona giden Nihat Özdemir ve Ali Koç için "etik kurulu raporu hakkında bilgi aldılar" dendi.Belki bundanda fazlasını aldık,zaman içinde öğreneceğiz elbet....

  10. Griffith dedi ki...

    Bana kalırsa mutlu senaryonuzda da sakatlık var.

    Demişsiniz ki,

    "Bununla birlikte, CAS davasının geri çekilmesinin riskin ortadan kalkması ile açıklanabileceğini kabul ediyorum. Fenerbahçe belirli güvenceler almış olabilir. Türkiye'de adil, bağımsız, tarafsız bir yargı yok. Doğrudan HSYK tarafından kabul edilen, belli güçlerin koşturma alanı olmuş bir yargıda, adil bir karar yönünde güvence almak bazı tavizler vermeyi gerektirebilir."

    Tamam, Türkiye'de yargı bağımsız değil, dolayısıyla taviz vermek zorundayız. Peki sizce verdiğimiz bu taviz için doğru zaman mı? Hatırlatırım: Başkan hala içerde, 45 milyon euro hala alınmış değil, CL puanlarımız geri verilmiş değil, ceza davası sonlanmış değil... GS maçı sonrası ele geçirdiğimiz psikolojik üstünlüğün çöpe atılmasını saymıyorum. Bu sırtlan sürüsünden alınacak hangi yazılı ya da sözlü güvence CAS'tan lehimize bir karar çıkması halinde elimize geçecek belgeden daha güvenilir olabilir? Eli güçlü olan bizdik. Bu taleplerimiz fiilen yerine getirilmeden CAS'tan çekilmek büyük hatadır. Bu heriflere her güvendiğimizde tekme yedik mi? Yedik. Aynı adamlara şimdi neden güveniyoruz? Bu işin sonunda haklarımız tanzim edilse dahi, bu Fenerbahçe yönetiminin şu an kumar oynuyor olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Risk ortadan falan kalmış değil. Aksine, büyük risk aldık.

  11. Fuat Tekgül dedi ki...

    Belli güvenceler alınsa bile ''namusumuz '' denilen bir davanın geri çekilmesi yakıştı mı?
    Herşey sütliman olsa bile 9 aydır taraftarın bozulan psikolojisinin nasıl dü<eleceği konusunda da güvence aldı mı acaba bu kararı verenler?

  12. Griffith dedi ki...

    Al sana taviz.

Yorum Gönder