Dörtte Dört



Geçen sene Euroleague'de Barcelona ve Siena ile oynayıp dörtte dört yapacağımızı söyleseler kimse inanmazdı. Fenerbahçe geçen seneler oturmaya başlayan takımından Semih, hatta Ömer gibi önemli oyuncuları kaybetse de yaz döneminde yapılan transferlerin tam isabet olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Fenerbahçe'nin çok iyi bir takım olduğunu 40 dakika hiç düşmeyen savunmadan, skor dağılımından, pota altını da dışarıyı da aynı verimle kullanmasından anlamak mümkün. Bu takımdan bahsederken oyun karakteri diyor ve geçen seneler F4 seviyesi takımlarından yenilen farkları onun tam oturmamasına bağlıyorduk, bu sene Fenerbahçe oyun karakterini savunmayla tarif eden bir takım ve bu takımı izlemek gerçekten büyük keyif.

Maçın daha ilk saniyesinden çok iyi savunma yaparak başladık. İlk çeyrekte 5 dakika geride kalmışken Siena'nın attığı sayı sadece 5'ti. İlk çeyreğin özellikle başlarında hücumda çok fazla opsiyon kullanmayan takımın sayı silahı Ukiç'in içeri drive'ları oldu. Bir süre skor atma işini bu şekilde idare etsek de hücumdaki statikliği çözmek için oyuna Greer'in girmesini beklemek gerekecekti. Greer, ilk çeyreğin sonlarında ve ikinci çeyreğin başında çok iyi bir guard oyunu oynadı. Aynı dönemde Mirsad'ın müthiş istekli oyunu da farkın artmasına yardımcı oldu. Greer girdikten sonra özellikle Oğuz'u pota altına hareketlenirken topla buluşturduğu pozisyonlar sayesinde Oğuz'un verimini birden bire arttırdı. O saniyelere kadar hiç üçlük atamamışken ve şutörlerimiz de suskunken Mirsad'ın isabetli dış atışları oyunun bir saniyesinde bile geri gitmeyen müthiş savunmanın ödülü oldu.

İlk yarıdan ilginç bir istatistik şutörlerin attığı sayı: Marko Tomas'ın ilk yarının bitimine 1.30 kala attığı üçlüğe kadar, yani 18 buçuk dakikada Ömer, Kinsey, Tomas, Emir'in toplam sayısı sadece 1. Bu kadar kötü şutör performansına rağmen muhteşem savunma yaptık. İlk yarının sonunda oyuna girip sadece 5 dakika sahada kalan ve maçı 0 sayıyla bitiren Kaya Peker'in bile müthiş bir savunma katkısı oldu. İlk yarının sonlarında Siena sert savunmayı aşamayınca uzunları dışarı çıkararak eşleşme problemiyle boş şutlar bulmaya çalıştı. Spahija bu sorunu Kaya'yla çözmeye çalıştı ve işe yaradı. Şut sokamayan Tomas, Ömer, Kinsey boş atışlarından sonra bile dönüp savunma işlerini kusursuz yaptılar. Oturan oyun karakterini de bu savunma direnciyle açıklamak gerekiyor. Böyle oynayan bir takımın yenilmesi çok zor. İlk yarı 6 sayı farkla, 40-34 bittiğinde herkes bu savunmanın hak ettiği farkın bu olmaması gerektiğini biliyordu fakat tüm şutörlerin bu kadar sessiz kalmayacağı da biliniyordu. Zaten Marko Tomas ilk yarının son 1 buçuk dakikasında 4 sayı birden atıp bunun sinyalini de vermişti.

Aşağıdaki grafik ilk yarıda takımların hangi bölgeden hangi oranla isabet bulduğunu gösteriyor. Fenerbahçe çok kötü dış atış yüzdesine rağmen yakın mesafeden, özellikle pota altını etkili kullanarak 9/11 gibi bir yüzde yakalamış, Siena ise 5 tane üçlükle maça tutunmaya çalışırken yakın mesafede 5/14 gibi felaket bir yüzdeyle oynuyor.


İkinci yarıya çok fazla top kaybıyla başladık. Buna rağmen yine savunma sayesinde maçtan düşmedik. İkinci yarıya 6 sayı farkla başlandı ve sürekli top kaybı yapılan devre başında bile o farkın azalmasına izin verilmedi. Siena yine sayı atamıyordu. Özellikle üçüncü çeyrekte Tomas'ın dış alan savunması ve Vidmar'ın mükemmelleşen pota altı savunması artık Siena koçunu delirtecek noktaya gelmişti. Siena, Vidmar'ın 3 pozisyon üst üste pota altını kararttığını gördükten sonra oralara pek uğramamaya karar vermiştir. Yukarıdaki grafikte görülen istatistikler bu çeyrekte de devam ediyor ve Fenerbahçe rakibini topları dışarıdan kullanmaya zorluyordu. Hiç ekstra sayı atmadan ekmeğini taştan çıkaran Fenerbahçe, sonunda Stonerook'un üçlüğüne Lavrinovic'le ekstra bir üçlük bularak cevap verip farkı 11'e kadar çıkarıyordu. Artık biz de biraz şut sokmaya başlayacağız mesajı da verildi ve üçüncü çeyreğin sonunda pota altında bloklar aralıksız devam etti. Son çeyreğe girilirken skor 58 - 48'di.

4. çeyrekte Kinsey açılmaya karar verdi ve şut sokamasa da savunmayı delerek asistlere ve faul almaya başladı. Aynı saniyelerde Mirsad tekrar oyuna girdi ve bütün ribauntları toplayarak ve bunlardan bir tanesini üçlükle bitirerek kariyerine müthiş oynadığı bir gece daha ekledi. Zisis maçın sonlarına doğru açılmaya başlasa da sert ve dirençli savunma karşısında Siena da iyice yorulmaya başlamıştı. Dış şutlarında isabet yüzdeleri düştü, içeriye girebildikleri birkaç pozisyonda bile basit hatalar yapmaya başladılar. Ömer ve Ukiç de sayı atmaya başlayınca bu çeyrekte fark 10 barajının altına hiç düşmedi. Ukiç'in bitime 1.20 kala, 24 saniye süresinin sonunda, neredeyse rastgele, fırlattığı ve giren top basketbol tanrılarının mükemmelleşen savunmaya ufak bir mükafatı oldu. Tanrı, iyi savunma yapanın yanındadır.

İstatistiklere bakında Ukiç 11, Mirsad 13, Ömer 9, Greer 9, Lavrinovic 7, Vidmar 8, Oğuz 9, Tomas 11 sayı atmış. Siena istatistiklerine bakında McCalebb'in çok ekstra üçlüklerle attığı 18 sayı var ve 7 sayıyı geçen toplam 3 oyuncu var. Fenerbahçe'de 15 sayıyı geçen bile yok ve 7 sayıyı geçen 6 oyuncu var. Savunmada mükemmelleşen takım hücumda da birisi durduğunda diğer oyuncuyla devreye girmesini bildi. Yapılan 17 top kaybına rağmen ribauntlardaki 45-24 üstünlük savunmanın eseri. Siena'ya karşı maçın başından sonuna kadar önde oynamak ve ribauntlarda ezerek, potayı göstermeyerek 13 sayı farkla yenmek çok önemli; geçen haftaki Barcelona zaferinin tesadüf olmadığının kanıtı. Bu savunma aynı seviyede devam ederse bu takım bizi sezon sonunda çok sevindirebilir.


2 comments:

  1. Cengiz dedi ki...

    zafer sarhoşluğundan mıdır yoksa yendik diye mi çok ciddiye alınmadı bilmiyorum ama şu son saniyede kameranın yaptığı blok ile ilgili hiçbir şey yazılıp çizilmiyor. son saniyede Fener 2 sayı gerideyken o üçlük kamera tarafından bloklansa ya da yarın bir gün deplasmanda son saniyede aynı şey başımıza gelse buraları nasıl döşerdik diye düşünmeden edemiyorum. bu işin sorumlusu kimdir? oyuna müdahale edecek kadar mesafeye kamerayı sarkıtmak nasıl mümkün oluyor diye soran yok. kazanınca sayılmıyor mu yani?

  2. tamfener dedi ki...

    tamamen aynı fikirdeyim, sayının her türlüsünü attık, bişeyi iyi yapınca önlem almaya çalıştılar dönüp başka türlüsünü yaptık herkes elinden geleni yaptı bu çok açık görüldü..hucumda içeriyi zorlamayı ve savunma sertliği standartını hiç değiştirmedik..hucumda daha iyisini yapabilme marjımız olduğunu düşünüyorum ve savunma seviyemiz düşmezse final-four hayal değil.. tabi klasik kulüp hastalığımız maç seçme ve derede boğulma garabetine düşmezsek..

Yorum Gönder